İKTİSAT SOSYOLOJİSİ - Ünite 5 : Fordizim ve Post-Fordizm Özeti :

PAYLAŞ:

Ünite 5 : Fordizim ve Post-Fordizm

Giriş

Endüstri Devrimi ve Endüstriyel Kapitalizm

İnsanların varlıklarını devam ettirebilmeleri üretim ve tüketim faaliyetlerinde bulunmalarına bağlıdır. Tarihsel süreçte ise insanoğlu tarım toplumundan endüstri toplumuna evrilmiştir ve her iki toplum arasında, kullanılan teknoloji, iş gücünün niteliği, işbölümü ve uzmanlaşma büyük oranda farklılaşmaktadır. Endüstri toplumuna, endüstriyel kapitalizm de denilmektedir: endüstriyel mal ve hizmetlerin, üretilmesi, dağıtılması ve tüketilmesine dayanan sosyal bir sistemdir.

Endüstri devriminin getirmiş olduğu başlıca yenilikler şunlardır:

  • Tarımsal üretim yerini endüstriyel üretime bırakmıştır,
  • İşbölümü ve uzmanlaşma artmıştır,
  • Kentlere göç yaşanmıştır,
  • Teknoloji yoğun üretime geçilmiştir,
  • Üretim miktarlarında artışlar olmuştur,
  • İşçi sınıfı ve burjuvazi yeni toplumsal sınıflar olarak ortaya çıkmıştır,
  • Üretim ve tüketim süreçleri küreselleşmiştir.

Ana hatları ile ifade edilen bu değişimlere; siyasal, kültürel ve sanatsal alanlarda da önemli değişiklikler ilave olmuştur. Endüstriyel gelişme modeli 1800’li yıllardan 1970’li yıllara kadar etkili olmuştur. Endüstri devrimi ile birlikte büyük işletmeler ortaya çıkarken, rekabet ortamında küçük işletmeler varlıklarını sürdürememiş ve yok olmuşlardır. Artan üretim miktarları yerel ve ulusal sınırların ötesinde yeni Pazar arayışını gerektirmiştir. Bu Pazar arayışı küreselleşmenin itici gücü olmuştur.

Fordizm, kapitalist gelişmeyi anlamak ve açıklama için önemli bir kavramdır.

Fordizm

Fordizm, Amerika’da Henry Ford tarafından geliştirilen ve endüstriyel kapitalizmin kitlesel üretim ve tüketim modelini tanımlamak için kullanılan bir kavramdır.

Ford otomobil firmasının kurucusu olan Henry Ford yürüyen bant sistemini kurmuş ve otomasyona geçişi başlatarak maliyetleri düşürmüş, işçi ücretleri ve üretim kapasitesinde artışlar yaşanmıştır. Ford’un geliştirdiği bu sistem yalnızca otomotiv sektöründe değil diğer tüm sektörlere de yayılmıştır.

Fordizmin genel özellikleri şu şekildedir:

a. Üretimin standartlaştırılması; standart üretime dayanmaktadır, tek veya sınırlı farklılıklara sahip bir ürünün çok sayıda üretilmesi demektir. Fordist modelde belli bir ürünün renk, model, tasarım ve teknik özellikleri açısından standart olarak üretilmesi, üretim maliyetlerinin düşürülmesi açısından önemlidir. Ürünlerin standart olarak üretilmesi teknolojik alt yapıyı gerektirmektedir.

b. Otomasyon yolu ile kitlesel üretimin yapılması; üretim sisteminde özel amaçlı makine ve teçhizat kullanımı ile otomasyon sağlanmakta ve işletmeye istikrarlı bir karlılık sağlanmaktadır. Fordist üretimde esas amaç büyük ölçekli standart ürünleri çok büyük miktarlarda kitlesel olarak üretmek ve bu yollar kar elde etmektir. Fordist işletmeler otomasyon sayesinde kitlesel üretimin maliyetini azaltabilmektedirler.

c. Sosyal refah devletinin düzenleyici ve kontrol edici rolü: Piyasalarda istikrarlı bir kitlesel talep yaratılarak büyük ölçekli standart üretim desteklenebilir. Kitlesel talebin yaratılması ancak sosyal devletin etkin bir şekilde gelir dağılımını düzenlediği ve makro ekonomik dengeleri kurmaya çalıştığı “Keynesyen politikalar” ile mümkündür. Keynesyen politikalar 1929 yılında tüm dünyayı etkisi altına alan ekonomik krizden çıkılmasına yönelik ünlü iktisatçı Keynes tarafından geliştirilen politikaların genel adıdır. Bu politikalar özü itibariyle üretim, tüketim ve gelir arasında bir denge ve istikrarın sağlanması için devletin piyasaya müdahale etmesini savunmaktadır.

Fordist üretimin yükselişi ve düşüşünün özellikle Avrupa’da sosyal demokrasinin yükselişi ve düşüşü ile çakışması sosyal refah devleti anlayışı ile fordist sistem arasındaki ilişkiyi ortaya koymaktadır. Kitlesel talebin yaratılmasında sosyal refah devletinin yanında 1970’li yıllara kadar batı toplumlarında ekonomik gelişmelere paralel olarak insanların otomobil, televizyon, buzdolabı, çamaşır makinesi gibi dayanıklı tüketim mallarına yoğun talep göstermesi de etkili olmuştur.

d. Üretimde merkezi örgütlenme ve Taylorist yönetim anlayışı: Fordist üretimde merkeziyetçi bir yönetim anlayışı ile sıkı denetlemeler yani bilimsel yönetim anlayışı uygulanmaktadır. (Taylorizmin ilkeleri). Kararlar, merkezi birimler tarafından alınır ve tepeden aşağıya doğru uygulanır.

Taylorizmin genel prensipleri şunlardır:

  • Üretim sürecinin basitleştirilmesi,
  • Zihinsel emeğin üretimden alınarak merkezileştirilmesi,
  • İşçilere yapılacak iş ile ilgili direktiflerle iş yaptırılması. Böylece işçilerin üretim süreci hakkında bilgi sahibi olmaları ve üretim sürecini kontrol etmeleri engellenmektedir.

e. Kitlesel iş gücünün büyük ölçekli işletmelerde yoğunlaşması : Çeşitliliği az ancak üretim miktarı yüksek olan ürünler rutin bir şekilde üretilmekte ve çok sayıda iş gücüne ihtiyaç duyulmaktadır. Fordist üretimin bu yönü işletmelerde sendikalaşma hareketlerinin gelişimi için olumlu zemin sağlamıştır.

İkinci dünya savaşından 1970’li yıllara kadar süren fordizmin temel özelliklerini en iyi yansıtan ekonominin Amerikan kapitalizmi olduğu belirtilmektedir.

Fordizm ve modernizim arasında yakın bir ilişki söz konusudur. Ekonomik ve endüstriyel değişimlerin ortaya çıkması ile birlikte de fordizm ve post-fordizm tartışmaları yaşanmaya başlanmıştır. Fordizmin temel ilkeleri sadece kapitalist ülkelerde değil sosyalist ülkelerde de uygulanmakta ve piyasayı düzenleme, merkezden karar verme, ekonomik gelişmeyi planlama ve üretim ile tüketim arasındaki uyumluluğu sağlama anlayışı için kullanılmaktadır.

Makro ekonomik dengeler üzerine kurulu fordizm, üretim ve tüketim süreçlerinde yaşanan krizler neticesinde sarsılmaya başlamış ve yerini post-fordizme bıraktığı öne sürülmüştür.

Fordist Kriz ve Post-Fordizmin Yükselişi

Kitlesel olarak üretilen mallara olan talebe doygunluk, taleplerde meydana gelen aşırı farklılaşma, kullanılan teknolojinin üretimde çeşitlilik konusunda yetersiz kalması ve artan krizlere bağlı olarak fordist sistem olumsuz olarak etkilenmiştir.

Buna bağlı olarak post-fordist bir yapılanma ortaya çıkmıştır, yapılanmanın neleri kapsadığı ise şu şekildedir:

  • Taleplerde farklılaşma: Kitlesel ürünlere olan talebin doyması fordist sisteme en büyük darbeyi vurmuştur. İnsanlar artık herkesin sahip olmadığına sahip olmak istemekte ve bu durum da farklılaşmaya neden olmaktadır.
  • Üretimde farklılaşma: Fordist sistemde amaç çeşitliliği az ancak miktar bazında çok ürün sunmaktı. Ancak talepte farklılaşma ile birlikte üretimde farklılaşma da bir zorunluluk halini almıştır. Bu noktada işletmeler farklılaşan talebe karşılık vermek durumunda ve ürünlerini farklılaştırmaktadırlar. Üretimde farklılaşmaya gidemeyen işletmeler verimlilik arttırıcı potansiyeli önemli ölçüde yitirmiştir.
  • Esnek üretim: Talepte meydana gelen farklılaşma, gerek işgücü gerekse kullanılan teknolojinin de esnek üretime uygun hala getirilmesini zorunlu kılmıştır. Esnek üretimde kullanılan işgücü beceri düzeyi yüksek olmakla birlikte birden fazla işi de yapabilme kapasitesi özelliğine sahiptir. Teknolojik açıdan da işletmeler artık bilgisayar kontrollü robotik makineler ile hem miktar hem de çeşit yönünden esnek üretim sağlamaktadır. Esnek bir işletmenin değişik üretim birimlerini eşzamanlı olarak farklı türden üretim amaçları için kullanabilmesi hem kaynak israfını önlemekte hem de üretim kaynaklarını daha etkin denetleme imkânı sağlamaktadır.
  • Küçük ölçekli üretim: İşletmelerin farklılaşan talebe cevap verebilmeleri farklı ürünler sunabilmelerine bağlıdır. Post-fordist yaklaşımda işletmeler bünyelerinde küçük birimler kurarak küçük çaplı esnek üretimde bulunabilmektedirler ancak bu biraz maliyetli olmaktadır. Bu sebeple, bu üretimi gerçekleştirecek küçük ölçekli işletmeler ile anlaşmakta ve bu işletmelere ihtiyacı olan ürünleri ürettirmektedirler. Fason üretim, iki firma arasında belli bir ürünün tedarik edilmesine yönelik olarak yapılan bir anlaşma türüdür. Bu anlaşma belirli bir ürünün, belirli bir miktarda ve sürede tedarik edilmesine yöneliktir. Fason ilişkiler daha çok büyük işletmelerin lehine işleyen karşılıklı ilişkileri ifade etse de küçük ölçekli işletmeler de bu ilişkiler sayesinde en azından varlığını devam ettirebilecek kar oranına sahip olabilmektedir. Küçük işletmeler mekânsal ve sektörel yakınlıklarından kendi aralarında teknik bilgi, araç-gereç ve nitelikli işgücü kullanımında işbirliği sağlayarak ortak esnek üretimi gerçekleştirebileceklerdir. Küçük işletmelerin bir ürün etrafında ortak olarak esnek uzmanlaşmaya yönelmesi söz konusudur. Küçük işletmeler kümesindeki her bir küçük işletme ürünün yalnızca belirli bir kısmında uzmanlaşması gerekmektedir.
  • Üretim sürecinde yetkilendirme ve yatay iş bölümü: Esnek üretimde çalışanların sahip olduğu işgücü niteliğinin yüksek olması gerekmekte çünkü çalışanların farklı birimlerde farklı ürünler üretilmesi istenmektedir. Bu doğrultuda dikey bir hiyerarşik yapılanma yerini yatay bir yapılanmaya bırakmış ve çalışanların iş gücü niteliği artmış, çalışanların iş gücü niteliklerinin kullanımının önü açılmıştır.
  • İş ve iş gücü istihdamı esnekliği: Esnek üretimle birlikte işletmelerin işçileri farklı birimlere kaydırabilme ve farklı ürünlerin üretimine katkı sağlamaları gerekliliği doğmuştur. İşgücünün kafa ve kol becerisine sahip olması gerektiği yani işgücünün fonksiyonel ve sayısal açılardan esnekleştirilmesi gerektiğinin önemi vurgulanmaktadır. Atkinson’a göre vasıflı işçi çok yönlü bilgi ve beceriye sahiptir. Bu doğrultuda diğer işçilerden ayrılmalı ve daha yüksek ücret almalıdır. Diğer taraftan esnek iş gücü modeli, tam zamanlı, yarı zamanlı, sözleşmeli, mevsimlik işçi gibi istihdam biçimlerinin yaygınlaşmasına neden olmuştur.

Post-Fordist Dönüşüme Yönelik Değerlendirmeler

1970’li yıllar kapitalizmin içine girdiği post-fordizm çok boyutlu ve dönüşüm hızı da ülkeden ülkeye değişiklik gösterdiği olgusu gözden kaçırılmamalıdır. İlgili literatürde üç yaklaşım bulunmaktadır. Bunlar sırasıyla kısaca şöyle açıklanabilir:

  1. İyimser yaklaşım: Post-fordist bir dönüşümün olduğu ancak ekonomik ve sosyal sonuçlarının farklı olduğu vurgulanmaktadır. Piore ve Sabel post-fordist koşullara uyum sağlayan başta küçük işletmelerin, işverenlerin ve ülke ekonomilerinin olumlu etkileneceğini öne sürmektedir. İkinci endüstriyel devrimin sihirli anahtarı esneklik, aktörleri üst düzey teknoloji kullanan küçük ve orta boy işletmelerdir. Küçük işletmelerin sahip olduğu esneklik gerek üretim miktarlarında gerekse üretim türünün çeşitliliğini sağlamaktadır. Esnek teknolojik yapı da küçük işletmelere müşteri odaklı olma imkanı vermektedir. Atkinson da post-fordizm ile ilgili olumlu düşüncelere sahiptir. İşletme, işgücünün esnek kullanımı ile birlikte çalışanlar üzerinde rasyonel bir kontrol sağlayabilmekte ve rekabet ortamında istenen hedeflere kolay ulaşabilmektedir. Nitelikli iş gücünün merkezdeki çalışanları oluşturduğu ve ücret konusunda daha ileri tutulmaları bunun ise normal bir durum olduğu rekabet ortamında nitelikli işgücünün fark yarattığı vurgulanmaktadır.
  2. Kötümser yaklaşım: Bu yaklaşıma göre postfordist döneme geçiş olmakla birlikte başta sendikalar ve çalışanların bu geçişten olumsuz etkileneceği ancak sermaye sahiplerinin olumlu etkileneceği ifade edilmektedir. Fransız düzenleme okuluna göre fordist kriz aslında sermaye birikim rejiminin krizidir ve post-fordist dönüşüm sermaye birikim rejiminin önündeki engellerin aşılması çabasıdır. Okul, fordizmi bir sermaye birikim rejimi ile bu birikim rejiminin sürdürülebilmesini sağlayan bir düzenleme rejimi olarak görmektedir. Lipietz’e göre kar marjındaki düşüş ister istemez üretimde azalmayı gerektirmiş ve sonucunda işsizlik beraberinde gelmiştir. Fordizm kendi içindeki krizi aşabilmek adına üçüncü dünya ülkelerindeki ucuz emeği ve hammaddeyi keşfetmiş ve kriz çevre ülkelere yayılarak küreselleşmiştir. Az gelişmiş çevre ülkeleri kendi içlerindeki fordist krizi aşabilmek için borçlanma kısır döngüsü içerisine girecek ve fordist kriz küresel olarak derinleşecektir. Pollert ise var olan yeni gelişmeler kapitalizmin emek ve emek süreci üzerindeki kontrolünün güçlendirilmesinden farklı bir şey olarak görmemektedir. Pollert’e göre üretim sürecinde ortaya çıkan emeğin emek açısından hiçbir olumlu yanı yoktur. Yarı zamanlı iş, geçici iş ve mevsimlik işçilik yapanlarda artış olması çalışan çok büyük bir kesim için yeterli ücret ve iş güvencesinden yoksun olmak anlamına gelmektedir.
  3. Eleştirel-şüpheci yaklaşım: Fordizmden postfordizme geçişin olmadığı, belirli bir sektörde yaşanan değişimin tüm ekonomiye genellenmesinin yanlış olduğu düşüncesi vardır. Çünkü sanayi sektörü ekonomilerde üçte bir oranında bir etkiye sahiptir bu sebeple diğer sektörlere genellemek doğru değildir. Ancak ikinci bir endüstriyel devrimin olduğu söylenebilmektedir. Clarke’e göre Batı toplumlarında sosyal demokrasinin düşüşü ile neo-liberalizmin yükselişi fordizmin düşüşü ve post fordizmin yükselişi ile aynı döneme denk gelmektedir. fordist dönemde devletin ekonomik ve sosyal gelişmelerdeki düzenleyici rolü kendini sosyal demokrat politikaların yürütülmesi gerekliliği ile meşrulaştırmışken, günümüzde post-fordist dönemde devletin değil piyasanın evrensel olarak gelişmenin gerçekleştirilmesinde düzenleyici olması gerekliliği neo-liberal politikalarla meşrulaştırılmıştır.

Yaşanan dönüşümler başka kavramlarla da açıklanmıştır. Bunlardan biri yeni zamanlardır: başta özellikle gelişmiş kapitalist toplumlar olmak üzere dünyamız niteliksel olarak standart, bütünsel ve ölçek ekonomisiyle bilinen kitlesel toplum yapısından benzeşmeyen, farklılaşan ve başkalaşan bir toplum yapısına doğru gelişmektedir.

Sonuç olarak fordist sistemin katı ve esnek olmayan bir yapıda olması ve buna paralel olarak abartıldığı radikal bir dönüşümde temellendirildiği düşüncesi yanlıştır. Her bir sektörün diğer sektörlerle var olan benzerlik ve farklılıkları bulunmaktadır buna bağlı olarak da kendine özgü teknolojik ve işgücü kullanımına sahip olması sebebiyle fordist sistemin tüm sektöre uygulanması doğru bir yaklaşım değildir. Diğer taraftan bazı ürünlerin doğaları gereği (demir çelik işletmeleri vb.) kitlesel olarak üretilmeleri gerekmektedir. Diğer bir dikkat edilmesi gereken nokta ise kapitalist endüstriyel üretimin tamamıyla kitlesel üretime dayanmadığıdır.

Farklı imalat teknolojileri de farklı türden endüstriyel öğrenmeleri beraberinde getirecektir. Farklı imalat teknolojisini kullanan işletmelerde üretim maliyetleri içerisinde verimlilik teknolojik donanım ve işgücü maliyet oranlarının farklı olması kaçınılmaz olacağı için işletmelerin uygulayacağı yönetim politikaları da farklı olacaktır.

Türkiye’nin ekonomik yapısı içinde büyük işletmelerin yanı sıra çok sayıda küçük ve orta boy işletmeler de vardır. Bu küçük ve orta boy işletmeler fason türü işler yapmakta ve düşük kar marjları ile çalışmaktadırlar. Bu işletmelerin büyük teçhizatlar alması bilgisayar destekli sistemler kurması maliyetler düşünüldüğünde oldukça zordur. Bu koşullar altında hem ülke hem de ülkeler bazında bir genelleme yapılması çok zordur ve gerçekçi değildir.

Diğer taraftan küçük ölçekli üretimin yaygınlaşması büyük ölçekli üretimin düşmesi anlamına gelmemelidir.

Genel Değerlendirme

Fordizimden post-fordizme radikal bir dönüşüm olduğunu savunan görüşler genellikle fordizmi basit bir yapı olarak ele almıştır. Sektörel bazda analiz yapılamamış ve üretim tekniklerinde çeşitliliğin olması gerektiği düşüncesi atlanmış. Esnek işletme modeli ile çalışanların çok büyük bir kesiminin düşük ücret ve sosyal güvenceden yoksun olması işletmeler için verimliliğin arttırılması ve işgücü maliyetlerinin azaltılması konusunda avantaj sağlamaktadır ancak çalışanlar için zor şartlarda çalışmak anlamına gelecektir.

Fordist üretim sistemi içerisinde Taylorist yönetim anlayışı çalışanlara belli ölçülerde de olsa yüksek ücret ve iş güvencesi sağlamıştı ancak post-modernist yaklaşımda merkez çalışanlar dışında kalan çalışanlar pek çok haktan mahrum bir şekilde çalışmaktadırlar. Yani çalışanlar için post-fordizm olumlu bir şey getirmemektedir.

Toplumsal ve ekonomik değişim süreçlerini yalnızca sermaye birikim rejimi çerçevesinde açıklamak da tek yönlü ve yanlış bir bakış açısıdır. Toplumsal değişim dinamikleri var olan ekonomik ilişkilerden etkilenecektir ancak bunlara siyasal, kültürel ve toplumsal ilişkileri de dahil etmek gerekmektedir.

Dolayısı ile Piore ve Sabel’in kapitalist ekonomilerde büyük işletmelerden küçük işletmelere doğru radikal bir geçişin yani ikinci bir endüstriyel dönüşüm olduğu tezi temelsiz kalmaktadır. Oysa yapılması gereken kapitalist üretim yapısının hem küresel ve yerel düzeydeki değişimlere nasıl uyum sağlayabildiğini ekonomik olduğu kadar sosyolojik araştırmalarla da ortaya koymaktır.