İKTİSADİ DÜŞÜNCELER TARİHİ - Ünite 7: Keynes ve Keynesyenler Özeti :
PAYLAŞ:Ünite 7: Keynes ve Keynesyenler
Keynes ve Keynes İktisadı
“Denge Yaklaşımı” olarak da adlandırılan, “Klasik Yaklaşım, temelde serbest piyasaların etkin, optimal, bir anlamda “adil” çözümler üreteceğini vurgularken “ Dengesizlik Yaklaşımı ” ya da “ Keynesyen Yaklaşım ” ise piyasanın kendiliğinden dengeye gelmeyeceğini, ücret ve fiyatların esnek olmadığını, iş gücü piyasalarının kurumsal düzenlemeler tarafından belirlendiğini, ekonomik sorunların çözümü için dışarıdan müdahalenin gerekli olduğunu ileri sürmektedir.
İktisat literatüründe Klasik Yaklaşımın egemenliğinin sarsılmasının ve dengesizlik yaklaşımının ön plana çıkmasının en önemli nedeni, 1929 yılında patlak veren “Büyük Bunalım”dır. Bu kriz, Klasik yaklaşımın politika önerileriyle aşılamayınca serbest piyasa fikri de sorgulanmaya başlanmıştır. Bu bağlamda, J. M. Keynes (1883-1946), 1936 yılında yayımladığı “ İstihdam, Faiz ve Para Genel Teorisi ” (kısaca “ Genel Teori” ) adlı eserinde Klasik okulun kapsamlı bir eleştirisini yapmış, “Büyük Bunalım” gibi derin bir ekonomik kriz meydana geldiğinde, piyasa güçlerinin tek başına bu durumun üstesinden gelemeyeceğini belirterek piyasayı kendiliğinden dengeye getiren bir mekanizmanın varlığını reddetmiş, devlet müdahalesinin şart olduğunu vurgulamıştır.
Keynes, kariyerini esas itibariyle Klasik liberal geleneğe itiraz ederek, ona alternatif bir model ortaya koyarak yapmış bir iktisatçıdır. Keynes, 1929 bunalımın devamındaki süreçte Klasik görüşlerin o günkü koşullarda artık geçerli olmadığını ileri sürmüştür. Keynes’in itiraz ettiği Klasik modelin öncüsü, Milletlerin Zenginliği adlı ünlü eseriyle bu alanda çığır açmış iktisatçı Adam Smith’dir.
1929 yılında yaşanan Büyük Bunalım ile birlikte ortaya çıkan yaygın ve kalıcı işsizlik, Klasik Yaklaşımın savunduğu, ekonominin daima tam istihdamda dengede bulunacağı şeklindeki görüşü geçersiz kılmıştır. Özellikle, İngiltere’de gözlemlenen yüksek işsizlik oranlarına rağmen ücretlerin düşmemesi, Klasik yaklaşımın tam istihdam dengesiyle ilgili öngörülerini sorgulanır hâle getirmiştir.
Keynes bu büyük kriz ortamında Klasik İktisat Okulu’nu eleştirerek, ekonomiyi kendi kendine bir sosyal optimuma yönelten “ görünmez el ”in olmadığını vurgulamış ve eksik istihdam seviyesinde devlet müdahalesinin olması gerektiği bir iktisadi akımın temelini oluşturmuştur.
Keynes İktisadı’nın temel varsayımları aşağıda açıklanmıştır.
Ekonominin Kendiliğinden Dengeye Gelmemesi: Dengesizlik
Klasik iktisadın, ekonominin kendi hâline bırakıldığında dengeye doğru gideceği görüşü Keynesyen iktisat tarafından reddedilmiştir. Keynesyenlere göre ekonominin doğal eğilimi dengeye doğru değil, bir dengesizliğe, hatta kaosa doğrudur. Bundan dolayı da ekonominin dışarıdan gözetilmesi, denetlenmesi, yönlendirilmesi gerekir. Keynes’in dengesizlik fikrini benimsemesinin altında yatan neden, paranın rolü kapsamında ortaya çıkan belirsizlik ve tarihsel zaman kavramlarıdır.
Arz Yerine Talebin Belirleyiciliği: Temel Sorun Talep Yetersizliği
Keynesyen iktisada göre ekonomik krizlerin temel nedeni, iktisadi sıkıntıların ana kaynağı talep yetersizliğidir; yani talebin mevcut arzı emebilecek düzeyde olmamasıdır. Bu sorunu aşmak için para ve maliye politikalarıyla devlet piyasaya müdahale etmeli, para ve maliye politikası araçlarıyla, duruma göre ekonomiye müdahale ederek talebi artırıcı önlemler almalıdır. Keynes, Klasik Yaklaşımın önemli yapı taşlarından birisi olan Say Yasası’nı eleştirmiş ve ekonominin motorunun talep olduğunu belirtmiştir.
Say Yasası, “ Her arz kendi talebini yaratır ” şeklinde ifade edilen, ekonomide genel bir talep yetersizliği sorunu olmayacağını, üretilen her malın bir şekilde alıcısını bulacağını öngören yasadır.
Eksik İstihdam Dengesi: İşsizliğin Kalıcılığı
Klasik iktisadın öngörüsünün aksine işsizlik ve durgunluk arızi (geçici) bir durum olmayıp, sürekli hâle gelebilir. Hatta, Keynes’e göre, ekonomi genellikle eksik istihdam dengesinde bulunmaktadır ve tam istihdam dengesi durumu, ekonomi için sadece mutlu bir tesadüften ibarettir.
Fiyat ve Ücret Katılığı: Yapışkan Fiyatlar
Keynesyen iktisat esnek fiyatlar varsayımına karşı çıkar ve piyasaların sürtünmesiz olmadığını ileri sürer. Bu kabul Keynesyen iktisatta fiyat ve ücret katılığı ya da yapışkan fiyatlar olarak adlandırılır.
Yapışkan fiyatlar , fiyatların yukarı doğru esnek fakat aşağı doğru katı ve esnek olmaması durumudur. Keynes’e göre, piyasaların tam istihdama yönelmesini engelleyen en önemli nedenlerinden birisi, fiyat ve özellikle de ücret katılıklarıdır. Fiyatların ve ücretlerin aşağı doğru yapışkan olması nedeniyle, fiyat mekanizması düzgün çalışmamaktadır.
Keynes, istihdam düzeyi ile iş gücü arzı arasındaki ilişkiyi nominal ücret açısından tanımlayarak, iş gücü arzının nominal ücretin artan bir fonksiyonu olduğunu belirtmiştir. Daha sonra, bu şekilde tanımladığı iş gücü talebi ile iş gücü arzının, daima piyasayı temizleyen noktada dengeye gelmeyebileceğini ve eksik istihdam durumunun söz konusu olabileceğini ileri sürmüştür.
Mikro Değil, Makro Analiz
Keynesyen iktisadın odağında mikro değil makro analiz yer almaktadır. Keynesyen iktisadi analizin merkezinde tüketici ve firma gibi bireysel karar vericiler değil; toplam üretim, toplam gelir, toplam tüketim, toplam tasarruf, toplam istihdam gibi kavramlar yer almaktadır.
Phillips Eğrisi: Enflasyon İşsizlikle Ters Orantılıdır
Keynesyenlere göre enflasyon ile işsizlik arasında ters yönlü bir ilişki vardır; biri artarken diğeri azalmaktadır. Başka bir deyişle, enflasyon ve işsizlik sorunlarının ikisiyle birden aynı anda mücadele edilemez; birini çözmek için diğerinin varlığına katlanılmalıdır.
Phillips Eğrisi; enflasyon ile işsizlik arasında ters yönlü bir ilişki vardır; biri artarken diğeri azalmaktadır. Birinin artmasını göze alma pahasına diğerini azaltmak mümkündür.
Devlet Müdahalesinin Gerekliliği: Piyasa Kendi Hâline Bırakılmamalıdır
Keynesyen iktisatta piyasaya devlet müdahalesi yararlı, gerekli, hatta zorunludur. Keynes’e göre, ekonomi bir krize sürüklendiğinde piyasa güçleri kendi başına bu krizin atlatılmasını sağlamamakta ve ekonomi eksik istihdamda dengeye gelebilmektedir. Bu nedenle, devlet piyasaya müdahale etmeli ve efektif talep eksikliğini giderici önlemler almalıdır. Keynes, devletin ekonomiye müdahale etmesi gerektiğini belirtirken, likidite tuzağı ve beklentiler in yatırım kararlarını etkilemesi nedeniyle para politikası nın çok etkili olmadığını; ekonominin tam istihdama ve istikrara ulaşması konusunda maliye politikası nın daha etkili olacağını ileri sürmüştür.
Keynesyen yaklaşım uzunca bir süre iktisadın egemen paradigması olmayı başarmıştır. Ancak zamanla öngörülmemiş sıkıntılar ortaya çıkmıştır. Keynes, sanayileşen ülkelerdeki temel sorunun kalıcı işsizlik olduğunu düşündüğü için, eksik istihdam (işsizlik) ile fiyatlar genel düzeyindeki bir artışın (enflasyon) aynı anda yaşanabileceğini, iktisat literatüründeki yaygın adıyla stagflasyon sorununun ortaya çıkabileceğini hiç düşünmemişti. Bu durum Keynesyen görüş ile ilgili tartışmaların artmasına yol açmıştır. Çünkü, Keynesyen iktisat, özelikle gelişmiş ülkelerde baş gösteren ve Phillips eğrisi analizinin çöktüğünü ima eden işsizlik ile enflasyonun bir arada varlığı demek olan stagflasyon sorununa çare üretememiştir.
Stagflasyon , ekonomik durgunluk ile enflasyonun aynı anda yaşandığı, işsizlik ile enflasyonun aynı anda yaşandığı durumu anlatan makro iktisat kavramıdır.
Stagflasyon sorununun yanı sıra, Keynesyen iktisadi reçetelerden beslenen devletçi-müdahaleci politikaların zamanla yarattığı devasa bütçe açıkları, artan kamu borçları, rant-kollama faaliyetler, verimsizlik, kaynak israfı (kaynak dağılımında etkinsizlik) ve hantal devlet gibi sorunlar, 1930’lardan 1970’lere yaklaşık kırk yıl egemen iktisadi paradigma olan Keynesyen iktisadı gözden düşürmüş, yeni arayışlar başlamıştır.
Yeni Keynesyenler
Temelleri, genellikle Fischer, Phelps ve Taylor’a dayandırılan Yeni Keynesyen İktisat’ ın diğer önemli temsilcileri arasında Mankiw, Stiglitz ve Blinder gibi iktisatçılar sayılabilir. Yeni Keynesyen İktisat, rasyonel beklentiler varsayımı ve mikroekonomik temellerle Keynesyen iktisadı takviye etmeye, yer yer yeniden inşa etmeye çalışmaktadır.
Yeni Keynesyen İktisat’ın Varsayımları şu şekildedir:
- Piyasalarda eksik rekabet koşullarının geçerliliği,
- Nominal ve reel katılıklar,
- Koordinasyon hataları,
- Katılıkların özel maliyetleri,
- Çıktının talep tarafından belirlenmesi ve çıktıda belirgin dalgalanmalar meydana gelmesi,
- Rasyonel beklentiler hipotezinin geçerli olması,
- Çıktıda meydana gelen artışların refahta da bir artışa yol açması,
- Paranın çoğu zaman önemli olması ancak, Büyük Bunalım gibi kriz ortamlarında para politikasının etkili olmayabileceği,
- Ücret katılığının, düşük talep vasıtasıyla işsizliğin ortaya çıkmasına neden olması ve nominal katılıkların toplam talep dışsallıklarına sahip olması.
Yeni Keynesyen İktisat’ta nominal ücret, reel ücret ve fiyat katılıklarını açıklamak üzere geliştirilmiş modeller ve teoriler ise kısaca şu şekilde özetlenebilir.
Fiyat Katılıkları
Nominal fiyat katılıkları, firmaların mal ve hizmetlerinin fiyatlarını değiştirdiklerinde bazı maliyetler ile karşı karşıya kaldıklarını ifade etmektedir. Yeni Keynesyenlere göre, başta menü maliyetleri olmak üzere fiyatların değiştirilmesi işlemlerinden kaynaklanan küçük maliyetler, ekonomide büyük ve kalıcı dalgalanmalar yaratabilmektedir.
Menü maliyetleri: Bir firmanın fiyatlarda değişiklik yapması hâlinde, tahakkuk edecek maliyetlerdir. Söz konusu terim, lokantaların fiyat değişikliği yapması hâlinde yeni fiyatları içeren menü listelerinin basım maliyetlerin esinlenilmiştir.
Reel fiyat katılıklarının temel nedeninin, “ mark-up fiyatlama ” olduğu ileri sürülmektedir. Mark-up fiyatlama nominal katılığın reel etkisini göstermektedir. Burada mark-up büyüklüğü ile talep esnekliği ters orantılıdır. Talep esnekliği düştükçe mark-up artmakta, marjinal maliyet azaldığında ise fiyat düşmektedir.
Mark-up fiyatlama: Maliyetlerin üzerinde bir fiyatlama yöntemidir. Fiyatların doğrudan maliyetleri karşılayacak ve ek olarak da belli bir kâr yüzdesi sağlayacak biçimde saptanmasıdır.
Ücret Katılıkları
İş gücü piyasasında ücret katılıklarını, nominal ve reel ücret katılıkları olmak üzere ikiye ayıran Yeni Keynesyen İktisat’a göre, nominal ücretlerin, piyasa koşullarına göre değişmemesinin nedenlerinin, uzun dönemli ücret sözleşmeleri, işveren ve işçi arasındaki güven sorunu, menü maliyetleri ve işsizlik sigortası olmak üzere dört nedeni vardır.
Reel ücret katılıkları, Yeni Keynesyen İktisat’ta, reel katılık yaklaşımının temelini oluşturmaktadır. Bu nedenle, Yeni Keynesyen İktisat’ta reel ücret katılığını ve işsizliği açıklamak amacıyla çeşitli teoriler geliştirilmiştir. Bu teoriler ise Zımni Sözleşme Teorisi, Etkin Ücret Teorisi ve İçerdekiler-Dışarıdakiler Teorisi olmak üzere üç gruba ayrılmaktadır.
Zımni Sözleşme Teorisi, nominal ücretlerden ziyade, reel ücretlerin aşağı doğru katı olduğu fikri üzerine inşa edilmiştir.
Etkin Ücret Teorisi ’nin en önemli çıkarımı, firmaların, işçilerinin verimliliği ile ilgili eksik bilgiye sahip oldukları ve işçinin verimliliğinin ödenen ücretin bir fonksiyonudur.
İçerdekiler-Dışarıdakiler Teorisi’ nde, mevcut çalışanların -içerdekilerin- işverenler üzerinde pazarlık gücü olabileceği ve içerdekilerin, diğer işçilerin işlerini koruyabilmeleri veya işsiz kişilerin işe alınabilmeleri ile ilgilenmeden, firmaların, daha ucuz olan işsizlerle -dışarıdakilerle- yer değiştirmelerini engelleyecekleri varsayılmaktadır.
Post Keynesyenler
Bu iktisatçılar, sorunun çekirdeğine Keynes’in efektif talep kavramını yerleştirmektedirler. Onlara göre toplam talep uzun ve kısa dönemde sorunun esasını oluşturmaktadır. Post Keynesyenler ekonominin dengede olmadığını ve yerleşik iktisadın kabullendiği gibi piyasa güçlerinin görünmez bir elle düzenlenmediğini savunmaktadırlar.
Kapitalist ekonomin doğası gereği ve kurumsal faktörlere bağlı olarak piyasalar dengesizliğe ve bunalıma eğilimli olacaklardır. Öyleyse devletin düzeltici politikalarla ekonomiye müdahalesi kaçınılmazdır. Bu çerçevede özellikle vergi temel politikalar önem kazanmaktadır.
Post Keynesyen iktisat, toplam talep analizinin dışında, gelir bölüşümünden para teorisine kadar kapsamlı bir makro model ortaya koymaya çalışmaktadırlar. Keynes ve Kalecki’den sonra özellikle Joan Robinson’un başını çektiği ve Nicolas Kaldor’un da bulunduğu Cambridge iktisatçılarının çalışmaları oldukça önemli bir yer tutmaktadır. Bu bakımdan, genellikle Cambridge’deki Post Keynesyenler birinci kuşak Post Keynesyenler olarak ele alınırken; Amerikan Post Keynesyenleri ise ikinci kuşak Post Keynesyenler olarak ele alınmaktadır.
Post Keynesyen İktisat’ın Temel Varsayımları ve Önermeleri
Post Keynesyen İktisat Okulunun ana önermeleri, dengesizlik, ergodik olmayan sistem, organiklik, tarihsel süreç, kurumların önemi, belirsizlik ve para arzı yaklaşımı olarak özetlenebilir.
Ergodik yaklaşım: Geçmiş istatistiklerden yararlanarak geleceğin hesaplanması. Yani geçmiş istatistikleri geleceğe taşıyarak gelecek hakkında bilgi edinilmesidir.
Ergodik olmayan sistem: Gözlemle, kavranamayan tekrarlanmayan durumlardır.
Dengesizlik
Post Keynesyenlere göre gerçek ekonomilerde uzun dönemde dahi gözlenen durum dengesizliktir.
Belirsizlik Ortamı ve Karar Alma Süreci
Belirsizlik konusu Post Keynesyen İktisat içerisinde önemli bir yer tutmakta ve temel belirsizlik koşullarının bütün ekonomiyi kuşattığı ileri sürülmektedir. Post Keynesyen iktisatçılar geleceğin belirsizliğini kabul etmekte ve rasyonel beklentiler varsayımını gerçeklere aykırı bulmaktadırlar.
İktisadi Sistemin Organik Bir Süreç Olarak Ele Alınması
Post Keynesyen İktisat, ekonomik süreçlere “organik” açıdan bakmaktadır. Organik bakış açısına göre, insan, doğası gereği daha karmaşıktır ve bireyler sosyal varlıklardır. Ortodoks yaklaşımın önemli varsayımlarından birisi olan rasyonel birey, belirsizliğin hakim olduğu ve sosyal olguların hesaba katıldığı bir ekonomi için geçersiz ve idealistik bir önerme hâline gelmektedir. Ayrıca, gelecek belirsiz ve hesaplanamaz olduğundan, Ortodoks İktisat’taki rasyonel beklentiler varsayımı da geçerliliğini yitirmektedir. Bu durumda, çoğu ekonomik işlem, geleneklere ve sosyal kurallara göre düzenlenmektedir.
Kurumların Önemi
Post Keynesyenlere göre, Neo-Klasik İktisat’ta göz ardı edilen ekonomik ve politik kurumlar gerçek dünyanın ekonomik sonuçları üzerinde çok önemli roller oynamaktadır. Post Keynesyen iktisatçılara göre, kurumlar, bu belirsiz dünyada, biraz istikrar sağlamak, tam istihdama ulaşmak ve toplumun gelişmesi için gereklidir.
Paranın Rolü ve Para Arzının İçselliği
Çoğu Post Keynesyen iktisatçıya göre, modern ekonomilerde para arzı içsel olarak belirlenmektedir. Para arzının piyasada yer alan birimlerce (bankacılık sistemi) belirlenmesi, yani talep yanlı olması, Post Keynesyen İktisat’ta para arzının içsel olarak algılanmasına neden olmaktadır.