HUKUK TARİHİ - Ünite 3: Eski Türk Hukuku Özeti :

PAYLAŞ:

Ünite 3: Eski Türk Hukuku

İslamiyet Öncesi Türk Hukuk Tarihi Kaynakları

Türk topluluklarının yaşadıkları tarih ve coğrafyadan, din ve dünya görüşlerinden etkilendikleri ve değişik kültürler ortaya koydukları görülmektedir.

Türkler, İslâmiyet dairesine girdikleri zaman eski ve kuvvetli bir hukuki kültüre sahiptiler. Sonraki dönemlerde Türklerin de “Yazılı Hukuk Kuralları” mevcuttur. Günümüze kadar varlığını sürdürmüş en eski hukuk belgeleri ve sözleşmeleri Uygurlara aittir.

İslâmiyet’ten önce kurulan Türk devletlerinin hukuk yapıları ile ilgili bilgi edinebileceğimiz kaynakların başında Çin kaynakları gelir. Ancak çeşitli sebeplerle bu kaynakları kullanarak değerlendirmeler yapmak zordur.

Diğer bir önemli kaynak türü epigrafik ve arkeolojik kaynaklardır. Bu dönemden kalan Orhun Yazıtları çeşitli bilgiler vermektedir. Yazıtlar Göktürklerin hukuk sistemleri ile ilgili doğrudan bilgiler içermemektedir. Bununla birlikte kitabelerden, Göktürk devlet yapısı ve işleyişi yani kamu hukukları ile ilgili ipuçları bulmak mümkündür. Yazıtlardaki en önemli husus kağanın her işini halkı için yapıyor olmasıdır. Kağan, halkın iktisadi refahını sağlamak, savaşlar sonucunda halk için zafer kazanmak vb. görevlerle yükümlü kılınmıştır.

Uygurlar döneminden itibaren epigrafik ve arkeolojik kaynaklar da zenginleşmiştir. Özellikle Doğu Türkistan’da bulunan yazıtlardan ve bulgulardan başka, yerli halktan toplanan kağıt ve deri üzerine yazılmış belgelerde hukuki bakımdan önemlidir. Bu belgeler, Uygurlar döneminde yapılan satım, kefalet, evlat edinme, trampa, faizli ödünç verme gibi birçok hukukî işlemle ilgili bilgiler içermektedir.

Türkler hakkında yazılmış olan etnografik yapıtlardan retrospekt bir metotla (geriye doğru bakma) İslâmiyet’ten önceki Türklerin örf-adet ve hukukları hakkında sonuçlar çıkartmak mümkündür. Dilimizde yaşayan ve yaşamış olan, hukuki kavram ifade eden sözcüklerin ne zaman ortaya çıktıklarını öğrenebileceğimiz gibi, o dönemde yaşamış olan Türklerin ne gibi kurumları olduğuna dair de çeşitli bilgiler edinebiliriz.

Yusuf Has Hâcib’in Kutadgu Bilig’i ve Kaşgarlı Mahmut’un Divan-ü Lügati’t-Türk’ü de Türk devletlerinin hukuk tarihleri ile ilgili başvurulabilecek tarihî ve edebî eserlerdir.

Hun Devleti ve Hukuk Sistemi

Orta Asya’da yaşamış devletlerin en eskisi Çinliler tarafından “Hi’ung-nu” adıyla adlandırılan Hunlardır. İslâmiyet öncesinde kurulan Türk devletlerinin hukuk sistemleri incelenirken Hun Devleti ile başlamak büyük bir önem taşımaktadır. Hun devletinin hukuki kurum ve teşkilatı hakkında Çin tarihlerinden bilgi edinilmektedir.

Kamu Hukuku : Hun Devleti’nde hükümranlığı temsil hakkı tek bir şahısta toplanmıştır. Yeryüzünün hükümdarı sayılan Türk kağanları, Tanrı tarafından kendilerine siyasi hâkimiyet (kut) verilen ve Türk milletini idare etmek için görevlendirilen kimselerdi. Ayrıca kağanlar, yerde Gök Tanrının tayin ettiği temsilcileri kabul ediliyordu. Kağanın en temel görevleri; kağanın iyi kanunlar yaparak, bu kanunları adaletle uygulaması ve halkı korumasıdır. Bu dönemde gülü bir devletin kanunlarla ayakta durulabileceğine inanılmıştır.

Kağan olacak kişinin hanedan üyelerinden en bilgilisi olması uygun görülmüştür. Yeni kağanın ilânı ortaklaşa bir törenle gerçekleşmiştir.

Bütün Hun ülkesi sağ ve sol olmak üzere iki büyük kısma ayrılmıştır. Rütbe açısından sol kolun başında bulunan hidiv ( t’uch ) daha yüksektir. Bu ikili teşkilat daha sonra Oğuz Türklerinde de görülmüştür. Sağ ve sol kollar da kendi içlerinde altışar bölüme ayrılmıştır. Bunlardan her birine de idare etmek için divanhaneler oluşturulmuştur. Her divanda şehrin hâkimi, divan mallarına bakan kişi ve sır kâtibi olmak üzere üç görevli bulunurdu.

Çin kaynaklarında, Hun devlet işleri ve dinî törenleriyle ilgili olarak üç ayrı kurultaydan söz edilmiştir. Kurultaylardan ilki dini nitelikli olup yılın ilk ayı kurulurdu. İkinci kurultay ilkbaharda olur, Yer’e ve Gök’e, atalara ve diğer doğa güçlerine kurbanlar sunulurdu. Diğer kurultay ise sonbaharda devletin asker ve hayvan mevcudunu saptamak için yapılırdı.

Türklerde ordu devletin doğal savunma gücü sayılmıştır. Hunlarda bütün idari görev sahipleri aynı zamanda “asker” olduklarından, ordunun görev ciddiyeti her türlü, idari birimlere yansımış ve devlet mekanizmasının askeri disiplin içinde çalışması sağlanmıştır.

Çin kaynaklarına göre Hunlarda kan gütme söz konusu değildi. Herhangi birisini öldüren kimse idam edilirdi. Küçük suçlar araba tekerleği altında ezilmekle, büyük suçlar ölümle cezalandırılırdı. Yargılamanın da hızla yapıldığı ve suçlu bulunan kimselerin hemen cezalandırıldıkları görülmüştür.

Eski Türkler uluslararası hukukta bir anlaşmazlık durumunda işi barışçı yollardan halletmeye taraftarlardı.

Özel Hukuk : Hunlar gelişmiş bir ata-erkil aile yapısına sahiplerdi. Hun devletinde hakanların kız aldıkları belirli boyla vardı. Hunların sosyoekonomik açıdan gelişmiş boyları kız kaçırma yolu ile evlenme yöntemine başvurmamışlardır. Babaların ölümünden sonra oğulların üvey anneleri ile, büyük kardeşlerinin ölümünden sonra küçük kardeşlerin yengeleri ile, amcaların ölümünden sonra yeğenlerin yengeleri ile evlenmeleri bir görevdi (levirat uygulaması).

Hunlar savaşlarla mümkün olduğu kadar çok esir almaya gayret ederlerdi. Eski Çin kaynaklarında Türk boyları içindeki servet farklılaşması sık sık vurgulanmıştır. Örneğin, zengin mezarları ile fakir mezarları birbirlerinden çok farklıdır.

Hunlarda miras hukuku açısından önemli bir olguda; savaş sırasında ölen arkadaşının cesedini kurtarması halinde ölen kişinin mallarının o kişiye bırakılmasıdır.

Göktürk Devleti ve Hukuk Sistemi

Göktürk Devleti, Büyük Hun Devleti’nin yıkılışından sonra MS VI. yüzyılda kurulup VII. yüzyıl ortalarında ortadan kalkarak sonlarına doğru tekrar kurulan devletin adıdır.

“Türk” adı kaynaklarda ilk olarak Orhun Yazıtlarında geçmiştir. İlk araştırmacılar “Türk” sözünü “kudret, kuvvet” şeklinde anlamlandırmıştır. Ayrıca kağana itaat eden bir zümre ya da soy birliği olarak “Türk” sözünün “kanun ve nizamı” olan millet anlamına geldiği de ileri sürülebilir.

Hukuka ait fazla bilginin yer almadığı Göktürk Yazıtları haricinde, Çin ve Bizans kaynakları Göktürk hukukuna ait bilgi veren kaynaklardır.

Kamu Hukuku : Göktürklerde devletin başındaki kişi “Kağan” unvanıyla anılırdı. Kağanların tahta geçişi, tek bir kuşağın içindeki ağabeyden kardeşe devirle gerçekleşmektedir. Asıl sorun otoritenin bir kuşaktan sonraki kuşağa geçişinde ortaya çıkmış; amcaoğulları olan eski kağanların oğulları kağanlık için mücadele yarışına girmişlerdir.

Göktürklerde de kağanın gücünü Gök (Gök Tanrı)’ten aldığına inanılırdı. Kağanların görevi, bozkır boylarını sürekli örgütlemektir.

Göktürk Devleti’nde de sağ ve sol kol ayrımı mevcuttur. Bu iki kol arasında hâkimiyet açısından bir paralellik değil, mutlaka bir tarafın üstünlüğü söz konusudur. Türk devlet anlayışı oldukça merkeziyetçi bir yapı taşımaktadır.

İdari işlerde bulunan beylerin en yüksek mevkide olanı “şadapıt”ardır. “Tarkan” beyler ise başarıları ile yükselmiş ve halk içinden çıkmış büyük devlet memurlarıdır ve bu görevler oğula geçmemiştir. Bir diğer memuriyet unvanı da “Buyruk”tur.

“Yabgu” kağanın yardımcısı ve naibidir. Herhangi bir görevde bağlı olmayan veliahda “Teğin” denilmiştir. “Şad” unvanı ise emri altında belirli sayıda tebaası bulunan ve kağanla aynı soydan gelen prenslere verilen isimdir. Orhun yazıtlarında geçen ve “Tudun” kavramı yabgulara tabi olan “Boy beyi” anlamında kullanılmıştır. Çin kaynaklarına göre kağanın muhafızların verilen unvan olup aslında “kurt” anlamına gelmektedir. Kahramanlık sonucunda alınmış “Alp”, “İşbara”, “Alpagu” gibi unvanlar da vardır.

Göktürklerde, devleti oluşturan üç öğe bulunmaktadır. Bunlardan ilki Tanrı tarafından bağışlanan hükümranlık hakkıdır. İkincisi, devlet reisinin korumakla görevli olduğu “il” dir. Üçüncüsü ise bodun, yani halktır.

Eski Türklerin Köni adını verdiği adliye teşkilatı Göktürklerde önemli gelişme göstererek hükümdarın başkanlığındaki yüksek devlet mahkemesi yargı ile kağan adına töreyi uygulamakla görevli yarganlar ve bunların yanındaki kişilerden oluşmuştur.

Eski Türklerde “Töre” adı verilen hukukun üç kaynağı vardır. Bunların ilki halk, ikincisi kurultayın yani beylerin kararları, üçüncüsü ise kağandır.

Göktürklerde ceza hukuku, özel intikam alanından uzaklaştırılmış, cezalar devlet adına ve kamu yararları göz önünde tutularak verilmiş ve uygulanmıştır.

Suçlar iki kısma ayrılmıştır. Bunlardan birincisi, büyük suçlardır ve cezası idamdır. İkinci tip suçlar, hafif suçlardır ve cezası genellikle mali tazminattır.

Özel Hukuk : Göktürklerde, “Oğuş” adı ile anılan aile, toplumun çekirdeğini oluşturmaktadır. Kadın, toplum içinde önemli bir sosyal statüye sahiptir. Kağanların “hatun” adı verilen eşleriyle birlikte tahta çıktıkları yazıtlardan anlaşılmaktadır.

Göktürklerde çok kadınla evlilik söz konusudur. Evliliklerde sosyal statü denkliğine daima dikkat edilmiştir.

Orhun Yazıtlarında 14 yerde “kul” deyimi geçmektedir. Fakat bu deyimle, kurumlaşmış kölelik sistemi değil, çeşitli nedenlerle siyasi haklarını kaybeden ve bazı medenî haklar yönünden yasaklara uğrayan kimseler kastedilmektedir.

Toplum içinde suni bir akrabalık ilişkisi de yer alır. Bu, kan akrabası olmak isteyen iki erkeğin kanlarını bir çanak içine akıtarak kımızla karıştırdıktan sonra yarı yarıya içmeleri ile meydana getirilirdi.

Kağanlar, toprağı diledikleri “boy”lara bölüştürüp, bu boyları istedikleri şekilde yerleştirebilmişlerdir. Bunun dışında Kağanın toprak üzerinde mülkiyet hakkı yoktur.

Uygurlar ve Hukuk Sistemleri

Uygur tarihi uygarlık tarihi bakımından bütün Türk kavimleri tarihi içinde ayrıcalıklı bir yere sahiptir. Çin kaynakları, “Kutadgu Bilig” ve Doğu Türkistan’da bulunmuş hukuk belgeleri Uygur hukuku incelemeleri için büyük değer taşıyan kaynaklardandır.

Kutadgu Bilig hükümdara memleket idaresi konusunda gerekli olan bilgileri içermektedir. Hükümdarın halka ve halkın hükümdara karşı hakları, halkın itaatli olması için hükümdarın tebaasına karşı nasıl davranacağı, askerin düzenlenmesi ve savaş yapma şekilleri gösterilmiştir.

Göktürk devletinin kurulmasından sonra kurulan Uygur Devletinin de parçalanmasıyla Uygurlar, Doğu Türkistan’a yerleşerek orada Çin’in etkisi altında kendilerine özgü bir hukuk sistemi geliştirmişlerdir. Bu dönemdeki hukuki belgeler çoğunlukla borç alıp-verme, alım-satım, kiralama, rehin, vakıf belgeleri niteliğindedir.

Kamu Hukuku : Uygur hükümdarları da güçlerini tanrısal bir kaynağa bağlamışlardır. Hükümdarlar kendi asıl adları dışında saltanat ve hükümet sözcüklerini de kullanmışlardır. Devlette, sağ ile sol kollar eşit ve aynı haklara sahiplerdir ve bu sebeple bütün işler hükümet merkezi olan Karabalasagun’da görüşülmüştür.

Uygurlarda “Tutuk” adı ile anılan boy reisleri mevcuttu. Bu kişiler her türlü siyasi görevlerinin yanında devlet hazinesi için vergi toplamakla da görevliydiler.

Uygur Devleti’nde kağanlığın intikali konusunda da yeterli delil bulunmamaktadır. Bazı tarihî bilgiler saltanatın babadan oğula geçme âdetinin çok güçlü olduğunu göstermektedir.

Yusuf Has Hâcib’in yaşadığı XI. yüzyılda Uygurlar başlıca iki ana sosyal sınıfa ayrılmıştı. Bunlar aydınlar ve asıl halk sınıfıydı. Aydınlar sınıfı kendi içinde beşe ayrılırken (aleviler, bilginler, otacılar, yıldızcılar ve şairler) asıl halk da iş bölümüne göre altı sınıfa (tangçılar, satıgçılar, iğdişçiler, uzlar, karabudun ve çigaylar) ayrılmıştır. Uygur halkı arasında görülen bu sınıflandırmalar hukuki açıdan bir bölünmüşlük göstergesi değildir.

Özel Hukuk : Hukuki işlemlerde sözleşmenin konusunun niteliğinden doğan ayrılıklar dışında, daima belli örneklere, formüllere göre hareket edildiği anlaşılmıştır. Uygur hukuk belgelerinden, onların hem gerçek hem de hükmi şahısları bildikleri görülmüştür. Gerçek şahıslar arasında bir sınıflama söz konusudur. Birinci grup beyler, ikinci grup ruhaniler, üçüncü grup ise kölelerdir.

Uygur belgelerinden, Uygurların köleliği kabul ettikleri sonucu ortaya çıkmaktadır. Çünkü para ve pamuklu bez ihtiyacından dolayı köleler, zaman zaman satım akdine konu olmuşlar ve bir çeşit mal gibi kabul edilmişlerdir. Köle satış belgelerinde erkekler kul, kadınlar küng kelimeleri ile belirtilmiştir.

Uygurlarda da aileye ve kadına büyük önem verilmiştir. Ana-ata, ana-baba gibi sözler Uygurlarda çok yaygındır.

Kuzey Uygurlarda aile hukuki bir evlenme akdine dayanmıştır. Uygurlarda kan hısımlığı evlenmeye engeldir. Evlenmenin belli bir yaşı yoktur ve bulûğ evlenme için yeterlidir. Evlenmenin şartları arasında tarafların anne ve babasının rızası gerekir.

Uygurlar, evlâtlık kurumunu kabul etmişlerdir. Evlat edinme bir akit şeklinde düzenlenmiştir. Evlât edinmiş olan şahıs, evlâdına karşı hem maddi hem de manevi sorumluluk yüklenmiştir. Çocuğu olmama, ailenin fakirlik nedeni ile kendi çocuğuna bakamaması gibi nedenler evlâtlığa verme gerekçeleridir.

Uygurlarda kanuni varislik ve vasiyetname sonucu varislik olmak üzere iki tür mirasçılık söz konusudur.

Uygurlarda alım-satım, kira vb. gibi birçok akit çeşidi uygulanmıştır. Uygur hukukunda, satım akdinin en çok görüleni, gayrimenkul satış akdi olmuştur. Satış belgelerinde ödemeler, belgenin yazıldığı gün yapılmıştır.

Kira akitleri; tarla kiralama ve hayvan kiralama belgeleri olmak üzere iki şekildedir.

Uygur hukukunda rehin kurumu da bilinmektedir. Gayrimenkuller ve bazı şartlarda insanlar da rehne konu olmuştur. Örneğin, baba kendi oğlunu belli bir miktar para karşılığında rehin olarak verebilmektedir.