İDARİ YARGI - Ünite 5: İdari Davalar Özeti :

PAYLAŞ:

Ünite 5: İdari Davalar

Giriş

İdari yargıda davalar iptal ve tam yargı davaları olmak üzere iki başlık altında incelenmektedir. İdari Yargılama Usulü Kanunu’nda (İYUK) iptal davası, tam yargı davası ve sözleşme davaları olmak üzere üç tür dava öngörülmüşse de idari sözleşmelerden doğan uyuşmazlıklar iptal veya tam yargı davası olarak şekillendiğinden sözleşmeden doğan davalar ayrı bir dava türünü oluşturmamaktadır.

Hukuk devleti, her türlü faaliyetinde hukuka bağlı olan ve vatandaşlarına hukuki güvenlik sağlayan devlettir.

İdari Dava Türleri

İYUK’un ikinci maddesinde idari dava türleri şu şekilde sayılmıştır:

  • İdari işlemler hakkında yetki, şekil, sebep, konu ve maksat yönlerinden biri ile hukuka aykırı olduklarından dolayı iptalleri için menfaatleri ihlal edilenler tarafından açılan iptal davaları,
  • İdari eylem ve işlemlerden dolayı kişisel hakları doğrudan muhtel olanlar tarafından açılan tam yargı davaları,
  • Tahkim yolu öngörülen imtiyaz şartlaşma ve sözleşmelerinden doğan uyuşmazlıklar hariç, kamu hizmetlerinden birinin yürütülmesi için yapılan her türlü sözleşmelerden dolayı taraflar arasında çıkan uyuşmazlıklara ilişkin davalar.

Yukarıdaki maddelerden de anlaşılacağı üzere, idari yargıdaki dava türleri iptal davası, tam yargı davası ve sözleşme davalarıdır. İdari işlemlerden kaynaklanan uyuşmazlıklarda, iki davanın birden açılması ya da önce iptal sonra tam yargı davası açılması mümkün olmaktadır. İdari sözleşmelerden doğan uyuşmazlıklar ise, iptal veya tam yargı davası şeklinde karşımıza çıkmaktadır. Bu sebeple İdari Yargılama Usulü Kanunu’nda iki tür davanın düzenlendiğini söylemek mümkündür.

İYUK’da yer alan dava türlerinin dışında, mahalli idarelerin seçilmiş organlarının organlık sıfatlarını kaybetmelerine ilişkin istemler, İYUK’un Ek 2. maddesinde belirtilen usule göre karara bağlanmaktadır. Organlık sıfatının kaybı talebi, idari dava olarak düzenlenmemiştir. Ancak, bu usul mahalli idarelerin seçilmiş organlarının organlık sıfatlarını kaybetmelerine dair kararların yargısal niteliğini pekiştirmektedir.

Ayrıca, çeşitli yasalarda, idari cezalara karşı idari yargıya itiraz edilmesi öngörülmektedir. Örneğin Kıyı Kanunu’nun 15. maddesine göre para cezalarına karşı, 7 gün içinde yetkili idare mahkemesine itiraz edilecektir. Kıyı Kanunu itiraz usulü hakkında başka hüküm içermemektedir.

İptal Davasının Özellikleri

İptal davası, idari işlemlerin hukuka aykırılıkları sebebiyle, hukuk âleminden kaldırılmalarını sağlamaya yönelik bir dava türüdür. Anayasa Mahkemesi’nin ifadesiyle: “Yönetsel işlemlerin hukuka uygunluğunun denetiminde iptal davası yolu asıldır. İptal davaları, kişilerin kendi yararlarına sonuç almalarını amaçlamakla birlikte genelde hukuka uygunluğu sağlayarak kamu yararını gerçekleştirir.” Diğer bir ifadeyle iptal davası ; idari işlemlere karşı menfaati ihlal edilenler tarafından, yetki, şekil, konu, sebep ve maksat unsurlarından birinin hukuka aykırı olduğu iddiasıyla idari yargıda açılan davadır.

Öte yandan, idarî işlemler yasallık karinesinden yararlanır ve bu karine gereği, idarî işlemlerin yerindeliği ve hukuka uygun olduğu varsayılır. İdarî davalar, idarenin işlem ve eylemlerinin hukuka uygunluğunun yargısal yolla denetlenmesi, kamu hizmetlerinin hukuk kurallarına ve hizmetin gereklerine uygun biçimde yapılmasının sağlanması, kamu hizmetlerinin getirdiği yarar ve zararların bireyler üzerindeki etkilerinin adaletli bir surette dengelenmesi için vatandaşlara tanınmış bir haktır.

İdarî yargıda “idarî işlemler hakkında yetki, şekil, sebep, konu ve maksat yönlerinden biri ile hukuka aykırı olduklarından dolayı iptalleri için menfaatleri ihlâl edilenler tarafından açılan davalar” biçiminde tanımlanan iptal davaları, idarenin hukuka uygun davranmasını sağlayarak hukuk devletini gerçekleştiren önemli yollardandır. İptal davası kolay işleyen ve karmaşık olmayan niteliğiyle yargısal bir denetim yolu olarak öngörülmüştür.

İptal davasının hukuk devleti ilkesini yaşama geçirme işlevi sebebiyle bu davaların objektif olduğu kabul edilir. Bu kabule göre: İptal davası neticesinde verilen karar sadece somut uyuşmazlık için değil, benzer tüm uyuşmazlıklar için geçerlidir. Ancak öğretinin benimsediği, iptal davasının objektifliği esasının, uygulamada geçerli olmadığı görülmektedir. İptal davalarının bir diğer özelliği, mahkemenin verdiği iptal kararının, dava konusu işlemi, ilk yapıldığı andan itibaren ortadan kaldıracak şekilde sonuç doğurmasıdır. Ancak, dava konusu işlem, mahkemenin iptal kararıyla kendiliğinden ortadan kalkmamakta; idarenin, yargı kararı doğrultusunda işlem yapması gerekmektedir.

İptal Davasının Şartları

İptal davası açılabilmesi için konuya, davacıya, davalıya, dava açma süresine ve mahkemeye ilişkin bir takım şartların bir araya gelmesi gerekir. İdari işlemlerin hukuka aykırı olduklarından dolayı, iptalleri için dava açılabilmesinin ilk koşulu, ortada dava konusu edilebilir bir işlem bulunmasıdır. İptal davası, kesin ve yürütülmesi zorunlu bir işleme karşı açılabilir.

İdari işlemlere karşı iptal davası açılabilmesi için davacının, fiil ehliyetine sahip olması gereklidir. Fiil ehliyetine sahip olmayanlar kanuni temsilcileri aracılığıyla dava açabilirler. İptal davalarında diğer boyutunu ise menfaat ihlali koşulu oluşturmaktadır. İdari Yargılama Usulü Kanununa göre iptal davası, idari işlemlerden dolayı menfaatleri ihlal edilenler tarafından açılabilecektir.

Fiil ehliyeti , bir kimsenin kendi fiilleriyle hak edinebilme ve borç altına girebilme gücüdür.

Kanuni temsilci, bir hukuki işlemi başkasının ad ve hesabına yapan kimsedir.

İdari yargı uygulamasında menfaat, dava konusu edilen işlem ile dava açmak isteyen arasında kurulabilen güncel, meşru, ciddi ve makul ilişki olarak yorumlanmaktadır. İptal davalarında davalı, işlemi yapan idaredir. Cumhurbaşkanlığı işlemlerinde, Cumhurbaşkanlığı davalı konumundadır. Bakanlıkların merkez teşkilatının işlemlerine karşı açılacak davalarda bakanlık; taşra teşkilatının işlemlerinde ise illerde valilik, ilçelerde kaymakamlık hasım gösterilir. Kamu tüzelkişilerinin veya bu tüzelkişilerin bünyesindeki birimlerin işlemlerinde husumet, tüzelkişiliği temsile yetkili yürütme organına yöneltilir. Müsteşarlık, başkanlık ve genel müdürlük olarak yapılandırılan, tüzel kişiliği olmayan Diyanet İşleri Başkanlığı gibi kuruluşlar, mevzuatla kendi görev alanlarına giren konularda nihai, kesin işlem yapabildikleri gerekçesiyle iptal davalarında davalı olarak kabul edilmektedirler.

İYUK’un 7. maddesine göre, dava açma süresi, özel kanunlarında ayrı süre gösterilmeyen hallerde Danıştay’da ve idare mahkemelerinde altmış; vergi mahkemelerinde otuz gündür. İşlemin düzenlendiği yasada farklı bir süre öngörülmüşse, dava bu süre içinde açılmalıdır. Örneğin Kamulaştırma Kanunu’na göre dava açma süresi 30 gündür.

Kamulaştırma, devlet ve kamu tüzelkişilerinin, kamu yararının gerektirdiği hallerde karşılığını peşin ödemek şartıyla, özel mülkiyette bulunan taşınmaz bir malın tamamına veya bir kısmına, Kamulaştırma Kanunu’nda gösterilen esas ve usullere göre zorla el atmasıdır.

Düzenleyici işlem, idarenin üstlendiği görevleri yerine getirebilmek için Anayasa ve kanunlara aykırı olmamak şartıyla genel ve soyut normlar koymak üzere yaptığı işlemlerdir.

Dava süresi, tebliğ (yazılı bildirim), yayım veya ilan tarihini izleyen günden itibaren başlar. Ancak bazı durumlarda, tebliğ edilmeyen işlemlerin öğrenildiği tarihten itibaren de dava açılabileceği kabul edilmektedir. Yazılı bildirim, işlemin öğrenilmesi ve dava hakkının kullanılması bakımından gereklidir; fakat işlemden bir başka yolla haberdar olunması halinde de dava açılabilmektedir. Ayrıca, davacıyı doğrudan etkilemediği için tebliği gerekmeyen çevre, imar, kültür ve tabiat varlıklarına ilişkin işlemlerde öğrenme tarihi esas alınmalıdır. İdari başvuru; ya mevcut bir işlemin kaldırılması, geri alınması ya da değiştirilmesi istemiyle ya da ortada bir işlem yokken idari davaya konu olabilecek bir işlem yapılması için başvuru şeklinde gerçekleşir.

İdari işlemlere karşı yargı yoluna başvurmazdan önce uyuşmazlığın çözümü için idareye başvurarak, işlemin gözden geçirmesini talep etmek mümkündür. İYUK’un 11. maddesinde, ilgililere dava açmazdan önce, idari dava açma süresi içinde işlemi yapan makamın üstüne, üst makam yoksa işlemi yapmış olan makama başvurarak, işlemin kaldırılması, geri alınması, değiştirilmesi veya yeni bir işlem yapılmasını isteme imkânı tanınmıştır. Böylelikle, yargı yoluna başvurmadan, hukuka aykırı işlemlerin idare tarafından düzeltilmesi amaçlanmaktadır. İdari başvuru, bu bakımdan önemlidir. İlgililer ve idare, bu aşamada işlemin hukuka uygunluğunu titizlikle gözden geçirerek, idari yargının iş yükünü azaltabilirler.

İdari başvurunun uyuşmazlıkları sulhen çözmenin yanı sıra önemli bir hukuki sonucu bulunmaktadır. İYUK’un 11. maddesine göre üst makamlara veya üst makam yoksa işlemi yapan makama yapılan başvuru işlemeye başlamış olan dava açma süresini durdurur. İdarenin olumsuz cevabından itibaren, dava süresi kesildiği yerden itibaren işlemeye devam eder. Yasa, yapılan başvurunun altmış gün içinde cevaplanmaması halinde isteğin reddedilmiş sayılacağını hükme bağlamıştır. Bu sebeple başvuruların açıkça cevaplanması beklenilmemelidir.

İdari işlemlere karşı itiraz, İYUK’un dışında çeşitli yasalar ve düzenleyici işlemlerde de mevcuttur. İdari itiraz süresi ve merciinin özel olarak düzenlenmesi halinde bu sürelerde ve gösterilen makamlara itiraz edilmesi gerekmektedir. Cevap süresinin de belirlenmiş olması durumunda artık altmış günlük genel zımni ret süresi beklenmez. Özel düzenlemede gösterilen sürede itiraz sonuçlandırılmamışsa talep reddedilmiş sayılmalıdır. Ayrıca belirtmek gerekiyor ki, dava süresinin de yasada belirtilmesi durumunda başvuru, yasada belirtilen dava açma süresi içinde yapılmalıdır.

Zımni ret, idareye yapılan başvurunun altmış gün içinde cevaplanmaması halinde reddedilmiş sayılmasıdır.

İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 10. maddesinde, ilgililerin haklarında işlem yapılması için idareye başvurabilecekleri belirtilmektedir. Bu hükme göre ilgililer, haklarında idari davaya konu olabilecek bir işlem veya eylemin yapılması için idari makamlara başvurabilirler. Altmış gün içinde bir cevap verilmezse istek reddedilmiş sayılır. İlgililer altmış günün bittiği tarihten itibaren dava açma süresi içinde, konusuna göre Danıştay’a, idare ve vergi mahkemelerine dava açabilirler. Altmış günlük süre içinde idarece verilen cevap kesin değilse ilgili bu cevabı istemin reddi sayarak dava açabileceği gibi, kesin cevabı da bekleyebilir. Bu takdirde dava açma süresi işlemez. Ancak, bekleme süresi başvuru tarihinden itibaren altı ayı geçemez.

İptal davalarında konu ve yer bakımından uyuşmazlığı çözmeye yetkili mahkemenin belirlenmesi gerekmektedir. Yargılama usulünde, yargı düzeni içinde hangi mahkemenin davaya bakacağını gösteren kurallara görev ve yetki kuralları denmektedir. Görev kuralları, davaların konularına göre dağılımını; yetki kuralları ise görevli mahkemelerden, coğrafi olarak hangi yerdeki mahkemenin davaya bakacağını belirler. İdari yargıda, iptal davalarında genel görevli mahkemeler, idare mahkemeleridir. Danıştay Kanunu’nun 24. maddesinde sayılan davalarda ise Danıştay görevlidir. Vergi uyuşmazlıkları, vergi mahkemelerinde çözümlenmektedir.

İmtiyaz şartlaşma ve sözleşmeleri, bir kamu hizmetinin özel hukuk tüzel kişisi tarafından kurulmasını veya kurulmuş bir kamu hizmetinin belli bir süre işletilmesini öngören şartlaşma ve sözleşmelerdir.

İptal davalarında yetkili mahkemeler, İYUK’un 32-35. maddelerinde düzenlenmiştir. Buna göre; aksine yasal düzenleme bulunmayan hallerde yetkili mahkeme, dava konusu idari işlemi veya idari sözleşmeyi yapan idari merciin bulunduğu yerdeki idare mahkemesidir. İdare ve vergi mahkemeleri, idari yargının görev alanına giren bir davada görevsizlik veya yetkisizlik sebebiyle davanın reddine karar verirlerse dosyayı Danıştay’a veya görevli ve yetkili idare veya vergi mahkemesine gönderirler (İYUK, m. 43).

Görevsizlik sebebiyle gönderilen dosyalarda Danıştay, davayı görevi içinde görmezse dosyanın yetkili ve görevli mahkemeye gönderilmesine karar verir. Görevsizlik veya yetkisizlik sebebiyle dosyanın gönderildiği mahkeme kendisini görevsiz veya yetkisiz gördüğü takdirde, söz konusu mahkeme ile ilk görevsizlik veya yetkisizlik kararını veren mahkeme aynı bölge idare mahkemesinin yargı çevresinde ise, uyuşmazlık bölge idare mahkemesince, aksi halde Danıştay’ca çözümlenir. Görev ve yetki uyuşmazlıklarında Danıştay ve bölge idare mahkemesince verilen kararlar ilgili mahkemelere bildirilir ve bu husus taraflara tebliğ olunur. Danıştay ve bölge idare mahkemesince görev ve yetki uyuşmazlıkları ile ilgili olarak verilen kararlar kesindir. Dava, Danıştay veya bölge idare mahkemesi kararıyla belirlenen mahkemede çözümlenir.

Görev uyuşmazlığı, bir davanın hangi mahkemede görüleceği konusunda Danıştay, idare ve vergi mahkemeleri arasında çıkan uyuşmazlıktır.

Yetki uyuşmazlığı, bir davanın hangi idare mahkemesinde ya da vergi mahkemesinde görüleceği konusunda idare mahkemeleri arasında ya da vergi mahkemeleri arasında çıkan uyuşmazlıktır.

Merci tayini, bir davanın görüleceği mahkeme konusunda çıkan uyuşmazlıkta görevli ve yetkili mahkemeyi belirleme işlemidir.

Aynı maddi veya hukuki sebepten doğan ya da biri hakkında verilecek hükmün, diğerini etkileyecek nitelikte olduğu davalar bağlantılı davalardır. İdari yargı yerlerine açılan birden fazla dava arasında bağlantıdan söz edilebilmesi için, davaların biri veya birkaçının sonucunun bir diğer davada yapılacak saptama ve değerlendirmelerle verilecek karara bağlı olması gerekir. Dava edilen bir işlemin bir diğer işlemin sebebi olması halinde iki dava arasında bağlantı olacaktır. Davalara konu işlemlerin maddi ve hukuki sebeplerinde birlik olması durumunda da bağlantıdan söz edilecektir. Birden fazla dava arasında bağlantı olabilmesi için davaların tümünün yargılamanın aynı aşamasında bulunması gerekmektedir. Temyiz aşamasındaki bir dava ile ilk derece mahkemesinde görülmekte olan bir başka dava arasında bağlantıdan söz edilemez.

Bağlantılı davalardan birinin Danıştay’da bulunması halinde dava dosyası Danıştay’a gönderilir. Bağlantılı davalar, değişik bölge idare mahkemesinin yargı çevrelerindeki mahkemelerde bulunduğu takdirde dosyalar Danıştay’a gönderilir. Bağlantılı davalar aynı bölge idare mahkemesinin yargı çevresindeki mahkemelerde bulunduğu takdirde dosyalar o yer bölge idare mahkemesine gönderilir. Bağlantılı dava , aynı maddi veya hukuki sebepten doğan ya da biri hakkında verilecek hükmün, diğerini etkileyecek nitelikte olduğu davalardır.

Yürütmenin Durdurulması

İdari işlemlerin hukuka uygunluk karinesinden yararlanmalarının önemli bir sonucu, işlemlere karşı dava açılmasının, işlemin uygulanmasını durdurmamasıdır. Dava konusu işlemin uygulanmaması için, idari yargı mercii tarafından, yürütmenin durdurulması kararı verilmesi gereklidir. İdari yargıda yürütmenin durdurulması, İYUK’un 27. maddesinde düzenlenmiştir.

Hukuka uygunluk karinesi, idari işlemlerin, hukuka uygun olduklarına dair bir yargı kararına gereksinim duymadan hukuka uygun kabul edilerek ilgililer üzerinde hukuki sonuç doğurmasıdır.

Dava açılmasının işlemin uygulanmasını durdurmaması, işlemden kaynaklanan olumsuz sonuçların, bireylere ve topluma zarar vermesi ihtimalini ortaya çıkarmaktadır. Bu sebeple, dava konusu işlemin verebileceği zararların önlenmesi için Danıştay ve idare mahkemelerine işlemin uygulanmasını durdurma yetkisi tanınmıştır. İYUK’un 27. maddesine göre yürütmenin durdurulması kararı verilebilmesi için;

a. İdari işlemin uygulanması halinde telafisi güç veya imkânsız zararların doğması,
b. İdari işlemin açıkça hukuka aykırı olması şartlarının birlikte gerçekleşmesi gerekmektedir.

Yürütmenin durdurulması talebi, dava dilekçesinde belirtilebileceği gibi, dava açıldıktan sonra da yürütmenin durdurulması isteminde bulunmak mümkündür. Yürütmenin durdurulmasına dair verilen kararlar on beş gün içinde yazılır ve imzalanır. Yürütmenin durdurulması istemleri hakkında verilen kararlara karşı itiraz yolu da kanunda düzenlemiştir. Buna göre: Danıştay dava dairelerinin kararlarına karşı İdari veya Vergi Dava Daireleri Kurullarına; bölge idare mahkemeleri kararlarına ise en yakın bölge idare mahkemesine; idare ve vergi mahkemeleri ile tek hâkim tarafından verilen kararlara karşı bölge idare mahkemesine bir defaya mahsus olmak üzere itiraz edilebilir. İtiraz süresi kararın tebliğini izleyen günden itibaren yedi gündür. İtiraz edilen merciler dosyanın kendisine gelişinden itibaren yedi gün içinde karar vermek zorundadır. İtiraz üzerine verilen kararlar kesindir.

Tam Yargı Davalarının Tanımı ve Kapsam

Tam yargı davası İYUK’un 2/b. maddesinde: “İdari eylem veya işlemlerden dolayı kişisel hakları doğrudan muhtel olanlar tarafından açılan davalar” olarak tanımlanmıştır. Doktrinde ise tam yargı davaları, kişilerin ihlal edilen haklarının yerine getirilmesine veya uğradıkları zararlarının giderilmesine yönelik davalar olarak tanımlanmaktadır. Başka bir ifadeyle tam yargı davası ; idari işlem ve eylemlerden dolayı hakları ihlal edilenler tarafından bir hakkın yerine getirilmesi, uğranılan zararın yerine getirilmesi ya da eski durumun iadesi amacıyla idari yargıda açılan davadır. Kişisel hakkın tazminine yönelik olması, tam yargı davalarını iptal davalarından ayıran önemli bir özelliktir. İptal davalarında işlemlerin hukuka uygun olup olmadığı incelendiği için, bu davaların sonuçlarından iptal edilen işlemle ilgili herkes yararlanmaktadır. Tam yargı davaları ise sadece davanın tarafları bakımından sonuç doğuran davalardır.

Tam Yargı Davasının Şartları

İptal davasında olduğu gibi tam yargı davasında da dava açabilmek için davacıya, davalıya, süreye ve mahkemeye ilişkin bir takım şartların oluşması gerekmektedir. İYUK’un 2/b. maddesine göre, tam yargı davası, idari eylem veya işlemlerden dolayı kişisel hakları doğrudan muhtel olanlar tarafından açılabilecektir. Uygulamada, tam yargı davalarında, iptal davalarında olduğu gibi menfaat ilişkisinin varlığına bakılmamakta, idarenin işlem ve eylemi sebebiyle davacının maddi veya manevi zarara uğrayıp uğramadığı araştırılmaktadır.

Tam yargı davalarında uğranılan zararın karşılanması talep edildiği için, davalı idare, talep edilen tazminatı ödeyebilecek bütçeye sahip olmalıdır. Bu sebeple, tam yargı davaları bakanlıklar ve kamu tüzel kişileri hasım gösterilerek açılabilir. Tam yargı davalarının konusunu idari işlem ve idari eylemler oluşturur. Yasa koyucu tam yargı davalarında dava açma süresini, konusuna göre farklı hükümlere tabi tutmuştur. İdarenin bir işleminden kaynaklanan tam yargı davasında ayrı bir dava süresi düzenlenmemiş, genel dava süresine atıf yapılmıştır. Buna göre, ilgililer haklarını ihlal eden bir idari işlem dolayısıyla, işlemin tebliğini izleyen günden itibaren ayrıca özel süre öngörülmeyen hallerde, altmış günlük dava açma süresinde dava açabilirler.

İYUK idari işlemlerden dolayı hak ihlali halinde, iptal ve tam yargı davalarının birlikte açılmasını düzenlemekle birlikte; önce işlemin iptali için iptal davası açmak ve daha sonra tam yargı davası açmak imkânını da tanımaktadır. Bu durumda açılan iptal davasının karara bağlanması üzerine, kararın veya kanun yollarına başvurulması halinde verilecek kararın tebliğini izleyen günden itibaren, dava açma süresi içinde tam yargı davası açılabilmektedir.

Tam yargı davası açabilmek için önceden açılan iptal davasının davacı lehine sonuçlanması şart değildir. Bir başka ifadeyle, iptal davasının reddedilmiş olması, idarenin sorumluluğunu kaldırmaz. Eğer, somut olayda, idarenin kusurlu veya kusursuz sorumluluğu söz konusu edilebiliyorsa, tam yargı davası açılabilir.

Kusurlu sorumluluk, idarenin yürüttüğü bir hizmetin kurulması veya işleyişindeki aksaklık nedeniyle sorumlu tutulmasıdır. Kusursuz sorumluluk; idarenin, kusurlu olmasa dahi, işlem veya eylemi ile bireylerin uğradıkları zarar arasında nedensellik bağı kurulduğu sürece sorumlu olmasıdır.

Kamu külfetlerinde eşitlik, idarenin kamu yararını gerçekleştirmek amacıyla yerine getirdiği hizmet nedeniyle zarara uğrayan kişinin zararlarının tazmin edilmesidir.

İYUK’un 12. maddesine göre, bir işlemin icrası sebebiyle doğan zararların tazmini için, uygulama tarihinden itibaren altmış günlük dava süresi içinde dava açmak mümkündür. Kanun, bu durumda da 11. madde uyarınca, ilgililerin idareye başvurma hakkını saklı tutmuştur. Bir idari işlem veya bir idari sözleşmenin uygulanması durumunda olmayan, idarenin her türlü faaliyetlerinden veya hareketsiz kalmasından, araçlarının kullanımından, taşınır ve taşınmaz mallarının veya tesislerinin işletilmesinden dolayı oluşan zararlar idari eylem sonucu oluşan zarar ve buna yol açan eylemler de idari eylem kavramı içerisinde kabul edilmektedir.

İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 13. maddesinde, idari eylemlerden kaynaklanan tam yargı davalarında süre düzenlenmektedir. İdari eylemlerden hakları ihlal edilmiş olanların, dava açmadan önce idareye başvurmaları zorunludur. Kanun’a göre, idari eylemin öğrenilmesinden itibaren bir yıl içinde ve her halde eylem tarihinden itibaren beş yıl içinde idareye başvurarak zararın tazminini istemek gerekmektedir. İdarenin talebi kısmen veya tamamen reddetmesi üzerine, ret işleminin tebliğini izleyen günden itibaren dava açma süresi içinde dava açılmalıdır.

İdari merci tecavüzü, dava açılmadan önce idareye başvuru zorunluluğu getirildiği hallerde, bu başvuru yapılmaksızın doğrudan dava açılmasıdır

Tahkim yolu öngörülen imtiyaz sözleşmelerinden doğan uyuşmazlıklar dışında kalan ve Danıştay ile vergi mahkemelerinin görev alanına girmeyen tüm tam yargı davalarında idare mahkemeleri görevlidir. İdari yargının görevli olduğu tam yargı davalarında uygulanacak olan yetki kuralı ise İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 36. maddesidir. Buna göre idari sözleşmelerden doğanlar dışında kalan tam yargı davalarında yetkili mahkeme;

a. Zararı doğuran idari uyuşmazlığı çözümlemeye yetkili,
b. Zarar bayındırlık ve ulaştırma gibi bir hizmetten veya idarenin herhangi bir eyleminden doğmuş ise hizmetin görüldüğü veya eylemin yapıldığı yer,
c. Diğer hallerde davacının ikametgâhının bulunduğu yer, idare mahkemesidir.