İLETİŞİM SOSYOLOJİSİ - Ünite 3: Kitle İletişim Kuramları Özeti :

PAYLAŞ:

Ünite 3: Kitle İletişim Kuramları

Ünite 3: Kitle İletişim Kuramları

Liberal Kitle İletişim Kuramları

Kitle İletişim Kuramlarına Kaynaklık Eden İlk Araştırmalar: Kitle İletişim kuramlarına kaynaklık eden ilk araştırmalar, hatta başlangıç kabul edilen araştırma 1927 yılında Harold Lasswell tarafından yapılmıştır. Dünya savaşında propaganda teknikleri başlıklı bu çalışmada İttifak Devletlerinin 1. Dünya savaşını kazanmalarındaki en önemli nedenlerden birinin propaganda teknikleri olduğu ileri sürülmüştür. İşte Harold Lasswell tarafından yapılan çalışmalar ve geliştirilen bütün kavramsallaştırmaları bu bağlam içinde düşünmek ve anlamak gerekir. Kitle iletişimin doğrusal bir süreç olarak işlendiğini ileri süren Lasswell klasik kabul edilen formülü oluşturan soruları sormuştur: Kim, kime, neyi, hangi kanalla, hangi etkiyle söyler.

Lazarsfeld, Berolson ve Gaudet, halkın tercihi çalışmalarında 1940 ve 1948 de ABD deki başkanlık istemini incelemişler ve kitle iletişim araçlarının seçmen üzerinde doğrudan etkisinin eski araştırmaların aksine çok sınırlı olduğunu ileri sürmüşlerdir. Asıl etki yaratanın kişisel kaynaklar, yani kanaat önderleri, bir diğer deyişle yüzyüze ilişkiler olduğu ortaya çıkmıştır.

Sınırlı etki modeline göre medya var olan davranışları pekiştirmekten başka bir şey yapmıyordu. Buradan anlaşılan yüzyüze ilişkilerin önemidir. İki aşamalı akış olarak kavramsallaştıran bu bulguya göre insanlar aslında içinde bulundukları toplumun kanaat önderlerinden daha fazla etkilenmekteler. İki aşamalı akış hipotezi ‘Halkın Tercihi araştırmasının bulgularından biridir.

Halkın tercihi araştırmasında üç bulgu elde edilmiştir.

  • Kişisel etki

  • Kanaat önderleri

  • Kanaat önderlerinin kitle iletişim araçlarıyla olan ilişkileri

Psikolog Carl Hovland önderliğinde kitle iletişim araçları tarafından gönderilen iletilerin ikna etme ve öğrenme üzerindeki etkilerini ölçmek için deneyler yapıldı. Daha önce yapılan araştırmaları laboratuvarda bulmayı amaçlıyordu. Sonucunda tek yanlı sunuma göre iki yanlı sunumun daha etkili olduğu ortaya çıkmıştır. Güçlü etki dönemi olarak anılan bu dönemde, medya izleyicileri sorgusuzca her şeye inanan, hatta etkilenen kişiliksiz hiçbir politik tercihi olmayan bir hedef gibi düşünülür.

T.W.Adorno-P.F Lazarsfeld Karşılaşması

İletişim alanında yapılmış çalışmaların çoğu Amerikan kitle iletişim araştırmalarına Marksist perspektifin meydan okuyuşu ve bunun sonucu ortaya çıkan teorik çalışmalar olduğundan, Amerikan sosyal birimlerinin özgül tarihsel bağlamı içinde anlamak ve değerlendirmek gerekir. Adorno ve Lazersfeld arasındaki birliktelik kısa sürede bitmiştir. Bu anlaşmazlık sonunda Lazarsfeld ünlü ‘Yönetimsel ve Eleştirel İletişim araştırması Üzerine Düşünceler’ adlı yazısını yazmış böylece iletişim alanında eleştirel yaklaşım ve liberal yaklaşım akademik bir ayrışmaya girmiştir.

Kitle İletişim Araçlarının Uzun Vadeli Etkileri

Kültürel Göstergeler: George Gerbner’in önderliğinde başlayan projesi, televizyon dünyasındaki şiddetin miktarını saptamayı amaçlıyordu.

George Gerbner içerik çözümlemesi yöntemini kullanarak bir kültürü medya üzerinden anlamaya ve analiz etmeye çalışır. Gerbner Liberal yaklaşımı önemli savlardan olan medyanın toplumun aynası olduğunun altını çizmektedir. İzleyicilerin televizyonu izleme oranlarına göre sorulara verdikleri yanıtlar incelenir. Gerbner bu medya ve izleyici arasındaki bu ilişkiyi yetiştirme diye tanımlar. Medya değerleri yaratmaz ancak bu değerleri eker. Besler, yayar ve yetiştirir tezini savunur. Gerbner’in tanımladığı ‘kötü dünya sendromu’na göre çok televizyon izleyenler tehlikeli ve kötü bir dünya tarafından kuşatılmış olduklarını düşünürler. Gerbner çarpıcı bir betimleme ile bu ilişkiyi “yetiştirme” olarak tanımlar. Diğer bir deyişle medya bir toplumdaki ve kültürdeki tutumları ve değerleri eker ve yetiştirir. Medya bu değerleri yaratmaz ancak bu değerleri besler, yayar ve pekiştirirken bir yandan da bunların sürdürülmesi için bir oydaşma yaratır.

Gündem Oluşturma: Gündem oluşturma görüşünü ortaya koyan B. Cohen ve Shaw’ a göre medya olayların bazılarını gözardı ederken bazılarınıda öne çıkarıp bir kamuoyu oluşmasını sağlamaktadır.

Suskunluk Sarmalı: E.Noelle Neumann ‘Kamuoyu ve Toplumsal Denetim’ konusunda çalışmıştır ve iddiası kamuoyu kavramı anlaşılmadan ve açıklanmadan medyanın etkilerini anlamak mümkün değildir. Noella Neumann araştırmaları ‘suskunluk sarmalı’ kavramı ile açıklanır. Suskunluk Sarmalı toplumda belli kurallardan sapan bireyleri dışlama ile tehdit ettiği varsayımına dayanır. Bu dışlanma korkusu insanları etrafta olup biteni takip edip güvenli bir konum almaya iter. Azınlıkta olduklarını hissederlerse suskun ve temkinli davranan bireyler olurlar tezini savunur suskunluk sarmalı.

İzleyici Odaklı Araştırmalar: Kullanımlar ve Doyumlar

Kullanımlar ve doyumlar yaklaşımı ile birlikte asıl insanların medya ile ne yaptığı sorusu önem kazanmıştır. Bu yaklaşım insanların toplumsal ve psikolojik kökenli ihtiyaçlarının olduğunu ve bu ihtiyaçları farklı kaynaklardan giderdiği bu kaynaklardan birinin medya olduğunu ileri sürer. Medyanın insanları esir aldığı görüşüne karşı çıkılır.

Teknolojik İyimserlik: Marshall McLuhan

İnsan ilişkilerinin temel belirleyicisinin teknoloji ve özellikle kitle iletişim araçlarının olduğunu ileri süren Marshall McLuhan hem eleştirilmiş hem ilgi görmüştür. Teknolojik iyimserlik konusunda sloganlaşmış olan ‘evrensel köy’ ve ‘araç mesajdır.’ Savları çok ünlenmiştir.

Evrensel Köy kavramı iletişim araçlarının gelişmesi ile dünyanın adeta küresel bir köye dönüşeceğini ileri sürer. Araç mesajdır sözünden ise içerik yerine biçime bakmak gerekir anlaşılıyor. McLuhan’a göre araç insan uzantısıdır. Bu uzantı her şeyi kapsar (yazılı sözcük, saat, gözlük, ev, araba, v.s)

Eleştirel Kitle İletişim Kuramları

Eleştirel yaklaşım kitle iletişim alanında pozitivist, davranışçı, nicel ölçümler ve sınanabilir hipotezlere öncelik veren liberal yada ana akım iletişim çalışmalarını Marksist bir temelle eleştiren yaklaşımdır. Eleştirel iletişim araştırmalarının ortak belirleyeni bütün toplumsal ilişkileri aynı zamanda bir iktidar ilişkisi olarak ele almaktır. Bu bağlamda iletişimin de iktidar ilişkilerinin sürdürülmesinde üstlendiği işlev sorgulanmaktadır. Eleştirel çalışmalar kavramını İlk olarak Lazarsfeld Amerika’da kurumların taleplerine göre belirlenen yönetsel çalışmalarından farklı olarak konumlanan Frankfurt Okulu üyelerinin çalışmalarını tanımlamak amacıyla kullanmıştır. Eleştirel iletişim çalışmaları temelde iktidar ilişkilerinin sürdürülmesinde iletişimin rolünü açıklasa da farklı vurgular yaparak kendi içinde ayrışmalar göstermektedirler.

Frankfurt Okulu

Weimar Cumhuriyeti döneminde Max Horkheimer ve ekonomist Friedrich Pollock gibi düşünürlerin de bulunduğu akademisyenler tarafından Frankfurt Üniversitesinde toplumsal Araştırma Entitüsü kurulmuştur.

Frankfurt Okulu ve Eleştirel Teoeri kavramının literatürde birbirinin yerine kullandığını görmek mümkündür. Eleştirel Teori, Felsefe tarihinde Batı Avrupa Marksist geleneğini Frankfurt okulu adıyla anılan koluna yani Marksizmi zamanın teorik ve politik gereksinimlerine uyarlamayı amaçlayan bir dizi Alman Filozofu ve toplum teorisyenine gönderme yapar. Frankfurt okulunun temelini belirleyen üç tarihsel olgu vardır.

Birincisi İlki Rusyada gerçekleşen Bolşevik ihtilalinin beklendiği gibi Avrupa’ya yayılmaması. İkincisi Almanya’da Adolf Hitler liderliğinde faşizmin yükselişi ve iktidar olması, üçüncüsü ise Batı Avrupa’da egemen sistemlerin bir anlamda istikrara kavuşması ve ideolojik dönüşümlerin bu egemen yapılar tarafından üretilmesidir.

Tom Bottomore, enstitüyü dört tarihsel döneme ayırarak inceler. 1.Dönem Enstitünün İlk dönemidir. Grünberg açılış konuşmasında enstitünün amacını fabrikasyonlaşan eğitime alternatif bir araştırma kurumu olarak açıklamıştır. 2.Dönem Grünberg’in ölümünden sonra enstitünün başına gelen Horkheimer ilgi alanını daha çok Felsefeye yöneltmiştir. 3.Dönem Tarihe eleştirel teori olarak geçen teori şekillenmiştir. Dönemin düşünürleri Aorno ve Mercuse dir. 4.Dönem Bu görüşlerini dönemin öne çıkan düşünürü Habermas’tır. Habermas önce marksizmle sonra enstitü ile bağını koparır.

Bu genel dönemleştirmeden sonra Frankfurt okulunun özellikle iletişim ve medyaya ilişkin Kejanlıoğlu’nun yaptığı ayrıma dayanarak açıklamak mümkündür.

1)Frankfurt okulunun iletişim çalışmasıyla olan ilişkilerini iletişim alanının kuruluşunda doğrudan yer almaları ile başlamak gerekir

2)Okulun iletişim alanıyla ilişkisinin diğer bir boyutu ise alanın kuruluş aşamasında eleştirel bir konum sergilemek olarak açıklanabilir.

3)İletişim araştırmaları tarihinde yapılan sınıflandırma girişimlerin çoğunda, Frankfurt okulu kitle kültürü, kitle toplumu geleneği içinde değerlendirilmektedir.

İletişim alanında Frankfurt Okulu’na bakıldığında akla gelen kuşkusuz kitle kültürü kavramıdır. Frankfurt okulunun son kuşak üyelerinden Habermas’ın iletişim alanına katkısı önemlidir. Habermas aklın yeniden tanımlanmasıyla aydınlanma projesinin kurtulmasının mümkün olacağını ileri sürer. İnsanların karşılıklı anlayışa ulaşmaları için çarpıtılmamış eylemlerden oluşan iletimsel akıl kavramını önermektedir.

Ekonomi Politik Yaklaşım

Ekonomik politik yaklaşım sadece eleştirel değil, liberal yaklaşımında ilgi alanlarındandır. Ekonomi politik yaklaşım 1990’lı yıllardan itibaren dört temel ilgi alanı belirlediğini söylemek mümkündür. Bunlar küreselleşme, deregülasyon, birleşme ve sayısallaşma olarak sıralanabilir. Bağımlılık kuramlarının yoğun ilgi gördüğü dönemde bu kuramlar iletişim alanına ”Medya Emperyalizmi” ‘Kültür emperyalizmi’, ‘Kültürel Bağımlılık’ gibi kavramlarla tercüme edilmiştir. Herbert Schiller Amerikan emperyalizminin uluslararasılaşması için iletişime nasıl bir işlev yüklediği yada bu imparatorluğun varlığını sürdürmesinde iletişim olanaklarının nasıl kullanıldığını deşifre etmeyi kendisine amaç edinmiştir.

Araçsalcı yaklaşım içinde çalışan Herman ve Chomsky ise özelikle haber medyasının ekonomi politiği üzerine yoğunlaşmıştır. Ancak Golding Murdock’a göre araçsalcılar sistemdeki stratejik müdahaleler üzerine yoğunlaştıkları için sistemdeki çelişkileri gözden kaçırmaktadırlar. Golding ve Murdock araçsalcı ve yapısalcı katılığın toplumsal değişimi ve hayatın akışına vurgu yaparak üstesinden gelirler.

Golding ve Murdock iletişimin ekonomi politiğinin ilgilerini ve önceliklerini göstermek için üç çözümleme alanı belirlemektedirler. 1) kültürel malların üretiminin incelenmesi 2) medya ürünlerinin üretimi ve tüketimi arasındaki ilişkiyi açığa çıkarmak üzere metinlerin ekonomi politiğinin analizi 3) maddi ve kültürel eşitsizlik arasındaki ilişkiyi göstermek için kültürel tüketimin ekonomi politiğinin analizi.

Eleştirel ekonomi politik aynı zamanda tarihseldir. Bu anlamda kültürün eleştirel bir ekonomi politiği için dört tarihsel süreç önemlidir: medyanın gelişmesi; şirketlerin yapılarının değişmesi; metalaşma; devlet ve hükümet müdahalesinin değişen rolü

Kültürel Çalışmalar

Kültürel çalışmalar yaklaşımı temelde klasik Marksizm’in indirgemeci, determinist, doktriner ve anti hümanist özelliklerin üstesinden Lukacs,Benjamin, Horkheimer, Adorno ve Mercuse gibi düşünürlerin içinde yer aldığı Batı Marksizm’i ve yeni toplumsal hareketler sayesinde gelebilmiştir.

Liberal çoğunluk ile Marksizm arasında dolaysız bir hesaplaşma olarak nitelendirilebilecek olan kültürel çalışmalar postkolonyal kuram queer kuram feminist kuram gibi kuramlarında kökenini oluşturmuştur. Ekonomi politik ile medya metinleri üzerinde yoğunlaşan yapısalcı Marksist yaklaşımı bir anlamda birleştiren kültürel çalışmalar yaklaşımı toplum ile medya arasındaki ilişkiyi daha geniş kültürel bağlama oturtarak incelemeyi tercih eder. Eleştirel kültürel çalışmalar ile neredeyse özdeş olan Birmingham Çağdaş Kültürel Çalışmalar merkezinin yaptığı çalışmaları Simith, Turner’a dayanarak üç başlıkta aktarmaktadır.

1)Kitle iletişim araçlarının metinsel incelemeleri ve bunların hegemonya ve ideolojiyi yeniden üretmeye dönük işleyiş biçimleri

2)Günlük yaşamın, özellikle alt kültürlerin etnografik incelemeleri. Bunlar politikanın iktidarın eşitsizliğin yaşam tarzı ve modayı nasıl şekillendirdiğini ortaya çıkarma çabası içindedirler.

3)Thatcherizm ve ırkçı milliyetçilik çalışmaları gibi siyasal ideolojiler ile ilgili çalışmalar.

Stuart Hall temelde medya metinlerinin herkes tarafından aynı şekilde ve tek bir anlam egemenliğinde okunmasının mümkün olmadığını saptar. Kültürel çalışmalar yaklaşımı metin okuma kavramlarına geleneksel anlamlarından farklı anlamlar yüklemektedirler. Metinlerin çoklu okumalara olanak sağladığı düşüncesi izleyicini yükselişi olarak adlandırılan bir yaklaşımın kültürel çalışmalar içerisinde ilgi görmesini sağladı.

Belirli bir dönemde sınırlı olmakla beraber kültürel çalışmalar çok verimli çok ufuk açıcı önemli kazanımlar sağlamıştır. Turner kültürel çalışmaların güçlü yanlarının altını çizmektedir.

1)Kültürün özerkliğine ilişkin güçlü bir sav

2)Anlamın iktidar ve toplumsal yapı ile olan bağlarının açık kavranışı

3)Şifre çözüm metinleri ve ideolojiler için kuramsal olarak zengin disiplinler arası bir yaklaşım.

4)Gramsci’den türetilen politik strateji kavrayışı ve iletişimlerden ve yazınsal kuramlardan çıkan okumaya ilişkin fikirler ile fili içerme yetisi.

Feminist Medya Çalışmaları

Feminist perspektifle yapılan medya çalışmaları erkek egemen söylemi bir anlamda deşifre etme ve eleştirme üzerine yoğunlaşmaktadır. Başından itibaren akademik alan ile pratik alan arasında keskin bir çizgi çekmek kolay olmamıştır. Medyanın feminist bir değerlendirmesi kuram, siyaset ve eylem arasındaki karşılıklı ilişkiyi zorunlu kılmaktadır.

Feminist medya çalışmaları iletişim alanına önemli katkılar sunmuşlardır. 1) İktidar ilişkilerinin daha gelişkin ve anlamlı bir çözümlemesi 2) Cinsel farklılığın toplumsal ve kültürel inşasını açıklama olanağı sunan bir toplumsal kuram 3) Toplumsal cinsiyet farklılıklarını sınıf,yaş ,ırk ve etnik farklılıklarına bağlayan canlı deneyimlere bağlılık 4) Toplumsal değişme için açık ve belirli bir gündem.

Liberal Feminizm

Liberal feminizm kadınların eşit konuma gelebilmesi için kadınların erkek egemen alanlara daha fazla girmesini ve böylece güç kazanmalarını önermektedir. Liberal feminizme göre kadınların eşitsiz koşullarında bir iyileşme sağlanamamıştır. üstelik iş koşullarında kadınlar daha güçlü konuma gelememişlerdir.

Radikal Feminizm

Bu yaklaşımda kadınlar erkekler tarafından tahakküm altına alınması ataerkil kavramı ile açıklamaya çalışılmıştır. Erkekler ile kadınlar arasındaki eşitsizliğin temelde ideolojik olduğu düşüncesi diğer yaklaşımlar tarafından da kabul görmüştür. Radikal feministler, kadınlara tecavüzü, cinsel şiddeti, dayak, zina ve pornografi, kadın ticareti gibi daha önce kişisel olarak görülen sorunları politikleştirilerek kamusal alanda teşhir edilmesini bir politika olarak benimsemiştir.

Sosyalist Feminizm

Kadının konumunu açıklamak için sadece cinsiyet kavramı ile yetinmez. Toplumsal cinsiyetle birlikte kadınların sınıfsal ve ekonomik koşullarının da üzerinde durulması gereğini vurgular.

Temel olarak medyanın kadınlarla olan ilişkisine yada kadınların medyada nasıl temsil edildiklerine bakıldığında ne yazık ki tartışmaya açık olmayan bazı saptamalar vardır Bunun değişimi ancak toplumsal bir gelişmeyle mümkün olabilir.