İKTİSAT SOSYOLOJİSİ - Ünite 4: Feminizm ve İktisat Özeti :

PAYLAŞ:

Ünite 4: Feminizm ve İktisat

Giriş

Feminizm, son on yılın sosyal bilim literatüründe en çok parlayan inceleme alanlarının başında gelmektedir. Uluslararası yayın yapan büyük yayınevleri “Feminist Studies” başlığı altında ayrı kitap katalogları çıkarmaya başlamışlardır. Neredeyse her geçen gün feminist çalışmalara yenileri eklenmektedir. Feminist sosyolojiden feminist çevreciliğe, feminist antropolojiden feminist mimariye, feminist felsefeden feminist epistemolojiye kadar yeni çalışma alanları ortaya çıkmaktadır.

Kadın Sorunu ve Feminizm

Gerek erkekler, gerekse kadınlar tarafından kadınlar üzerinde yazılmış birçok eser vardır. “Kadın sorunu”, “kadın hakları”, “kadın eğitimi”, “kadının eğitimdeki konumu”, “yönetici kadınlar”, “iş hayatında kadın”, “kadın kütüphanesi”, “akademik uğraş içinde kadınlar”, “toplumsal değişme ve kadın”, “kadın liderler” gibi başlıklar altında yazılan tüm eserlerin örtük olarak ima ettiği bir durum vardır. İktisadi, sosyal ve siyasi yapı, kurum ve ilişkilerde erkekler hep merkezde yer aldıkları ve konumları veri kabul edildiği için kadınların durumu “sorun” olarak ele alınmaktadır.

Bir Sosyal Teori Olarak Feminizm

Kadın sorununa ilişkin çalışmaların çoğu, kadınları erkeklere göre ikincil konuma iten temel etkenin ne olduğu sorusundan yola çıkmaktadır. Ancak bu temel sorunun tek cevabı yoktur.

Farklı versiyonları ile feminizm bu ve benzeri sorulara verilen cevaplardan oluşmaktadır. Aşağı yukarı tüm Latince kökenli dillerde farklı telaffuzlarla da olsa aynı anlamda kullanılmaktadır. “Kadın hakları savunuculuğu” olarak Türkçeye tercüme edilmesinin mümkün olduğu söylenebilir.

Hemen ilk bakışta, kadın hakları savunuculuğu anlamına gelen ve eşit düzeyde yaygın kullanımı olan bir karşıt kavramın olmamasının, feminizmin, aslında, kadın-erkek ilişkilerinde bir dengesizliği yahut kadın aleyhine kurulan bir dengeyi ima ettiği ve erkek egemenliğine dayalı bir yapıya karşı bir başkaldırı anlamı taşıdığı fark edilecektir. Böyle olduğu için de, feminizm sürekli bir muhalefet ideolojisi olmaya mahkum olmuş, henüz statükonun korunmasına hizmet eden bir iktidar ideolojisi haline gelememiştir.

Ancak belirtmek gerekir ki, feminizmin sadece kadın hakları savunuculuğu olduğunu söylemek yeterli ve tatmin edici değildir. Kadının toplumsal ve ekonomik yaşamdaki eşitsizliğini ele alan farklı feminist bakış açıları vardır.

Caroline Ramazanoğlu, kesin bir tanım vermeden feminizmin çerçevesini şu şekilde çizer;

  1. Feminizm, kadınları erkeklere tabi kılan cinsler arası mevcut ilişkilerin memnuiyet verici olmadığını ve değiştirilmesi gerektiğini savunur.
  2. Feminizm, birçok toplumda doğal, normal ve istenilir olarak kabul edilen şeyleri eleştirmektedir.
  3. Feminizm, tüm insanlık tarihini ve açıklama biçimlerini sorgulamaya tabi tutmaktadır.
  4. Feminizm, sadece bir fikirler demeti değil, aynı zamanda toplumun yapısını değiştirip dönüştürmeye aday uygulamalar öneren bir siyasal harekettir.
  5. Feminist değişim talepleri, çoğunlukla bir toplumsal direnişle karşılaşmaktadır.
  6. Feminizm mutlak değişmez bir bilgi zeminine dayanmaktan ziyade, akıl, bilim ve sosyal teorinin radikal bir eleştirisini önermektedir.

Kadınların zaman ve mekan değişse de, niçin eşitsiz ve ikinci bir konumda bulunduğuna ilişkin soruya verilen cevaplar kısaca şöyledir:

  • Biyolojik determinizm: Kadın ve erkek arasındaki biyolojik farklılık onlara toplumsal roller yüklemektedir. Kadının ezilmesi biyolojik farklılıklara bağlanır. Kurtuluş yine biyolojik farklılığın kullanılmasına bağlı odluğu düşünülmektedir.

    Kültür toplumu diğer canlılardan ayıran temel unsurlardan biridir. Kültür insanın ortaya koyduğu maddi ve manevi her şeydir. Kültürel tercihler olmadan hangi doğal eğilimlerin geliştirileceği, hangilerinin ise kontrol altında tutulup bastırılacağına karar verilemeyeceği için eğitimden toplumsal düzeni sağlamaya yönelik her türlü kural geliştirmeye kadar amaçsal içerikli bir düzenleme yapmak mümkün değildir.

    Toplumsal cinsiyet (gender); kadın ve erkek arasındaki biyolojik, psikolojik ve fizyolojik farkın, toplumsal hayatın kurulmasında ne tür farklılığa neden olduğunu açıklamaya çalışmaktadır. Toplumsal cinsiyet erkek ve kadınlara atfedilen kültürel olarak biçimlenmiş özellik ve davranışlara verilen isimdir. Toplumsal işbölümündeki rollerin kadın ve erkek arasındaki biyolojik ayrıma göre temellendirilmesi feministler tarafından eleştirilmektedir.
  • Psikolojik determinizm: Kadın ve erkeğin toplumsal rollerindeki farklılığın nedeni, biyolojik farklılık ile yakın ilişki içinde olsa da, temelde ruhsal gelişmelerindeki farklılıktır. Çocukluktan itibaren kız ve erkek çocukların ruhsal gelişimi onların toplumsal konumlarını belirlemektedir.
  • Sosyal determinizm: Tarihsel olarak oluşan sosyal ilişkiler, toplumsallaştırma kurumları aracılığı ile nesilden nesile aktarılmakta, kadın ve erkeğe yüklenen rol ve işlevler de, bu süreçte yeniden kurulmaktadır.
  • İktisadi determinizm: Toplumların ekonomik gelişmelerine uygun olarak gelişen tüm üstyapı kurumları gibi kadın erkek ilişkileri de, iktisadi gelişmelerin birer türevidirler. İktisadi yapının belirli bir olgunluğa erişmesini beklemeden ilişkileri değiştirmeye kalkmak tarihin akışını zorlamak olacaktır.

Öte yandan, bu sorunun formülasyonunun ne kadar doğru olduğu tartışılabilir. Bir kısım insanlar, mevcut kadın sorunlarının, kendi dünya görüşlerinin uygulanmasının bir sonucu olmadığı için bu konuda kafa yormaya gerek olmadığını düşünürler. Bu yaklaşım kendi içinde tutarlı ve güven verici olmasına rağmen, sorunların içinde boğuşan insanlara çekici gelmeyecektir. İnsanlar bugün var olan sorunlarının çözümü için neler yapılabileceğine ilişkin sorunların cevaplarına daha fazla ihtiyaç duyarlar.

Bir Metodoloji Olarak Feminizm

Yerleşik sosyal bilim metodolojisine feminist düşünürlerin yönelttiği temel eleştiri, mevcut bilimlerin erkek bakış açısının bir sonucu olduğu, dolayısıyla kadın deneyimini hesaba katmadığı noktasında toplanır. Bu çerçevede kadınların deneyimleri erkeklerinkinden sistematik olarak farklılaşma göstermektedir ancak dikkate alınmaz. Feministlere göre, bunların insanlığın ortak deneyimi olarak kabul edilmesi gem insan bilgisi hem de sosyal hayat üzerinde tahrip edici sonuçlar yaratacaktır. Metodolojik çerçevede modern yerleşik bilim anlayış ve uygulamalarına yöneltilen feminist eleştiriler dört grupta toplanır:

  • Birinci eleştiri: Bilim politikası ile ilgilidir. Bütün bilim dallarında erkekler kadınlardan daha çok eğitilmekte ve istihdam edilmektedir. Bu eleştiri, bilimsel etkinliğin doğasını ve temel kavramsal araçlarını hedef almamakta, daha çok bilim politikalarının erkekler tarafından belirlenmesinin kadınların bütün dünyada ezilmesine, bazen doğrudan bazen de dolaylı biçimde neden olduğunu ileri sürmektedir.
  • İkinci eleştiri: Birinciye oranla daha az radikaldir. Konuların seçiminde, deney ve gözlemlerin tasarlanmasında ve tanımlanmasında kadınlar aleyhine bir taraflılığın olduğunu ileri sürmekte ve tarafsız bilim adı altında erkek egemen sorun tanımları ile açıklama biçimlerinin mevcut bilim anlayışına engel olduğunu savunmaktadır.
  • Üçüncü eleştiri: Kadın erkek ilişkilerinde kadınların ikincilleştirilmesine hizmet eden öznel/nesnel, akıl/duygu, zihin/beden, olgu/değer, kamu/özel, birey/toplum gibi ikilemlerin bilimsel açıklamalarda temel alınmasının yarattığı sorunları konu edinmektedir.
  • Dördüncü eleştiri: Modern bilimi karakterize eden nesnellik, tarafsızlık ve rasyonellik varsayımlarının erkek egemen içerimlerini sorgulamaktadır.

İktisadın Konusu

Yerleşik iktisat, iktisadi kararların bir merkezden denetlendiği güdümlü ekonomileri inceleme dışına itmekte ve piyasa ekonomilerine yönelmektedir.

Piyasa ekonomileri üretim ve tüketime ilişkin temel ve türev bütün kararların fiyatların hakemliğinde serbest bir biçimde üretici ve tüketiciler tarafında piyasada kararlaştırıldığı ekonomilerdir.

Serbest piyasa ekonomilerinde kimin neyi, ne kadar üreteceği ve kimin üretimden ne kadar pay alacağına piyasa mekanizması yoluyla rasyonel tercihler yapan bireyler karar vermektedirler.

Piyasa sektöründe üretim maliyetlerinin tümü (üretim faktör maliyetleri) tüketici tarafından karşılanmaktadır. Burada hem negatif hem de pozitif dışsallığın olmadığı kabul edilmektedir.

Piyasadışı sektörde ise üretim maliyetlerini tüketici dışında üçüncü bir kişi karşılamaktadır. Ekonomide önemli bir üretim alanını oluşturan gönüllü kuruluşların (vakıf, dernek vb. kurumların) iktisadi faaliyetleri piyasa mekanizması mantığına uygun olmadıkları için inceleme nesnesi olamamaktadırlar.

Feminist İktisat

Feminist iktisat terimi;

  • Biri yerleşik iktisada feminist bir epistemolojik çerçeveden yöneltilen eleştiriler,
  • Diğeri de birinci aşamayı geçerek mevcut iktisada alternatif bir iktisat sunan teorik yaklaşımlar olmak üzere iki anlamda kullanılmaktadır.

Feminist iktisatçıların çalışmalarının;

  • Biri politik,
  • Diğeri de entelektüel olmak üzere iki boyutu vardır.

Feminist iktisadın politik boyutu ile kadınların mevcut ilişkilerini iyileştirmeye katkıda bulunması, entelektüel boyutu ile de mevcut iktisadi bilgi birikiminin sorgulanması ve mümkünse feminist eleştirilerin ışığında yeniden kurulması amaçlanmaktadır. Doğal olarak feminist iktisadın hareket noktasını, feminist tezlerden hareketle yerleşik iktisadın köklü bir eleştirisinin yapılması oluşturmaktadır.

Cinsiyet ve Toplumsal Cinsiyet

Bu çerçevede yerleşik iktisada yöneltilen en temel eleştiri, bütün toplumsal organizasyonun temel çerçevesini oluşturan toplumsal cinsiyet ilişkilerinin iktisadi teori sürecinde hiç dikkate alınmamış olmasıdır. Feminist iktisatçılar, cinsiyete dayalı iş bölümüne paralel olarak ve onu yeniden üretecek tarzda, geleneksel iktisatta erkeğin tercihlerine çok fazla, buna karşılık kadının kısıtlarına çok az yer verildiğini vurgulamakta, bu çerçevede uzun yıllar iktisat teorisyenleri tarafından göz önüne alınmayan kadınların iktisadi verimliliklerini, başarılarını ve refah düzeylerini sınırlayan sosyal rol ve kurumsal kısıtların iktisat teorisinin dışında yer almasına özellikle dikkat çekmektedirler. Bireyi kısıtlayan faktörler, ağırlıklı olarak erkeği kısıtlayan faktörler biçiminde anlaşılabilir. Toplumsal cinsiyet ilişkilerinin kadınlara yeni kısıtlar getirdiğinin ele alınmaması, yerleşik iktisadın erkek egemen toplumsal ilişkilerin güçlenmesine katkıda bulunmaktadır.

Bazı feministlere göre, bilimin sesi erkeksi bir sestir ve tarih erkeklerin bakış açısından yazılmıştır. Nesnellik, mantıksal tutarlılık, bireysel başarı, matematik, soyutlama, duygularını kontrol etme ve bilim gibi özellikler tarihsel süreç içerisinde kültürel olarak güçlülük, sertlik ve erkeksilik ile, buna karşılık, öznellik, dostluk, sezgisel anlama, işbirliği, niteliksel çözümleme, somutluk, duygu ve doğa ise zayıflık, yumuşaklık ve kadınsılık ile ilişkilendirilmektedir.

Kamusal ve Özel Üretim

Kamusal ve özel alan ayrımı kadın ve erkek ilişkilerinde önemli bir dönüşüm yaratmaktadır. Kamusal alan erkeksi olarak nitelenen özelliklerle tanımlandığı için erkeklere, özel alan da kadınsı kabul edilen özelliklerle tanımlandığı için kadınlara ayrılmaktadır. Bu ayrım, kamusal olanı değerli, özel olanı ise değersiz kılan bazı mekanizmalarla kurumsal nitelik kazanmıştır. İktisadi terminoloji ile ifade edilirse, üretimin piyasa ilişkilerine konu olan kısmı kamusal alanda, piyasa ilişkileri dışında kalan kısmı da özel alanda kalmıştır. Parasal mübadelenin geçerli olduğu piyasa ilişkileri dışında kalan bütün iktisadi etkinliklerin iktisadın konusundan dışlanması, feminist iktisatçıların temel eleştiri noktasını oluşturmaktadır. Bugünkü çağdaş ekonomilerde piyasa ilişkilerinin egemen olduğu iktisadi etkinlikler ağırlıklı olarak erkekler, ev içi üretim başta olmak üzere piyasa dışı etkinlikler ise kadınlar tarafından yürütülmektedir.

Toplumsal organizasyonun devamı için ev içi üretim çok hayati bir işleve sahip olmasına rağmen iktisadın konusuna girmemesi, değer paradoksuna benzer bir mantıkla açıklanabilir. Değer paradoksu; kullanım değeri çok yüksek olan bazı malların, mesela suyun kullanım değeri çok daha düşük olan başka bir mala göre, çok daha ucuz olmasının kullanım değeri ile değişim değer arasındaki farkla açıklanmasıdır.

Ev içi üretimin göreceli olarak piyasa değerinin düşük olmasının bir nedeni ev içi üretimin tümüyle piyasaya devredilmemesi nedeniyle, gerçek piyasa değerinin oluşmamış olmasıdır. Kadın emeğinin ucuzluğundan dolayı ev içi üretimin piyasa değeri daha düşüktür. Kadın ve erkeğin aynı işi yapmalarına karşın farklı ücret almalarının nedeni budur.

Cinsiyete dayalı işbölümünün kadınları piyasa dışı sektörlerde çalışmaya zorlaması, kadınların topluma olan iktisadi katkılarının değersiz veya ikincil olarak görülmesine neden olmaktadır. Feminist iktisatçılar, iktisadın konusuna sadece piyasa üretiminin girmesini, toplumsal cinsiyete dayalı işbölümü sonucu kadınların yürüttüğü iktisadi faaliyetlerin iktisadın inceleme alanının dışına düşmesine, incelenmeye değer bulunmamasına neden olduğu için eleştirmektedirler.

Paranın Yanlılığı/Yansızlığı

Feminist iktisatçılar, paranın yansızlığı tartışmasına yeni bir boyut katarak paranın yansızlığı tezinin ekonomik ilişkilerin içine nüfuz etmiş olan toplumsal cinsiyet ilişkilerini örttüğünü savunmaktadırlar. Buna göre, toplumsal cinsiyet ilişkileri göz önüne alındığında, özellikle de emek piyasasında bir değişim aracı olarak para, asimetrik bir ilişkiyi yansıtmaktadır. Neredeyse bütün dünyada kadın emeği tarihsel ve sosyal koşullar nedeniyle erkeğinkine oranla daha az “satılabilir” bir nitelik taşımaktadır. Daha az satılabilir olmak daha az değerli olmaya, sonuçta da mübadele sürecinin dışında bırakılmaya neden olmaktadır. Paranın bu asimetrik konumu, kadınların iktisadi etkinliklerinin değersizleştirilmesine katkıda bulunmakta ve uğraşlarının boş zaman olarak nitelenmesine neden olmaktadır. İktisadi düşünce tarihi olarak bakıldığında; iktisadın merkezi konularını erkeklerin faaliyetlerinin oluşturduğu görülmektedir.

Dualite Sorunu ve Yerleşik İktisadın Bireyleri

Yerleşik iktisat teorisi metodolojik bireyciliği esas almaktadır. Buna göre, ekonominin genel davranışlarını o ekonomiyi meydana getiren temel birimler olan üretici ve tüketicilerin davranışlarına indirgemek mümkündür. Yani ekonomi, onu oluşturan bireylerin davranışlarından daha fazla bir şey değildir. Bu neoklasik çözümlemeye göre ekonomiye biçim veren temel unsur, rasyonel, özerk, kendi çıkarını gözeten ve dışsal kısıtların çerçevesinde en uygun şekilde tercihlerini yapan bir öznedir. Bütün karmaşık iktisadi olgular, birey davranışlarına indirgenerek açıklanmalıdır.

Feminist iktisatçıların bu yaklaşıma yönelttikleri eleştiri, iktisat biliminin bu birey kavramsallaştırmasının yanlış varsayımlara dayandığıdır. Çünkü böyle bir birey tanımı insanlar arası farklılaşmaları ortadan kaldıran ve sadece erkek davranışlarını yansıtan, kadın davranış biçimlerini dışlayan bir bireydir. Siyaset bilimciler siyasal olaylarda kadın ve erkek davranışlarının farklı olduğunu belirlemişlerdir. Bir araştırma kadınların; askeri harcamaların azaltılması ve devletin sosyal politikalar için daha fazla kaynak ayırmasına taraftar olduklarını ortaya koymuştur.

Neoklasik iktisadı karakterize eden üç temel kavram vardır:

  • Kıtlık,
  • Bencillik (kendi çıkarını gözetme) ve
  • Rekabet.

Kıtlık/Bolluk, Bencillik/Diğergamlık ve Rekabet/İşbirliği birer ikilem oluşturmaktadır. İkilemin her iki unsuru da hayatın içinde yer almaktadır. İkilemin bir yanı erkeksi diğer yanı da kadınsı kabul edilmektedir. Yerleşik iktisat kadınsı gördüğü unsurları ihmal ederek sadece erkeksi gördüğü noktalarda yoğunlaşmaktadır.

İktisadi hayatın kıtlık, bencillik ve rekabet yönünün ele alınması statükonun korunması ve yeniden üretilmesini sağlamaktadır. Bunun doğal bir sonucu; toplumsal cinsiyete dayalı işbölümü tarafından biçimlendirilen iktidar yapısı ile onunla paralel giden toplumdaki bireyler arasında; özellikle kadın ve erkek; refahın dağılımının yeniden düzenlenmesinin zorlaşmasına neden olmaktadır. Tolumdaki fiili ilişkilerin erkeksi olarak görülen özellikler taşıyan kıtlık, bencillik, ve rekabet ile karakterize edilmesi bu biçimde davranmayı özendirmektedir.

Burada iki yönlü sorunla karşılaşılmaktadır:

  • İlk aşamada, mevcut iktisadi ilişkilerin belirli bir kısmı öne çıkarılmaktadır. Yerleşik iktisadın, kadınların ekonomik faaliyetlerini göz ardı ederek erkeklerin iktisadi etkinliklerini konu edinmesi, “gerçek” iktisadi hayatın iktisatçılar tarafından tasvir edilenden oldukça farklı olduğu anlamına gelmektedir.
  • İkinci olarak, pozitif bilgi adına “olması gereken”in değer yargılarına bağlı olarak değişeceği gerekçesiyle göz ardı edilerek olanın öne çıkarılması, kadınların aleyhine olan statükonun yeniden üretilmesine ve böylece var olan ilişkilerin güçlenmesine hizmet etmektedir.

Sonuç ve Değerlendirme

Yerleşik iktisada yöneltilen feminist eleştirinin temel iki boyutu bulunmaktadır:

  • İlk eleştiride, bilgi sosyolojisi çerçevesinde mevcut iktisadi olay, olgu, kurum ve ilişkilerin erkek bakış açısıyla kavramsallaştırıldıkları için kırınıma uğratıldıkları ve olduğu gibi yansıtılmadıkları ileri sürülmektedir. Buradaki sorun, yerleşik iktisat biliminin çizdiği iktisadi dünya ile gerçekteki iktisadi dünyanın çakışmamasından kaynaklanmaktadır.
  • İkinci eleştiri, sosyolojik olmaktan ziyade epistemolojiktir. Buna göre bilgi büyük oranda deneyime dayanmaktadır.