HAYVANCILIK EKONOMİSİ - Ünite 3: Temel Makro Ekonomik Konular Özeti :

PAYLAŞ:

Ünite 3: Temel Makro Ekonomik Konular

İstihdam

Üretime yönelen emek faktörünün kullanılmasına istihdam denir. Başka bir deyişle istihdam; çalışma istek ve yeteneğinde olan ve 15-64 yaş arası nüfus grubunda bulunan kişilerin, güncel ücret düzeyi üzerinden çalışılmasıdır. Bir ekonominin yeterli bir biçimde gelişip gelişmediği, her şeyden önce, cari ücret karşılığı çalışmak isteyen herkese iş sağlayıp sağlayamamasıyla yani istihdam edip edemediğiyle ölçülür. Çalışmak isteyen herkese iş sağlayamamak bir ulusal ekonomi için önemli bir eksiklik ve başarısızlık göstergesidir. Çünkü işsizlik sadece işsiz kalan, kişilerin maddi ve manevi yoksulluk çekmelerine neden olmaz; aynı zamanda iktisadi açıdan büyük bir israf demektir

İstihdam düzeyi - Milli gelir ilişkisi

Bir ulusal ekonomide istihdam düzeyi ile milli gelir arasında doğrudan yakın bir ilişki vardır. İstihdam düzeyi arttıkça reel milli gelir de artmaktadır. İstihdam düzeyi ya da aynı anlama gelen iş hacmi, bir ülkede belli bir dönemde, (genel olarak bir yıllık dönemde) çalışılan basit iş saati toplamıdır. Burada birim olarak basit iş saati, vasıfsız işçilerin birer saatlik emeklerini ifade eder. Kalifiye işçilerin emekleri, tespit edilecek katsayılarla çarpılıp basit iş saatine çevrilerek hesaplanır.

Tam istihdam ve İşsizlik

Cari ücret seviyesinde, çalışmak isteyen herkesin iş bulabilmesi hali tam istihdam seviyesidir. Gerçek hayatta böyle bir durum iş arayanlardan daha çok işyerinin bulunması şeklinde karşımıza çıkar.

Tam istihdamı, istihdam hacmi ve reel milli gelir bakımından sabit bir seviye olarak düşünmemek gerekir. Nüfusun sürekli artması ve nüfusun içinde çalışmak isteyenlerin oranının artması, tam istihdama dinamik bir özellik kazandırmaktadır. Bu nedenle tam istihdamın sürdürülmesi, istihdam hacminin devamlı olarak genişletilmesiyle mümkündür. Bunun için yapılacak yatırımlar ülkenin sermaye birikimini devamlı olarak arttıracaktır.

Sermaye birikiminin artması ve teknolojik gelişmelerden dolayı, aynı zamanda verimlerin de yükselmesi tam istihdam seviyesindeki reel milli gelirin de sürekli artmasına neden olacaktır. Genel olarak işsizlik terimiyle gayri iradi işsizlik ifade edilir. Cari ücret seviyesinde çalışmaya razı olduğu halde iş bulamayan insana, gayri iradi işsiz denilmektedir. Ekonomisi gelişmekte olan bir ülke olarak tanımlanan Türkiye’de aktif nüfusun yüzde 15-20 gibi önemli bir bölümünün gizli işsiz olduğu tahmin edilmektedir. Gizli işsiz olarak tanımlanan kişiler bir işyerinde istihdam edildikleri ve çalışıyor göründükleri halde toplam üretime katkıları yoktur. Bu tür işsizler daha çok kırsal kesimde tarım sektöründe yoğunlaşmaktadır. Gizli işsizlik, yeteri derecede kalkınamamış ekonomilerin yapısal özelliklerinden ileri gelmektedir. Başka değişle bu tür ekonomilerde önemli olan sorun sermaye yetersizliğidir. Buna karşılık iradi veya ihtiyari (kendi isteğiyle) işsizlik, daha yüksek bir ücret talep edildiği veya mevcut çalışma koşullarından daha iyi iş imkânları arandığı için iş bulunamaması halidir. Gerçek bir işsizlik durumu değildir. Mevsimsel işsizlik, özellikle ekonomisi az gelişmiş veya gelişmekte olan ülkelerde ve tarım sektöründe görülen bir işsizlik çeşididir. Bu sektördeki üretim faaliyetlerinin yılın belirli aylarında yoğunlaşıp, yılın diğer aylarında yapılmamasına bağlı olarak ortaya çıkmaktadır. İşsizlik gibi enflasyon da ekonominin yapısal sorunlarının bir göstergesidir. Başka bir deyişle bir ulusal ekonomide işsizlik sorunu ile enflasyon arasında yakın bir ilişki bulunmaktadır.

Enflasyon

Enflasyonun Tanımı

Enflasyon; cari fiyat seviyesinde toplam talebin (satın alınmak istenen mal ve hizmet miktarı), toplam arzdan (satılmak istenen mal ve hizmet miktarı) daha büyük olması nedeniyle fiyatlar genel seviyesinin devamlı olarak artmasıdır. Başka bir tanımla enflasyon basit olarak, bir ekonomide bütün üretim faktörlerinin, mal ve hizmetlerin fiyatlarının sürekli olarak yükselmesi şeklinde de ifade edilebilir. Enflasyon, bir ekonomide para şişkinliği olarak da tanımlanmaktadır. Bu tanımlamadaki amaç, toplam harcamaların, mal ve hizmet arzından daha fazla olduğunu belirtmektir. Oysa piyasada para miktarı fazla olsa bile eğer kişilerin elde para tutma arzusu ya da tasarruf eğilimi artmışsa, bu durumda paranın tamamı tüketime gitmeyebilir. O nedenle para miktarının fazlalığını her zaman enflasyon olarak almamak gerekir.

Enflasyonun Sınıflanması

Enflasyonu, başlıca meydana geliş nedenleri ve hızı itibariyle sınıflandırabiliriz. Meydana geliş nedenlerine göre başlıca enflasyon çeşitlerini Talep enflasyonu ve Maliyet enflasyonu başlıkları altında incelemek mümkündür.

Talep enflasyonu, üretim yetersizliğine bağlı olarak toplam talebin toplam arzdan büyük olması durumudur. Burada satın alma arzusunun yani efektif talebin arz kapasitesini aşmasıyla birlikte, fiyat artışları meydana gelmektedir.

Maliyet enflasyonu, çeşitli mal ve hizmetleri meydana getirmek için katlanılması gereken ekonomik fedakârlıklar olarak tanımlanan ve maliyet’i oluşturan masraf unsurlarından birinin, bir kaçının veya tamamının fiyatında meydana gelen artışlar sonucu ortaya çıkar. Enflasyonu hızı itibariyle üç şekilde sınıflandırmak mümkündür.

  • Ilımlı enflasyon,
  • Galopan enflasyon
  • Hiperenflasyon

Ilımlı enflasyon, genel fiyat seviyelerinde yıllık yüzde 10’un altında tek haneli oranlarda yükselişlerin olduğu durumlarda ortaya çıkan enflasyondur. Galopan enşasyon ve hiperenşasyon ise çok yüksek oranlarda fiyat artışlarıyla ortaya çıkan iki ya da üç haneli enflasyondur.

Enflasyonun Etkileri

Enflasyonun ekonomik hayatta zincirleme olarak seyreden birçok olumsuz etkisi bulunmaktadır. Enflasyon, ekonomide tasarruf hacminin azalmasına, kaynak kullanımının yanlış yönlendirilmesine, üretimi artıran yatırımlar yerine, spekülatif kazançların artmasına neden olur. Aynı zamanda dış ticaret ve ödemeler dengesini ülke ekonomisi aleyhine bozmakta, istihdam hacminin ise azalmasına neden olmaktadır. Ekonomide yarattığı en önemli sıkıntılardan bir diğeri de gelir dağılımında önemli adaletsizliklere neden olmasıdır. Enflasyon, özellikle orta ve dar gelirli ve herhangi bir yatırımda bulunmaya imkânı olmayanların, tasarruflarını para olarak tutan kesimlerin bu tasarruflarını eritir. Benzer etki para cinsinden olan alacak - borç ilişkilerinde de görülür. Çoğu kez alacaklı olanın zarar etmesine karşılık, borçlu olan kâr eder. Parası sürekli olarak değer kaybeden orta gelirli tasarruf sahipleri, artık tasarruf yapmazlar ve daha fazla değer kaybetmeden bu paralarla tüketimde bulunurlar. Böylece enflasyon dönemlerinde tüketim teşvik edilmiş olur. Ancak buradaki teşvik bireysel düzeydedir. Ulusal ekonomi düzeyinde düşünüldüğünde, toplumun reel gelirinin azalması nedeniyle toplam tüketimin azalması daha büyük bir ihtimal dahilindedir. Enflasyonun dış ticaret ve ödemeler dengesine de olumsuz etkileri vardır. Döviz kuru sabitken iç fiyatların artması ihracatı (dışsatım) azaltıp ithalatı (dışalım) cazip hale getirmektedir. Böylece ödemeler dengesi olumsuz yönde değişir. Bunu önlemek için de döviz kurları ayarlanır. Ancak bunun da başta enflasyonu körüklemek olmak üzere sakıncaları vardır. Enflasyonun en büyük nedeni cari fiyat seviyesi üzerinde toplam talebin toplam arzdan büyük olmasıdır. Burada önemli olan talebin fazla oluşudur. Yani arzın talepten az olması değil talebin arzdan fazla oluşu vurgulanmaktadır. Enflasyonda, kamu harcamalarının kısılması, geniş tabanlı ve adaletli bir vergi uygulaması, ekonomide emisyondan korunmak kısaca alınması gerekli önlemler olarak sıralanabilir.

Milli Hesaplar Tanımı ve Kapsamı

Ekonomik Faaliyet Döngüsü

Ekonomik faaliyet bir dolaşım halindedir. Bu dolaşım, ev idareleri, kamu kesimi dahil çeşitli kurumlar, kuruluşlar ve işletmeler arasında gerçekleşen para ve mal akımlarından meydana gelir.

İktisadi Mal Ve Gelir Akımlarının Ölçülmesi

Kapalı bir ekonomik yapı üzerinde açıklanan iktisadi faaliyet döngüsünde meydana gelen mal ve hizmet akımları ile gelir akımları geçtikleri yol üzerinde üç noktada ölçülebilir. “Milli Hesaplar” olarak adlandırılan bu ölçümler;

  • Sosyal Hasıla
  • Milli Gelir
  • Milli Harcama

terimleri ile ifade edilmektedir. Belirli bir dönemde teşebbüslerin ürettiği mal ve hizmetlerin değerleri toplamına Gayri Safi Sosyal Hasıla ya da Gayri Safi Milli Hasıla (GSMH) adı verilir. Gayri Safi Milli Hasıla’dan, mal ve hizmetlerin üretiminde kullanılan makine, ekipman, bina vb. sermaye mallarının aşınma payları (amortismanlar) çıkarılırsa Safi Sosyal Hasıla elde edilmiş olur.

Ev idarelerinin üretim faaliyetlerine katılmalarına karşılık elde ettikleri gelirler toplamına ise Milli Gelir adı verilir. Başka bir deyişle, Bir ulusal ekonomide, iktisadi faaliyetlere katılan üretim faktörlerinin bir yılda elde ettikleri gelirler toplamıdır. Üretime katılan faktörlerin elde ettikleri gelirlerden; emeğin geliri ücret; sermayenin geliri faiz ve tabiatın geliri ise rant adını alır. Bu grup gelirlere aynı zamanda sözleşme gelirleri adı da verilir. Teşebbüsün geliri olan kâr ise bakiye gelir olarak adlandırılır.

Ulusal ekonomide bir yılda yapılan harcamalar toplamı Milli Harcama adını alır. Bu harcamalar üretim ve tüketim mallarının satın alınması için yapılır. Milli Gelir, Milli Hasıla, Milli Harcama; kapalı bir ekonomide mal ve hizmet akımlarının üç ayrı noktada belirlenmesinden başka bir şey değildir. O nedenle birbirine eşittir. Milli hesapların amacı, ülkede belirli bir dönemde gerçekleşen ekonomik faaliyetin büyüklüğünü saptayarak bunu dönemler itibariyle karşılaştırmak; sonuçta ülke ekonomisinin gidişatı hakkında bilgi elde etmektir. Milli hesaplara giren pek çok mal ve hizmetin değeri para olarak ifade edilmektedir. Ancak paranın değerinin enflasyon nedeniyle sabit olmaması nedeniyle cari fiyatlarla tespit edilen GSMH’nın yıllar itibariyle gerçekçi bir şekilde değerlendirilmesi mümkün olmaz. Böyle bir karşılaştırma yapabilmek için hesaplamalarda sabit fiyatlar kullanılmalıdır.

Bir ulusal ekonomide GSMH’nın yıllar itibariyle ve sabit fiyatlarla artıyor olması olumlu bir gelişmedir. Ancak bu durum yanıltıcı olabilir. Çünkü eğer, ülke nüfusu, toplam GSMH’dan daha yüksek bir oranla artıyorsa bu durumda toplam GSMH’nın büyümesine karşın kişi başına düşen GSMH değeri düşüyor demektir. Başka bir deyişle bu durum o ülkede yaşayan insanların yıldan yıla fakirleştiğini gösterir. Dolayısıyla toplam GSMH gözlenirken, nüfusun da dikkate alındığı kişi başına GSMH da hesaplanmalıdır.

Kişi başına GSMH değeri ortalama bir sonuçtur. Dolayısı ile gerçekte insanların toplam GSMH’dan aldıkları pay çok farklıdır. Yani kişi başına GSMH’nın çok üstünde pay alan insanlar olabileceği gibi çok altında alan insanlar da bulunabilir. O yüzden bir ulusal ekonomiyi GSMH açısından değerlendirirken toplam ve kişi başına GSMH değerleri yanında GSMH’nın nüfus dilimleri itibariyle dağılımına; yani gelir dağılımının adil olup olmadığına da bakmak gerekir.