II. MEŞRUTİYET DÖNEMİ TÜRK EDEBİYATI - Ünite 8: Millî Edebiyat Hareketinde Hikâye ve Roman Özeti :
PAYLAŞ:Ünite 8: Millî Edebiyat Hareketinde Hikâye ve Roman
Millî Edebiyat Hareketinde Hikâye ve Roman
Roman ve hikâye, edebiyatın tarihsel süreç içerisinde destan, masal ve halk hikâyesi gibi anlatmaya dayalı türlerinin modern zamanlardaki devamıdır. Türk edebiyatında modern edebiyatın türleri olarak roman ve hikâye ancak Batılı edebiyatlarla tanıştıktan sonra görülmeye başlar. Edebiyatın hayata ve insana yakın ve onu yansıtabilir olma özelliği en açık bir şekilde kendini anlatıya dayalı türler olan roman ve hikâyelerde gösterir. 1911-1922 tarihleri arasında devam eden Millî Edebiyatın roman ve hikâyesi, Edebiyat-ı Cedide ile önemli noktaya gelmiş bir mirası devralır. Ancak bunu tam anlamıyla devam ettiremez. Çünkü içinde yaşanan olağanüstü şartlar türün kendini sanat eseri olarak olgunlaştırmasını engeller. Buna rağmen yine de hikâyede Ömer Seyfettin’in hikâyede tezlerini anlatmak yanında taşıdığı sanatsal kaygı, Türk hikâye tarihi açısından önemlidir. Dönem hikâye ve romanında Türkçülük düşüncesi, millî kimliği uyandırma ve onun etrafında bir bilinç oluşturma düşüncesi temel bir ekseni oluşturur. Ancak yine de romanın bütün türlerinde oldukça kabarık sayılabilecek bir eser sayısının bulunduğunu söylemek mümkündür. Tarihe ve destana yönelişler, meşrutiyetle ilgili oluşum ve beklentiler, savaşlar ve onun hayat içindeki yansımaları, sosyal hayatta yeni bir olgu olarak ortaya çıkan kadının sosyalleşmesi konusu dönemin roman ve hikâyesinin en çok kullanılan konularını oluştururlar.
Modern Türk Edebiyatı’nın ilk polisiye romanı Ahmet Mithat Efendi’nin yazdığı 1885 tarihli Esrar-ı Cinayat’tır. Roman’ın alt başlıklarından olan polisiye roman Türk edebiyatında çok ilgi görmese de bütün popüler edebiyat ürünleri gibi varlığını geri planda sürdürür. Ancak hiçbir zaman aşk romanları kadar büyük ilgi çekmez.
Fatma Aliye Hanım’ın kadınlara yönelik olarak verdiği konferanslar ve savaşın insanlar üzerindeki tahribini azaltmak için kurulmuş olan yardım derneklerinde yürüttüğü çalışmalar; Emine Semiye Hanım’ın bir kadın olarak İttihat ve Terakki Partisi içindeki çalışmaları; Halide Edip’in Türk Ocağındaki faaliyetleri, Tanin gazetesindeki yazıları ve millî eğitim sistemine katkıları; Mütareke günlerinde yine Halide Edip ve Şükûfe Nihal’in yazdıklarından başka İstanbul mitinglerindeki konuşmaları ve hatta Anadolu’ya geçerek Millî Mücadeleye katılmaları dönem kadınlarının sosyal hayatla ilgili duyarlıklarının birer görüntüsüdür.
Tanzimat sonrasında da gerek Osmanlı’nın içine düştüğü olumsuz durumu tersine çevirmek ve bir Osmanlı milleti meydana getirmek kaygısı ve gerekse romantizmin sanatı besleyen bir kaynak olarak tarihi göstermesi gibi sebeplerle geçmişle açıkça bir yönelme olmuştur. Bu hem bilimsel hem de estetik bir yöneliştir. Namık Kemal’in bazı tarihî portreleri bir araya getirdiği Evrak-ı Perişan, devri neredeyse baştanbaşa besleyen önemli bir eser olur. Türk tarihinin çeşitli dönemleri hatta destanlar, bu dönemlerin insanları ya da bu dönemlere yerleştirilmiş kurgusal kimlikler modern eserlerin konusu haline gelir. Milletleşme döneminde insanlara kendi tarihlerinin yeniden kazandırılması gerekir. Bunda kolektif şuur altı denilen, milletin birlikte yaşadığı bir geçmişin, birlikte oluşturduğu bir kültürün uyandırılarak etrafında yeniden bir bütünlük meydana getirilmesi arzusu yatmaktadır.
Ömer Seyfettin “Başını Vermeyen şehit” gibi destansı boyutlar da taşıyan tarihe dayalı hikâyeler yazar. Bunlarda millî kimlik bilinci uyandırma fikri vardır. Pek çok yazarda olduğu gibi Ömer Seyfettin “Çanakkale’den Sonra” hikâyesinde ve Yakup Kadri Kiralık Konak romanında Çanakkale Savaşında elde edilen zaferin millet üzerinde gerçekleştirdiği uyanışı kahramanları üzerinden anlatırlar. 19. yüzyılın özellikle de son on yılında gerek Tanzimat dönemi edebiyatının başından itibaren yürütülen edebiyatın modernleştirilmesi çalışmaları gerekse edebiyatın sosyal hayatın meselelerinden uzaklaştırılması sanatsal anlamda olumlu sonuçlar ortaya koymuştur, denilebilir. Edebiyat sosyal hayatın meseleleriyle açık bir şekilde ilgili olamamış ancak kendi meseleleriyle ilgili olduğu için de bütün türler ciddi bir sanat iddiası kazanmışlardır.
Millî Edebiyat Hareketi Türk Hikâye ve Romanının Yazar Kadrosu
Edebiyat-ı Cedide ve Fecr-i Âtî edebiyat hareketinin roman ve hikâyedeki temsilcileriyle, edebiyata artık çok etkin bir katkıda bulundukları söylenemezse de hayatta olan ve son eserlerini yazan Ahmet Mithat Efendi gibi isimler dolayısıyla Tanzimat dönemi Edebiyatı’nın yazarlarını da içine alan biraz daha geniş düşünmek mümkündür.
Hem sosyal hem de edebî anlamda son derecede renkli bir görünüm arz eden 1911-1922 arası roman ve hikâyesi şöyle bir sınıflamayla değerlendirilebilir:
- Tanzimat, Servet-i Fünun ve Fecr-i Âtî edebiyatının roman ve hikâyedeki temsilcileri: Ahmet Mithat Efendi, Halit Ziya, Mehmet Rauf, Fazlı Necip, Cemil Süleyman, Selami İzzet, İzzet Melih.
- Yeni Lisan Hareketinin Roman ve Hikâyedeki Temsilcileri: Ömer Seyfettin, Halide Edip, Yakup Kadri, Reşat Nuri, Refik Halit, Ahmet Hikmet Müftüoğlu, Müfide Ferit.
- Bağımsızlar: Hüseyin Rahmi, Aka Gündüz, Memduh Şevket, Moralızade Vassaf Kadri, Fahri Celalettin, Salahattin Enis, Şehbenderzade Ahmet Hilmi ve Ebubekir Hazım dönemin diğer roman ve hikâye yazarlarıdırlar.
Tanzimat, Edebiyatı Cedide ve Fecr-i Âtî Edebiyatının Roman ve Hikâyedeki Temsilcileri
20. yüzyıl başlarında Tanzimat edebiyatı Sanatçı’larından Ahmet Mithat’ın (1844- 1912) eser vermeyi sürdürdüğü görülür. Daima politikanın dışında kalmaya çalışan yazarın Jöntürk romanıyla en azından romanın adıyla devrin siyasal oluşumlarına bir gönderme yaptığı söylenebilir. Ahmet Mithat Efendi 1912 yılındaki vefatıyla tamamen edebî gündemin dışına çıkar. Halen hayatta olan ve yazmaya devam eden Edebiyat-ı Cedidecilerse her ne kadar artık açtıkları sanatkârane roman çığırını aynı şekilde sürdüremezlerse de etkilerini devam ettirirler:
Son romanı Nesl-i Ahir’le Halit Ziya (Uşaklıgil, 1868- 1945), (1909) Eylül yazarı Mehmet Rauf (1875-1931), kısa hikâyelerini bir araya getirdiği Hayat-ı Hakikiye Sahneleri ile (1909) Hüseyin Cahit (Yalçın, 1874-1957). Salon Köşelerinde (1910), Bir Safha-i Kalp (1911), Hanım Mektupları (1912) ve Kadın Ruhu (1912)’nu yazan Safvetî Ziya (1875-1929); dönemin baflarılı küçük hikâye yazarlarından olan Ahmet Hikmet (Müftüoğlu, 1870- 1927) sonraki yıllarda anlayış değifltirerek Yeni Lisan Hareketinin arkasından gelişen edebiyatın yazarları arasına girer. Çağlayanlar’da (1922) toplanan küçük hikâyeleri ve Gönül Hanım (1920) romanı ile Türkçülük akımının önemli isimleri arasında yer alır.
Fazlı Necip, Cemil Süleyman, Selami İzzet, İzzet Melih, Refik Halit, Yakup Kadri Fecr-i Âtî edebiyat hareketiyle ismini duyuran yazarlardır. Bunlardan Refik Halit ve Yakup Kadri roman ve hikâyelerinde anlattıkları konular ve kullandıkları dil ve üslup dolayısıyla sonraki yıllarda gelişen edebiyatın ilgi alanına girerler. Refik Halit (Karay, 1888-1965) Türkçü harekete uzak durmasına rağmen Memleket Hikâyeleri (1919)’nde yer alan hikâyeleri ile Anadolu insanına yönelik tespitleri yapan ilk yazarlardan biridir.
Yeni Lisan Hareketinin Roman ve Hikâyedeki Temsilcileri
Ömer Seyfettin
Ömer Seyfettin (1884-1920), dilde başlayan ve genişleyerek bütün hayatı içerisine alan Yeni Lisan hareketinin başındaki üç isimden biridir. Onun Yeni Lisanın ortaya koyduğu sanat ve hayat görüşünü anlattığı oldukça etraflı yazılarının yanı sıra Türk milliyetçiliği konusunda yazdıkları da önemlidir. Ömer Seyfettin hayatı boyunca büyük bir roman yazmak istemesine hatta bu yolda zaman zaman denemeler de yapmış olmasana rağmen hikâye yazarıdır. Genel olarak klasik hikâye biçiminde eserler kaleme almıştır. Maupassant tarzı denilen bu hikâyede bazen ilgi çekici bir olayın anlatımı sürer bazen de çarpıcı bir sonla tamamlanan sıradan olayın anlatımı gerçekleşir. Buradan yola çıkarak yazarın konularını günlük hayatın basit olaylarından aldığı söylenebilir. Yine de Ömer Seyfettin Türk edebiyatındaki tanınmışlığını Genç Kalemler, Türk Yurdu ve Yeni Mecmua’da yayımlanan hikâyelerine borçludur. “Beyaz Lâle”, “Bomba”, “Nakarat”, “Hürriyet Bayrakları” yazarın daha önce Yakorit Sınır Bölüğü’ndeki görevi sırasında edindiği tecrübeleriyle yazmış olduğu hikâyelerdir. Ömer Seyfettin Maupassant tarzı denilen hikâyenin bizdeki en mühim temsilcisidir. Hikâyeleri genel olarak birinci tekil şahıs ağzından yazılmışlardır. Bunların özellikle mizahî bir tonlama taşıyanları oldukça çarpıcı bir sona vararak okuyucu üzerinde açık bir etki oluştururlar. Ömer Seyfettin tezleri olan bir yazardır. Fakat tezlerini hiçbir zaman doğrudan doğruya söylemez. Ömer Seyfettin çok kısa hayatına rağmen çok eser vermiş bir yazardır.
Halide Edip
Millî Edebiyat anlayışının roman ve hikâyedeki önemli isimlerinden biri de Halide Edip’tir (Adıvar, 1882-1964). O da eserlerinin büyük bir kısmını cumhuriyet sonrasında vermiştir. Ancak 1922’ye kadar olan dönemde de enerjisiyle, fikirleriyle, yazdıklarıyla öncü bir kadın yazardır. Halide Edip, 1908 Meşrutiyeti sonrasında Türk Ocağında yaptığı konuşmalarla Tanin ve Türk Yurdu’nda yazdığı yazılarla Türkçü- lük fikrinin yayılmasında da etkili olmuştur. Millî Mücadeleye katılmak üzere Anadolu’ya geçtiği tarihe kadar bu faaliyetlerini İstanbul’da sürdürür. Özellikle Sultanahmet Mitinginde yaptığı heyecanlı konuşma ile de sembolleşir.
Halide Edip, ilk eserlerinden itibaren millî olanı vurgulamaya çalışmıştır. Çünkü onun üzerinde durduğu konulardan birini Türk insanının zihnini uzun zamandır meşgul eden Batılılaşma meselesi oluşturmaktadır. Bu yıllarda “Mutlaka Batılılaşmalıyız!” anlayışından uzaklaşarak “Nasıl çağdaşlaşmalıyız?” şeklinde daha doğru bir yöneliş kazanan mesele, yazarda yerlilik tarafında ısrar eden bir duruşun seçimini getirmiştir. Bu, devrin fikir öncülerinden Ziya Gökalp’ın da görüşüdür. Yazardakie n üst temsil biçimini ise Sinekli Bakkal (1935) romanıyla verir. Halide Edip’in romanları “Ferdiyetçi ve psikolojik romanlar: Handan dairesi; Millî/Toplumsal romanlar: Ateşten Gömlek dairesi ve Töre romanları: Sinekli Bakkal dairesi” olmak üzere üç devre etrafında değerlendirilebilir (Bekiroğlu, 1999, 45).
Yakup Kadri
Edebiyata 20. yüzyıl başlarında ‘sanat şahsî ve muhteremdir’ prensibini samimiyetle savunan bir sanatçı olarak başlayan Yakup Kadri’nin (Karaosmanoğlu, 1889- 1974) bu anlayıştaki ısrarı çok uzun sürmez. Fecr-i Âtî arkasından Yahya Kemal’in etkisiyle bir Nev-Yunanîlik tecrübesi yaşadıktan sonra Millî edebiyatın anlayışına yönelir. Oysa Yeni Lisan Hareketine ilk ve en sert itirazlar ondan gelmiştir. Çünkü bütün Türk aydınları üzerinde geniş dalgalanmalara ve arayışlara sebep olan Trablus ve Balkan harplerinin Osmanlı Devletinin bünyesinde açtığı büyük yara, Yakup Kadri’yi de derinden sarsmıştır. Bu dönemdeki hikâyelerini Bir Serencam (1914)’da toplayan Yakup Kadri, bundan sonra artık ferdin duygularını dile getiren bir yazar olmaktan çıkıp cemiyet meselelerini anlatan sosyal içerikli bir yazar olmaya doğru yönelir.
Yakup Kadri’nin eserinde mekân ve zaman kadar insan da önemlidir. Bütün romanları sosyal hayatı takip eden ve onun içinde değişen insanın hikâyesi üzerine kurulmuştur. Zamanın ve mekânın birlikte şekillendirdikleri bu insan, sosyal duyarlılıkları olan insandır. 1911-1922 edebiyatı içinde değerlendirilebilecek olan Kiralık Konak (1922) bu bakımdan anlamlı bir romandır. Aynı zamanda bir nesil romanı olarak üç neslin hikâyesinin anlatıldığı eserde, sosyal hayatın olguları yüzünden değişen insanlar bir arada yer alırlar.
Millî Mücadele yılları ona katılanlar kadar katılmayan ve buna karşılık ondan faydalanma yolunu bulanların da hikâyesini içermektedir. Yazar daha sonra bir tarafıyla Sodom ve Gomore ( 1928), Yaban (1932), Ankara (1934)’da da bu konusuna devam edecektir. Kiralık Konak ’la aynı yıl yayımlanmış olan Nur Baba (1922) ise Yakup Kadri’nin dikkatlerini sosyal hayatın çürümüş bir başka tarafına yönelttiği romanıdır. Nur Baba romanı, Türk kültür tarihi içinde önemli roller üstlenmiş ve bir kültür ocağı haline gelmiş Bektaşi tekkesinin çöküşünü anlatmaktadır.
Reşat Nuri
Asıl eserlerini Cumhuriyet edebiyatı yıllarında yazan Reşat Nuri (Güntekin, 1889- 1956), Millî Edebiyat yıllarında tiyatro konusunda yazdığı yazılarla dikkati çeker. 1919’da takma bir isimle tefrika ettirdiği Harabelerin Çiçeği onun ilk sanat eseridir. Fakat 1922 yılanda Vakit gazetesinde tefrika edilen Çalıkuşu Reşat Nuri’ye önemli bir şöhreti getirir ve onu devrin dikkat çeken yazarları arasına yerleştirir.
Diğerleri
Refik Halit
Refik Halit (Karay, 1888-1965) Türkçü harekete uzak durmasına rağmen Memleket Hikâyeleri (1919)’nde yer alan hikâyeleri ile Anadolu insanına yönelik tespitleri yapan ilk yazarlardan biridir. Maupassant tarzı hikâyenin Türk edebiyatındaki en iyi örneklerini yazdığı söylenen Sanatçı’nın hikâyelerinin en belirgin özelliği, uzun bir gözlem sonunda yazılmış olmalarıdır (Aktaş, 2004).
Ahmet Hikmet Müftüoğlu
Başlangıçta Servet-i Fünun hareketi içerisinde yer alan Ahmet Hikmet (1870-1922), bu anlayışla yazdığı mensur şiir ve hikâyelerini Haristan ve Gülistan adlı kitabında toplamıştır. Çağlayanlar (1922) ise onun Türkçülük hareketi ve Millî edebiyatın etki alanı içerisinde yazdığı hikâyelerini bir araya getirdiği kitabıdır.
Müfide Ferit
Aydemir (1918) adlı romanıyla dönemde adını duyuran Müfide Ferit (Tek, 1892- 1971), aslında roman konusunda sınırlı bir eser sayısına sahip Yeni Lisan yolunun önemli eserlerinden birini vermiştir. Roman Halide Edip’in Yeni Turan’ından (1913) sonra Türkçü düşünce etrafından yazılmış ikinci romandır. Her iki romanın da birer kadın yazar tarafından yazılmış olması, kadınların bu düşünce içindeki yerlerini belirtmesi açısından dikkat çekicidir.
Bağımsızlar
Hüseyin Rahmi
Tanzimat yıllarında Ahmet Mithat’ın öncülüğünü yaptığı popüler edebiyat yolu Servet-i Fünun yıllarından itibaren Hüseyin Rahmi (Gürpınar, 1864-1844) ile temsil edilmeye başlar. 1888 tarihli yanlış Batılılaşmayı tenkit amaçlı yazılmış olan Şık adlı romanı, yazarın şöhretini kazandığı ilk eseridir.
Diğerleri
Hüseyin Rahmi gibi herhangi bir edebî akım/hareket/moda ya da grubun içinde yer almayan ancak yazdıklarıyla dönem okuyucusunu besleyen başka hikâye ve roman yazarları da vardır. Aka Gündüz ve Memduh Şevket bu yazarlardandır. Ancak bir de popüler edebiyatın yazarı olarak okunan yazarlar vardır. Örneğin polisiye romanları ile dönemi besleyen Moralızade Vassaf Kadri bu isimlerdendir. Yerli hayat sahnelerini anlattığı hikâyeleriyle Fahri Celalettin , naturalist hikâyeleriyle Salahattin Enis; Âmak-ı Hayal ve Öksüz Turgut romanlarıyla Şehbenderzade Ahmet Hilmi; Küçük Paşa romanıyla Ebubekir Hazım dönemin diğer roman ve hikâye yazarlardırlar.