İLETİŞİM BİLGİSİ - Ünite 8: Uluslararası ve Kültürler Arası İletişim Özeti :

PAYLAŞ:

Ünite 8: Uluslararası ve Kültürler Arası İletişim

Ünite 8: Uluslararası ve Kültürler Arası İletişim

Giriş

Farklı kültürlerde yetişen bireylerin bir araya gelerek iletişim sürecinin bir parçası olmaları, şüphesiz uluslararası iletişim sürecinde kaynak ve alıcı makro düzeyde uluslarla temsil edilirken farklı uluslara mensup bireyler arasındaki iletişim süreci genellikle kültürler arası iletişim süreci olarak adlandırılmaktadır. Kültürler arası anlam aktarımlarına ve bilgi paylaşımına olanak sağlayan kültürler arası iletişim, küresel köyün tek-tipleşmesinden ziyade kültürel farklılıkların korunarak zengin bir anlam yelpazesinin oluşturulmasını savunmaktadır. Bu noktada yerel kültürel değerlerin korunması oldukça önemlidir. Uluslararası ve kültürler arası iletişim, farklı kültürel değerlerle yoğrulmuş bakış açılarını bünyesinde toplayan bilgi paylaşım sürecidir.

Kültürler Arası İletişim

Kültürler arası iletişim; farklı kültürlere mensup insanlar arasında etkileşim ve anlam aktarımları, yabancının algılanması, açıklanması ve kültürel farklılıkların gözetilmesi gibi konuları inceleyen disiplinler arası bir bilim dalıdır. Değişik kültürel iklimlerde yetişen bireylerin arasında gelişen iletişim süreci, hem farklılıkların algılanması hem de yeni kültürel verilerin elde edilmesi açısından önemli bir süreçtir. Bu bağlamda kültürler arası iletişimin bireyi zihnen zenginleştiren bir bilim dalı olduğunu söylemek mümkündür.

Kültürler arası iletişimin temel çıkış noktası, kültürler arasında var olan farklılıkları belirli yöntemlerle ortaya koymak ve insan davranışının kültüre göre gösterdiği değişiklikleri inceleyerek bu alanda çalışanların ortak bir noktada anlaşmazlık yaşamadan buluşmalarını sağlamaktır. Bu kapsamda kültürler arası iletişimin var olabilmesi için gerekli olan başlıca özellikler şöyle sıralanabilir:

  • Kültürler farklı, birbirinden ayırt edilebilir olmalıdır.

  • Kültür ve iletişim arasında bir ilişki olmalıdır.

  • İletişime katılanlar aynı zamanda bir kültürde yer alan, o kültüre katılanlardır.

  • Kültürel olan, iletişime yansır (kültür katılımcıları olmadan iletişim kurulamaz).

  • Kültürde yer almak, belirli bir tarzda iletişim kurmak anlamına gelir.

  • Ortak kültüre sahip olmak iletişimi kolaylaştırırken farklı kültürlere sahip olmak iletişimi zorlaştırmaktadır.

Kültürler Arası İletişimin Yararları

Saygı, hoşgörü, anlayış, empati, gibi unsurlarla temellenen kültürler arası iletişimin başlıca yararları kısac şöyle açıklanabilir:

  • Daha sağlıklı topluluklar: Kültürel farklılıklara saygı duyan toplumlarda bireyler birbirlerini anlamaya, onaylamaya ve takdir etmeye gayret etmektedirler. Farklılıkları kabullenip anlayışla karşılayan topluluklar ortaklaşa amaç için çalışırken ırk, cinsiyet, etnik köken, yaşam tarzı gibi bireysel unsurları önemsememektedirler.

  • Ticaretin artması: Farklı kültürlerden insanlarla etkileşim halinde olmak, ticari açıdan da fayda sağlamaktadır.

  • Çatışmanın azalması: Çatışma, ortak referans çerçeveleri kullanılarak azaltılıp yönetilebilen bir eylemdir. Çatışma genellikle durumu bir başkasının bakış açısından görememekten kaynaklanmaktadır. Söz konusu kişi başka bir kültürden geliyorsa mevcut duruma ön yargılar, genellemeler ve tek tipleştirme de eklemektedir. Bu durum savunmacı davranış biçiminin geliştirilmesine yol açarak çatışmanın körüklenmesine sebep olmaktadır.

  • Hoşgörü yoluyla kişisel gelişim: Farklı kültürlere mensup bireyler iletişim kurarken aynı zamanda birbirlerinin değerlerini, tarihlerini ve alışkanlıklarını da öğrenmektedirler. Aralarındaki ilişki geliştikçe bireyler empati geliştirerek birbirlerini daha iyi anlamaktadırlar. Bilindiği üzere, her kültür farklı olsa da birçok ortak nokta bulunmaktadır. Her kültürde insanların temel ihtiyaç ve istekleri aynıdır; sadece söz konusu ihtiyaç ve isteklere ulaşma şekilleri farklıdır. Bu noktada kendi yolunun tek yol olmadığını öğrenen birey, başka kültürlerle iletişim kurarken farklı olana karşı hoşgörüyle yaklaşmayı öğrenmektedir.

Kültürel Boyutlar

Bireyi saran kültürel kumaş, toplumların kültürel mirasından elde edilmektedir. Her birey belirli bir toplumsal-kültürel birikimin içine doğmakta; sahip olduğu kültürel özellikler iş hayatı, kişiler arası iletişim süreci, tüketim alışkanlıkları, davranış biçimi gibi hayatının her alanına etki etmektedir. her toplumun kendine has bir kültürel birikimi olduğunu göz önünde bulundurursak iletişimin kültürel boyutlarının ne kadar önemli olduğunu anlayabiliriz. Bu konuda çalışmalar yapan bilim insanlarının başında Geert Hofstede gelmektedir.

Hofstede Yaklaşımı

Geert Hofstede’nin 1967-1973 yılları arasında uluslararası bir kuruluş olan IBM’in 72 ülkedeki çalışanları üzerinde yaptığı araştırma, birçok farklı disiplince gerçekleştirilen kültürler arası çalışmalarının temeli olmuştur. Hofstede kültürel boyutları;

  • Güç mesafesi,

  • Bireycilik-ortaklaşalık,

  • Erillik-dişillik ve

  • Belirsizlikten kaçınma olmak üzere dört farklı boyutta ele almıştır.

Hofstede modelini Michael Bond ve arkadaşları geliştirerek buna uzun-kısa dönemli uyum boyutunu eklemiş, söz konusu model uzun süre “5D” (five dimensions-beş boyut) olarak anılmıştır.

2009 yılında Minkov, araştırma yapılan ülke sayısını 93’e çıkarmış ve Hofstede’nin modeline altıncı boyutu (Hoşgörü-baskı) eklemiştir.

Güç Mesafesi: Eşitsizlik toleransı olarak da bilinen güç mesafesini toplum ve kurumlar açısından ayrı ayrı ele aldığımızda; bu boyut toplum için eşitsizlik, prestij, varlık ya da güçte ortaya çıkmakta, kurumlar içinse daha az güçlü üyelerin güç dağıtımındaki eşitsizliği kabul etmesiyle kendini göstermektedir.

Güç mesafesinin yüksek olduğu toplumlarda ilişkilerin yasalardan güçlü olduğuna inanılmaktadır. Bireyler arasındaki eşitsizlik kabullenilmiştir. Öte yandan güç mesafesinin düşük olduğu toplumlar daha demokratiktir; bireyler arasındaki eşitsizlik mümkün olduğunca azdır. Bireylerin eşit haklara sahip olması önemlidir.

Bireycilik-Ortaklaşalık: Bireycilik-ortaklaşalık boyutu, bir toplumda bireysel yaşam ile kolektif yaşam arasında hüküm süren ilişkiyi tanımlamaktadır.

Bireycilik-ortaklaşalık boyutunun dört tanımlayıcı özelliği bulunmaktadır:

  • Bireyin kendisini algılayış biçimi (“Ben eşsizim”/“Ben bir ailenin üyesiyim”)

  • Bireyin diğerleri ile ilişkileri (“Bu davranıştan ne kazanırım?”/“Bu davranış diğerlerini nasıl etkiler?”)

  • Bireyin ulaşmak istediği hedefler (“Kazanmak istiyorum”/“Grubumun kazanmasına yardımcı olan bir takım oyuncusuyum.”)

  • Bireyin davranışını şekillendiren dürtüler (“Bunu yapmak benim hakkım”/“Benim grubuma karşı bir yükümlülüğüm var.”)

Bireyciliği benimseyen toplumlarda “ben” önemlidir; birey olarak kimlik kazanılır. Bireylerin arasında sıkı bağlar yoktur. Bireyin kendi fikrini söylemesi önemsenir ve teşvik edilir. Herkesin özel yaşamı olmalıdır. Ortaklaşalık skoru yüksek olan toplumlarda önemli olan “biz” olgusudur; bireyin kimliği, içinde bulunduğu grupla özdeşleşmiştir.

Erillik-Dişillik: Hofstede’nin erillik-dişillik boyutu, toplumsal cinsiyete atfedilen rollerle ilişkilendirilmiştir. Söz konusu roller, rekabetçi ve iddialı bir uçtan müşfik ve alçak gönüllü bir uca uzanmaktadır. Rekabetçi kutup eril, müşfik kutup ise dişil olarak tanımlanmıştır. Hedefler açısından bakıldığında ise dişil kutbun yardım etme, güçsüzleri koruma, dayanışma, çevreye saygı, sıcak ilişkilerin sürdürülmesi gibi sosyal hedeflere; eril kutbun ise başarı, performans, rekabet, para ve kariyer gibi ego hedeflerine bağlı oldukları görülmektedir.

Erillik skoru yüksek olan toplumlarda rekabet, başarı ve hırs önemsenmektedir. Erkeklere kararlı ve kuvvetli olma rolü, kadınlara ise duyarlı, ilgili ve şefkatli olma rolü atfedilmektedir. Dişillik skoru yüksek olan toplumlarda kadın ya da erkek fark etmeksizin bireylerin birbirine ilgi, yakınlık, anlayış ve duyarlılık göstermesi beklenmektedir.

Belirsizlikten Kaçınma: Belirsizlikten kaçınma boyutu, farklı kültürlerin gelecek hakkındaki belirsizlikten ya da belirsiz durumlardan endişe ve rahatlık duyma oranını ortaya koymaktadır. Belirsizlikten kaçınma skoru yüksek olan toplumlarda farklı olan ürkütücü kabul edilmektedir. Belirsizlik bir tehdit olarak algılandığı için kurallar olmadan yaşanmaz. Belirsizlikten kaçınmanın düşük olduğu toplumlarda ise bireyler farklı seçeneklere karşı daha toleranslıdırlar. Bu toplumlar yaratıcılığın teşvik edildiği, mümkün olduğunca az kuralın konduğu soğukkanlı topluluklardır. Bireyler bilinmeyen riskler karşısında esnektir; belirsizlik yaşamın bir parçasıdır.

Belirsizlikten kaçınma skoru yüksek olan ülkelerde belirsizlik, karşı konulması gereken bir tehdit unsuru addedilmekte, bu sebeple bilinmeyen risklere karşı korku duyulmaktadır. Çatışma esnasında hissedilen duygular aynı anda dışa vurulmaktadır. Farklı olan tehlikeli kabul edilmektedir. Güven, saygı, ait olma ve dakiklik önemlidir. Buna karşılık belirsizlikten kaçınma skoru düşük toplumlarda dakiklik öğrenilmelidir. Bu toplum-larda bilinmeyen risklere karşı rahat davranılmaktadır. Farklı olan merak uyandırmakta, olağan dışı fikirler desteklenmektedir. Belirsizlik adeta hayatın bir parçası haline gelmiştir.

Uzun-Kısa Dönemli Uyum: Michael Bond ve arkadaşları tarafından 1980’li yıllarda yapılan “Chinese Value Survey” adlı araştırmanın sonuçları, 1991 yılında Hofstede’nin modeline beşinci boyutun eklenmesini sağlamıştır. Geleneklere saygı, azla yetinme gibi Konfüçyüsçü düşüncenin uzun ve kısa dönemli boyutlarını inceleyen Bond ve arkadaşlarına göre Batılı toplumlarda kısa dönemli değerlendirmeler yapılırken Asyalılar uzun dönemli değerlendirmeler yapmaktadır.

Uzun dönemli uyum boyutunda birikim, istikrar ve değişen koşullara uyum teşvik edilirken kısa dönemli uyum boyutunda geleneklere saygı, ulusal gurur, toplumsal yükümlülüklerin yerine getirilmesi, onurun korunması söz konusudur. Uzun dönemli uyumu benimseyen toplumlarda faydacı erdemler, kısa dönemli uyumu benimseyen top-lumlarda ise geçmiş ve şimdiki zamanı destekleyen erdemler ön plandadır.

Hoşgörü-Baskı: Hoşgörü-baskı boyutu, Minkov’un 93 ülkede yaptığı araştırmalara dayanarak geliştirilen ve 2009 yılında modele eklenen altıncı ve son boyuttur. Hoşgörü boyutu bireyin hayattan zevk alabilmesi ve eğlenebilmesiyle ilişkili olarak temel ve doğal dürtülerin tatminine odaklıdır.

Öte yandan baskı boyutu ihtiyaçların tatminini baskıla-makta ve katı toplumsal normlar amacıyla düzenlemektedir. Bu boyutun hoşgörü kutbunda Latin Amerika ülkeleri bulunurken baskı kutbunda Müslüman ülkeler ve Doğu Avrupa yer almaktadır.

Trompenaars Yaklaşımı

Fons Trompenaars, Charles Hampden-Turner ile birlikte 28 ülkede uzun soluklu araştırmalar yapmış ve kültürel boyutları gruplamıştır. Trompenaars ve Turner’ın çalışmasına göre kültürel boyutlar;

  • Diğer bireylerle olan ilişkiler boyutu,

  • Zamanla ilişkili boyut ve

  • Çevreyle ilişkili boyut olmak üzere üç ana grupta incelenmektedir.

Diğer bireylerle olan ilişkiler;

  • Evrensellik-tikelcilik,

  • Bireycilik-ortaklaşalık,

  • Nötr-duygusal olma,

  • Özel-yaygın olma ve

  • Başarı-övgü odaklılık olmak üzere beş alt grupta incelenmektedir.

Evrensellik-tikelcilik boyutunun evrenselliği benimseyen kutbunda iyi ve doğru her yerde ortaya çıkabilmekte, tanımlanabilmekte ve uygulanabilmektedir. Tikelciliği benimseyen kültürlerde ise özgün durumlar ve ilişkiler iyi ve doğrunun belirlenmesinde kesin kurallardan daha önemlidir. Uluslararası iletişim açısından bakarsak iki farklı uçta yer alan bireylerin iletişim sürecinde birbirlerinin güvenilirliğinden şüphe duyma ihtimalinin azımsanamayacağını söyleyebiliriz.

Bireycilik-ortaklaşalık boyutu, Hofstede’nin Kültürel Boyutlar Modeli’nde de karşımıza çıkmıştır. Kişinin kendisini birey mi, yoksa bir grubun üyesi olarak mı gördüğünü inceleyen bu boyutun bireyci kutbunda Amerika Birleşik Devletleri, ortaklaşa kutbunda da Singapur bulunmaktadır. Hem Hofstede’nin hem de Trompenaars’ın araştırmalarında en yüksek bireycilik skoru Amerika Birleşik Devletleri’ne aittir. Daha önce de belirtildiği üzere bireyciliğin yaygın olduğu toplumlara benmerkezci bir anlayış hâkimdir. Bireyler arasında güçlü bağlar yoktur. Aksine, ortaklaşa kültürlerde bireylerarası iletişim ve “biz” duygusu önemlidir. Birey kendisini bir grubun parçası olarak gördüğü için ekip başarısı ya da takım çalışması, bireysel başarıdan daha üstündür.

Nötr-duygusal olma boyutunun değerlendirme kriteri, farklı kültürlerde yaşayan bireylerin duygularını ifade ediş biçimleridir. Bazı toplumlarda duygularını açıkça ifade etmek uygunsuz bulunur ve hoş karşılanmazken bazı toplumlarda ise duyguların dışa vurumu doğal kabul edilmektedir. Nötr boyutta duygular olayların, insanlar da konuların önüne geçmemelidir. Bireyin kontrolden çıkmış gibi görünmemesi için duygularını her zaman kontrol altında tutması gereklidir. Duygusal olma boyutunda ise bireyler duygularını ifade edip diğer bireylerle paylaşma konusunda özgürdürler.

Diğer bireylerle olan ilişkilerin alt boyutlarından biri de özel-yaygın olma boyutudur. Özel olma boyutuna yakın ülkelerde bireyin kamusal alanı geniş, özel alanı (kişisel mesafesi) ise oldukça dardır. Bireylerin özel hayatı korunmaktadır. Öte yandan yaygın olma boyutunu benimseyen kültürlerde tersine özel alan geniş, kamusal alan dardır.

Başarı-övgü odaklılık boyutunun başarı ucunda bireyler sorumlu oldukları görevleri iyi yerine getirmeleriyle değerlendirilmektedirler. Bu boyutta rasyonel ve performansa dayalı değerlendirmeler yapılmaktadır. Övgü odaklı kültürlerde donanımlı, yetenekli olma, teknolojik ya da ulusal önemi olan konularda yeterli olma gibi bireylerde hayranlık uyandıracak özellikler göz önünde bulundurulmaktadır. Değerlendirme kriterleri daha duygusal olduğu için statüler, başarı odaklı kültürlerdeki gibi yeteneğe ya da başarıya göre belirlenememektedir.

İkinci ana kategori olan zamanla ilişkili boyut;

  • Eş zaman-ardışık zaman boyutu ve

  • Geçmiş-şimdiki zaman-gelecek odaklılık olmak üzere iki alt grupta incelenmektedir.

Eş zaman-ardışık zaman boyutunda eş zamanlı kültürler zamanı dairesel döngüler halinde ilerleyen esnek bir kavram olarak algılarken ardışık zamanlı kültürlerde zaman doğrusal bir çizgi halinde ilerlemektedir. Eş zamanlı kültürlerde aynı anda birden fazla iş yapılırken ardışık zamanlı kültürlerde belirli bir zaman diliminde tek bir iş yapılmakta, iş dağılımı sıraya konmaktadır.

Geçmiş-şimdiki zaman-gelecek odaklılık bize Hofstede’nin uzun-kısa dönemli uyum boyutunu anımsatmaktadır. Geçmiş odaklı kültürler gelenek ve tarih bağlamında ele alınan her şeye saygı göstermektedir. Bu toplumlarda atalara ve yaşlılara saygıyla yaklaşılmaktadır. Şimdiki zaman odaklı kültürler günlük yaşantı ve deneyimlerden etkilenmektedir. Gelecek odaklı kültürlerde de planlama önem taşımaktadır.

Çevreyle İlişkili Boyut

Trompenaars ve Turner’ın geliştirdiği son boyut, çevreyle ilişkili boyuttur. İç yönelimlilik-dış yönelimlilik bölümlemesinin iç yönelimlilik kısmına yakın kültürler doğayı kontrol etme çabasındayken dış yönelimli kültürler doğayla uyum içinde yaşamak için çaba göstermektedir.

Kültürler Arası Farklılıklar

Edward T. Hall’ın araştırma yöntemi, Geert Hofstede’den farklı olarak, niceliksel analizler ve anket sonuçlarına değil; antropolojik gözlemlere dayanmaktadır. Edward T. Hall kültürün “durağan, gözlemlenebilir, bu nedenle de öngörülebilir davranış kalıplarından meydana geldiğini” belirtmiş, bu sebeple antropolojik gözlemler yaparak farklı kültürleri incelemiştir.

Edward T. Hall, kültürler arası farklılıkları incelerken kültürel yapıyı oluşturan üç ana unsuru temel almıştır. Kültürler arası farklılıklar;

  • İletişim,

  • Zaman ve

  • Mesafe açısından incelenmiştir.

İletişim

İletişim sürecinin temel öğelerinden biri olan ileti açısından incelendiğinde, kültürler;

  • Yüksek bağlamlı ve

  • Düşük bağlamlı olmak üzere ikiye ayrılmaktadır.

Yüksek bağlamlı kültürlerde iletişim, imalı yolları ve karmaşık, örtük iletileri kullanarak gerçekleşmektedir. Bazen neyin söylenmemiş olduğu, neyin söylenmiş olduğundan daha fazla anlam taşımaktadır. Zaman ticari bir araç olarak görülmektedir. Yüksek bağlamlı kültürler gruplara odaklıdır; özellikle aile ve arkadaş grupları arasında geniş bir bilgi ağı bulunmaktadır. Bunun yanı sıra bu kültürlerde yakın kişisel ilişkiler önemlidir.

Düşük bağlamlı kültürlerde iletişim, doğrudan, şeffaf iletiler yoluyla gerçekleşmektedir. Bu kültürlerde yaşayan bireyler düşüncelerini özgürce açıklayabilmektedirler. Zaman planlı ve karmaşık bir unsurdur. Eleştiriler doğrudan ve resmî bir şekilde yöneltilmektedir. Düşük bağlamlı kültürler bireye odaklıdır; bireyin gelişimi önemlidir. Kişisel ilişkiler, hem iş yaşamının hem de günlük yaşamın birçok boyutu birbirinden ayrılmaktadır.

Zaman

Zaman kullanımı farklı kültürel yapılara sahip toplumlarda değişiklik göstermektedir. Trompenaars’ın eş zaman-ardışık zaman boyutunda işlendiği gibi Hall da kültürler arası zaman kullanımını;

  • Tek zamanlı (monokronik) ve

  • Çok zamanlı (polikronik) kültürler olmak üzere iki grupta incelemiştir.

Tek zamanlı kültürlerde zaman kavramı neredeyse somutlaştırılmış ve bölümlendirilmiştir. Belirli bir süre zarfında tek iş yapılmaktadır. Zaman doğrusal bir şekilde algılanmakta ve bölümlendirilerek planlanmaktadır. Bu sebeple tek zamanlı kültürlerde yaşayan bireyler dakik olma konusunda hassastır.

Çok zamanlı kültürlerde zamanın doğrusal bir biçimde somutlaştırılmasından bahsedilememektedir. Bu kültürlerde tek zaman dilimi içerisinde birden fazla eylem gerçekleştirilebildiği için aynı anda birden çok işle uğraşılabilmektedir. Esnek bir zaman anlayışı hâkimdir; bu sebeple dakiklik konusunda titizlik beklenmemelidir.

Mesafe

Bilindiği üzere her canlının kendisini dış çevreden ayıracak bir sınırı vardır. Bu sınır insanoğlunun derisidir ancak birey bunun dışında görünmez birtakım sınırlarla da çevrilidir. Daha önce belirtildiği üzere Trompenaars’ın da özel-yaygın olma boyutu kapsamında ele aldığı mesafeye ilişkin sınırlar kişisel mesafeyle başlayıp egemenlik alanıyla sona ermekte ve her kültürde farklılık göstermektedir.

Kişisel mesafe “bireyin diğer bireylerle olan ilişkisi, duygusal durumu, kültürel altyapısı ve gerçekleştirilen eyleme göre daralıp genişleyen, görünmez bir baloncuktan oluşan alan”dır. Söz konusu baloncuğun boyutu ülkeden ülkeye, kültürden kültüre değişmektedir.