HALKLA İLİŞKİLER VE İLETİŞİM - Ünite 4: İletişim Sürecinde Anlaşım ve Uzlaşma Özeti :

PAYLAŞ:

Ünite 4: İletişim Sürecinde Anlaşım ve Uzlaşma

Ünite 4: İletişim Sürecinde Anlaşım ve Uzlaşma

Toplumsal Duyarlılık

İletişim sürecindeki anlaşım ve uzlaşma toplumsal ve bireysel düzeyde duyarlılıkla mümkündür. Toplumsal duyarlık veya sosyal bilinç; yaşadığımız dünyayla ve yaşadığımız olaylarla ilişki kurmak ve bu konuda sorumluluk almaktır. Bilinçli olma süreci ise olumlu davranış geliştirme ile gerçekleşir. Pozitif davranışlar başkalarının gereksinimlerini, hedeflerini anlama ve buna uygun davranışlar geliştirme ile oluşabilmektedir. Toplumsal duyarlılığın oluşmasında bireylerin çocukluklarından itibaren duyarlı davranışları görüp örnek alması ve bu yönde eğitilmesi çok önemlidir.

Halkla ilişkiler sürecinden bakıldığında da toplumsal duyarlılık gerekli bir kavramdır. Tolumun bir parçası olan birey ve kurumlar karşılıklı iletişim ve etkileşim halindedir ve meydana gelen herhangi bir olay yayılarak tolumdaki bireylerin yaşam alanlarını etkiler. Ekonomik gelişme ile meydana gelen bireyselleşme ve yalnızlaşma insanın topluma yabancılaşmasına neden olmaktadır. Bu nedenle kurumlar ekonomik gelişmelerin yanında insani değerlere önem veren sosyal yapıyı da geliştirmelidir.

Toplumsal duyarlılığın kazanılmasında çok farklı görüşler vardır. Bazı görüşlere göre pozitif davranışlar genetik iken bazılarına göre öğrenilmiş bir davranıştır. Bazı uzmanlar toplumsal bilincin içgüdüsel meydana geldiğini belirtirken bazıları ise beklenen sosyal davranışların belli gelişimsel evrelerin sonucunda kazanıldığını belirtmiştir.

Tutumlar

Tutum, bireyin kendine ya da çevresindeki herhangi bir nesne, toplumsal konu, ya da olaya karşı deneyim, bilgi, duygu ve motivasyonuna dayanarak örgütlediği zihinsel, duygusal ve davranışsal bir tepki, ön eğilimdir. Tutum ile çok yakından ilişkili kavramlar vardır. Bunlar; inanç, değerler ve normlardır. İnsanların bazı tutumları sahip olduğu inançlara göre oluşur. Değerler ise davranışın ardında yatan tutumları yansıtmaktadırlar. Normlar da belirli durumlardaki beklenilen davranış ve davranış kalıplarıdır.

Tutumları Oluşturan Faktörler

Tutumları oluşturan faktörler üç ana başlıkta sınıflandırılır:

  • Bilişsel boyut

  • Duygusal boyut

  • Davranışsal boyut

Bilişsel boyut: Belli bir nesne hakkında sahip olunan bilgi ve inançları içerir. Kişi tutuma neden olacak olgu hakkında çeşitli bilgiler edinir, bu bilgileri kendi bilgileri ile birleştirir ve inanç sistemine ulaşır. Bu inanç sistemi kişiye özgüdür, doğru ve yanlış olabilir.

Duygusal boyut: Bir nesne veya kişiye karşı sahip olunan duyguları içerir. Tutuma konu olan nesne veya kişi sevilip sevilmeyebilir bu tür yargılar tutumun duygusal boyutunu oluşturur.

Davranışsal boyut: Kişinin inanç ve bilgileri sonucunda ortaya çıkan yargısı onu bir nesneye karşı olumlu veya olumsuz harekete eğimli hale getirecektir. İşte bu son oluşum, tutumun davranış faktörüdür.

Tutumların İşlevleri

Yapılan çalışmalarda tutumların dört farklı işlevi üzerinde durulmuştur. Bunlar:

  • Anlama veya bilgi işlevi

  • Gereksinimlerin karşılanması işlevi

  • Benliği koruma işlevi

  • İçsel değerlerin ifade edilme işlevi

Tutumlar ve Davranış İlişkisi

Birey yaşadığı tolumdan hem etkilenir hem de yaşadığı toplumu etkiler. Bu süreçte düşünce yapısı oluşur ve çoğu davranışının temelinde bu düşünce yapısı vardır. Bireyin herhangi bir nesneye, gruba, kişiye yönelik olumlu ya da olumsuz düşünce beslemesi ve tepkide bulunması durumunu tutum ve davranış ilişkisi olarak açıklayabiliriz. Tutumlar davranışların arkasındaki yönlendirici güçlerdir. Bu nedenle pazarlama, reklam, halkla ilişkiler alanında da tutum süreçlerinin incelenmesi ile davranışlar hakkında ön bilgiye sahip olunması ve tutum değişimi süreçlerinin koşulları saptanarak tutumların kontrol altına alınması gibi çalışmalar büyük önem taşır. Tutum ve davranış etkileşiminin kendine ait özellikleri bulunmaktadır. Bu nedenle tutum ve davranış ilişkisini yükselten iki unsurdan bahsedilebilir;

  • Tutumun kuvvetliliği ve

  • Tutumun erişilebilirliği.

Tutumun kuvvetlilik derecesi: Bireyin bir tutuma ne derecede bağlı olduğu ile ilgilidir. Bazı tutumlar bireyin yaşamında daha önemlidir ve bilgiyi işleme, karar verme, tercih etme, davranışın meydana gelmesi gibi süreçleri etkileme olasılığı da yüksektir. Kuvvetli tutumların değişme olasılığı azdır.

Tutumun erişilebilirliği: Tutumun erişilebilirliği bir tutumun ne kadar kolay bir şekilde hatırlandığı ve bilinç düzeyine getirildiği ile ilgilidir. Yüksek erişilebilirliği olan tutumlar kuvvetli yani önemli olanlardır.

Tutumlar ve Kişilik İlişkisi

Tutumlar kişilik oluşumunda önemli bir yere sahiptir. Bireysel psikolojide kişiliğin özellikleri;

  • Yüzeysel ve

  • Temel özellikler olarak ikiye ayrılır.

Yüzeysel özellikler davranışlarla ifade edilebilen açık özelliklerdir. Temel özellikler ise gizli ve bilişseldir; bunlar genellikle yüzeysel özelliklerin oluşmasına yol açarlar. Tutumların oluşumu sadece tutumların özellikleriyle değil aynı zamanda bireyin kişilik özellikleriyle de belirlenir. Zekâ ve tutum arasında da pozitif bir ilişkiden söz edilir. Zekâ olarak bir diğerinden daha üstün olan bireyin yeni bir şey hakkında da bilgi edinmesi ve tutum geliştirebilmesi daha süratlidir.

Zorunlu Tutum Değişikliği

Bireyler bazen dış etkiler sonucunda sahip oldukları tutumları değiştirmek zorunda kalabilirler. İki tip zorla tutum değişikliği yaratma etkisi söz konusudur:

  • Yasa veya koşulları değiştirmek yoluyla, bireyden, kendi tutumlarına zıt tutumlara sahip bir insan rolünü açıkça oynamasını istemek yoluyla,

  • Tehdit ve baskı yoluyla bireylerden belli bir biçimde davranma ve tutum ortaya koymasını isteme vb. durumlarda olduğu gibi.

Bazı durumlarda baskı sonucu değiştirilmek istenen tutumlar birey üzerinde tam tersi etki yapabilir. Birey eski tutumuna daha sıkı sarılabilir. Ancak çoğu zaman bireyler arasında kurulan zorunlu ilişkiler (aynı iş yerinde çalışmak vb.) sahip olunan ön yargılı düşünceleri düzeltebilir, bu sayede sahip olunan kalıp tutumlar olumlu yönde değişebilir. Zorunlu tutum değişikliğinin birey üzerinde ussallaştırma ve kabullenme ile sonuçlanması da mümkündür. Tutum değişikliği için yapılan girişimler her bireyde aynı ölçüde ve biçimde etkili olmamaktadır. Tutumun değişimi bireyin kişilik yapısına ve otoriteyi nasıl algıladığına göre değişiklik gösterir.

Sosyal Etki

İnsan sosyal bir varlık olup birbirini etkileme ve etkilenme çabası halinde yaşamını devam ettirmektedir. Genel olarak, sosyal etki, bireyin veya bireylerin bilinçli veya bilinçsiz olarak, diğer kişi veya kişilerin herhangi bir konuda duygu, düşünce ve davranışlarını değiştirme işlemi olarak tanımlanmıştır. Değiştirilmeye çalışılan tutum, duygu veya davranış politik, sosyal, ekonomik ve bireysel kaynaklı olabilir. Etkiyi yaratan tarafa “sosyal etki kaynağı” duygu ve düşüncelerinde etki yaratılmaya çalışılan tarafa ise “sosyal etki hedefi” denir. Kaynak ve hedef birden fazla kişi olabilir.

Sosyal Etki Ortamları

Sosyal psikologlara göre sosyal etkinin oluştuğu üç tür ortamdan bahsedilebilir:

  • Kişilerarası (birebir) iletişimin olduğu ortamlardaki sosyal etki

  • Birey-grup iletişiminin olduğu ortamlardaki sosyal etki

  • Basın ve yayın aracılığı ile oluşan sosyal etki

Kişilerarası Sosyal Etki (Birebir Etkileşim): Sosyal etki kaynağı ve hedefinin birbiri ile olan iletişimini içerir. Bazı araştırmacılar bunu yüz yüze iletişim olarak tanımlar.

Bireyin Grubu Etkilemesi: Bu ortamda sosyal etki kaynağının aynı anda birçok sosyal etki hedefini etkileme, ikna etme çabası söz konusudur. Bu ortam kişisel değildir, çünkü birebir ilişki yoktur. Böyle bir ortamda konuşmacının özellikleri, seyirciyi etkileme taktikleri ve elbette ki seyircinin özellikleri önemlidir.

Basın ve Yayın Aracılığı ile Sosyal Etki: Kitle iletişim araçları (TV, radyo, gazete) ile insanların duygu ve düşüncelerini etkileme çabasıdır. Bu ortamda da birebir ilişki yoktur ve aynı anda birçok kişiye ulaşma avantajı sağlar. Burada etkilenme derecesi bireyin hangi ortamda iletişime maruz kaldığıyla değişebilir. Aracın sahip olduğu özelliklerde sosyal etki derecesini etkileyebilir. Araçların birbirlerinden bazı üstün ve zayıf yönleri vardır. Televizyon daha çok kişiye ulaşmada basılı araçlardan daha avantajlıyken, saklama ve tekrar okuyabilme imkânıyla dergi ve gazete avantaj üstünlüğü sağlayabilir. Basın-yayın araçlarının sosyal etki güçleri, sadece kendi özelliklerinden ve içeriklerinden değil, bu araçları seçen kitlelerin özelliklerinden de önemli ölçüde etkilenir. İnsanlar televizyon kanalı ve gazete dergi tercihleri ile kendilerini belirli sosyal etki kaynaklarına yönlendirirler. Sosyal etkinin en başarılı olduğu durumlar her üç ortamında beraber kullanıldığı durumlardır.

Sosyal Etki Çeşitleri

Sosyal etki oluşumu iki tür kaynaktan birine bağlıdır. Bunlar;

  • Sosyal kurallara bağlı sosyal etki

  • Bilgiye dayalı sosyal etki

Sosyal Kurallara Bağlı Sosyal Etki: Bu etki bireyin diğer insanlardan veya bir gruptan ödül almak ya da cezadan kaçınmak için uyum sağlaması durumdan ortaya çıkmaktadır. Uyumun nedeni sosyal onay almak, kabul görmek veya reddedilmekten kaçınmaktır. Sosyal kurallara bağlı sosyal etki uyma davranışı ile ilgilidir. Eğer kişi artık o grupta yer almıyorsa o davranışı devam ettirmeme olasılığı yüksektir.

Bilgiye Dayalı Sosyal Etki: Bu tür etki bireylerin doğru, tam bilgi elde etmek için diğer bir kişiye veya gruba uyması ile olur. Böyle bir uymada sosyal açıdan onay alma veya cezadan kaçınma olgusu ön planda değildir. Önemli olan, o bilinmez konu hakkında doğru bilgiye ulaşma çabasıdır. Bilgiye dayalı sosyal etki daha çok grup düşüncesinin kabul edilmesiyle ilgilidir. Bu sosyal etki kalıcı bir değişme yaratır. Yani, kişi aynı grup içinde olmasa da davranışına devam eder.

Uyma Davranışı

Uyma, bir kişinin davranış veya inançlarını açık bir istek olmadan diğer kişilere göre değiştirmesidir. Başka bir anlatımla kişinin gerçek veya hayali grup baskısı nedeniyle düşünce ve davranışlarını diğerlerine göre değiştirmesidir. Uyma davranışının ilginç yanı ise kişinin düşünce ve davranış değişikliğinin nedenini tam olarak bilmemesidir. Uyma davranışı gerçek bir tutum değişmesini yansıtabileceği gibi, sadece bireyin grubun düşüncesini kabul etmiş gibi görünmesinin bir sonucu da olabilir. Yani bazı durumlarda birey, grubun düşünce ve davranışlarının doğru olduğuna gerçekten inandığı için uyma davranışı gösterir. Bu tür uyma davranışına benimseme adı verilir. Bazı durumlarda ise, birey grubun düşünce ve davranışlarının doğru olduğuna inanmadığı halde, bu düşünce ve davranışları benimsemiş gibi görünür. Bu tür uyma davranışına benimsemiş görünme adı verilir. Uyma davranışının ortaya çıkıp çıkmaması bazı etkenlere bağlıdır. Bunlar:

  • Bireysel özellikler; uyma davranışı kişinin bağlanma ihtiyacı, kendine güven gibi özellikleriyle değişebilir.

  • Gurubun özellikleri; bireyi uyma davranışına itme açısından gruplar arası farklar da vardır. Grubun bireyi uyma davranışına itme gücünü belirleyen özellikleri sarasında, grubun büyüklüğü ve üyeleri arasındaki söz birliği sayılabilir.

  • Ortamın özellikleri; uyma davranışına etki eden ortam özellikleri arasında belirsizlik ve grupla yüz yüze gelme sayılabilir. Belirsizlik durumunda bireyin uyma davranışını göstermesi yüksektir. Bireylerin grupla yüz yüze bulunma durumunda da yetersizlik yargılarını dolaylı olarak işittikleri durumlara oranla çok daha fazla uyma davranışı göstermektedirler.

Sosyal Etki ve Uyma Davranışının Nedenleri

Uyma davranışının temelinde grubun birey üzerindeki etkisi yatmaktadır. Grubun, birey üzerinde, bilgi sağlayıcı etki ve normatif etki olmak üzere iki değişik türde etkisi vardır. İlk olarak grup bize sosyal gerçekler hakkında bilgi sağlar. Bu bilgileri duyu organlarımızla test edip öğreniriz. Toplumsal olgular hakkında bilgi edinme ise diğer insanların tepkilerini incelerek elde edilir. Grubun bireye sağladığı belli normlarda vardır. Grubun devam etmesi bireylerin bu normlara uymasıyla mümkündür.

Günlük yaşamda gözlediğimiz uyma davranışlarının önemli bir bölümü grubun bilgi sağlayıcı ve normatif etkisinin ortaklaşa ortaya çıkardığı davranışlardır. Ancak, bazı durumlarda bir uyma davranışının sadece bilgi sağlayıcıya da sadece normatif etki sonucu ortaya çıkması mümkündür.

Uyma davranışına yol açan sosyal etki açık bir şekilde ifade edilmese de bireyler bu baskıyı hissederek normlara uygun davranırlar.

Uyma ve kabul etme arasında sosyal etki bakımından fark vardır. Kabul etmeye yol açan sosyal etki istekle ilgilidir. Doğrudan dile getirilen istekler karşısında bireyin kabul etme ya da reddetme durumu söz konusudur. Bu durumlarda birey isteklerini kabul ettirmek için belli taktiklere başvurur. Bu taktikler;

  • Kendini sevdirme,

  • Karşılıklılık normunu kullanmak ve

  • Çoklu istek taktikleri olarak belirtilmiştir.

Kendini sevdirmek; insanların çoğunluğunda kendini sevdirme, beğenilme ve takdir edilme duyguları vardır. Kendini sevdirme duygusunun nedenlerinden biri de bireyin sevildiği takdirde isteklerini elde etme olasılığının fazla olması yatar.

Karşılıklılık Normu; tüm toplumlarda yapılan iyiliğin karşılık bulacağı davranışı öğretilmiştir. Bu nedenle karşılıklılık normu çoğu birey tarafından karşılarındaki kişilere isteklerini kabul ettirmelerini sağlayacak bir taktik olarak kullanılabilir.

Çoklu-İstek Taktikleri; bu taktik ilk önce karşısındakine kabul ya da reddedileceği bilinin bir istekle gidip cevabını aldıktan sonra asıl isteğin dile getirilmesini içerir.

Farklı Yaşam Alanlarında Anlaşım Ve Uzlaşının İşleyişi

İnsan toplumsal rollerine eşdeğer olarak geliştirdiği sosyal benliğini farklı ortamlarda, farklı iletişim düzeylerinde kullanır. Bazı yaşam alanları şöyle sıralanabilir:

  • Aile içi yaşam biçiminde anlaşım ve uzlaşma

  • Okul ortamında anlaşım ve uzlaşma

  • Yönetici ve iletişim

  • Öğrenci-öğretmen iletişimi

  • Arkadaşlık iletişimi

  • İş yaşamında anlaşım ve uzlaşı

Aile içi yaşam biçiminde anlaşım ve uzlaşma: Değişen ekonomik sistem ve teknolojik gelişmeler çekirdek aile yaşamını da değiştirmiştir. Kadın ve erkeğin yoğun iş yaşamları teknolojinin getirdiği bireysellik aile içinde iletişim kopukluklarına neden olabilir. Bu bağlamda, aile içi iletişim kopukluklarını önlemek için çatışmaları yapıcı tartışma çabalarıyla sonuçlandırmak gerekir. Yaşadığımız toplumsal ve ekonomik sistemin getirdiği tüm kişisel ön yargılarımızın bilincine vararak aile içinde eşit ilişkilere dayalı demokratik ve özgür bir tartışma ortamı yaratabilmemiz anlaşım ve uzlaşma için önemlidir.

Geleneksel kültürün getirdiği cinsiyetçi yaklaşım da kadın ve erkek ilişkilerinin yapay ve önyargılı olmasına neden olmaktadır. Bu durum kadın erkek ilişkisinin temeline cinselliği koyarak kadın-kadın, erkek-erkek iletişimini normal kabul eder. Fakat aile içi ve arkadaşlık ilişkilerinde; temel koşulların başında arkadaş/dost olabilme yeteneği gelmektedir. Dost ve arkadaş olabilmek ortak yaşam alanını özgürce kullanabilme fırsatı erir ki bu da yaşamın anlamlı ve onurlu olmasını sağlar.

Okul Ortamında Anlaşım ve Uzlaşı: Bilinçli ve planlı bir süreç olan eğitim olgusunun temel bileşenlerini yani yönetici, öğretmen ve öğrenciyi aynı yerde buluşturan okul yaşamı çeşitli iletişim ortamları sunar.

Yönetici ve iletişim: Yönetici, görev yaptığı kurumu belirli amaçlar ve ilkeler doğrultusunda temsil eden kişidir. Okul yöneticisi içinde eğitim ve öğretimi ön görülen ilkeler ile sürdürülmesini sağlamakla görevlidir. Hiyerarşik bir şekilde otorite ve güç odaklı oluşturulan yönetim ilişkisi anlaşım ve uzlaşımdan uzak olacaktır. Katılımcılığa dayalı yönetim anlayışı ise yöneticiye otoriter bir kimlik tanımaz. Karşılıklı işbirliğine dayalı, özgür ifade ortamı sağlayan, çalışan ve öğrencilerinin sorunlarını araştırıp çözmeye çalışan yönetim anlayışı daha başarılı olacaktır.

Öğrenci-Öğretmen İletişimi: Sınıf içi iletişimde belirleyici olan öğretmenin, öğrenci psikolojisini iyi bilmesi gerekir. İletişini kurabilme becerisine sahip olan öğretmen, sözel ve bedensel dilini etkili bir biçimde kullanabilen ve öğrencilerin de sözel ve bedensel dilini anlayan öğretmendir. Bu anlamda;

  • Açık ve kolayca anlaşılabilen açıklamalar yapar.

  • Zamanında ve etkili bir biçimde konuşur.

  • Bireysel ayrılıkları iletişim kurmada dikkate alır.

  • İfadelerinde doğrudan öğrenciye değil, davranışı temel alır.

Öğrenciyle öğretmen arasındaki iletişimi kazaya uğratacak her türlü sorun, saygıya dayalı yapıcı tartışma ortamında içtenlikle tartışılmalıdır. Böylesi bir ilişki, açık iletişimin gerçekleşmesini sağlar; öğrenmede ve bilgi üretmede verimi artırırken tarafları da doyumlu ve mutlu kılar.

Arkadaşlık İletişimi: Arkadaşlık sözcüğünü, sevgi, dayanışma, dostluk ve anlayış duygularıyla birbirlerine bağlanan kişilerin kurduğu ve sürdürdüğü kişilerarası iletişim biçimi olarak tanımlayabiliriz. Arkadaşlık düzeylerinin belirlenmesinde bireylerin psikolojik, kültürel, sosyo-ekonomik, siyasal gibi birçok etmen rol oynar. Birey, kuracağı gerek düşünsel, gerekse duygusal derinliği olan arkadaşlıklar sayesinde mutlu ve doyumlu olur. Kendini ve yaşadığı çevreyi arkadaşlarıyla birlikte sorgulayan birey, böylelikle eleştirel ve çözümlemeci yanını da geliştirme olanağı bulur.

İş Yaşamında Anlaşım ve Uzlaşı: İş yaşamında geleneksel yönetim biçimleri, hiyerarşik ve otoriter bir görünüm sunar. Mesleki rol anlayışı, bireyin toplumsal değerini de mesleksel konumuna göre saptar. İş yaşamındaki modern anlayış ise çalışanların yönetim sürecine katılmaları, işbirliğini ve buna bağlı olarak işin verimini artırırken mesleksel anlamda psikolojik haz duygusunun da gelişmesini sağlamaktadır.