İKTİSAT TARİHİ - Ünite 2: Orta Çağda Avrupa Toplum ve Ekonomisi Özeti :

PAYLAŞ:

Ünite 2: Orta Çağda Avrupa Toplum ve Ekonomisi

Avrupa Medeniyetinin Coğrafi ve Sosyal Çevresi

Avrupa’nın özellikle de 1000 yıllarından itibaren iktisadi olarak kalkınmasının arkasında bazı coğrafi faktörler etkili olmuştur. Öncelikle Avrupa coğrafi açıdan çeşitlilik arz etmektedir. Kuzey ve Güney Avrupa’yı birbirine bağlayan bölgede yüksek dağlar yer alıyorken, Batı Avrupa oldukça düz bir bölgeydi. Ayrıca Batı Avrupa’nın denize olan kıyısı oldukça fazlaydı ve bu kıyı girintili-çıkıntılı olduğundan doğal limanlar barındırıyordu. Buna ek olarak yüksekliğin düşük olmasından dolayı nehir taşımacılığı ileri seviyedeydi. Kuzey ve Güney’i birbirine bağlayan dağlar geçilmesi imkansız yükseklikler değilse de askeri açıdan küçük devletler için korunaklılık sağlıyordu. Dolayısıyla büyük imparatorluklardan ziyade küçük siyasi birimlerin yaşayabilmesi de olanaklıydı. Bunların dışında tarımsal olarak da Avrupa’nın çok yağış alması sebebiyle toprakları nemliydi. Yani birim başına alınan verim yüksek seviyede oluyordu.

Orta Çağ Avrupa Toplumu

Orta Çağ Avrupa toplumu üzerinde üç etki görülmektedir:

  • Bunlardan birincisi Roma mirasıdır. Karmaşık kültürü ve kurumlarıyla Roma mirası, özellikle Güney ve güneydoğu bölgelerinde etkiliydi.
  • İkincisi Avrupa topraklarına yerleşen Cermen istilacılarının etkisidir ki bu da daha ziyade Kuzey’de etkiliydi.
  • Üçüncüsü ise dinin, yani kilisenin politika ve ekonomi üzerindeki etkisiydi.

Orta Çağın Ekonomik Dönemleri

Orta Çağ Avrupası’nı tarihçiler ekonomik performans olarak üçe ayırırlar:

  • 476 ile 1000 yılları arasındaki döneme Karanlık Çağ veya Erken Orta Çağ denir. Bu dönemde malikaneler ve feodalite gelişmiştir.
  • Bunu izleyen dönem 1000’li yıllardan 14. yüzyılın başlarına kadar olan dönemdir. İleri Orta Çağ denilen bu dönemde ekonomik bir canlılık söz konusudur. Şehirler gelişmiş ve ekonomi büyümüştür.
  • Son olarak 14. ve 15. yüzyıllara Geç Orta Çağ denir. Bu dönem savaşların, salgın hastalıkların ve köylü isyanlarının olduğu bir kriz dönemidir.

Orta Çağda Avrupa Nüfusu

Avrupa nüfusu 2. ve 7. yüzyıllar arasında düşük seyretmiştir. 1000’li yıllardaki nüfus 30-35 milyon civarındaydı. 10 ve 14. yüzyıllar arasında düzenli fakat yavaş bir artış gözlenmektedir. 14. yüzyılda yaklaşık 80 milyon olan nüfus, veba salgınları sonucunda yarıya düşerek 45 milyon olmuştur. Orta Çağ Avrupası’nda yaşam beklentisi oldukça kısaydı. Bundaki temel sebep genç ölüm oranının yüksek olmasıydı. Ölüm oranlarının yüksek olmasının en belirgin sebepleri açlık, kıtlık, salgın hastalıklar ve savaşlardı.

Şehirlerin Doğuşu ve Büyümesi

Şehirlerin Büyümesinin Nedenleri: Şehirlerin birer imalat ve değişim merkezi haline gelmeleri ve buna bağlı olarak köylerden gelen göç dalgaları şehirlerin en başta gelen büyüme nedenleridir.

Orta Çağda Avrupa Şehirlerinin Özellikleri kısaca şöyle sıralanabilir:

  1. Feodal olmayan bir yönetim şekli ortaya çıkıyor.
  2. Bazı feodal yöneticiler yeni şehirler kurdular.
  3. Bu yeni şehirlerde imtiyaznameler var.
  4. Şehirlerin gelişmesi feodal sistemin de sonu oldu.

11. Yüzyıldan itibaren gezginler, tüccarlar ve esnaflar şehirlere yerleşmişlerdir. Böylece şehirler bir değişim merkezi olmaya başlamıştır. Ayrıca üretim de malikanelerden şehirlere kaymaya başlamıştır. Bunlardan başka, serfler için şehirler özgürleşmek için bir kaçış yeri olarak görülüyordu. Orta Çağ Avrupa şehirlerinin en önemli özelliği feodal yönetim anlayışının terk edilmesiydi. Bazı feodal yöneticilerin kurduğu şehirlerde halk ile lordlar arasında imtiyazname ismi verilen ve halkın sahip olduğu hakları ve hürriyetleri gösteren sözleşmeler vardı. Orta Çağ şehri belirgin şekilde kırdan ayrıydı. Bu yalnızca fiziki olarak duvarlarla değil, hukuki olarak kanunlarla da sağlanan bir ayrılıktı. Şehirlerde daha özgür bir ortamın sağlanması, yeni sosyal ve iktisadi sınıfların oluşması feodalizmin de bir anlamda sonu olmuştur.

Teknolojik ve Kurumsal Yenilikler

Teknolojik Değişmeler: M.Ö. 2500 yılından sonraki 3000 yıl boyunca çok az teknolojik gelişme oldu.

Tarımsal Teknolojiyle İlgili Değişmeler şu başlıklar altında toplanabilir:

  • Ağır saban
  • Üçlü tarla rotasyonu
  • At koşum sistemi
  • Çivili at nalı

M.Ö. 2500 yılları civarında bir dizi şaşırtıcı yeniliğe sahne olan Batı Avrupa’nın teknolojik ilerlemesi takip eden 3000 yıl boyunca oldukça yavaşlamıştı. Ancak bundan sonraki dönemde özellikle tarımsal teknoloji alanında önemli yenilikler görüldü. Bunların en belirgin olanları ağır sabanın kullanılmaya başlanması, üçlü tarla rotasyonu sistemine geçilmesi, at koşum sistemlerinin ve çivili at nalının kullanılmasıdır. Ağır saban iki avantaj sağlamıştır. Birincisi, yumuşak topraklara göre daha verimli olan Kuzey Avrupa’nın sert yoğun topraklarının tarıma elverişli hale getirilmesine olanak sağlamasıdır. İkincisi ise, insan emeğinden önemli bir tasarruf sağlamasıdır. Üçlü tarla rotasyonu sistemiyle tarlalara artık farklı dönemlerde farklı ürünler ekiliyordu. Böylece bir üründe görülebilecek olası bir başarısızlık durumunda diğerlerinden alınacak yüksek verim kaybı ve dolayısıyla riski azaltıyordu. Bu yöntem üretimi %50 oranında arttırmıştır. Ayrıca at koşum sistemlerinin geliştirilmesi ve çivili at nalının kullanılmaya başlanmasıyla tarımda hızlı ve kuvvetli bir hayvan olan attan alınan verim oldukça yükselmiştir.

Enerji Alanındaki Değişmeler: Orta Çağ Avrupası’nda enerji alanında da önemli gelişmeler olmuştur. Daha önce de kullanılmakta olan su ve rüzgar değirmenlerinin bu dönemde yaygınlaşması sayesinde üretken amaçlar için daha fazla enerji sağlanmaya başlamıştır. Bunların yaygın kullanımı insanın güç için bitki ve hayvana bağımlı olduğu geleneksel dünyadan bir kopuş demekti. Bu anlamda sanayi devriminin erken bir habercisi gibiydi. Diğer icatlar arasında çıkrık, ateşli silahlar ve mekanik saat sayılabilir. Bunlardan özellikle saatin icadı, birim zamanda elde edilen üretimi maksimize etmeyi ifade eden verimlilik fikrini ortaya atması açısından önemlidir. Bunların dışında gemilerin kapasitelerinin artması, daha uzun mesafeler alabilmeleri ve rüzgar enerjisinden etkin bir biçimde yararlanabilmeleri de büyük önem taşımaktaydı. Yine 9. yüzyılda Çin’de icat edilen matbaa teknolojisinin 15. yüzyılda Avrupa’da yaygınlaşmaya başlaması kitap basımını, dolayısıyla da nesiller arası bilgi aktarımını önemli ölçüde arttırmıştır.

Bu yeniliklerden hemen hepsi Avrupa dışında icat edilmiştir. Örneğin Avrupalılar ağır sabanı Slavlarda, matbaayı Çinlilerden, pusulayı Araplardan öğrenmişlerdir. Ancak onların farkı bu yenilikleri alırlarken herhangi bir tutuculuk göstermemeleri ve yenilikleri topluma yaymalarıdır. Bu sayede özellikle de 12. yüzyıldan itibaren Avrupa’da da yaratıcı teknolojik fikirler gelişmeye başlamıştır. Bu fikirler özellikle mekanik teknoloji alanında yoğunlaşmaktaydı.

İktisadi büyüme açısından yatırım yapılmalı, yatırım için de tasarruf yapılmalıdır. Orta Çağ Avrupa’sında yoksul geniş kitlelerin tasarruf eğilimleri düşük olsa da zenginlerin tasarruf eğilimleri yüksekti. Ancak bu tasarrufların yatırıma dönüşmesini sağlayacak mali mekanizmalar mevcut değildi. Bu yüzden de zenginler mallarını gizleme yoluna gidiyorlardı. Ancak 10. yüzyılda Commenda ismi verilen bir kurum doğdu. Commenda’da A, B’ye bir miktar sermayeyi bir iş için, genellikle de dış ticaret işi için borç olarak veriyordu. B, iş seyahatini tamamlayıp geri döndüğünde A’ya hesap veriyordu. Eğer bir zarar söz konusuysa bu zararlar A’ya yükleniyor; bir kar söz konusuysa dörtte üçü A’ya, dörtte biri B’ye ait oluyordu. Eğer B, bir miktar sermaye de koymuşsa kar, sermaye oranlarına göre paylaştırılıyordu. Böylece B seyahat edip iş yaparken, A evinde kalıyor ve B dönünceye kadar işle ilgilenmiyordu. Commenda sayesinde artık tüm bireyler üretim sürecine katılabiliyordu.

15. yüzyılda Commenda, yerini Kumpanya’ya bırakıyor. Başta kan bağı olanlar arasındaki ortaklık şekliyken, sonra içeriği genişliyor.

  • İlave sermaye ihtiyacı mevduatla karşılanıyor
  • Bu bankacılıkla ticaret arasındaki ilişkiyi güçlendiriyor.
  • Poliçe gelişince bu ilişki daha da güçleniyor. Poliçe, paranın bir bölgeden diğerine transferinin aracı.

Zamanla gezginci tüccarın yerini yerleşik tüccar almaya başlayınca Commendalar yerini Kumpanyalara bırakmıştır. İlk başta genellikle kan bağı olanlar arasında kurulan Kumpanyaların kapsamı daha sonra genişlemiştir. Kumpanyaların ilave sermaye ihtiyaçları mevduat yoluyla karşılanmıştır. Bu durum ticaretle bankacılık faaliyetlerinin birbirine yakınlaşmasına neden olmuştur. Poliçe kurumunun gelişmesi de bu ilişkiyi güçlendirmiştir. Poliçe paranın bir bölgeden diğerine transferinin aracıdır. Poliçe sayesinde sermaye likit ve uluslararası ölçüde mobil hale gelmişti.

  • Şarlman’ın çıkarttığı penny, nüfus çoğalıp ekonomi gelişmeye başladıkça 12. yüzyıldan itibaren yerini daha değerli paralara da bırakmaya başladı.
  • İtalyan şehir devletlerinde, genovini, florin ve duka isimli paralar çıktı.
  • Uluslararası piyasalarda ün bulan bu paralar, yıllarca ağırlıklarını ve ayarlarını korudular.
  • Gümüş paraların dolaşım hızı, altın paralara göre daha yüksekti.
  • 15. yüzyıl boyunca paraların ayarlarında tağşişler olmaya başladı.

Orta Çağ geleneğinde para basım hakkı hazineye aitti. Krallar için para basmak hem bir gelir kaynağıydı hem de güç göstergesiydi. Bu paralardan ilki Avusturya Kralı Şarlman’ın çıkardığı pennydir. Daha sonraları nüfusun artmasıyla daha değerli paralara olan ihtiyaç artınca, özellikle İtalyan şehir devletlerinin kullandığı genovini, florin ve düka gibi paralar dolaşıma girmiştir. Ticarette ileri olan bu devletlerin paraları uzun zaman ağırlıklarını ve ayarlarını koruyarak kullanılmışlardır. 15. yüzyılda ise paraların ayarlında düşmeler olmaya başlamıştır. Bunun sebepleri, Altın ve gümüşün yeterli ölçüde elastik olmayan arzına karşılık bir yandan ekonominin daha çok paraya dayalı hale gelmesi, öte yandan da nüfusla gelirin artması nedeniyle para talebinin yükselmiş olmasıydı.

Orta Çağ’da Avrupa Tarımı

Orta Çağ Avrupa’sında tarımın yeri çok daha önemliydi. Tarım ile ilgili olarak kısaca şunlar söylenebilir

  • 19. yüzyıla kadar tarım Avrupa’da en önemli iktisadi faaliyetti.
  • Orta Çağ Avrupa’sında malikane denen küçük siyasi-ekonomik birimler mevcut.
  • Saban teknolojisinde önemli gelişmeler oldu ve bu Kuzey Avrupa’nın sert ve yoğun topraklarının işlenebilir hale gelmesini sağladı

19. yüzyıla kadar tarım Avrupa için başka hiçbir yerde olmadığı kadar önemliydi. Avrupa tarımının Orta Çağdaki ana karakterini malikane denen birimler teşkil etmekteydi. Bunlar bir şato ve çevresindeki topraklardan oluşuyordu. İşlevi köylünün güvenliğini, aristokrat sınıfınsa geçimini ve otoritesini sağlamaktı. Ayrıca bu dönemde Akdeniz’in yumuşak toprakları için uygun olan tek öküzlü sabanın yerini Kuzey Avrupa’nın sert topraklarını sürebilen ağır saban almıştı.

Bu dönemde tarlalar büyük bloklar halinde düzenleniyordu. Buna açık tarla sistemi denir ki bu sistem tarım ve hayvancılıkta ölçek ekonomisinden yararlanmayı getirmiştir. Ayrıca Akdeniz toprakları için ikili ve üçlü tarla rotasyonu yapılmaya başlanmıştır. İkili tarla rotasyonunda, bir yıl nadas bir yıl ekim yapılıyorken, üçlü tarla rotasyonunda, bir bölüm kış, bir bölüm yaz ekimi için kullanılıyor, diğeriyse nadasa bırakılıyor. Orta Çağ tarımının önemli özelliklerinden bir diğeri de ortaklaşa tarım yapılıyor olmasaydı. Malikane mensupları, aynı dönemde aynı ürünü ekmek zorundaydılar. Bu da onların yaratıcılıklarının önünde bir engeldi.

Orta Çağ’da toprak üzerinde yaşayan insanlar arasında karmaşık bir hukuki ve sosyal yapı bulunuyordu. Öncelikle yöneticiler bu yapının ancak %5’ini oluşturuyordu. Yöneticilerin dışında köleler, serfler ve hür köylüler vardı. Malikanede işgücü serfler ve sınırlı ölçüde de hür köylüler üzerine binmiş durumdaydı. Serf köylü, köleden farklı olarak lordun mülkü değildi. Ancak yöneticiye karşı yıllık angarya denen bir hizmeti yerine getirmekle yükümlüydü. Bu da genellikle haftada 3 gün lord için çalışmak anlamına geliyordu. Lord üretim yapılan topraktan alınan ürünün bir bölümünü kendisine ayırabiliyordu. Buna rezerv veya demesne deniyordu. Bu genellikle üçte bir veya dörtte bir oranındaydı. Orta Çağ’da Pazar imkanları kısıtlıydı. Bu durum Orta Çağ malikanesinde angaryayı iş gücü organizasyonunun en etkin şekli haline getiriyordu. Angarya hizmeti yapan serfler toprağını lorddan izinsiz bir şekilde terk edemezdi. Hatta evliliği de yine lordun iznine bağlıydı. Buna rağmen serf kendisine ait küçük işletmesinden elde ettiği ürüne sahip olabilir, onu miras bırakabilirdi.

İleri ve Geç Orta Çağ’da Avrupa Tarımı

1000 yıllarından itibaren Avrupa’da yeni topraklar tarıma açılmaya başlamıştır. İktisatçılar her ne kadar yeni açılan topraklardan alınan verimin daha önceki topraklardan daha düşük olacağını söyleseler de Avrupa’da durum böyle olmamıştır. Çünkü politik istikrarsızlıklar ve anarşi ortamı nedeniyle insanlar daha önceki dönemlerde ancak sarp bölgelerde tarım yapabiliyorlardı. Tarıma açılan toprakların artmasının bir diğer sebebi de, kolonizasyon faaliyetlerine girişilmiş olmasıydı. Bu kolonizasyonların bir sonucu olarak örneğin Slavlardan ağır saban öğrenilmiştir.

İleri Orta Çağ’da malikane sisteminde de bazı değişiklikler görülmeye başlanmıştır. Lordlar, angaryaları yıllık sabit para ödemelerine çevirirken, rezerv topraklarını da parçalara bölerek sabit bir ödeme karşılığında kiraya verdiler. Ayni vergiler, artık para şeklinde alınıyordu. Lordlar da krala karşı olan yükümlülüklerini para ile ödemeye başladılar. Bu durum Avrupa’da paralı askerliği ve buna bağlı olarak da güçlü merkezi imparatorlukların ortaya çıkmasına imkan verdi.

14. yüzyıldaki salgın hastalıklar sonucu nüfusun yarısının kaybedilmesi; köylülerin daha yüksek ücret talep edilmelerine, angaryalarını nakdiye çevirmelerine, kiraların düşürülmesini talep etmelerine neden oldu. Buna karşılık lordlar, fiyatlar ve ücretlerdeki bu yükselmeleri kontrol etmeye ve angaryaları arttırmaya başladılar. Avrupa’nın birçok yerinde bu önlemler, köylü isyanlarına yol açmıştır. Nüfus azalınca, toplam talep de düştü. Ekim alanları daraltıldı. İşgücünün verimi arttı. Nüfusun düşmesi, lordları olumsuz yönde etkiledi. Talep azalırken, zirai fazlalıklar ortaya çıktığından fiyatlar büyük oranda düştü. Bu yüzden köylü, 1350’lerden sonra öncesine göre daha müreffehti diyebiliriz. Şehirli önce bu durumdan olumlu etkilendi. Ancak, daha sonra köylü arzını azaltınca şehirli esnaf ve tüccar müşterisini kaybetmiş oldu.

Orta Çağ’da Avrupa Ticareti

Roma’nın batısının doğusuna satabileceği önemli bir malı yoktu. Aralarında yapılan ticaret Batı tarafından genellikle altınla ödeniyordu. Bu durum altın rezervlerinin Doğu’da birikmesine ve M.S. 5. yüzyılda Batı ve Doğu Roma arasında yapılan ticaretin büyük oranda sona ermesine yol açtı. Tarihçiler bu durumu farklı şekillerde açıklarlar. Bir görüşe göre ticaretteki bu düşüş Cermen istilalarının bir sonucuydu. Ancak tarihçi Henry Pirenne buna karşı çıkarak, ticaretin 7. yüzyıldaki Arap fetihlerinden dolayı kesildiğini söyler. Robert Lopez’e göre ise Müslüman fetihleri, Cermen istilalarından daha önemli olsa da tam olarak açıklayıcı değildi.

13. yüzyılda Avrupa ticaretinde ciddi bir gelişme görülüyor. Avrupa, o döneme kadar İslam dünyasının ve Bizansın ondan talep edebileceği çok az şeye sahipti. Daha ziyade kıymetli maden ihraç eden bir koloni bölge konumundaydı. Zamanla ihracatı yalnızca mamül mallardan ibaret olmaya başladı. Avrupa ülkelerinin kendi aralarında da canlı bir ticaret oluşmaya başladı. Örneğin, 12. yüzyılda ortaya çıkan Champagne panayırları Kuzeyli ve Güneyli tüccarların buluştuğu önemli bir ticaret alanıydı.

Önemli bir diğer ticaret alanı da Kuzey’de Alman ticaret şehirleriydi. Bunlara Hansa ismi veriliyordu. Kuzey Avrupa ise daha çok Batı’nın koloni bölgesi olarak kalmıştı. İtalyan şehir devletleri bu zaman dilimi için önemlidir. İtalyan tüccarlar artık Bizanslı, Yunan, Suriyeli ve Yahudi tüccarlarla rekabet edebiliyorlardı. Ayrıca birlikler kurarak örgütlenmeleri de bu döneme rastlamaktadır.

Geç Orta Çağ’da Avrupa ticaretinde rekabetler de oluşmaya başladı. Champagne panayırının yerini Ceneviz panayırı aldı. 15. yüzyılda devreye Lyon panayırı da girdi. 16. ve 17. yüzyıllarda Kuzey Avrupa şehirleri ticaretteki paylarını arttırmaya başladılar.

Orta Çağ’da Avrupa Sanayii

Orta çağ’da Avrupa sanayiinde en önemli faaliyet dokumacılıktı. Kuzey Fransa, Flandra ve çevresi bu alanda uzmanlaşıyorlardı. Ayrıca, Kuzey İtalya ve Toskana, Kuzey ve Güney İngiltere ve Güney Fransa da dokumacılıkta önemli yer tutuyorlardı. Metalurji ve demirin işlenmesi ile ilgili faaliyetler de oldukça önemliydi. Ancak Orta Çağın ilk yarısında Avrupa sanayii mamül mal üretimiyle sınırlıydı. 1000 yıllarından itibaren sanayii, malikanelerden şehir merkezlerine doğru kaydı. Şehirlerde artık imalat, bu işi tek işleri olarak benimseyen ihtisaslaşmış ustalarca yapılıyordu. Bu dönemde görülen nüfus artışı, üretim hacminin artışına sebep oldu. Ancak yatırım sermayesi yokluğundan dolayı, Avrupa sanayii Orta Çağda küçük ölçekli olarak kaldı.

Şehirlerde imalat faaliyetleri, esnaf loncaları tarafından yürütülüyordu. Karşılıklı yardım ve destek amacıyla kurulan loncaların işlevleri şöyle sıralanabilir: Bilgi aktarımı, Kalite kontrolü, İş gücü ve mal piyasalarında istikrarın sağlanması, Etkin bir vergileme aracı olarak rekabetin önlenmesi, Sosyal yardımlaşma faaliyetlerinin düzenlenmesi, Dini törenlerin birlikte icra edilmesi Çocukların mesleki eğitimlerinin sağlanması, Fiyat kontrolü. Ancak iktisat tarihçileri tarafından loncaların iktisadi gelişmeyi engelledikleri öne sürülmüştür. Loncalara yöneltilen suçlamalar arasında, tekelci uygulamalarıyla teknik gelişmeye ve etkin iş organizasyonuna uzun süre engel olmak ve emek piyasasının gelişmesine ve büyük işletmelerin kurulmasına engel olmak sayılabilir.

Büyük salgından, yani veba salgınından sonra nüfusun azalmasına bağlı olarak hem üretim hem de talep önemli ölçüde düştü. Bu durumda loncalar, arzı kontrol etmek için düzenlemelerini daha da sıklaştırdılar. Mesleğe giriş zorlaştırıldı. Çalışma şartlarıyla ilgili kurallar daha sıkı şekilde uygulandı. Orta Çağın sonlarına doğru, esnaf faaliyetleri şehirlerden kırlara doğru yayıldı. Bunun sebepleri arasında şunlar sayılabilir: Su gücüyle çalışan basit makinelerin sanayiden artan ölçüde kullanılmaya başlanması. Talep yapısındaki değişmelere uyma konusunda şehir sanayilerinin yeterli esnekliği gösterememesi. İşgücünün kırsal bölgelerde daha ucuz olması.

Bütün bu gelişmelere rağmen, kırsal bölgede çalışan üretici pazara kolay ulaşamıyordu. Ve hammaddeleri alabilecek ve üretimin risklerini üstlenebilecek sermayesi yoktu. Yeni bir müteşebbis tipi bu sorunu çözüyordu: Tüccar kapitalist. Bu kişi, iş emrini veren, hammaddeyi temin eden, üretimin dağıtımını sağlayan, pazarı bulan, ürün tipini belirleyen, kaliteyi denetleyen ve üretimin riskini üstlenen kişiydi. Putting-out olarak bilinen bu sistemde, esnaf, tüccar için çalışıyordu. Tüccar ham maddeyi temin ediyor ve iş için parça esası üzerine ödeme yapıyordu.