GÜZEL SANATLAR - Ünite 9: Fotoğraf ve Sinema Özeti :
PAYLAŞ:Ünite 9: Fotoğraf ve Sinema
Giriş
Fotoğraf sanatı ışığın kontrollü kullanımı sonucu oluşturulan görüntüyü gümüş bromür tanecikleri yardımıyla pelikül üzerine aktararak yeni bir çığır açmıştır. Gerçeğin birebir kopyasını kaydedebilme olanağı sunan fotoğraf ilerleyen süreç içerisinde yaşanan bilimsel gelişmelerin katkısıyla, resmin de konusu olan çerçevenin kompozisyonuna yönelerek sanat misyonu kazanma yolunda önemli gelişmeler kaydetmiştir. Sinema, resim sanatından görüntünün kompozisyonu ve estetik kurguyu, fotoğraf sanatından görüntünün kaydedilebilme inceliklerini alarak fotoğrafta hareketsiz hâlde donuk olarak saptanan görüntüyü hareketli hâle getirmiştir.
Fotoğraf
Fotoğrafın keşfine ilişkin ilk veriler M.Ö. 300’lere kadar uzanır. Aristoteles, bir delikten bakarak güneş ya da ayın görüntüsünün saklanabileceğini söylemiştir. Arap Alhazen ise M.S. 1000’li yıllarda karanlık odadan söz ederek herhangi bir görüntünün kutudaki delikten geçerek karşı duvara ters olarak düştüğünü söylemektedir. Ünlü ressam Leonardo da Vinci de 1480’li yıllarda karanlık oda konusuna değinir. Jerome Carden’ın 1550 yılında karanlık odadaki deliğin önüne bir cam disk yerleştirmesiyle günümüz modern alıcıların ilk modelleri tasarlanmış olur. Alıcının keşfinde bu gelişmeler olurken, kimya alanında da eş zamanlı olarak önemli ilerlemeler yaşanmaktaydı. Duyarlı madde sürülen yüzeylerin ışık altında farklı renkler aldığının anlaşılmasıyla Joseph Nicepore Niepce 1816 yılında gümüş klorürlü kâğıt üzerinde gerçek fotoğraflar elde eder. Artık sıra ışığa duyarlı gümüş bromür kaplı jelatinden oluşan duyarkatlara gelmiş ve bu da fotoğrafın gelişini müjdelemiştir.
Işık
Işık elektromanyetik dalgalar hâlinde bir saniyede 300.000 km hızla yol alır. Işık görünmez, sadece üzerine düştüğü yüzeyler üzerinde yaratmış olduğu etkileri fark ederiz. Işık olmaksızın görüntüden söz etmek olanaksızdır. Güneşin aydınlattığı nesnelerin yüzeyleri algımızda biçim ve forma bürünür. Güneşin görünmediği zamanlarda ise ay ve yıldızların ışığı nesnelerin üzerinde yansır. Güneş ışığı bir prizmadan geçirildiğinde ışık tayfının gözle görünen bölümünde beyaz ışığın mordan kırmızıya doğru farklı renklerden meydana geldiği görülür. 400 nm mor rengin dalga boyu değerlerini verirken kırmızı rengin dalga boyu 700 nm’dir. Görünen ışık tayfın küçük bir bölümünü kapsar. Tayfın görünmeyen bölümünde morötesi ve kızılötesi ışınımlar yer alır. Morötesi ve X ışınımları 400 nm’den 15 nm’ye uzanan kısa boylu ışınım dalgalarıdır. Kızılötesi ve radyo dalgaları ise 700 nm’den 1 nm’ye uzanan uzun dalga boylarına sahiptir.
Renk
Işık olmadan görüntü olmadığı gibi ışık olmadan renkten de söz edilemez. Güneş ışığı beyaz olarak bilinir. Beyaz ışık bir yüzey üzerine düştüğü zaman ışığın bir kısmı emilir. Geri kalan ışık yüzeyden yansır. Bu yüzeyden yansıyan ışık yüzeyin rengini verir. İnsan algısında bu durum nesnelerin rengi olarak ortaya çıkar.
Toplamsal Renk Sentezi
İnsan gözünün doğal bir işlevi olarak görünen tüm renkler, üç ana rengin; kırmızı, yeşil ve mavi karışımı olarak toplamsal renk sentezi ve çıkarımsal renk sentezi yöntemi ile elde edilir.
Çıkarımsal Renk Sentezi
Çıkarımsal renk sentezi (Resim 9.6), eksiltmeli karışım olarak da adlandırılır. Üç çıkarıcı ana renk; sarı, magente ve cyan’ın karışımı sonucu elde edilir. Üç çıkarıcı ana rengin eşit oranda karışımı siyah rengi verir.
Renk Isısı
Renk ısısı ışıktaki renksel dengeleri belirler. Her ışığın yaydığı bir ısısı ve rengi vardır. Renk ısısı olarak adlandırılan ışınım değeri kelvin cinsinden ölçülür ve (K) harfi ile gösterilir. Işınımın artması ve ya azalması sonucunda oluşan renk farklılıkları kelvin birimi üzerinden saptanır.
Objektif
Görüntünün duyarlı yüzey (film veya sensör) üzerinde net ve aydınlık olarak görünmesini sağlayan mercekler dizisidir. Objektif üzerinde ışığı kontrol etmeyi sağlayan diyafram ve uzaklığı kontrol etmek üzere netlik halkası bulunur. En açıktan en kısığa diyafram değerleri ile net alan oranlarını veren bilgiler de objektif üzerinde yer alır. Film malzemesi üzerine, digital teknolojide ise sensörlerin üzerine, düşecek görüntünün denetlenmesi açısından objektifler fotoğraf makinelerinin en temel elemanlarındandır. Evrensel ölçekte standart olarak kabul edilen 35 mm film formatı ve 4:3 çerçeve oranlarına göre,
50 mm odak uzaklığına sahip objektifler normal açılı objektif olarak tanımlanır. 50 mm üzeri 80-135-200-500-1000 mm vb. odak uzaklığına sahip objektifler tele objektif olarak adlandırılır. 50 mm ve altı 35-20 mm odak uzaklığına sahip objektifler geniş açılı, 16-20 mm odak uzaklığı olanlar çok geniş açılı, 9-16 mm odak uzaklığı olanlar balıkgözü objektif olarak adlandırılır. Bünyesinde hem geniş, hem normal hem de tele odak uzaklıklarını barındıran objektifler ise değişen odaklı (zoom) objektiflerdir.
Diyafram
Objektiflerin üzerinde yer alan en önemli birim diyaframdır. Diyafram duyarlı yüzey üzerine (film veya sensör) düşecek olan ışığın miktarını belirler. Açık diyafram ışık yoğunluğunu arttırır ve net alan derinliği azalır. Kısık diyafram ışık yoğunluğunu azaltır ve net alan derinliği artar. Diyafram değeri (f) harfi ile gösterilir.
Örtücü
Örtücü gövde üzerinde bulunur. Enstantane ve obtüratör olarak da adlandırılır. Örtücünün görevi, objektiften belirlenen oranda gelen ışığın duyarlı yüzey üzerine (film veya sensör) ne kadar süre düşeceğini belirlemektir.
Fotoğrafta bir tek kareden söz edilir. Bir tek kare zamanın belirli bir anıdır. Örtücü hızı bu zamanı saptamada kullanılır. Örtücü hızları da rakamsal değerlerle saptanır:
T, B, 1/1, 1/2, 1/4, 1/8, 1/15, 1/30, 1/60, 1/125, 1/250, 1/500, 1/1000, 1/2000
T değerinde deklanşöre basıp pozlama başlatılır, tekrar basıp pozlama sonlandırılır. Örtücünün ne kadar süre açık kalacağını pozlama koşulları belirler. Bu değer ile elde çekim yapılamaz. Netliği kaçırmamak için üçayak kullanılmalıdır. Genelde gece çekimlerinde ve ışığın yetersiz olduğu durumlarda kullanılır. B değeri için de aynı koşullar geçerlidir. Yalnız B değerinde örtücü, deklanşöre basıldığı sürece açık kalır. Diğer değerler en uzun bir saniyeden başlayarak saniyenin ikide, dörtte, sekizde, ….., iki binde biri şeklinde verilir. Değer yükseldikçe hareketli görüntüleri net olarak saptamak olanaklı hâle gelir.
Pozlama
Pozlamada, duyarlı yüzey üzerine (film veya sensör) düşen ışığın miktarını denetleyen f/stop değeri ve ışığın düşme süresini belirleyen örtücü değeri önemlidir. Doğru pozlama için ışıkölçer (pozametre) kullanmak gerekir. Işıkölçerler fotoğraf makinesi bünyelerinde bulunmakta ve gerçeğe yakın sonuçlar vermektedir.
Çerçeve
Çerçeve fotoğraf sanatçısının üzerinde çalıştığı sınırları çizilmiş malzeme yüzeyinin dikey ve yatay düzlemde oranlarını belirleyen bir tanımdır. Objektiften süzülerek gelen ışığın duyarlı malzemede görüntüyü oluşturmak üzere düştüğü yüzey çerçeve olarak tanımlanır. Yapılan her pozlama saniyenin oranları açısından anları kaydeder. Kaydedilen anların her biri birer karedir. Karenin yatay ve dikey düzlemdeki oranları çerçeve olarak bilinir.
Altın Oran
Evrendeki bulunan tüm nesnelerin doğasında yer alan özel bir orandır. Bütünün parçalarıyla olan bağlantısını tanımlayan altın oran, sanat ve mimaride İlk Çağlardan günümüze uygulanmaktadır. Altın oranı, bir dikdörtgenin boyunun enine olan en estetik oranı olarak tanımlamak mümkündür. İnsan vücudunun tüm bölümlerinin altın oran izleri taşıması gibi, doğadaki canlılardan; salyangozun gövdesi, resim tarihinde önemli bir yer tutan Monaliza resmi ve mimari örneklerinden ise Mısır Pramitleri’nin oran ve yerleşimi altın oran düzenlemesine verilebilecek örneklerdendir.
Sinema
Işık ile görünür hâle gelen nesnelerin oluşturduğu görüntünün, kimyasal bileşenlerle plastik tabanlı malzeme üzerine kaydedilmesiyle oluşan fotografik görüntü, hareket unsuru ile birleşince, sinema olarak tanımlanan ve sonraki yıllarda yedinci sanat olarak da adlandırılacak olan yeni bir sanat dalı ortaya çıkmış oldu. Sinema fotoğraftan farklı olarak, anların kayıtlarından oluşan tek kare içerisindeki hareketsiz görüntüyü, tıpkı dış dünyada olduğu gibi hareketli hâle getirmiştir. Bu yüzden sinemaya hareketli görüntü anlamına gelen movie adı verilmiştir. Dış gerçekliğe ilişkin görüntü bilgilerinin, insan ve gerçeklik arasına giren ve adına fotoğraf makinesi veya kamera denen bir aygıt aracılığı ile film malzemesi veya sensör üzerine aktarılması, daha sonra bu malzemenin çeşitli işlemlerden geçerek bir yansıtıcı aracılığı ile perdeye aktarılması süreçleri sinematografik görüntünün temelini oluşturur.
Ağ Tabaka İzlenimi
Ağ tabakası üzerine düşen görüntünün hemen yitmeyip bir süre bekletilmesi özelliği gözün tembelliği olarak adlandırılır. Oysa gözün görüntüyü hafızasına alarak belirli bir süre bekletmesi tembellikten çok gözün üstün bir yeteneği olarak tanımlamak daha doğru olsa gerek. Burada göz; görüntü değiştiği ve başka bir görüntü geldiği hâlde, az önce görünen ancak şu anda gitmiş olan, yani olmayan görüntüyü hafızada kısa bir süre tutmaya devam eder ve arkasından gelen görüntüyle üst üste çakıştırarak sinemanın ortaya çıkmasına temel dayanak oluşturan özelliğini sergiler. Gözün bu özelliği ağ tabaka izlenimi olarak tanımlanır. Ağ tabakası izlenimini; gözün dış dünyadan gelen hareketli görüntüyü, saniyenin 10/1 kadar bekletip bir sonraki görüntü ile üst üste bindirerek hareket algısını oluşturma yeteneği olarak tanımlayabiliriz.
Kare
Fotoğraf için söz konusu olan bir tek karedir. Bütün teknik ve estetik düzenlemeler bir kareye göre yapılır. Fotoğrafın gerçeği, anların kaydedildiği tek karedir. Fotoğraf gibi sinemanın da en küçük birimi karedir. Oysa sinema için tek kare sadece bir başlangıçtır. Sinema salonlarında perdeye yansıyan görüntülerde bir saniyede 24 kare geçer. Görüntüde akan 24 kare gözün ağ tabakasının 10/1 oranda görüntüyü belleğinde tutma ve gelen görüntü ile üst üste bindirme özelliğinden dolayı insan algısında normal bir hareket duygusu yaşanır. Oysa gerçekte olan; durağan, hareketsiz 24 karenin bir saniyede perdeye yansıtılmasıyla oluşturulan yapay bir hareket fenomenidir. Cansız nesnelerin hareketi için, sinemanın ilk yıllarındaki gösterimlerde saniyede geçen 16 kare yeterli görülmüştür. Sinemada saniyede 24 karelik görüntü akışı normal hareket olarak algılanırken saniyede 48 karelik görüntü akışı yavaş çekim (slow motion) olarak algılanır. Tam tersi durumda ise saniyede 12 karelik bir görüntü akışı seyirci için hızlandırılmış hareket (fast motion) duygusu uyandırır.
Kompozisyon
Sinema sanatçısının dış gerçekliği sinematografiye aktarırken çerçeve içerisinde yaptığı düzenlemeleri görüntünün kompozisyonunu belirler. Öncelikle yönetmen dış gerçeklikten bir seçim yapar ve seçimini yaptığı konu, obje ve nesnenin karşısında alıcının hangi noktada, hangi konumda duracağına karar verir. Alıcının konumlandırmasını yaparken aynı zamanda çerçevesini belirleyecek objektifi de seçer ve çekim ölçeklerini bu amaç doğrultusunda düzenler. Konuyu saptamada alıcının durduğu nokta, alıcının yüksekliği ve alıcıda kullanılan merceğin özellikleri kompozisyonu oluşturan temel unsurlardır. Kompozisyon yaparken objeler yönetmenin bakış açısına göre yerleştirilir. Kompozisyonda dikkat edilmesi gereken en önemli unsurlardan biri, 3/1 kuralıdır. Kompozisyonda önemli ilkelerden biri de yalınlıktır. Kompozisyonda üçüncü önemli nokta çizgisel düzenlemelerdir.
Film Formatları
Karenin dikey ve yatay düzlemdeki sınırları fotoğrafta olduğu gibi çerçeve olarak adlandırılır. 35 mm sinema film formatı için de çerçeve oranları 4:3’tür. Fotoğrafın tekniği ve uygulama yöntemleri sinema sanatında da benimsenmiştir. Sektörde karenin sınırlarını ifade etmek amacıyla kullanılan çerçeve tanımı yerine kadraj da yaygın olarak kullanılmaktadır. Fotoğraf için standart kabul edilen 35 mm film formatı, sinema için de standart olarak benimsenmiştir. 35 mm, profesyonel film çekimlerinde kullanılırken, 8 mm ve süper 8mm (sesli çekim) film malzemesi amatör kullanım formatları olarak bilinir. Kolay taşınabilir olması ve pratik kullanımı nedeniyle, amatör çalışmalar için standart hâline gelmiştir. 16 mm film formatları ise belgesel çekimlerinde kullanılır. Bununla birlikte, yüksek görüntü kalitesi elde etmek için reklam ya da özel amaçlı film çekimlerinde 70 mm film formatları da kullanılmaktadır.
Çekim Ölçekleri
Çekim ölçeklerinin tümü plan adı altında anılır. Kamera objektifinin gördüğü nesnelerin 4:3 ya da 16:9 oranında bir çerçeve içerisinde oluşturduğu görüntüleri biz plan başlığı altında sınıflıyoruz. Panoramik plan, uzak plan, genel plan, boy plan, diz plan, bel plan, göğüs plan, omuz plan, yakın plan ve ayrıntı plan olarak tanımlanan bu plan terminolojisi sinematografinin temelidir. Ufukta yitip giden dağların, ovaların yer aldığı çerçeve düzenlemelerinde insan boyutları temel olarak alınamaz ve bu panoramik plan olarak adlandırılır. Uzak plan, oyuncunun kadrajda belli belirsiz göründüğü çerçeve düzenlemesidir. Genel planda ise oyuncu mekân bilgisiyle birlikte belirgin olarak algılanabilecek ölçülerdedir. Boy planda oyuncu tamamen öne çıkmıştır. Diz plan, oyuncunun dizinin hemen altından başlar ve başının üst boşluğunda biter. Bel plan, oyuncunun kemer altından başlar ve başı üstündeki boşlukta sona erer. Göğüs plan, oyuncunun göğüs altında başlayıp baş üstünde sona erer. Omuz plan, oyuncunun omuz altından başlar ve baş üstünde sona erer. Baş plan; oyuncunun çene altından, boynundan başlayıp baş üstünde sona erer. Yakın planda yüzün iki göz gibi belirli bir bölümü görünürken detay planda yüzük küçük bir bölümü görünür.
Sinematografik Birimler
Plan
Çekim ölçeklerini tanımlarken de boy plan, diz plan, bel plan vb. ifadeleri kullanılır. Sinemanın en küçük birim olan plan ile çekim ölçeklerinde kullanılan plan ibaresi karıştırılmamalıdır. Çekim ölçeği olarak boy, genel, diz vb. gibi takılarla birlikte kullanıldığında plan tamlamasına yer verilir. Plan, sinemanın en küçük birimi olarak tanımlanır.
Kameranın çalışmaya başlayıp kayıt konumuna geçmesiyle birlikte, stop konumuna kadar geçen sürede kesintisiz olarak film malzemesi üzerine kaydettiği görüntüler plan olarak adlandırılır. Planların her bir tekrarı çekim olarak adlandırılır. Plan bir tanedir, çekimler birden fazla olabilirler.
Sahne
Hareketli karelerin bir araya gelmesiyle oluşan planların arka arkaya sıralanması sonucu sahne meydana gelir. Planlar bir araya gelerek sahneyi oluşturur. Sahne bütünün önemli bir parçasıdır. Bir kiraz ağacından oluşan pazılı düşünelim. Pazılın her bir parçasını plan olarak düşünürsek, kirazın gövdesi, dalları, çiçekleri ayrı ayrı birer sahne olarak düşünülebilir. Birbiri ardına bağlanan planlar arasındaki uyum sahnenin başarısını belirler.
Sekans
Sekans, sinematografinin senaryodaki en büyük birimidir. Planlar yan yana gelip sahneyi, sahneler yan yana gelip sekansı oluşturur. Sekans, içinde en az bir ya da birden çok sayıda sahneyi ve sayısız planı barındırır. Gelişmiş bir öykü anlatır. Sekans, film içerisinde gelişmiş bir kısa film özelliği taşır. Sekansın kendi başına bir dramatik yapısı vardır. Sekansın öyküsü başlangıç, gelişim ve bir sonucu içinde barındırır. Sekans içerisinde yer alan sahnelerde geliştirilen ve çatışan olgular, sekansın sonunda bir çözüme bağlanır. Sahneler adım adım kısa öykünün başını, ortasını ve sonunu hazırlarlar. Sekansın kendi içinde anlatım olarak bir bütünlüğü vardır ancak sekansı oluşturan sahneler, farklı mekân, farklı zaman ve kişilerden oluşabilir. Sahnedeki gibi bir devamlılık söz konusu olamaz. Sekansın içerisinde yer alan sahneler arasında yer ve zaman farklılıkları olabilir. Film içerisinde sekansın kurgusunda doğrusal bir zaman akışı beklenmemelidir. Öykü kapsamında sıçramalar ve zaman atlamaları olabilir. Sekans içerisinde birden fazla olay ve mekân yer alabilir, farklı karakterler olabilir. Olayların her biri birer sahnedir.
Plan Sekans
Plan, sahne ve sekans sinematografinin temel birimleridir. Bununla birlikte plan ve sekansın birleşmesinden meydana gelen ve iki birimin üzerinde bir anlatım düzeyine ulaşan dördüncü birim olarak plan sekans çekim yöntemi gelir. Planlar genellikle durağan olduğu hâlde, plan sekanslar çok daha hareketli olabilir. Plan sekans sinemanın en küçük birimi olan plan ve en büyük birimi olan sekansın birleşmiş hâlidir. Plan sekansta kamera, plan gibi davranarak başlama konumundan, stop konumuna kadar geçen sürede kesintisiz olarak kayıt yapmaya devam eder. Kamera hiçbir şekilde kayıttan çıkmaz. Diğer taraftan kamera tıpkı bir sekansta olduğu gibi çok sayıda sahneyi, kayıt konumundan çıkmaksızın, sekansın içine yerleştirir.
Sahneler planın doğal uzantısı olarak seyirci tarafından benimsenir. Plan sekans dört şekilde yapılan kayıt yöntemi ile oluşturulur. Kamera sabit şekilde kayıt yapar. Kamera kendi ekseninde çevrinme hareketi ile kayıt yapar. Kamera yardımcı malzeme üzerinde sürekli bir hareket hâlinde kaydırma eylemiyle ya da kamera aynı anda belirli bir süre sabit kayıt yapar. Sabit kayıtla birlikte hareket eden oyuncuyu kendi ekseninde çevrinme hareketi ile takip eder.
Kamera Hareketleri
Kameranın üç tür hareketinden söz edilebilir: Birincisi, kamera sabit konumda iken kendi ekseni üzerinde yapmış olduğu çevrinme (pan) hareketleridir. İkincisi, kameranın yardımcı bir malzeme üzerinde hareket ederek yaptığı çekimler kaydırma (traveling) olarak tanımlanır. Üçüncü olarak kameranın optik hareketinden (zoom in, zoom out) söz edilebilir. Zoom objektif takılı kamera sabit konumda iken geniş açıdan teleye gidecek şekilde yapılan çerçeve düzenlemeleri kameranın optik hareketleridir.
Kamera Açıları
Üç tür kamera açısından söz etmek mümkündür: Normal kamera açısı, üst kamera açısı, alt kamera açısı: Normal açıda kamera, insan gözünün bakış hizasındadır. Kameranın normal açısının, bakış açısının, altındaki bir konuma indirilmesi durumunda yapılan çerçeve düzenlemeleri alt açı olarak tanımlanır. Kameranın bakış hizasının üstündeki bir konuma yükseltilerek yapılan çerçeve düzenlemeleri üst açı olarak tanımlanır.
Senaryo
Senaryo, filmin yazınsal metnidir. Filmin ön yapım aşamasını oluşturan senaryo, perdede izlenen görüntülerin yazıya dökülmüş ilk hâlidir. Sinemanın öykü anlatma sanatı olduğu yaygın kanıdır. İster kurmaca olsun, ister belgesel yönetmenin izleyiciye anlatmak istediği bir hikâyesi, söylemek istediği bir sözü vardır. Verilmek istenen mesajlar, bir öykü yapısı içinde işlenerek, şekillendirilip senaryo içine yerleştirilir. Senaryonun anlatım formu Antik Dönem’e uzanır. Aristo’nun dramatik anlatım olarak tanımladığı öyküleme yapısı; giriş, gelişim, çatışma ve çözümü kapsar. Senaryonun ilk adımı, synopsis olarak isimlendirilen öykünün bir iki sayfalık özetidir. Synopsiste öykü genel hatlarıyla verilir, öykünün bir nevi taslağıdır. Bölümlerin öykü yapısındaki işlevleriyle kabaca vurgulandığı bir metindir. Synopsis’ten sonra karakterlerin, olayların ve karakterlerin bu olaylar içindeki işlevlerinin genel hatlarıyla işlendiği her bir sahnenin bir paragraf olarak yazıldığı treatment (geliştirim senaryosu) aşaması gelir.
Kurgu
Sinemada çekilen planların senaryoda yeraldığı şekliyle ardı ardına sıralanması işlemine kurgu denir.
Temel Kurgulama Yöntemleri
Üç temel kurgulama yöntemi vardır. Sıralı dizim, koşut dizim, atlamalı dizim. İster kurmaca, ister belgesel ya da daha serbest çalışmaya açık deneysel türde bir film kurgusu olsun, mutlaka bu yöntemlerden birini ya da hepsini birlikte film öyküsünü geliştirmek amacıyla kullanacaktır.
Sıralı Dizim
Filmi meydana getiren planlar kronolojik olarak arka arkaya dizilir. Konu ve eylem akışı bir sonraki plana geçişi sağlamak üzere düzenlenir.
Koşut Dizim
Koşut dizim, birbirinden bağımsız olarak gelişen iki ya da daha fazla öykünün iç içe dizilerek kurgulanmasıdır.
Atlamalı Dizim
Atlamalı dizim, zamanda uzun erimli atlamaları bünyesinde barındırır. Atlamalı dizimde olay ya da eylemin başından başlamasına gerek yoktur. Sonundan veya ortasından başlanıp başa dönüleceği gibi baştan sona, ortaya ve tekrar başa doğru zamanda sıçramalar yaşanabilir.
Planlar Arası Kurguda Temel Kurallar
Aks Çizgisi (180 Derece) Kuralı
Aks çizgisi (180 derece) kuralı, sinematografinin uyulması gereken temel ilkelerinin başında gelir. Tüm plan, sahne ve sekansların çekimleri, aks çizgisi kuralları doğru bir şekilde uygulanarak kurgu planına göre yapılmalıdır. Hareketli ve durağan sahneler ile canlı cansız ve ya atmosfer betimlemelerini içeren tüm nesnelerin çekimlerinde bu kuralın uygulanması temel koşuldur. Bu kurallar göz önünde bulundurulmadan yapılacak çekimlerin kurgulanması olanaksızdır. Oyuncuların bakış ve hareket yönleri ile ekran konumları düzenlenirken tam ortalarından geçtiği varsayılan çizgi, aks çizgisi olarak tanımlanır.
Basamak Sistemi Kuralı
Planlar arası kurguda uyulması gereken bir diğer kural, basamak sistemidir. Basamak sisteminde, planlar arası geçişlerde çekim ölçekleri arasındaki uyum önemlidir. Bir plandan diğerine geçerken çekim ölçekleri arasında birer ölçeklik daralma ya da genişleme esas alınarak kurgulama yapılır. Basamak sisteminde birer çekim ölçeği atlama ile yapılacak kurgulamalar seyirci açısından en kolay kavranan algıyı doğurur.
30 Derece Kuralı
30 derece kuralı, çekim ölçeklerinde birer basamak atlama kuralına uyulmuş bile olsa birinci plandan ikinci plana geçerken kameranın 30 derece sağa ve sola kaydırılması ilkesine dayanır. Kamera aynı düzlem üzerinde kaldığı sürece ölçeğin daraltılması seyirci algısında sıçrama etkisi yaratır.
Diğer Devamlılık Unsurları
Perdede, planlar arasındaki akışın gerçeği ile benzer bir görünüm meydana getirmesi için, çekim sırasında önceki plan ile sonraki plan arasında aks, ışık, renk, dekor, kostüm, hareket, ses vb. unsurlarının konumlarını korunması.