İNFAZ HUKUKU - Ünite 1: İnfaz Hukukunun Temel Esasları Özeti :
PAYLAŞ:Ünite 1: İnfaz Hukukunun Temel Esasları
Giriş
İnfaz hukuku ceza ve ceza muhakemesinin bir alt başlığı olarak değerlendirilmesine karşın, hak ve özgürlüklere müdahale anlamında önemli bir yere sahip olan, farklı bir köklü geçmişi bulunan bir hukuk disiplinidir.
İnfaz ve İnfaz Hukuku Kavramları
İnfaz sözlük anlamı itibariyle “bir yargıyı yerine getirme, uygulama, yürütüm” olarak ifade edilir. Hukuki açıdan infazı mahkemelerce verilip kesinleşen ceza ve güvenlik tedbirlerinin yerine getirilmesi olarak tanımlamak mümkündür. İnfaz hukuku ceza ve güvenlik tedbirlerine ilişkin kesinleşmiş kararların yerine getirilmesine yönelik esasları dikkate alan bağımsız bir hukuk dalıdır.
İnfaz hukukunun yapısal olarak ceza hukuku ve ceza muhakemesi hukukuyla sıkı ve organik bir bağı vardır. Ancak bu bağın varlığı infaz hukukunu, ceza hukuku ve ceza muhakemesinin bir kısmı haline getirmemektedir. İnfaz hukukunun bu iki hukuk disiplininden de ayrı bir kimliği vardır.
İnfazın Tarihsel Gelişimi
Suç kavramının tarihin ilk devirlerinde bireysel bir içeriğe sahip olmasından dolayı suç teşkil eden eylemlerin toplumu değil doğrudan bireyi ilgilendirdiği kabul edilirdi. Bir suç karşısında belirleyici olan da suç mağdurunun öç almasıydı. İlerleyen dönemlerde suç kavramına toplumsal bir içerik yüklenmiş, suç işleyen bir kişi toplumun düşmanı olarak kabul edilmiştir. Böylece belli bazı cezaların ön plana çıktığı görülmüştür. Ölüm cezası, sakat bırakma cezası, sürgün cezası, köle yapma cezası ve para cezası gibi cezalar bu cezalara örnek gösterilebilir.
Ortaçağ’da toplumsal yapıların belirlenmesinde din faktörü belirleyici olmuş, suç teşkil eden eylemlerin belirlenmesinde ve bu eylemlere karşılık cezaların öngörülmesinde kilise baskısı ağırlığını hissettirmiştir. Bu dönemdeki cezalar, kilise gücünün toplumdaki yerini belirginleştirmek adına bedene yönelik şiddet içerikli cezalar şeklinde olmuş, ve infaz aşamaları da törensel bir özellikte yürütülmüştür. Bu çağın son dönemlerinde kilise gücünü yavaş yavaş yitirmeye başlamış, monarşilerin ortaya çıkmasıyla yaşanan otorite değişikliğinin sonucu olan güvenlik zafiyetlerinin önüne geçmek için cezaların infazı, caydırıcılığı arttırmak amacıyla halka açık yapılmıştır.
18. yüzyıldan itibaren, cezalandırmanın temel amacında bir değişiklik oluşarak, cezalandırmada insan unsurunun ve toplumsal savunma düşüncesinin öne geçmesi ile, cezalandırmanın ve infazın amacı olan fiziksel cezalandırmanın yerini ruhsal cezalandırmanın alması sağlanmıştır. Cezalandırma ve infaz alanına ideal ve şeffaf ceza, suçun çekiciliğinin azaltılması, sonu belirli olan ve suçluyu kamunun hizmetine sokan bir tür kölelik biçimindeki ders alınabilir ceza ve açık infaz ilkeleri bu dönemde kazandırılmıştır.
16. yüzyılın ikinci yarısında cezalandırmada esas alınan amaçta bir değişim yaşanmış, bedene ve yaşama yönelik cezaların yerine özgürlüğün belli bir süreyle sınırlandırıldığı cezalar geçmeye başlamıştır. Hükümlünün iyileştirilmesi ve bunun gibi topluma yeniden kazandırılması şeklindeki uğraşlar cezanın temel amaçları olmuştur.
Yukarıdaki çerçeve kapsamında genel olarak cezaevlerinin gelişiminde üç dönemden söz edilir:
- Amsterdam hapishanelerinin ortaya çıktığı 16. yüzyılın sonlarından Fransız İhtilali’ne kadar süren dönem.
- Fransız İhtilali’nden Birinci Dünya Savaşı’na kadar devam eden dönem.
- Ceza infaz kurumlarının açılması ve 20. yüzyılın ikinci yarısında hükümlülere muamelede asgari esasların hukuken gerçekleştirildiği dönem.
Amsterdam Cezaevlerinin Doğuşu
Amsterdam cezaevlerinin doğuşu 1588 yılında, genç bir hırsızın Amsterdam ceza mahkemesince idam yerine, devlet tarafından eğitilip iyileştirilmesine karar vermesine dayanır. Cezaevlerinde kalanlar din dersleri alarak, tahta ve iplik işleri ile uğraşmaktaydılar. Bu kişilerin ağır çalışma ile disipline edilmesi, din eğitimi ile iyileştirilmesi ve sosyal yaşama adapte olması, böylece de yeniden topluma yararlı bireyler haline getirilmesi amaçlanmıştır.
Aydınlanma Çağından 20. Yüzyıla Kadarki Dönem
17. yüzyılın ikinci yarısından itibaren cezaevlerindeki yetersiz beslenme ve barınma koşulları, esas cezanın yanında katlanılması daha da zor olan ikinci bir ceza haline gelmişti. 1789 Fransız İhtilali ise cezaevlerini de etkilemiş, infazın insanca gerçekleştirilmesi konusunda genel ilkelerin belirlenmesine ön ayak olmuştur.
Yirminci Yüzyıl
20. yüzyılda ceza infazında eğitim ve toplumsal yaşama yeniden kazandırma çabalarıyla cezanın özel amacı ön plana çıkartılmıştır. İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra yürürlüğe giren infaz kanunları ile hükümlü hakları, infaz makamlarının müdahale yetkileri, tehlikeli suçlularının infazı, tedavi ve yeniden topluma kazandırma düşünceleri etkili bir şekilde düzenlenmiştir.
Türk Hukukunda Hapishanelerin Doğuşu ve Gelişimi
İslam hukukunda bedene yönelik cezalar esas alınmış olup, hapis cezalarına hiç yer verilmemiştir. İslam hukuku esas alındığı Osmanlı hukukunda, özgürlüğü bağlayıcı cezanın infaz edildiği olan cezaevlerinden söz etmek olası değildir. Ancak Osmanlı hukukunda taziren cezalandırılan suçlara karşılık olarak hapis cezasına da hükmedildiği söylenebilir. Böylece tazir ve kanunnameler hapis cezasının başlıca kaynakları olarak belirtilirdi. Tanzimat’ın kabulüyle sonrası yürürlüğe giren 1840, 1851 ve 1858 tarihli ceza kanunları ile birlikte Osmanlı devletinde de özgürlüğü bağlayıcı cezaların kabul edilmiştir.
Cumhuriyet döneminde 1926 tarihinde 765 sayılı TCK’nın yürürlüğe girmiş, böylece cezaevleri ve infaz sistemi yeniden ele alınmıştır. Bu dönemde cezaevlerinin yönetimi İçişleri Bakanlığı’ndan alınıp, Adalet Bakanlığı’na verilmiş, bakanlık hükümlülerin çalıştırılması ve uslandırılması amacında çalışmıştır. Modern infaz esasları ise 1965 tarih ve 647 sayı Cezaların İnfazı Hakkında Kanun ile getirilmeye çalışılmıştır. İnfaz hukukunun yeni esasları ise, 2004 tarih ve 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun ile düzenleme altına alınmaktadır.
İnfazın Amacı
Ceza ve güvenlik tedbirlerinin infazı ile ulaşılmak istenen amaçları iki başlık altında toplamak mümkündür:
- Önleme amacı,
- Yeniden topluma kazandırma amacı.
Önleme Amacı
Bu amaçta cezalandırma geleceğe dönüktür. Suç zaten işlenmiş olup, aslolanın suçlu olması, onu uslandırarak da yeniden suç işlemesini önlemesi sağlanmalıdır. Cezanın, tek başına amaç olmadığı unutulmamalı, cezanın toplumu oluşturan bireyler üstündeki etkisi ile toplumu (genel önleme), suçlu üstündeki önleme etkisi ile de suçluyu (özel önleme) suç işlemekten alıkoyması sağlanmış olur.
Cezanın kişiler üzerindeki genel önleme etkisi (amacı) iki şekilde gerçekleşir:
- Cezanın kanunda düzenlenmesi ve gerektiğinde uygulanması, böylece toplumun hukuk düzenine ve güveninin korunması ve artırılması (pozitif genel önleme),
- Cezanın infazıyla ileride suç işleyecekler için korkutucu bir etkiye sahip olması (negatif genel önleme).
Cezanın özel önleme amacı da iki türlüdür:
- Failin iyileştirilmesiyle topluma yeniden kazandırılma (pozitif özel önleme),
- Topluma kazandırılamayan/cezanın korkutma amacından etkilenmeyen failin, toplum dışına itilmesi ve böylece toplumun failden korunması, toplumun güvenlik altına alınması (negatif özel önleme).
Yeniden Topluma Kazandırma Amacı
İnsanların sosyal dünyalarının davranışlar, normlar, kurallar ve değerler standartlarıyla şekillenmesi süreci sosyalleşme olarak ifade edilir. Sosyalleşme ile insanın içinde yaşadığı topluma uyum sağlaması, toplumla bütünleşmesi ya da özdeşleşmesi sağlanmış olur.
Bugün infazda hükümlünün iyileştirilmesi, eğitimi değil, onun yeniden sosyalleştirilmesi yani topluma kazandırılması amaçlanmaktadır. İnfazın organizasyonu ve infaza katılan kişilerin yapısının oluşturulmasında da hükümlünün suçtan uzak bir hayata yöneltilmesi ve suçtan uzak bir hayat sürdürebilme yeteneğinin kazandırılması amacı zorunlu olmuştur.
İyileştirmek Suretiyle Topluma Kazandırma
İdare, infazın organizasyonunu topluma kazandırma amacına uygun olarak biçimlendirme yükümünü, hükümlünün yeniden topluma kazandırma amacı doğrultusunda gerçekleştirir. İnfazın personel ve teçhizat olarak biçimlendirilmesinde, hükümlünün yeniden suç işlemeksizin sorumluluk altında yaşama uyumu sağlanmalıdır.
İnfaz Hukuku Kurallarının Zaman Bakımından Uygulanması
İnfaz hukuku kuralları hemen uygulanır. Kuralın aleyhe ya da lehe sonuç doğurması da önemsizdir. 5377 s.K.la değişik TCK m.7/3’e göre infaz rejimine ilişkin hükümler derhal uygulanır.
Yeni kanun, hükümlünün ıslahı ve topluma kazandırılmasında daha etkin yöntemlere, ceza infaz kurumunun daha sağlıklı şartlara kavuşturulmasına, ceza infaz kurumunun disiplin ve düzeninin daha iyi bir hale getirilmesine ve buna göre hükümlüler için daha yaşanılır şartların meydana gelmesine ilişkin kurallara yer vermek suretiyle, kanunlarının derhal uygulanmasındaki amacı gerçekleştirmektedir. Bu çerçevede, hükümlülerin ceza infaz kurumunda daha fazla kalmasını gerektiren ve koşullu salıverilme sürelerini uzatan hükümlerin derhal uygulanması ise söz konusu değildir.
Zamansal uygulamada ilk sorun “infaz rejimine ilişkin hüküm”den ne anlaşılacağıdır. Bir hükmün maddi ceza hukuku veya infaz hukukuna dâhil olmasında hükmün niteliği esas alınmalı; hüküm, sanığa verilecek ceza ile ilgili bir konuda ise yani ceza verme düşüncesi içinde değerlendiriliyorsa maddi ceza hukukuna ait olduğu kabul edilmelidir.
Dolayısıyla hükmün, cezanın gerçekleştirilmek istenen amaçları için konulmuşsa maddi ceza hukukuna, sadece infazın gerçekleştirilmesi ve şekli amacıyla konulmuşsa infaz hukukuna dâhil olduğu kabul edilmelidir.
Bu çerçevede kısa süreli hapis cezasının tedbirlerden birine çevrilmesi, cezaların ertelenmesi ve tekerrür gibi kurumların maddi ceza hukukuna ait olduğu; koşullu salıverme kurumunun ise infaz hukukuna dâhil olduğu söylenecektir.
İnfaz Hukukunun Temel İlkeleri ve Uygulama
İnfaz Hukukunun Temel İlkeleri
İnfaz hukukunun ilk akla gelen temel ilkeler aşağıda kısaca açıklanmıştır.
Hukuk Devleti İlkesi
Amacı hukukun üstünlüğünü sağlamak olan devlettir. Hukukun üstünlüğü de iki temel düşünce kurulmuştur:
- Devletin sahip olduğu iktidarın kaynağı hukuktur, devlet bunu hukuka uygun kullanılır.
- Hukuk, insan kişiliğine saygı temellidir.
İnsan Onurunun Dokunulmazlığı İlkesi
İnsan maddi ve manevi açıdan kendine özgü bir değer taşır ve taşıdığı bu değerden vazgeçmenin mümkün olmaması, her türlü toplumsal, hukuksal ve siyasal müdahaleye karsı mutlak olarak korunması, dokunulmaz olması insan onurunun temel özelliklerini oluşturur.
Eşitlik İlkesi
Özgürlüğü kısıtlanan hiç kimsenin bundan dolayı ayrımcılığa tabi tutulamayacağı ceza hukuku kapsamında düzenlenmiştir. Herkese eşit olanın verilmesi denkleştirici adaleti ifade eder, bundan ise herkesin hiçbir ayrım gözetilmeksizin eşit işleme tabi tutulacağı anlaşılır.
Sosyal Devlet İlkesi
Sosyal devlet kapsamında devletin görev ve ödevleri vardır. Sosyal devlet, sosyal adalet ve sosyal güvenliğin sağlanmasıyla gerçekleşmiş olur. Bunun için de sosyal adalette kişiler arasında sosyal eşitliğin sağlanmalı, sosyal güvenlikte herkes sosyal ve ekonomik baskılardan korunmalıdır.
İnfaza İlişkin İlkeler
Cezanın infazına ilişkin ilk akla gelen temel ilkeler aşağıda kısaca açıklanmıştır.
İnfazın Kanuniliği İlkesi
İnfaza ilişkin konular kanunda düzenlenmelidir. İnfaza ilişkin düzenlemeler temel hak ve özgürlüklere yönelik olduğu için idarenin düzenleyici işlemleriyle konu olması mümkün olmamalıdır. İnfaz konusundaki yasal hükümlerdeki kısmi ve bütünsel değişikliklerde veya bu hükümlerin yorumlanmasında farklı sonuçlar ortaya çıkaracak nitelikte düzenleyici işlem yapılmamalıdır. İnfazın kanuniliği ilkesi kapsamında hükümlüye hükümde yazılı olandan başka bir cezanın çektirilememesi de amaçlanır.
İnfazın Kesintisizliği İlkesi
Kesinleşmiş mahkûmiyet hükmünde yer alan cezanın infazına başlandıktan sonra, kanunlardaki düzenlemeler uyarınca ceza çekilinceye kadar infaza ara verilmemesi kural olarak zorunludur.
Gizlilikten Kaçınma İlkesi
Cezanın infazı bilinmeyen bir yerde ve bilinmeyen bir yöntemle yapılamaz. İnfaz yeri, zamanı, şekli, yöntemi gibi cezanın infazına ilişkin kurallar açıkça düzenlenmeli ve herkes tarafından bilinebilir olmalıdır. Bu ilke asla cezanın alenen infaz edilebileceği anlamına gelmemelidir.
İnsanca İnfaz İlkesi
Cezanın infaz edilmesi ile hükümlü bazı hak ve özgürlüklerden yoksun bırakılır, ancak bu hükümlünün hiçbir hakkı bulunmadığı anlamına gelemez. Hükümlü de bir insan olarak mahkûm olduğu süre içinde insanca ve adil bir muamele görmelidir.
İnfazın Bireyselleştirilmesi İlkesi
Hükümlünün hakkında cezasının infazına ilişkin bir iyileştirme planı hazırlanmasını ifade eder. Bu planda meslek eğitimi, infazın hafifletilme yöntemi, salıverilme koşulları gibi konularda plan yapılmalıdır.
Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanuna Göre Hapis Cezalarının İnfazında Gözetilecek İlkeler
CGTİHK m. 6’da infazda gözetilecek ilkelere dair önemli hususlar ortaya konulmuştur. Buna göre hapis cezalarının infaz rejimi şu temel ilkelere dayanır:
- Hükümlülerin ceza infaz kurumlarında tutulmasında, güvenli bir biçimde ve kaçmalarını önleyecek tedbirler alınarak düzen, güvenlik ve disiplin çerçevesinde hareket edilmesi
- Hükümlülerin ceza infaz kurumlarında düzenli bir yaşam sürdürmelerinin sağlanması
- Hürriyeti bağlayıcı cezanın zorunlu kıldığı özgürlükten mahrumiyetin insan onuruna saygının korunmasını sağlayan maddi ve manevi koşullar altında çektirilmesi
- Cezanın infazında hükümlünün iyileştirilmesinde mümkün olan araç ve olanakların kullanılması
- İyileştirmeye ihtiyaç duyulmayan hükümlülere yönelik infaz rejiminde, bu hükümlülerin kişilikleriyle orantılı bireyselleştirilmiş programlara yer verilmesine özen gösterilmesi ve bu hususların yönetmeliklerde düzenlenmesi
- Cezanın infazında adalete uygun hareket edilmesi
- Ceza infaz kurumlarında hükümlülerin yaşam hakları ile beden ve ruh bütünlüklerini korumak amacıyla her türlü koruyucu tedbirin mutlaka alınması
- Hükümlünün infazın amacına uygun olarak kanun, tüzük ve yönetmeliklerin belirttiği hükümlere mutlaka uyulması
- Kanunlarda gösterilen tutum, davranış ve eylemler ile kurum düzenini ihlal edenler hakkında Kanunda belirtilen disiplin cezalarının uygulanması
İnfaz Hukukunun Hukuk Düzeni İçindeki Yeri ve Diğer Hukuk Dalları ile İlişkisi
İnfaz Hukukunun Hukuk Düzeni İçindeki Yeri
İnfaz hukuku, hukuki ilişkilerde kuralları ast-üst ayrımı, yani hiyerarşik bir ayrım içinde ortaya koyan kamu hukukunun bir dalıdır. İnfaz hukukunda hiyerarşik yapının iki tarafı olan devlet ile birey arasında, devlete ait cezalandırma yetkisinin kullanılması söz konusudur.
İnfaz Hukukunun Diğer Hukuk Dalları ile İlişkisi
Anayasa Hukuku ve İnfaz Hukuku
1982 Anayasası m.17/3’ “... kimse insan haysiyetiyle bağdaşmayan bir cezaya veya muameleye tabi tutulamaz.” hükmü ile Anayasa ve infaz hukuku arasındaki ilişkiyi açıkça ortaya konur. Bu hükümle ceza ve güvenlik tedbirlerinin ve bunların infazının insan haysiyetine uygun olması gerekliliği ortaya konur.
İdare Hukuku ve İnfaz Hukuku
Cezanın infazı, cezaevinin idaresi ve uygulamaları, daha çok idari tasarruf niteliği taşır. Bu nedenle bundan zarar gören hükümlü ve tutukluların idari yargı yoluna başvurabilmeleri gerekir.
Maddi Ceza Hukuku ve İnfaz Hukuku
Ceza hukuku suç adı verilen insan davranışının yapısını inceler ve buna özgü yaptırımlar öngörür. Ceza İnfaz Hukuku ise ceza muhakemesi sonucu hükmedilen yaptırımların infazına ilişkin esasları gösterir. Kendine özgü koşul ve kuralların varlığı Ceza infaz hukukunun bağımsız bir hukuk dalı olarak kabul edilmesini sağlamıştır. Ancak infaz hukuku ceza hukuku ile tümüyle ayrı olmayıp, ceza hukuku yaptırımlarının infazını düzenler.
Ceza Muhakemesi Hukuku ve İnfaz Hukuku
Ceza muhakemesi hukuku suç adı verilen bir fiilin işlenip işlenmediği; işlenmişse kimin tarafından işlendiği ve yaptırımının ne olacağı sorununa çözüm bulmak amacıyla iddia savunma ve yargılama şeklinde yapılan bir dizi faaliyetten oluşur. Ceza hukuku geniş kapsamıyla maddi ceza hukukuyla birlikte ceza muhakemesi hukuku ve infaz hukukunu da bünyesinde barındırır. Bu nedenle infaz hukukunun amacına ulaşabilmesi bakımından iyi bir ceza muhakemesine her zaman ihtiyaç vardır.
Uluslararası Hukuk
1948 tarihli Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi m.5 “hiç kimse işkenceye veya zalimane veya insanlık dışı veya aşağılayıcı muamele tarzlarına veya cezaya tabi tutulamaz.” der. 1966 tarihli Uluslararası Medeni ve Siyasi Haklar Sözleşmesi ve 1984 tarihli İşkenceye ve Diğer Zalimane İnsanlık Dışı veya Onur Kırıcı Muamele veya Cezaya Karşı Sözleşmesiyle de insan onurunun korunması kabul edilerek, her türlü kötü muamele ve işkence yasaklanmıştır. Bu nedenle cezalar, zalimane, insanlık dışı ve aşağılayıcı olamaz.
Yine Çocuk Hakları Sözleşmesinde çocuk suçlular için özel bazı haklar sağlanmış, çocukların ölüm cezası ve ömür boyu hapse mahkûm edilmelerini yasaklanmıştır. 1955 tarihinde Cenevre’de düzenlenen kongrede alınan “Hükümlülere Muamelede Asgari Esaslar” ve “İnfaz Kurumu Açma” konulu tavsiye kararları infaz hukukunu önemli ölçüde etkileyen düzenlemelerdendir. 1957 tarihinde Birleşmiş Milletler tarafından “Hükümlülere Muamelede Uyulacak Asgari Standart Kurallar” kabul edilmiştir. BM Genel Kurulu 1988’de ise “Herhangi bir Şekilde Gözaltında Tutulan ya da Hapse Konulan Kişilerin Korunmasına Dair İlkeler Bütünü”nü, 1990’da da “Mahpuslara Muamelenin Temel İlkeler”ini kabul ederek güvenceleri tamamlamıştır. Avrupa Konseyi tarafından ise “İşkencenin ve İnsanlık Dışı veya Alçaltıcı Ceza ve Muamelelerin Önlenmesine Dair Avrupa Sözleşmesi” kabul edilmiştir.