GÜNÜMÜZ FIKIH PROBLEMLERİ - Ünite 3: Aile Hayatı Özeti :

PAYLAŞ:

Ünite 3: Aile Hayatı

Giriş

Aile, sosyal, dinî ve hukukî yönleri bulunan bir kurumdur. Aile, insanın doğduğu, büyüdüğü, ilk eğitimini aldığı, kişiliğini kazandığı ve hayata adımını attığı en küçük ve ilk sosyal yapıdır. Bu sosyal gerçekliğin tabii bir sonucu olmak üzere bütün dinler ve hukuk sistemleri, temel ilke ve değerler bakımından bazı farklılıklar göstermekle birlikte, aile kurumuyla ilgili düzenlemelere önemli yer vermişlerdir.

Toplumsal barış ile sağlam aile yapısı arasında paralel ilişki bulunduğu gibi, toplumsal sorunlarla aile sorunları arasında da paralellik söz konusudur. Bunlar, sürekli ve karşılıklı etkileşim içerisindedir.

Günümüzde aile kurumu, geleneksel değerlerinden koparılıp sorgulanmaya, hatta gerekliliği tartışılmaya başlanmış, bireyin siyasî, ekonomik, hukukî ve şahsî bütün hürriyetlerinin önünde adeta bir engel gibi değerlendirmelere konu olmuştur. Bireyselci bir yaklaşımla aile fertlerinin hem kendi aralarında hem de toplumla olan duygusal, ahlakî, hukukî bağlar koparılarak, ilişkilerin mekanik bir hal almasıyla sonuçlanabilecek tartışmalar ve akımlar baş göstermiştir. Şehirleşme ve iş hayatı birçok ailenin fiilen parçalanmasına, aile bireylerinin birbirlerinden bağımsızlaşmalarına yol açmış, bunlara eklenebilecek daha başka sebeplerin de etkisiyle çok yönlü aile sorunları ortaya çıkmıştır

Temel Değerler

İslam'ın aile kurumuna yaklaşımını ve oturduğu zemini ifade eden birçok değer ve ilkeden söz etmek mümkündür. Burada, günümüzde aileye yüklenen anlam ve buna bağlı aile sorunlarının çözüme kavuşturulması noktasında, önemli olan bazı değerlere kısaca yer verilecektir.

Sevgiye Dayalı Huzur ve Şefkat Yuvası

Bir ayet-i kerîmede şöyle buyurulmaktadır: "İçinizden kendileriyle huzura kavuşacağınız eşler yaratıp, aranıza sevgi ve şefkat duyguları yerleştirmesi, Allah'ın varlığının belgelerindendir. Doğrusu bunda düşünüp aklını kullananlar için alınacak dersler vardır" ( Rûm 30/21 ).

Sevginin yeşerdiği, karşılıklı ilişkilerin şefkat, anlayış ve bağışlama değerleri ekseninde geliştiği, bunlara bağlı olarak huzur ikliminin teneffüs edildiği bir yuva, bir insanın hayatta sahip olabileceği en büyük nimetlerdendir. En üst seviyede beden ve ruh sağlığına da ancak böyle bir yuvada kavuşulabilir. Nitekim eşler, adeta tek bir beden halini almışçasına birbirleriyle huzura kavuşur, çocuklar da bu huzur yuvasında beden ve ruh sağlığı itibariyle dengeli ve uyumlu bir şekilde büyüyüp şahsiyet kazanır. Tabiatıyla bu atmosferin, çocukların aile içi ve sosyal çevreyle olan uyumuna ve ilişkilerine olumlu yansımaları olacaktır.

Bu büyük nimetin sürekliliğinin sağlanabilmesi, eşlerin birbirlerine sınırsız sevgi beslemesine, olası kusur ve hatalarını görmezden gelmesine, üstünü örtmesine ve bağışlamasına bağlıdır. Böylesi bir huzur yuvasının basit sebeplerle veya keyfî biçimde sonlandırılması girişimi ya da talebi, hukukî geçerliliği bir yana, Allah katında hesabı zor verilir büyük bir vebaldir. Nitekim Allah Resûlü (s.a.), sebepsiz yere, sırf zevki için eşini boşayan erkeklerin ve sadece bu amaçla boşanmak isteyen kadınların bu hareketlerini doğru bulmamıştır.

Ailenin, sevgi ve rahmet ortadan kalktığı için huzur yuvası olmaktan çıkıp, sürdürülmesinin ağır bir külfet ve eziyete dönüştüğü durumlar ise evliliğin sonlandırılmasının meşru sebepleri olmaktadır.

Emanet ve Sorumluluk Bilinci

Aile, anne-baba ve çocuklardan oluşan en küçük sosyal topluluk olarak tanımlanır. Ancak bu küçük üniteyi değerli kılan, ailenin üzerine oturduğu temelin de ifadesi olan, sevgiye dayalı huzur ve şefkat yuvası olmasıdır.

Bu değerler üzerine oturan bir yuvada, herkes emanet duygusuna ve sorumluluk bilincine sahiptir. Müslüman bir ailede anne-baba, adeta üzerine titrenen, hizmetlerinin eksiksiz görülmesi için çocukların birbirleriyle yarış içerisinde olduğu, İslamî değerlerle çelişmediği sürece istekleri karşılanan ve itaatten ayrılınmayan baştacı değerlerdir. Nitekim Yüce Allah, sadece kendisine kullukta bulunulması talebiyle birlikte anne-babaya itaat edilmesini de istemiş, anne-babaya itaatsizliği, kendisine şirk koşulmasıyla birlikte büyük günahlardan saymıştır. Yine Allah Teâlâ, kendisiyle birlikte anne- babaya da teşekkür edilmesini, özellikle yaşlılık günlerinde incitici söz ve davranışlardan uzak durulmasını ve onlara dua edilmesini emretmiştir.

Aile Mahremiyetinin Korunması

Kur'ân evliliği, " ağır sorumluluklar yükleyen bir ahid, sapasağlam bir sözleşme " olarak nitelemektedir (Nisâ 4/21). Bu ağır sorumluluğun gereklerinden birisi de, evlilik birliği içinde geçen güzel günlerin hatırasını kirletmeme, özelini ömür boyu koruma sorumluluğudur.

Başta karı-koca olmak üzere bütün aile bireyleri, ailenin özelini/mahremiyetini korumakla yükümlüdürler. Bu, dinî, ahlakî ve hukukî bir sorumluluktur. Bilhassa karı-koca bu hususta çok hassas olmak zorundadır. Aralarında meydana gelen her şey, her hal ve şartta korunması dinen zorunlu olan sır mahiyetindedir. Günümüzde zaman zaman aile mahremiyetinin, evlilik içinde veya ayrılık sonrası üçüncü kişiler yanında ya da toplum huzurunda konuşulabilmesi, ahlakî değerlerin uğradığı erezyonu göstermesi bakımından oldukça anlamlıdır.

Kur'ân-Kerîm, aile sorunlarının çözüme kavuşturulmasında, eşlerin ailelerinden saygın, âkil birer kişi belirlenmesini ve bunların hakemliğine müracaat edilmesini önermektedir (Nisâ 4/35). Böylece hem sorunun çözüme kavuşturulmasında daha etkin bir mekanizma işletilmekte, hem de eşler arasında yaşanan tatsızlıkların, sır mahiyeti taşıyan özel durum ve bilgilerin, aile arasında kalması sağlanarak şahsiyetlerinin toplum nezdinde yara almasının önüne geçilmektedir.

İslamî Değer ve Hükümlere Tam Bağlılık

Müslüman aile, Allah (cc) ve Resûlü (sav)'nün istediği gibi yaşayan ailedir. Aile bireylerinin tamamı, her söz ve davranışının dinî meşruiyet çerçevesine oturmasına özen gösterir. Herkes üzerine düşen görevleri ibadet şuuruyla yerine getirir. Çünkü iliklerine kadar hesap bilinciyle kuşanmıştır. Bu anlamda İslam ailesi, dinamik ve sürekli bir din eğitiminin gerçekleştiği bir okuldur.

Anne-babanın arzu ve istekleri derhal yerine getirilir, incitilmemeye özen gösterilir; fakat İslamî değerler ve hükümlerle çelişen taleplerine itaat edilmez. Çünkü Allah'ın hoşnutluğunu kazanmak, anne-babanın hoşnutluğunu kazanmaktan önce gelir.

Nikâhın Hukukî Mahiyeti ve Kuruluşula İlgili Problemler

Günümüz aile sorunlarının önemli bir kısmı, daha evliliğin kuruluşu sırasında dinî-hukukî gereklere bağlı kalınmamasından kaynaklanmaktadır. Aile, çevre ve toplum bilgisinden saklanan, aile bireylerinin hak ve sorumluluklarının yasal güvenceye kavuşturulmadığı, olası hak ihlalleri ve mağduriyetlerin giderilmesinin vicdanlara terk edildiği, eş seçiminin tümüyle tarafların inisiyatifine veya aile büyüklerinin tercih ve onayına bırakıldığı evliliklerle sıklıkla karşılaşılmaktadır. Tabiatıyla bu durum, evliliğin ilerleyen aşamalarında büyük sorunların ortaya çıkmasına sebep olmaktadır. Bu çerçevede evlenmenin dinî-hukukî mahiyetiyle ilgili bazı değerlendirmelerde bulunulacaktır.

Hak ve Sorumlulukların Güvenceye Bağlanması

Gerek Kur'ân ve Sünnet'te ele alınışı, gerekse fıkıh doktrini ve edebiyatındaki yeri itibariyle evlilik, karakteristik özellikleriyle ibadet mahiyetine de sahip tipik bir medenî sözleşmedir.

Aile kurumu, tikel hükümlerinin genellikle akıl tarafından kavranılabilir gerekçelere dayanması ve medenî bir işlemin temel özelliklerini içermesi yönüyle sıradan bir medenî sözleşme görüntüsü sergiler. Şekil şartlarına bağlı olması, toplum bilgisini gerektirmesi, düğün yemeği (velime) verilmesi, eğlence tertip edilmesi gibi yönleriyle ise evlilik, diğer medenî sözleşmelerden farklı bir mahiyete sahiptir.

Akde Bağlı Açıklık

Evlenme, iki kişinin karşılıklı iradeleriyle hayatlarını birleştirmeleri yönüyle tamamen bireysel gibi algılanabilirse de, kuruluşundan itibaren tüm yönleriyle toplumsal bir mahiyete sahiptir. Her şeyden önce bir beraberliğin evlenme olarak değer kazanabilmesi için, karşılıklı hür irade zorunludur ve bu irade beyanının açıklığının sağlanması da gerekmektedir.

Açıklığı sağlamanın bir gereği olmak üzere, diğer bütün akidlerden farklı olarak nikâh akdiyle ilgili biçimsel bazı hususlar da söz konusudur. Evlenmenin çevreye duyurulması, meşru çerçevede oyun ve eğlence tertip edilmesi, misafirlere ikramda bulunulması, nikâhın mescitlerde akdedilmesi, akde en az iki kişinin tanıklık etmesi gibi. Bunlardan asgarî iki şahit bütün fıkıh mezheplerine, nikâhın duyurulması ise Mâlikî mezhebine göre aynı zamanda nikâh akdinin sıhhat şartı olarak görülmektedir.

Evliliğin Sonlandırılması ve Buna Bağlı Problemler

Evlenme akdi, ilke itibariyle devamlılığı esas alan süresiz bir sözleşmedir. Bundan dolayıdır ki, süreyle sınırlı ya da bir tecrübe dönemi geçirmek amacıyla geçici evlilikler yapılamaz (Nisâ 4/19). Bu tür zamanla kayıtlı ve sırf birbirlerinin cinselliklerinden yararlanma amacı taşıyan evliliklere fıkıh literatüründe " müt'a evliliği " denir. Müt'a nikâhı, Hz. Peygamber'in (s.a.) diliyle ve ebedi kaydıyla yasaklanmıştır. " Ey insanlar! Ben size kadınlarla müt'a nikâhı yapmanız konusunda izin vermiştim. Şüphesiz Allah bunu kıyamete kadar haram kılmıştır. Kimin yanında müt'a nikâhıyla bulunan bir kadın varsa derhal onu bıraksın ".

Boşama Yetkisi ve Devri

İslam'da evliliği sonlandırma şekillerinden birisi boşamadır ( talak ). Boşama, kocanın tek taraflı iradesiyle evliliği sonlandırma beyanından ibarettir.

Boşama yoluyla aile birlikteliğinin sona erdirilmesi konusunda hukuk sistemleri, farklı tavırlar geliştirmişlerdir. Bu yaklaşımları şu şekilde sıralamak mümkündür:

  • Serbest boşama sistemi: Evlenme akdinin kuruluşu gibi sonlandırılması da tamamen tarafların iradesine bağlıdır. Eşler hem tek taraflı hem de karşılıklı anlaşarak evliliği sonlandırmaya yetkilidirler.
  • Boşamayı yasaklayan sistem: Tanrının birleştirdiğini kimse ayırmaya yetkili değildir.
  • Belli sebeplerle yargı kararıyla boşanma: Tarafların tek başlarına ya da anlaşarak evliliği sonlandırma yetkileri yoktur. Sadece belli sebeplere bağlı olarak boşama davası açabilirler. Boşama kararını ancak yargı verebilir.
  • Kendine özgü farklı bir boşama sistemi: İslam'ın benimsediği bu boşama sisteminde, aile birlikteliğinin boşa(n)ma yoluyla sonlandırılması, değişik şekillerde meydana gelebilmektedir.

Amacı Bakımından İddet ve Gerekliliği

Teknolojik gelişmeye paralel olarak bilhassa sağlık ve tıp alanında sağlanan ilerlemeler, bu hususlarla doğrudan ilgili olduğu düşünülen ve araç hüküm mahiyeti taşıyan fıkhî hüküm ve uygulamaların, yeni gelişmeler doğrultusunda gözden geçirilmesi gerektiğini akla getirmektedir. Aslında bu tür bir yaklaşım, özü itibariyle fıkhî hükümlerin hatta dinin tabiatına uygundur. Zira sosyokültürel şartlarla, teknik imkân ve bilgi düzeyi ile sıkı ilişki içerisinde bulunan hükümlerin, bu konularda gerçekleşen ilerlemeye bağlı olarak değişim göstermesi olağandır.

Belli bir amacın gerçekleştirilmesi için vesile konumunda bulunan hükmün, aynı amaca hizmet etme bakımından daha etkin bir aracın belirmesi halinde, yerini ona terk etmesi, amaç-araç (makâsıd-vesâil) hüküm ilişkisinin tabii gereğidir. Bu tür konularda üzerinde yoğunlaşılması, çok yönlü ve derinlikli araştırmalarla netliğe kavuşturulması gereken önemli husus, dinî- fıkhî bir hükmün, teknik imkânlarla hangi düzeyde ilgili bulunduğudur.