II. ABDÜLHAMİT DÖNEMİ TÜRK EDEBİYATI - Ünite 1: Edebiyat-ı Cedide Topluluğunun Oluşumu Özeti :

PAYLAŞ:

Ünite 1: Edebiyat-ı Cedide Topluluğunun Oluşumu

Döneme Genel Bakış ve Edebiyat-ı Cedide Topluluğu

Fuat Köprülü’den beri edebiyat tarihini tasnif ederken önce medeniyet daireleri, sonra toplumsal hayat ve edebiyatın genel havasını belirleyen en önemli siyasî olaylar ve çeşitli edebiyat anlayışları esas alınmaktadır. II. Abdülhamit tarafından ilan edilen ve I. Meşrutiyet denilen siyasal nizam da dönemin genel havasının temel belirleyicisi olduğu için ve bu dönem Tanzimat Dönemi’nin ikinci evresi olarak işlense de Tanzimat’ın ilk evresinin toplumcu anlayışıyla ilgisi olmadığı için de bu döneme “II. Abdülhamit Dönemi” ifadesini kullanmak gerekir. Tanzimat Edebiyatı olarak el alınan iki evreden sonraki edebî faaliyetler iki ana çizgi ekseninde değerlendirilmektedir:

  1. Edebiyat-ı Cedide topluluğu
  2. Edebiyat-ı Cedide dışındaki edebî hareketlilik

Her ne kadar dönemin en baskın ve ilkeli grubu olsa da Servet-i Fünûn (Edebiyat-ı Cedide) devrin tek edebiyat odağı değildir. Diğer edebî hareketler belirli bir grup etrafında ve ilkeli olarak ortaya çıkmadıkları için bu isimlere ortak bir ad verilememektedir.

Edebiyat-ı Cedide Topluluğunun Oluşumu

31 Ağustos 1876’da tahta çıkıp 23 Aralık 1876’da I. Meşrutiyeti yürürlüğe koyan I. Abdülhamit, Osmanlı- Rus Savaşı’nı gerekçe göstererek 13 Şubat 1878’de Millet Meclisi’ni kapatmıştır. Baş gösteren çok sayıda sorundan dolayı devletin parçalanmasını engellemek için giderek daha sıkı ve sert bir yönetim tarzını benimser. Büyük bir polis teşkilatı kurar, Yayımlara katı bir sansür uygular, sarayın masraflarını azaltarak dış borcu azaltmaya çalışır. II. Abdülhamit, otuz üç yıllık saltanatı süresince, sert bir idare tarzını benimsemiş ama önemli yeniliklere de imza atmıştır. Baskıcı politikalarından ötürü karşısında sürekli ve güçlü muhalif aydın gruplar bulmuştur.

Abdülaziz döneminde de padişaha karşı politik isteklerde bulunan Yeni Osmanlılar, II. Abdülhamit döneminde de Jön Türkler (Genç Türkler) adıyla harekete geçer. İstekleri, meşruti düzen ve Kanûn-ı Esâsî’nin yeniden ilanıdır. 13 Nisan 1909’da patlak veren 31 Mart Vakası’nı Selanik’ten gelen Hareket Ordusu bastırır. İttihat ve Terakki, idareye el koyar. II. Abdülhamit tahttan indirilip Selanik’e sürgüne gönderilir.

II. Abdülhamit, yenilik yanlısı ve muhalif olduğu için Ziya Paşa’yı Suriye Valiliğine atar/sürer ve şair 1880’de Adana’da vefat eder. Namık Kemal, muhalefeti nedeniyle 1877’de tutuklanıp beş ay hapis yattıktan sonra, Midilli’ye sürülür ve 1888’de Sakız’da ölür.

Tanzimat’ın II. kuşak şair ve yazarları, baskı ve özel yaşamlarındaki acılar sebebiyle toplumsal ve siyasal konulardan uzak durmayı yeğlerler. Eserlerinde genellikle aşk, doğa ve ölüm gibi bireysel temalara yer verirler. Bu dönemde, pek çok edebî dergi yayımlanır ancak hemen hepsinde “siyasetten başka her şeyden bahseder” gibi ibareler bulunmaktadır.

Edebî Ortam

Tanzimat’ın 1860-1876 yıllarını kapsayan, toplumsal yönü ağır basan I. Kuşağını Şinasi, Namık Kemal, Ziya Paşa ve Ahmet Midhat gibi şair ve yazarlar temsil eder. Mehmet Kaplan bu döneme “Sosyal ve Politik Fikirler Devri” adını verir. II. Abdülhamit tahta geçtikten sonra (1876) edebiyatta yeni bir dönem açılır. Bu dönemde, Recaizade Mahmut Ekrem, Abdülhak Hâmit ve Samipaşazade Sezai gibi bireysel temalara yönelen Tanzimat’ın II. kuşak şair ve yazarlarının ağırlığı görülür. Mehmet Kaplan bu döneme de “Ferdiyetçilik, Büyük İhtiraslar ve Iztıraplar Devri” adını vermiştir. Tanzimat’ın I. kuşağına mensup şair ve yazarlar, toplumsal ve siyasal konulara yer verip halkı eğitmeyi amaçlarken ikinci kuşak edebiyatçılar, dönemin siyasal koşulları ve özel hayatlarındaki acı olaylar ve içe kapalı, duygusal mizaçları nedeniyle ölüm, aşk ve doğa gibi bireysel temalara yönelmişlerdir.

Naci 1884’ten itibaren Tercüman-ı Hakîkat’ in edebî kısmını yönetmeye başlamış ve burada yayımladığı şiir ve eleştirilerden dolayı eski ve yeni taraftarları olarak gruplaşma başlamıştır. Naci, Ahmet Midhat’ın daveti üzerine Tercüman-ı Hakîkat’te çalışmaya başlayınca kısa zamanda etrafında bir halka oluşmuş, gazetenin edebiyat kısmı, Şeyh Vasfî, Elhac İbrahim Efendi, Mehmet Salahî ve Muallim Feyzî gibi şairlerin eski tarzdaki nazireleriyle dolmuştur. Tevfik Fikret, İsmail Safa, Nabizade Nazım, Mehmet Celâl, Ali Ferruh, Menemenlizade Tahir gibi kimi genç şairler de ilk şiirlerini burada yayımlamıştır. Ancak Ahmet Midhat Efendi, gazetesinde yayımlanan bu eski tarz şiirlerden hoşlanmaz ve Muallim Naci’yi Tercüman-ı Hakikat’ten uzaklaştırır. Recaizade Mahmut Ekrem de önce Zemzeme III ’te (1885), ardından da Takdiri Elhan’da (1886) Muallim Naci’nin şiirlerini eleştirir. Muallim Naci, kendisine yöneltilen eleştirilere, Demdeme ile karşılık verir. Bu tartışma sonrası kimi şairler, Naci’nin etrafında Ukâz-ı Osmânî adıyla toplanıp Saadet gazetesinde birbirlerine nazireler yazmışlardır. Buna karşılık İzmir’de Ukâzı Şubbân adıyla Ali Ferruh, Abdülhalim Memduh, Tevfik Nevzat, Halit Ziya gibi gençler, Hizmet gazetesinde onları eleştirirler.

Bu tartışma neticesinde Naci yanlıları Saadet, İmdâdü’lmidâd ve daha sonra Teâvün-ı Aklâm gibi gazete ve dergilerde toplanırlar. Ekrem yanlıları ise Gülşen, Gayret, Sebat, Risalei Hafî gibi dergilerde yer almışlardır. İşte bu tartışmalar sonucunda edebiyatımızda iki kutup ortaya çıkmıştır. Menemenlizade Tahir, Ali Ferruh, Abdülhalim Memduh, Mehmet Rüşti, Ahmet Reşit gibi şairler R. Mahmut Ekrem’in yanında, Şeyh Vasfî, Harputlu Hayri, Mehmet Emin Humayî, Ali Ruhi, Üsküdarlı Safi, Halil Edip, Andelip, Müstecabî İsmet ise Muallim Naci’nin yanında yer almışlardır.

Başlangıçta Naci halkasında yer alan, ilk şiirlerini onun teşvikleriyle Tercüman-ı Hakikat, Saadet veya İmdâdü’l  midâd gibi gazete ve dergilerde yayımlayan İsmail Safa, Menemenlizade Tahir, Cenap Şahabettin, hatta Tevfik Fikret de bu tartışmalardan sonra Naci halkasından ayrılarak yenilik yanlısı Recaizade Mahmut Ekrem’in yanında yer almışlardır. Söz konusu genç yenilikçi şairler, bundan sonra şiir ve yazılarını 1891’den itibaren Mirsad, Malûmat, Hazine-i Fünûn, Mektep, Maarif gibi dergilerde yayımlamışlardır.

İşte 1880’lerde Muallim Naci ile R. Mahmut Ekrem arasında başlayan tartışmaların sonucunda, Recaizade Mahmut Ekrem’in çevresinde toplanan gençlerin 1890’lı yıllarda Mirsad, Malûmat, Mektep, Hazine-i Fünûn, Maarif gibi dergilerde başlayan edebî faaliyetleri Servet-i Fünûn Edebiyatının kurulmasının öncülü olmuştur. Servet-i Fünûn Edebiyatının kurulmasına zemin hazırlayan diğer edebî olay da Hasan Âsâf adlı genç bir şairin Musavver Malûmat ’ta yayımlanan “Burhân-ı Kudret” (1895) başlıklı şiiriyle ortaya çıkan ‘abesmuktebes’ tartışmasıdır. Bu tartışma edebiyatımızda göz için ya da kulak için kafiye tartışmalarını aşıp yenilikçigelenekçi tartışmasına dönüşür. Bazı yazar ve şairleri Servet-i Fünûn etrafında toplayan ikinci olay ise Ekrem’in Şemsa adlı hikâyesinin, kendisinden izin alınmadan Musavver Malumat’ta (1895) yayımlanmasıdır. Recaizade Mahmut Ekrem, Servet-i Fünûn dergisine gönderdiği bir yazıyla bu olayı protesto eder. Yenilikçi şair ve yazarları bu dergide toplamak için Servet-i Fünûn’ u çıkaran Ahmet İhsan’la görüşür ve sonrasında yenilik yanlıları bu dergide toplanır. İşte Fikret’in derginin başına geçmesinden sonra dergi yenilik yanlısı şair ve yazarların yayım organı hâline gelir ve bu aynı zamanda Edebiyat-ı Cedide (Servet-i Fünûn) hareketinin başlangıcı olur.

Servet-i Fünûn Dergisinde Toplanma

Servet-i Fünûn, 1890’dan beri çıkan Servet gazetesinin 1891’den itibaren yayımladığı haftalık edebî ekidir. Bu gazete ilk zamanlar fen bilimleri ağırlıklıdır. Ancak Recaizade, Mekteb-i Mülkiye’den öğrencisi olan Ahmet İhsan Tokgöz’le görüşerek dergiyi yenilik edebiyatının yayın organı hâline getirmek ister. Bu sebeple de bir başka öğrencisi olan Tevfik Fikret’le onu tanıştırır. Bu görüşme neticesinde Fikret, 7 Şubat 1896’da çıkan 256. Sayıdan itibaren derginin başına geçer. Fikret’in derginin idaresini ele almasından sonra, Cenap Şahabettin, Halit Ziya, Mehmet Rauf, Hüseyin Siret, İsmail Safa, Ali Ekrem (Ayn Nadir), Celâl Sahir, Menemenlizade Mehmet Tahir, Ahmet Reşit (H. Nazım), Süleyman Nazif, Ahmet Şuayp, Hüseyin Suat, Hüseyin Cahit, Süleyman Nesip, Faik Âli, Ahmet Hikmet, Hüseyin Kâzım gibi şair ve yazarlar da Servet-i Fünûn dergisinin kadrosuna katıldılar.

Daha sonra Ahmet Midhat, kullandıkları kapalı dil ve alışılmadık tamlama ve imgelerden dolayı “Dekadanlar” makalesinde topluluğu şiddetle eleştirdi. Cenap buna “Dekadizm Nedir?” yazısıyla, Fikret de “Timsâl-i Cehâlet” şiiriyle hücum etti. Sonra Ahmet Midhat “Teslîm-i Hakîkat” yazısıyla gençlerin yeniliklerini takdir ederek tartışmayı bitirir. Dergide çeşitli türlerde eserlere yer verildi; Recaizade Mahmut Ekrem’in Araba Sevdası, Halit Ziya’nın Maî ve Siyah, Aşk-ı Memnû ve Kırık Hayatlar, Mehmet Rauf’un Eylül, Hüseyin Cahit’in Hayal İçinde romanları tefrika edildi ve çeşitli hikâyeler, edebiyatla ilgili makale ve eleştiriler de Servet-i Fünûn ’da yayımlandı. T. Fikret, C. Şahabettin, H. Ziya, M. Rauf ve Ali Ekrem, bu dergide “Musahabe-i Edebiye” başlıklı çok sayıda yazı yazmış, Ahmet Reşit, Ahmet Şuayp ve Hüseyin Cahit, Batılı tarzda edebî eleştiri örnekleri vermiştir.

Servet-i Fünûn dergisindeki bu edebî faaliyet sonucunda, ortak bir duyuş ve söyleyiş tarzı etrafında, yeni bir edebiyat meydana getirilmiştir. Dolayısıyla Servet-i Fünûn dergisinde 1896 yılından itibaren çeşitli türlerde yazılan bu eserler sonucu oluşan bu edebî hareket, Edebiyat-ı Cedide olarak adlandırılır.

Edebiyat-ı Cedide Sanat Anlayışının Başlıca Özellikleri

  1. Tanzimat’ın I. kuşak şair ve yazarları edebiyatı, toplum için, Edebiyat-ı Cedideciler ise sanat için icra etmişlerdir.
  2. Tanzimat’ın ilk dönemindeki eserlerde toplumsal konular, Edebiyat-ı Cedide topluluğunda ise bireysel temalar işlenmiştir.
  3. Edebiyat-ı Cedide yazar ve şairleri, karamsar, gerçeklerden kaçıp hayale sığınmaya eğilimli şahsiyetlerdir.
  4. Roman ve hikâyede, Tanzimat döneminde görülen, anlatıcının müdahalesi, okurla sohbet etmesi, bilgiler aktarması, gerçeği zorlayan tesadüfler ve idealize kişiler gibi kusurlar, Edebiyat-ı Cedide romanında oldukça azalmış; olay örgüsü, karakterlerin canlandırılması ve çevre tasvirleri güçlü, gerçekçi işlenmiş ve Batı tarzına uygun eserler kaleme alınmıştır.
  5. Şiirde daha çok parnasyenlerin, romanda ise kısmen romantiklerin ancak daha çok realistlerin etkisi altında kalmışlardır. Şiirde Tevfik Fikret, Alfred de Musset, François Coppée ve Sully Prudhomme’dan, romanda ise Halit Ziya ve Mehmet Rauf, Stendhal, Balzac, Goncourt Kardefller ve Paul Bourget’den etkilenmiştir.
  6. Tanzimat Dönemi’nde, özellikle Şinasi, Namık Kemal ve Ziya Paşa’nın başlattığı dilde sadeleşme hareketi, Edebiyat-ı Cedide ile kesintiye uğramış, eserlerinde Tanzimat kuşağına göre daha soyut ve ağır bir dil kullanmışlardır.
  7. Eserlerinde, “sâat-ı semenfâm (yasemin kokulu saatler), havf-i siyâh (siyah korku) gibi alışılmamış yeni tamlama ve imgelere yer vermişlerdir.
  8. Eserlerinde “ki ve evet” gibi edatlarla, “oh, of, ey, âh” gibi aşırı duygusallık ifade eden ünlemleri sıkça kullanmışlardır.
  9. Şiirde aruzu ustalıkla kullanmışlardır.
  10. Kafiyenin göz için değil, kulak için olduğu anlayışını benimsemişlerdir.
  11. Kimi kez bir paragraf, hatta bir sayfa süren, uzun cümleler kurmuşlardır.
  12. Divan şiirinde cümlenin ve anlamın bir dize veya beyit içinde tamamlanmasına karşılık Edebiyat-ı Cedide şiirinde, anjambman denilen, cümlenin ve anlamın bir dizenin ortasında başladığı veya bittiği hatta 7-8 dizeye yayılan cümleler görülür. Böylece şiir giderek düzyazıya yaklaşır.
  13. Sone ve terzarima gibi Batı edebiyatına özgü nazım biçimleri kullanılmıştır.
  14. Divan edebiyatındaki müstezat nazım biçimini, farklı vezinler kullanarak şiire uygulamış; serbest tarzda müstezatlar kaleme almışlardır.

Edebiyat-ı Cedide Topluluğunun Dağılışı (1901)

Servet-i Fünûn dergisi etrafında, 7 Şubat 1896 tarihinde, Tevfik Fikret’in yazı işleri müdürlüğüne atanmasından sonra, zamanla ortak bir edebiyat tarzı oluşmuştur. Kuşkusuz, getirdikleri yeni üslûp, alışılmamış imgeler, ağır dil ve sürekli bireysel temaları ele almaları yadırganmış zaman zaman eleştirilmişlerdir. Bu eleştirilerden en ağırı, Ahmet Midhat’ın onları Dekadanlıkla suçlamasıdır. Ancak aradan geçen 4-5 yıl içinde, Servet-i Fünûn çevresindeki edebî hareket kendini edebiyat dünyasına kabul ettirir. Eleştiriler azalır. Buna karşılık, topluluk içinde farklı anlayışlar ve öz eleştiriler belirmeye başlar. Ali Ekrem’in (Ayn Nadir) “Şiirimiz” başlıklı bir dizi yazısıyla kopuş başlar.

Ali Ekrem, makalesinde, başta Tevfik Fikret, Cenap Şahabettin ve Halit Ziya olmak üzere, Süleyman Nesip, Süleyman Nazif, Fâik Âli gibi pek çok Servet-i Fünûn şair ve yazarını eleştirir. Ancak Tevfik Fikret, Ali Ekrem’in bu makalesini, Servet-i Fünûn’da, değiştirerek yayımlar. Buna kırılan Ali Ekrem , Servet-i Fünûn dergisinden ayrılır. Ahmet Reşit, Menemenlizade Mehmet Tahir, Samipaşazade Sezai gibi arkadaşları da onunla birlikte II. Abdülhamit’e yakın Malûmat dergisine geçerler. Tevfik Fikret de Ahmet İhsan’la bozuştuğu için, yazı işleri müdürlüğünü yaptığı Servet-i Fünûn dergisinden ayrılır. Derginin başına Hüseyin Cahit geçer. Ancak Hüseyin Cahit’in Fransızcadan çevirdiği “Edebiyat ve Hukuk” (16 Ekim 1901) makalesi sakıncalı bulunduğu için Servet-i Fünûn kapatılır. Dergi, 5 Aralık 1901’de tekrar yayıma başladıysa da şair ve yazarların dağılması, kimilerinin İstanbul dışına gönderilmesi veya sürülmesi vb. nedenlerle, artık eski gücünü koruyamaz. Böylece 5 yıllık bir süreden sonra Servet-i Fünûn topluluğu dağılır ancak şair ve yazarlar, farklı tarzlarda eser vermeyi sürdürürler. Bazı kaynaklar, Edebiyat-ı Cedide topluluğunun dağılmasına yol açan bir başka neden olarak Servet-i Fünûnculardan bir kısmının adlarının, Abdülhamit karşıtı siyasî bir olay olan ve 1898 yılında, Güney Afrika’daki Transval’da sömürgeci İngilizlerle yerli halk Boerler arasında çıkan savaşta İngilizlerin galibiyetini temenni eden bir metin hazırlamalarını gösterir. Metin, dönemin İngiliz Büyükelçisi Sir Nicolas O’Conor’a sunularak Sultan Abdülhamit’e karşı İngiltere’nin sempatisini kazanmayı amaçlar. Sonuçta, sarayın bu olaydan haberi olur. Metne imza atan bazı yazarlar sürgüne gönderilince de bu olumsuz etki topluluğun dağılmasına yol açar.

Sonuç olarak 1896-1901 yılları arasındaki 5 yılda, Servet-i Fünûn dergisinde, ortak bir edebiyat hareketi meydana getiren ve Türk Edebiyatı tarihine geçen Edebiyat-ı Cedide şair ve yazarları, edebiyatımızın Batılılaşması yolunda önemli eserler vermişlerdir. Türk Edebiyatı, onlarla birlikte, divan edebiyatından, şekil ve öz itibarıyla daha da uzaklaşmış, roman ve hikâyedeki geleneksel izler daha bir silinmiş, dil ağırlaşmakla beraber, daha sanatkârane bir hâle dönüşmüştür. Bu olumlu gelişmelerle beraber, edebî dilde bir yapaylık ve Fransız etkisi de kendini gösterir. Tanzimat’la başlayan halka yönelme ve sade bir dille yazma anlayışının kesintiye uğraması, yerli hayattan uzak kalınması, yalnızca bireysel konuların işlenmesi de Edebiyat-ı Cedide’nin eksikleri arasında sayılabilir. Nitekim yıllar sonra Ömer Seyfettin’in, Genç Kalemler dergisinde Edebiyat-ı Cedidecileri sade Türkçeden, millî hayattan uzaklaşmak ve Batı’yı taklit etmekle eleştirmesi de bundandır.