HUKUK SOSYOLOJİSİ - Ünite 8: Sosyal ve Hukuki Bir Olgu Olarak Aile Özeti :
PAYLAŞ:Ünite 8: Sosyal ve Hukuki Bir Olgu Olarak Aile
Giriş
En küçük toplum birimi; kan bağıyla başlayan ve evlilikle kurulan asli bir birim; anne, baba, çocuklar ve kimi zaman da yakın akrabaların yer aldığı ekonomik ve toplumsal bir kurum; çiftlerin çocuk yapmak ve yetiştirmek için karşılıklı olarak yaptıkları ve toplumsal olarak onaylanan sözleşme ailenin tanımlarından birkaçıdır. Aile, ailedeki kişi sayısına göre büyük/küçük aile; ailede otoritenin kimde olduğuna göre ana ailesi/baba ailesi ve ailenin modernliğine göre kırsal aile/kent ailesi/geçiş (gecekondu) ailesi olmak üzere sınıflandırılmaktadır. Aile tiplerinin tümünde, ailenin belli başlı işlevleri vardır. Bunlar, türün sürdürülmesini, bakım ve güvenliği, ruhsal toplumsal desteği, ekonomik iş birliğini ve toplumsallaşmayı sağlamaktır. Tüm insanların hayatını derinden etkileyen bu toplumsal kurumun sosyolojik olduğu kadar hukuki yönü de vardır. Evlilik ve boşanma, ailenin sosyal ve hukuki yönünü en iyi yansıtan olgular olarak karşımıza çıkmaktadır.
Evlilik
Evlilik, toplum tarafından onanan kadın ve erkek ya da kadınlar ve erkekler arasında yaratılan bir ilişki türünü ifade etmektedir. Bu yönüyle evlilik, belirli sosyal kalıplar içinde gerçekleşmekte ve aynı zamanda aileyi oluşturan toplumsal ilişkileri belirli kalıplar içine yerleştiren bir sözleşme işlevi görmektedir. Tüm bu yönleriyle evlilik, sosyal bir kurum olarak ele alınıp incelenebilir.
Evlilik Tipleri ve Çevre Ölçütüne Göre Evlilik Ayrımında Ensest/Fücur Yasağı: Evlilik tipleri, çevre, eş sayısı ve yerleşilen mekana göre sınıflandırılabilir. Eş sayısına göre ise tek eşle evlilik (monogami) ve çok eşle evlilik (poligami) olmak üzere iki ayrı temel tip vardır. Yerleşilen mekan, aile tipinin anaerkil ya da babaerkil oluşu ile bağlantılıdır. Son olarak çevre ölçütünde evlilikler, grup içi (endogami) ve grup dışı (egzogami) olmak üzere iki farklı tiptedir. Grup içi evlilik “kadın ya da erkeğin, üyesi olduğu sosyal gruptan bir kimse ile evlilik bağı kurmasının zorunlu olması durumu”dur. Tanımda kastedilen sosyal grup; soy, kabile, mezhep, sosyal sınıf, köy gibi birçok grup çeşidini kapsamaktadır. Öte yandan, grup dışı evlilik, bireyin evleneceği kişiyi üyesi bulunduğu grubun dışından seçmesi kuralıdır. Toplumların kategorik olarak gruplara ayrılması ve bireyin kendi grubunun içinden veya dışından birisi ile evlenmesinin zorunlu olması, bu iki kuralın ortak noktasıdır. Burada “zorunluluk”, yaptırım gücü oldukça yüksek bir toplumsal norm olarak bireyin karşısında durmaktadır. Çevre ölçütüne göre yapılan sınıflandırmada karşımıza en temel toplumsal tabulardan olan ensest ya da fücur yasağı çıkmaktadır. Ensest/fücur yasağı, akrabalık ilişkilerinin getirdiği davranış zorunlulukları yanında, gerçek ya da sanal akrabalar arasında cinsel ilişkileri yasaklayan evrensel nitelikteki bir yasaktır. Ensest yasağının kapsamı kültürden kültüre farklılaşmaktadır. Bazı toplumlar, ilk dereceden tüm kuzenlerle cinsel ilişki ve evliliği yasaklarken; bazı toplumlar belli kuzenler arasında evliliği tercih etmektedir. Fakat bugün neredeyse her toplum çekirdek aile üyeleri arasında cinsel ilişkiyi yasaklamaktadır. Tarihsel süreçte semavi dinlerin ortaya çıkması ve yaygınlaşmasıyla ensest/fücur evlilik yasaklanmıştır. İslamiyet’te de ensest yasaklanmıştır. Nisa Suresi’nin 23. ayeti bu konuda hüküm içermektedir. İnsanlık tarihi, ensest/fücuru önemli ölçüde geride bırakmıştır. Halen bazı kabilelerde gelenek olarak görülmekle beraber modern dünyada gerek semavi dinler gerekse hukuk ensesti yasaklamıştır. Örneğin Türk Medeni Kanunu’nun evlenme engellerini düzenleyen 129. maddesinde “hısımlık” evlenme engellerinden sayılmıştır. Bu maddeye göre “üstsoy ile altsoy arasında; kardeşler arasında; amca, dayı, hala ve teyze ile yeğenleri arasında, kayın hısımlığı meydana getirmiş olan evlilik sona ermiş olsa bile, eşlerden biri ile diğerinin üstsoyu veya altsoyu arasında, evlât edinen ile evlâtlığın veya bunlardan biri ile diğerinin altsoyu ve eşi arasında evlilik yasaktır”. İslamiyet’in öngördüğü evlilik yasakları ile Türk Medeni Kanunu’nun öngördüğü evlilik yasakları (kişinin, sanal akrabalar kategorisinde olan süt ninesi, süt annesi, süt kız kardeşi ile evlenmesini yasaklayan kural dışında) örtüşmektedir. Bununla birlikte akraba evliliği gerek semavi dinlerce gerekse çağdaş hukuk kurallarınca tamamen yasaklanmış değildir. Örneğin hem Türk Medeni Kanunu hem de Kur’an-ı Kerim, kuzenlerin evlenmesini yasaklamamıştır. Kur’an’a göre birçok kan yakını için evlilik yasağı getirilmemiş ve ne içevlilik ne de dışevlilik bir kural olarak ortaya konulmuştur. Bu yüzden, Kur’an’ın evliliğin düzenlenmesine ilişkin yasak kategorisinin, içevlilik kuralını uygulayan toplumlar ile dışevlilik kuralını uygulayan toplumlarda farklı etkileri olduğu söylenebilir.
Türkiye Açısından Evlilik Olgusunun Değerlendirilmesi: Türkiye açısından evlilik olgusu değerlendirilirken karşımıza üç temel konu ve bu konuları kurala bağlayan hukuki düzenlemeler çıkmaktadır. Bunlardan ilki grup içi ve dışı evlilik ayrımın çerçevesinde Türkiye’nin nerede konumlanacağıdır. Bu başlıkta özellikle akraba evlilikleri ve amca/dayı kızı evlilikleri üzerinde durulması gereken konulardır. Bir diğer önemli başlık evlenme yaşıdır. Bu başlıkta sadece Türkiye’nin değil, tüm Dünya’nın sorunu olarak nitelendirilebilecek erken yaşta evlilik değerlendirilmelidir. Son başlık ise, Türkiye’de resmi nikah ve imam nikahı uygulamalarının sosyolojik ve hukuki açıdan inceleneceği evlenme törenidir.
Grup İçi ve Grup Dışı Evlilik Ayrımı Ekseninde Değerlendirme: Grup içi/dışı evlilik ayrımı açısından Türk toplumuna ilişkin genelleştirilebilecek bir kuraldan söz etmek pek mümkün değildir. Sınırlı sayıda olmakla birlikte köy üzerine yapılan çeşitli araştırmaların sonuçlarına göre ne grup içi evlilik ne de grup dışı evlilik normatiftir. Zira köy içi ve köy dışı evliliğin yanı sıra ana tarafından veya baba tarafından biri ile evlilik de yapılmaktadır. Oğuz Türklerinde “ideal” evlilik modeli “dayı kızı-hala oğlu” evliliği olmuştur. Her ne kadar bu tip kuzen evliliği biyolojik açıdan kan yakını evlilikse de kültürel açıdan grup dışı evlilik kategorisi altında değerlendirilmektedir. Oğuz Türklerinin İslamiyet’i kabul etmesi ve Arap toplumunun etkisiyle “dayı kızı” evliliği yerini “amca kızı” evliliğine bırakmaya başlamıştır. Bu tip evlilik, erkek kardeşler aynı soy içinde bulunduğundan grup içi evlilik tanımlamasına girmektedir. Böylece Anadolu Türk toplumunda grup dışı evlilik kuralından grup içi evliliğe doğru yapısal bir değişim gerçekleşmiştir. Yapılan sosyolojik araştırmalar neticesinde hem Güneydoğu Anadolu hem de Doğu Anadolu’da soy sistemine dayalı bir grup içi evlilik türü olan aşiret içi ve kabile içi evliliklerinin uygulandığı ve başka aşiretlerden evlenmenin neredeyse hiç olmadığı görülmektedir. Beşikçi bunun sebebini aşiretlerin her birinin kendisinin daha soylu, daha üstün olduğuna inanması olarak açıklamaktadır. Belli bir coğrafi bölgede hala güçlü bir şekilde sürekliliğini koruduğu gözlenen soy içi evlilik uygulamasının başlıca nedenlerinden biri olarak soya dayalı ayrışmış/gruplaşmış toplumsal yapı gösterilebilir. Bu ayrışmış yapıyı oluşturup besleyen başlıca öğelerden biri “asabe/asabiyet”tir. . Dolayısıyla, tarihsel olarak savaşçı özelliğe haiz aşiretlerin soy içi dayanışmayı sağlamanın bir yolu olarak aşiret içi/kabile içi evlilik yaptıkları söylenebilir. Bireyler ve gruplar var olmanın gücünü ve kaynağını kendi içlerinde görmektedir. Bu durum, hem bireylere hayatın her alanında sosyal güvence sağlayıcı bir ortam sunmakta hem de aşiret sisteminin sürekliliğine katkıda bulunmaktadır.
Evlenme Yaşı Açısından Değerlendirme: Evlenme yaşı, toplumdan topluma büyük değişiklik göstermektedir. Fakat genelde ekonomik yaşam düzenine bağlı olarak şekillenmektedir. Türkiye açısından bir değerlendirme yapıldığında Eski Türk Medeni Kanunu’nda evlenme yaşı erkekler için 17, kadınlar için 15 olduğu görülecektir. Yeni Medeni Kanun, kadın ve erkek arasındaki bu ayrımı ortadan kaldırarak her ikisi için ortak bir yaş belirlemiştir. Türk Medeni Kanunu’nun 124. maddesine göre “erkek veya kadın onyedi yaşını doldurmadıkça evlenemezler. Ancak, hâkim olağanüstü durumlarda ve pek önemli bir sebeple onaltı yaşını doldurmuş olan erkek veya kadının evlenmesine izin verebilir…” TÜİK 2016 verilerine göre, Türkiye’de ortalama ilk evlenme yaşı erkekler için 27,1; kadınlar için 24’tür. Türk Medeni Kanunu’nun öngördüğü evlenme yaşından daha küçük yaşta olan kadın ve erkeğin yaptıkları evlilikler “erken yaş evliliği” olarak nitelendirilmektedir. Burada erken yaş evliliği ile kastedilen, hukuki anlamda değil, sosyolojik anlamda bir evliliktir. Bugün erken yaşta evlilik, hala tüm dünyada mevcudiyetini sürdürmektedir. Dünyada en fazla erken yaş evliliklerine Batı ve Merkez Afrika’da rastlanmaktadır. Sonuç olarak erken yaşta evlilik, başlık parası almak, ebeveynlerin çocuklarının mürüvvetini bir an önce görme arzusu, kızın soylu ve saygın bir aileye mensup olması nedeniyle birçok ailenin böyle bir aile ile akraba olmak istemesi, kız çocuğunun küçük yaşlarda anne ve babasından birini kaybetmesi sonucu üvey anne ve babaya sahip olmasının evde huzursuzluğa ve kavgalara sebep olması, yaşanılan yerin coğrafi özellikleri, halkın geleneksel yapısı gibi birçok faktörden kaynaklanmaktadır.
Evlenme Töreni Bakımından Değerlendirme: Türk Medeni Kanunu’nun 134 ve devamı maddelerinde evlenme başvurusu ve evlenme töreni ile tescil ayrıntılı bir biçimde düzenlemiştir. Kanunu’nda düzenlenen bu evlenme halk arasında “resmi nikah” olarak isimlendirilmektedir. Bunun dışında halk arasında “imam nikahı” ya da “dini nikah” olarak bilinen bir başka nikah da söz konusudur. Daha çok dini gerekçe ve kaygılarla başvurulan bu nikah biçimi hukuk tarafından tanınmamakta, hatta “resmi nikah” öncesi kıyılan böyle bir nikah yasaklanmakta ve hem nikahı kıydıran hem de nikahı kıyan cezalandırılmaktadır. Ülkemizde “dini nikah”, Kanuna aykırı evlilik yapmak amacıyla da kullanılmaktadır. Bu anlamda din, bir meşruiyet aracı olarak suiistimal edilmekte ve Türk Medeni Kanunu’nun öngördüğü yaş, tek eşlilik gibi kuralları delinmektedir. Ancak hukuk tarafından kabul edilmeyen bu nikah biçiminin toplumun bir kesimi tarafından meşru görülmesi özellikle kadınların mağduriyetine yol açmakta, eşler ve onların aileleri açısından birçok başka problemi de beraberinde getirmektedir. Bu anlamda en sık karşılaşılan problemler, miras ve aile hukukuna ilişkindir. Ortaya çıkan en ilginç sonuçlardan biri de küçük yaşta çocuğunun imam nikahı ile evlenmesine rıza gösteren kişilerin (bu çoğu zaman anne ya da babadır), Türk Ceza Kanunu’nda düzenlenen “Cinsel Dokunulmazlığa Karşı Suçlar”dan bazılarını, çocuğuna karşı işlemeye iştirakten mahkum edilmesidir.
Boşanma
Evlilik kadar eski bir kurum olan boşanma, Birleşmiş Milletler tarafından “evliliğin hukuki olarak sonlandırılması, karı ve kocanın ayrılması ve her ikisinin de ilgili ülkenin medeni, dini ve/veya diğer hukuki düzenlemeleri açısından tekrar evlenebilme hakkını kazanmaları” olarak tanımlanmıştır. Belirli bir kültür düzeyine ulaşmış ve evliliği sosyal bir kurum olarak kabul eden toplumlarda boşanma hakkı, yasa ve geleneklerle kısıtlansa da hiçbir zaman ortadan kaldırılmamıştır. Sosyal ve hukuki bir olay olarak boşanma, üç evrede gerçekleşmektedir. Duygusal boşanma, boşanmanın genellikle ilk evresi olarak sevgi, güven ve saygının azaldığı dönem iken; yasal boşanma, hukuki işlemin yapıldığı ve ekonomik sorunların da yasal yollarla neticelendiği evredir. Toplumsal boşanma ise, toplumun boşanmış kimseleri kabulüdür. Tarihi gelişim içerisinde boşanma konusunda üç temel sistem dikkat çekmektedir. Bunlar; boşanmanın yasaklanması, özel ve serbest boşanma, belirli sebeplere ve usule göre mahkeme kararı ile boşanmadır. Boşanmanın yasaklanması daha çok inanç çerçevesinde şekillenmiştir. Nitekim Katoliklerde, boşanma değil; süreli ya da süresiz ayrılık söz konusudur. Özel ve serbest boşanma sisteminin benimsendiği ülkelerde boşanma kolaylaştırılır. Bu sistem içerisinde değerlendirilebilecek olan İslam hukuku uygulaması bizim için ayrı bir önem taşımaktadır. Çünkü Türk Medeni Kanunu’nun yürürlüğe girdiği 1926 yılından önce ülkemizde bu sistem uygulanmaktaydı ve boşanma teoride oldukça kolaydı. Özellikle erkek eşe tanınmış olan irade beyanı ile boşanma hakkı ne mahkeme kararına ne de diğer eşin kabulüne bağlı olarak gerçekleşmekteydi. Kadın sadece kocasından boşanma hakkını nikahlanırken saklı tutmuşsa ya da kocası boşanma hakkını temlik etmişse bu hakka sahipti. Bu iki sistem arasında orta yolu bulmaya çalışan üçüncü bir sistem daha vardır. Bu sistemde boşanma ancak belirli sebeplerden birine ya da birkaçına dayanarak mahkeme kararı ile mümkün olmaktadır. Türk Medeni Kanunu’nun da benimsediği bu sistem birden fazla boşanma sebebi kabul etmiştir. Örneğin Türk Medeni Kanunu; evlilik birliğinin sarsılması, eşlerin karşılıklı rızası, herhangi bir nedenle açılmış boşanma davasının reddinden itibaren üç yıllık sürenin geçmiş olması ve bu süre içinde yeniden ortak hayatın kurulaması, zina, cana kast, pek fena muamele, cürüm ve haysiyetsizlik, terk ve akıl hastalığı gibi çeşitli durumları açıkça boşanma sebebi olarak görmüştür. Türkiye’de boşanma sayısı, Batılı ülkelere göre daha azdır. Bunun; Türkiye’de dini ve ailevi bağların sağlam olması, geleneklere bağlılık, boşanmaya ve boşananlara iyi gözle bakılmaması, kadınların ekonomik özgürlüğe sahip olmaması gibi birçok nedeni vardır. Türkiye’deki boşanma davalarının en önemli nedeni 2016 yılı itibariyle hem kadın hem de erkek için sorumsuz ve ilgisiz davranma olmuştur.