HALKLA İLİŞKİLER VE İLETİŞİM - Ünite 3: Kişisel İlişkiler ve Davranış Geliştirme Süreci Özeti :

PAYLAŞ:

Ünite 3: Kişisel İlişkiler ve Davranış Geliştirme Süreci

Ünite 3: Kişisel İlişkiler ve Davranış Geliştirme Süreci

Benlik Kavramı

Kişinin benlik algısı, benlik duygusu, benlik tasarımı, benlik saygısı, benlik yitimi gibi faktörler kişisel ilişkilerin yönünü ve anlamını tayin etmektedir.

Benlik kavramı, kişinin kendi özünü algılama biçimidir. Sosyalleşme sürecinde, başkaları ile etkileşimi sonucu oluşturduğu, kendine ilişkin olumlu ya da olumsuz algılarıdır. Birbiriyle ilişkili dört benlik türünden söz edebiliriz. Bunlar;

  • Algılanan benlik,

  • İdeal benlik,

  • Özdeğer ve

  • Sosyal kimlikler’dir.

Algılanan benlik; Bireyin kendisini nasıl gördüğü, onun benlik kavramının çok önemli bir boyutunu oluşturur. Benlik algısı bireyin çevresiyle etkileşimi sonucunda oluşur. Çevreden alınan tepkiler açık seçik ve tutarlı olduğu zaman güçlü bir benlik algısı oluşur. Bulanık, eksik ve tutarsız tepkiler ise zayıf benlik algısına neden olur.

İdeal benlik; Her bireyin sahip olmak istediği özellikler, yetkinlikler ve değerler vardır. Kişi bu özelliklere gerçekten sahip olduğuna inanmak ve başkalarını da inandırmak ister. İdeal benlik kişisel ilişkilerde mükemmelliğe ulaşma isteğidir.

Özdeğer; İdeal benlikle algılanan benlik arasındaki farktır. Bu fark az ise özdeğer yüksektir, fark fazla ise özdeğer düşüktür. Özdeğer sürekli gelişim ve değişim içindedir.

Sosyal kimlikler; İnsanlar ait oldukları ve değer verdikleri gruplar içinde kurdukları sosyal etkileşimler sonucunda sosyal kimlikler geliştirirler. Örneğin; bir kişi okulda başka, arkadaş çevresinde başka ya da gittiği spor kulübünde başka bir sosyal kimliğe sahip olabilir.

Benlik Saygısı (Özsaygı)

Benlik saygısı, kişinin kendini değerlendirmesi sonucu ulaştığı kendini beğeni durumudur. Kişinin kendisini değerli ya da değersiz hissetmesi buna örnek oluşturur.

Benlik saygısı yüksek olan kişilerin; Fizik sağlıkları daha iyidir, sosyal ilişkilerden zevk alırlar, Bağımsızlığa değer verirler, İletişim becerileri daha iyidir, Kendilerinin ve hayatlarının kontrolüne sahiplerdir, İş yaşamlarında çoğunlukla başarılı kimseler olurlar.. Benlik saygısı düşük olan kişiler ise tam tersi bu tür becerilerden uzak kişilerdir.

Kişinin kendi yargısını benimsemesi ve bunda kararlı olması kendi psikolojik dengesini koruması açısından çok önemlidir. Yine, kişinin kendisi hakkındaki yargısı, başkalarının kişiyi olumlu ya da olumsuz değerlendirmesinden çok daha önemlidir.

Benlik Tasarımı ve Kişisel İlişkileri Geliştirme Süreci

İnsan davranışları deneyimler, tutumlar, algı, yetenekler, zeka düzeyi vb. değişkenlerden etkilenmektedir. Bu değişkenlerden bir tanesi de benlik tasarımıdır. İnsan kişiliğinin temelinde ‘’ben’’ vardır ve bu benliğin merkezinde ise bir ‘’içsel varlık’’ bulunmaktadır. Benlik tasarımı bu etkileşim süreci içinde gelişir. Bireyin birbirinden farklı ve çok sayıdaki özellikleri ile ilgili izlenim ve yargıları çok sayıda ben kavramını oluşturur. Bu çok sayıdaki ben kavramları da bir araya gelerek benlik tasarımını meydana getirir.

Benlik tasarımı, kişinin kendisi ile ilgili bilgi, düşünce, kanaat, algı ve inançlarının tümünün düzenlenmiş halidir. Bireylerin kendilerine ilişkin değerlendirmeleri sonucunda ortaya çıkan kanaatler olumluluk ya da olumsuzluk taşıyabilir, çatışabilir veya birbirleriyle ilişkisiz yani nötr olabilmektedir.

Bazı bireylerde içsel varlık kaynaklı benlik tasarımı mevcutken, bazıları bunu henüz tamamlayamamış olabilir. Bu tamamlanamamış benlik algısı bireylerin yaşam içerisindeki başarısızlıklarının temel belirleyicisi haline gelebilir. Bazı bireyler benlik algısı sistemi oluşturmak yerine kendilerine dışardan belirlenmiş modelleri referans alabilirler.

Tüm bu açıklamalara rağmen “sağlıklı bir benlik algısı nedir” ve “gerçekçi benlik tasarımı nedir?” gibi soruların cevabı henüz verilememektedir. Ancak en nihayetinde benlik tasarımı kişinin karşılaşacağı sorunlarla nasıl baş ettiğinin ya da edemediğinin cevabını bize vermektedir. Örneğin kişinin başa çıkılması güç yaşamsal koşullar karşısında çaba sarf etmeye çalışacağımı mı yoksa geri çekilip kendi önceliği dışında ortaya çıkmış bir sonuca rıza mı göstereceği, var olduğu koşullarda kendisini bir özne gibi mi sunacağı yoksa edilgin bir nesne olarak kalmayı mı yeğleyeceği bu benlik tasarımı tarafından düzenlenen var oluş biçiminin bir yansımasıdır.

Sonuç olarak benlik tasarımının insan davranışları üzerinde belirleyici olduğu kanısına ulaştık. Ancak benlik tasarımı insan davranışlarını nasıl etkilemektedir?

Benlik tasarımını tamamlamış ve tamamlayamamış insan özellikleri birbirinden farklıdır. Benlik tasarımını tamamlamış bireylerin beklentileri daha gerçekçidir, bu bireyler strese karşı daha dirençlidirler, iş yaşamına kendi görüşleri ile yaklaşmaktadırlar, özgüvenleri yüksektir, farklı fikirlere ve düşüncelere açıktırlar ve bu konudaki eğilimlerini kendileri belirlerler.

Oysa benlik tasarımını tamamlayamamış bireyler başkalarına ve kendilerine güvenmezler, yeni fikirlere kaygı ile yaklaşırlar, kendileri ile yüzleşmekten çekinirler, sürekli başkalarını kızdırmamak duygusunu yaşarlar, dikkat çekmekten kaçınırlar ve sosyal ilişkilerde başarısızdırlar, kendi kararları yoktur ya da risksiz kararlar alma eğilimindedirler.

İlişkilerde Kişisel Bağlar

İlişkilerde kişisel bağlar, benlik kavramının ilişkileri geliştiren ve sağlıklı kılan farklı görünümleri içerir. Bu nedenle yakın kişisel bağlar ilişkilerde çok önemlidir.

Kişisel ilişkilerin değeri, kişilerarası ilişkilerde kurulan ve geliştirilen bağlarla mümkün olabilmektedir. Bu bağlar ise şunlardır:

  • Güven duymak

  • Cana yakın olmak

  • Halo etkisi

  • Gülümsemek

  • Başkalarına önemli olduklarını hissettirmek

  • İlgileri paylaşmak

  • İsimleri hatırda tutmak

  • Geribildirim

  • Etkili geribildirim

Tüm bu bağlar sağlıklı bir ilişkinin ve başarılı bir sosyal yaşantının temel anahtarlarıdır.

Kişisel İlişkilerde Benliği Korumaya Yönelik Çabalar

Benlik(ego); bir kimsenin kendisi hakkındaki bilinçli bir farkında olmama durumunu dile getirir. Freud’a göre benlik; kişiliğin dış gerçekliğe en yakın olan bölümüdür. Ancak Freud’a göre benlik katmanlı bir yapıdır ve bu yüzden Freud psikanaliz yöntemine derinlikler psikolojisi adımı vermiştir.

Freud hipotezinde bu katmanları aşağıdan yukarıya doğru;

  • Alt benlik (id)

  • Benlik (ego) ve

  • Üst benlik (süper-ego) olarak üçe ayırmıştır.

Bu katmanların insan bedeni veya beyninin herhangi bir bölümüyle ilgisi olmadığı, Freud’un, ruhsal aygıtın çalışma sistemini anlatabilmek için böyle teorik soyutlamalara başvurduğu unutulmamalıdır.

Alt benlik en derinde bulunmaktadır ve ruhsal aygıtın enerji deposudur. Alt benlikteki içgüdüler; açlık, susuzluk, organizmanın korunması, cinsellik ve saldırganlık gibi çeşitli türlere ayrılabilir. Alt benliğin işleyişi kural tanımaz. İçgüdüler yer ve zaman tanımaksızın haz prensibine göre hareket eder.

Örneğin çocukluğun başlangıç yıllarında çocuğun yaşantısı alt benliğin çalışmasına göre belirlenir. Çocuk bekleyemez, bir an önce doyurulmak ister. Çocuk yetişkinlik evresine girdiğinde ise ebeveynler her isteğini karşılamaz ya da engel olmaya başlar. Kendi istekleri ve ebeveynlerinin değerleri arasında bir yol bulmak zorundadır. Çocukluğun başlangıcındaki ilk iki yıldan sonra onun haz prensibinin işlemesinin önünde engel olan bu ebeveynlerin temsil ettiği karşı değerler sistemi, bu yargılayıcı katman üst-benliktir. Bu karşı değerler sistemine ilerleyen zamanlarda okul, toplumun gelenek ve görenekleri ve devlet eklenecektir.

Alt benliğin istekleri ve üst benliğin engelleme ve yargılamaları arasında sıkışıp kalmamak için ruhsal aygıtta yeni bir gelişme olur ve alt benliğin bir kısmı dış dünyadaki gerçekliğin etkisi altında giderek farklılaşır. Alt benliğin kuralsız ve kargaşa dolu yapısından arınarak, gerçeklikle istekler arasında arabuluculuk rolünü üstlenir. Bu yeni gelişen ruhsal aygıt katmanı benliktir.

Benliğin temel işlevi uyum sağlamaktır. İşlevini yerine getirebilmesi için alt benlikteki içgüdülerin taleplerini algılamalı, ona göre dışarıdaki gerçekliği değerlendirebilmeli, bu ikisi arasında bir sentez bireyi meydana gelebilecek olumsuz sonuçlardan koruyacak bir davranış şekli geliştirmelidir.

Benlik temel işlevi olan uyumu sağlarken bir yandan da alt benlikteki içgüdüsel taleplere başka türlü doyum biçimleri arar. Benlik bu görevini yerine getiremezse içgüdüsel taleplerin arzusu ve üst benliğin baskısı altında dayanılmaz bir gerginlik ve sıkıntı ortaya çıkar. Ancak benlik açlık ve susuzluk gibi içgüdüleri bastıramaz. Ancak cinsellik ve saldırganlık gibi içgüdüleri bastırabilir.

Cinsellik ve saldırganlığın bastırılabileceği görüşü Freud’a aittir. Alt benlikten gelen içgüdüsel talepleri bastırmanın yollarından birisi onu geri itmektir. Psikanalitik teoriye göre unutmalarımızın, rüyalarımızın sembolik içeriklerinin, dil sürçmelerimizin altında çoğu zaman bastırılmış içgüdüsel talepler vardır. Yine insanın kendi iç arzularını başkalarına maletmeye çalışması da bastırma yollarından birisidir. Küçük çocukların yaramazlıklarının sorumluluğunu diğer çocuklara atma davranışı buna örnek olarak gösterilebilir.

Alt benlikten gelen içgüdüsel talepleri bastırmanın bir diğer yolu da yüceltmedir. Teoriye göre insanlık tarihi boyunca ortaya çıkmış bütün sanat ve düşünce ürünlerini alt benlikteki içgüdüsel taleplerden kaçma çabasıdır.

Freud sonrası Heinz Hartman, Ernst Kris ve David Rapaport gibi psikanalistler Ortodoks Freud’cu görüşleri terk ederek benliği temel alan bir ekol geliştirmiştir. Onlara göre benlik alt benliğe tümüyle bağlı değildi ve işlevleri alt benlik ve üst benlik arasında aracılık yapmaktan ibaret değildi. Benliğin belirli bir otonomisi ve kendi talepleri vardı. Bu nedenle düşünce ve bilinçli dikkat Freud’un fark edemediği benlik işlevleriydi.

Savunma mekanizmaları gerek kişinin ortama uyumunda gerekse gelişiminde çok önemli bir rol oynamaktadır. Kişilik gelişiminin en göze çarpan gerçeklerinden biri onun sürekli değişimidir. Bu değişim hayat boyunca devam eder ancak en belirgin olarak bebeklik, çocukluk ve ergenlik devrelerinde gözlemlenir.

Bu savunma mekanizmaları eğer benliği kuvvetlendirici etkilerde bulunursa sağlıklı, fakat benliğin işlevini engelleyici etkilerde bulunurlarsa patolojik olarak görülürler.

Alt benlik, benlik ve üst benlik öğelerinden birinin bozuk olması dengenin kaybına ve kişilik bozukluğuna yol açar. Benliğin yeterince gelişemediği ve çocukta kaygının çok fazla olduğu durumlarda denge sağlanamayabilir ve bu durumda kişi kendini korumaya yönelik bazı savunma mekanizmaları kullanmaya başlar. Ancak savunma mekanizmalarının aşırı kullanımı da bazı iletişim sorunlarına yol açar. Kişisel ilişkilerde benliği korumaya yönelik belli başlı savunma mekanizmaları şunlardır:

  • Bastırma: Üst benliğin izin vermediği duygu ve düşüncelerin, alt benlikten gelen isteklerin bastırılması ve yanlış bir dünya algısının ortaya çıkması.

  • Yansıtma: Bireyin kendinde bulunan kusurları başkalarında görme davranışı.

  • Yadsıma-İnkar: Kişinin rahatsız edici türdeki olayları ve bu olayların yaşanmışlığını bilmezlikten, anlamazlıktan gelmesi.

  • Yön değiştirme: Kişinin isteklerini ve kızgınlıklarını gerçek kızılan kişiye değil, daha az zarar gelecek bir kişiye göstermesi.

  • Mantığa Bürünme: Kişinin yanlış yaptığı ya da başaramadığı bir eylemi kendince sebepler ve mazeretler bularak daha az yanlış ya da farklı gösterme eğilimi.

  • Özleştirme: Kişinin başka bir insanın ya da insan grubunun özelliklerini ve inançlarını benliğine katarak kişiliğinin bir parçası haline getirmesi.

  • Özdeşleşme: Kişinin başka insanları taklit etmesi, onlar gibi davranması ya da kendisini başkasının yerine koyması ve onun gibi davranması.

  • Ödünlenme: Kişinin kendini zayıf gördüğü bir alandaki eksikliğini, kuvvetli olduğu başka bir alandaki başarısı ile örtmeye çalışarak kaygılarından kurtulma çabası.

  • Yüceltme: İlkel nitelikteki eğilim ve isteklerin doğal amaçlarından çevrilerek toplumca beğenilen etkinliklere dönüştürülmesi. Şiir yazmak, resim yapmak yüceltme çabasına örnek olarak gösterilebilir.

  • Gerileme: Kişinin o andaki gereksinimlerinin yaşına uygun doyurulmaması durumunda, gelişim aşamalarına dönüş göstermedi. Örneğin yeni bir kardeşin olmasıyla çocuğun bebek gibi konuşmaya başlaması gibi.

  • Saplanma: Kişiliğin bazı yönlerinin belirli düzeyde takılıp kalması ya da gelişim gösterememesi.

  • Dönüştürme: Zorlayıcı duyguların yön değiştirmesi ve bedensel olarak yaşanması.

  • Çözülme: Kendi aralarında birlik oluşturan bir ruhsal etkinlik kümesinin, kişiliğin geri kalan bölümüyle bağlarını kopararak, bağımsız bir biçimde etkinlik göstermesi. Örneğin kişi çok kaygılı ise kişinin savunma mekanizmaları, bilinci, belleği işlevini yerine getiremeyebilir.

  • Duygusal Soyutlanma: Kişinin diğer insanlardan bağımsız olarak bir şeyler yapması ve iç ve dış gereksinimlerinin onlar tarafından etkilenmesine önlem alması. Ya da ilişkisinde duygusallığa yer vermek istemeyen birisinin düş kırıklığına ve incitmeye karşı korunması gibi.

  • Yapma-Bozma: Kişinin kendisi ve çevresi tarafından onaylanmayacak düşünce ve davranıştan vazgeçmesi ve eğer böyle bir söz ya da eylem dışa vurulmuşsa, ortaya çıkan durumu onarması ile belirir. Örneğin; hatalı davranış için özür dilemek.

  • Karşıt-Tepki Oluşturma: Suçluluk duygusu yaratan tehlikeli istekler çok yoğun olduğunda bunların baskı altına tutulması da güçleştiğinde, kişinin bu isteklerin tam karşıtı olan bilinçli tutum ve davranışlar geliştirerek kendini korumaya çalışması.

  • Neden Bulma: Geçmiş, şu an veya gelecek için tasarlanan davranışlara mantıklı ve toplumun onayladığı açıklama getirme.

  • Duygudaşlık ve Boyun Eğme: Kişinin normal ilişkilerde kendine olan saygısını koruyabilmesi için sevgi alışverişinin eşit olması gerekir. Ancak duygudaşlık mekanizmasında kişi sürekli bir şeyler vererek kendi kabul ettirme, sevgi kazandırma eğilimine girer. Bu kişilerin uysallık davranışları genel olarak sevgi kazanmaktan çok güvenlik sağlama amacıyla geliştirilmektedir.

  • Hayal Dünyasına Kaçma: Kişinin içinde bulunduğu durum eğer kaygı uyandıran bir durumsa, hayal dünyasında kaçıp orada daha hoş bir durum içinde kendisini düşünerek kaygısından kurtulma çabasıdır.

  • Yoksun Bırakmak: Kişisel ilişkilerde bir kimseye verilecek en ağır psikolojik ceza onu varlığından habersiz bırakmaktır. Yoksun bırakılan şey genelde ilgi ve sevgidir. Bu davranış sorunu çözmek yerine daha derin sorunlara yol açabilir.

  • Parçalanma-Benlik Yitimi: Kaygının normal ya da nevrotik düzeyde işleyen savunma mekanizmalarıyla denetim altına alınamadığı bazı durumlarda benlik, bu duygudan kurtulabilmek amacıyla kendini parçalama yolunu seçebilir. Parçalanma mekanizması sonucu ortaya çıkan ruhsal duruma psikoz denir. Psikozlar iki genel kategori içinde incelenir. Fonksiyonel bozukluklar, herhangi bir beyin zedelenme veya bozukluğuna bağlanmadığı zaman görülen bozukluktur. Beyin zedelenmesi, tümörü ya da beynin çalışmasındaki aksaklıklardan doğan psikozlara ise organik psikozlar denilir. Psikozlu kişi toplum içindeki durumunu koruyacak ve sorumluluklarını sürdürebilecek durumda değildir.

Yapıcı İletişim Süreci

Yapıcı iletişimi çoğu kimsenin eski alışkanlıklarına ters düşen bir anlayış ve davranış biçimini içerir. Yapıcı iletişim çeşitli temel aşamalara sahiptir. Bu aşamalardan birinin atlanması yıkıcılığa yol açabilir. Yapıcı iletişimin bittiği ya da zorlandığı yerde doğal olarak iletişim kopukluğu ve yanlış algılama süreçleri kendini gösterir.

Yapıcı iletişim, sizin için önemli bir kişiye karşı duyduğunuz kızma, kırılma, rahatsız olma gibi duygularınızı onunla paylaşarak birbirinizi daha iyi anlama, tanıma amacıyla kullanılır. Ancak insanlar iki nedenle bunu yapmazlar.

Birincisi kişinin kaybetme korkusudur. Kişi, kızgınlık ve kırgınlık gibi olumsuz duygularını karşısındakine ilettiği zaman kendisi için önemli olan bu kişiyi kaybedeceğinden korkar. Bunun altında yatan sebep kişilerin bu tür olumsuz duyguların söylenmemesi gerektiğine dair sahip olduğu inançtır.

İkincisi kötü insan olma korkusudur. İyi ve olgun bir insan kızmaz ve kırılmaz. Kızan ve kırılan insan kötü ve zayıf bir insandır. Bu durum bu duyguların bir kenara itilmesine, bastırılmasına ve inkar edilmesine yol açar. Oysa olumsuz duygular da olumlu duygular gibi yaşamın bir parçasıdır. Bu nedenle olumsuz duyguları yapıcı bir iletişim sürecinde paylaşabilmek, yakın ilişkilerin geliştirilebilmesi için önemlidir.