İDARİ YARGI - Ünite 8: Kararların Uygulanması Özeti :

PAYLAŞ:

Ünite 8: Kararların Uygulanması

Giriş

İdari Yargılama Usulü Kanunu, idari yargıda verilen kararların uygulanmasını düzenlemekle yetinmemiş; ayrıca kararların uygulanmaması halini de öngörmüştür. Buna göre; Danıştay, bölge idare mahkemeleri, idare ve vergi mahkemeleri kararlarına göre işlem tesis edilmeyen veya eylemde bulunulmayan hallerde idare aleyhine Danıştay ve ilgili idare mahkemesinde maddi ve manevi tazminat davası açılabilir.

Yasal Düzenleme

İdari yargı yerlerinin verdikleri iptal kararları kendiliğinden sonuç doğurmamaktadır. İptal kararları geçmişe etkili olduğundan yani yapıldığı andan itibaren hükümsüz kılındığından idarenin iptal kararlarını yaşama geçirmek için birtakım işlemler yapması veya eylemlerde bulunması gerekmektedir. Tam yargı davalarında ise hükmedilen tazminat miktarlarının tahsili için genel hükümlere başvurulmaktadır.

İdari yargı mercileri tarafından verilen kararlar kendiliğinden sonuç doğurmadıklarından idarenin bu kararların uygulanması için derhal işlem yapması veya eylemde bulunması gerekir.

İdarenin mahkeme kararının kendisine tebliğinden itibaren en geç otuz gün içinde harekete geçmesi gerekir.

İdari yargı mercilerince verilen kararlara karşı kanun yollarına başvurulmuş olması, mahkeme kararlarının uygulanmalarına engel değildir.

Tam yargı davalarında hükmedilen tazminat en geç otuz gün içinde ödenmelidir. Bu süre içinde ödenmemesi halinde miktar, genel hükümlere göre tahsil edilmektedir.

Mahkeme kararlarının idarece uygulanmaması halinde idare aleyhine Danıştay ve ilgili idare mahkemesinde maddi ve manevi tazminat davası açılabilir.

İptal Kararlarının Uygulanması

İptal davalarında verilen iptal kararları dava konusu işlemi, ilk yapıldığı andan itibaren, geçmişe etkili şekilde hükümsüz kılar.

İptal kararlarının geçmişe etkili sonuç doğurması için idarenin dava edilen işlemi, hiç yapılmamışçasına, tüm sonuçlarıyla ortadan kaldırmaya yönelik işlem yapması gerekmektedir.

Bazı hallerde iptal edilen işleme dayanılarak başka işlemler de yapılmış olabilir. Bu işlemlerle elde edilen hakların geçmişe yönelik olarak geri alınması hakkaniyete uygun düşmezse iptal kararlarının geçmişe etkili olduğu kuralı, somut olayın özelliğine göre değerlendirilerek farklı uygulanabilir.

Düzenleyici işlemlerin iptali halinde iptal kararından önceki düzenleyici işlemin yürürlüğe girip girmeyeceği konusu tartışmalıdır. Danıştay karalarında önceki düzenlemenin kendiliğinden yürürlüğe girmeyeceği kabul edilmektedir. Öğretide de idari düzenleyici işlemin yargı tarafından iptal edilmesi üzerine, eski düzenlemenin yürürlüğe girmesinin, idarenin yerine geçerek işlem tesisi anlamına geleceği gerekçesiyle önceki düzenlemenin kendiliğinden yürürlüğe girmeyeceği belirtilmektedir.

Düzenleyici işlemler konusunda değinilmesi gereken bir diğer husus uygulama işlemleridir. Düzenleyici işlemlerin yargı kararıyla iptali durumunda, uygulama işlemlerinin geri alınması, kazanılmış hakların ihlali anlamına gelecektir. Oysa ki kazanılmış hakların korunması hukuk devleti ilkesinin gereğidir. Dolayısıyla bir düzenleyici işlemin iptali gerekçesiyle uygulama işlemleri geçmişe yönelik olarak kaldırılamazlar.

Kazanılmış hak, hukuki düzenlemelerin ilgili hakkında uygulanarak tüm sonuçlarını doğurmasıdır.

Tazminat Kararlarının Uygulanması

Yasa koyucu, konusu belli bir miktar paranın ödenmesini gerektiren davalarda hükmedilen miktar ile her türlü davalarda hükmedilen vekâlet ücreti ve yargılama giderlerinin, davacının veya vekilinin davalı idareye yazılı şekilde bildireceği banka hesap numarasına, bu bildirim tarihinden itibaren, birinci fıkrada belirtilen usul ve esaslar çerçevesinde yatırılacağını ve en geç otuz gün içinde ödeme yapılmaması halinde, genel hükümler dairesinde infaz ve icra olunacağını düzenlemiştir.

Genel hükümlere göre takip ve tahsil; icra ve iflas hukuku kurallarına göre ve icra daireleri aracılığıyla yapılacağı anlamına gelmektedir.

Tazminat miktarlarının tahsili pek de kolay değildir. Zira İcra ve İflas Kanunu’nun iflas hükümleri Devlete ve kamu tüzelkişilerine uygulanamamaktadır. Yine İcra ve İflas Kanunu’nun 82/1. maddesine göre Devlet malları ile özel kanunlarında haczi caiz olmadığı gösterilen mallar haczedilemezler. Bu kural, genel hükümlere göre tazminat alacağının tahsiline engel teşkil etmektedir.

İdarenin mallarının haczinin mümkün olmaması nedeniyle, mahkeme kararının uygulanamaması üzerine, Anayasa Mahkemesi’ne gidilmiştir. Anayasa Mahkemesi, mahkeme kararlarına uyulmayı zorunlu kılan 138. madde yönünden yaptığı incelemede, devletin borcunu ödemeyeceğinin düşünülemeyeceği, yasa koyucunun 1050 sayılı Muhasebei Umumiye Kanunu ile devletin ilama dayalı borcunu ödemesini sağlayıcı hükümler koyarak bu konuda gerekli önlemleri aldığı gerekçeleriyle iptal isteminin reddine karar vermiştir.

İdarenin özel malları haczedilebildiğinden, bu mallar kamu hizmetine tahsis edilmektedirler. Böylece haczedilmelerinin önüne geçilmektedir. Ancak idari yargı yerleri bu şekilde yapılan tahsis işlemlerini etkisiz kılmaktadırlar.

Özel mal, kamu tüzelkişilerinin hüküm ve tasarrufu altında olup, kamu yararına tahsis edilmemiş mallardır.

Tahsis, kamu tüzelkişilerinin mülkiyetindeki bir malı kamu yararına özgüleme işlemidir.

Mahkeme Kararlarını Uygulama Süresi

İYUK’un 28.maddesinde, iptal ve yürütmeyi durdurma kararlarının hangi sürede uygulanacağı düzenlenmiştir. Buna göre söz konusu kararların gerekleri en geç otuz gün içinde yerine getirilmelidir.

Yasa koyucu otuz günlük süreyi yargı kararına uygun işlem yapılması için azami süre olarak belirlemiştir. Dolayısıyla uyuşmazlığın özelliği, kararın uygulanması için daha kısa sürede işlem yapılmasını gerektiriyorsa, idare otuz günlük uygulama süresi olduğu gerekçesiyle, işlem yapmaktan kaçınamaz. Aksi halde idare yargı kararını uygulamamış kabul edilmelidir.

Konusu belli bir miktar paranın ödenmesini gerektiren davalarda da hükmedilen miktarın da en geç otuz gün içinde ödenmesi gerekmektedir.

Yargı Kararlarının Uygulanmaması İhtimali

Yasa koyucu, idari yargı kararlarına göre işlem tesis edilmeyen veya eylemde bulunulmayan hallerde idare aleyhine Danıştay ve ilgili idari mahkemede maddi ve manevi tazminat davası açılabileceğini düzenlemiştir. Bu düzenleme Danıştay içtihatlarında, idareye ilam icaplarına göre işlem yapmama olanağını tanımadığı, aksine maddi veya hukuki herhangi bir imkânsızlıkla mahkeme kararlarına uygun işlem veya eylem yapılamaması halinde dahi ilgilinin hukukunun korunmasını sağlamak için konulduğu şeklinde yorumlanmaktadır.

Maddi veya hukuki imkânsızlık durumunda, iptal edilen işlemi tüm sonuçlarıyla ortadan kaldırmak mümkün olmayabilir. Bu durumda dahi idarenin tazmin sorumluluğu devam etmektedir.

Maddi imkânsızlık, idarenin işlem yapmasının fiilen maddi olarak mümkün olmamasıdır.

Hukuki imkânsızlık, idarenin işlem yapmasının hukuki olarak mümkün olmamasıdır.

Çözümler ve Öneriler

Yasa koyucu İYUK’da mahkeme kararlarının uygulanmasını, idarenin hukuk devleti anlayışına bıraktığı için uygulamada kararların uygulanması konusunda sorun yaşanmaktadır. Bu sorunun çözümüne yönelik olarak öncelikle İYUK’un 28. maddesinde öngörülen düzenlemenin hem idareye karşı açılan davalar hem de kamu görevlileri bakımından caydırıcı özellik taşımadığı tespitinde bulunulabilir. Ayrıca Danıştay’ın “manevi tazminatın zenginleşme aracı olmadığı” şeklindeki içtihadı sebebiyle, hükmedilen manevi tazminat miktarlarının düşük olması da bu düzenlemeyi yetersiz kılmaktadır.

Yargı kararlarının uygulanmaması sorununun çözümünde düşünülebilecek bir diğer çözüm kamu görevlilerinin kişisel sorumluluğuna gitmektir. Ancak kamu görevlileri üst düzey yöneticiye karşı dava açmayı tercih etmeyebilirler. Ayrıca, uygulamada, yargı kararını uygulamayan görevlinin belirlenemediği; kamu görevlilerinin kişisel sorumluluğunun bulunmadığı ya da kamu görevlisinin sorumlu olması için uygulamama kastının da gerektiği yolunda mahkeme kararlarının varlığı bu çözümü etkisizleştirmektedir. Zaten 2014’te yapılan değişiklik sonrası artık yargı kararını uygulamayan kamu görevlileri aleyhine tazminat davası açmak da mümkün değildir.

Cezai sorumlulukta da Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Kanun hükümleri ve bakanların Yüce Divan’a gönderilmesi süreci nedeniyle istenen yarar sağlanamamaktadır.

Mevcut düzenleme çerçevesinde idari yargı kararlarının uygulanmaması sorunu, manevi tazminat davalarında, ilgililerin uğradığı haksızlığı giderecek, idareye ceza anlamına gelecek miktarlara hükmedilmesiyle çözümlenebilir. Manevi tazminat miktarlarının yüksek tutulması idare için caydırıcı olacaktır.

Danıştay 5. Dairesi’nce geliştirilen bir diğer çözüm ise yargı kararını uygulamayan kamu görevlisinin tespit edilerek, rücu sürecinin başlatılmasıdır.

Ayrıca kararı uygulamayan kamu görevlisi hakkında gerek idari yargı gerekse adli yargı mercileri, suç duyurusunda bulunmalıdırlar.

İdari yargı kararlarını uygulamayan kamu görevlilerinin ceza sorumluluğunda, 4483 sayılı Yasayla getirilen idari korumanın kaldırılması da düşünülebilir. Zira yargı kararını uygulamamak gibi bir kamusal yetki kullanılamayacağından bu davranış, görev sebebiyle işlenmiş bir suç değildir. Dolayısıyla bu suçu işleyen kamu görevlisi aleyhine savcılar doğrudan dava açabilmelidirler.

Kişisel sorumluluk, kamu görevlilerinin hizmetle ilgisi olmayan tutum ve davranışlarından dolayı haksız fiil esaslarına göre sorumlu olmasıdır.

Rücu, idarenin ödediği tazminat miktarını, kişisel kusuru bulunan kamu görevlisinden kusuru oranında istemesidir.

İdari yargı kararlarının uygulanmaması sorununun çözümü için yeni düzenleme önerileri ise şöyle sıralanabilir:

  • Yargı kararının gereklerinin yerine getirilmemesi, kamu görevine atanma ve seçilme yeterliliğini kaybettirecek nitelikte bir suç olarak düzenlenmelidir. Ayrıca bu suçun kovuşturulması, doğrudan cumhuriyet savcılarına bırakılmalı, bakanlar bakımından da Yüce Divan’a gönderme yetkisi, Cumhuriyet Başsavcısı’na tanınmalıdır.
  • Tam yargı davalarında verilen kararların uygulanabilmesi için ise devlet mallarının haczedilemezliği kuralına, mahkeme ilamlarının infazı istisnası getirilmelidir.
  • Son olarak idari eylem veya işlem niteliğinde yargı kararı verilemeyeceğini öngören Anayasa ve İYUK hükümleri kaldırılarak idari yargı kararlarına doğrudan uygulanabilirlik niteliği tanınmalıdır.