İKTİSADİ BÜYÜME - Ünite 2: İktisadi Büyümeyi Belirleyici Faktörler, Aşamalar ve Sınırlar Özeti :

PAYLAŞ:

Ünite 2: İktisadi Büyümeyi Belirleyici Faktörler, Aşamalar ve Sınırlar

Giriş

İktisadi büyüme süreci üretim fonksiyonu ile başlar. Üretim fonksiyonu, üretim teknolojisi sabitken, belirli bir süre içerisinde kullanılan çeşitli üretim faktörlerinin miktarları ile bu süre içerisinde üretilebilen ürünün maksimum miktarı arasındaki ilişkidir. İktisadi büyüme için, sahip olunan işgücü miktarı ve niteliği, sermaye stokunun büyüklüğü ve sermaye birikimi, doğal kaynaklar ve coğrafya temel üretim girdileridir. Diğer önemli belirleyiciler de teknolojik gelişmeler, mevcut organizasyon yapısı, üretim ölçeğinin büyüklüğü, yapısal değişikliklerdir.

Amerikalı İktisat tarihçisi Walt W. Rostow’un “İktisadi Büyümenin Aşamaları” kitabına göre dünya üzerindeki her toplum gelişme sürecinde birbirinden farklı beş aşamadan geçecektir. Bugünün gelişmiş ülkeleri bu aşamaları tarihsel süreç içinde kısmen yaşamışlardır. En son, yani en gelişmiş aşamaya ulaşan ilk ülke Amerika Birleşik Devletleri’dir. Roma Kulübü’nün “Büyümenin Sınırları” başlığını taşıyan raporunda nüfus artışı ve ekonomik gelişme azalmadığı sürece dünyanın doğal kaynaklar, içilebilir su ve temiz hava ihtiyacını sağlayamayacağı belirtilmiştir.

İktisadi Büyümeyi Belirleyici Faktörler

İktisadi büyüme, üretim faktörlerinin tam olarak kullanılması durumunda üretilebilecek maksimum mal ve hizmet miktarının parasal karşılığı olarak tanımlanan potansiyel GSYH’nin hangi etkenlerce belirlendiği ve bu etkenlerin hangilerinin büyüme sürecinde daha büyük bir öneme sahip olduğu gibi konularla ilgilenir ve uzun vadeli bir süreçtir. İktisadi Büyümenin Belirleyici Faktörlerini iki grup altında incelemek mümkündür. Bunlar;

  • İktisadi büyümenin ekonomik faktörleri ve
  • İktisadi büyümenin ekonomi dışı faktörleridir.

İktisadi Büyümenin Ekonomik Faktörleri

İşgücü

İşgücü ya da insan kaynakları ekonomik gelişme sürecinin iktisadi büyümenin belirleyici faktörleri içinde ilk sıralarda yer alır. Bir ülkede ya da işletmede, üretime ya da herhangi bir işe katılan İnsanların veya iş görenlerin bir işte ortaya koydukları bedensel ve düşünsel (zihinsel) çabalara emek veya işgücü adı verilir. Emeklerini arz ederek elde edilen gelire ücret denir. İnsan faktörü olmadan, diğer üretim faktörlerinin kendi başına üretimde bulunmaları düşünülemez.

İşgücü arzı bir ülkede ekonomik faaliyetlere katılmak üzere işgücü (emeğini) arz edenlerin toplamını gerek insan sayısı, gerek çalışma saatleri yönünden ifade eden bir kavramdır ve nüfus büyüklüğüne bağlıdır. Nüfus artışı ile birlikte ortaya çıkan işgücü artışı, emeğin marjinal verimliliğini, ortalama verimlilikte daha hızlı arttırdığı sürece; yani azala verimler kanunu işlemeye başlayıncaya kadar iktisadi büyümeyi olumlu etkileyecektir. Ancak azalan verimler yasasının işlemeye başladığı andan itibaren meydana gelecek işgücü artışı, üretim artışına yol açmayacak ve dolayısıyla iktisadi büyümeyi olumsuz etkileyecektir.

Sermaye Birikimi

Sermaye doğada serbest biçimde bulunmayan fakat insan tarafından üretilmiş üretim araçlarıdır. Bunlar üretimin artmasına büyü katkısı olan aletler, makineler, ulaşım sistemleri ve araçları, sanayi gereçleri, fabrika ve donanım fiziki sermayenin bir çeşidini oluşturur. İyi bir sermaye birikimi süreci iç içe geçmiş üç aşamadan oluşur:

  • Ekonomideki tasarruf oranlarının büyüklüğü ve sermaye birikimi için bu oranların artırılmasının gerekliliği,
  • Ülkede finans ve kredi kurumlarının varlığı ve bunların ihtiyaç duyulan hallerde kredi üretme becerisi,
  • Tasarrufların yatırımlara dönüştürülmesini sağlayacak olan başarılı girişimci gurubun varlığı.

Beşeri sermaye son zamanlarda bütün büyüme modellerinin en önemli faktörü olarak kabul edilmektedir. İnsan kaynaklarına yapılan ve işgücünün niteliğini artıran yatırımlar, beşeri sermaye yatırımları olarak adlandırılır. Toplumlar ekonomik gelişme süreçlerinde fiziki sermayenin yanında beşeri sermayeye de yatırım yaptıklarında ülkeler iktisadi alanda yüksek bir performans gösterebilecektir.

Doğal Kaynaklar ve Coğrafya

Coğrafya, doğal kaynakların belirleyicisidir. Ekonomik anlamdaki doğal kaynaklar, sahip olunan toprak büyüklüğü toprağın verimliliği, orman varlığı, iklim, su kaynaklarının zenginliği, denize yakınlık ve deniz kaynaklarıdır. Ülkenin içinde bulunduğu coğrafya, üretimini belirlerken aynı zamanda dış ticaretini de doğrudan etkiler.

İnsanların ihtiyaçlarını karşılamada kullanılan doğal kaynaklar, yenilenebilen ve yenilenemeyen biçimde doğada bulunur ve iktisadi büyüme sürecinde bir üretim faktörü olarak yer alır.

Yenilenebilen doğal kaynaklar; su, hava, toprak ve ormanlardır. Yenilenemeyen doğal kaynaklar ise fosil kaynaklar (petrol, doğalgaz, kömür vb.) ve madenlerdir (demir, altın, gümüş, bor vb.).

Doğal kaynakların bol olması ekonomik büyümeyi olumlu yönde etkileyebilir ancak doğal kaynaklar tek başına büyümeyi gerçekleştiremez. Doğal kaynak büyüme ilişkisinde önemli olan doğal kaynağın çokluğu ya da azlığı değil mevcut kaynakların etkin ve verimli bir şekilde kullanılmasıdır. Doğal kaynakların uzun dönemde büyümeyi tek başına sürüklemesi mümkün değildir. Doğal kaynaklarla birlikte diğer üretim faktörlerinin etkileşimi önemlidir.

Bilimsel ve Teknolojik Gelişmeler

Teknoloji, bir mal ve ya hizmetin üretiminde gerekli bilgi, organizasyon, üretim teknikleri bütünü biçiminde tanımlanır ve iktisadi büyüme açısından önemi giderek artan bir unsurdur. Teknolojik gelişme, daha büyük miktarlarda çıktının elde edilmesine veya belli bir kaynaktan daha üstün kaliteli mal veya hizmetin üretilmesine olanak sağlayan çeşitli bilgilerin ortaya çıkmasıdır. İktisadi büyüme analizlerinde teknolojik gelişme 1980 sonrasında önemsenmeye başlanmıştır.

İktisatçılar, teknolojik gelişmeyi sanayi devrimiyle birlikte yeni buluşların hız kazanması üzerine incelemeye almışlar ve iktisadi büyüme üzerine etkisine dikkat çekmişlerdir. İktisat kuramında teknolojik gelişmenin içselleştirilmesine yönelik çabaların çıkış noktası Schumpeter’dır. Yenilikler ve bunların kalkınma süreçlerine etkisi konusu, Schumpeter’le birlikte ekonomik kalkınma kuramları içinde çok önemli bir yere sahip hale gelmiştir. Marx ve Schumpeter, yeniliklerin kapitalist ekonomide rekabetçi üstünlüğün başında yer aldığını ifade etmişler ve teknolojik gelişmenin kalkınma süreçlerine olan etkisini ele alan öncüleri olmuşlardır.

Kuznets’e göre, iktisadi büyüme sürecinde teknolojik gelişmenin beş faklı şekilde kendini hissettirdiğine dikkat çekmektedir. Bunlar;

  • Bilimsel alanda yapılan yeni keşifler,
  • İcatlar,
  • Buluşlar,
  • İyileştirmeler ve
  • Buluşların firmalar tarafından yaygın bir şekilde kullanımı konusunda gösterilen başarılardır.

Ayrıca Kuznets az gelişmiş ülkelerin üretim kapasitelerini artırabilmelerinin yolunun kısa vadede teknoloji ithal etmekten geçtiğini, uzun vadede ise kendi teknolojilerini geliştirme adına Ar-Ge faaliyetlerine önem vermeleri gerektiğini vurgulamaktadır. Ar-Ge, Kişinin toplumun ve kültürün bilgi birikimini artırmak ve bu birikimin yeni uygulamalara yol açması amacıyla sistematik bir temele dayalı yapılan yaratıcı işleri kapsar. Ayrıca Ar-Ge, eğitim, bilim ve teknolojinin gelişmesini sağlayacak yeni bilgileri elde etmek veya mevcut bilgilerle yeni malzeme, ürün ve araçlar üretmek, bilgiye dayalı sistematik olarak yeni projeler üretebilmek, süreç ve hizmetler oluşturmak veya mevcut olanları geliştirmek amacı ile yapılan düzenli çalışmalardır.

Girişimcilik ve Organizasyon

Organizasyon girişimcilerin üretim faktörlerinin bir araya gelmesi ile üretim sürecini başlatmaları ya da üretim sürecinde, üretim faktörlerinin etkinliğini ve verimliliğini artıran düzenlemelerdir. Her durumu fırsata çevirmeyi başarmak için risk alan girişimciler, yeni mal üretmek, yeni kaynak aramak ve teçhizatın ergonomik olmasını sağlayan uygulamaların yapılmasını sağlayan organizasyonu kurmaktadırlar. Bu şekilde girişimciler ekonomik yapıya sağlık ve dinamizm getirmektedirler. Özellikle gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeler girişimcilere çeşitli destek sağlamaktadırlar. Bu destekler şöyle sıralanabilir:

  • Piyasaların genişletilmesi,
  • Kurumsal düzenlemelerin yapılması,
  • Tekelci yapı ile mücadele,
  • Mülkiyet hakkını koruyucu düzenlemelerin yapılması,
  • Çıkartılan yasaların etkin bir şekilde uygulamaya konulması,
  • Teknoloji transferi gerçekleştirilmeli,
  • Faktör hareketlerine hız kazandırılması.

Yapısal Değişiklikler

Yapısal değişiklik, bir ülkede hem ekonomik hem de sosyo-kültürel ve toplumsal alanda yaşanan değişimdir. Bu değişim sonunda ilgili ülkede bazı olumlu gelişmeler yaşanır. Bunlar şöyle sıralanabilir:

  • Ülkede istihdam olanakları artması,
  • İşgücünün ve sermayesinin verimliliğinin yükselmesi,
  • Yeni kaynakların yaratılması,
  • Teknolojisinin iyileştirilmesi.

Yapısal değişim aynı zamanda kurumsal değişimi de içerir. Kurum bireyler veya insan toplulukları arasındaki davranışsal ilişkileri düzenleyen kurallar dizisi olarak tanımlanır. Bu çerçevede, bir ülkenin kültürü, sosyal ve dinsel davranışları, özel ve kamusal gelenekleri, siyasal ortam, ulusal ve uluslararası gelenekleri ve bunlar arasında yürütülen ilişkiler bir ülkenin kurumsal yapısını oluşturur.

İktisadi Büyümenin Ekonomi Dışı Faktörleri

İktisadi büyümenin ekonomi faktörleri olmakla birlikte ekonomi dışı faktörleri de bulunmaktadır. Bunları, sosyal, siyasal ve yönetimsel faktörler olarak sıralayabiliriz.

Sosyal Faktörler

Sosyal davranışlar, değerler ve sosyal kurumlar ekonomik gelişmenin belirleyici faktörlerindendir. Özellikle de yeni tekniklerin bulunması ve bu tekniklerle birlikte gelişen daha fazla para kazanma, harcama ve nihayetinde tasarruf etme arzusu, bu davranışların içine girmektedir.

Siyasal ve Yönetimsel Faktörler

Ülkelerdeki hükümetlerin en önemli görevlerinden biri siyasal ve yasal sınırları oluşturmaktır. Bu belirlenen sınırlar ise ekonomik olarak daha verimli şekilde çalışmayı, tasarrufu, yatırımı ve bilgi ve tecrübe kazanmayı teşvik edici şekilde oluşturulmalı ki işlevsel anlamda yararlı olsun. Bu siyasal ve yönetimsel faktörleri istikrarlı bir şekilde sağlayan kimi gelişmiş ülkeler, İngiltere, Almanya, ABD, Japonya gibi ülkeleri sayabiliriz, iki dünya savaşı geçirmiş oldukları halde ekonomik güçlerini korumuşlardır. Bununla birlikte, siyasal istikrarsızlık ve gelişigüzel yönetim iktisadi büyümenin önündeki en büyük engellerden birisidir.

İktisadi Büyümenin Aşamaları

Önemli iktisat tarihçilerinden ABD’li Walt Whitman Rostow, iktisadi gelişme konusundaki görüşlerini sistemli olarak, iktisadi tarih eksenli bir büyüme analizi çerçevesinde, ilk defa 1958 yılında ileri sürmüştür. Rostow, çok sayıda ülkenin 1700’li yıllardan itibaren iktisadi ve sosyal göstergeleri toplayarak özellikle batı ülkelerinin yaşadıkları deneyimlerden yola çıkarak en sanayileşmiş ülkenin gelişmişlik düzeyine ulaşabilmek için belli aşamalardan geçmesi gerektiğini vurgulamıştır. Sırası ile tarihsel süreç içerisinde incelenen bu aşamalar şöyle sıralanabilir:

  • Geleneksel toplum aşaması,
  • Kalkışa hazırlık aşaması,
  • Kalkış aşaması,
  • Olgunluk Aşaması,
  • Kitle tüketim aşaması.

Geleneksel Toplum Aşaması

Bu aşamada bulunan ülkelerde tarım önemli bir yere sahiptir. Üretim tekniği ilkel olan geleneksel toplum aşamasında iş bölümü gelişmemiş, kişi başına düşen gelir oldukça düşük ve üretim de büyük dalgalanmaların olduğu görülmektedir. Toplumun ekonomik, siyasi ve hukuki kurumları gelişmemiştir. Bu aşamadaki toplumda ekonomik ve politik bakımdan söz söyleyiciler büyük toprak sahipleridir. Geleneksel toplum aşamasında dışsal olumsuz ekonomiler ve teknolojik gelişmelerin olmaması sebebiyle ekonomik büyüme oldukça sınırlı olmaktadır. Geleneksel toplumların temel ve ortak özelliği kişi başına gelir düzeyinin bir tavan sınırının var olmasıdır. Bu toplum aşamasındaki ülkelere örnek verecek olursak, geçmişteki Çin Hanedanlıkları, Ortadoğu ve Akdeniz medeniyetleri ve Ortaçağ Avrupa’sı örnek verilebilir.

Kalkışa Hazırlık Aşaması

Bu aşama ikinci aşama olup, gelişmenin sağlanabilmesi için gereken şartlar hazırlanır. İntikal çağındaki toplumu içine alan kalkışa hazırlık aşamasını İngiltere, iktisadi ve toplumsal yapısı bakımından bu aşamayı tamamlayan ilk ülke olmuştur. Bu aşama ile birlikte milliyetçilik bilinci önem taşımıştır. Geçiş döneminde;

  • Sermaye birikimi hızlanmış,
  • Eğitim belli ölçüde artmış,
  • Bankalar ve diğer kurumlar kurulmuş,
  • Tarımda ve sanayide verim yükselmiş,
  • Şehir nüfusu artmaya başlamış,
  • Ulaşım ağı ve haberleşme kendini göstermeye başlamış,
  • Aydın sınıfı doğmuş,
  • Siyasal iktidarın gücü önem kazanmış,
  • Doğal kaynaklar değerlendirilmeye başlanmıştır.

Kalkış Aşaması

Geçiş aşaması aşılmış ve ön şartlar hazırlanmış olduğundan, en önemli aşama olan take-off aşaması ile kalkınma normal yoluna girmiştir. İktisadi gelişmeyi yapan kuvvetler bu aşamada gelişir ve topluma hâkim bir yapıya kavuşur. Tarımda geleneksel düşüncelerin değişikliği ve yeni teknolojilerin uygulanması yeni bir politik ve sosyal kadroların oluşmasına yol açmıştır. Rostow’a göre kalkış için üç ana şart gereklidir:

  • Net yatırımın ve tasarrufların milli gelirdeki payının %5’ ten %10’a çıkması.
  • Yüksek gelişme hızını gösteren ve bütün ekonomiye gelişmede önderlik eden 1 veya daha fazla imalat kolunun ortaya çıkması.
  • Modern kesimdeki genişlemeleri teşvik eden ve buna ayak uyduran yeni bir sosyal ve politik kadronun ve çerçevenin ortaya çıkması.

Rostow, herhangi bir yeni sanayi ve ekonominin faaliyet kolunun ekonomik gelişmeyi uyarması ve bu gelişmeye önderlik etmesinin dört şarta bağlı olduğunu belirtir:

  • Bu imalat kolunda üretilen mal için yeterli derecede iç ve/veya dış talep mevcut bulunmalıdır.
  • Bu yeni imalat kolunda sadece yatırımların artması yeterli değildir, yeni üretim teknikleri de yatırımlara uygulanmalıdır.
  • Ekonomi sanayinin gelişimi için gerekli tasarrufları temin ve sanayi kesimine aktarabilir hale getirmelidir. Bu kesimdeki öz tasarruf ve yeniden yatırım eğilimi de yükselmelidir.
  • Sanayi kolu, diğer faaliyet kollarını etkileyebilmeli ve çeşitli dış ekonomiler oluşturarak diğer kesimlerin kapasitelerinin arttırılmasına sebep olmalıdır.

Tarihi süreçte, kalkışa önderlik eden sanayi kolu, demiryolu ve demiryolu şebekesinin kurulmasıdır.

Olgunluk Aşaması

Kalkış döneminin sona ermesinden 40 yıl sonra olgunluk aşamasına ulaşılır. Rostow bu aşamayı toplumun kaynaklarının büyük bir bölümünün modern teknolojilerin yer aldığı alanlarda etkin bir şekilde kullanıldığı dönem olarak tanımlar. Bu aşamada ulusal gelirin % 10-20’si kadarı devamlı bir şekilde yatırımlara gider. Kişi başına düşen gelir artar, yeni öncü sektörler eskilerinin yerini alır ve yeni sanayi kolları yükselirken eskileri önemini kaybeder. Bu aşamada ekonomi herhangi bir şeyi değil arzu edileni üretecek girişim ve kabiliyete ulaşır.

Kitle Tüketim Aşaması

Her ulusun olgunluk aşamasından sonra ulaştığı aşama refah dönemi olarak adlandırılan kitle tüketim aşamasıdır. Bu aşamada toplum artık arz yerine taleple, üretim yerine tüketimle, bir adım daha ileriye gidilirse tüketim yerine refah maksimizasyonuyla ilgilenir. Devlet refah devleti olarak tanımlanır. Bu aşamada olan toplumlarda ekonominin başlıca sektörleri tarım gibi sektörler değil dayanıklı tüketim malları üreten sektörler ile hizmetler sektörüdür. Kitle tüketim aşamasındaki ülkeler, özellikle dış politikada ve askeri alanlarda üstünlük sağlamak düşüncesi ile kaynaklarının büyük bir çoğunluğunu bu yerlere ayırmaktadırlar. İş hayatında boş zamanı arttırıcı düzenlemeler yapılır.

İktisadi Büyümenin Sınırları

Doğal kaynakların tamamının tüketmeden ve küresel çapta çevreye zarar vermeden iktisadi büyümenin sağlanması gerekmektedir. Bugünün ülkeleri sanayileşme ile birlikte bugünün ihtiyaçlarını gelecek nesillerinde kendi ihtiyaçlarını karşılaması gerektiğini düşünerek karşılamalıdır. Çünkü büyüme olgusu gerçekleşirken üretim faktörleri sınırlıdır.

Büyümenin Sınırları

1970’li yıllarda özellikle bugünün ihtiyaç ve beklentileri, gelecek kuşakların ihtiyaç ve beklentilerinde ödün vermeden karşılamanın yollarını aramak amacıyla “sürdürülebilir kalkınma” incelenmeye başlanmıştır.

Sürdürebilir Kalkınma

Sürdürülebilir kalkınma, gelecek nesillerin ihtiyaçlarını karşılama imkânlarını tehlikeye atmadan, bugünkü neslin kendi ihtiyaçlarını karşılayabilmesini ifade eder. Bu kavramın temelinde;

  • İnsan yaşamının kalitesini artırmak,
  • Çevresel dengeyi korumak,
  • Daha temiz enerjiler kullanmak, vb. yer almaktadır.

Sürdürebilir kalkınma, özellikle ekonomik büyüme ile birlikte çevre duyarlılığına da beraberinde getirmektedir. Bu kalkınma stratejisi ile etkin enerji kaynaklarına yönelim, geri dönüşüm ve yenilebilir enerji kaynakları kavramları ön plana çıkmıştır. Sürdürebilir kalkınma stratejisinin temel amaçları şöyle sıralanabilir:

Büyümenin yeniden canlandırılması ve niteliğinin değiştirilmesi,

  • Gıda, enerji, su ve sağlık alanlarında toplumun temel ihtiyaçlarının karşılanması,
  • Sürdürebilir bir nüfus artışının sağlanması,
  • Kaynak rezervinin korunması ve değerinin yükseltilmesi,
  • Teknolojinin yeniden yönlendirilmesi ve yönetimi,
  • Karar verme süreçlerinde çevre ve ekonominin birleştirilmesi.

Sürdürebilir kalkınma, düşük veya yüksel gelir artışından ziyade etkin bir büyümeyi ifade eder. Bu nedenle kaynakların verimli kullanılması önem kazanmaktadır. Doğada belli sınırlar içinde kendi kendini yenileyebilen ve dolayısıyla tüketilmesi mümkün olmayan toprak, su, hava ve orman gibi kaynaklara yenilenebilir kaynak denmektedir. Büyümenin sınırlı kaynaklarla istenilen düzeyde tutulabilmesi için zaman zaman iktisatçılar arasında görüş farklılıkları ortaya atılmıştır.

Neo-klasik iktisatçılar, iktisadi büyümeyi tüm sosyal, çevresel sorunların ve kirliliğin çözümü olarak nitelendirmiş ve teknolojik ilerlemelerin üzerinde ciddi şekilde durmuştur. Bununla birlikte, ekolojik iktisat ise, ekonomik faaliyetlerin devamı için ekolojik kaynak ve hizmetlerin belirlenmesini önermiştir. Bu gibi görüş farklılıkları Birleşmiş Milletler de Dünya Çevre ve Kalkınma Komisyonu (DÇKK) tarafından hazırlanan “Ortak Geleceğimiz” raporunun yayınlanmasına katkıda bulunmuştur.

DÇKK’nın amaçları şöyle sıralanabilir:

  • Çevre ve kalkınmayla ilgili kritik sorunları yeniden gözden geçirerek, yeni, somut ve gerçekçi eylem önerileri getirmek.
  • Çevre ve kalkınma konusunda uluslararası iş birliğini güçlendirmek, mevcut düzenlerden sıyrılmak, politika ve olayları gerekli değişiklikler doğrultusunda etkilemekle ilgili değerlendirilmeler yapıp, yeni iş birliği şekilleri önermek.
  • Bireyler, gönüllü kuruluşlar, iş çevreleri, enstitüler ve hükûmetler nezdinde anlayış düzeni ve eylemi taahhüt etme düzeyini yükseltmektir.

DÇKK, dünyanın bütün uluslarına, hem bir arada, hem de teker teker, sürdürülebilir kalkınmayı amaçları arasına almaları ve aşağıdaki ilkeleri politik eylemlerine rehber olarak benimsemeleri çağrısında bulunmaktadır:

  • Büyümeyi canlandırmak,
  • Büyümenin kalitesini değiştirmek,
  • Kaynak tabanını korumak ve zenginleştirmek,
  • Sürdürebilir bir nüfus düzeyi sağlamak,
  • Teknolojiyi yeniden yönlendirmek ve riskleri yönetmek,
  • Karar almada çevre ile ekonomiyi bütünleştirmek,
  • Uluslararası ekonomik ilişkilerde reform yapmak,
  • Uluslararası iş birliğini güçlendirmek.