HALK EDEBİYATINA GİRİŞ II - Ünite 2: Halk Edebiyatında Seyirlik Türler: Köy Seyirlik Oyunları, Karagöz Oyunu Özeti :
PAYLAŞ:Ünite 2: Halk Edebiyatında Seyirlik Türler: Köy Seyirlik Oyunları, Karagöz Oyunu
Seyirlik Türler
Türk sözlü edebiyatının doğrudan doğruya seyretmek amacıyla bir gösteri olarak hazırlanan, geleneksel ürünlerinin oluşturulduğu sosyo-kültürel ve edebî geleneklere seyirlik türler adı verilmektedir. Türk sözlü edebiyatında yer alan seyirlik türler Köy Seyirlik Oyunları, Meddah, Karagöz, Orta Oyunu ve Kukla şeklinde sıralanabilir.
Seyirlik türlerin icralarında değişmeyen iki öge vardır. Bu iki ögenin birisi, seyirciler; diğeri, seyredilecek gösterimi hazırlayıp sunan oyuncular ya da aktörlerdir. Bu özellik ister meddahlık, karagöz, kukla gibi tek aktörlü olsun isterse köy seyirlik oyunları ve orta oyunu gibi çok aktörlü olsun değişmez.
Seyirlik türlerin ürettiği oyunlarda en önemli öge “taklit”tir. Taklit kelimesi sözlü edebiyat ve sanat geleneklerinde “temsil” ile eş anlamlıdır. Bir oyunun taklidi bu geleneklerde temsili yani oynanması anlamına gelir. Aynı şekilde, bir aktörün Acem, Kastamonulu, Tiryaki, Çelebi, Frenk gibi çeşitli şiveleri ve karakterleri aynen canlandırmasına da “taklit” denilir. Bu durum karagözde de orta oyununda da aynıdır. Taklit, insanlık tarihinde söz ve dilden önceki iletişim biçimidir.
Halk Edebiyatının başka türlerinde de gördüğümüz bir kaç sanatı bir araya getirme özelliği seyirlik türlerde de devam etmektedir. Seyirlik türlerde, söz sanatı başka sanatlara bir dayanak noktasındadır. Bu türlerin gösterimlerinde önceden yazılmış ve ezberlenmiş sabit bir metinleri yoktur. Seyirlik türlerde oyun konuları gayet sadedir, çapraşık ve anlaşılması zor değildir, çoğunlukla birbirine benzeyen maceralardan oluşturulmuş bir çerçevede gerçekleşirler.
Köy Seyirlik Oyunları
İnsanlık tarihinin en eski çağlarında ilkel insan, çevresi ile kurduğu ilişkinin bir ürünü olarak büyü veya sihrin en önemli unsuru olan “taklit”i yaratmıştır. Bir iletişim biçimi olarak taklit, insanlığın düşünce dünyasının oluşup gelişmesindeki en önemli yaratılarından birisidir. Temsil hayatı, hareket hâlinde göstermeyi böylece kendi üzerinde düşünmeyi ve eğlenmeyi mümkün kılan bir araç ve gereç olarak geleneksel dram sanatının yaratılmasını sağlamıştır.
Köy seyirlik oyunlarının kökeni ilkel büyü törenlerinde yapılan taklitlerin zaman içinde değişen ve dönüşen uzantıları olduğu ortaya çıkmaktadır. Evrensel olarak gerçekleşen bu dramatik evrim pek çok ulusun kültürel tarihinde olduğu gibi Türk kültür tarihinde de izlenebilir.
Eski Türk hayatındaki geleneksel dram ve örnekleri hakkında Çin kaynakları bilgi vermektedir. Türk dram sanatı hakkında en eski kayıt M.Ö. 2000 yılından kalmadır. Bu bilgi o dönemde oynanan iki Türk seyirlik oyunu hakkındadır. Bu dünya tiyatro tarihi açısından da önemli bir bilgidir. Tarihî kaynaklardaki bilgiler dram sanatının Türklerden Çin’e geçtiği yönündedir.
Türk toplumunda komşularını etkileyecek kadar güçlü bir dram geleneği mevcuttur. Bu geleneğin en önemli varlık nedeni şamanizm (kamlık dini) olarak adlandırılan dinî sistemdir. "Şölen” denilen kurban töreni ve ziyafeti, “Sığır” denilen toplumun bütün fertlerinin gerçekleştirdiği sürek avları için yapılan kutlamalar ve “Yuğ” adı verilen matem ve cenaze törenleri şeklinde, belirli tarihlerde ve bir sistem içinde kutlanılan törenler vardı. Aynı şekilde, Ergenekon Destanı’nda da görülen 21 Mart’ta kutlanan yılbaşı, 21 Haziran ve 21 Eylül’de kutlanan gündönümü törenleri de eski Türk hayatında yer alan önemli takvime bağlı kutlamalardır. Bütün bu törenleri gerçekleştirip idare edenler “kam” (şaman) adı verilen dinî ve ruhani liderlerdir. Türk kültüründe kamlar kadın veya erkek olabilir. Tören yerine toplulukla birlikte gelen kam özel tören elbisesini giyer ve davulunu ele alarak iletişim kurmak istediği ruhlara veya doğrudan Gök Tanrı’ya “alkış” denilen dualar ederek Tanrı’yı ululamaya çalışır. Bu esnada devamlı olarak davuluyla çaldığı ezgilerle uyumlu şiir şeklinde alkışları (ilahileri) söyler aynı zamanda da çevresinde dönerek oturup kalkarak diz çökerek ve benzeri hareketlerle dans eder. Kam ulaşmak istediği ruhlara ulaşınca onlarla konuşur. Onların konuşmalarını kendi ağzından dinleyicilere duyurur. Bu, farklı ses tonlarının ve konuşma biçimlerinin taklit edildiği bir süreçtir.
Bir kam töreninde, en başta şiir ve düz konuşma olarak sözden, jest, mimik, şive ve karakter taklidinden, kalıplaşmış ritmik hareketler olarak dans ve müziğe varıncaya kadar tiyatronun bütün unsurlarının bir arada olduğu açıkça görülebilir. Geleneksel Türk halk tiyatrosunun veya seyirlik türlerin kökeni işte bu kam (şaman) törenleridir.
Köy Seyirlik Oyunları: Metin And, köy seyirlik oyunlarını şöyle tanımlamaktadır: “Kırsal bölgelerde, köylerde görülen daha çok tarih öncesine uzanan bolluk (tarım ve çobanlık), eriştirme, canlandırıcılık atalara tapınım gibi işlevsel kuttörenlere bağlı bir tiyatro geleneğidir” . Seyirlik köylü oyunları, belirli metinleri olmayan ve belirli günlerde köy çevrelerinde köylüler tarafından geleneksel bir takım tiyatro kuralları takip edilerek yapılan, gösteriler ve eğlencelerdir.
Köylülerin; “güldürücü”, “acıklı” ve “sessiz (samıt veya lâl)” olarak kümelendirdiği bu oyunların en önemli özelliği anonim oluşlarıdır. Oyunlar kapalı yerlerde veya açık havada oynanırlar. Oyunlarda ihtiyaca göre değişebilen ve çevrede bulunan malzemeyle oluşturulan, çok basit bir dekor, aksesuar, makyaj ve kostüm fikri vardır. Oyuncuların makyajı, aksesuarı ve kostümü de köy imkânlarıyla sağlanır niteliktedir. Oyun çıkaran erkekler kadın kılığına girecekleri zaman uzun elbise ve başörtüsü giyerler. Hayvan rolüne girenler canlandıracakları hayvanın postunu giyerler. Köy seyirlik oyunlarında en önemli teknik araç gereci sahnede kullanılanlardır. Köy seyirlik oyunlarında efekti oyuncular canlı olarak yaparlar.
Müzik ve dans köy seyirlik oyunlarında önemli unsurlardır. Oyunlarda, davul, zurna, keman, tef, çan, zil, tulum, darbuka, daire, teneke ve kaval gibi çalgılar çalınır. Bazı köy seyirlik oyunlarında yöresel halk oyunları oynanır ve karşılıklı türküler söylenir. Köy seyirlik oyunları, doğanın canlandığı; üreme, hasat gibi olayların gerçekleştiği mevsim değişikliklerinin yaşandığı zamanlarda oynanmaktadır. Köy seyirlik oyunları kökenlerine ve taşıdıkları konusal özelliklere bağlı olarak şu şekilde sınıflandırılabilir.
a) Ritüel Oyunlar:
- Yılın Değişmesiyle İlgili Oyunlar: Köse Gelin Oyunu
- Mücerret Fikirlerle İlgili Oyunlar: Beylerin Kini Oyunu
- Hayvan Kültüne Bağlı Oyunlar: Saya Gezme Oyunu, Tekecik: Koç Katımı Oyunu
- Bitki Kültüne Bağlı Oyunlar: Cemalcik (Ürün elde edilmesi) Oyunu
- Mezhep Törenleri: Anadolu’daki çeşitli mezhep ve tarikatların büyük bir çoğunluğu, İslamiyet’ten önce kamlık ve şamanlık döneminden kalma olmakla birlikte İslamiyet’in kabul edilmesiyle İslami bir tavra bürünen çeşitli ayinleri, törenleri ve uygulamaları vardır.
b) Din Dışı (Profan) Oyunlar
- Günlük Hayattan Alınan Oyunlar: Tarla Sınırı Oyunu
- Masallara Bağlı Oyunlar: Keloğlan Oyunu
- Destanlara veya Aşıkların Hayatlarına Bağlı Oyunlar: Göçebe Oyunu
- Tarihi Olaylara Bağlı Oyunlar: İstiklal Savaşı Oyunu
- Hayvan Taklit Edici Oyunlar: Kartal Oyunu
- Samıt veya Lal Oyunu: Ali ile Fatoş Oyunu
Karagöz Oyunu
Karagöz oyunu, evrensel olarak, “gölge oyunu’’ hatta “gölge tiyatrosu’’ (shadow theatre) olarak da adlandırılan bir tekniğin ve bu teknikle meydana getirilen sözlü edebiyat türlerinin genel adıdır. Gölge oyunu tekniği, çıra, mum, lamba gibi bir aydınlatma kaynağı ile yarı saydam bir perdeden yararlanılarak oluşturulur. Bu perdenin arkasında iki boyutlu ve saydam olmayan tasvir veya kuklaların oynatılması gölge oyunu tekniğinin esasını meydana getirir. Gölge oyunu karagöz, Türk halk tiyatrosunda da son derece önemli bir yere sahiptir. Oyununun kahramanları Karagöz ve Hacivat’ın kimliklerini araştırdığımızda çok yaygın anlatılan bir Bursa efsanesi ile karşılaşmaktayız. Ancak yazılı belge ve kayıtlar XVI. yüzyıl başlarında Mısır’ı fetheden Yavuz Sultan Selim’in davet ettiği Mısırlı gölge oyuncularının İstanbul’a gelerek bu teknikle oyunlar sergilediklerini ortaya koymaktadır. Muhtemelen bu yolla öğrenilen gölge tekniğiyle karagöz seyirlik türü yaratılmış ve kısa sürede yaygınlaşmış olmalıdır.
Karagöz XVII. yüzyılda kesin biçimini almıştır. XVII. yüzyılda, İstanbul’da Kör Hasanzâde Mehmet Çelebi, Şengül Çelebi Erzurum’daysa Kandillioğlu devrin ünlü karagözcüleridir. XVIII. yüzyılda yetişen ünlü karagözcüler arasında Sarı Ahmet, Şerbetçi Emin, Kasımpaşalı Hafız yer alır. XIX. yüzyıldaysa, “Serhayâlî” (Karagözcü başı) unvanına sahip Sait Efendi, Hayâlî Hamit, Berber Sait Efendi, Rıza Efendi, Mehmet Efendi ve Nafiz Bey ünlü Karagöz sanatkarlarıdır. XX. yüzyıl başlarında yaşayan Hayâlî Memduh Bey, Hayâlî Ömer, Hayâlî Arap Cemal Efendi, Hayâlî Kâtip Salih, Hayâlî Küçük Ali, Hayâlî Torun Çelebi, Erhan Ergüler, Orhan Kurt, Tacettin Diker, İhsan Dizdar, Metin Özlen Mustafa Mutlu, Mehmet Baycan, M. Tahir İkiler, Ünver Oral gibi isimler karagöz sanatkarı olarak ün yapmışlardır.
Karagöz oyununda yazılı bir sabit metin yoktur. Karagözcü sözlü kültür ortamında doğaçlama olarak oyununu oluşturur ve oynatır. Karagözcü oyunu oluşturup oynarken sadece icra töresine göre kalıplaşmış bölümleri ve bunlarla ilgili gelenekleri takip eder. Karagözcülerin en etkin oldukları zaman geceleri âdeta bir sözlü kültürler sanat festivali havasında kutlanılan ramazan ayıdır. Ramazan ayında kahvehanelerde usta bir karagözcünün her gece bir oyun oynatacak şekilde en az 28 karagöz oyunu bilmesi gerekmiştir. Bu yapılanış karagözcülerin klasik oyun dağarcığını belirlemiştir. Karagözcüler ramazanın ilk gecesi “Mandıra” oyunuyla başlarlar ve arife gecesi “Meyhane” oyunuyla bitirirlerdi.
Karagöz oyunu tek kişinin icra ettiği bir gösteridir. Fakat, karagözcünün yardımcıları da vardır. “ Hayâlî ” veya “ hayalbaz ” (hayal oynatan) da denilen karagözcü ustasına, “ sandıkâr ” da denilen çırağı yardım eder. Karagöz oyunun icrası sırasında şarkı ve türküleri okuyana “ yardak ”, oyun esnasında tef çalan yardımcıya “ dayrezen ” adı verilirdi. Perdenin hazırlanması, fasılda oynatılacak olan tasvirlerin seçilip sıralanması gibi görevler çırağındır. Tasvirler ve perdenin konulduğu sandığı taşıyan hamal dahil klasik bir karagöz oyunu takımı altı kişiden oluşurdu.
Karagöz oyununda seyirciler “ tasvir ” adı verilen iki boyutlu kuklaların perdedeki gölgelerini renkli olarak seyrederler. Tasvirler, karagöz oyunun en önemli kısmını oluşturur. Karagöz oyunun tasvirleri genellikle manda, sığır, deve derisinden ve saydam olan Ali Kurna Kağıdı’ndan yapılmıştır. Karagöz oyununda “tasvir” olarak adlandırlan iki boyutlu kuklalar, saydamlaştırılabilen, sıcağa dayanıklı ve kolayca eğilip bükülmeyen derilerden yapılmaktadır.
Karagöz oyunları konularını gerçek hayattan alır. Ancak, karagöz oyunu bir kişilik özelliği sivriltilerek gerçeklikten uzaklaştırılmış tiplerden oluşur. Karagöz oyunlarında XX. yüzyılda oluşturulan örnekler dışında yer alan bütün tipler Osmanlı döneminin tipleridir. Karagöz ve Hacivat bu oyunların ana tipleridir. Onlar dışındaki bütün tipler ikincil tipler olarak oyunlarda yer alırlar.
Karagöz oyunları “Giriş”, “Muhâvere”, “Fasıl” ve “Bitiş” olarak adlandırılan dört bölümden meydana gelir.
a. Karagöz’ün Giriş Bölümü: Hacivat bir semaî söyleyerek perdeye gelir ve “Off! Hay Hak” diyerek perde gazeline başlardı. Perde gazellerinde dünyanın geçiciliği, dış görünüşe aldanılmayıp onun arkasındaki gerçeği görmenin gerekliliği gibi tasavvufî olarak da yorumlanabilecek konular ele alınırdı.
b. Karagöz’ün “Muhavere (diyalog) Bölümü: Genellikle Hacivat ile Karagöz’ün karşılıklı konuşmalarından oluşan bu bölümde bazen başka kişilerde yer alabilirdi. Muhâvere bölümü genellikle asıl oyunun konusu ile ilgili değildir. Bu nedenle karagözcü bu bölümü, seyircinin verdiği tepkiye göre uzatır veya kısaltabilir. Muhâvere ile Fasıl arasındaki temel fark, birincinin sadece söze dayanmasına ve olaylardan arındırılıp soyutlaştırılmış olmasına karşılık ikincide olaylara yer verilmesidir.
c. Karagöz’ün “Fasıl” Bölümü: Oyuna adını veren bölüm “Fasıl”dır. Bu bölümde perdeye gelen Karagöz ve Hacivat’la, ikincil tiplerle birlikte yaşanan bir olay ele alınır. Fasıl bölümünde, perdeye gelen ikincil tipler oyunun çeşitli safhalarında kendilerine has kılık kıyafet, davranış ve konuşma tarzlarıyla, Hacivat ve Karagöz etrafında gelişen olaya karışırlar.
d. Karagöz’ün “Bitiş” Bölümü: Oyunun son bölümünü “Bitiş Bölümü” oluşturur. Karagözcü bu bölümde yaptığı muhtemel hatalardan dolayı seyircilerden özür diler. Bir sonraki oyunun ne olduğunu ve nerede gösterileceğini seyircilere bildirir. Karagöz oyunlarının “Bitiş Bölümü” diğer bölümlere göre daha kısadır.
Karagöz Osmanlı dönemindeki çok kültürlü yapının hemen hemen bütün unsurlarını perdeye taşımıştır. Oyunun esnek ve açık yapısı oynandığı bağlama uyumunu kolaylaştırmıştır. Döneminin hemen hemen bütün sosyal sıkıntılarının Karagöz perdesine yansıdığını görmek mümkündür. Karagözde müzik oldukça önemli bir yer tutar. Karagöz takımlarında karagözcüye yardım etmek üzere müzisyenler bulunur. Karagöz oyunlarında yürük semaî, ağır semai, peşrev ve saz semaîsi, oyun havaları, türkü, şarkı ve gazeller önemli bir yer tutmaktadır.
Karagöz oyunlarının en çok eleştirilen yönlerinden birisi açık-saçıklık veya müstehcenliktir. Erkek erkeğe eğlenilen mekânlardaki karagöz icralarında ön plana çıkan bu durum oyunların bir özelliğinden ziyade anlatanla dinleyen arasında geleneksel bir anlatı yoluyla kurulan her sözlü edebiyat icrasında ortaya çıkabilir.
Müstehcenlikten sonra karagöz oyunlarının en çok tartışılan yönlerinden birisi de oyunlarda yer alan siyasal eleştiridir. Ancak, karagözün yüzyıllarca yaşayabilmesindeki belki de en önemli işlevi karagözcülerin âdeta gazeteciler gibi yaşadıkları dönemde meydana gelen olumsuz olaylara getirdikleri eleştiriler olmuştur.