HASTA ÇOCUKLARIN GELİŞİMİ VE EĞİTİMİ - Ünite 3: Hasta Çocukların Ruhsal Özellikleri ve Hasta Çocuğa Yaklaşım Özeti :

PAYLAŞ:

Ünite 3: Hasta Çocukların Ruhsal Özellikleri ve Hasta Çocuğa Yaklaşım

Hasta Çocukların Ruhsal Özellikleri

Çocuk gelişimi, her gelişim döneminde ayrı bir özellikler bütünüdür. Bu nedenle anne babalar ve hastane personeli, çocukların ruhsal gelişimine yardım edebilmek ve çocukların hastalık sürecinde yaşadıkları stres ile baş edebilmek için onların bu dönemlere özgü ruhsal özelliklerini ve kişilik özelliklerini iyi bilmek zorundadırlar.

Çocuklar, anne babadan ayrılarak hastaneye yatırıldıklarında çeşitli duygusal tepkiler gösterir. Çocukların gösterdikleri tepkiler üç aşama hâlinde ortaya çıkabilir:

Ayrılık protestosu: Çocuk ağlar, çığlık atar; anne babadan ayrılmaya ve hastaneye yatışa tepki gösterir.

Üzüntü: Bu aşamada çocuk sessizleşir, içine kapanır. Ağlamaları monotonlaşır. Çevresine karşı ilgisi azalmıştır. Hastaneye yatış, çocuk tarafından kabullenilmeye başlanmıştır.

Bağımsızlık: Bu aşamada çocuk neşeli, hareketli ve konuşkandır. Çevresindeki sağlık personeli ile iletişim kurmaya başlar. Ziyarete geldiklerinde ailesine daha az ilgi gösterir ve ailesi ayrıldığında yoğun üzüntü yaşamaz.

Çocukların hastaneye yatışa gösterdikleri tepkiler çeşitli etmenlere göre farklılık göstermektedir. Bu etmenler şu şekilde sıralanabilir:

  • Çocuğun yaşı
  • Önceki ayrılık yaşantıları
  • Çocuğun duygusal özellikleri
  • Ayrılığın süresi
  • Anne babanın hastaneye yatışa gösterdiği tepkiler

Hastalık ve Hastaneye Yatışa Çocuğun Tepkileri

Hastalık deneyiminin hasta çocuk üzerinde önemli duygusal etkileri vardır. Pek çok çocuk, hastalık ve hastanede yatış sürecinde daha önce göstermedikleri tepkiler gösterebilirler; daha önce göstermedikleri davranışları sergileyebilirler.

Hastalığın süresi ve etkileri arttıkça ruhsal sonuçları daha da belirginleşmekte; hem çocuk hem de anne baba açısından travmatik , yani çocuğun dayanma gücünü aşan, örseleyici bir yaşantı olabilmektedir.

Travma, hiç beklenmeyen bir anda çocuğun dayanma gücünü zorlayan ya da aşan bir durum olarak tanımlanabilir. Travmaların oluşmasında çocuğun olayı kendi yaşamına veya başka birinin yaşamına tehdit olarak algılaması rol oynar.

Hastalık ve hastaneye yatış sürecinde çocuklarda en sık gözlemlenebilecek duygusal tepkiler şunlardır:

Korku: Görünen ya da görünmeyen tehlikeler karşısında bireyin gösterdiği doğal ve gerekli bir tepkidir. Çocukta görülen korkuların yaşa göre değişen kaynakları bulunmaktadır.

Genellikle ilk olarak altıncı ayda görülen ve yaklaşık on sekizinci ayda doruğa ulaşan korku, bebeklik döneminin en erken duygularındandır. En sık ifade edilen korku, yabancılara yönelik korkuyu içerir. Yabancı korkusu sıklıkla iki aşamalı olarak ortaya çıkmaktadır. İlk olarak, altı aylık bebeklerde çevreye karşı temkinli tepkiler şeklinde ortaya çıkmaktadır. Dokuzuncu aydan itibaren, yabancılara yönelik korkular artmakta ve ilk yılın sonuna doğru doruğa ulaşmakta ve sonrasında azalmaktadır. Çocukların hemen hepsinde yabancı korkusu görülmektedir. Ancak verilen tepkilerin şiddeti ve nedenleri oldukça geniş farklılıklar sergiler. Hastalık ve hastaneye yatış çocuğun yaşına ve yatış nedenine bağlı olarak değişik ölçülerde travmatik olabilen bir durumdur. Her şeyden önce çocuk evinden, güven içinde olduğu bir ortamdan uzaklaşmaktadır. Anne baba desteğinden yoksun kaldığı için yoğun stres yaşar. Ayrıca, gittiği yer bilinmeyenlerle dolu, ürkütücü bir yerdir. Bu nedenle hastaneye yatırılan bir çocukta annesinden, çevresinden, evinden ayrılma ve hastaneye yatma korkusu vardır.

Bunların dışında çocukların sağlıkla ilgili korkuları arasında doktor, hemşire korkusu, kan aldırma, muayene olma, ilaç içme, vücut fonksiyonlarını kaybetme, kontrolünü kaybetme gibi korkular da yer almaktadır. Özellikle yaralanma ve tıbbi işlem korkuları çocukların sağlık uygulamalarına katılımını azaltıp hastalık durumunda sağlık hizmeti almasını engelleyebilmekte ve tedavi sürecini olumsuz etkileyebilmektedir.

Kaygı: Çocuklar, hastalık ve tedavi sürecinde yaşadıkları kaygı yaratan yaşam olayları ile baş edebilmek için çeşitli baş etme yöntemleri kullanır. Regresyon , inkâr, espriye vurma, karşıt tepki oluşturma bu yöntemler arasında yer alır. Bu yöntemlerin bazıları olumlu ve işlevsel iken bazıları da kaygı ile baş etmede uyum sorunu yaratabilir. Sürekli olarak yapılan iğneler, içilmesi gereken ilaçlar, diyet yapma zorunluluğu ve çocuğun hayatına yönelik çeşitli kısıtlamalar çocuk açısından önemli kaygı kaynaklarıdır.

Kızgınlık ve Öfke: Öfke nöbetleri daha çok iki-üç yaşlarında görülür. Bu nöbetlere huysuzluk krizleri de denmektedir. Bu yaşlarda bu tepki normaldir. Tıpkı sağlıklı çocuklar gibi, hasta çocuklar da duyguları ile baş etmekte güçlük yaşadıklarında öke nöbetleri geçirebilir. Çocuklar yaşadıkları ağrı ve acı nedeniyle öfkeli davranabilir, anne babalarına kendilerini hastaneye getirerek daha fazla acı yaşamalarına neden olduklarını düşündükleri için kızgınlık duyabilir. Kızgınlık, ağrı ve acı yaşayan bir çocuk için olağan karşılanması gereken bir duygudur.

Depresyon: Hasta çocuklar, yalnızlık, belirsizlik, ayrılık, öke, sosyal ilişkilerden uzaklaşma ve içe çekilme, korku, engellenme ve üzüntü duygularını yoğun olarak yaşamaktadır. Mutsuz, huzursuz veya çöküntülü görünüm, çocukta günler ile haftalar arasında bir süre devam ediyorsa depresyondan söz edilebilir. Hastalığın yarattığı yoğun üzüntü, sürekli bir mutsuzluk durumu ve neşesizlik, çocuklarda depresyon belirtileri olarak kabul edilebilir. Depresyonlu çocuklar, kendilerini sıkıntılı hissederler. Bitkin ve enerjisiz olabilirler. Konsantrasyon güçlükleri vardır.

Bazı çocuklar hastalık durumunda kızgınlık duyguları yaşamak yerine içe kapanır. Tıpkı inkâr gibi içe kapanma da çocuğun geçici bir süre rahatlama yaşamasını sağlar. Ancak aşırı içe kapanma depresyon ve travma belirtisi olabilir.

Uyku Problemleri: Hastanede yatan çocuklarda uyku problemleri, gece korkuları ve karabasanlar şeklinde görülebilir. Gece korkuları annesiyle yatma isteğinde direnme, annesiyle babasının yanında yatmayı isteme, gece yatağa gitmek istememe şeklinde ortaya çıkabilir. Kabuslar, çoğu kez gündüz yaşanan heyecanlı olayların etkisiyle ortaya çıkar.

Regresyon: Çocuğun yaşından küçük davranması şeklinde tanımlanabilecek regresyon, hastalık ve hastaneye yatışın çocuk üzerindeki en temel sonuçlarından biridir. İlginin artması, bakımın başkaları tarafından verilmeye başlanması, özellikle küçük çocuklarda yeni kazanılmış yeteneklerin zayıflamasına neden olabilmektedir. Parmak emme ve yatak ıslatmaya başlama, sık görülen regresif tepkilerdendir.

Alt Islatma: Gelişimsel olarak çocuklar iki-üç yaşlarında mesane kaslarının kontrolünü kazanırlar. Gece ise bu yaş aralığı üç-dört yaşlarında seyreder.

Altını ıslatma, tek başına bir ruhsal problem olarak sayılmamalıdır. Yalnızca yatağa işeme ya da altını ıslatma, olumlu bir yaklaşımla sona erdirilebilir. Ancak uyku bozukluğu, dışkı kaçırma ile birlikte olduğunda önemsenmesi gereken bir durumdur.

Parmak Emme: Emme davranışı bebeklerde bir reflekstir, bebeğin beslenebilmesi açısından gereklidir. . Genellikle üçüncü ayda parmağını emmeye başlayan çocuk, bu davranışını dört-beş yaşlarında bırakabilmektedir. Çocukların ilk bir yaş içinde parmağını emmesi doğaldır. Genel bir stres kaynağı olarak hastalık ve hastaneye yatış süreci de çocukta parmak emme davranışına yol açabilir. Hastalık çocuğun yaşamında genel bir stres kaynağıdır. Yoğun kaygı ve korku nedeniyle utangaçlık, aşırı çekingenlik, kekemelik, parmak emme gibi tepkiler gösterebilir.

Hasta Çocuklara Ailenin Yaklaşımı

Hastalık sürecinde ailenin çocuğa yaklaşımı önemlidir. Ailenin yaklaşımı, çocuğun hastalığı kabullenmesini ve tedavi sürecine verdiği tepkileri etkilemektedir. İyi iletişim kurma, çocuğun hastalık ya da yaralanma sonucu yaşadığı duygularla baş edebilmesi için anne babanın ve sağlık personelinin yapması gerekenlerin başında gelir.

Anne ve babalar çocuğa anlayış ve empati göstermelidir. Anne babalar hastalık sürecinde çocuklarıyla iletişim kurarken çocuklarına dürüst davranmalı; çocuğun duyguları hakkında konuşması için olanak tanımalı ve çocuğu dinlemek için vakit ayırmalıdırlar. Anne babaların bu süreçte çocuklarıyla iletişim kurarken dikkat etmesi gerekenler şunlardır:

Dürüstlük: Her şeyden önce, çocuğun anne babasına güvenebilmesi gerekir. Güven duygusu dürüstlük gerektirir. Çocukların kendilerini güvende hissedebilmeleri için verecekleri haber iyi de olsa kötü de olsa gerçeği söyleyecekleri konusunda anne babalarına güveneceklerini bilmeleri gerekir.

Dinleme: Çocuğun hastalığıyla baş etme, anne babanın tüm zamanını, dikkatini ve enerjisini alabilir. Zaman, anne babanın çocuğuna verebileceği en güzel armağandır. Anne babaların çocuklarını dinleyebilmesi ve sözlerinin ardındaki duyguları anlamaya çalışması için çocuklarına özel olarak zaman ayırmaları önemlidir.

Konuşma: Hastalığın neden olduğu kriz durumuyla baş edebilmek için hem ebeveynlerin hem de çocuğun duyguları hakkında konuşabiliyor olması önemli bir adımdır. Acı veren duygular hakkında konuşmak güçtür. Hastalığın neden olduğu kriz durumuyla başedebilmek için hem ebeveynlerin hem de çocuğun duyguları hakkında konuşması teşvik edilmelidir.

Çocuklar hastalık sürecinde sürekli kendisi ile ilgilenilmesini ve kendi istediklerinin yapılmasını isteyebilir, isteklerinde ısrar edebilir. Çocuklar kendilerini anne babalarının yanında daha güvende hisseder. Hastalık sürecinde çocuğun yanında ebeveynlerinden birisinin kalması önemlidir.

Anne babalar, çocuğun huysuzlukları karşısında, belli bir davranış stratejisi geliştirip bunu tutarlı ve sabırlı bir şekilde sürdürmelidir. Yeni başlayan davranış değişiklikleri karşısında ebeveynler, hemen kaygılanmamalıdır. Anne babalar, çocuğun korkularına anlayış göstermeli; çocuğu küçümsememeli ve alay etmemelidir. Öncelikle çocuğun korkularının normal boyutta mı, yoksa aşırı boyutta mı olduğu tespit edilmelidir. Korku yaşayan çocuğa empati gösterilmelidir. Korkulan nesne ya da durum hakkında açıklama yapılmalı, yaşadığı endişelerin kaynağına inilmelidir. Çocuğu hastalık karşısında etkileyebilecek en önemli etkenlerden biri de ebeveynlerinin nasıl etkilendiği ve nasıl tepki verdiğidir. Ebeveynlerin çocuğun hastalığını bir gerçeklik olarak kabul etmesi ve hastalık karşısında karamsar bir tavır sergilememesi, çocuğun da hastalığı kabullenebilmesi açısından gereklidir.

Hastalık sürecinde çocuk, ebeveynlerine olduğu kadar diğer aile bireylerinde de ihtiyaç duyar; hastane ortamında da alıştığı rutinleri devam ettirmek ister. Eğer kardeşi varsa bu süreçte kardeş ziyaretlerinin artırılması, kardeşle sanal ortamda olsa bile sürekli iletişimde bulunmasının sağlanması, çocuğun kendini daha iyi hissetmesi açısından önemlidir. Çocukların yaşadıkları kaygıyı arttıran önemli etkenlerden biride alıştıkları ev ortamında ve günlük rutinlerinde sık ve temel değişikliklerin olmasıdır.

Uzun süreli hastaneye yatışlar ise tutarlı kuralların konmasını ve sınırların belirlenmesini gerektirir. Uzun süreli hastalığı olan çocukların anne babaları, şu teknikleri kullanarak aile içinde düzeni sağlayabilirler:

  • Çocuğun ailedeki kuralları anladığından emin olunmalıdır
  • Kuralların tutarlılıkla uygulanması gerekir.
  • Çocuklara seçim yapabilmeleri için olanak tanınmalıdır.
  • Çocuğa verilen hediyeler konusunda dikkatli olunmalıdır
  • Ökeyi fiziksel olarak azaltmak için uygun koşullar yaratılmalıdır.
  • Özellikle sanat etkinlikleri konusunda çocuk cesaretlendirilebilir. Bu tür etkinlikler çocuklar için yatıştırıcı bir etkiye sahiptir.
  • Çocuğa, kızgınlık duygularını uygun yollarla ifade etmesine olanak tanıyan ifadeler öğretilmelidir.
  • Hasta çocuğa mümkün olduğunca normal bir şekilde davranılmalıdır.
  • Hastalık, çocukta var olan bazı problemlerin artmasına neden olabilir.
  • Bir günlük tutması konusunda çocuk cesaretlendirilebilir.
  • Anne babalar çocuktan gerçekçi beklentilere sahip olmalıdır.
  • Çocuğa sık sık sevildiği hatırlatılmalı, kucaklanmak, şefkat gösterilmelidir.

Hasta Çocuklara ve Ailelerine Sağlık Personelinin Yaklaşımı

Çocuk ve ailesine; ırk, etnik, kültürel özelliklerine ve ailelerin hastane deneyimlerine, bakımla ilgili algılarına saygı göstermek; çocuğun ve ailenin bakım ve destek ile ilgili seçimlerini desteklemek ve kolaylaştırmak; çocuğun bireysel bakımı, sağlık çalışanlarının eğitimi, tüm aşamalarında ailelerle iş birliği yapmak tüm sağlık personelinin temel görev ve sorumluluklarındandır.

Çocuğun hastalık sürecinde tedavisinden birinci derece sorumlu olan personelin, bu süreçte çocuğa adıyla hitap etmesi ve çocuğa duygusal yakınlık göstermesi önemlidir. Çocuk bu tür yaklaşımları daha samimi bulacağı için tedavi sürecinde daha uyumlu olur. Bu süreçte, hastane personelinin hasta çocuğa yaklaşımında dikkat etmesi gerekenler şu şekilde sıralanabilir:

  • Çocuğa yapılan tıbbi müdahale sırasında doktor ve hemşirelerin yaptıkları işlemi aşama aşama açıklayarak çocuğa bilgi vermeleri önemlidir.
  • Tıbbi muayene ve müdahale sırasında çocuğun kendini rahat hissedebileceği ortam düzenlemesine özen gösterilmelidir.
  • Çocuğun bilişsel olgunluğu arttıkça hastalığı kavrama düzeyi de artar. Etkin destek için çocuğun gelişim düzeyini ve duygularını bilmenin yanı sıra hastalıkla ilgili inançları da incelenmelidir.
  • Çocuğun hastanede yapabileceği uygun aktivitelerin sayısı kısıtlıdır. Bağımsızlığını engelleyecek kurallar, işlemler kendini kısıtlanmış hissetmesine neden olabilir.
  • Hastaneye yatışın geçici bir durum olduğu, istediği zaman oyun odasında vakit geçirebileceği ifade edilmeli ve servisteki diğer çocuklarla tanıştırılıp iletişimi sağlanmalıdır.
  • Çocuklara yakın ilgi, şefkat gösterilmeli ve sağlık personeline güven duymaları sağlanmalıdır.
  • Sağlık personelinin güven verici ses tonu ile çocuğa fırsat buldukça ziyarette bulunması, onlara dokunması ve güven verici ilişkiyi kurması, özellikle bebeklik dönemindeki çocuğun kaygı ve korkularını azaltacaktır.
  • Okul dönemindeki çocuklarda ise yapılacak olan girişimlerle ilgili açıklamalar oyuncak bebek, ayı veya renkli resimler üzerinde yapılabilir.
  • Zaman kavramı iyi gelişmediğinden, zamanla ilgili açıklamalar olaylar üzerinden, fazla detaya girmeden yapılmalıdır.
  • Çocukla konuşurken ifadeler çok iyi seçilmeli, çocuğun anlayabileceği dilde ve açık ifadeler kullanılmalı, tehdit edici ifadelerden ve mümkün olduğunca soyut ifadelerden kaçınılmalıdır.
  • Çocuğu avutmak için kaygıyla yalan söylemek, bazı şeyleri anlatmamak ve gizlemek, çocukla kurulması gereken güvene dayalı ilişkiyi bozacaktır. Okul dönemindeki çocuklarda kontrol kaybı, beden hasarı ve ölüm korkusu olduğundan, yaklaşım bu özellikleri dikkate alınarak planlanmalıdır.
  • Konuşmalardaki gerekli gizlilik hususuna dikkat edilmeli, çocuk ile güven oluşturulmalı ve çocuğun sorduğu sorular dürüstçe cevaplandırılmalıdır.
  • Uyku saatinde kontrolsüz şekilde ağlama, sık sık uykudan ve yataktan çıkma ve anne babayı yanında isteme gibi uyku problemleri yaşıyorsa çocuğa basit ve inandırıcı bir şekilde her şeyin yolunda olduğu o anın uyuma saati olduğu söylenmelidir. Çocuğun bu zamanı bir oyun zamanı gibi değerlendirmesinin önüne geçilmelidir.
  • Ebeveynlerin hastalık sürecinde çocuklarına etkili bir şekilde bakım verebilmeleri için çocuklar kadar, ailelerin de psikososyal ihtiyaçlarının karşılanması gereklidir.

Hastane personelinin hasta çocuğun ailesine yaklaşımında dikkat etmesi gerekenler de şu şekilde sıralanabilir:

  • Tanı ve tedavi aşamasında çocuk ve aile bireyleri ile durumu açık bir şekilde konuşmak, özellikle hastalık, hastalığın gidişi ve tedavi hakkında bilgi vermek, onların duygularını ifade etmelerini sağlamak gereklidir. Aileye yönelik müdahalelerde tedaviyi empati ve iş birliği çerçevesinde yürütmek, ailenin tedavide aktif olmasını sağlamak önemlidir.
  • Ailelerin güçlü yönleri, bireyselliği dikkate alınmalı ve farklı baş etme yöntemlerine saygı gösterilmelidir.
  • Çocuğa ilişkin bilgilerin ebeveynlerle paylaşılması, ebeveyn ve sağlık personeli arasındaki etkili iletişimle mümkün olabilir. Bu nedenle ebeveynle olan iletişimin açık tutulması ve çocuğun durumuna ilişkin sorularının olup olmadığını sorulması, yapılacak işlemlerle ilgili onam alınması, ebeveynlerin çocukla ilgili konularda personele güven duymasını ve daha rahat soru sormalarını sağlar.
  • Aileye çocuğun durumu açıklanırken anlaşılmayan bir dilin kullanılması, ailede ve çocukta korku, kaygı ve üzüntü duygularına yol açabilir Mümkün olduğunca teknik olmayan basit ve anlaşılır bir dilin kullanılması önemlidir.
  • Ebeveynlerin de personele saygı duyması ve onlara duyarlı yaklaşması gerekir. Personel de en az kendileri kadar stres altındadır.
  • Sağlık personelinin hasta çocuğa ve ailesine yaklaşımlarında empati önemli bir konudur. Ailenin duygusal tepkilerinin sağlık personeli tarafından anlaşılması önemlidir.
  • Çocuklarının sağlığı konusunda endişe yaşayan anne babalar, zaman zaman personele yönelik daha az tolerans gösteriyor ve personele eleştirel yaklaşıyor olabilir. Sağlık personeli ile çatışmak ve tartışmaya girmek yerine, olabildiğince iş birliği yapmaya çalışmak, çocuğun da hastane ortamında kendini daha güvende hissetmesine yardımcı olacaktır.
  • Ebeveynler ve diğer bakım verenler, hastanede nöbet değişimi sırasında karşılaştıkları yeni personele kendilerini tanıtmalıdır.
  • Ebeveynler, çocuklarının resimlerini personelle paylaşarak, çocuklarının nelerden hoşlandığı, nelerden hoşlanmadığı konusunda sohbet ederek, personelin çocuğu tanımasına olanak sağlamalıdır.
  • Çocuğun önünde, ailesiyle özellikle hastalığı hakkında, sanki çocuk orada yokmuşçasına konuşulmamalıdır. Çocuğun sağlık durumuyla ilgili bilgi sadece çocuğun kendi doktorundan alınmalıdır. Anne babalar, anlamadıkları kavramları sormak konusunda kendilerini rahat hissedebilmelidir.
  • Anne babalar ve hasta yakınları haklarının farkında olmalıdır. Çocuğun sağlık durumuyla ilgili bilgi sadece çocuğun kendi doktorundan alınmalıdır. Anne babalar, anlamadıkları kavramları sormak konusunda kendilerini rahat hissedebilmelidir.