HAYAT DIŞI SİGORTALAR - Ünite 8: Hayat Dışı Branşlara Ait Göstergeler ve Solvency II Özeti :

PAYLAŞ:

Ünite 8: Hayat Dışı Branşlara Ait Göstergeler ve Solvency II

Giriş

Dünya sigortacılığına paralel olarak ülkemiz mevzuatında da sigortacılık faaliyetleri hayat ve hayat dışı olmak üzere iki ana gruba ayrılmaktadır. 2010 yılı içinde yapılan düzenlemelere göre, hayat dışı sigortalar 18 branş olarak belirlenmiştir. Sigorta şirketleri 1998 yılından itibaren hayat ya da hayat dışı sigorta gruplarından sadece birinde faaliyet gösterebilmektedir. Ancak, hayat portföylerini hayat şirketlerine devretmeyen hayat dışı şirketler yeni poliçe tanzim etmemekle birlikte mevcut hayat portföylerini devam ettirebilmektedir.

Dünya genelinde 2010 yılında bir önceki yıla göre reel olarak %2,7 oranında artışla toplam 4,3 trilyon ABD doları prim üretimi gerçekleştirilmiştir. Ülkemizde sigortacılık sektörü genellikle gelişmekte olan piyasalara benzer bir durum sergilemektedir.

Hayat Dışı Branşlara Ait Göstergeler

Ülkemizde 2011 yılı sonu itibariyle 35’i hayat dışı sigorta şirketi, 14’ü hayat ve emeklilik şirketi, 9’u hayat sigorta şirketi ve biri reasürans şirketi olmak üzere toplam 59 sigorta, reasürans ve emeklilik şirketi faaliyet göstermektedir. Aktif olarak faaliyet gösteren şirketlerin dışında, ruhsat sahibi olmakla birlikte aktif faaliyet göstermeyen ya da faaliyeti kamu otoritesi tarafından durdurulmuş olan dört hayat dışı ve iki hayat sigorta şirketi ile bir reasürans şirketi mevcuttur. Bunlarla birlikte ruhsat sahibi toplam şirket sayısı 66’dır.

Prim Üretimi ve Verilen Teminatlar

Türk sigortacılık sektöründe 2011 yılında hayat dışı branşlarda 14,5 milyar, hayat grubunda ise 2,7 milyar olmak üzere toplam 17,2 milyar brüt prim üretimi gerçekleştirilmiştir. Brüt prim üretiminin 16.8 milyar ’lik kısmı direkt prim üretimi olup, 400 milyon ’lik kısmı ise reasürans yoluyla sağlanmıştır. Ülkemizde hayat dışı sigorta dallarındaki prim üretimi yıllar itibariyle hayat grubundan daha yüksektir. Toplam prim üretimi içinde hayat dışı sigorta dallarının payı son üç yılda ortalama % 85, hayat sigortalarının payı ise %15 düzeyindedir.

2011 yılında ise Gayri Safi Yurt İçi Hasıla’nın oldukça üzerinde bir büyüme gerçekleştirmiştir. 2011 yılında direkt prim üretimi reel olarak % 9,99 oranında artış göstermiştir.

2011 yılında hayat branşında direkt prim üretimi bir önceki yıla göre reel olarak % 11,13 oranında artış gösterirken, hayat dışı branşlarda direkt prim üretimindeki reel artış % 9,78 oranında kalmıştır. Buna karşılık, hem hayat hem de hayat dışı prim üretimindeki değişim GSYİH’deki artışın oldukça üzerinde gerçekleşmiştir.

Yapısal Göstergeler

Şirket sayıları: 2011 yılı sonu itibariyle ülkemizde sigortacılık ve bireysel emeklilik sektörlerinde toplam 59 şirket faaliyet göstermektedir. Faal şirketlerin 35’i hayat dışı sigortalar, 9’u hayat sigortaları, 14’ü hayat ve emeklilik, biri de reasürans alanında ruhsat sahibidir. Ancak, ruhsat sahibi olmakla beraber faaliyette bulunmayan dört hayat dışı, iki hayat ve bir reasürans şirketi bulunmaktadır. Bunlarla birlikte ruhsat sahibi şirket sayısı 66’ya ulaşmaktadır.

İstihdam Durumu: Ülkemizde sigortacılık ve bireysel emeklilik sektörlerinde faaliyet gösteren 59 sigorta, reasürans ve emeklilik şirketinde 2011 yılı sonu itibariyle toplam 16.783 kişi istihdam edilmektedir. Diğer yandan, sigorta ve emeklilik şirketlerinin sigortacılık faaliyetine aracılık etmek üzere kurulan ve Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği nezdinde tutulan Levha’ya kayıt yaptırmış acente sayısı 16.616, bireysel emeklilik sisteminde aracılık yapmak üzere Emeklilik Gözetim Merkezi’ne (EGM) kayıtlı bireysel emeklilik aracısı sayısı ise 17.868’dir.

Yıl sonu itibariyle mevcut 92 adet brokerin 69’u sigorta ve reasürans, 20’si sadece sigorta, 3’ü ise sadece reasürans alanında ruhsat sahibidir. Sektörde mevcut 1.343 adet gerçek kişi sigorta eksperinden 586 adedi tek başına, 757 adedi ise bir tüzel kişi sigorta eksperi nezdinde çalışmaktadır. Sektörde ayrıca 1.318 adet tarım eksperi bulunmaktadır. Şirketlerle anlaşmalı olarak faaliyet gösteren aktüer sayısı ise 44’tür.

Poliçe sayısı: Sektörde faaliyet gösteren sigorta ve emeklilik şirketleri tarafından yıl içinde düzenlenen poliçe sayısı 2011 yılında bir önceki yıla göre hayat dışı branşlarda %15,62, hayat branşında ise %57,07 oranında artmıştır. Diğer yandan, aynı yılda bireysel emeklilik sistemindeki sözleşme sayısı %15,92, katılımcı sayısı ise %15,80 oranında yükselmiştir. Bu durum, poliçe, sözleşme ve katılımcı sayıları itibariyle sigortacılık ve bireysel emeklilik sektörlerinin ülkemizde aralıksız olarak büyümeye ve gelişmeye devam ettiğini göstermektedir.

Şirketlerin sermaye yapısı ve yabancı sermaye payı: Türkiye’de sigortalılık oranının halen düşük ve potansiyelin de yüksek olması yabancı yatırımcıların bu piyasaya ilgisini çekmeye devam etmektedir. Ülkemizde 2001 yılında 15 olan yabancı sermayeli şirket sayısı 2010 yılı sonunda 44’e yükselmiştir. 2011 yılında sektöre bir yeni yabancı sermayeli şirket girişi olmasına rağmen, bir yabancı sermayeli şirketin faaliyetinin durdurulması sonucunda yabancı sermayeli şirket sayısında bir değişiklik olmamıştır. 31.12.2011 tarihi itibariyle mevcut 35 hayat dışı sigorta şirketinden 28’i ve 23 hayat ve emeklilik şirketinden 16’sı doğrudan veya dolaylı olarak yabancı ortaklıdır. Bu şirketlerin 36 adedinde yabancı sermayenin payı % 50’nin üzerindedir.

Sigortacılık sisteminin Türk finans sistemindeki yeri Sigortacılık ve bireysel emeklilik sektörleri Türk finans sektörü içinde 2007 yılında üçüncü sırada yer almakta iken, 2008 yılında ikinci sıraya yükselmiş, takip eden yıllarda da bu yerini korumuştur.

Varlık toplamı itibariyle ülkemizde son yıllarda sigortacılık ve bireysel emeklilik sektörleri içinde hayat /emeklilik şirketlerinin payı artmaktadır. Söz konusu şirketlerin sektör toplam varlıkları içindeki payı 2007 yılında % 46 iken, bireysel emeklilik faaliyetindeki hızlı artış dolayısıyla 2011 yılında % 58’e yükselmiştir. Aynı tarih itibariyle sektör varlık toplamının % 38’i hayat dışı sigorta şirketlerine, % 4’ü ise reasürans şirketine ait bulunmaktadır.

Finansal oranlar

Hayat dışı sigorta şirketleri ile hayat / emeklilik şirketlerinde prim / özsermaye oranı 2009 yılında aynı seviyede iken, takip eden iki yılda hayat dışı şirketlerde yükselmiş, hayat/emeklilik şirketlerinde ise gerilemiştir. Yaşanan gelişmeler, hayat / emeklilik şirketlerinde özsermayenin prim üretiminden daha yüksek oranda arttığını göstermektedir.

Teknik Göstergeler

Sigortacılık sektöründe 2011 yılında toplam 17,2 milyar TL prim üretilmiş ve bir önceki yıla göre prim üretiminde ortalama % 21 oranında artış sağlanmıştır. Prim üretimi hayat ve hayat dışı şirket ayrımında incelendiğinde, hayat dışı şirketlerin toplam prim üretimi içindeki ağırlığı 2007 yılında % 85 iken 2011 yılında % 82’ye gerilediği görülmektedir.

Küresel ekonomik krizin etkisiyle Türkiye’de toplam prim üretimi 2009 yılında enflasyon oranının altında artış göstermiş, buna karşılık krizin sona ermesiyle birlikte tekrar hızlı büyümeye başlamıştır. Bu trend 2011 yılında da devam etmiş ve prim üretimi hayat dışı şirketlerde % 22, hayat / emeklilik şirketlerinde ise % 21 oranında artmıştır.

Branşlar Bazında Genel Değerlendirme

Sektörde sigorta ve emeklilik şirketleri tarafından 2011 yılında gerçekleştirilen toplam prim üretimi 17,2milyar TL’dir. Hayat ve hayat dışı branş ayrımında yıllar itibariyle prim üretiminin gelişimi incelendiğinde, branşların toplam prim üretimi içindeki ağırlıklarının değişmediği, son üç yılda prim üretiminin yaklaşık %85’inin hayat dışı branşlarda ve % 15’inin de hayat branşında sağlandığı görülmektedir.

2011 yılında hayat dışı prim üretiminin yaklaşık yarısı (%47) oto sigortalarında (kara araçları ve kara araçları sorumluluk) gerçekleştirilmiştir. Bir önceki yıl ile karşılaştırıldığında, her iki branşın toplam prim üretimi içindeki ağırlıklarında önemli bir değişiklik olmadığı görülmektedir.

Branş Bazında Üretim Bilgileri

5684 sayılı Sigortacılık Kanununun yürürlüğe girmesinden sonra yeniden düzenlenen 18 hayat dışı ana branşın tamamında 2011 yılında prim üretiminde bulunulmuştur.

2011 yılında hayat dışı dallarda düzenlenen poliçelerin yaklaşık üçte biri KTK Zorunlu Mali Sorumluluk (Trafik) sigortasında, onda biri ise motorlu kara taşıtları kasko sigortasında tanzim edilmiştir. Buna karşın, adı geçen sigortaların prim üretimi hayat dışı prim üretiminin sırasıyla beşte bir ve dörtte birini teşkil etmektedir. Hayat dışı branşlar dikkate alındığında, düzenlenen poliçe sayısının % 61’inin, prim üretiminin ise % 73’ünün dört branşta, kara araçları, kara araçları sorumluluk, hastalık / sağlık ile yangın ve doğal afetler, gerçekleştirildiği görülmektedir.

Sermaye Yeterliliği (Solvency)

Sözlük anlamıyla borçlarını ödeyebilme kapasitesi anlamına gelen Solvency, Türkçeye “yükümlülük karşılama yeterliliği” veya "sermaye yeterliliği " olarak çevrilmektedir. Yükümlülük karşılama yeterliliği, şirketlerin sigortalılara karşı olan yükümlülüklerini karşılayıp karşılamayacaklarına dair işletme hesapları ve olası değişimler hakkında bilgi sunan bir uygulamadır ve bu uygulamayla, şirketlerin belli bir anda borçlarını karşılamaya yeterli olup olmadığı ölçülmektedir.

Solvency sisteminin amacı sigorta ve reasürans şirketlerinin finansal açıdan zor dönemlerde (örneğin büyük kayıplara yol açan olayların veya ekonomik krizlerin meydana geldiği zamanlarda) sağlıklı şekilde faaliyetlerini yürütebilmelerini sağlamaktır. Böylece hem tüketiciler hem de şirketler korunmuş ve bir bütün olarak finansal sistemin istikrarı sağlanmış olacaktır.

AB’de, hayat branşında yükümlülük karşılama yeterliliğiyle ilgili ilk düzenleme, hayat sigortacılığına ilişkin 1979 yılında çıkartılan 79/267/EEC sayılı Direktif çerçevesinde, hayat dışı branşlarda yükümlülük karşılama yeterliliğiyle ilgili ilk düzenleme ise, hayat dışı sigortacılığına ilişkin 1973 yılında çıkarılan 73/239/EEC sayılı Direktif çerçevesinde yapılmıştır.

Ülkemizde yükümlülük karşılama yeterliliği, 19.01.2008 tarih ve 26761 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanan ve daha sonra çeşitli değişikliklere uğrayan Sigorta ve Reasürans ile Emeklilik Şirketlerinin Sermaye Yeterliliklerinin Ölçülmesine ve Değerlendirilmesine İlişkin Yönetmelik ile düzenlenmiştir.

Solvency II’ye İhtiyaç Duyulma Nedenleri

Solvency II projesi AB’de Solvency I ile başlayan çalışmanın devamı niteliğindedir. Solvency I AB tek sigorta piyasasında sermaye yeterliliği rejimini yeniden düzenleyip güncelleştirirken, Solvency II çok daha kapsamlı düzenlemeler getirmektedir. Solvency II’de ana hedef, Solvency sistemini oluştururken sigorta şirketinin karşı karşıya kaldığı riskleri daha iyi değerlendirmektir. AB’de mevcut sermaye yeterliliği düzenlemelerinin aşağıda belirtilen zayıf noktaları nedeniyle yetersiz kalması üzerine Solvency II olarak adlandırılan yeni düzenlemelere ihtiyaç duyulmuştur.

Riskleri dikkate almaması: AB’de ilk sermaye yeterliliği düzenlemelerinin yürürlüğe girdiği 1970’lerin başından bu yana risk yönetimi önemli bir ilerleme kaydetmiş ve birçok büyük şirket karmaşık risk yönetimi sistemleri geliştirmiştir.

Sigortalıları yeterince koruyamaması: Mevcut sistemde risklerin dikkate alınmaması, sigorta şirketlerinin kendi risklerini yeterli derecede yönetmelerini ve risk yönetimlerini geliştirmelerini teşvik etmemektedir.

Tek sigorta piyasasının düzgün işlemesini sağlayamaması Birçok üye ülke AB çapında uygulanan sermaye yeterliliğine ilişkin mevcut asgari gereklilikleri yetersiz bularak kendi reformlarını gerçekleştirmiş ve böylece her üye ülkede hem sermaye yeterliliği hesaplamasına hem de denetime ilişkin birbirinden farklı kurallar ortaya çıkmıştır.

Uluslararası düzenlemeler ve diğer sektördeki düzenlemelerle uyumlu olmaması Kredi derecelendirme kuruluşları ile Uluslararası Sigorta Denetçileri Birliği (IAIS) ve Uluslar arası Aktüerya Birliği (IIA) gibi uluslararası kuruluşların sermaye yeterliliği sisteminin güncellenmesine ilişkin çalışmaları risk bazlı ekonomik yaklaşım öngörmekte olup, AB’nin mevcut sermaye yeterliliği sistemi güncel yaklaşımların gerisinde kalmıştır.

Solvency II mevcut sistemi çok daha geniş bir perspektiften gözden geçirirken, günümüzdeki çok çeşitli riskleri, risk yönetimi, finans teknikleri ve finansal raporlama gibi uygulamaları dikkate almayı amaçlamaktadır. Mevcut sistemle arasındaki bir diğer temel fark, Solvency II’nin varlıkları daha detaylı şekilde incelemesi, hem varlıklar hem de yükümlülükleri daha ayrıntılı metotlarla ele almasıdır. Bu çerçevede, Solvency II tek başına muhasebe penceresinden yapılan hesaplara ve aktiflerin durumuna değil, gerçek risk ölçümlerine dayanmakta ve varlıklarla beraber yükümlülükleri de daha fazla dikkate alan bir uygulama getirmeyi amaçlamaktadır.

AB’de Solvency II Projesine ilişkin çalışmalar halen devam etmekte olup, Solvency II Projesine Türk sigorta şirketlerinin de proaktif olarak katılması son derece önemli görülmektedir.

SolvencyII’nin Amaçları

Genel Amaçlar

  • AB sigorta piyasalarının bütünleşmesini artırmak
  • Sigortalıların daha fazla korunmasını sağlamak
  • AB sigorta şirketlerinin rekabet gücünü artırmak
  • Daha iyi düzenlemeyi teşvik etmek

Özel Amaçlar

  • Risk yönetimini geliştirmek
  • Denetim alanında uyumu artırmak
  • Sektörler arası uyumu sağlamak
  • Sermayenin daha iyi dağılımını sağlamak
  • Uluslararası düzenlemelere uyum sağlamak
  • Şeffaflığı artırmak

Operasyonel Amaçlar

  • Sigorta direktiflerini tek çatı altında toplamak
  • Teknik karşılıkların hesaplanmasını uyumlaştırmak
  • Küçük ve orta ölçekli şirketler için orantılı düzenlemeler getirmek
  • Raporlama alanında uyumu artırmak
  • Değerleme ve raporlama kurallarını IASB, IAIS ve IAA kurallarıyla uyumlu hale getirmek

Solvency II’nin Olası Faydaları

  • Risk bazlı sermaye yaklaşımı sayesinde en uygun sermaye yeterliliğinin belirlenmesi
  • Sermaye yeterliliği hesaplamasına ilişkin belirlenecek standart formül sayesinde sermaye yeterliliğinin çok az ekstra maliyetle hesaplanabilmesi
  • Etkin risk yönetimi uygulamalarının benimsenmesi
  • Başta yatırımlara ilişkin kısıtlamalar olmak üzere gereksiz yasal kısıtlamaların kaldırılması
  • Karşılanabilir risk özelliklerine sahip ve kişiye özel yeni ürünler yaratılması
  • Sigorta ürünlerinin riske uygun şekilde fiyatlandırılması
  • Mali zayıflıklara karşı erken müdahale yapılabilmesi
  • Şeffaflığın artması
  • Daha profesyonel ve rekabetçi bir yapının oluşması

Solvency II’nin Yapısı

Yeni sistem üç sütunlu bir sistem olarak tasarlanmış ve bu açıdan bankalar için kurulan Basel II sistemine benzetilmiştir. Birinci sütun Solvency’nin nicel yanıyla yani, muhasebe penceresinden (aktif-pasif dengesi) bakıldığında ölçülebilen riskleri karşılamak için gerekli olan sermayenin hesaplanmasıyla ilgilidir. Ancak bu sütunda mevcut uygulamadan farklı olarak daha detaylı bir hesaplama yapılmakta, yükümlülükler ve nicel olarak ölçülebilen pazar riski, kredi riski, sigorta riski gibi riskler daha fazla dikkate alınmaktadır. Ana amaç, sigortacıların tutması gereken sermayeyi en iyi şekilde belirleyen bir sistem geliştirmektir.

İkinci sütun ise denetim incelemesinin gözden geçirilmesinin yanında, Solvency’nin nitel yanıyla, yani birinci sütunda hesaplanamayan risklerle, risk yönetimiyle ve kurumsal yönetim ile ilgilidir.

Buradaki amaç, sigorta şirketlerini daha etkin bir risk yönetimi geliştirmek için teşvik etmek ve etkili denetim mekanizmaları getirmektir.

Üçüncü sütun ise finansal tablolara ilişkin açıklama gereklilikleriyle ilgilidir. Bu sütundaki temel amaç ise, şirketleri Uluslararası Finansal Raporlama Standartlarına (UFRS) uyumlu ek beyanlar vermeye zorunlu kılarak şeffaflığın artırılması ve piyasa disiplininin sağlanmasıdır.

Bütünlükçü Bilanço Yaklaşımı: Sigorta ve reasürans şirketlerinin sermaye yeterliliği sistemi çerçevesinde bulundurması gereken sermaye düzeyini belirlerken, bilançosunda yer alan tüm varlık ve yükümlülüklerle bunların etkileşimlerini dikkate almasını öngörmektedir.

Risk Çeşitlendirme: Çeşitlendirme, risk artıran ya da tetikleyen olayların birbirinden bağımsız olduğu varsayımıyla, bütün risklerin aynı anda gerçekleşmesinin mümkün olmadığı ilkesine dayanmaktadır. Çok sayıda riski üstlenen bir sigorta şirketinden tüm risklerin aynı anda talep edilmesi imkansızdır.

Riski azaltma: Her risk türü için kullanılabilen risk azaltma teknikleri, etkin ve verimli bir risk yönetimi stratejisinin en önemli unsurlarından biridir. Solvency II sisteminde sermaye yeterliliği hesaplanırken bu unsur da dikkate alınacaktır.

Hedef Sermaye Kavramı ve Bu Kapsamda Ele Alınan Riskler

Hedef sermaye olarak da tanımlanan SCR (Solvency Capital Requirement), bir sigorta şirketinin beklenmedik ancak önemli boyuttaki kayıplarının karşılanmasına yardımcı olacak ve poliçe sahipleriyle lehtarlara makul bir güvence sağlayacak düzeydeki sermaye miktarını ifade eder.

Hayat-dışı sigorta risk modülü , kapsanan tehlike ve işin yürütülmesinde kullanılan süreçlerle ilgili olarak, hayatdışı sigorta yükümlülüklerinden kaynaklanan riski yansıtmaktadır.

Sağlık sigorta risk modülü, hayat sigortasına benzer teknik temelde gerçekleştirilsin veya gerçekleştirilmesin, hem kapsanan riskleri ve hem de işin gerçekleştirilmesinde kullanılan süreçleri takip ederek, sağlık sigorta yükümlülüklerinin sigortalanmasından kaynaklanan riskleri yansıtarak ve hesaplama asgari düzeyde riskleri kapsayabilecektir:

Piyasa risk modülü, kuruluşun varlıklarının ve yükümlülüklerinin değeri üzerinde etki yapan, finansal araçların piyasa fiyatlarının seviyesi veya oynaklığından kaynaklanan riskleri yansıtmaktadır.

Karşı taraf temerrüt risk modülü, beklenmedik temerrüt veya karşı tarafın ve sigorta ve reasürans kuruluşunun borçlularının kredi pozisyonundaki gelecek on iki ay boyunca olabilecek bozulma nedeniyle ortaya çıkacak muhtemel zararları yansıtmaktadır.

Kredi riski: Şirketin anlaşmalı olduğu karşı tarafların, yapılan sözleşme gereklerine uymayarak ödeme yükümlülüklerini tamamen ya da kısmen ve/veya zamanında yerine getirmemelerine ya da getirememelerine bağlı olarak ortaya çıkan risktir

Operasyonel Riskler: Uygun olmayan ya da işlemeyen iş süreçleri, insan hataları, teknolojik ya da altyapıyla ilgili aksaklıklar, hatalı raporlama veya dış etkenler nedeniyle ortaya çıkabilecek zararları ifade eder.