HALKLA İLİŞKİLER VE İLETİŞİM - Ünite 5: İletişim ve Algı Özeti :

PAYLAŞ:

Ünite 5: İletişim ve Algı

Algı Kavramı

Algı, duyumlarımız vasıtası ile etrafımızdaki uyarıcıların tarafımızdan yorumlanarak anlamlı hale getirilme sürecidir.

Algılama, kişinin geçmiş yaşantısından, gelecekle ilgili beklentilerinden ve o andaki duygu ve düşüncelerinden etkilenen, kişiye özgü bir süreçtir. Hepimizin kamerası birbirinden farklıdır. İşte bu nedenle psiko-sosyal iletişim sürecinde algı farklılıkları ve bunların yarattığı sorunlarla sık sık karşılaşmaktayız. Bu sorunları ilişkilere zarar vermeyecek düzeye indirgemek için, iletişim süreci içinde duruma ve verilen mesajlara ilişkin hem kendi algımızı, hem de karşımızdakinin algısını netleştirmeye çalışarak, içeriğin ötesindeki süreci yakalayabilmek önemlidir.

İletişim Sürecinde Algının Önemi

İletişim kurmanın ilk adımı karşımızdaki kişi için bir izlenim oluşturmaktır. Zihin sınıflamalar yoluyla çalıştığı için, aldığımız her bilgiyi bir kategoriye yerleştirme ihtiyacı duyarız. Sınıflandırma ve isimlendirme ihtiyacı, bellekteki bilgileri düzenlemek ve koruyabilmek için duyulan bir ihtiyaçtır. Kendi deneyimlerimiz ve çevreden aldığımız bilgilerin sınıflandırılması sonucunda gerek kendimize, gerek çevremizdeki kişilere, gerekse genel olarak rollere ve olaylara ilişkin oluşturduğumuz şemalar bizde beklentiler yaratır. Şemaların etkisiyle oluşan beklentiler sonucunda, ilk izlenimler bazı gizli önyargılar taşıyabilir.

İlk izlenimlerin olumlu ya da olumsuz yönde değişebileceğini göz önünde bulundurmak ve bunları gerçekçi değerlendirmelerle yeniden test etmek, bize kişilerarası ilişkilerde daha dikkatli seçim yapma, daha az hayal kırıklığına uğrama, daha esnek davranma şansı verecek, böylelikle de sağlıklı ve etkili iletişimlere zemin hazırlayacaktır.

Algılamanın ne olduğunu, hangi faktörlere bağlı olarak işlerlik gösterdiğini sorgularken, bunun yanı sıra bireyin içinde yaşadığı dünya ile uyum sağlamasında, çevresindeki değişikliklere direnç göstermesinde ya da onlara ayak uydurmasında algının nasıl ve ne yönde etki ettiğini değişik yönlerden ele almak ve incelemek de gerekmektedir.

Kısaca insanın dış dünyadaki soyut/somut nesnelerle ilişki kurması, bunlar hakkında birtakım yargılarda bulunması, bu nesnelere ilişkin belli davranışlar geliştirmesi, onun nesneleri algılaması ile doğrudan ilişkilidir.

İşte bu aşamada algının, dış müdahalelerle teşekkül etmesi (motivasyon), bireyin algılama eşiği, algılamaya ilişkin duyumları vb. gibi daha pek çok nokta, özellikle iletişimciler açısından araştırılması ve ölçülmesi gereken hususların başında yer alır.

Dil ve Algı İlişkisi

Algı sürecini etkileyen temel faktörlerden biri dil ve dilin kullanılma biçimidir. Dil, bütün iletişim ve etkileşim sürecinin hem başlangıcı hem de ürünüdür. Bütün etkileşim biçimleri, iletişim araçları aracılığı ve dilin kullanımı ile gerçekleştirilir. Dil simgelerin sistematik bir yapı içerisinde fonksiyon kazandığı bir yapıdır.

O halde dil insanın her türlü tasarımını, söz konusu kurallar bütünü içerisinden hareketle anlatabilme yeteneğidir. İnsanın dil aracılığıyla tasarımlarını paylaşması ise, dilin toplumsal boyutunu ortaya koyar. O halde dil ile düşünce sistemler arasında da doğrudan bir ilişki bulunmaktadır. İnsanlar temelde dil aracılığıyla, birtakım etkileşim ve iletişim ortamları yaratırlar. Dil olmaksızın kültürel üretim ve gelişmeden söz edilemez.

Dil ile toplumsal yapı arasında da doğrudan bir ilişki vardır. İnsanın, içine doğduğu toplumun şartlarına uyum göstermesi demek, o toplumda geçerliliği olan kuralları, simgeleri, imgeleri algılaması, öğrenmesi ve kavraması anlamına gelir. Bu da ancak dil aracılığıyla gerçekleştirilebilir. Buna göre dil ile toplumsallaşma arasında doğrudan bir ilişki vardır. Daha doğrusu dil, toplumsallaşmanın önemli bir öğesidir.

Mükemmel bir sözel iletişim biçimi yoktur, çünkü dilin kendisi bir genellemeler sistemidir ve yetersiz bir iletişim aracıdır. Bu nedenle kişi, yaşama ilişkin varsayımlar geliştirirken, dilin genelleme tuzaklarına düşerek yanılgıya uğrayabilir. Buna paralel olarak konuşulanı anlama da ancak çeşitli ihtimal düzeylerinde gerçekleşebilen ve hiç bir zaman tamamlanamayan bir süreçtir. Sonuç olarak dilin yetersizliği, kişilerin birbirlerini yanlış anlamalarına kolaylıkla yol açabilir. Kişiye düşen ise, hiçbir şeyin tam ve mükemmel olmadığı dünyada, var olanı kendi adına daha iyi kullanmak; başka kullanıcıların ve kullanım farklarının olduğunu da unutmamaktır.

Dinleme ve Anlama Becerisi

İletişim genellikle okuma, yazma, konuşma ve dinleme olmak üzere dört temel beceri ile gerçekleştirilmektedir. İletişimde etkinlik sağlamak amacıyla, yazma, okuma ve konuşma becerisine fazlası ile önem verilmesine rağmen dinleme nedense unutulur. Duyma, dinleme eyleminin başlangıç aşamasıdır. Dinleme, sözlü ve sözsüz mesajları seçmek, onlarla ilgilenmek, onları anlamlandırmak, hatırlamak ve onlara karşılık vermekten oluşan bir süreçtir.

İyi bir dinleyici olmak için, dikkat edilmesi gereken kuralları da şu şekilde sıralayabiliriz;

  • Konuşmacı ile göz teması kurmak
  • Fizikî olarak konuşan kişi ile ilgili olmak
  • Konuşmanın amacını belirlemek
  • Konuşmacının sözünü kesmemek
  • Not almak
  • Özetleme yapmak
  • Soru sormak

Algı Düzeylerinin İnsan Davranışları Üzerindeki Etkisi

Algı düzeylerinin insan davranışlarına yönelik etkisini, sahip olduğumuz duyum organlarının performansı ile değerlendirebiliriz. Biz dünyayı duyu organlarımız vasıtasıyla algılarız. Bu bakımdan bizim her duyuma ilişkin algılarımız vardır. Ancak, yaşantı sadece duyumlardan oluşmaz. Günlük yaşantımızda duyumlarımızı sürekli olarak yorumlar, anlamlı hâle getiririz.

Göreme Algısı, Tutum ve Davranış İlişkisi

Kişi, içinde bulunduğu dış çevreye ilişkin izlenimlerinin önemli bir kısmını görme yoluyla elde eder. O halde görme duyusu, insanın çevresini algılama ve anlamlandırmasında, dolayısıyla çevreyle ilişki kurmasında önemli bir boyut olarak karşımıza çıkmaktadır. Görsel algılama ile psikolojik süreçler arasındaki ilişkiden söz etmiştik. Buna göre görsel algılamanın gerçekleşebilmesi için, bireyin psikolojik olarak bakmaya ve görmeye hazır hale gelmesi gerekir. Diğer yandan görsel algılamanın gerçekleşmesinde, bilişsel süreçler de önemli ölçüde etkilidir. Diğer yandan görsel algılamanın gerçekleşmesinde bireyin duygu yapısının da etkisi vardır.

İşitme Algısı, Tutum ve Davranış İlişkisi

İnsan iletişiminde konuşma ve konuşulanı anlama önemli bir yere sahiptir. Kulak aynı zamanda algıda seçiciliğe sahiptir. İşitme algısı, toplumsal ilişkiler ve kişilik üzerinde önemli etkilere sahiptir. Kişiliğin gelişim ve uyumunda doğrudan doğruya işitme engelinin, bu kişilere has bir takım gelişim ve uyum sorunları yaratmaktadır.

Dokunma Algısı, Tutum ve Davranış İlişkisi

Özellikle kişisel ilişkilerde dokunma algısı dostluğun, güvenin ve sevginin ifadesi olarak tezahür eder. Sevmediğimiz nesne veya kimselere dokunmak ve yakın olmak istemeyiz. Bu nedenle dokunma, ilişkilerin davranışa nasıl dönüştüğünün ifadesi olmaktadır.

Tat Algısı, Tutum ve Davranış İlişkisi

Tat gündelik hayatta, beslenme duygusunun keyifli olarak sürdürülmesini sağlar. Besin veya içecek maddelerinde algısal ayırt edilebilirlik dolayısıyla, sevdiğimiz ve hoşlandığımız nesnelere karşı farklı tutumlar oluştururuz.

Koku Algısı, Tutum ve Davranış İlişkisi

Değişik kokular insanda çekicilik, hoş karşılanma, dostluk veya tam tersi iticilik veya tiksinti uyandırabilirler. Koku duyumu yiyecek seçiminde, en az tat alma kadar önemli bir rol oynar. Güzel kokulu kimselere karşı hoşnutluk duygusu hissederken, kötü kokan kimselerden ise kaçmaya ve uzaklaşmaya çalışırız.

Simgesel Algı, Tutum ve Davranış İlişkisi

Simgesel algıyı açıklamak için öncelikle simgenin ne olduğuna bakmak gerekir. Simge, bir şeyi temsil eden başka bir şeydir.

Simgesel algı ve simgesel iletişim ortamında, çeşitli iletişim araç ve teknikleri kullanılmaktadır. Söz konusu araç ve teknikler, kamuoyu ile ilişkileri nedeniyle toplumsal denetim odaklarında stratejik bir konuma sahiptirler. Çağımızın iki büyük olgusu, reklâm ve propagandayı bu çerçeve içinde değerlendirmek uygun olur. Çünkü bu iki kavram, kamuoyu üzerinde (sosyal, siyasal ve ekonomik) etkili olma çabalarının ifadesidir.

Duygu Algısı, Tutum ve Davranış İlişkisi

Bir olay ya da nesneyi algılarken onu, yalnızca zihnimizde yer etmiş olan simge, sembol ve fizikî nitelikteki birtakım izlenimlerle algılamakla yetinmez, aynı zamanda algılama konusu edilen bu olay, durum veya nesneye ilişkin algılama davranışını sevme-sevmeme, iyi-kötü vb. gibi duygusal nitelikteki birtakım izlenimlerin etkisiyle de gerçekleştiririz. Başka bir deyişle burada algılama sürecinin işleyişine duygusal tavır ve eğilimler de karışır.

Seçimleyici Algı, Tutum ve Davranış İlişkisi

Algılama, içinde yaşadığımız dünyanın sübjektif bir görüntüsüdür. Her birey olayları, nesneleri, durumları, içinde doğduğu toplumsal ve kültürel ortam, içinde yer aldığı ilişkiler, içine girdiği etkileşim biçimleri, bireysel ihtiyaçlar, beklentiler, değer yargıları ve benzerlerine göre farklı biçimde algılar. Kişilerin, durumları olayları, nesneleri, kısacası çevrelerini bu kendilerine özgü algılama eğilimleri “seçimleyici algılama” olarak adlandırılır.

Uzay Algısı, Tutum ve Davranış İlişkisi

Eşyaların belli bir boşluk içindeki yerini belirtmeye “yerleştirme” denir ve bu faaliyet çeşitli duyu organlarının ortaklaşa çalışmasıyla meydana gelir. Uzay duygusu önce görmede, sonra dokunmada, en son da işitme duyumlarında vardır. Demek ki uzay algısının meydana gelmesinde bütün duyu organlarımızın rolü büyüktür.

Zaman Algısı, Tutum ve Davranış İlişkisi

Uzaydaki eşya ve olayların algılanması belirli bir sürenin geçmesini gerektirir. Uzayda meydana gelen her şeyi süre ifadesi olan “zaman”la göstermeye çalışırız.

Renk Algısı, Tutum ve Davranış İlişkisi

Renk bir iletişim dilidir ve hepsinin bir anlamı vardır. Mesaj verir, insanları psikolojik olarak etkiler ve yaşama biçimlerini şekillendirir. Öyle ki rengin koku ve tat alma duyuları üzerinde dahi etkili olduğu tespit edilmiştir. Ancak rengin anlamı insandan insana, kültürden kültüre farklılık gösterebilmektedir.

Renklerin Sıcak ve Soğuk Olarak Algılanışı

Her renk aynı zamanda psikolojik bir mesaj ve duygu iletmektedir. Psikolojik etkilerine göre renkler sıcak ve soğuk olarak sınıflandırılır. Sıcak renkler daha çabuk algılanabildikleri ve görsel düzen içinde görünebilir olduğu için yakınlık hissi uyandırır. Soğuk renklerin ise geriye çekilme etkisi vardır, uzaklık hissi doğurur.

İletişim, Algı ve İzlenim Oluşturma Süreci

Çok sınırlı bilgi ve ipuçlarına dayanarak birisi hakkında izlenim oluşturmaya çalışmak, insanlarda önemli olduğu kadar da ortak bir eğilimdir. İnsanlar, yalnızca birkaç dakika gördükleri bir kişinin çok sayıda özelliği hakkında yargıda bulunmak eğilimindedirler. İletişim sürecinde önemli bir etkiye sahip olan izlenimlerin nasıl oluştuğunu şu şekilde ifade etmek mümkündür:

  • Fizikî Özelliklerden Etkilenir
  • Ayırıcı Özelliklerden Etkilenir
  • Sosyal Kategorilerden Etkilenir

Bağlamdan Etkilenir

İzlenimlerimiz, karşılaşılan bağlama bağlı olarak da değişmektedir. Örneğin çok çekici bir yüzün fotoğrafı gösterildiğinde; hemen sonra gösterilen bir başka çekici yüz; olduğundan daha az çekici görünür. Tersi de olabilir.

Bilişsel Yükten Etkilenir

Bir insanın başkası hakkında oluşturduğu izlenim; o kişinin o andaki meşguliyetinden fazlaca etkilenir. Başkaları hakkında izlenim oluştururken, aklımızın başka şeylerle meşgul olmaması ve dikkatimizi o insanın davranışı üzerinde yoğunlaştırmamız gerekir.

Sözel Olmayan Davranışlardan Etkilenir

Bizim başkalarıyla ilgili ilk izlenimlerimizin kaynağı; çok kez duygu ve niyetlerin iletimindeki sözsüz davranışlardır. Bir kimsenin bir başkası selam verdiğinde gülümseyip gülümsememesi; yürürken zıp zıp zıplaması ya da kararlı oluşu gibi.

Yüz İfadelerinden Etkilenir

Charles Darwin, “yüz ifadelerinin” sadece iletişimde önemli bir rol oynamadıklarını; belli duygusal ifadelerin doğuştan olduğunu ve dünyanın her yanında anlaşılabildiğini söylemiştir. Yapılan araştırmalar insanların, hangi toplumdan olurlarsa olsun; altı temel duyguyu doğru şekilde tanıyabildiklerini göstermektedir: Mutluluk, şaşkınlık, kızgınlık, üzüntü, korku ve iğrenme.

Vücut Hareketlerinden Etkilenir

Yüz anlatımlarının yanı sıra, bir bütün olarak vücut da zengin bilgi kaynağıdır. Genç bir insanın yürüyüşü ile bir yaşlınınkini, ya da bezgin ve neşeli birinin yürüyüşünü düşünün. Sinirli insanların sık sık vücutlarının bir yerlerine dokunduklarını, kaşındıklarını bilirsiniz. Dolayısıyla yüz ifadelerine ek olarak vücut hareketleri de, izlenim edinme süreci üzerinde etkili olabilecek çok çeşitli bilgiler içermektedir.

İzleyenin Gözü

İnsan algısının en etkileyici özelliklerinden birisi, aynı kişiyi gözlemleyen farklı insanların, farklı sonuçlara varmasıdır. Konuşkan, neşeli ve dışa dönük bir genç kadını, sıcak ve çekici bulanlar da sığ ve ahmak olarak değerlendirenler de olabilir. Bunun nedeni, biz diğer insanlara ilişkin farklı yanları kendimize göre anlamlandırırız.

Kişiliği Yargılamak

İnsanların başkalarını algılaması, bazen onların nesnel özelliklerinden daha çok, onu değerlendirenin belli kişilik özelliklerine ilişkin tercihlerinden ibarettir.

İletişim Sürecinde Sosyal Algının Rolü

Sosyal algılama bir bireyin diğer bireyleri algılama biçimi olup; yanlış ya da saptırılmış algıların neden olduğu basmakalıp yargı ve halo etkisinden arındırılması anlamındadır. Davranışların nedenini anlamak için bireyin o sosyal durumla ilgili algılaması ve yorumlaması üzerinde durulur.

İnsanın Algılanması

Bilim adamlarına göre insanlar hakkındaki kalıcı ilk izlenim, karşılaşma anındaki ilk otuz saniye içinde oluşur ve bu nedenle insanların birbiri hakkındaki değerlendirmeleri için son derece önemlidir.

İlk İzlenim

Karşı karşıya gelen iki kişi arasındaki ilk etkileşim, iletişim sürecinin önemli bir belirleyicisidir. İlk verilen olumlu ya da olumsuz yargı kişinin diğer özelliklerinin kapsamını veya algılama yönünü belirler.

Beden Dili

Araştırmalara göre etkili bir iletişimde vücut hareketleri %55, konuşmadaki ses tonu, vurgu % 38, kullanılan kelimelerin ise sadece % 7 oranında etkili olduğu saptanmıştır.

Doğru Değerlendirme

Başka insanlar hakkındaki yorumlarımızı etkileyen diğer bir unsur beklentilerimizdir. Bir kişinin söz ve hareketlerini yorumlarken, o kişi hakkında sahip olduğumuz bilgilere dayanarak, bir takım beklentilerimizin etkisi altında kalırız.

Stereotipler

Zihnimizin, algıladığı bilgiyi sınıflama ve adlandırma ihtiyacı, doğal olarak bu bilginin genellenmesine ve basitleştirilmesine neden olur. İnsanların bu biçimde sınıflandırılarak genel kategorilere oturtulması sonucunda ortaya çıkan kalıplara “stereotip” diyoruz. Kadın-erkek, zenci-beyaz, yaşlı-genç, Türk-yabancı, asker-sivil gibi kalıplar bunun örnekleridir. Genellemeler bireysel farklılıkları algılamaya engel olabileceği için, ön yargılara yol açar ve kişilerarası iletişimi de etkiler.