İKTİSADİ BÜYÜME - Ünite 7: Küreselleşme ve İktisadi Büyüme Özeti :

PAYLAŞ:

Ünite 7: Küreselleşme ve İktisadi Büyüme

Küreselleşme Kavramı ve Boyutları

Uzun bir geçmişe dayanan, halen yaşayan, değişen ve çok boyutlu bir olgu olduğu için küreselleşme kavramının tanımlanması da oldukça güçtür. Bu nedenle küreselleşmenin farklı açılardan çok sayıda tanımı yapılmıştır (S:161, Tablo 7.1). Küreselleşmeye ait bu tanımlar aşağıdaki gibi sıralanabilir:

  • Genel Olarak Küreselleşme : Küreselleşme, ulusal (yerel) unsurların tüm dünyaya yayılması, uluslararası unsurların ise ulusal (yerel) hale gelmesidir.
  • Ekonomik Küreselleşme: Ticaretin, üretimin, yatırımın, finansal faaliyetlerin, teknolojinin, ekonomik sistem ve ideolojilerin uluslararasılaşması ve bağımlılaşması sürecidir.
  • Siyasal Küreselleşme : Ulusal toplum düzeyinde geçerli olan siyasal yönetim modellerinin küresel düzeyde geçerlilik kazanması ve yaygınlaşmasıdır.
  • Toplumsal Küreselleşme : Toplumların birbirine yaklaşarak homojenleşmesi ve dünya genelinde mevcut olan tüm toplumların içinde bulunulan zaman diliminde egemen olan toplum tipine benzer özellikler kazanmaya başlamasıdır.
  • Kültürel Küreselleşme : Ulusal kültürlerin farklı ulusal kültürlerden etkilenmesi veya onları etkilemesi, belirli ulusal kültürlerin yaygınlaşması sürecidir.
  • Teknolojik Küreselleşme : Genellikle bilim ve teknolojide ileride olan ülkelerde ortaya çıkan yeniliklerin, üretim sistemlerinde ve iş süreçlerindeki değişikliklerin uluslararası hale gelmesi ve dünyaya yayılmasıdır.

Bir ülke ekonomik açıdan küreselleştiği, dünya ekonomisiyle bütünleştiği zaman aynı anda siyasal, toplumsal ve kültürel küreselleşme süreçlerini de yaşamaktadır. Dolayısıyla küreselleşme bütüncül bir süreçtir ve farklı boyutları ile birlikte gelişmektedir. Küreselleşme çok boyutlu bir kavramdır.

Küreselleşme sadece ekonomik bir olgu değil, aynı zamanda toplumsal yaşamın birçok ayrıntısını kapsayan bir oluşumdur.

Ekonomik Küreselleşme

Ekonomik küreselleşme uzun bir dönemden beri devam etmekte olan, son dönemde hızlanarak artan, boyutları sürekli olarak genişleyen temel bir olgudur.

Dünya ülkelerinin kendileri dışında kalan ülkeler ile ilişkileri ve tabii olarak bu ülkede yaşayan bireylerin, ailelerin, üretim yapan firmaların ve devletlerin dış dünya ile karşılıklı ilişkileri her geçen gün yoğunluk kazanmaktadır. Başlıca üretim faktörleri olan sermaye, işgücü, toprak ve girişimciler sınırları aşarak küresel ilişkiler ağında üretime katkıda bulunmalıdır.

Ekonomik küreselleşmenin beş süreci vardır:

  • Ticaretin küreselleşmesi,
  • Finansın küreselleşmesi,
  • Üretimin küreselleşmesi,
  • İşgücünün küreselleşmesi
  • Teknolojinin küreselleşmesi.

Tek Fiyat Kanunu : Uluslararası ticaretin tamamen serbest olduğu ortamlarda aynı malların fiyatının birbirine eşitleneceğini ifade eden iktisadi kanundur. Örneğin iki ülkede yetişen buğdayın kilogram fiyatı bu kanuna göre zaman içinde birbirine eşitlenecektir. Bu kanunun işlemesi ve tek fiyatın ortaya çıkması için ülkeler arasında vergi farklılıkları kalkmalı, taşıma maliyetleri sıfıra eşit olmalı ve mallar birbirinin aynı (homojen) olmalıdır.

Küreselleşme Dalgaları

Küreselleşmenin 19. Yüzyıl ve 20. Yüzyılda olmak üzere iki büyük dalga halinde dünyayı etkilediğidir:

  • İlki, 1870-1914 yılları arasında yani Sanayi Devriminin ardından yaşanmış olan dönemdir.
  • II. Dünya Savaşı’nın ardından yavaşça ortaya çıkmaya başlayan ama 1980 sonrasında güç kazanan ikinci dalga ise diğerinin aksine daha karmaşık bir yapı arz etmektedir.

İlk dalgada dünya ekonomisi reel mal ve altın standardına dayalı bir işleyişe sahipken, ikinci dalgada ulusal paraların değişim değerleri reel hiçbir mal tarafından desteklenmeyen bir ölçüde bağlanmaktadır.

İktisadi Büyüme Teorilerinde Küreselleşme ve Dışa Açıklık

Çeşitli iktisat okullarının; iktisadi büyüme, dış ticaret, dışa açıklık ve dolayısıyla küreselleşmeye ilişkin düşünceleri aşağıdaki gibi özetlenebilir:

  • Klasik Büyüme Teorisi : Dış ticaret uzmanlaşmayı sağladığı için iktisadi büyümenin motorudur.
  • Neo-Klasik Büyüme Teorisi: Dış ticaret üretim faktörlerinin etkin bir şekilde kullanımını sağlar.
  • Keynesyen Büyüme Modelleri : Keynesyen model, 1929 Büyük Bunalımı koşullarıyla ilgilendiği için ekonominin talep yönünü ön plana çıkarmış, arz yönüne odaklanmamıştır.
  • Post-Keynesyen Büyüme Modelleri : PostKeynesyenler iktisadi büyümede toplam talebin önemine dikkat çekerler. Uluslararası ticaretin iktisadi büyüme üzerindeki etkisi değerlendirilirken talep artışındaki farklılıkların büyüme oranlarının da farklılaşmasına yol açtığı belirtilir.
  • İçsel Büyüme Modelleri: Küreselleşme, dışa açıklık ve uluslararası ticaret büyüme oranı üzerinde sürekli bir etkiye sahiptir.

İktisadi Büyümenin Dış Ticarete Etkisi

İktisadi büyüme sürecinin gerçekleşebilmesi için üretim faktörlerinin arzı (faktör stoku) artmalı ve/veya teknoloji ilerlemelidir.

Faktör Arzında Artış ve Dış Ticaret

Analizde üretim faktörlerinin kendi içinde homojen olduğu varsayarak yani her üretim faktörünün tek tür olduğunu düşünerek hareket edeceğiz.

Analizde sadece emek ve sermaye kullanıldığı, tam istihdamın geçerli olduğu, emek ve sermayenin aynı oranda büyüdüğü iki mal üretildiği de varsayımlar arasındadır.

Sermaye ve emeğin aynı oranda yani “yansız” büyümesi, üretim imkânları eğrisinin kendisine paralel olarak orijinden uzaklaşması anlamına gelecektir.

Üretimin artması milli gelirin artması anlamına geleceği için tüketimi de arttıracaktır, dolayısıyla üretim ve tüketim arasındaki farktan oluşan dış ticaret hacmi de bundan olumlu olarak etkilenecektir.

Teknolojide İlerleme ve Dış Ticaret

Yirminci yüzyılın son yirmi yılına girildiğinde teknolojik ilerlemenin ülkenin içsel koşullarına bağlı olabileceği düşüncesine katılanların sayısı hayli artmıştır. Oysa o döneme kadar ve özellikle neo-klasik teoride teknoloji dışsal bir faktör olarak kabul edilmekteydi.

İktisatçılar gelişmiş ülkelerde emeğin kıt ve pahalı bir faktör olması nedeniyle bu ülkelerin araştırma ve geliştirme faaliyetlerini emeğin yerine sermayeyi ikame etme amacıyla yaptıklarını ve yeniliklerin/icatların bu şekilde ortaya konulduğunu düşünmektedirler. Bu yöndeki düşünceler “uyarılmış teknolojik gelişme tezi” olarak bilinmektedir.

Bazı teknolojik yenilikler emek tasarrufu, bazı teknolojik yenilikler ise sermaye tasarrufu sağlar, bazıları ise nötr yani yansızdır.

Büyüme Ekonomik Refahı Azaltabilir mi?

İktisadi Büyüme normal şartlar altında halkın daha fazla tüketebilmesine imkân sağlayarak ülkenin refah düzeyini arttıracaktır. Ancak eğer büyüyen ülke dünya ekonomisinde önemli ağırlığı olan büyük bir ülke ise uluslararası fiyatlar etkileneceği için farklı boyutta etkiler ortaya çıkabilir.

Jagdish Bhagwati büyümenin ülke refahını azaltabileceği duruma “Yoksullaştırıcı Büyüme” adını verir. Yoksullaştırıcı büyüme durumunda ticaret hadlerindeki bozulma nedeniyle oluşan refah kaybı iktisadi büyüme nedeniyle oluşan refah artışından daha fazladır ve ülke büyümesine rağmen “yoksullaşmaktadır”.

Eğer ülkenin büyümesi yansız değil de ticarete karşı yönlü büyüme ise bu kez ticaret hadleri ülke lehine değişecek ve refah düzeyi yükselecektir. Bu arada diğer ülkelerin büyümediği varsayımı ile hareket edilmektedir eğer diğer ülkeler de büyüyorsa sonuçlar değişecektir.

İhracat fiyat endeksinin ithalat fiyat endeksine oranına ticaret haddi denir.

Dış Ticaretin İktisadi Büyümeye Etkisi

Serbest Ticaretin Yararları ve Karşılaştırmalı Üstünlükler

Serbest dış ticaret ve ihracatın iktisadi büyümeyi uyaran yapısı birçok iktisatçının dikkatini çekmiş ve çeşitli teorilere konu olmuştur. Bunlar arasında en başta “ Mutlak Üstünlük Teorisi ” gelmektedir. Adam Smith’e göre bu teorinin temel önerisi; bir ülkenin karşı ülkeye göre hangi malları daha düşük maliyetle üretiyorsa o mallar üzerinde uzmanlaşması ve bunları ihraç ederek daha pahalıya üretebildiğini dışarıdan ithal etmesinin iki ülkenin de yararına olacağıdır.

David Ricardo ise her iki malın üretiminde de mutlak olarak dezavantajlı olan bir ülke, göreli olarak daha az dezavantajlı olduğu malı üreterek dış ülkelere satarsa bu malın üretim ve ihracatında karşılaştırmalı üstünlüğe sahip olacağını ifade etmiştir. Bu ülke, “daha fazla mutlak dezavantajlı olduğu” malın üretimini durdurarak bu malı ithal edecektir. Bu kural, “ Karşılaştırmalı Üstünlükler Teorisi ” olarak isimlendirilir.

Klasik Karşılaştırmalı Üstünlükler Teorisi, uluslararası emek verimliliğinde farklılık doğuran etkenler üzerinde durmamış ve yurtiçi fiyat farklılıklarının nedenlerine inememiştir. Bu eksikliği gideren teori ise;

  • Heckscher-Ohlin Teorisi (HO),
  • Heckscher-Ohlin-Samuelson Teorisi,
  • Faktör Donatımı Teorisi veya
  • Faktör Oranları Teorisi

olmak üzere çeşitli farklı isimlerle anılmaktadır.

Heckscher-Ohlin Teorisi’ne ” göre bir ülke hangi üretim faktörüne zengin olarak sahipse, üretimi o faktörü yoğun biçimde gerektiren mallarda karşılaştırmalı üstünlük elde eder, yani onları daha ucuza üretir ve o alanlarda uzmanlaşır.

Serbest Dış Ticaretin Sağlayabileceği Diğer Olumlu Etkiler

Klasik teorilerden sonra yeni ticaret teorileri de geliştirilmiştir. Bu teoriler çerçevesinde serbest ticaretin sağlayacağı diğer faydalar aşağıdaki başlıklar altında toplanabilir:

  1. Ölçek ekonomilerinden yararlanma
  2. Ekonomik dinamizmin artması
  3. Rekabet yapısının gelişmesi
  4. Teknoloji ve bilgi transferinin kolaylaşması
  5. Kaynak dağılımının küresel boyutta optimizasyonunun sağlanması
  6. Çarpan etkisi ile millî gelirin artması
  7. Döviz darboğazına girmeyi engellemesi

Serbest Dış Ticaretin Olumsuz Etkileri

Serbest dış ticaretin ve dolayısıyla küreselleşmenin büyüme üzerinde olumsuz etkilerinin başında “ Yoksullaştırıcı Büyüme ” adı verilen olgu gelmektedir.

Burada dış ticaret hadlerinden doğan kaybın büyümenin sağladığı reel gelir artışından fazla olması söz konusudur.

Gelişmekte olan ülkelerin dış ticareti serbestleştirerek ihracatı artırmak suretiyle büyümeye çalışmalarının bu ülkeleri reel gelir kaybına uğrayabileceğini ileri sürenlerden biri de R. Nurkse’dir.

Karşılaştırmalı üstünlüğe göre uzmanlaşmaya karşı çıkan bir diğer düşünür G. Myrdal’dır. Myrdal, ülkeler arasındaki teknoloji düzeyi farklılığının büyümeyi engelleyici bir faktör olduğuna dikkat çekmektedir.

Serrbest dış ticaretin gelişmekte olan ülkelerin aleyhine olduğunu ileri süren bir diğer iktisatçı R. Prebisch’tir. Prebisch teknolojik değişmenin etkilerine odaklanmaktadır. Ona göre gelişmiş ülkelerde endüstri yapısında yoğunluk fazladır ve tekelleşmeler görülmektedir.

İktisadi Kalkınma Stratejilerinde Küreselleşme ve Dışa Açıklık

Dünyada 1960’lı, 1970’li ve 1980’li yıllarda, kalkınma yolunda çaba gösteren ülkelerin uyguladıkları stratejilerde “ithal ikamesine dayalı kalkınma stratejisinin” ağırlıklı olduğu görülmüştür.

İthalat ikamesine dayalı kalkınma sıklıkla içe dönük kalkınma ile aynı anlamda kullanılmaktaysa da aslında farklı olgulardır. İçe dönük kalkınma ithal ikamesine dayalı kalkınmadan daha geniş kapsamlı olan bir kavramdır.

İthal ikamesine dayalı kalkınma kavramı içe dönük kalkınma kavramı içinde yer alır. Bunun yanında yurt içi talep artışından kaynaklanan kalkınma da içe dönük kalkınma kapsamında ele alınmaktadır.

İthalat ikamesi önceleri ithalatla karşılanan yurtiçi piyasa talebinin, devletin yoğun yaygın müdahalesi altında, koruyucu ve teşvik edici önlemler uygulanarak yerli üretimle doyurulmasını öngören bir kalkınma stratejisidir.

Yaklaşık son otuz yıldır, gelişmekte olan ülkelerin kalkınabilmek amacıyla dışa açık (dışa dönük) politikalara daha çok ağırlık vermeye başladıkları görülmüştür. Bu yönelmede çok sayıda faktör etkili olmuştur.

Küreselleşme ve İktisadi Büyüme Üzerine Bazı Gözlemler

Genelde iktisadi büyüme ile dışa açıklığın, özellikle de iktisadi büyüme ile dış ticaretin birbiriyle ilişkili olduğu görülmektedir. Bu ilişkide nedensellik konusu kesin çizgilerle belirlenememiştir.

Dışa açıklığın mı iktisadi büyümeye, yoksa iktisadi büyümenin mi (yani ekonomideki gelir artışı, talep artışı ve canlılığın) dışa açıklığa, yani dış ticarete neden olduğu açık değildir.

Burada birbirine geçmiş bağlantılar söz konusudur ve tartışmalar halen devam etmektedir.

Yakınsama Solow modelinde;

  • Aynı yapısal özelliklere,
  • Aynı teknoloji düzeyine,
  • Aynı nüfus artış haddine,
  • Aynı yıpranma oranına

sahip ülkelerden kişi başına düşen geliri düşük olanların, kişi başına düşen geliri yüksek olanları, onlardan daha hızlı büyüyerek yakalayabileceğini ileri süren bir öngörüdür.