İLETİŞİM SOSYOLOJİSİ - Ünite 4: Uluslararası İletişim Özeti :

PAYLAŞ:

Ünite 4: Uluslararası İletişim

Ünite 4: Uluslararası İletişim

Uluslararası İletişim

Uluslararası iletişim, belirli bir coğrafyada, birbirinden uzakta yaşayan ve farklılıklar gösteren insan toplulukları arasında var olan haber ve bilgi akışkanlığı ve bu insan topluluklarının daha geniş bir insan topluluğuna ait oldukları bilincini yaratan ve içinde yaşanılan coğrafyayı toplumsal olarak kurgulamalarına olanak tanıyan bir yapıdır. Farklı toplumsal yapılar arasında iletişim kurulması insanlık tarihi kadar eskidir. Başlangıçta, coğrafi olarak birbirine yakın ya da komşu insan topluluklarının birbirleriyle etkileşimi biçiminde yaşanan iletişim, ulaşım imkânlarının artması ve denizlerin ulaşım amacıyla kullanılabilmesinden sonra daha uzak insan topluluklarının etkileşimine dönüşmüştür.

Ulus ve Ulus-Devlet

Ulus kavramı, belli bir tarihsel dönemde ortaya çıkan özgül bir toplumsal formasyonu imlemektedir. Ulus genellikle belli bir etnisiteyi, dili, dini, kültürü ve tarihi paylaşan bir insan topluluğunu tanımlar biçimde kullanılır. Ancak ulus, modern devletlerin en belirgin özelliklerinden birisi olmuş ve bir devlet biçimini tamlamıştır. Bu nedenle ulus kavramı, uluslararası iletişim bağlamında, ulus-devletle birlikte düşünülmek durumundadır. Ulus-devlet, açıkça belirlenmiş ve yüksek derecede korunan sınırlar içerisinde var olan bir toplumsal bütünlüğü bir merkezden yönetme iktidarını ifade etmektedir. Ulus-devlet kapitalizmin gelişme sürecinde ortaya çıkmış ve sermaye birikimi için temel bir işlev üstlenmiştir.

Uluslararası terimi ise iki ya da daha fazla ulusun dâhil olduğu, farklı uluslar tarafından denetlenen ve kuralları konulan bir süreci ifade etmektedir. Ulus kategorisinin ortaya çıkışından itibaren var olan her türlü toplumsal karşılaşma, uluslararası iletişim alanına dâhil edilebilir olsa da, uluslararası iletişim çalışmaları uzun yıllar boyunca ulus-devletler ya da hükümetler arasındaki etkileşimi konu edinmişlerdir. Bu durum ancak 20. yüzyılın sonlarından itibaren değişime uğramış, medya ve iletişim teknolojilerinde yaşanan gelişmeler, uluslararası iletişim çalışmalarının kapsamında radikal bir genişlemeye neden olmuştur. Günümüzde ulusal sınırlar aşılmış, pek çok farklı toplumsal aktör arasında, değişik türlerde etkileşimler küresel düzeyde gerçekleşmeye başlamıştır. Uluslararası hükümet dışı örgütler, toplumsal hareketler ve hatta bireyler günümüzde ulus-ötesi iletişimin doğasını şekillendirmektedir.

Uluslararası iletişim kavramının da, ulus devletler, 80 iletişim Sosyolojisi kurumlar, gruplar ve bireysel aktörler arasındaki ulusal, coğrafi ve kültürel sınırlar boyunca süren iletişime odaklanacak “küresel iletişim” ya da devlet ve devlet dışı aktörleri kapsayan “dünya iletişimi” kavramları ile yer değiştirmesi önerilmektedir.

Uluslararası telgraf ağı 19. yüzyılda Fransa, Almanya ve Büyük Britanya ile onların Asya ve Afrika’daki sömürgeleri arasında uluslararası bir iletişimi olanaklı hale getirirken, basılı gazetelerin ticarileşmesi ile etkileşim halinde uluslararası düzeyde işlev gören haber ajanslarının (Reuters, Associated Press, Agence France Press) kurulmasına hız kazandırmıştır. Günümüzde ise internet, küreselleşmiş medya dünyasının bir ikonu olarak, dünya çapında milyonlarca insanı aynı ağda buluşturmaktadır. Uluslararası iletişime ilişkin tüm bu gelişmelerle, dünya siyasi ve ekonomik tarihindeki gelişmeler birbirlerine eşlik etmektedir.

Uluslararası İletişimin Başlangıçtan 2. Dünya Savaşına Kadar Olan Dönemi

Uluslararası iletişimi, bir dizi toplumsal aktör arasında gerçekleşen ve sonucunda farklı toplumsal yapılar arasında haber ve bilgi akışkanlığına neden olan bir süreç olarak kavramsallaştırdığımız ve ulus-devletin ortaya çıkışı ile sınırladığımız koşullarda, bir toplumsal karşılaşma biçimi olarak sömürgeciliği ve hemen klasik sömürgeciliğin öncesi dönemi ele almalıyız.

\15. yüzyılın sonlarında Avrupa’da yaşanan bir dizi gelişme, yeni ülkeler ve toprakların bulunmasını teşvik etmiştir. Coğrafi keşifler tüm dünyanın, insan toplumlarının yaşadığı en geniş coğrafya olarak kavranabilmesine olanak sağlamıştır. Kapitalizmin gelişmesi ile birlikte Avrupa’nın büyük bir dönüşüm sürecine girmesi; kapitalizm adı verilen bu dönüşümün temelinde yer alan üretim biçiminin artan oranda hammadde ihtiyacı ve üretilen mallar için pazar bulma zorunluluğu, coğrafi olarak dünya üzerinde daha önceden bilinmeyen başka kıta ve topraklarda yaşayan toplumlarla girilen ilişkilerin en önemli belirleyicileridir. Kısa sürede kapitalist değişim, hem yeni karşılaşılan toplumlara, hem de değişimi daha yavaş yaşayan toplumlara yansımaya başlamıştır.

Aydınlanma ya da 18. yüzyıl felsefeleri genel olarak insanın kendi yaşamını düzenlemesini yeniden gündeme almış, hem düşüncenin hem toplumsal yaşamın köklü değişimlere uğrayacağı bir sürecin felsefi başlatıcısı olmuştur. Aydınlanma felsefesinin kaynağı, Rönesans felsefesi ve özellikle de 17. yüzyıl felsefesinin ortaya koyduğu ilkelerdir.

Aynı tarihsel süreç, benzer şartlar içerisinden liberalizmin ortaya çıkışına da tanıklık eder. Liberalizmin kavramsal gelişmesine öncülük eden Adam Smith ve öte- 4. Ünite - Uluslararası iletişim 83 ki klasik iktisatçılar, toplumun iktisadi yaşamını doğal bir organizma olarak tanımlarlar. Onlara göre, kapitalist ekonomiye nesnel insanların iradesinden bağımsız yasalar yön verir. Bu yasaların herhangi bir bozulmaya uğramadan işlemesi için en elverişli ortam, serbest rekabettir.

\19. yüzyıl, iletişimin uygarlığı dünyanın her yanına götürecek taşıyıcı olarak ilan edilmesi ve iletişim ağlarının büyük bir organizma halinde gezegenin tamamını sarmasının başlangıcıdır. Uzak mesafe iletişimini etkin bir biçimde sağlayan ve organizma benzetmesine ilham veren ilk modern iletişim ağı olarak tanımlayabileceğimiz telgraf, kullanımları açısından 19. yüzyılın ikinci yarısından itibaren, üretimin, zor kullanımının, siyasal alanın ve iletişim alanının örgütlenmesinin yeni biçimleriyle kurduğu karmaşık bağlantılar nedeniyle son derece önemlidir.

Uluslararası Telekomünikasyon Birliği (ITU)

1850’lerde komşu olmayan ülkeler arasında uluslararası telgraşar haberleşmesi konusunda yaşanan sorunlara ilişkin olarak Prusya, Avusturya ve diğer küçük Alman devletleri Avusturya-Almanya Telgraf Birliğini; Fransa ve komşuları Batı Avrupa Telgraf Birliğini oluşturmuşlar, daha sonra bu iki birliğin 1865’de birleştirilmesi ile ilk uluslararası iletişim örgütü olan ITU (Uluslararası Telgraf Birliği) kurulmuştur.

ITU’nun kuruluş gerekçelerini, serbest pazarı, açık ticareti güçlendirmek üzere telgrafın uluslararası yaygınlığının sağlanması gibi liberalizm etkisindeki düşünceler oluşturmuştur. Birliğe üye olan 22 ülke, herkesin “telgraf aracılığıyla haberleş- me hakkı” olduğunu tanırken, “devlet güvenliğini tehdit eden, ülkenin yasalarını, kamu düzenini ya da ahlaki değerlerini ihlal eden” durumlarda devlete de özel telgraf iletilmesini engelleme hakkına sahip olduğu kabul edilmiştir.

Evrensel Posta Birliği (UPU)

\17. ve 18. yüzyılda ülkeler arası mektup trafiği ikili posta andlaşmaları ile yönetiliyordu. 19. yüzyıldan itibaren ikili andlaşmalar ağı, o derece karmaşık hale geldi ki, ticaret sektörlerinin hızlı gelişmesini engellemeye başladı. Uluslararası posta sisteminde bir düzen ve basitleştirme ihtiyacı açığa çıktı. Süreç ulusal posta reformları ile başlatıldı. En dikkat çekici reformlardan birisi 1840 yılında ingiltere’de, Sir Rowland Hill önceden ödenen postaları başlattığı zaman yaşandı. Dahası, yerel posta hizmetlerinin gideceği yerden bağımsız olarak, ağırlığa bağlı tektip fiyatlandırıldı. Ayrıca Sir Hill, dünyadaki ilk posta pulu uygulamasını da başlattı.

1874’de kurulan ve merkezi İsviçre’nin Bern kentinde olan Evrensel Posta Birliği, posta-sektörü aktörlerinin arasındaki işbirliğini sağlayan ve modern araç ve hizmetlerle varolan evrensel ağı geliştirmeye yardım eden başlıca kuruluştur. Birleşmiş Milletler’e bağlı bu kuruluş, gerektiği yerde teknik yardım verme yanında, danışman, aracı ve irtibat noktası rollerini yerine getirir. Uluslararası posta trafiği için gerekli kuralları oluşturur ve hizmet kalitesini düzeltmeye, mektup hacminin artışını teşvik etmeye dönük tavsiyelerde bulunur. UPU etkin posta hizmetleri yoluyla insanlar arasındaki sosyal, kültürel ve ticari ilişkilerin taşınması hedefine sahiptir. Hükümetler arası bir örgüt olarak posta hizmetlerinin sürdürülebilirliğini geliştirmek üzere lider rolü üstlenir.

Uluslararası Haber Ajansları

Ajanslar telgrafın keşfiyle beraber kurulmaya başlanmıştır. ABD’de New York Associated Pres 1848 yılında, 6 New York gazetesinin birleşmesi ile kurulmuştur. Bu birleşme kararının temelinde, telgraf ve diğer haber alma yöntemlerine erişimin maliyetlerini paylaşmak bulunmaktadır. Kısa süre sonra Associated Press adını alacak olan bu kuruluş, Western Union’ın telgraf alanındaki tekeli, kendilerinin de haber alanındaki tekeli ile tam bir tamamlayıcı tekel oluşturmuştur. Uzak mesafeden haber almanın en önemli maliyeti telgraf şirketlerine ödenen ücrete dönüşünce, ABD’de ulusal düzeyde, Associated Pres, Western Union’la bir anlaşma yaparak bu sorunu çözmüştür. İngiliz haber ajansı Reuters’in de Eastern Company’nin uluslararası hatlardaki egemenliği döneminde, birlikte çalışarak, İngiltere ve Avrupa’dan gelen haberleri bir araya getirip sattığı bilinmektedir. İngiltere’nin uluslararası hatlardaki egemenliği, tüm dünyadaki haber akışının da o dönemde İngiltere kontrolünde gerçekleşmesi anlamına gelmiştir.

İlk kurulan uluslararası haber ajansları: AFP (Agence France Press - öncülü olan HAVAS 1835’de kurulmuş); AP (Associated Press) (1848); WOLF (1849); Reuters (1851); UP (United Press) (1907). HAVAS, haberlerle reklam etkinliklerini birlikte yürütür. Dünya üzerinde, gerçek anlamdaki haber ajanslarının ilki, ticari amaçla kurulan Havas’tır.

2. Dünya Savaşı’nın Bitiminde Yeni Dünya Düzeni’ne

Kapitalizmi yaradılıştan kaynaklanan insan yönelimlerinin ifadesine izin veren bir toplumsal kurallar dizisi olarak kabul eden Laissez Faire geleneğinin ve kapitalizmin tabii ve evrensel bir düzen olduğu iddiasının 1929 ekonomik krizi ile çöküşü ardından gelen 2. Dünya savaşı, pazarların daralması, Avrupa ülkelerinin savaşta büyük yıkıma uğraması ve ABD’nin savaş sonrasında ekonomik gücü ile sistemin egemeni olarak ortaya çıkışını getirmiştir.

Soğuk Savaş

1917 yılında 1. Dünya Savaşı hala sürerken, Rus Çarlığı’ nın Ekim Devrimi ile yıkılmasının ardından, 1922’de Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği kuruldu. Planlı ekonomi ilkesine dayanan ve kapitalizme bir alternatif olarak uygulanan Sovyet sosyalizmi, planlı ekonomi çerçevesinde toplumsal ve ekonomik bir ilerleme sağlamış bir güç olarak 2. Dünya Savaşı’nda Doğu cephesinde Alman ordularını durdurduğunda, tüm dünyaya da varlığını kanıtlamış oldu. ABD ise 2. Dünya Savaşından yeni hegemonik güç olarak çıktı. Savaş sonrasındaki ilk birkaç yıl, 24 Ekim 1945’te dünya barışını, güvenliğini korumak ve uluslararasında ekonomik, toplumsal ve kültürel bir iş birliği oluşturmak amacı ile kurulan Birleşmiş Milletler’de karşı karşıya gelen ABD ve SSCB, 1950 sonrasında ellerinde nükleer silahlar bulunan iki super güç olarak soğuk savaş diye anılan ve zaman zaman askeri nitelikler de kazanmış olan gerilim döneminin asıl aktörleri oldular. Soğuk savaş, 2. Dünya Savaşı sonrası uluslararası siyasi ortamın temel belirleyicisidir. Ancak uluslararası iletişim açısından iki boyutundan özellikle söz etmek gerekir. Bunlardan ilki, nükleer savaş tehdidi ile soğuk savaşın askeri bir mücadele değil ideolojik bir mücadele olarak yaşanmasından kaynaklanmaktadır.

Kamu işletmeciliğinin Yaygınlaşması ve iletişim

1929 ekonomik krizinin ve 2. Dünya Savaşı’nda Avrupa’nın uğradığı yıkım, savaş sonrasında Keynes’in “etkin talep” kavramını merkezine alan yeni bir ekonomik programı gerekli kılmıştır. Toplumun tüketim ve yatırım toplamından oluşan etkin talebin yüksek olabilmesi için, tüketim ve yatırım miktarlarının da fazla olması gerekmektedir. Toplumda gelir dağılımının “eşitlikçi” olması tüketimi artırırken, devletin ekonomik yaşama müdahale etmesi ve birtakım yatırımları bizzat gerçekleş- tirmesi de yatırım miktarını artırmaktır.

Avrupa’nın savaş sırasında yıkıma uğrayan sanayisini yeniden kurma gereksinimi, devletin ekonomik alana doğrudan müdahalesini gerektiren kamu işletmeciliği tercihini güçlendirirken, Avrupa ülkelerinde savaş boyunca faşizme karşı mücadele etmiş olan demokratik temelli hareketlerin temsilcilerinin savaş sonrasında iktidara gelmeleri de bir yandan savaş suçlusu olarak görülen (Renault gibi) bazı özel şirketlerin ulusallaştırılması hareketi ile, diğer yandan sosyal devlet, gelir dağılımının düzenlenmesi, istihdamın desteklenmesi perspektifleri ile kamu işletmeciliğinin gelişmesini sağlamışlardır.

Yeni Uluslararası Bağımlılık ilişkileri ve Başkaldırılar

\2. Dünya Savaşı sonunda, dünya ölçeğinde tüm iktidar odaklarının yeni bir dizili- şi söz konusu olmuştur. Bu süreçte sömürge toplumlarda yaygınlaşan bağımsızlık ve direniş hareketlerinin güçlenmesi kadar, eski sömürgeci güçlerin uzak ülkelere yayılan sömürgelerini ellerinde tutabilme yetilerini kaybetmeleri, dekolonizasyon olarak tanımlanan sömürgeci iktidarların devrilmesi ve ülkelerin ekonomik ve siyasi bağımsızlıklarını ilan ettikleri bir süreci başlatmıştır. Uluslararası ilişkiler, görünüşte eşit devletlerarası ilişkiler biçiminde yürüyor olsa da, yeni bağımsızlığını kazanan ülkelerin sahip olduğu hammadde kaynaklarına ve pazarlara erişmek Batı kapitalizmi tarafından önemini korumaya devam etmiştir. Bu önem nedeniyle, yeni bağımsızlığını kazanan ülkelerde ekonomik sistemin köklü değişimlere uğramadığı, ticari etkinliklerin eski biçimde devam ettiği hatta genişlediği, eski uluslararası işbölümünün gerektirdiği temel ilişkilerin varlığını sürdürdüğü bir durumun devamı için gereken ekonomik, finansal ve siyasal denetim biçimleri açığa çıkmıştır. Yeni sömürgecilik olarak da adlandırılan bu uluslararası bağımlılık ilişkileri genel olarak, bir bağımsız ülkenin ekonomik etkinliklerini ve ekonomi politikalarını yabancı bir ulusun ya da çıkar grubunun üst düzeyde denetim altına alması ve buna genellikle siyasal ve askeri politikalar üzerinde bir denetimin de eşlik etmesi durumudur.

Kültürel Emperyalizm

1960 ve 1970’lerde gelişen yeni sömürgecilik ve ba- ğımlılık konusundaki bu kuramsal çerçeve ve uluslararası enformasyon akışındaki dengesizlikler, medya donanım ve içeriği olarak akan uluslararası enformasyonun bağımlılığı güçlendirdiğini savunan kültürel emperyalizm kavramının ortaya çıkmasına neden olmuştur. Kültürel emperyalizm, uluslararası politik ve ekonomik çıkarlar, kapitalist genişleme, enformasyon ve iletişim altyapılarının gelişmesi ve uluslararası enformasyon akışı arasında bir bağ oluğunu ileri sürmüştür.

Yeni Dünya Düzeni ve Küreselleşme

1970’lerin başından itibaren gündeme gelen kapitalizmin yeni bunalımı, uluslararası para sisteminin çöküşü ve petrol krizleri ile kendini göstermiştir. 1989’da Sovyet rejiminin Doğu Avrupa’da çökmesi ve 1991’de Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliğini oluşturan cumhuriyetlerin bağımsız devletler topluluğuna dönüştüklerini açıklamalarıyla “soğuk savaş”ın bitmesi, Yeni Dünya Düzeninin meşruiyetini arttırmıştır. Bu dönemde Yeni Dünya Düzeni’nin bileşenleri, eski Sovyet etki bölgesinin kapitalist sistemle bütünleşmesi ve yeni pazarlar haline gelmesi; soğuk savaş döneminin askeri bloklarının yerini kendi bölgesel pazarlarını oluşturan ve bu yolla küresel piyasalarda güçlenmeye çalışan Avrupa Birliği, NAFTA gibi ekonomik blokların alması; iki kutuplu dengenin ortadan kalkması ile Amerika Birleşik Devletleri’nin güç kullanımında daha serbest hale gelmesi ve tek süper güç olması; geçmişte askeri ve politik kaygılar ile yaşatılan ülkelerin, dengeler bozulunca tüm kaynaklardan yoksun kalması ve yerel savaşlar ve krizlerin yaygınlaşması; enformasyon teknolojilerinde yaşanan gelişmelerle, iletişimin giderek daha büyük önem kazanması olarak tanımlanmıştır.

1980’li yıllar, iletişim endüstrisinin gerek gelişmiş, gerekse azgelişmiş ülkelerde büyük artış gösteren yatırımlarla büyüdüğü ve stratejik sektörler arasına güçlü biçimde yerleştiği bir dönem olmuştur. Geleneksel medyalar diyebileceğimiz gazete, televizyon, radyo, sinema gibi alanlarda etkinlik gösteren iletişim şirketleri bu dönemde bir yandan dev holdinglerin parçası durumuna gelmiş, diğer yandan da yeni iletişim teknolojilerinin olanaklı kıldığı medyalarla buluşmuştur.

Hem iletişim alanında, hem de diğer endüstri alanlarında sermayenin küresel düzeyde yeniden yapılanmasının önemli görünümlerinden birisi olan ulus ötesi şirketler, içinde yaşadığımız dönemde küresel ekonominin başlıca aktörleri durumundadır. Küreselleşme süreci, merkezleri gelişmiş kapitalist ülkelerde olan tüm büyük şirketleri, ulus ötesi şirketler biçiminde örgütlenmeye yöneltmekte ve bunun sonucunda gerek şirket birleşmeleri, gerekse de ulus ötesi etkinlikler giderek artış göstermektedir. Hizmetler sektörü içinde iletişimin önem kazanması ve uluslararası anlaşmalar yoluyla iletişim alanının serbestleştirilmesine gidilmesinde, gelişmiş ülkelerin iletişim endüstrilerinin de etkisi son derece büyüktür.

\20. yüzyılın son on yılında, kaçınılmaz ve kendiliğinden bir süreci tanımlayan öznesiz bir kavram olarak küreselleşme, ekonominin olduğu kadar, toplumsal, politik ve kültürel çözümlemelerin de temel bir kavramına dönüşmüştür. Küreselleşme soğuk savaşın sona ermesinden sonra kapitalizmin hep varolan uluslararası niteliğinin güncel evresini adlandırmak üzere kullanılmaya başlanmıştır. Küreselleşme döneminde, küresel iletişim ağları üzerinde süren etkinlikler, aynı zamanda günümüzün uluslararası iletişim etkinlikleridir. Bu etkinlikler ele alınırken, geçmiş dönemin egemen niteliklerinin devam ettiği söylenmelidir. Ancak birtakım yeni unsurlar da bu niteliklere eklenmiştir. Bu yeni unsurlardan ilki, küresel ağlar üzerinde süren iletişim etkinliklerini düzenlemeyi hedefleyen telif hakları ve ilgili düzenlemelerin önem kazanmasıdır.

Sonuç Yerine: Masaüstü Sömürgecilik

Küresel iletişim ağlarının olanaklı kıldığı uluslararası ticaretin konusu haline gelen e-ticaret, e-sağlık, e-eğitim gibi farklı hizmet alanları, daha önceden ulaşılması olanaksız olan kitleleri tüketici haline getirirken, gelişmekte olan ülkeleri de giderek daha da genişleyen ve derinleşen pazarlar haline getirmektedirler. Gelişmekte olan ülkeler diğer yandan da bu küresel iletişimi sürekli kılacak teknolojileri edinmek için ulus ötesi şirketlere ve gelişmiş ülkelere bağımlı durumdadırlar. Uluslararası iletişim daha önceki dönemlerde gösterdiği özellikler ile birleşen bu yeni olgular, çevre ülkeler açısından bu yeni sürecin masaüstü (desktop) sömürgecilik olarak tanımlanmasına neden olmaktadır. Masaüstü sömürgecilik, merkez ülkelerin çevre ülkelerde yeni birikim düzeninin yeni ürünleri yanında her türlü bilgi ve iletişim teknolojisi ürünlerini (donanım, yazılım, içerik, hizmetler, uygulamalar) küresel iletişim ağı üzerinden gelir düzeyi yüksek kesimlerden başlayarak pazarlayabilmek için gerçekleştirdikleri eylemler ve politikalar bütünüdür.