HASTA PSİKOLOJİSİ - Ünite 7: Sık Görülen Ruhsal Bozukluklar Özeti :

PAYLAŞ:

Ünite 7: Sık Görülen Ruhsal Bozukluklar

Giriş

Ruhsal bozukluklar beyindeki işlevsel bozulmalara bağlı olarak ortaya çıkan, kişinin düşünce, algı, duygulanım ve davranışlarını etkileyen tıbbi durumlardır. Tıpta ruhsal bozukluklar ile ilgilenen bilim dalı psikiyatri olarak adlandırılır. Bu özet kapsamında depresyon, kaygı bozuklukları, demans ve psikotik bozukluklar gibi sık görülen ruhsal bozukluklar anlatılmaktadır.

Depresyon

Depresyon sürekli devam eden mutsuzluk, keyifsizlik, isteksizlik, zevk alamama, umutsuzluk, değersizlik ve suçluluk düşünceleri, halsizlik-enerji kaybı, uyku ve iştah değişiklikleri, hayatı yaşamaya değer bulmama ve intihar düşünceleri ile özellikli ruhsal bir bozukluktur. Dünya Sağlık Örgütü tarafından tüm dünyada 300 milyondan fazla insanın depresyon yaşadığı ifade edilmektedir.

Depresyonda risk faktörleri;

  • Yaş,
  • Psikososyal stresörler (boşanma, iflas, yakınlarını kaybetme vb.),
  • Kronik tıbbi hastalıklar (kanser, diyabet, koroner arter hastalıkları, romatizmal ve nörolojik hastalıklar vb.)

olarak ifade edilebilir.

Depresyon kadınlarda erkeklere göre daha sık görülmektedir. Özellikle doğum sonrası dönemde kadınlarda sık karşılaşılan ruhsal bir bozukluktur.

Depresyon ilaç ve/veya psikoterapi (konuşma tedavisi) ile tedavi edilebilen bir bozukluktur, bu nedenle yeterince tanınması oldukça önemlidir ancak olanakların yetersiz olması, yanlış tanı konması ya da toplumsal damgalanmadan ötürü psikiyatri hekimlerine başvurulmaması gibi nedenlerle depresyon hastalarının yarısından azı yeterince tanı alıp tedavi görmektedir.

Depresyonun tedavi edilmesi kadar önlenmesi de önemlidir. Fiziksel sağlığın korunması, alkol-madde kullanım bozukluklarının önlenmesi ve egzersizin depresyonu önlemede etkili olduğu bilinmektedir. Ayrıca psikososyal desteğin depresyonun önlenmesinde oldukça önemli olduğu söylenebilir. Örneğin doğum yapmış kadınların ya da kayıp yaşayan kişilerin aile ve yakın çevrelerinden destek görmeleri depresyona yakalanmalarını önleyebilmektedir.

Gün içinde yaşanan duygusal tepkiler, üzüntü ve sıkıntı durumları depresyon olarak düşünülmemelidir. Depresyonun bir bozukluk olarak kabul edilebilmesi için süreklilik göstermesi (en az iki hafta sürmesi) ve kişinin günlük yaşantısını, sosyal ve mesleki işlevselliğini olumsuz etkilemesi gereklidir.

Depresyon problemi olan kişiler günün büyük çoğunluğunu çökkün bir ruh halinde geçirirler. Geleceğe yönelik karamsar bir bakış açıcına sahiptirler. İşe ya da okula gitmekte zorlanırlar. Bu durum sosyal yaşantılarının ve ilişkilerinin de bozulmasına yol açar.

İntihar (Özkıyım)

İntihar (özkıyım), insanın bilerek ve isteyerek yaşamına son vermesi olarak ifade edilir. Durkheim’a göre “Ölen kişi tarafından ölümle sonuçlanacağı bilinerek yapılan olumlu ya da olumsuz bir edimin doğrudan veya dolaylı sonucu olan her ölüm olayına intihar denir.” ve intiharlar toplumsal kaynaklıdır.

İntihar için risk etmenleri;

  • Daha önceki intihar girişimi,
  • Ergenlik-genç erişkinlik ve yaşlılık dönemleri,
  • Dul/ boşanmış olmak, yalnız yaşamak,
  • Başta depresyon olmak üzere ruhsal bozukluk/bozuklukları bulunmak,
  • Alkol-madde kullanımı,
  • Yeterli psikososyal desteği bulunmamak,
  • Eşlik eden kronik tıbbi hastalıkların (kanser vb.) varlığı,
  • Yeti yitimi

şeklinde ifade edilebilir.

İntihar girişimi ile başvuran bireylere karşı ciddiyetle yaklaşılmalı, bireyi yargılamadan anlamaya yönelik olarak iyi ilişki kurmaya odaklanılmalıdır. Tüm intiharları önlemek her ne kadar mümkün olmasa da riskli gruplarda psikososyal desteğin artırılması ve/veya mevcut ruhsal bozuklukların tedavi edilmesi söz konusudur.

İntihar yöntemleri bölgeye ve kültürlere göre değişiklik göstermekle beraber zehirlenme, ası ve ateşli silah yoluyla gerçekleştirilmektedir. Erkeklerde intihar girişimlerinin kadınlara göre daha ölümcül olduğu izlenmektedir.

Kaygı Bozuklukları

Kaygı (anksiyete) belirli ya da belirli olmayan stresli durumlar karşısında endişe ve korku hissetme halidir. Fobi ise bir nesneye karşı duyulan korku biçiminde tarif edilmektedir. Örneğin, kan-yaralanma fobisi, yükseklik fobisi, yılan fobisi ve sosyal fobi gibi.

Kaygı bozuklukları toplumda en yaygın görülen ruhsal bozukluklardır. Bunlar;

  • Yaygın anksiyete bozukluğu (YAB),
  • Panik bozukluk,
  • Özgül fobiler,
  • Sosyal fobi,
  • Takınçlı-kompulsif bozukluk (OKB),
  • Akut stres bozuk
  • Vuruk sonrası stres bozukluğu (TSSB)

Obsesif-kompulsif bozukluk kişinin saçma olduğunu bildiği halde düşündüğü ve kişiye rahatsızlık veren, yineleyici takıntılı düşünceler ile kişinin bu düşünceleri engellemek amacıyla yineleyici davranışlarda bulunması durumudur.

Yaygın anksiyete bozukluğu ise sürekli endişe ve gerginlik hissi ile seyreden yaygın ve yoğun bir kaygı durumudur. Hastalarda uyku bozuklukları, kas ağrıları, dikkat ve yoğunlaşma güçlüğü gibi belirtiler de görülebilir. Kadınlarda daha sıktır.

Panik bozukluk ani başlayan korku, panik hissi ile beraber çarpıntı, nefes darlığı, titreme, baş dönmesi, bulantı, kusma vb. bedensel kaygı belirtileri ile seyreden panik atakların tekrarlayıcı biçimde ortaya çıkması durumudur. Panik bozuklukta hastalar panik atak yaşamasalar dahi panik atak yaşama korkusu duyarlar.

Sosyal fobi sosyal ortamlarda hastaların yoğun kaygı duymaları, bu nedenle belirgin bir şekilde sosyal ortamlardan kaçınmaları hali olarak tanımlanabilir. Hastalar bu nedenle okula ya da işe gidemeyebilir, seyahat edemeyebilirler.

Akut stres bozukluğu ile travma sonrası stres bozukluğu ruhsal travma yaşayan kişilerde erken dönemde ortaya çıkan veya uzun süren, travmayla ilişkili yoğun kaygı ve kaçınma ile seyreden ruhsal bozukluklardır. Bu kişiler travmaları tekrar tekrar yaşantılayabilir ve travmayla ilişkili kişi veya ortamlardan kaçınabilirler.

Kaygı bozuklukları da depresyon gibi tedavi edilebilen hastalıklardır. İlaç tedavisi ve/veya psikoterapi ile psikiyatri hekimlerince tedavi edilirler.

Demans-Alzheimer Hastalığı

Demans (bunama) başta bellek olmak üzere bilişsel/zihinsel işlevlerin ilerleyici olarak bozulmasıdır. Bilişsel/zihinsel işlevler bellek, dikkat, konuşma, akıl yürütme, hesap yapma, yer-yön bulma, tanıma, sosyal ilişkileri yürütme, empati kurma gibi işlevlerdir. Her ne kadar ileri yaş demans için bir risk etmeni ise de demans beyni etkileyen çeşitli hastalık ya da bozukluklara bağlı olarak her yaşta ortaya çıkabilmektedir. Diğer bir deyişle demans yaşlanmanın doğal bir parçası değildir. Tüm dünyada yaklaşık olarak 50 milyon demans hastası olduğu bildirilmektedir. Alzheimer hastalığı en sık görülen demans nedenidir, demans olgularının % 60-70’i Alzheimer hastalığına bağlıdır. Sık görülen diğer demans türleri ise vasküler, Lewy cisimcikli ve frontotemporal demanslardır. Vasküler demans beyinde meydana gelen yaygın damarsal hasara bağlı olarak gelişir. Lewy cisimcikli demans ise Parkinson hastalığına benzer bir durum olup motor koordinasyonda bozulma, görsel halüsinasyonlar (varsanılar) ve demans ile seyretmektedir. Frontotemporal demans ise konuşma bozuklukları ya da davranışsal sorunlar ile seyreden bir demans nedenidir.

Psikotik Bozukluklar

Psikoz gerçeği değerlendirmede bozukluk olmasıdır. Halüsinasyon (varsanı) olmayan şeyleri duyma, görme, hissetme olarak tanımlanan bir durumdur. Psikoz hastalarında sesler duyma şeklinde işitsel halüsinasyonlar, olmayan şeyleri görme şeklinde görsel halüsinasyonlar, var olmayan kokuları duyma şeklinde koku halüsinasyonları ya da bedeninde olmayan duyumlar hissetme gibi dokunsal halüsinasyonlar bulunabilir. Daha önce ifade edilen psikolojik problemlerden farkı gerçeklik algısının kaybolmasıdır.

Bu hastalarda anormal, dağınık davranışlar ve konuşma ile negatif psikotik belirtiler olarak da bilinen çevreye karşı ilgisizlik hali (apati), sosyal içe çekilme, zevk alamama (anhedoni), konuşma yoksulluğu, enerji kaybı, kişisel bakım ve hijyenin azalması gibi belirtiler de görülebilmektedir.

Psikotik bozukluklar kapsamında en çok bilinen bozukluk şizofrenidir. İzleyen bölümde şizofreni ile ilgili bilgiler verilmektedir.

Şizofreni

Şizofreni düşünce, algı, lisan, bilişsel işlevler, davranış, sosyal ve mesleki işlevsellik gibi alanlarda bozulmalarla seyreden kronik (uzun süreli) psikotik bir bozukluktur.

Dünyada yaklaşık 21 milyon kişinin şizofreniden etkilendiği bildirilmektedir. Genellikle ergenlik-genç erişkinlik döneminde başlar, erkeklerde kadınlara oranla daha erken yaşlarda başlayabilir.

Şizofreninin sağaltımında ilaç tedavisinin yanı sıra psikososyal rehabilitasyon ve toplumsal müdahalelerin rolü büyüktür. Sağlıklı popülasyona kıyasla şizofreni hastalarının 2-3 kat daha fazla oranlarda önlenebilir tıbbi hastalıklara (kalp-damar hastalıkları, metabolik hastalıklar, enfeksiyonlar vb.) bağlı olarak erken yaşta öldükleri bilinmektedir.