HUKUK TARİHİ - Ünite 8: Cumhuriyet Dönemi Türk Hukuku Özeti :

PAYLAŞ:

Ünite 8: Cumhuriyet Dönemi Türk Hukuku

Genel Olarak Cumhuriyet Dönemi Resepsiyonu

Tanzimat’tan sonra, Cumhuriyet dönemine kadar, İslam hukuku ile düzenlenmeyen bazı konularda yabancı kanunların benimsenmesi hukuk birliğini bozmuştur. Bu dönemde adli teşkilat alanındaki değişiklikler ve kanunlaştırma hareketleri Batılı devletlerin baskısına ve Osmanlı Devleti’nin yapısal değişikliğe uğramasına bağlanabilir. Tanzimat döneminde, 1850 tarihli Ticaret Kanunu 1807 tarihli Fransız Ticaret Kanunundan, 1858 tarihli Ceza Kanunu da 1810 tarihli Fransız Ceza Kanunundan alınmıştır. Yine, 1861 tarihli Usul-i Muhakeme-i Ticaret Nizamnamesi, 1863 tarihli Ticaret-i Bahriye Kanunnamesi, 1879 tarihli Usul-i Muhakemat-ı Cezaiye Kanunu, 1879 tarihli Usul-i Muhakemat-ı Hukukiye Kanunu da Tanzimat döneminin Batı kaynaklı kanunlarına örnek oluşturmaktadır. Diğer taraftan, İslam hukuk kurallarına dayalı Mecelle ve Arazi Kanunnamesi gibi farklı hukuki düzenlemelere de yer verilmiştir. Osmanlı Devleti, parçalanmaya doğru giderken, değişen bir toplumu bir arada tutma amacına yönelik olarak Tanzimat döneminden sonra gerçekleştirilen kanunlaştırma hareketi ve yapılan iktibaslar hukukta ikicilik (düalizm) yaratmıştır. İslam hukukunun yanında yabancı hukukun uygulanmış olması, hukuktaki birliğin tamamen bozulmasına yol açmışsa da, Cumhuriyet döneminde yapılan resepsiyonun ve şimdiki hukuk sistemimizin temellerinin bu dönemde atıldığı söylenebilir. 30 Ekim 1918 tarihinde yapılan Mondros Ateşkes Anlaşması ile Osmanlı İmparatorluğunun fiili olarak yıkılmasından sonra gelişen süreçte, Misak-ı Milli sınırları içinde siyasi, hukuki ve ekonomik anlamda tam bir bağımsızlık mücadelesi verilmiştir.

İşgalden kurtulmaya çalışan ve bağımsızlığı için mücadele eden halkın, seçtiği temsilciler aracılığıyla kendi kendini yönetmesi için 23 Nisan 1920’de, Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) kurulmuştur. Kasım 1922’de saltanat kaldırılmış, 29 Ekim 1923’te Cumhuriyet ilan edilmiştir. Mart 1924’te de halifelik kaldırılmıştır. 1921 tarihli Teşkilat-ı Esasiye Kanunu yeni kurulan Türkiye Cumhuriyetinin ihtiyaçlarını karşılayamadığından, TBMM tarafından 20 Nisan 1924’te yeni Anayasa kabul edilmiştir. 1928 tarihinde Anayasa’nın 2. maddesindeki, “Türkiye Devleti’nin dini İslam’dır” ifadesi kaldırılmış, milletvekili yemininde laik ifade benimsenmiş, meclisin görevlerinden biri olan şeriat hükümlerinin uygulanması hükmü anayasadan çıkartılmış, 1937’de ise laiklik ilkesi resmen kabul edilmiştir. Bu değişikliklerle, Türkiye Cumhuriyetinin laik, çağdaş, tam bağımsız bir devlet olması amaçlanmıştır. Cumhuriyet dönemi ile birlikte ülkemizdeki eski hukuk sistemi tamamen terk edilmiş, diğer alanlardaki inkılaplar gibi (örneğin; ekonomiksosyal alanda, eğitim alanında yapılan reformlar gibi) hukuk alanında da tüm kurum ve ilkeleri kapsayan bir resepsiyona gidilmiştir. Resepsiyon (receptio), “almak, benimsemek, kabul etme veya iktibas” anlamına gelmektedir. Burada, resepsiyon ile, yabancı hukukun alınması kastedilmektedir.

Resepsiyonun Sebepleri

Resepsiyonun sebeplerinin anlaşılması bakımından, Türk Medeni Kanununun layihasındaki genel gerekçesindeki bazı kısımlara yer vermekte fayda vardır. İsviçre’den alınan ve 1926 tarihinde yürürlüğe giren Türk Medeni Kanununun Adalet Bakanı Mahmut Esat Bozkurt tarafından kaleme alınan Genel Gerekçesinde şu açıklamalara yer verilmektedir:

“Halihazırda Türkiye Cumhuriyetinin müdevven bir Kanun-ı Medenisi yoktur. Yalnız, akitlerin küçük bir kısmına temas edebilen Mecelle vardır. 1851 maddedir. ... Mecellenin kaidesi ve ana hatları, dindir. Halbuki, hayat-ı beşer, her gün hatta her an esaslı tahavvüllere maruzdur. Bunun tahavvüllerini, yürüyüşünü hiçbir zaman bir nokta tarafında tespit etmek ve durdurmak mümkün değildir. Kanunları dine müstenit olan devletler kısa bir zaman sonra memleketin ve milletin mutalebelerini tatmin edemezler. Çünkü, dinler layetegayyer hükümler ifade ederler. ... Değişmemek, dinler için bir zarurettir. Bu itibarla dinlerin sadece bir vicdan işi olarak kalması, asr-ı hazır medeniyetinin esasatından ve eski medeniyetle yeni medeniyetin en mühim farikalarından birisidir. ... Cumhuriyet Türk adaletinin bu keşmekeşten, yokluktan ve pek iptidai vaziyetten kurtarılmasını inkılabın ve asr-ı hazır medeniyetinin icabına muvafık yeni bir Türk Kanun-ı Medenisinin süratle vücuda getirilmesini ve taknini zaruri kılmıştır. Şüphe yoktur ki: kanunların gayesi herhangi bir örf ve adet veya yalnız vicdanla alakadar olması icap eden ahkam-ı diniye değil, siyasi, içtimai, iktisadi, milli vahdetin her ne pahaya olursa olsun temin ve tatminidir.”

Buradan anlaşılıyor ki Türkiye Cumhuriyetinde laik ilkelere dayalı yeni bir hukuk sistemi benimsenmek istenmiştir. Bu ihtiyacın hemen giderilmesi kaygısı ve dini kuralların etkisinden kurtarılmış bir hukuk isteği, dönemin koşullarını göz önünde bulunduran küçük değişikliklerle birlikte Batı kanunlarının hemen hemen aynısının tercüme yoluyla hukuk sistemimize dahil edilmesi sonucunu doğurmuştur.

Başlıca resepsiyon sebepleri modernleşme, hukuk sisteminin dağınık yapısını tasfiye etmek, ihtiyacımız olan hukuku Avrupa kanunlarından alınması yoluyla temin etmektir. Türkiye’nin 1920’li yılların başından 1930’lu yılların sonlarına kadar geçirdiği süre bu değişim isteğini de haklı kılmaktadır. Hukuktaki birliğin bozulduğu Tanzimat döneminden sonra, yeni başlayan bir dönem için yeni, mükemmel olmak amaç edinilmiş ve halkçı kanunların iktibasından oluşan bir hukuk sistemi istenmektedir. Modernleşme isteği, her alanda olduğu gibi, eski hukuktan da radikal değişikliklerle kopmayı ve ulusal hukuku reddederek tüm dünya için geçerlilik taşımayı kabul eden dini hukuk sistemiyle aradaki köprüleri yıkmayı zorunlu kılmaktadır. Bağımsızlığın kazanılması ve korunması ise resepsiyon yapılmasının diğer bir sebebi olarak görülebilir. Osmanlı Devletinin yıkılmasıyla, egemenlik hakkı el değiştirmiş, artık 3. maddesinde yer bulan Atatürk’ün, “Egemenlik, kayıtsız şartsız milletindir” şeklindeki vecizesi, Türkiye Cumhuriyeti’nin sloganı haline gelmiştir. 24 Temmuz 1923 tarihli Lozan Barış Antlaşması ile Türkiye’nin tam bağımsızlığı kabul edilmiş, adli ayrıcalıklar da dahil olmak üzere tüm kapitülasyonlar kaldırılmıştır. Barış Antlaşmasında, Türkiye’nin tüm halkının din, inanç veya mezhep farkı gözetilmeksizin kanun önünde eşit olduğu kayıt altına alınmıştır. Hukuk reformunun yapılmasının diğer bir sebebi olarak da, kanunların değiştirilmesi amacıyla kurulan komisyonların dini kurallara dayalı hukuk sisteminin etkisi altında kalmaları ve etkin çalışamamaları diğer sebepler arasında gösterilebilir.

Cumhuriyet Döneminde Resepsiyon Yoluyla Alınan Kanunlar

Cumhuriyetin ilk yıllarında iktibas edilen temel kanunlar şu şekilde sıralanabilir: Medeni Kanun, Borçlar Kanunu, Türk Ceza Kanunu, Türk Ticaret Kanunu, Hukuk Muhakemeleri Usulü Kanunu, Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu, İcra ve İflas Kanunu.

4 Ekim 1926’da İsviçre Medeni Kanununun iktibas edilmesiyle birlikte, Türkiye Roma-Cermen hukuk sistemine dahil olmuştur. Medeni Hukuk, bir özel hukuk dalı olup kişi, aile, eşya, miras ilişkilerini düzenler. Medeni Kanun inkılâpçı ve laik bir özellik göstermektedir. Buna göre, getirdiği bir kısım yeniliklere aşağıdaki gibi örnekler verilebilir:

  • Çağdaş ve laik ilkelere göre düzenlenen Medeni Kanunun gerekçesinde de belirtildiği gibi azınlıklar bu kanuna uymak istediklerini belirterek Lozan Antlaşmasının kendilerine tanıdığı haklardan vazgeçmiştir. Böylece, Medeni Kanun ulusal toplum yaşamını düzenleyen devrimci bir özellik göstermiştir.
  • Medeni haklardan istifade ve medeni hakların kullanılmasında getirilen düzenlemeler, kişiliğin korunmasına yönelik hükümler çerçevesinde çağdaş düzenlemelere gidilmiş, kişinin hukuku insan hak ve özgürlüğüne dayandırılmıştır.
  • Evlenmenin şekli konusunda getirilen düzenlemeler çerçevesinde medeni nikah zorunlu hale getirilerek evlilik kurumu devlet denetimi ve gözetimi altına alınmıştır.
  • Eşlerden sadece kadının değil, kocanın da evlenme sırasında evli bulunmaması zorunluluğu getirilerek, İslam hukukunda erkeklere yönünden birden fazla kadınla evlenme-poligami (çokeşlilik) ortadan kaldırılmış, yerine monogami (tekeşlilik) benimsenmiştir.
  • Evliliğin yürümemesi haline yönelik olarak boşanma kurumu düzenlenerek, bu hükümlerle hakim kararıyla boşanma kabul edilmiş, kadınerkek eşitliği benimsenmiştir.
  • Çocuk üzerinde sadece babaya değil, anneye de velayet hakkı tanınmıştır.
  • Kadın-erkek ayrımı olmaksızın eşit mirasçılık benimsenmiştir.

Borçlar Kanunu, kişiler arasındaki borç ilişkilerini düzenlediğine ve günlük yaşamı önemli ölçüde etkilediğine göre bu konuda modern, işlevsel, günün şartlarına uygun, ihtiyaçlara cevap veren ve herkesçe kabul edilebilecek bir kanunun iktibası mümkün olabilecektir. İsviçre Borçlar Kanununun Fransızca metninin tercümesi yoluyla iktibas edilmiştir ve bunun nedeni de tıpkı 743 sayılı Türk Medeni Kanunun genel gerekçesinde belirtilmiş olduğu gibi, diğer kanunlara nazaran en yeni, en mükemmel ve kolay anlaşılabilir, yani halkçı olmasıdır. Yürürlüğe girdiğinden beri 80 yılı aşkın bir süre boyunca uygulanmış olması, Medeni Kanunun beşinci kitabı olan Borçlar Kanunu bakımından yapılan iktibasın da başarılı olduğunu göstermektedir.

Ceza Hukuku, bir kamu hukuku dalı olup, genel bir ifadeyle konusunu ceza kanunuyla suç sayılan eylemler (fiiller) ve bu eylemler karşılığında kanunda öngörülen cezalar oluşturmaktadır. Buna göre, tüm diğer kanunlar gibi, modern hukuk sistemiyle örtüşen, günün ihtiyaçlarına uygun bir kanun niteliği taşıması zorunludur. 765 sayılı Türk Ceza Kanunu da tüm diğer kanunlar gibi toplumun değişen ihtiyaçlarına uyum gösterebilmek için pek çok değişikliğe uğramış, Rocco Kanunu olarak da anılan yeni İtalyan Ceza Kanunu esas alınmıştır.

1850 tarihli Ticaret Kanunu 1807 tarihli Fransız Ticaret Kanununa dayalı olarak yapılmıştır. Ancak tercüme hataları bulunan ve Fransız Ticaret Kanununda dahi sonradan yapılan değişiklikleri gözetmeyen bu Kanun yeterli bulunmamış ve I. Dünya Savaşı sebebiyle bu konudaki çalışmalar da tamamlanamamıştır. En yeni ticaret kanunlarının İtalya ve Almanya’da olması gerekçesiyle, bu ülkelerin ticaret kanunlarına dayalı Ticaret Kanunu Layihası hazırlanmış ve 4 Ekim 1926 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Ancak 1926 tarihli Ticaret Kanununu acele çıkarıldığı, içinde birçok tercüme hatası olduğu, diğer kanunlarla gerekli uyumu göstermediği gerekçesiyle, 29.06.1956 tarihli ve 6762 sayılı Türk Ticaret Kanununun 1 Ocak 1957 tarihinde yürürlüğe girmesiyle birlikte, 1926 tarihli Ticaret Kanunu da yürürlükten kalkmıştır. Yürürlüğe girdikten sonra 50 yılı aşkın bir süre uygulanmıştır.

Hukuk Mahkemeleri Usulü Kanunu, 1807 tarihli Fransız Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu esas alınmak suretiyle hazırlanmıştır. Ancak bu Kanun, hukuk alanında birliği sağlamaya yönelik olmayan ve ihtiyaçlara da cevap vermeyecek bir yapı içermekteydi. Bu sebeplerden dolayı İsviçre’nin Neuchätel Kantonuna ait 7 Nisan 1925 tarihli Usul Kanunundan iktibas edilerek alınmış ve bu Kanun 4 Ekim 1927 tarihinde yürürlüğe girmiş, çeşitli zamanlarda pek çok kez değişikliğe uğramış ve birçok maddesi de yürürlükten kaldırılmış, yaklaşık 85 yıl uygulanmıştır.

1412 sayılı Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu, TBMM tarafından 4 Nisan 1929 tarihinde kabul edilerek, 20 Ağustos 1929 tarihinde yürürlüğe girmiş olup, temel kaynağını 1877 tarihli Alman Ceza Muhakemesi Kanunu oluşturmaktadır. Bu kanun da pek çok değişikliğe uğramış, yapılan değişikliklerin sebebi de, 5271 sayılı yeni Ceza Muhakemesi Kanunu genel gerekçesinde, “insan hak ve hürriyetlerini korumak ve bireyin adil yargılanma veya dava hakkını sağlamlaştırmak” olarak belirlenmiştir.

1424 sayılı İcra ve İflas Kanunu, İsviçre Federal İcra ve İflas Kanunundan iktibas edilerek 4 Eylül 1929 tarihinde yürürlüğe giren ve 9 Haziran 1932 tarihinde önemli bir değişiklik geçirerek yeni bir kanun numarası almış olan 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu sonradan da birçok değişikliğe uğramıştır.

Avrupa Birliği Uyum Yasaları ve Getirdikleri

Avrupa Birliğine üyelik sürecinde, 22 Haziran 1993 tarihli Kopenhag Zirvesinde belirlenen siyasi kriterleri gerçekleştirmek için ‘uyum yasa paketleri’ çıkarılmış, ayrıca Avrupa Birliği Müktesebatına uyum ile ilgili birçok temel kanun yenilenmiş ve çeşitli değişikliklere gidilmiştir.

Birinci Uyum Paketi: 4744 sayılı Kanunla, 6 Şubat 2002 tarihinde kabul edilmiş, 19 Şubat 2002 tarihli ve 24676 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak, aynı tarihte yürürlüğe girmiştir. Düzenlemeler, düşünce ve düşünceyi ifade etme özgürlüğü kapsamında yapılmıştır.

İkinci Uyum Paketi : 4748 sayılı Kanunla, 26 Mart 2002 tarihinde kabul edilmiş, 9 Nisan 2002 tarihli ve 24712 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak, aynı tarihte yürürlüğe girmiştir. Örneğin; Basın Kanununda yer alan, “yasaklanan herhangi bir dille yayın yapılmasına” ilişkin hüküm yürürlükten kaldırılmıştır. Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunundaki sınırlamalar azaltılarak, fiil ehliyetine sahip ve 18 yaşını doldurmuş olanlara dernek kurma hakkı tanındı.

Üçüncü Uyum Paketi : 4771 sayılı Kanunla, 3 Ağustos 2002 tarihinde kabul edilmiş, 9 Ağustos 2002 tarihli ve 24841 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe girmiştir. Bu uyum paketiyle, özellikle savaş ve yakın savaş tehdidi dışında ölüm cezasının kaldırılması, farklı dil ve lehçelerde yayın yapılması yasağının kaldırılması önemlidir.

Dördüncü Uyum Paketi : 4778 sayılı Kanunla, 2 Ocak 2003 tarihinde kabul edilmiş, 11 Ocak 2003 tarihli ve 24990 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe girmiştir. Siyasi Partiler Kanununda yapılan değişiklikle, TCK’nın 312. maddesi kapsamında hükümlü olanların milletvekili seçilemeyeceklerine ilişkin kısıtlama kaldırıldı, yerine “terör eylemlerinden mahkum olanlar” ibaresi getirildi. Basın Kanunu çerçevesinde, basın haber kaynaklarını açıklamaya zorlanamayacaktır.

Beşinci Uyum Paketi : 4793 sayılı Kanunla, 23 Ocak 2003 tarihinde kabul edilmiş, 4 Şubat 2003 tarihli ve 25014 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe girmiştir. Örneğin; AİHM kararları bakımından yargılamanın iadesine gidebilme konusunda üçüncü uyum paketinde yer alan hükümlerin kapsamı genişletilmiştir.

Altıncı Uyum Paketi : 4928 sayılı Kanunla, 15 Temmuz 2003 tarihinde kabul edilmiş, 19 Temmuz 2003 tarihli ve 25173 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe girmiştir. Örneğin; Terör suçu tanımına şiddet ve cebir şartı getirilmesi önemlidir. TCK kapsamında, “namus için çocuk öldürme” suçunu işleyenlerin cezaları ağırlaştırılmış, “töre cinayetleri” yönünden indirim yapılmasını içeren hüküm yürürlükten kaldırılmıştır. Hem kamu hem de özel radyo ve televizyon kuruluşlarında günlük yaşamda geleneksel olarak kullanılan farklı dil ve lehçelerde yayın yapılması yasal güvence altına alınmıştır. İmar Kanununda yapılan değişiklikle, ibadet yerlerine ilişkin özgürlükler genişletilmiştir.

Yedinci Uyum Paketi: 4963 sayılı Kanunla, 30 Temmuz 2003 tarihinde kabul edilmiş, 7 Ağustos 2003 tarihli ve 25192 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe girmiştir. Örneğin; Birleşmiş Milletler Çocuk Haklarına İlişkin Sözleşme hükümleri çerçevesinde, Çocuk Mahkemelerinin Kuruluşu, Görev ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun kapsamında yapılan değişiklikle, 18 yaşını bitirmemiş olanların “çocuk” sayılması ile yargılanma yaşı 15’ten 18’e çıkarılmış ve çocuk mahkemelerinin görev alanına dair istisnaların kaldırılması kabul edilmiştir. Medeni Kanunda tüzel kişilerin de dernek kurabilecekleri düzenlenmiş ve usul değişikliklerine gidilmiştir.

Sekizinci Uyum Paketi: TBMM tarafından Sekizinci Uyum Paketi çıkarılmamakla birlikte, yapılan bir kısım reformlar bu kapsamda anılmıştır. 5218 sayılı Kanunla, 14 Temmuz 2004 tarihinde kabul edilen 21 Temmuz 2004 tarihli ölüm Cezasının Kaldırılması ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanunla tüm kanunlardaki “ölüm cezası” ibareleri kaldırılarak yerine ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası” ibaresi getirilmiştir.

Dokuzuncu Reform Paketi : 12 Nisan 2006’da dönemin Dışişleri Bakanı Abdullah Gül tarafından, düzenlenen basın toplantısında, Dokuzuncu Reform Paketi açıklanmıştır. Söz konusu pakette; bir kısım yeni yasaların çıkarılması, kanun değişikliğine gidilmesi ve Başbakanlık İnsan Hakları Başkanlığının yeniden yapılandırılması gibi bir kısım idari yapılanma önlemlerinin alınması öngörülmüştür.

Yenilenen Temel Kanunlar ve Getirdikleri (2001- 2011)

Avrupa Birliği Müktesebatına göre 2001-2011 yılları arasında Yenilenen Temel Kanunlar, günün ihtiyaçlarına cevap verebilmek ve gelişmelere uyum gösterilmesi bakımından köklü değişikliklere gidilerek yenilenmiş ve yeni bir kanun numarası almıştır.

Yenilenen Temel Kanunlar (2001-2011) şu şekilde sayılabilir: 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu, 5253 sayılı  Dernekler Kanunu, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu, 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkındaki Kanun, 5737 sayılı Vakıflar Kanunu, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu, 6102 sayılı (Yeni) Türk Ticaret Kanunu.

Son Dönemdeki Bazı Önemli Anayasal Değişiklikler

“Anayasa bir devletin temel yapısını, kuruluşunu, iktidarın devrini ve devlet iktidarı karşısında bireylerin özgürlüklerini düzenleyen bir belgedir”.

“Anayasa hükümleri, yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını ve diğer kuruluş ve kişileri bağlayan temel hukuk kurallarıdır” (A.Y.m.11).

Avrupa Birliği’ne uyum çerçevesinde sadece yasal değişiklikler değil, 1982 Anayasası bakımından da reform niteliğinde 1995, 2001, 2002, 2004, 2005, 2007 ve 2010 yıllarında bir kısım değişikliklere gidilmiştir.

2001 Değişiklikleri : 3 Ekim 2001 tarihli ve 4709 sayılı yasa ile yapılan değişikliklere şu örnekler verilebilir: Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve laik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz (Anayasa, 13. madde). Böylece, genel sınırlama sebepleri kaldırılarak özel sınırlama sebepleri getirilmiş, temel hakların özüne dokunma yasağı, ölçülülük ilkesi ve laik cumhuriyetin gereklerine uygunluk şartı getirilmiştir. Özel hayatın gizliliği (Anayasa, 20. madde), konut dokunulmazlığı (Anayasa, 21. madde), haberleşme özgürlüğü (Anayasa 22. madde) aynı yönde değiştirilmiş, 13. maddedeki genel sınırlama nedenleri kaldırılmış olduğundan bunun yerine milli güvenlik, kamu düzeni, suç işlenmesinin önlenmesi, genel sağlık, genel ahlakın korunması, başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması şeklinde sınırlama getirilmiştir.

2004 Değişiklikleri : 7 Mayıs 2004 tarihli ve 5710 sayılı yasa ile yapılan değişikliklere şu örnekler verilebilir: “Kadınlar ve erkekler eşit haklara sahiptir. Devlet, bu eşitli.in yaşama geçmesini sağlamakla yükümlüdür”. şeklinde hüküm getirilerek kadın erkek eşitliğine vurgu yapılmış ve bu eşitli.in sağlanmasından devlet yükümlü kılınmıştır (Anayasa, 10. madde). Ölüm cezası ve genel müsadere cezası verilemeyeceği hükme bağlandı (Anayasa, 38. madde).

2007 Değişiklikleri : 31 Mayıs 2007 tarihli ve 5678 sayılı yasa ile yapılan değişikliklere şu örnekler verilebilir: Türkiye Büyük Millet Meclisi seçimleri 5 yılda bir yapılırken, değişiklikle birlikte 4 yılda bir seçim yapılacağı kabul edilmiştir (Anayasa, 77. madde). Cumhurbaşkanının görev süresinin beş yıl olacağı; bir kimsenin en fazla iki defa Cumhurbaşkanı seçilebileceği; Cumhurbaşkanlığına Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeleri içinden veya Meclis dışından aday gösterilebilmesinin yirmi milletvekilinin yazılı teklifi ile mümkün olduğu; ayrıca, en son yapılan milletvekili genel seçimlerinde geçerli oylar toplamı birlikte hesaplandığında yüzde onu geçen siyasi partilerin ortak aday gösterebileceği, seçim sürelerinin altmış gün olacağı kabul edilmiştir.

2010 Değişiklikleri: 5982 sayılı Kanun, 1982 Anayasasında büyük değişiklikler öngörmekle birlikte, 7 Mayıs 2010 tarihinde TBMM’de kabul edildikten sonra, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül tarafından referanduma götürülmüş, referandum 12 Eylül 2010 tarihinde yapılarak, anayasa değişikliği kabul edilmiştir. Yapılan değişikliklere şu örnekler verilebilir:

Çocuklar, yaşlılar, özürlüler, harp ve vazife şehitlerinin dul ve yetimleri ile malul ve gaziler için alınacak tedbirlerin eşitlik ilkesine aykırı sayılmayacağı hükmü getirilmiştir (Anayasa, 10. madde). Çocuk hakları da Anayasa’ya dahil edilmiştir (Anayasa, 41. madde).