İDARE HUKUKUNA GİRİŞ - Ünite 5: İdârenin Sözleşmeleri Özeti :

PAYLAŞ:

Ünite 5: İdârenin Sözleşmeleri

Ünite 5: İdârenin Sözleşmeleri

Giriş

İdârenin sözleşmeleri; idârî sözleşme kavramından daha

geniş bir kavram olup hem idârî sözleşmeleri hem de

idârenin özel hukuk sözleşmelerini kapsar.

Özel hukuk açısından sözleşme, belirli bir hukûkî sonuç

oluşturmak için, eşitlik ilkesi çerçevesinde, en az iki tarafın

karşılıklı ve birbirine uygun irâde açıklamalarıyla ortaya

çıkan hukuksal işlemlerdir.

İdârenin sözleşmeleri şöyle tanımlanabilir: “Belirli bir

hukukî sonuç doğurmak için, bazen eşitlik ilkesi

çerçevesinde bazen de idâreye üstünlük tanınarak, idâre ile

kişiler arasında, karşılıklı ve birbirine uygun irade

açıklamalarıyla yapılan hukuksal işlemlerdir.”

İdârenin Sözleşmelerinin Türleri

İdârenin taraf olduğu sözleşmeler, tabi olduğu hukuk dalına

göre;

• İdârenin özel hukuk sözleşmeleri ve

• İdârenin idarî sözleşmeleri olmak üzere iki başlık

altında incelenebilir.

İdârenin idarî sözleşmelerine kısaca “İdarî sözleşmeler”

denmektedir.

İdârî sözleşmeleri, idârenin özel hukuk sözleşmelerinden

ayıran ölçütler şunlardır: Eğer yasalar idârenin taraf olduğu

bir sözleşmeyi idârî sözleşme olarak belirlemişse, içeriği ne

olursa olsun o sözleşmeyi idârî sözleşme olarak kabul

etmemiz gerek-cektir. Eğer yasalar idârenin taraf olduğu bir

sözleşmeyi özel hukuk sözleşmesi olarak belirlemişse,

içeriği ne olursa olsun o sözleşmeyi özel hukuk sözleşmesi

olarak kabul etmemiz gerekecektir. Çünkü yasa koyucu

idârenin yapacağı o sözleşmenin niteliğini kendisi doğrudan

belirlemiştir. Eğer yasalar idârenin taraf olduğu bir

sözleşmeyi idârî sözleşme olarak belirlememişse;

taraflardan en az biri idâre tüzel kişisi olursa, sözleşme

kamu hizmetlerinin yürütülmesine ilişkin ise ve sözleşme

özel hukuk hükümlerini aşan hükümler içeriyorsa, sözleşme

idârî sözleşmedir, aksi halde söz konusu sözleşme, idârenin

özel hukuk sözleşmesidir.

İdârenin Özel Hukuk Sözleşmeleri: İdârenin özel hukuk

hükümlerine göre yaptığı sözleşmelere idârenin özel hukuk

sözleşmeleri denmektedir. Bu sözleşmeler yapılırken, idâre

ile karşı taraf hukuk açısından eşit konumdadırlar. Bu tür

sözleşmeler özel hukuk hükümlerine göre yapıldıklarından

bunlardan kaynaklanan uyuşmazlıklar adlî yargı içerisinde

yer alan mahkemeler tarafından çözülecektir. İdârenin özel

hukuka göre yaptığı sözleşme türleri beş tanedir. Bunlar;

  1. Kamu ihale sözleşmeleri,

  2. Abonman sözleşmeleri (su, elektrik, gaz, telefon

abonelikleri),

  1. 1999’dan itibaren yapılan yap-işlet-devret

sözleşmeleri,

  1. 2006’dan itibaren yapılan yap-işlet sözleşmeleri,

  2. Diğer özel hukuk sözleşmeleri olarak sayılabilirler.

İktisadi, sınai ve ticari kamu hizmetlerini veren kamu

kurumlarıyla bu hizmetlerden yararlanmak için kişilerin

yaptığı sözleşmelere abonman sözleşmeleri denmektedir.

Türkiye’de kamu ihaleleri ve bunlar sonunda imzalanan

sözleşmeler, üç kanuna göre yapılmaktadır: 2886 sayılı

Devlet İhale Kanunu, 4734 sayılı Kamu İhale Kanunu ve

4735 sayılı Kamu İhale Sözleşmeleri Kanunu.

İdârenin yapmış olduğu diğer özel hukuk sözleşmelerinden

bazıları şunlardır: Bayilik sözleşmeleri, vedia (saklama)

sözleşmeleri, öğrencilerle yapılan burs ve kredi

sözleşmeleri, yüklenme senet sözleşmeleri, eczane

anlaşmaları.

İdârenin İdarî Sözleşmeleri: İdârenin, idâre hukuku

ilkelerine göre yaptığı sözleşmeler idarî sözleşmeler olarak

adlandırılmaktadır. İdarî sözleşmelerin özelliklerini şöyle

sıralanabilir: İdâre hukuku hükümlerine tabi olmaları,

idâreye üstünlük ve ayrıcalıklar tanınması, konusunun,

kamu hizmetlerine ilişkin bir konu olması, taraflardan

birisinin idâre olması, bazen yasayla idarî sözleşme olarak

belirlenmesi ve uyuşmazlıkların idarî yargıda

çözümlenmesi.

İdârî yargı; idarî makamların idâre hukuku alanındaki

faaliyetleri dolayısıyla ortaya çıkan uyuşmazlıkların

çözümlenmesini konu alan bir yargı türüdür.

İdarî sözleşmeler; Klasik türler, Yeni türler ve Atipik türler

olmak üzere üç grupta incelenmektedir.

İdârî sözleşmelerin klasik türleri; imtiyaz sözleşmeleri,

müşterek emanet sözleşmeleri, iltizam sözleşmeleri, istikraz

sözleşmeleri, yeraltı ve yerüstü servetlerin işletilmesine

ilişkin sözleşmeler, idarî hizmet sözleşmeleri ve orman

işletme sözleşmeleridir.

İdarî sözleşmelerin yeni türlerini; elektrik hizmetleriyle

ilgili görevlendirme sözleşmesi, otoyollarla ilgili

görevlendirme sözleşmesi, 1995-1999 yılları arasında

yapılan yap-işlet-devret sözleşmeleri, 1997-2006 yılları

arasında yapılan yap-işlet sözleşmeleri, kamu-özel ortaklığı

sözleşmeleri ve telekomünikasyon alanındaki görev ve

görevlendirme sözleşmeleri olarak saymak mümkündür.

Atipik idarî sözleşmelere, isimsiz idarî sözleşmeler de

denmektedir. İdâre, klasik ve yeni türlerin dışında da idarî

sözleşme koşullarını taşıyan değişik isimler altında

sözleşme yapabilir. Çünkü idâreyi yapacağı sözleşmeyi

önceden belirlenen bir türe sokmaya zorlayacak bir mevzuat

hükmü bulunmamaktadır. Bu sözleşmeler yapılırken bazen

ihale yöntemlerine de başvurulmaktadır. Bu tip

sözleşmelere, işletme hakkı sözleşmeleri örnek

gösterilebilir.

İdârenin Sözleşmelerinin Bölümleri

İdârenin sözleşmeleri genellikle; Şartname ve Anlaşma

olarak iki bölümden oluşurlar.

Şartname: İdârenin sözleşmelerinin yapılmasında ve

uygulanmasında uyulacak koşulları belirleyen belgeye

HUK103U-İDÂRE HUKUKUNA GİRİŞ

Ünite 5: İdârenin Sözleşmeleri

2

şartname denmektedir. Şartname, mevzuatımızda, Devlet

İhale Kanunu ve Kamu İhale Kanununda ayrı ayrı

düzenlenmiştir. Şartnameler; İdarî şartnameler ve Teknik

şartnameler olmak üzere ikiye ayrılmaktadır.

İdarî şartnameler, idâre ile sözleşme imzalamak isteyenlere

yönelik talimatları içerirler. Teknik şartnameler ise

yaptırılacak işin projesini içerirler. Şartnameler, doğrudan

doğruya idâre tarafından tek yanlı olarak düzenlenirler.

Dolayısıyla, sözleşmeciler şartnamelerin hazırlanmasında

idâre ile pazarlık yapma şansına sahip değildirler.

Şartnameler iki türlü hüküm taşırlar. Bunlar;

• Sözleşmenin yapılma sürecine ilişkin hükümler ve

• Sözleşmenin uygulanmasına ilişkin hükümlerdir.

Şartnamelerdeki sözleşmenin yapılması sürecine ilişkin

hükümler, daima tek yanlı ve genel düzenleyici işlem

niteliğindedir. Şartnamelerdeki sözleşmenin uygulanmasına

yönelik olan hükümler, sözleşmeler imzalanıncaya kadar

düzenleyici işlem niteliğindedir, sözleşme imzalandıktan

sonra ise akdî niteliğe bürünürler. Dolayısıyla sözleşmenin

uygulanmasına yönelik şartname hükümlerini, sözleşme

imzalandıktan sonra idâre tek taraflı olarak değiştiremez.

Anlaşma; idâre ile sözleşmeci özel hukuk kişisi arasında

imzalanan ve iki tarafın karşılıklı iradelerinin uyuştuğunu

gösteren kısa bir belgedir. Anlaşma metninde tarafların

iradelerini simgeleyen imzalarının bulunması gerekir.

İdârenin sözleşmelerinin anlaşma kısmına karşı kural olarak

üçüncü kişiler iptal davası açamazlar.

İdârenin Sözleşmelerinin Uygulanması

İdârenin sözleşmelerinin uygulanması, idârenin ve

sözleşmecinin sözleşmede taahhüt ettikleri edimleri

(yükümlülükleri) karşılıklı olarak yerine getirmeleri ile olur.

Sözleşmelerin uygulanmasında, bir tarafın yükümlülüğü

kendisi için bir borç, karşı taraf için bir hak oluşturur.

Dolayısıyla, sözleşmelerin uygulanması demek, tarafların

borçlarını ve yükümlülüklerini karşılıklı olarak yerine

getirmeleri demektir.

Sözleşmelerde Sözleşmecinin Borçları: İdârenin

sözleşmelerinde sözleşmecinin borçları; şahsen ifa,

sözleşme ve şartname hükümlerine uygun, tam ve

zamanında ifa ve dürüst ifadır.

Şahsen ifada sözleşmeci, sözleşmede hangi edimleri taahhüt

ettiyse, kural olarak onları bizzat kendisi yerine getirmekle

yükümlüdür. Sözleşmeci, sözleşmede üstlendiği

yükümlülüklerini, şartname ve sözleşme hükümlerine

uygun biçimde, tam ve zamanında yerine getirmekle

yükümlüdür. Sözleşmeci, sözleşmeyle üstlendiği

yükümlülüklerini sadece sözleşme öncesi düzenlenen, ihale

belgelerine, genel, özel veya teknik şartnamelere ve

sözleşme hükümlerine göre değil, aynı zamanda dürüstlük

kurallarına uygun olarak da yerine getirmekle yükümlüdür.

Sözleşmelerde Sözleşmecinin Hakları: İdârenin imzalamış

olduğu sözleşmelerde sözleşmecinin hakları; ücret hakkı ve

tazminat hakkıdır. İdârenin imzaladığı sözleşmelerde

sözleşmenin karşı tarafı genellikle özel hukuk kişisidir ve

sözleşme imzalarken kamu yararını gerçekleştirme amacı

değil, kendi kazancını düşünecektir. Bundan dolayı da

sözleşmedeki yükümlülüklerini yerine getirdiği sürece,

ücret almaya hak kazanır.

İdârenin imzaladığı sözleşmelerin karşı tarafının ikinci

hakkı, tazminat isteme hakkıdır. Çünkü sözleşmecinin

“sözleşmenin malî dengesinin gözetilmesini” istemeye,

idârenin yükümlülüklerini zamanında yerine

getirmemesinden kaynaklanan zararlarının karşılanmasına

ve haksız yere sözleşmenin feshedilmesinden kaynaklanan

zararlarının giderilmesini istemeye hakkı vardır. Bunlar da

ancak tazminat hakkının kullanılmasıyla elde edilebilir.

Sözleşmecinin tazminat hakkı, eğer bir davaya konu

olmuşsa ve dava sonucunda idâre aleyhine bir tazminata

hükmedilmiş ise, verilen kararların yerine getirilmesi, genel

hükümlere tabi olacaktır.

Sözleşmelerde İdârenin Borçları: Sözleşmeci gibi idâre de

sözleşmede yüklendiği yükümlülüklerini iyi niyetle ve tam

olarak yerine getirmek zorundadır. İdârenin bu genel

borcunun dışında bazı özel borçları da olabilir. Örneğin bazı

sözleşmelerde idâre, sözleşmeciye arazi sağlamak veya

onun lehine kamulaştırma yapmak yükümlülüğü altına

girebilir.

Sözleşmelerde İdâreye Tanınan Hak ve Yetkiler: İdâre,

imzaladığı sözleşmelerde sözleşmeci karşısında birçok

üstün hak ve yetkilerle donatılmıştır. Bu hak ve yetkiler,

şöyle sıralanabilir:

• Denetim ve yönlendirme yetkisi,

• Yaptırım uygulama yetkisi,

• Tek taraflı değişiklik yapma yetkisi,

• Fesih yetkisi.

Denetim ve Yönlendirme Yetkisi: İdâre istediği zaman

sözleşmecinin sözleşme hükümlerine uygun olarak

yükümlülüklerini yerine getirip getirmediğini denetleyebilir

ve bu amaçla sözleşmeciden her çeşit bilgi ve belge

isteyebilir. İdârenin bu yetkisi, idâre hukukunun genel

ilkelerinden kaynaklanmaktadır.

Yaptırım Uygulama Yetkisi: İdâre, taahhütlerini

sözleşmeye uygun bir biçimde ve zamanında yerine

getirmeyen sözleşmeciye karşı yaptırım uygulama yetkisine

sahiptir. Bu yetki, özellikle idarî sözleşmeler açısından

önem kazanmaktadır. Çünkü, idârenin özel hukuk

hükümlerinden kaynaklanan ödemezlik (adem-i ifa) def’i ve

adlî mahkemelere başvurarak tazminat isteme hakkı, idarî

sözleşmeler için yetersiz kalmaktadır. İdârenin

sözleşmeciye uygulayabileceği yaptırımlar; parasal

yaptırımlar, zorlayıcı yaptırımlar ve fesih yaptırımı olmak

üzere gruplandırılmaktadır.

Tek Yanlı Değişiklik Yetkisi: Özel hukuk sözleşmeleri,

ancak tarafların karşılıklı rızalarıyla değiştirilebilir. Buna

“sözleşmelerin hükümlerinde değişiklik yapma özgürlüğü”

denmektedir. Fakat kural olarak özel hukuk sözleşmelerinin

tarafları, sözleşme hükümlerinde tek taraflı olarak değişiklik

HUK103U-İDÂRE HUKUKUNA GİRİŞ

Ünite 5: İdârenin Sözleşmeleri

3

yapamazlar. Buna da “ahde vefa ilkesi” denmektedir. İdâre

hukukunda ise idarî sözleşmelerin tek yanlı olarak idâre

tarafından değiştirilebileceği kabul edilmektedir. İdarî

sözleşmelerde idâreye tek yanlı olarak değişiklik yapma

yetkisinin tanınmasının nedeni, kamu hizmetlerinin

değişkenliği ve günün koşullarına uyarlanmasının zorunlu

olmasıdır.

Hizmet Yararına Fesih Yetkisi: Hizmet yararına fesih,

sözleşmecinin kusurlu davranışından kaynaklanan yaptırım

niteliğindeki fesihten farklıdır. Bu tür fesih yetkisine,

sözleşmecinin hiçbir kusuru olmasa bile idâre sahiptir.

Ancak hizmet yararına fesih yetkisi, idârenin özel hukuk

hükümlerine göre imzaladığı sözleşmelerde kullanılamaz.

Çünkü bu tür sözleşmelerde tarafların eşitliği ilkesi

geçerlidir. Hizmet yararına fesih yetkisi, ancak idarî

sözleşmelerde kullanılabilir. Bu yetki mutlaka kamu

yararına kullanılmalıdır.

Hizmet yararına fesih yetkisinin özellikleri şunlardır: Bu

yetki, bütün idarî sözleşmelerde geçerli olan genel bir

yetkidir. Hizmet yararına fesih, kamu düzenine ilişkindir.

Sözleşmede öngörülmesine gerek yoktur. Hizmet yararına

fesih durumunda sözleşmecinin tazminat isteme hakkı

vardır.

Hizmet yararına fesih yetkisinin kullanılmasının özel bir

türü, rachatdır. İmtiyaza konu olan kamu hizmeti

işletmesinin, kamu hizmeti imtiyaz sözleşmesindeki

öngörülen koşullar çerçevesinde idâre tarafından satın

alınmasına rachat denmektedir.

Sonradan Gelişen Durumların İdârenin

Sözleşmelerinin Uygulanmasına Etkileri

İmzalandıkları sırada var olmayan bazı durumlar veya

olaylar, sözleşmeler uygulanırken sonradan ortaya

çıkabilirler. Bu sonradan ortaya çıkan olaylar veya durumlar

nedeniyle, idârenin imzaladığı sözleşmelerin hükümlerinin

yerine getirilmesi zorlaşabilir veya imkânsız hale gelebilir.

Bu yeni durum veya olaylar, sözleşmenin taraflarının borç

ve yükümlülüklerini ya tamamen veya kısmen ortadan

kaldırır ya da en azından bir tarafa yeni yükümlülükler

yükler. İdârenin imzaladığı sözleşmelerin uygulanmasını

etkileyen yeni olay veya durumlar, “mücbir sebep”, “fait

du prince” ve “öngörülemezlik” durumlarıdır.

Mücbir Sebep: Tarafların iradesi dışında ortaya çıkan,

önceden öngörülmesi ve önlenmesi mümkün olmayan,

sözleşmenin yerine getirilmesini engelleyen dış kaynaklı

olaylara mücbir sebep denmektedir. Mücbir sebebe,

zorlayıcı neden de denmektedir. Mücbir sebebe örnek

olarak, doğal afetler, yasal grevler, savaş ve seferberlik gibi

durumlar örnek olarak gösterilebilir. Mücbir sebeplerin

varlığı, hem idâreyi hem de sözleşmeciyi, sözleşmeyi yerine

getirme borcundan kurtarır. Bir başka deyişle, mücbir sebep

nedeniyle yükümlülüğünü yerine getirmeyen taraftan karşı

taraf tazminat isteyemez. Mücbir sebebin varlığı idârenin

her türlü sözleşmesi için sonuç doğurur.

Fait Du Prince: İdarî sözleşmenin koşullarının, idârenin

sözleşme yapma yetkisi dışındaki başka bir yetkisine

dayanarak aldığı karar veya yaptığı işlemleriyle ağırlaşması

durumunda özel şirketin bu zararının karşılanması için

kullanılan ilkeye “fait du prince” ilkesi denir. Örneğin,

sözleşmenin tarafı olan özel hukuk kişisi olan şirketin

kullandığı bir hammadde üzerine konan yeni vergi, işçi

asgari ücretlerinde ve sosyal sigorta primlerinde,

sözleşmenin diğer tarafı olan idâre eliyle yapılan artışlar

nedeniyle malî denge bozulur. Bu durumda idâre, özel

şirketin zararını gidermekle yükümlüdür. Çünkü böyle

durumlarda “idarî bilinmeyen nedenle” sözleşmenin

dengesi bozulmuş olur.

Öngörülemezlik: Öngörülemezlik (imprevision) ilkesi,

sözleşmenin taraflarının iradesinden bağımsız olarak ortaya

çıkan, sözleşmenin yapıldığı zamanda öngörülemeyen

olaylar sebebiyle, sözleşmecinin olağandışı şekilde

ağırlaşan yükünün bir kısmının idâre tarafından

karşılanmasını ifade eden ilkedir. Öngörülemezlik kuramına

göre idârenin, sözleşmenin karşı tarafı olan özel hukuk

kişisinin zararını karşılayabilmesi için, mücbir sebep veya

önlenemeyen durumda olduğu gibi mutlak bir imkânsızlık

değil, ekonomik imkânsızlık söz konusu olacaktır.

Öngörülemezlik kuramı gereğince, idârenin karşı tarafa

yapacağı yardım, geçici niteliktedir

İdârenin Sözleşmelerinin Sona Ermesi

İdârenin imzaladığı sözleşmeler iki biçimde sona

ermektedir. Bunlardan;

• Birincisi normal sona ermedir.

• Diğeri de zamanından önce sona erme yani

fesihtir.

Normal Sona Erme: Normal sona erme, sürenin dolması

ve sözleşme konusu edimin yerine getirilmesi biçiminde

olur.

Fesih: İdârenin yaptığı sözleşmelerin zamanından önce

sona erdirilmesine fesih denir. Üç türlü fesih olabilir:

• Tarafların karşılıklı anlaşmasıyla fesih,

• İdâre tarafından tek yanlı olarak fesih ve

• Mahkeme kararıyla fesih.

Tarafların Anlaşmasıyla Fesih: İdârenin sözleşmeleri,

tarafların karşılıklı iradelerinin uyuşması ile sona erebilir.

Bu tür feshe, tarafların anlaşmasıyla fesih denmektedir.

İdâre Tarafından Tek Yanlı Fesih: İdâre, bazı durumlarda

imzaladığı sözleşmeleri tek yanlı olarak feshedebilir. Bu

durumlar, sözleşmecinin kusuru nedeniyle fesih ve hizmet

yararına fesihtir.

Sözleşmecinin Kusuru Nedeniyle Fesih: Sözleşmecinin

yüklendiği edimi yerine getirirken ağır kusur işlemesi

durumunda, bir yaptırım olarak idâre sözleşmeyi tek yanlı

olarak feshedebilir. Böyle bir durumda idârenin fesih için

yargıya başvurması gerekmez. Ancak sözleşmeci, idârenin

bu fesihte haksız olduğunu ileri sürerek idâre aleyhine

tazminat davası açabilir.

HUK103U-İDÂRE HUKUKUNA GİRİŞ

Ünite 5: İdârenin Sözleşmeleri

4

Hizmet Yararına Fesih: İdâre, imzaladığı idarî sözleşmeleri,

sözleşmecinin kusuru olmasa bile kamu yararının

gerektirdiği durumlarda, tek yanlı olarak her zaman

feshedebilir. Bu tür feshe hizmet yararına fesih denir.

Ancak idâre bu tür fesih yetkisini kullandığı zaman,

sözleşmecinin tazminat isteme hakkı doğar.

Mahkeme Kararıyla Fesih: İdârenin sözleşmeleri, idârenin

veya sözleşmecinin talebi üzerine mahkeme kararıyla sona

erdirilebilir. Bu duruma, mahkeme kararıyla fesih denir.

İdârenin Sözleşmelerinden Kaynaklanan Davalar

İdârî sözleşmelerden kaynaklanan davaları, idârenin

sözleşmelerinin niteliğine göre; “İdârenin özel hukuk

sözleşmelerinden kaynaklanan davalar” ve “İdârî

sözleşmelerden kaynaklanan davalar” şeklinde ikiye

ayırmak gerekmektedir.

İdârenin Özel Hukuk Sözleşmelerinden Kaynaklanan

Davalar: İdârenin özel hukuk sözleşmelerinin akdî

hükümlerinden kaynaklanan davalar, adlî yargıda

çözülecektir. Çünkü idârenin özel hukuk sözleşmelerinin

akdî hükümleri açısından taraflar arasında eşitlik söz

konusudur. İdârenin özel hukuk sözleşmelerinin

imzalanmasından önce izlenmesi gereken idarî usuller

çerçevesinde yapılan ve sözleşmeden ayrılabilen

işlemlerden kaynaklanan davalar ise idarî yargıda

açılacaktır.

İdarî Sözleşmelerden Kaynaklanan Davalar: İdarî

sözleşmelerden kaynaklanan davalar, kural olarak idarî

yargıda çözülür. Davalar, ister sözleşme öncesi yapılan ve

ayrılabilir idarî işlemlerden kaynaklanan davalar olsun

isterse sözleşmenin düzenleyici veya akdî nitelikteki

hükümlerinden kaynaklanan davalar olsun, fark etmez.

İdârî sözleşmelerden kaynaklanan davaların görüm ve

çözümü konusunda üç olasılık vardır. Bunlar; Tam yargı

davaları, İptal davaları ve Tahkim yoludur.

İdâri Sözleşmelerden Kaynaklanan Tam Yargı Davaları:

İdarî sözleşmelerin akdî kısmından kaynaklanan

uyuşmazlıklar hakkında tarafların açtığı davalar tam yargı

davasıdır. Tam yargı davaları, İdarî Yargılama Usulü

Kanununun 2/b maddesinde, idarî eylem veya işlemlerden

dolayı kişisel hakları doğrudan zarara uğrayanlar tarafından

açılan davalar olarak tanımlanmıştır.

Tam yargı davası ile idâre hukuku alanında ihlal edilmiş bir

hakkın yerine getirilmesi veya uğranılan zararın giderilmesi

sağlanır. İdarî sözleşmelerden kaynaklanan tam yargı

davalarını ancak sözleşmenin tarafları açabilirler. Ancak,

idarî sözleşmelerin konusu olan kamu hizmeti iyi

yürütülmüyorsa ve bundan üçüncü kişilerin hakları zarar

görmüşse, hizmet kusuruna dayanarak sözleşmeyi

imzalayan idâreye karşı tam yargı davası açabilirler.

İdâri Sözleşmelerden Kaynaklanan İptal Davaları: İdarî

yargıda iptal davaları, idarî işlemler hakkında yetki, şekil,

sebep, konu ve maksat yönlerinden biri ile hukuka aykırı

olduklarından dolayı iptalleri için menfaatleri ihlâl edilenler

tarafından açılan davalardır. Kural olarak idarî sözleşmelere

karşı iptal davası açılamaz. Bunun birkaç istisnası vardır.

Birinci istisna, sözleşme yapılmadan önce idârenin yaptığı

sözleşmeye hazırlık işlemleri, ayrılabilir işlem niteliğinde

olduğundan iptal davasına konu edilebilir. Ayrılabilir işlem

teorisine göre, birden çok işlemden oluşan bir süreçte,

işlemlerden her birinin nihai işlemden ayrı, ondan bağımsız

bir kimliği veya etkisi var ise, iptal davasının konusunu

oluşturmak bakımından, içinde bulunduğu idarî süreçten

ayrılarak iptal davasına konu olabilecekleri kabul

edilmektedir. Ancak buradaki ayrılabilir işlemler de iki

türlüdür:

• Birinci tür ayrılabilir işlemler, sözleşmenin

yapılmasına ilişkindir ve bu tür ayrılabilir

işlemlere karşı, sözleşmeci ve üçüncü kişiler iptal

davası açabilirler.

• İkinci tür ayrılabilir işlemler ise, sözleşmenin

uygulanmasına ilişkindir. Bu tür ayrılabilir

işlemlere karşı sadece üçüncü kişiler iptal davası

açabilirler.

Ayrılabilir işlemin iptalinden sonra yapılması

gerekenleri, idâre ve sözleşmeci birlikte

kararlaştırmalıdırlar. Bu durumda dört şey yapılabilir:

Birincisi, idâre iptal edilen ayrılabilir işlemin yerine

hukuka uygun bir ayrılabilir işlem yapabilir. İkincisi,

iyi niyetli olan sözleşmecinin zararını tazmin ederek

sözleşmeyi tek yanlı olarak feshedebilir. Üçüncüsü,

idâre veya sözleşmeci, idârî yargıya başvurarak

sözleşmenin feshedilmesini isteyebilirler. Dördüncüsü,

idâre ve karşı taraf anlaşarak sözleşmeyi

feshedebilirler.

İkinci istisna, sözleşmenin düzenleyici hükümlerine karşı

açılan iptal davalarıdır.

Üçüncü istisna, sözleşmeli kamu görevlisi çalıştırmak için

yapılan idarî hizmet sözleşmeleridir. Bu tür sözleşmelerin

hem akdî hükümlerine, hem düzenleyici hükümlerine hem

de sözleşme yapılmadan önce idârenin yapması gereken

hazırlık işlemlerine karşı iptal davası açılabilir.

Son istisna ise, idarî sözleşmelere karşı iptal davasının

açılabileceğine ilişkin bir yasa hükmünün bulunmasıdır.

İdâri Sözleşmelerden Kaynaklanan Uyuşmazlıklar İçin

Tahkim Yolu: İdârî sözleşmelerden kaynaklanan

uyuşmazlıklar için son yol olarak tahkim yolu gösterebilir.

Tahkim, tarafların aralarındaki mevcut veya muhtemel bir

uyuşmazlığın hakemlerce çözümlenmesi için yaptıkları bir

anlaşmadır. Devlet tarafından denetlenen, kararları kesin

hüküm oluşturan ve tıpkı mahkeme kararları gibi icra

edilebilen özel bir yargı faaliyetidir. İdarî sözleşmelerden

kaynaklanan uyuşmazlıkların çözümünde kural olarak

tahkim yoluna gidilemez. Ancak Anayasamızda 1999

yılında yapılan değişiklikle, kamu imtiyazı

sözleşmelerinden kaynaklanan uyuşmazlıkların çözümü

için, millî ve milletlerarası tahkim yoluna başvurabilmenin

yolu açılmıştır.