İKTİSADİ DÜŞÜNCELER TARİHİ - Ünite 2: Modern İktisadi Düşüncenin Doğuşu:Merkantilizm ve Fizyokrasi Özeti :

PAYLAŞ:

Ünite 2: Modern İktisadi Düşüncenin Doğuşu:Merkantilizm ve Fizyokrasi

Merkantilizm

Merkantilizm, geleneksel biçimde ele alındığı zaman Avrupa iktisadi düşüncesinde ve ulusal ekonomi politikasında 15.-18. yüzyıllar aralığında kalan dönemi kapsar. Orta Çağ ile Fizyokrasi arasında özellikle Batı Avrupa'da yaşayan bir iktisadi düşünce akımıdır. 17. yüzyıldan itibaren Batı Avrupa ülkeleri ile deniz aşırı ülkeler arasında ticaret yapmak üzere büyük ortaklıklar kurulmaya başlanmıştır. Benzer şekilde, taşımacılık, komisyonculuk ve poliçe ticareti ile uğraşan bazı işletmeler kurulmuştur.

Merkantilizm döneminde günümüzde uygulanan, "devlet müdahaleciliğinin" temelleri atılmıştır. Gümrük uygulamaları, ithalat yasaklamaları, ihracat primleri, devletin ekonomik teşekküller kurması v.b. ekonomik tedbirler ve kurumlar yine merkantilistlerin ekonomi politikasına diğer katkılarıdır. Merkantilistlere göre, genel anlamda ticareti arttırmak ve düzenlemek için özellikle de ihracat hacmini artırmak için devlet, ülke sanayini düzenleyecek, gerektiğinde sanayi kuruluşları kuracak ve sanayi kesimini sıkı bir denetim altında bulunduracaktır. Ticarete önem kazandırılan bu dönemde teşviklerle gelişen sanayiye gerekli iş gücünü sağlamak için ve güçlü bir ordu için bizzat devlet nüfus arttırıcı politikalar uygulamıştır.

Merkantilizm, Adam Smith'in tabiri ile "bir ulusun zenginliğini", dolayısıyla bir devletin gücünü ve itibar kazanmasını o ülkenin sahip olduğu "altın veya gümüş" gibi değerli madenler fazlalığına dayandıran bir anlayıştır.

Merkantilist Çağ

Milli Ekonomilerin Doğuşu

Merkantilist doktrin ve politika, modern milli devletlerin kurulmasında önemli rol oynamıştır. Derebeylikler yıkılıp modern devletlerle birlikte büyük iktisadi ve siyasi üniteler oluşunca bölgesel ekonomiler ve çıkarlar, yerini milli ekonomilere ve çıkarlara bırakmıştır. Birinci amacı hazinenin zenginleştirilmesi olan hükümdar, bu amaca hizmet eden dolayısıyla dış ticaret dengesinin fazla vermesi için tüccarlar ile bir "çıkar birliği" oluşturmuştu.

Ulaşımdaki gelişmeler veba salgını gibi kırsalın itici güçleri ile birleşince, kent merkezlerine yönelik göç hareketleri arttı. İktisadi gücün kırsal kesimlerden kentlere kayması, siyasal iktidar üzerinde ticaretle zenginleşen burjuva sınıfının etkisinin artmasına neden oldu.

Zihniyetteki Değişimler

Ticaretin yokluğunda ve mevcut yapının dayatmalarında zenginliğin temel aktörleri olan altın ve gümüş Avrupa insanının düşünce dünyasında özel bir öneme sahip olmuştur; bu yönleri ile zengin olan Çin ve Hindistan gibi ülkelere özenilmiştir. Maddi alanda büyük deniz keşifleri hem ticaret ufkunun genişlemesine hem de o zamana kadar bilinmeyen birtakım yabancı malların dışarıdan bol miktarlarda ülkeye gelmesine, sonuç olarak dünya ağırlık merkezinin değişmesine yol açmıştır.

Halklar gibi krallar da ülkelerinde bol mal ve para varlığı arzusundaydılar. Bunu diğerlerinin yoksullaşmasını sağlayarak yani onların zenginliklerine el koyarak yapabilirlerdi. Bu görüşler sömürgeciliğe de yol açıyordu..

Merkantilist Düşüncenin Esasları

Altın ve Gümüş Sevgisi

Merkantilizmin dayandığı felsefelerin başında paraya dayalı ticaret felsefesi gelmektedir. Bu düşünceye göre, ülkelerin zenginliğinin tek kaynağı o ülkenin sahip olduğu altın ve gümüş gibi değerli maden miktarlarına bağlıdır.

Orta çağın ayni mal ekonomisi, bu devirde para ekonomisi biçimine dönüşmüş ve Merkantilistler de bu dönüşüme dinamiklik ve kuvvet kazandırmak istemişlerdi. Bunu sağlamak için paranın hızlı ve mükemmel bir şekilde dolaşımını öngörmüşlerdir. Merkantilistlerde ekonomik politikanın amacı, mümkün olduğu ölçüde büyük miktarda altın ve gümüş toplayıp saklamaktır.

Merkantilistler "Krizohedonizm" ilkesine bağlı olmuşlardır. Servet kavramı, Merkantilistlerin ekonomik düşüncelerinde odak noktayı oluşturmaktadır.

Krizohedonizm: değerli madenlere, özellikle altına karşı aşırı bir sevgi ve bağlılığı ifade etmektedir.

Milliyetçilik

Merkantilist düşünceye göre devletin çıkar ve menfaatleri kişilerinkinden daha önce gelmektedir. Devlet zengin ve güçlü ise, kişiler mutlu ve huzurlu olabilirler. Ticaret yolu ile altın ve gümüş elde etmek yani para kazanmak kişilere bağlıdır.

Merkantilist doktrinde bireyin değil devletin yararı öndedir. Dış ticaret konusundaki görüşlerine bağlı olarak ulusların ekonomik çıkarları arasında çatışma vardır.

Sömürgecilik

Merkantilistler serveti, öteki ülkelerin zenginlik durumlarıyla karşılaştırarak ele almışlardı. Kısaca bir ülke ancak öteki ülkeler zarar ettiği durumda bir avantaj elde edebilirdi.

Devletin çok kuvvetli bir orduya ve özellikle donanmaya ihtiyacı vardır. Hollandalılar bu amaçla altın ve gümüş yüklü gemileri soyarak ülkelerine zenginlik getirme yollarını denemişlerdir. Komşusunu yoksullaştırma pahasına girişilen bu mücadele, saldırgan bir dış ticaret politika ilkesi haline gelmiştir. Yani devlet, donanması ile yayılmacılık politikası uygulayarak iktisadi açıdan sömürgeciliği destekleyip, geliştirecektir. Kıymetli madenler ve sanayinin hammadde kaynakları peşinden koşmak, ülkeleri istila etmek ve sömürgeleştirmek devlet politikası olmuştur.

Sömürgecilik, kral ya da kraliçeyi siyaseten ve aynı zamanda iktisadi olarak da güçlü kılmaya yönelikti. Merkantilist düşünce, tarihte ilk defa sistemli bir biçimde devletlerin, sömürgecilik faaliyetleri içine katıldığı daha da ileri giderek korsanlığı bile meşru gördükleri bir düşünce sistemidir. Yurt içinde "kıt" olan kaynakları arttırabilmek için her türlü çabaya girişilmiştir. Tüm bunların yapılabilmesi iki temel şarta dayalıdır;

  • Diğer ülkelere göre avantaj yaratabilmek için ülke ekonomisinin düzenlenmesi ve kontrolü yani müdahalecilik,
  • Bu güçlü devleti koruyacak güçlü bir ordu

Sömürgecilik sayesinde sadece değerli maden değil bunun yanında çeşitli hammaddeler, yeni meslekler ve beceriler, üretim maliyetlerini düşürmeye yönelik köleler ülkeye getirilmektedir. Diğer yandan, sömürgecilik üretilmiş malları satacak yeni pazar olanakları yaratmaktaydı. Kısaca talep ve arzın çalıştığı bu dönemde ticaret hacmi genişlemekte ve sınırları aşan boyutlara ulaşmaktaydı.

Merkantilistlerin İktisadi Politikaları

Para Politikası

Amerika'dan getirilen bol miktardaki altın ve gümüş Avrupa tarihinde görülmemiş ölçüde hızlı ve uzun süreli enflasyona yol açmıştır. Diğer yandan, merkantilistlere göre para bolluğu, hem ticari işlerin finansmanını kolaylaştırıyordu hem de fiyat yükselişleri hakim sınıf olan tüccarların çıkarlarına hizmet ediyordu. Merkantilistlerin, aşırı para isteğine dayalı temel yaklaşımları enflasyonun ortaya çıkmasına rağmen genel kabul görüyordu.

Dolaşımdaki paranın bol olması gerektiği şeklindeki isteğe yönelik düşünce bazında verilen uğraş, paranın Miktar Teorisini ilk olarak merkantilistlerin formüle etmesini beraberinde getirmiştir. Fransız hukukçu ve düşünür Jean Bodin, ilk kez fiyatların yükselmesini tedavüldeki altın miktarının artmasına bağlamıştır.

Dış Ticaret Politikası

Merkantilizm, korumacı, müdahaleci ve devletçi bir ekonomi politikasına dayalıydı. İthalata uygulanan korumacı politika çerçevesinde birçok malın ülkeye girişi yasaklanmıştı. Merkantilizmin temel politikası; mamul mal ihracatını teşvik etmek, buna karşılık mamul mal ithalatını engellemekti.

Bullionizm: Temel düşüncesi ithalatı hor gören, ihracatı teşvik eden ve dolayısıyla avantajlı bir dış politikaya sahip olabilme isteğinin hâkim olduğu bu sistemdir. İçeride üretimi yapılan hiçbir malın ithaline izin verilmemesi esastır, bazı malların ithalatının zorunlu olması halinde ise bunların ilk elden alınması ve bedeli, altın ve gümüş vererek değil, yerli mal satarak karşılanmalıdır.

Yurt içi sanayii ve ticaretini içte ve dışta koruyuculuk(Himaye), merkantilizmin başlıca özelliğidir.

Nüfus Politikası

Merkantilistler, "Bir ülkenin en büyük hazinesi iyi beslenmiş insan sayısıdır." diyerek nüfus artışını savunmuşlardır. Emek yoğun teknolojiye dayanan bir ekonomik sistemde ihracat fazlasının, daha çok insanın daha düşük ücretlerle çalışarak sağlanabileceğini gördükleri için nüfus artışına taraf olmuşlardır.

Merkantilist dönemin sürekli savaş ortamının gerektirdiği asker ihtiyacı, nüfusun artırılmak istenmesinin bir başka nedenini oluşturmuştur.

Merkantilizm Uygulamaları

Külçeci Merkantilizm (İspanya)

Amerika ve Asya'daki muazzam kolonileri sayesinde İspanya imparatorluğu XVI. yüzyılda dünya siyasetinde önemli bir güç olmuştur. Deniz aşırı keşiflerin en önemli sonucu, değerli maden arzının artması olmuştur.

İspanyol Merkantilizmi, değişik yollarla ülkeye altın getirmek, getirilen altını korumak ve ülkeden çıkışını engellemek gibi politikaları içerir. Altının ülkeden çıkışının yasaklamak, ihracat bedellerinin ülkeye getirilmesini zorunlu kılmak, yabancı paraların İspanya'ya getirilmesi için bu paralara yüksek değer biçmek, yani ülke parasının değerinin düşürmek, özellikle İspanyol mallarını satın alan ülkelerden mal ithal etmek, ihraç edilen malların bedelini kısmen altın olarak ülkeye getirmek, İspanyol merkantilizminin temellerini oluşturmuştur.

Altın ve gümüşün fazlalığı zamanla İspanya'da fiyatların yükselişine sebep olmuştur.

Ülke içindeki malların çok yüksek fiyatlara ulaşması karşısında, mallar büyük miktarlar halinde ithal edilmeye başlandı. İç talepteki artış ithalat ile karşılandıkça yurt içinde var olan sanayiler gerilemeye başlamıştır.

İspanyol ticaret bilançosunun açıkları kapanmaz hale gelmiş ve iktisadi bakımdan altın ihraç etmeye mecbur kalınmıştır. Sonuç olarak, dış ticaret bozulmuş ve ülkede yoksulluk artmıştır. Amerikan altının İspanya'ya akmaya devam etmesi ile külçeci politika ülke ekonomisinin sarsılmasına sebep olmuştur.

Ticari Merkantilizm (İngiltere)

XVI. yüzyılın başlarında İngiltere'de endüstri alanında büyük hamleler ve gelişmeler göze çarpmaktadır. Öteki yabancı ülkelerden gelen uzman ve işçiler sayesinde dokuma dalında özellikle üretim tekniği bakımından birçok değişiklik olmuştur. İmalathaneler çoğalmış, ipek, cam, saat, kağıt sanayileri kurulmuştur. Bu ürünlerin sürümü ile ilgili ortaya çıkan sorunlar dolayısıyla İngilizler deniz ticaretine kaymışlardır.

"Gemicilik Yasası" sömürgeleştirme politikasına katkı sağlamış, kolonilerden düşük maliyetli ürünler İngiltere'ye taşınmış ve sonuçta 1600 yılında kurulan Doğu Hindistan Şirketi gibi büyük ulusal ticari şirketler ortaya çıkmıştır. Bazı iktisatçılar İngiliz merkantilizmini Cromwell'in kişiliğinde bütünleştirmektedirler.

Cromwell denizcilik alanında, İspanya ve Hollanda'nın ticari ve siyasi üstünlüklerine son vermek için, gerekli önlemleri almış ve özellikle İngiltere'nin güçlü bir deniz ticaret filosuna sahip olmasına ön ayak olmuştur. Yasalara göre: İngiltere'den Avrupa dışındaki kıtalara yapılacak taşımaların tekeli İngiliz ticaret filosuna verilmektedir.

Ulusal sanayide kullanılan ithal malzemeler dışında aşırı korumacı ve milliyetçi önlemlere başvurulmuştur, bazı maddelerin örneğin; yün hatta canlı koyun ihracı bile yasaklanmıştır.

Kameralizm(Almanya)

Kameralist (hazineci) adıyla anılan Alman merkantilistleri devlet kasasına, yapabildikleri kadar çok gelir sağlama amacında olmuşlardır. Stokçuluğu öngören Hornigk (1638-1712), "Devletin çıkarı halkın çıkarıdır." diyen Schröder (1640-1688), ulusal zenginliği altın stoklarından ibaret bulan Sechendorff (1626-1692) bunların en önemlileridir.

Alman Merkantilizminin ilkeleri temel olarak diğer Avrupa ülkeler ile paraleldir. Coğrafi bakımdan İngiltere'den çok Fransa'ya benzediğinden onlar da ulusal endüstrinin gelişmesiyle ilgili önlemler almışlardır.

Kameralist politikalar çoğunlukla kamu ekonomisi ve maliyesiyle ilgili geliştirilen önlemler olarak kabul edilmektedir.

Sanayi Merkantilizmi (Fransa)

Fransa'nın diğer Avrupa ülkelerinden farkı, ülke içinde altın ve gümüş gibi değerli madenlerin kaynağının bulunmayışıdır. Bu yüzden Fransa, altın ile gümüş gibi değerli madenleri yabancı ülkelerden getirmek için Avrupa'nın diğer ülkelerinden daha değişik bir merkantilist politika izlemek mecburiyetinde kalmıştır. Fransızlar daha çok sanayi üretimine ve sanayi mallarının ticaretine önem vermişlerdir. Fransız Merkantilizmi, devletin öncülüğünde sanayileşmeye ağırlık vermesinden dolayı Sanayi Merkantilizmi olarak da isimlendirilmiştir.

Fransa'da merkantilist politikalarının ana hatlarını çizen ve uygulayan kişi, Kral 14. Louis tarafından bütün yetkilerle donatılan bir bakan olarak tayin edilen maliye bakanı Jean Baptiste Colbert (1619-1683) olmuştur.

Merkantilistler

Jean Bodin (1530-1596)

Fransız hukukçusu, tarihçi, siyaset felsefesi filozofu, Paris Parlamentosu üyesi ve Toulouse'de hukuk profesörüdür. Egemenlik kuramıyla tanınır. Bodin, Reformasyon sırasında yaşamıştır ve dolayısıyla dini ve sivil ihtilafların arka planda yaşandığı bir dönemde eserlerini kaleme almış, düşüncelerini geliştirmiştir.

Thomas Mun (1571-1641)

Babası ile birlikte gençlik yıllarında ticari faaliyetleri sürdürmek amacıyla İtalya ve Doğu Akdeniz ülkelerine seyahat etti. Ticaretten sağladığı geliri Doğu Hindistan (East İndia) Şirketi 'ne yatıran Mun, bu şirketin yönetim kuruluna seçilmiştir. Doğu Hindistan Şirketi direktörlüğüne kadar yükselerek şirket politikalarını savunmak için yazdığı iki kitapçıkta dış ticarete ilişkin düşüncelerini açıklamıştır. İngiltere'de "Dış Ticaretin Daralması ve Metalik Para Darlığının Gerçek Sebepleri" konusunda araştırma yapmakla görevli özel konsey üyeliğine seçildi. Daha sonra bu konsey İngiliz Ticaret Odasına dönüştürülmüştür.

T. Mun ticaret dengesi kuramının kurucusudur.

William Petty, (1623-1687)

İktisadi istatistiğin, demografinin ve iktisadi düşüncenin kurucusu sayılmaktadır. Petty'nin pek çok çalışması döneminin vergilendirme, para, uluslararası ticaret politikası gibi konularda çözümler getirmiş, özellikle döneminin milli gelir gibi güncel konuları üzerinde yoğunlaşmıştır. Düşünür ilk defa matematiği, ekonomik ve sosyal konularda kullanmıştır. Modern gelir analizlerinin Petty'nin çalışmalarından hareketle başladığı söylenebilir. Ekonominin yıllık gelirinin o yıl yapılan harcamalar miktarına eşit olacağını savunmuştur.

Merkantilizmin Eleştirisi

Merkantilizm her türlü zenginliğin kaynağını altın ve gümüşe bağladığından, ülkeler arasında sık sık savaş rüzgarları estirmiş ve zaman zaman da dünya ticareti kısır bir döngü içinde dönmüştür. Merkantilist dönemde sağlanan başarıların yükünü her seferinde işçiler ve köylüler taşımışlardır. Özellikle XVI-XVII yüzyıl arasında uygulanan bu sistem, doğurduğu neticeler sonucu, dar çerçevesi içinde boğulmaya başlamış ve sosyal alanda Fransa ve İngiltere'de ticaret ve sanayiye dayalı güçlü bir burjuva sınıfı yaratmıştır. Buna karşılık asilzadeler, işçiler ve köylüler yoksullaşarak yok olma tehlikesi ile karşı karşıya gelmişlerdir.

Merkantilizm tek taraflı bir politikadır. Bir ülkenin zenginliğinin altın ve gümüşle ölçülmesi, tarımın ihmal edilerek sanayiye önem verilmesi; devletin, ülkeye altın girmesini teşvik etmek, dışarıya altın çıkmasını önlemek için ekonominin her alanına müdahale etmesi, zamanla gelişmekte olan sanayileri boğmaya başlamıştır. Böylece, hem eleştirilmesine neden olmuş hem de yeni düşüncelerin meydana gelmesini teşvik etmiştir.

Fizyokrasinin Doğuşu

Bu akımın teorisyenleri iktisadi ve sosyal faaliyetleri düzenleyen müdahalelerin azaltılmasını ve bu alanda özgürlüklerin genişletilmesini savunmuşlardır. Onlara göre, evrende bir doğal düzenin (ordre naturel) varlığı söz konusudur dolayısıyla sosyal ve ekonomik hayatı düzenleyen doğal yasalar bulunmaktadır. Bu yasalar keşfedilmeli ve uygulanmalıdır. Bu yasalara uyulmaması iktisadi ve sosyal hayatı dengesizleştirir. Bundan dolayı bu akıma "doğa kuralı ya da Yunanca doğa gücü" anlamına gelen "Fizyokrasi" adı verilmiştir.

Devlet, kendi kendine kurulan bu doğal düzene uygun kanunlar düzenlerse toplumun zenginliği artar. Devletin yapacağı iş, bireylerin faaliyetlerine müdahaleden çok, onları ekonomik faaliyetlerinde serbest bırakmak olmalıdır. Böylece doğal düzen kendiliğinden işler. Fizyokratlar böylece, merkantilistlerin aksine, bireylere ekonomik faaliyetlerde sonsuz bir serbesti tanınmasından ve özel mülkiyetten yanadırlar. Bunu, "Bırakınız yapsınlar! Bırakınız geçsinler. -'' Laissez-faire, laissezpasser'-cümlesi ile açıklamışlardır. Fizyokratlara göre ticaret "mala karşı mal verilerek" yapılan bir faaliyet olduğu için, bir değer oluşturmaz. Üretken olan sanayi yararlıdır.

Fizyokrat Düşüncenin Esasları

İlk liberaller olarak nitelendirilen Fizyokratlar, Klasik ve Neoklasik iktisat okullarının gelişiminde büyük önem taşırlar. Soyutlama, model kurma ve ekonomik olayları bir bütünlük içinde ele alma Fizyokratların iktisat teorisine yaptıkları en önemli katkılardır. Fizyokratlar, ticaretin iki yanlı bir işlem olduğunu vurgulamışlardır. Klasiklerin Emek-değer teorisinin gelişimine öncülük eden Fizyokratlar, aynı zamanda verimli-verimsiz emek ayrımını da ilk kez ortaya koymuşlardır. "anlaşma, girişim ve ticaret özgürlüğü ya da özel mülkiyet gibi" konularla liberal anlayışın yani klasiklerin öncüsüdürler. Üretimle gelir arasındaki özdeşliği görerek modern milli gelir hesaplarına yakın bir çerçeve çizmişlerdir. Gayrisafi üretimle safi üretim arasındaki farkı ayırt etmeleri bir başka katkılarıdır.

Doğal Düzen

Fizyokrasi'nin esasını, gerek toplumsal alanlarda gerekse ekonomi alanında, "doğal düzen" oluşturmaktadır. Toplumun işleyişi de tıpkı fiziksel olaylarda olduğu gibi doğal düzen içinde gerçekleşmektedir. Bu nedenle de devlet, yani kral, bu işleyişi bozmamak için toplumsal ve ekonomik alanlara müdahale etmemeli; sadece bu düzeninin işleyişinin devamı için gerekli düzenlemeleri yapmalıdır. Doğal düzen özel mülkiyet ve ekonomik serbestiye dayanmaktadır.

Üretim Teorisi ve Safi Hasıla

Fizyokratlar tek verimli faaliyet alanı olarak tarımı seçmişlerdir. Tarım, iş gücünün ve tabiatın birlikteki faaliyetidir. Toprak harcanan emeğin kat kat fazlasını vermektedir. Dolayısıyla tarım tüketilenden daha fazla üretime yol açar, yaratılan bu fazlalığa Fizyokratlar safi hasıla (net ürün) adını vermişlerdir.

Ekonomik Tablo

Fizyokratlar net hasılanın bölüşülme sürecinde toplumda üç tür sınıfın bulunduğunu belirtmektedirler. Ekonomik Tablo'ya göre bunlar:

  • Mülk (toprak) sahipleri: Toprak sahipleri, toprak mülkiyetini elinde tutar, üretken sınıf değildir,
  • Toprağı işleyenler: Toprağı işleyenler, toprağı kiralayanlar, yani çiftçiler / köylülerdir. Gerçek üretken sınıf bunlardır,
  • Kısır (steril) sınıflar: Kısır sınıflar, zanaatkarlar, tüccarlar, sanayiciler ve sermaye sahiplerinden oluşmaktadır.

Tek Vergi Teorisi

İyi işleyen bir ekonomide tarıma öncelik verilmelidir. Bunun için de ilk olarak çiftçiler üzerindeki vergi yükünün kaldırılması gerekiyordu. Safi hasıla topraktan elde edildiğinden, vergi de topraktan alınmalıydı. Ancak, verginin çiftçiden alınması durumunda çiftçinin yarattığı net hasıla dolayısıyla toplumun zenginliği azalacaktır. Öyleyse, toprak sahipleri elde ettikleri rant üzerinden vergi ödemelidir.

Fizyokratlar

Başlıca Fizyokratlar, fizyokrasinin kurucusu Dr. François Quesnay; fizyokrasi kavramını ilk kullanan düşünür Dupont de Nemours, ulusal zenginliğin kaynağını tarımda bularak fizyokrat düşünceyi hazırlayan R. Cantillon, Mercier de la Riviere Turgot ve Mirabeaü'dan oluşmaktadır. Genel olarak, Fransa'da XV. Louis'nin saray hekimi Dr. F.Quesnay'in çevresinde toplanan ve aynı ekonomik düşünceyi savunan kimselere fizyokratlar ve bunların meydana getirdiği okula Fizyokrasi denmektedir, Dupont de Nemours, Fizyokrasiyi, doğal düzen bilimi diye tanımlamıştır. Fizyokratlara göre doğal düzen, Tanrı tarafından insanların yararına istenen bir düzendir.

François Quesnay (1694-1774)

Bir doktor, ekonomist ve düşünürdür. 60 yaşında iken, 1756 ve 1757 yıllarında Diderot ve d'Alembert'in yayımladığı Encyclopedie için ilk makalelerini yazmıştır. Altmış yaşından sonra iktisadî konularla ilgilenen Quesnay, XV. Louis'in danışman doktoru olması nedeniyle sarayın imkanlarından yararlanarak etrafına çok sayıda entellektüel toplamış ve burada Adam Smith ile tanışmıştır. 1758'de "Ekonomik Tablo" yu yazmıştır. Quesnay'e göre değişim değeri piyasadaki alıcı ve satıcıların tutumlarına göre belirlenmez ve dolayısıyla onların davranışları fiyatları etkilemez. Ona göre malların cari fiyatları, malların kıtlık veya bolluğundan oluşmaktadır.

Anne R. J. Turgot (1727-1781)

Fransız düşünürü ve reformcusudur. XVI. Louis döneminde bir ara maliye ve ticaret bakanı sıfatıyla bakanlık görevinde bulunmuştur. En ünlü eseri (1766) "Servetin Oluşumu ve Dağılımı Üzerine Düşünceler" dir.

Turgot ortaya koyduğu "değer teorisi" ile "azalan verimler" anlayışını ilk kez ortaya koymuştur. Bu anlamda iktisada katkısı büyüktür. Fizyokratlar arasında Klasik iktisatçılara en çok yaklaşan Turgot'dur. Turgot, azalan verimler yasası, toprak rantının doğuşu ve kapital birikiminin kaynağı olarak rantın önemi gibi iktisatçıların sonraları detaylı şekilde inceleyecekleri konulara eğilmiştir. Turgot'nun iktisat teorisine en önemli katkısı, azalan verimler yasasıdır. Turgot diğer Fizyokratların aksine, "değer" üzerinde bilimsel açıklamalarda bulunarak, sübjektif değer teorisine esas olabilecek düşünceler ileri sürmüştür.

Ortalama hasılata eşit olduğu noktada oluşuncaya kadar piyasaya girişlerin devam edeceğini ileri sürmüştür.