İKTİSADA GİRİŞ II - Ünite 7: Dış Ticaret, Ödemeler Dengesi ve Döviz Kuru Özeti :

PAYLAŞ:

Ünite 7: Dış Ticaret, Ödemeler Dengesi ve Döviz Kuru

Giriş

Dış ticaret en genel kapsamda ihracat ve ithalat olarak iki şekilde ele alınmaktadır. Ülkelerin ürettiği mal ve hizmetlerin tüketemedikleri bölümlerini başka ülkelere satmasını basitçe ihracat, kendi kaynakları ile daha maliyetli üretebildikleri ya da üretim imkânlarına hiç sahip olmadıkları mal ve hizmetleri diğer ülkelerden satın almasını ise ithalat olarak tanımlayabiliriz. Ülkelerin mal ihracat ve ithalat tutarları arasındaki fark ise dış ticaret dengesini temsil etmektedir. Ülkenin ihracatı ithalatından fazlaysa dış ticaret fazlası, tam tersi durumda ise dış ticaret açığı meydana gelmektedir. Ülkelerin ticaretten elde edecekleri kazançları artırabilmeleri ve ticaretin sürdürülebilirliğini sağlayabilmeleri açısından dış ticaretin finansmanının ve bu ülkelerin farklı para birimleri kullanmaları nedeniyle döviz kurunun önemi büyüktür.

Dış Ticaret ve Uzmanlaşma

Dış ticaret aracılığıyla bir ülke üretim imkânları dâhilinde kendisinin üretmediği veya yeterli düzeyde üretim sağlayamadığı mal ve hizmetleri diğer ülkelerden karşılayabilmektedir. Örneğin Türkiye’de iklim koşulları nedeniyle üretimi yapılamayan tropikal meyveler ya da enerji ihtiyacını karşılayabilmesi için petrol, diğer ülkelerden satın alınmaktadır. Ülkelerin üretim imkânına sahip oldukları ancak ülkedeki toplam talep düzeyini yeterince karşılayacak kadar düşük maliyetle üretim yapamadıkları mal ve hizmetler de dış ticarete konu olmaktadır. Türkiye’nin tarım ve tekstil ürünleri gibi düşük maliyetle ürettiği malları yurtdışına satarak daha yüksek maliyetle ürettiği teknoloji ürünlerini yurtdışından satın alması bu duruma örnek verilebilir. Diğer bir taraftan, kendi kendine yeterli olabilecek bir ülkenin arz fazlasını dış ülkelere göndermesi söz konusu olabilmektedir. Ülkelerin bu şekilde dış ticaret yapmasının üç temel işlevinin olduğunu söylemek mümkündür. Bunlar; küresel piyasanın sağladığı imkânlardan yararlanarak kıt kaynakları en etkin şekilde kullanmak, aynı mal ve hizmetin farklı türlerinden düşük fiyatlardan daha fazla miktarda tüketmek ve dış ticaret aracılığıyla sağlanan teknolojik ilerleme sayesinde iç piyasada daha kaliteli ve ucuz üretim yapabilmektir.

Ticaret, dünyada ve ülkemizde ekonomik büyümeye eşlik etmiştir. Son 10 yıllık dönemlerde Japonya, Güney Kore, Çin ve Hindistan gibi en hızlı büyüme performansı gösteren ulusal ekonomilerin çoğu bu durumu ekonomilerini hızlı bir şekilde dış ticarete yönlendirerek başarmıştır. Günümüzde, dış ticarete kapalı bir ekonomiye sahip olup ekonomik anlamda başarılı olan modern bir ülke örneği bulunmamaktadır. Dış ticaretin faydalarını veya ülkelerin niçin ticaret yaptığını anlamak için, öncelikle mutlak ve karşılaştırmalı üstünlükler kavramlarını anlamamız gerekmektedir.

Mutlak Üstünlük

Adam Smith, 1776 yılında Ulusların Zenginliği adlı eserinde dünya ticaretinin serbestleşmesinin ve uluslararası uzmanlaşmanın yararlarını, mutlak üstünlükler teorisi ile açıklamıştır. Smith’e göre ticarete taraf olan her iki ülke de ticaretten kazançlı çıkabilmekte ve serbest ticaret aracılığıyla gerek ülkelerin gerekse de dünyanın toplam refahı artabilmektedir. Sanayi Devriminin ortaya çıkardığı gelişmeler ve Adam Smith’in sağladığı teorik katkılar klasik liberalizm dönemini başlatmıştır.

Adam Smith’in ortaya attığı mutlak üstünlükler teorisine göre, her ülke hangi malı mutlak olarak daha ucuza üretiyorsa o malın üretiminde uzmanlaşarak onu ihraç etmeli, üretim maliyetinin yüksek olduğu malı diğer ülkeden ithal etmelidir. Smith’e göre buradaki üstünlük, bir malın diğer ülkelere göre bir ülkede daha verimli üretilmesidir. Böylece uluslararası uzmanlaşma ortaya çıkacak ve bu durumun sonucunda taraflar dışa kapalı bir ekonomiye göre daha fazla yarar sağlayacaktır.

Bir ülke, herhangi bir malı üretmek için diğerlerinden daha az kaynak kullanıyorsa o malın üretiminde mutlak bir üstünlüğe sahiptir. Mutlak üstünlük, bir ülkenin doğal kaynaklarının bir sonucu da olabilir. Örneğin başka ülkelerde petrol üretmek, çıkarmak ve sondaj için önemli miktarda keşif ve teknolojik maliyet gerekebilirken Suudi Arabistan’da petrol çıkarmak hemen hemen sadece bir delik açma meselesidir. Başka bir örnek ise, Brezilya, Guatemala ve Kolombiya’nın özellikle kahve yetiştirmek için uygun iklimlere sahip olmasıdır. Şili ve Zambiya ise dünyanın en zengin bakır madenlerine sahiptir. Şili bakır, Brezilya kahve üretecek ve kendi aralarında bu mallar için ticaret yapacaklardır.

Her ülkenin başkalarının ihtiyaç duyduğu bir ürünü olduğunda ve o ürünü bir ülkede diğerine göre daha az kaynakla üretilebildiğinde, tüm tarafların ticaretten yararlandığını düşünmek kolaydır. Peki, ya bir ülke diğerine göre her iki malın üretiminde de mutlak üstünlüğe sahipse? O hâlde ticareti sadece coğrafya ve mutlak üstünlük açısından değerlendirmek eksik olacaktır.

Karşılaştırmalı Üstünlük

Bir ülkenin her iki malda da mutlak üstünlüğe sahip olması karşısında ticaretin nasıl gerçekleşeceği sorusunun cevabı mutlak üstünlükler teorisinin ortaya çıkmasından 40 yıl sonra David Ricardo tarafından 1817’de verilmiştir. Ricardo’ya göre ticaret karşılaştırmalı üstünlük nedeniyle gerçekleşir. Mutlak üstünlüğün gözlendiği her durumda karşılaştırmalı üstünlük bulunmaktadır. Burada önemli olan üstünlüklerin derecesidir. Karşılaştırmalı üstünlüğe göre, bir ülke, diğerlerine göre karşılaştırmalı olarak hangi malın üretiminde daha yüksek oranda bir üstünlüğe sahip ise o malın üretiminde uzmanlaşmalıdır.

ABD’nin bilgisayar ve mısır üretiminin her ikisinde de mutlak üstünlüğe sahip olmasını mutlak üstünlük kapsamında değerlendirirsek ABD ve Türkiye arasında ticaret yapılmamalı, ABD her iki malı da kendi üretmelidir. Ricardo ise bu durumu farklı bir şekilde ele almıştır. Üretim verilerine göre ABD her iki malın üretiminde Türkiye’ye göre mutlak üstünlüğe sahip olmasına rağmen bu üstünlük bilgisayarda (6:1) mısıra (6:3) oranla daha fazladır. Diğer bir ifadeyle ABD Türkiye’ye göre bilgisayarda daha yüksek oranda karşılaştırmalı üstünlüğe sahiptir. Böylece kaynaklarını sadece bilgisayar üretimine aktarır ve mısırı Türkiye’den ithal ederse ticaretten kazançlı çıkacaktır.

Ricardo’nun planının neden işe yaradığını anlamak için karşılaştırmalı üstünlüğü anlatırken kullandığımız örneğimize dönelim. Burada fırsat maliyeti kavramını açıklamalıyız. Fırsat maliyeti, herhangi bir malın üretimini bir birim artırmak için başka bir maldan vazgeçilmesi gereken miktardır. ABD’de bilgisayar üretiminin fırsat maliyeti onu üretmek için vazgeçilmesi gereken mısırdır. Bu şekilde maliyeti karşılaştırırsak ABD’de bilgisayar üretmek Türkiye’de üretmekten daha az maliyetlidir. Aynı şey Türkiye’de mısır üretimi için geçerlidir. Türkiye kaynaklarını bilgisayar üretimine ayırarak bu amaçla kullanırsa emeği, toprağı ve finansal kaynakları mısır gibi başka ürünler üretmek için kullanamaz. Sonuç olarak Türkiye mısır üretme fırsatından vazgeçmiş olur. Her iki ülke için, kendi sınırları içinde hem bilgisayar hem mısır üretmenin fırsat maliyetinin, uzmanlaşma maliyetinden daha yüksek olduğunu görebiliriz. Daha spesifik olarak ticaret öncesi ve sonrası toplam dünya çıktı düzeyini karşılaştırırsak her ülke için hem bilgisayar hem de mısırdan 8 birim üretmenin fırsat maliyeti, her iki üründen toplam 9 birim üretmemektir. Ülkeler karşılaştırmalı üstünlüğe sahip oldukları malların üretiminde uzmanlaştıklarında, toplam çıktılarını en üst düzeye çıkarır ve kaynaklarını daha verimli bir şekilde tahsis eder. Diğer bir ifadeyle, uzmanlaşma verimliliği artırarak fırsat maliyetlerini azaltmaktadır. Bunun nedeni üreticilerinin ölçek ekonomilerinden faydalanmasıdır. Büyük küresel pazarların karşı karşıya olduğu firmalar, seri üretim ve yeni teknolojilerin gelişmesiyle daha rekabetçi hâle gelebilmektedir.

Uzmanlaşma işgücünde, firmalarda, makine ve teknolojide gerçekleşebilir. Ülkeler, sınırlı miktarda sahip oldukları kaynaklarını belirli bir mal yelpazesi üretmek için kullandıklarında uluslararası uzmanlaşma artmaktadır. İş bölümü ve uzmanlaşma sayesinde ortaya çıkan seri üretim, ticarete konu olabilecek bir mal fazlasının üretilmesine olanak verir. Böylece, uzmanlık alanlarına göre ülkeler kendi mal fazlalarını ihraç edecek, diğer ülkelerin mal fazlasını da ithal edebilecektir.

Dış Denge

Dış ticaret dengesi olarak da bilinen dış denge, belirli bir zaman zarfında bir ülkenin ithalat ve ihracatının parasal değeri arasındaki farkı ifade etmektedir. Dış ticaret dengesi, bir ülkenin cari işlemler hesabının belirlenmesinde önemli bir bileşendir. Bu başlık altında dış ticaret dengesi ve ülkenin cari işlemler hesabını içeren ödemeler dengesi ele alınacaktır.

Mal Akışı: İhracat, İthalat ve Net İhracat

İhracat yurtiçinde satılan mal ve hizmetler, ithalat ise yurtdışından satın alınan mal ve hizmetlerdir. Örnekle açıklamamız gerekirse ABD’de faaliyet gösteren bir uçak üreticisi olan Boeing bir uçak inşa edip Air France’a sattığında satış ABD için bir ihracat Fransa için ise ithalattır. Ya da İsveçli bir otomobil üreticisi olan Volvo bir otomobil üretip ABD’ye gönderdiğinde satış ABD için bir ithalat, İsveç için bir ihracattır. Herhangi bir ülkenin net ihracatı, ihracatının değeri ile ithalatının değeri arasındaki farktır:

Net ihracat = Ülke ihracatının değeri – Ülke ithalatının değeri

Bir ülkenin ihracat değeri ithalat değerinden daha fazla olursa net ihracat sıfırdan büyük bir değer almaktadır. Bu durumda ülkede dış ticaret fazlası ortaya çıkmaktadır. Aksine, ülkenin ihracat değeri ithalat değerinden daha az gerçekleşirse bu durumda net ihracat sıfırdan küçük bir değer alarak ülkede dış ticaret açığı gerçekleştiğini ifade etmektedir.

Ülkenin yapmış olduğu ihracat ve ithalat değerlerinin toplamı sıfıra eşit olduğunda ise dış ticaret dengesinden bahsedebiliriz. Ancak günümüzde dış ticaretin sürekli dengede olması gerekmemektedir. Diğer bir ifadeyle her yıl ülkelerin gerçekleştirdiği ihracat değerinin ithalat değerine eşit olma ihtiyacı olmadığından dış ticaret dengesi (veya net ihracat) her zaman sıfıra eşit olmak zorunda değildir. Net ihracat pozitif ise ihracat ithalattan daha fazladır, bu da ülkenin diğer ülkelerden daha fazla mal ve hizmet üretip sattığını gösterir. Net ihracat negatif ise ihracat ithalattan daha azdır, bu da ülkenin üretim açısından diğer ülkelerden daha az mal ve hizmet üretip sattığını ifade etmektedir. Net ihracat sıfır ise ihracat ve ithalatı tam olarak eşittir ve ülkenin dengeli ticaret yaptığı söylenebilir.

Bir ülkenin ihracatını, ithalatını dolayısıyla net ihracatını etkileyebilecek birçok faktör bulunmaktadır. Bu faktörleri şu şekilde sıralamak mümkündür:

  • Yerli ve yabancı mallar için tüketici zevk ve tercihleri
  • Yurtiçi ve yurtdışı malların nispi fiyatları
  • Yurtiçinde ve yurtdışında tüketicilerin gelirleri
  • Malların ulaşım maliyeti
  • Hükûmetlerin yürüttüğü dış ticaret politikaları
  • Döviz kurları

Ödemeler Dengesi

Ödemeler dengesi, ödemeler bilançosu veya dış ödemeler bilançosu olarak da karşımıza çıkabilir. Özünde ülkelerin belirli bir dönemdeki dış ekonomik ve mali ilişkilerinin durumunu yansıtmaktadır. Tanım olarak, ödemeler dengesi, genel anlamda bir ülkede yerleşik kişilerin belirli bir dönem süresince yabancı ülkelerdeki yerleşik kişilerle gerçekleştirdikleri tüm ekonomik işlemlerin sonucunu yansıtan sistematik bir kayıt biçimi olarak ifade edilmektedir. Ödemeler dengesi ülkenin ihracat gelirleri ile ithalat giderlerini finanse edip edemediğini, ülkenin sanayileşme politikalarının yönünü (ihracata dayalı-ithal ikameci), ülkenin dış ticaretindeki yıllık büyüme hızını, ülkeye gelen yabancı sermaye miktarını, ülkeden çıkan ulusal sermaye miktarını, ülkenin turizm, dış yatırım ve yurtdışında yerleşik işgücünden sağladığı gelir miktarını göstermektedir.

Ödemeler dengesi, cari işlemler hesabı, sermaye hesabı, finans hesabı, net hata ve noksan ve rezerv varlıklar olmak üzere toplam beş ana hesaptan oluşmaktadır. İlgili dönemin sonunda bu hesaplarının toplamı sıfıra eşit olmalıdır.

İhracat ve ithalat değerleri bir ülkenin ödemeler dengesinin önemli hesap gruplarından biri olan cari işlemler hesabının dış ticaret dengesi şeklindeki alt hesabında kaydedilmektedir. Dolayısıyla, bir ülkenin dış ticaret açığı vermesi o ülkenin uluslararası ödeme gücünün zayıfladığının göstergesidir. Bu durumda toplam talep azalarak ulusal gelirin ve istihdam düzeyinin düşmesine yol açabilmektedir. Bu nedenle dış ticaret bilançosundaki gelişmeler, yerli ve yabancı kamu ve özel sektör aktörleri tarafından dikkatle takip edilmektedir. Türkiye’nin Ödemeler Dengesi İstatistikleri Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB) tarafından her ay düzenli olarak yayımlanmaktadır.

Dış ticarete malların yanı sıra hizmetler de konu olmaktadır. Dünya geneline baktığımızda hizmet ticaretinin mal ticaretine kıyasla oranı daha azdır. Ancak, günümüzde ticarete konu olabilecek hizmetler artan teknoloji ve iletişim-enformasyon ağı alanındaki gelişmelerle giderek çeşitlenmektedir.

Döviz Piyasası

Ülkeler ithalatın bedelini karşılayabilmek için dövize ihtiyaç duyar. Döviz, belirli bir ülkenin ulusal para birimi dışındaki, uluslararası ödemelerde kullanılabilen yabancı ülke parasıdır. Örneğin Euro, İsviçre frankı, Japon yeni, Brezilya reali döviz olarak tanımlanır. Dış ticaret yoluyla elde edilen döviz gelirleri ülkelerin ihtiyacına yönelik yatırımlar yapabilmesine ve iktisadi büyüme hızının artırılmasına katkıda bulunmaktadır.

Döviz kuru ise bir ulusal paranın yabancı bir para cinsinden fiyatıdır. Örneğin Türkiye’de faaliyet gösteren bir firmanın, Avrupa ülkelerindeki firmalardan ithalat yapabilmesi için ödemelerini Euro olarak gerçekleştirmesi gerekir. Dolayısıyla bu işlemler genelinde ithalatçı firmanın Euro talebi ortaya çıkar. Başka bir deyişle, ithalatçı firma Türk lirasını euroya dönüştürmek durumundadır. İthalatın finansmanında kullanılan döviz giderleri, ihracat ve diğer sermaye akımları aracılığı ile elde edilen döviz gelirleri ile karşılanmaktadır. Bu işlemler döviz arz ve talebinin karşılaştığı döviz piyasasında gerçekleşir.

Yabancı para cinsinden ifade edilen likit varlıkların değişim işlemlerinin gerçekleştirildiği piyasa döviz piyasası olarak adlandırılmaktadır. Döviz piyasası, alıcıların ve satıcıların farklı ülkelerin para birimlerinin veya para yerine geçen her türlü ödeme araçlarının ticaretini veya değişimini gerçekleştirmesine izin veren uluslararası bir sistem olup, “tezgâhüstü” döviz alışverişini kolaylaştıran en likit finansal piyasalardan biri olarak da ifade edilebilir. Döviz piyasasının kendine özgü özellikleri bulunmaktadır:

Döviz piyasası küresel bir piyasadır. Sidney, Tokyo, New York, Hong Kong, Singapur, Bahreyn, Frankfurt, Zürih, Londra gibi dünyanın farklı ülkelerinde merkezleri bulunmaktadır. Yüksek bir işlem hacmine sahiptir. Günlük ortalama 5 ile 6,5 trilyon dolara yakın işlem hacmi ile dünya ticaret hacminin ortalama 50 katından fazla işlem hacmi bulunmaktadır. Döviz işlemleri konvertibl olan para birimleriyle gerçekleşir. İşlemler ağırlıkla Amerikan doları, euro ve Japon yeni üzerinden yapılmaktadır. Örneğin Türk lirasını satıp Kuveyt dinarı almak isteyen ticari bir banka, Türk lirasını dolar karşılığı satarak elde ettiği dolarları kullanıp Kuveyt dinarı almaktadır. Bu özelliği ile dolar araç para olarak da tanımlanmaktadır.

Döviz piyasaları çift yönlü işlem özelliğine sahiptir. Örneğin EUR/USD paritesi değer kaybederken, yatırımcı euronun satılması ve Amerikan dolarının alınması emrini vererek işlem gerçekleştirebilmektedir. Döviz piyasası tüm alıcı ve satıcılara açıktır ancak alıcıların ve satıcıların doğrudan karşılaştıkları fiziki bir piyasa değildir. Ticari işlemlerin tümü tezgâhüstü (OTC) olarak aracılar tarafından gerçekleştirilmektedir. Döviz piyasasının en çok işlem hacmine sahip işlemcileri merkez bankaları, ticari bankalar, dış yatırım kuruluşları, dış ticaret yapan kişiler ve firmalardır. Bunlar dışında çok uluslu şirketler, bireysel yatırımcılar, turistler, göçmenler, döviz brokerları, banka olmayan mali kurumlar da aracı kurumlar vasıtasıyla döviz piyasasında döviz alıp satabilir. Ulusal bankalar yurtdışına döviz transferi yapabilmek için muhabir bankalarla anlaşmaktadır. Muhabir bankalar yerel bir bankanın yabancı bir ülkede kendisi adına bankacılık işlemlerine aracılık edebilmesi için yetkilendirmiş olduğu bankadır.

Merkez bankaları ulusal paranın değerini döviz piyasası işlemleri ile etkileyebilmektedir. Merkez bankasının, piyasadan döviz satın alarak ya da piyasaya döviz satarak yaptığı müdahaleler dövizin fiyatını etkilemektedir.

Döviz piyasasındaki işlemlerin büyük bir kısmı nakdi olarak değil, banka mevduat hesaplarındaki hareketlerle gerçekleştirildiğinden ticari bankalar, piyasanın merkezinde yer almaktadır.

Bankaların döviz alım satımında kendilerinin kur belirlemesine kotasyon denmektedir. Bankalar alış ve satış kurlarının kotasyonunu ayrı ayrı düzenleyebilir.

Döviz piyasasının bir diğer önemli özelliği haftanın beş günü 24 saat açık, dinamik bir piyasa olmasıdır. Her alıcı ve satıcının elektronik ortam aracılığıyla istedikleri an ulaşabilecekleri bir piyasa özelliği ile kurlar arz ve talebe göre belirlenmekte olup döviz piyasası tam rekabet piyasasına yakındır. Bir döviz piyasası kapalı olsa dahi açık olan piyasanın dalgalanmasından etkilenebilmektedir. Döviz piyasasında gerçekleşen işlemler aracılığıyla ülkelerin ulusal para değerleri devamlı değişmektedir.

Döviz Kuru

Bir ülke parasının başka bir ülke parasıyla değiştirilmesi oranı nominal döviz kuru olarak tanımlanır. Örneğin bir Türk lirası 18 Japon yeni için takas edilebilirse Türk ve Japon para birimleri arasındaki nominal döviz kuru 1 TL başına 18 yendir. Bu durumda 1 TL ile 18 Japon yeni satın alınabilir.

Başlıca iki temel döviz kuru sistemi bulunmaktadır. Bunlar sabit döviz kuru sistemi ile serbest ya da esnek döviz kuru sistemidir. Sabit döviz kuru sisteminde döviz kurları (döviz kontrolleri vb. olmadığı serbest döviz piyasası koşullarının varlığı kabulünde) merkez bankası tarafından piyasaya döviz alımı ve satımı yoluyla sabit tutulurken, esnek döviz kuru sisteminde döviz kuru, serbest piyasada oluşan arz ve talep koşullarına göre günlük olarak belirlenmektedir.

Uluslararası piyasalarda her para biriminin genel kabul gören bir sembolü bulunmaktadır. Bu sembollerden yola çıkılarak iki para biriminin alım satım oranını ifade eden döviz kuru altı karakter ile tanımlanmaktadır. İlk üç karakter ilgili ülkenin para biriminin sembolünü, diğer üç karakter ise karşılaştırılmak istenen para biriminin sembolünü belirtir. Örneğin ABD dolarının Türk lirasına oranı USD/TRY olarak gösterilmektedir.

Döviz kurları, döviz kuru alış fiyatı ve döviz kuru satış fiyatı olarak iki ayrı şekilde belirlenmektedir. Döviz kuru alış fiyatı, iki fiyat arasındaki fark işlem giderleriyle bankanın kârını kapsadığından, satış fiyatından daha düşük seviyede gerçekleşmektedir. Alış ve satış fiyatları arasındaki oran ise kur marjı olarak tanımlanmaktadır. Farklı döviz piyasalarında aynı dövizler için değişik fiyatlar oluşmuş ise dövizin fiyatının düşük olduğu piyasadan alınarak daha yüksek olduğu piyasada satılması döviz arbitrajı olarak tanımlanır.

Nominal döviz kuru hesaplanırken para biriminin ait olduğu ülkenin enflasyon oranı dikkate alınmamaktadır. Döviz kurunun belirlenmesinde ülkelerin enflasyon oranlarını da hesaba dâhil edersek, reel döviz kuru kavramı karşımıza çıkmaktadır. Reel döviz kuru, bir ülkenin ürettiği mal ve hizmetlerden oluşan mal ve hizmet sepetinin ticari ilişkilerde bulunduğu yabancı ülkelerin ürettikleri mal ve hizmet sepeti karşısındaki göreli fiyatını temsil etmektedir. Reel döviz kuru, ihracat, ithalat ve cari açık için önemli bir belirleyici gösterge olup nominal döviz kurundaki değişimlerden etkilenmektedir. Reel döviz kurunun nominal döviz kurunun altında gerçekleşmesi o ülkenin ulusal parasının yabancı para karşısında daha değerli olduğu anlamına gelmektedir. Bu durum kulağa çok hoş gelse de ülkenin ihraç mallarının nispi fiyatları yükseldiğinden uluslararası piyasalarda rekabet gücünün zayıflamasını ifade etmektedir.

Esnek Döviz Kuru Sisteminde Denge

Döviz kuru değişimlerinin ithalat, ihracat ve net ihracatın yanı sıra uluslararası sermayenin ülkeler arasındaki hareketi üzerinde de etkileri bulunmaktadır. Ancak kurun sermaye üzerindeki etkisi mal ve hizmetlerdeki gibi direk değildir. Uluslararası sermaye hareketleri söz konusu olduğunda kur yanında faiz, kâr, ekonomik ve siyasi istikrar gibi farklı faktörler de devreye girmektedir.

İthalatçılar yabancı piyasalardan satın aldıkları mal ve hizmetlerin bedelini ödeyebilmek için dövize ihtiyaç duyar ve bu işlemi yapabilmek için bankalardan ulusal para karşılığında döviz talep ederler. Satın alınan bu dövizler piyasadaki döviz talebini oluşturmaktadır

Döviz talebini mal ve hizmet talebi dışında belirleyen birçok faktör bulunmaktadır. Daha kolay anlaşılabilmesi için Türkiye ve ABD üzerinden örnek vermeye devam edelim. Döviz talebi üzerinde ABD mallarını Türkiye’de satmak için ülkeye ithal eden ya da ABD yapımı mal ve hizmetleri doğrudan satın almak isteyen firmalar, bireyler veya hükûmetler; ABD’ye seyahat eden Türk vatandaşları, ABD hisse senetleri, bonolar veya diğer finansal araçları satın almak isteyen TL sahipleri; ABD’ye yatırım yapmak isteyen Türk firmaları, dolara göre TL değerinde bir düşüş öngören spekülatörler döviz talebi üzerinde etkili olan alıcılardır.

İthalat ödemelerinde olduğu gibi, mal ve hizmetlerin ihracatı karşılığında alınan ödemeler de firmalara döviz ile gerçekleştirilmektedir. Bu tarz ticari faaliyet yaparak döviz elde eden firmalar, ellerindeki dövizi ulusal piyasada yerli para birimine dönüştürmek istediklerinde piyasaya döviz sunar. Bunun yanında ana ülkeye yatırım yapmak isteyen yabancı yatırımcılar da ulusal para taleplerini karşılamak için piyasaya döviz satmaktadırlar. Piyasaya sunulan bu dövizler piyasadaki döviz arzının bir kısmını oluşturmaktadır. Daha basit açıklayabilmemiz için, döviz talebinde ithalat açısından baktığımız resmi döviz arzı konusunda ihracatçılar açısından değerlendirmemiz gerekmektedir. Burada döviz kuru yükseldikçe ulusal para birimi yabancı para birimi karşısında değer kaybedecek, yabancılar daha ucuza satın alabilecekleri mallara yönelik talebini artıracağından ülkenin ihracat miktarı ve uluslararası piyasalarda rekabet gücü artacaktır. Artan ihracat ülkeye daha fazla döviz girişi sağlayacak ve bu durumda piyasaya sunulan döviz miktarı da yükselecektir. Tam tersi durumda ise döviz kuru düştükçe ulusal para birimi yabancı para birimi karşısında değer kazanacak, yabancılar daha pahalıya satın alabilecekleri mallara yönelik talebini azaltacağından ülkenin ihracat miktarı ve uluslararası piyasalarda rekabet gücü azalacaktır. Azalan ihracat ülkeye daha az döviz girişi sağlayacak ve bu durumda piyasaya sunulan döviz miktarı da düşecektir.

Esnek döviz kuru sisteminde döviz kurlarının dalgalanmasına izin verildiğinde döviz kuru, mal ve hizmet piyasasındaki fiyatların belirlenmesine benzer şekilde oluşmaktadır. Denge döviz kuru bir dövizden talep edilen miktarın dövizden arz edilen miktara eşit olduğu noktada gerçekleşir.

Ülkeler için dış ticaretin yönünün belirlenmesinde kur, en önemli belirleyicilerden biridir. Döviz arz ve talep miktarlarının eşitlendiği kur seviyesinde hem döviz piyasası hem de ödemeler bilançosu dengesi sağlanmaktadır. Bir ülkenin ulusal parasının değeri, ülkenin ticarete konu olan ihraç mallarına yönelik talebe, faiz oranına, enflasyon oranına ve hükûmetin uyguladığı dış ticaret politikalarına göre belirlenmektedir.