HASTA PSİKOLOJİSİ - Ünite 2: Stres ve Stresle Baş Etme Özeti :

PAYLAŞ:

Ünite 2: Stres ve Stresle Baş Etme

Stresin Tanımı ve Stres Modelleri

Alan yazında stres sözcüğünün ilk kez fizik bilimciler tarafından kullanıldığı görülmektedir. Hipokrates stres kelimesini tam olarak kullanmamakla birlikte, bugünkü anlamına yakın tanımını yapmış, doğa gücünün hastalıkları iyileştiremediği durumlarda insanların “distress” (kötü, olumsuz stres) yaşadıklarını, acı ve ağrı çektiklerini bildirmiştir. Latince “estrictia”, eski Fransızca “estrece” sözcüklerinden kaynağını alan “stres” kelimesi 17. yüzyılda felaket, bela, musibet, dert, keder, elem olarak sosyal anlamda kullanılmıştır. 1842’de İngiliz hekim Thomas Curling karşılaştığı ağır yanık vakasında cerrahi müdahaleden sonra hastada stres oluştuğunu bildirmiştir, Kanadalı hekim Hans Hugo Bruno Selye stres ve stresör kavramlarını tanımlamıştır. Bireyde bir dizi tepki yaratan çevresel uyaranlara stresör; bireyin bu tür uyaranlara karşı gösterdiği tepkiye ise stres adını vermiş ve stresi “bireyin çeşitli çevresel stresörlere karşı gösterdiği genel bir tepki” olarak tanımlamıştır. Stres sözcüğü zamanla psikoloji, nöroloji, fizyoloji, sosyoloji, antropoloji, biyokimya, endokrinoloji ve immünoloji gibi pek çok alanda kullanılmaya başlanmıştır.

Stresin Tanımı

Stres bir stresör etkili biçimde baş etme yeteneğimizi zorladığında ortaya çıkan gerilim, rahatsızlık ya da fiziksel belirtilerdir. Kaçınılabilen bir şey olmayan stres organizma rahat bir durumdayken veya uyku halindeyken bile etkili olabilir.

Psikolojik Terimler Sözlüğü’nde, stres “Bir organizmanın üstesinden gelmesi için gereken yeni koşullar karşısında verdiği tepkidir.” şeklinde tanımlanmaktadır.

Selye , stresi fazla stres, yetersiz stres, iyi stres ve kötü stres olarak dört kategoriye ayırır. Kişinin amacının kötü stresi alt seviyede, iyi stresi ise yüksek seviyede tutmak olduğunu ve yetersiz stres ile fazla stres arasındaki dengenin sağlanması gerektiğini belirtmiştir.

Yıkıcı stres bireyi bedensel ve ruhsal olarak yıpratan bir durum olarak tanımlanırken; yapıcı stres bireyin gerekli performansı göstererek soruna çözüm bulması için gereken itici güç anlamında kullanılmıştır.

En uygun stres düzeyi bireyi tehdit eden bir durumdan kurtulmak ya da bir sorunu çözmek için gösterilebilecek performansın en iyi olduğu düzeyi ifade eder.

Stresi Açıklayan Çeşitli Modeller

Savaş ya da Kaç Modeli: Walter Bradford Cannon bedenin stres karşısında gösterdiği tepkileri tanımlayan ilk araştırmacıdır. Strese maruz kalan organizmada fizyolojik ve duygusal çöküşler meydana gelmektedir. Özellikle kişi ne kaçabilir ne de savaşabilirse ve uzun süre strese maruz kalırsa temel sağlık problemleri ortaya çıkmaktadır.

Genel Uyum Sendromu: Kanadalı hekim Selye’nin öne sürdüğü Genel Uyum Sendromuna göre stres 3 aşamada ele alınır. Stresli bir durum karşısında yaşanan ilk evre alarm tepkisi; ikincisi direnç evresi ve üçüncüsü ise tükenme evresidir. S:27, Şekil 2.1 incelenebilir.

Alarm tepkisi evresi; stresli duruma maruz kalır kalmaz ortaya çıkar, bedendeki çeşitli aktivitelerde artış olur, strese olan direnç olağan zamanlardakine göre daha düşüktür. Direncin düşük olduğu ve bireyin gafil avlandığı bu evre iki basamaktan oluşur. İlk basamakta organizma şok içindedir, bedenin homeostatik dengesi bozulur ve gerilim yaşanır. Alarm tepkisi evresi boyunca beden değişen duruma tepki gösterir. Stresör duyu organları tarafından algılanır ve duyusal mesaj talamusa gönderilir. Talamustan mesaj doğrudan hipotalamusa ya da serebral kortekse gönderilir. Serebral kortekste mesaj yorumlanır, yorum duygusal açıdan anlamlı olarak etiketlenirse limbik sistem aktive olur. Bu aşamada organizma ikinci basamak olan “savaş ya da kaç tepkisi” içine girer ve şok karşıtı uyum süreci başlar. Otonom sinir sistemi ve endokrin sistem, onlara bağlı tüm organlar ve kas sistemleri harekete geçerek beden kendini korumaya hazırlanır. Sistem “savaş ya da kaç tepkisi” için gerekli olan organların faaliyetlerini arttırır, gerekli olmayan organların faaliyetlerini yavaşlatır. bronşlar ve gözbebekleri küçülür, tükürük salgısı artar. Savunucu tepkiler başarılı olursa alarm durumu sönerek beden normal etkinliğine geri döner. Stres durumu sürer ve sistem “savaş ya da kaç”ta başarılı olamazsa organizma ikinci aşama olan direnç evresine girer.

Direnç evresinde; organizma alarm evresinin etkilerini normale döndürme çabası ile baş etme davranışları arar, sergiler, stresör karşısında kendini korumaya yönelik savunucu tepkiler gösterir ve uyum sağlamaya çalışır. Bu durumda başarılı olamazsa, beden etkinliği ve direnç artmaya başlar. Direnç devam ettikçe bedenin savunması zayıflar. Alerji, yüksek tansiyon, şeker hastalığı, ülser gibi ciddi fiziksel belirtilerin ortaya çıkışı da direnci azaltır. Stresin kronikleşmesi durumunda sempatik sistemin sürekli uyarılmış durumda olması nedeniyle bazı organların işlevi bozulabilir. Bağışıklık sistemi iyice zayıflar, organizma virüs, bakteri gibi enfeksiyon etmenlerinin olumsuz etkilerine açık hale gelir. Psikosomatik hastalıklar, deri hastalıkları ya da sindirim sorunları bu evrede ortaya çıkmaya başlar. Stres durumu artarak devam ederse organizma tükenme evresine girer.

Tükenme evresinde; stresör şiddetli, sürekli ve tekrarlı ise bedenin enerji rezervleri tükenir ve direnç kırılır. Bu aşamada parasempatik sistemin devreye girmesi zorlaşır, alarm öncesi döneme göre beden işlevleri iyice düşer ve sistem stresli durumdan önceki haline dönemez. Sürekli stres bağışıklık sistemini etkileyerek kardiyovasküler hastalık, artrit, hipertansiyon gibi rahatsızlıklara yol açar. Organizma denge durumuna döndüğünde ise parasempatik sistem harekete geçmekte, sempatik sistem yavaşlamakta ve stres durumundaki fizyolojik süreçler ters yönde işlemeye başlayarak organizmayı stres öncesi duruma geri döndürmektedir.

Üçlü Model: Stres konusunda çalışan bir başka grup araştırmacı stresi üçlü model olarak ele alır. Bunlardan birincisi stresi bir uyaran olarak, ikincisi bir tepki olarak, üçüncüsü ise bir etkileşim olarak tanımlamaktadır.

Bir Uyaran Olarak Stres Modeli: Bu modele göre stres genellikle çevre tarafından ortaya çıkarılmış hastalık ve felaket gibi durumları tanımlamakta ve kişide bir tepkiye yol açmaktadır.

Bir Tepki Olarak Stres Modeli: Bu modele göre stres çevreden gelen taleplerin organizma üzerindeki etkisi sonucu organizmanın gösterdiği tepkidir. Dolayısıyla bu modelde stres kaynaklarının organizmada oluşturduğu endişe, uykusuzluk ve kalp çarpıntısı gibi çok çeşitli tepkiler değerlendirilir.

Etkileşimsel (Transaksiyonel) Stres ve Başa Çıkma Modeli: Strese kişi ve çevre arasındaki etkileşim olarak bakan bu modelin en önemli savunucularından Lazarus ve Folkman’a göre stresi bir uyaran veya tepki şeklinde tanımlamak yetersizdir; çünkü stres birey ve çevresi arasındaki etkileşim sürecidir. Bireyin yaptığı bilişsel değerlendirmeler ve kendini nasıl hissettiği stres düzeyini belirler.

Lazarus stresi öncüllerden, aracı değişkenlerden ve sonuçlardan oluşan aktif bir süreç olarak değerlendirir. Öncüller, inançlar ve yorumlar gibi kişisel etmenlerin ve çevresel değişkenlerin bir bütünüdür. Aracı süreçler ise başa çıkma yöntemlerinin yanında isteklerin ve kaynakların değerlendirilmesini kapsar. Olay belirsizse ve net değilse, kişinin baş etme stratejisi seçmesi zaman ve enerji ister. İş yerindeki düşük düzeyde kontrol ve rol belirsizliği stres tepkisine yol açar.

Lazarus “Bu gerçekten stres yaratan bir durum mu?” sorusunun sorulduğu birincil değerlendirme ve “Bununla baş edebilecek miyim?” sorusunun sorulduğu ikincil değerlendirme şeklinde iki tür değerlendirme tanımlar. Birincil değerlendirmede kişi tehlikededir ya da tehlikeli olan herhangi bir şeyin olup olmadığını değerlendirmektedir. İkincil değerlendirmede kişi zararı önlemek ya da zararın üstesinden gelmek için kendisinin yapabilecek bir şeyi olup olmadığını değerlendirmektedir.

Yaşam Olayları Kuramı: Bu kuram stresi ve stresle ilişkili değişimleri yaşam deneyimlerine yönelik tepkiler olarak görür. Holmes ve Rahe bireyin yaşamının son dönemindeki yaşam olaylarını içeren kapsamlı bir liste geliştirmiş, ‘eşin ölümü’, ‘yakın bir aile üyesinin ölümü’, ‘hapse girmek’ gibi ciddi düzeydeki olaylardan ‘çocuğun evden ayrılması’, ‘hamilelik’ gibi orta düzey ve ‘tatile çıkmak’, ‘uyku düzeninde değişiklik’ gibi hafif düzeyde etki yaratan yaşam olaylarına kadar çeşitli olaylar bu listede yer almıştır. Birçok olay uzun süre devam eder ve kroniktir. Fiziksel sağlık, ev ve komşuluk, finansal durum, iş, çocuk, eş, geniş aile ve arkadaşlıkla ilgili stresörler uzun sürelidir.

Stresin Ölçülmesi

Temelde laboratuvar ya da doğal ortamlarda fizyolojik ölçümler ve öz-bildirim ölçme araçları ile stresin değerlendirilmesi mümkündür. Laboratuvar ortamında akut stres paradigması kullanılır, yani katılımcılardan zihinden aritmetik işlemi yapmak, grup önünde konuşma yapmak, korku filmi izlemek gibi stresli aktivitede bulunmaları istenir ya da yüksek düzeyde gürültü ya da beyaz ışığa maruz bırakılırlar. Cinsiyet farklılıkları, akut ve kronik stres arasındaki ilişki gibi konular bu yöntemle çalışılır. Sınav öncesi ve sonrası, iş görüşmesi, mülakat gibi olaylar sırasında ölçüm stresin doğal ortamlarda ölçülmesine örnek olarak verilebilir. Bu yöntemle de işle alakalı stres, gündelik stresörler, ekonomik sorunlar, evlilik sorunları gibi süregelen stresörlerin etkileri incelenir. Fizyolojik ölçümler çoğunlukla laboratuvar ortamlarında katılımcıların belli cihazlara bağlanması, belli sıvı örneklerinin alınması ile yapılır ya da gündelik aktivitelerini yerine getirirken yanlarında bulunabilecek cihazlar taşıyabilirler. Böylece solunum sıklığı, kan basıncı ve terlemeden etkilenen galvanik deri tepkisi ölçülebilir. Katekolamin ve kortizol değişikliklerini incelemek için tükürük, idrar veya kan örnekleri alınabilir.

Öz-bildirim ölçümleri çok sayıda test ya da anket ile yapılır. Sosyal Yeniden Uyumu Derecelendirme Ölçeği bunlardan birisidir. Algılanan Stres Ölçeği “Geçen ay kendinizi ne sıklıkta gergin ve stresli hissettiniz?” gibi maddelerden; Gündelik Stresör Ölçeği de bireyin geçen ay içinde aradığını bulamama, borç alma, aile üyesinin sağlığı gibi gündelik stresörü ne ölçüde yaşadığı ile ilgili maddelerden oluşmaktadır.

Stres ve Fizyolojik Değişimler

Stres bedende bazı fizyolojik değişikliklere yol açar, bunun hem hastalıkların ortaya çıkışında hem de ilerlemesinde etkisi vardır. Stres sonucunda iki tür fizyolojik değişim oluşur:

Sempatik aktivasyon: Bir olay stresli olarak görüldüğünde Merkezi Sinir Sisteminde değişimleri tetikler. Bu da katekolamin (Adrenalin, Noradrenalin, Dopamin gibi nörotransmitterler) salınımına yol açar, buna uyarılma hissi denir. Bu süreç Cannon’un Savaş-Kaç tepkisine benzer.

HPA aksı aktivasyonu: Kronik stres durumunda, sinirlerimiz hipotalamusa stresli olaya ilişkin bilgiyi taşır. Hipotalamus otonom sinir sisteminin sempatik bölümünü harekete geçirir, kalp atım hızı, kan basıncı, solunum hızı artar ve kaslar gerginleşir, öte yandan sindirim gibi daha az hayati aktiviteler kısıtlanır. ACTH her biri bedenin acil durumlara uyum sağlamasında rol oynayan yaklaşık otuz farklı hormon salgılaması için adrenal kortekse (böbrek üstü bezleri) sinyal gönderir ve adrenal korteksten kortizol salınımına neden olur. Kortikostreoidli hormonlar bedendeki karbonhidrat depolarının kullanımına yol açar. Beyindeki opioid beta endorfin ve enkefalin düzeylerindeki artış stresle birlikte bağışıklık sorunlarında rol oynar. Uzun süreli kortizol salınımı baskılanmış bağışıklık sistemi ve hipokampüsteki nöronlarda hasar ile sonuçlanır. Bunlar enfeksiyon, psikiyatrik hastalıklar, bellek ve konsantrasyon bozukluğunu artırır. Kronik stres HPA aktivasyonu ve kortizol üretimi ile ilişkilidir, bu da yavaş ilerleyen hastalıklara ve kalp-damar sisteminde hasara yol açar.

Fizyolojik sistemdeki değişiklikler Stres Tepki Düzeyi adı ile alınır. Kadınlarda stresli olaylar sırasında kan basıncında daha az değişiklikler olurken erkeklerde daha yoğun tepkiler olur. Stres tepki düzeyleri kalıtım, doğum öncesi ve erken çocukluk deneyimlerinin sonucu olarak yatkınlıkla ilişkilidir.

Stresten Kurtulma durumunda stres tepkilerinin ardından sempatik sistem ve HPA aksı aktivasyonu stres öncesi düzeye dönerken bedendeki değişimler de normale döner. Laboratuvar ortamında üç dakikalık zihinden aritmetik işleminin ardından klasik müzik dinlemenin stresten kurtulup normale dönme sürecini kolaylaştırdığı bildirilmiştir. Stres kişinin fizyolojisini değiştirerek sağlık üzerinde etkisi olan sigara içme, kötü beslenme gibi davranışlara neden olabilir.

Kronik Stresin Etkileri

Akut stresli olayların yanı sıra fakirlik, işsizlik, iş stresi, evlilik sorunları gibi kronik stresörlere de maruz kalınır. Yaşamlarında kronik stresörlerin varlığını görebileceğimiz düşük sosyoekonomik düzeyden (SED) gelen bireylerde koroner kalp hastalığı (KKH), kanser daha yaygındır. Güvenlik güçleri, sağlık çalışanları, arama kurtarma çalışanları, hava ulaşımı çalışanları gibi yoğun stresli mesleklerde çalışanlarda daha az stresli işlerde çalışanlara göre hipertansiyon daha fazla oranda görülmektedir. Ayrı yaşayanlarda ya da boşanmışlarda akut ya da kronik tıbbi sorunlar görülme olasılığı, pnömoni gibi enfeksiyon hastalıklarından ölüm oranı, ayaktan ya da yatarak psikiyatrik tedavi görme oranı yüksektir. İlişkinin niteliğindeki bozulma ile depresyon ve zayıf bağışıklık sistemi arasında ilişki vardır.

Stres ve hastalık arasındaki ilişki doğrusal değildir.

Stres ve Hastalık İlişkisi: Sağlıklı toplum örneklemiyle gerçekleştirilen ileriye dönük bir çalışmada iş ile ilgili stres yaşantısının kalp-damar rahatsızlığı üzerindeki etkisi incelenmiştir. Güney Avustralya’da yaşayan 118 çalışanın örneklemi oluşturduğu bu araştırmada çalışanların deneyimledikleri çaba-ödül dengesizliğinin sonucu olarak kalp-damar rahatsızlığı semptomlarına daha fazla sahip oldukları belirlenmiştir. Çalışmalar “Stres hastalığa yol açar.” ya da “Hastalık strese neden olur.” gibi soruları kesin olarak yanıtlamada yetersiz kalmakta, çünkü deneysel çalışmalara ihtiyaç duyulmaktadır.

Stresin hastalıklara kronik ve akut olmak üzere iki mekanizma aracılığıyla yol açtığı kabul edilir. En çok kabul gören kronik süreçler modeline göre fizyolojik, davranışsal ve psikolojik etmenlerin uzun süreli etkileşiminden dolayı stres hastalığa yol açar.

Akut süreçlerde ise egzersiz ya da öfke atakları ardından ya da uyanır uyanmaz kalp atışındaki ve kan basıncındaki ani değişimler sırasında MI görülme sıklığı artar. Egzersiz uzun vadede koruyucu iken risk altındaki bireylerde tehlikeli olabilmektedir. Kanserde, diabetes mellitusta (DM, şeker hastalığı), ve post-operatif iyileşmede de stresin rolü vardır. Sigaraya ilk başlama, içilen miktar ve tekrar başlama ile stres arasında ilişki vardır. Öte yandan sigara kullanımındaki artışın stresi azaltma yönünde etkisi vardır.

Yoğun alkol tüketimi de KKH, kanser ve karaciğer hastalığı ile ilişkilidir. İnsanlar kendilerini kaygılı/ depresif hissettiklerinde alkol kullanımı artar.

Stres ve yemek yeme arasındaki ilişki için iki hipotez ileri sürülmüştür. Genel etki modeline göre stres yiyecek tüketimini genel olarak etkiler. Bireysel farklılık modeline göre ise stres yatkınlığı olan bazı bireylerde yeme davranışında değişikliğe yol açar. “Stres bazen aşırı yemeye yol açar, bazen de az yemeye neden olur.” Buna stres-yemek yeme paradoksu denmiştir.

Stres egzersiz yapma davranışını azaltır, stres ev, iş, araba kazalarında artışa yol açar. Hastalık ya da hasta olmanın kendisi de stresli yaşam olaylarındandır, yani bir stresördür.

Stres ve Psikolojik Sağlık İlişkisi: Stresörlere gösterilen en önemli psikolojik tepkiler arasında kaygı, üzüntü ve öfke yer alır. Stresli koşulların devam ettiği ve bireyin bu koşulların üstesinden gelemediği durumlarda üzüntü duygusunda ve depresif semptomlarda artış görülür.

Holahan ve Moos depresyon tanısı almış hastalarla gerçekleştirdikleri çalışmalarında, hastaların hastalanmadan önceki bir yıllık süreçte stresli yaşam olayları ile karşılaştıklarını belirtmişlerdir. Ayrıca bu kişilerin stresli olaylar karşısında kaçınma tarzında baş etme stratejisi uyguladıkları belirlenmiştir. Kaygı stresli durumlar sonucunda ortaya çıkan bir duygudur. Stresli olaylara yönelik birincil değerlendirmede zarar ya da tehdit şeklinde yorum yapan bireylerde kaygı duygusu da tetiklenir.

Stresle Baş Etme

Baş etme dışsal ve içsel talepleri yönetme çabasıdır. Stres bağlamında baş etme bireyin normal yaşama dönme çabası ile stresörlerle etkileşime girme biçimidir. Roth ve Cohen baş etme yolları olarak yaklaşma ya da kaçınma yöntemlerinden söz etmişlerdir. Yaklaşma tarzı baş etmede sorunla yüzleşme, bilgi toplama, soruna yönelik doğrudan eyleme geçme söz konusudur. Kaçınmada ise olayın anlamını küçümseme, inkar etme görülür. Kaçınma yoluyla baş etme kısa süreli stresörler için etkili olup uzun süreliler için değildir.

Başa çıkmayı duruma bağlı olarak ele alan Lazarus ve Folkman’ın modelinde başa çıkma stratejileri, strese neden olan problemin ele alınmasını amaçlayan problem odaklı baş etme yöntemleri ve stresin yarattığı duygusal tepkilerin düzenlenmesini amaçlayan duygu odaklı baş etme yöntemleri olmak üzere ikiye ayrılmaktadır. Problem odaklı davranışların durumu değiştirme amaçlı aktif, mantıklı, serinkanlı ve bilinçli çabalar içerdiğini belirtmektedirler. Problem-odaklı baş etme stresörün etkisini doğrudan azaltmaya ve var olan kaynakları artırmaya yönelik eylemleri içerir. Plan yapmak, plana bağlı kalmak, gerektiğinde gözden geçirmek, bir ilişkiyi sonlandırmak için psikolojik yardım almak, zaman çizelgesi hazırlamak, mesleki beceriler edinmek şeklinde örneklendirilebilir. Duygu odaklı baş etme ise bireyler stres yaratan durumun kontrol edilemeyeceğini düşündüklerinde, duygusal gerilimi azaltmak veya ortadan kaldırmak için bu stratejilere başvururlar. Duygu odaklı baş etmede problem odaklı baş etmenin aksine, uzaklaşma, kendini kontrol etme, eğer yapılacak bir şey yoksa durumu kabul etme, sosyal destek arama, kaçmakaçınma, sorumluluğu üstüne alma ve durumu yeniden değerlendirme gibi pasif yöntemler yer alır. Arkadaşlarla sorun hakkında konuşma, rahatlamak için alkol ya da ilaç alma, sigara içme, alışverişle dikkat dağıtma, film izleme davranışsal ; sorunun önemini inkar etmek, sorun hakkında daha olumlu düşünmeye çalışmak ise bilişsel stratejilerdendir.

Problem odaklı baş etme stratejileri stres yaratan durum veya olayı doğrudan çözmeye odaklandığından duygu odaklı baş etme stratejilerinden daha işlevsel olarak kabul edilmektedir. Çalışmalarda duygu odaklı baş etme yöntemleri, problem odaklı baş etme yöntemlerine kıyasla, stres ve hastalıkla daha çok ilişkilendirilmektedir. Kore’de yapılan bir çalışmada depresif belirti düzeyi yüksek olan üniversite öğrencilerinin pasif baş etme stratejilerini daha fazla kullandıkları, depresyon düzeyi düştükçe aktif baş etme tarzının arttığı bulunmuştur.

Çocuklar problem-odaklı, ergenler duygu-odaklı, orta yaştaki bireyler problem-odaklı, yaşlılar ise duygu-odaklı baş etme stratejilerini daha sık kullanmaktadırlar. Kadınlar genellikle duygu-odaklı, erkekler problem-odaklı olmayı tercih ederler.

Baş Etme Tarzları ile Ruhsal ve Bedensel Sağlık Arasındaki İlişkiler

Belirli baş etme tarzlarını kullanan kişilerin daha fazla psikolojik distres yaşadıklarını gösteren araştırmalara sıkça rastlanmaktadır. Akut koroner sendrom geçirmiş hastalarda duygu odaklı baş etme yöntemlerinin kullanımına bağlı olarak depresif semptomlar artmaktadır. Yoğun baş ağrısı olan kişilerin daha çok pasif baş etme stratejileri kullandıkları görülmüştür. İncelenen olaylarda pasif, duygu odaklı baş etme tarzlarını kullanan bireylerin ağrı yaşantısını daha olumsuz yönde deneyimlediklerini göstermektedir.

Sosyal Destek ve Stres ile İlişkisi

Sosyal desteği birey için ulaşılabilir olan arkadaş sayısı olarak görenlerin yanında sosyal destek rakamların ötesinde olup bu destekten duyulan memnuniyettir şeklinde değerlendirenler de vardır. Farklı sosyal destek türleri tanımlamıştır. Bunlar; özgüven sağlayıcı destek, destek, eşlik etme, araçsal destek, yapısal destek (sosyal ağ), işlevsel destek.

Sosyal desteğin sağlığı nasıl etkilediği konusunda iki kuram önerilmiştir: Temel etki hipotezi ve stres destek hipotezi. Stres destek hipotezi soysal karşılaştırma kuramını kullanır, yani başkalarının varlığı, bireye kendini başkalarıyla karşılaştırma yoluyla uygun baş etme stratejisi seçme imkânı verir. Rol kuramından da yararlanır.

Bazen yüksek düzeyde algılanan sosyal destek stres tepkilerinde artışa yol açabilir. Geniş sosyal ağ daha iyi konumdakilerle bireyin kendini karşılaştırmasına imkân verir ve bu da sağlığı olumsuz etkiler.

Kişilik ve Stres ile İlişkisi

Stres ile hastalık ilişkisinde kişiliğin düzenleyici oluşuna yönelik çalışmalar A tipi kişilik özelliğine ve davranışa odaklanır. A tipi kişiliğin özellikleri abartılı oluş, rekabetçilik, sabırsızlık, gerginlik, başkalarına karşı hostil (düşmanca) tutum, yüksek sesle konuşma, sürekli karşıdakinin konuşmasını bölme, ‘asla’, ‘mutlaka’ kelimelerini sık kullanma, mükemmeliyetçiliktir. A tipi davranışlar yaş arttıkça azalır. Ebeveynin cezayı sık kullandığı, çatışmanın belirgin olduğu ailelerde hostil tutum sıktır. Hostil insanlar stres altındayken yardım istemezler, sosyal destek almazlar, “Hiç kimseye güvenmemeliyim.” düşüncesi kaçıngan baş etme tarzını da yansıtır.

Kontrol ve Stres ile İlişkisi

Thompson beş tür kontrol den söz eder: davranışsal kontrol (kaçınma); bilişsel kontrol (baş etme yöntemlerinin yeniden değerlendirilmesi); bilgisel kontrol (stresöre dair bilgiye ulaşma yeteneği); karar verme kontrolü (olası sonuçlar üzerinde seçim yapma); geriye dönük kontrol (“Bu olayın olmasını engelleyebilir miydim?”).

Öngörülebilirlik stresör üzerinde kontrol sahibi olma hissi verir, algılanan kontrol stres tepkisini azaltır. Stresör kontrol edilemez olarak algılanırsa kortikosteroid salınımı da artar. Yüksek kontrol bazen de kişisel suçlama ve öğrenilmiş çaresizliğe katkıda bulunur. Bu tür duygular davranış değişimini engelleyebilir, sağlıksız davranışlara, dolayısıyla da hastalığa yol açabilir.

Stres ve Dayanıklılık

Stresli yaşam olayları sadece olumsuz değil, aynı zamanda olumlu sonuçlar da doğurur. Bu durum strese bağlı gelişim, fayda bulma, anlamlandırma, dayanıklılık (resilience) ya da kendini toparlama gücü gibi çeşitli biçimlerde adlandırılır. Stresli yaşam olayında yeni bir anlam bulma, olumlu yönde yeniden değerlendirme, problem odaklı baş etme gibi baş etme yöntemleri olumlu sonuçlarla ilişkilidir.