İNSAN BEDEN YAPISI VE FİZYOLOJİSİ - Ünite 8: Hormonal ve Üreme Sistemi Fizyolojisi Özeti :

PAYLAŞ:

Ünite 8: Hormonal ve Üreme Sistemi Fizyolojisi

Giriş

Beden fonksiyonlarının sağlıklı bir şekilde yerine getirilebilmesi için bedeni oluşturan yapılar ve hücreler arasında haberleşme ve etkileşim olması gerekir. Bedende bu haberleşmeden ve iletişimden temel olarak sorumlu olan sinir sistemi ve hormonal sistem (endokrin sistem), değişen iç ve dış koşullara rağmen canlı iç ortamının sabit tutulmasını (homeostasiz) sağlamak için birlikte çalışırlar. Sinir sistemi, hormonal sisteme göre çok daha hızlı çalışır ve gerek beden içinde gerekse beden dışında oluşan değişikliklere çok hızlı yanıt verir.

Hücreler Arası Haberleşme

Beden içinde (tansiyon artışı, pH düşüklüğü, su kaybı vb.) veya dışında (hava koşullarının ani değişimi, zehirli gaz solunması, besin miktarı vb.) meydana gelen değişikliklerin algılanması ve bu sürece uyum gösterilmesi yaşamın devamlılığı için şarttır.

Sürece uyum gösterebilmek için de bedendeki ilgili hücrelerin bu durumdan haberdar edilmesi gerekir. Bir hücre tarafından salgılanan hormonun başka bir hücreyi (hedef hücre) etkileyebilmesi için o hücrede reseptörünün bulunması ve hormonun molekülünün reseptöre bağlanması gerekir.

Sinyal moleküllerinin hedef hücrelerde etkisini ortaya koyabilmesi için bağlanmaları gereken protein yapısındaki moleküllere reseptör denir. Reseptörler, hücrelerde hücre zarında, stoplazmada ya da çekirdekte bulunur.

Temel olarak hormonal etkileşim 4 ana başlıkta toplanabilir.

  1. Otokrin iletişim
  2. Parakrin iletişim
  3. Nöroendokrin iletişim
  4. Endokrin iletişim

Hormonal (Endokrin) Sistem

Hormonal sistem, sinir sistemi ile birlikte bedenin düzgün işleyişini sağlayan temel sistemlerden birisidir. Hormonal sistem temel olarak bedende metabolik aktiviteyi, beden sıvılarındaki su ve iyon dengesini, bedenin strese karşı dayanıklılığını, büyüme, cinsel olgunlaşma, üremenin düzenlenmesi gibi fonksiyonları yerine getirir.

Hormon, sentezlemiş olduğu molekülleri kana veren anlamında kullanılan bir terimdir. Bedende çeşitli yerlerde bulunan farklı yapıdaki endokrin bezler sentezleyip salgılamış oldukları hormonları önce hücre dışı sıvıya verirler. Hormonlar hücre dışı sıvıdan kılcal damarlara geçerek genel dolaşıma katılırlar.

Hormonlar kimyasal olarak üç kategoride sınıflandırılmaktadır.

  1. Amino asit ve türevi hormonlar
  2. Peptid yapılı hormonlar
  3. Steroid hormonlar

Steroid ve tiroid hormonları hücre zarından kolaylıkla geçerek hücre içindeki reseptörlerine doğrudan bağlanır. Oluşan hormon-reseptör kompleksi hücre çekirdeğindeki DNA ipliklerine bağlanarak özgül genlerin transkripsiyonunu başlatır.

Hipofiz bezi fizyolojik olarak iki farklı bölüme ayrılır:

  1. Nörohipofiz
  2. Adenohipofiz.

Nörohipofiz : Hipofiz bezinin arka bölümü hipotalamusla sinirsel bağlantılar kurar. Bu nedenle nörohipofiz olarak da adlandırılan hipofizin bu bölümünden 2 hormon salgılanır

  1. Antidiüretik hormon (ADH)
  2. Oksitosin

Adenohipofiz : Ön hipofiz olarak da adlandırılan adenohipofizden 7 tane önemli hormon üretilir. Bu hormonlar;

  1. Büyüme hormonu:
  2. Adrenokortikotropin (ACTH
  3. Tiroid uyarıcı hormon (Tirotropin,
  4. TSH):
  5. Prolaktin
  6. Folikül uyarıcı hormon (FSH
  7. Lüteinleştirici hormon
  8. Melanosit uyarıcı hormon (MSH):

Hipofiz bezi ile hipotalamus arasında kan damarları ile kurulan bağlantıya hipotalamik-hipofizel portal sistem denir. Bu sistem ile hipotalamusta üretilen hormonlar taşıyıcı damarlar ile hipofiz ön lobuna taşınır. Hipotalamustan gelen hormonlar hipofiz ön lobundan salgılana hormonların salınımını azaltır ya da artırır.

Büyüme Hormonu : Büyüme hormonu protein yapımını arttırırken, enerji olarak yağları kullandırır. Karbonhidratları enerji olarak kullandırmaz yani karbonhidratların yıkımını engelleyerek onları korur.

Büyüme hormonunun bedendeki diğer etkileri:

  1. Beden hücrelerinde protein yapımını arttırır, proteinlerin yıkımını azaltır.
  2. Enerji için yağ asitlerinin kullanılmasını arttırır, yağ depolarını azaltır.
  3. Enerji için glikozun kullanımını azaltır. Glikozun enerji için kullanılmaması glikozun glikojen şeklinde depolanmasının artmasına yol açar.
  4. Kıkırdak ve kemik dokuda büyümenin uyarılmasını sağlar.

Tiroid Uyarıcı Hormon ve Tiroid Hormonları : Tiroid uyarıcı hormon (TSH) hipofiz ön lobunda bulunan tirotrop hücrerinde üretilen glikoprotein yapılı bir hormondur. TSH salınımını, hipotalamustan salgılanan TSH’ın serbestleşmesini sağlayan tirotropin salgılatıcı hormon (TRH) uyarır. Salgılanan TSH da kan yoluyla tiroid bezine giderek tiroid hormonları olan T3 (triiyodotironin) ve T4 (tiroksin = tetraiyodotironin) üretilmesine, depolanmasına ve salınmasına neden olur. Depolanma aşağıdaki biçimlerde oluşur.

  • Monoiyodotirozin (MİT): Tiroglobuline bir iyot bağlanması ile oluşan molekül.
  • Diiyodotirozin (DİT): Tiroglobuline iki iyot bağlanması ile oluşan molekül.
  • Triiyodotironin (T3): DİT ve MİT moleküllerinin bir araya gelmesiyle oluşan molekül.
  • Tetraiyodotironin (T4): İki adet DİT molekülü bir araya geldiğinde oluşan molekül, tiroksin.

Nedeni ne olursa olsun bedende tiroid hormonu fazlalığında genellikle aşağıdaki belirtiler gözlenir:

  • Uyarılara karşı uyarılabilirlik ile hassasiyetin artması ve sinirlilik hâli
  • Psikolojik bozukluklar
  • Ellerde titreme
  • Ekzoftalmus
  • Kas zayıflığı
  • Aşırı yorgunluk olmasına rağmen uykusuzluk
  • Kilo kaybı, aşırı terleme, şiddetli ishal
  • Isıya karşı dayanıksızlık
  • İştah artışı

Hipotiroidizmde genellikle ortaya çıkan belirtiler;

  • Metabolik hızda azalma
  • Gelişme ve büyüme geriliği
  • Soğuğa hassasiyet
  • Beden ısısı düşüklüğü
  • Miksödem
  • Arteriyoskleroz
  • Uyku ve uyuşukluk hâli
  • İleri derecede kas güçsüzlüğü
  • Kalp atım hızının ve debisinin yavaşlaması
  • İştah azalması
  • Kilo artışı
  • Kabızlık
  • Uyarılabilirliğin azalması, reflekslerin yavaşlaması

Kalsitonin : Tiroid bezindeki parafolikül hücrelerinden sentezlenen kalsitoninin ana görevi kan kalsiyum düzeyini düzenlemektir. Kanda kalsiyum iyonu artışı olduğunda kan kalsiyumunu düşürmek için tiroid bezinden kalsitonin salgılanır. Salgılanan kalsitonin kemiklerin yıkımını baskılayarak kemikten kana kalsiyum çıkışını azaltır. Ayrıca böbreklerden de kalsiyum geri emilimini azaltarak fazla kalsiyumun sidikle dışarı atılmasını artırır.

Adrenal korteksten salgılanan hormonlar ve görevleri şunlardır:

  1. Glikokortikoidler
  2. Mineralokortikoidler,
  3. Cinsiyet steroidleri

Pankreas ve Hormonları : Pankreas karın boşluğunun üst tarafında ve bel omurlarının ön kısmında yerleşik bir organdır. Pankreasta bulunan asinüs hücreleri ekzokrin bir fonksiyon olarak sindirim ile ilgili enzimleri salgılar. Pankreasın endokrin bez fonksiyonunu ise Langerhans adacıklarında üretilen hormonlar gerçekleştirir. Pankreas Langerhans adacıkları 3 tipte hücre içerir:

  1. alfa
  2. beta
  3. delta hücreleri.

Şeker Hastalığı (Diyabetes Mellitus): Kan şeker değerlerinin normal seviyelerinin üzerinde olması durumuna şeker hastalığı denir. Açlık kan şeker değerleri (70-110 mg/dl) yemek sonrası ilk yarım saatte 120-140 mg/dl’ye çıkabilir. Daha sonra insülinin etkisiyle normal değerlere döner. Şeker hastalığında, insülin yokluğundan ya da insülinin etki gösterememesinden dolayı kandaki glikozun hücreler tarafından alınımında ve kullanımında azalma olmasına bağlı olarak açlık kan glikoz düzeyi 126 mg/dl’nin üzerine çıkar.

Şeker hastalığının iki tipi vardır.

  1. Tip 1 Diyabet: İnsüline bağlı diyabet olarak da bilinmektedir. Çocuklarda ve gençlerde görülür. İnsülin sentezleyen pankreas beta hücrelerinin hasarı sonucu insülin sentezleyememeleri ya da yetersiz sentezlemelerinden kaynaklanır.
  2. Tip 2 Diyabet: İleri yaşlarda görülen ve dokuların insüline direnç gösterdiği durumlardır. İnsülin yapımında ve salgısında bir sorun yokken sorun insülinin hedef hücrelere bağlanamaması ya da etkisini ortaya çıkaramamasından kaynaklanır.

Üreme Sistemi ve Hormonları

Bireyin yaşamını sürdürebilmesi için zorunlu olmasa da insan türünün devamlılığı için üremenin varlığı zorunludur. Üreme, kendine benzer yeni yavrular oluşturarak türünün devam etmesini sağlayan güçlü bir içgüdüdür. Çağdaş genetik ve deneysel tıbbi çalışmalar dişi ve erkek arasındaki bilimsel farklılıkların tek bir kromozom (Y kromozomu) ile bir çift endokrin yapıya (erkekte testise, dişide yumurta hücresine) bağlı olduğunu açıkça göstermiştir

Erkek Üreme Fizyolojisi: Erkek üreme sisteminin varlık amacı sperm üretmek, beslemek ve onu dişiye aktarmaktır. Erkekte bu görevi yerine getiren yapılar birincil üreme organları ve ikincil üreme organları olarak ayrılırlar. Birincil üreme organı erbezleri (testisler), ikincil üreme organları epididim, vaz deferens, seminal vesikül, fırlatma (ejekülatör) kanalları, prostat bezi, bulboüretral bezler ve penisten oluşur.

Spermin Yapısı ve Görevi

Erkek buluğ çağına erdikten sonra her gün ortalama 100- 300 milyon sperm (döl) üretir. Üretilen spermin sayısı yaş ilerledikçe azalsa da erkek ölene kadar sperm üretmeye devam eder. Tam gelişmiş bir sperm, dişinin yumurta hücresini bulup içine girmek için donanım kazanmış olur.

Penis

Üremeyi sağlamak için erkeğin ürettiği ersuyunu (semeni) dişinin vajinasına iletmek ve işemek için kullanılan bir organdır. Yapı olarak 3 adet silindirik yapıdan oluşur. Bunlar penisin üstünü ve yanlarını kaplayan 2 tane kavernoz korpuslar, alt taraftan öne doğru uzanan bir tane süngerimsi korpus ve süngerimsi korpus içinde uzanan bir tane süngerimsi üretradır (sidik kanalı).

Erkek üreme sisteminde görülebilecek aksaklıklar genel olarak

  • testis inmemesi,
  • fıtık,
  • enfeksiyon,
  • tümörler
  • kısırlıktır.

Dişi Üreme Fizyolojisi

Dişi üreme sistemi erkek üreme sisteminden çok farklıdır ve döngüseldir (ritmik). Dişilik temeldir ve erkeğe dönüşebilmesi için Y kromozumunu taşıyan tohum gerekir. Yani dişilik ekilebilen tarlaya benzetilebilir. Erkek tohum (sperm) üreten yapıdır. Kadın üreme sistemi iki temel kavram için vardır. Birincisi kadın bedeninin gebeliğe hazırlanması, ikincisi ise gebelik dönemidir.

Yumurtalıklar (ovaryumlar) erkekteki testislere karşılık gelir ve yumurta (gamet) üretirler. Kalça kemiklerinin oluşturduğu boşluğun üst taraflarına sağlı sollu yerleşmiş iki yumurtalık (ovaryum) vardır. Bunlar beden boşluğuna belirli bağlarla bağlanmış olarak askıda dururlar. Her biri yaklaşık badem büyüklüğünde ve 3 gram kadardırlar.

Yumurta tüpleri, Fallop tüpleri veya uterus (rahim) tüpleri de denir. Rahimden sağa ve sola doğru yumurtalıklara kadar uzanan tüplerdir. Her birinin uzunluğu ortalama 10 cm kadardır ve yapıları 3 tabakadan oluşur.

  1. seroz bağ doku,
  2. kas doku (çevresel ve uzunlaması düz kaslardan oluşur),
  3. mukoza tabakası. Mukoza tabakası mukus üretir ve siliyalı tek sıra epitel hücreleri vardır.

Rahim (Uterus, Döl Yatağı, Ana Rahmi): Bir tane rahim vardır ve tepe aşağı duran armuda benzer. Yaklaşık 7.5 cm uzunluğu, 5 cm genişliği ve 2.5 cm derinliği vardır. Üst tarafı sidik torbasının üstüne yerleşmiştir, alt tarafı sidik torbasının arkasıyla rektumun arasındadır.

Vajina : Ön tarafındaki üretra ile sidik torbası ve arka tarafındaki rektumun arasına yerleşmiştir. Halk arasında hazne veya delik de denir. Genişleyebilen, tekrar kapanabilen ve penisin girdiği tüpsü bir yapıdır. Dış açıklığından başlayıp uterusun serviksine kadar uzanan, yukarıya ve arkaya doğru yönelmiş, ortalama 7-9 cm uzunluğu olan bir kanaldır.

Rahmin başlıca görevleri şunlardır:

  • gebeliğin olmadığı zamanlarda adet kanamalarını yapmak,
  • gebelik süresince cenine yataklık edip beslemek
  • kasılmalar yaparak doğuma yardım etmek.

Dişide Üreme Döngüsü

Dişi üreme sistemi, buluğ çağına erip âdet kanamalarının başlamasıyla menopoz arasındaki yaklaşık 40 yıllık üreme süresince döngüseldir (periyodiktir). Yalnız, bu döngü dişi gebe olduğu sürece oluşmaz. Kişiden kişiye değişse de bu döngü normal olarak 22 ile 45 gün arasında sürer ve ortalama 28 gün (4 hafta) olarak kabul edilir.

Döllenme : Dişi yumurtası yumurtalıktan çıktıktan sonra Fallop tüpü içine çekilir. Döllenme oluşana kadar ortalama 4 günlük bir ömrü vardır ve döllenme olmazsa ölür. Spermler vajinaya bırakıldığında toplam sayıları 150 - 400 milyon kadardır. Spermler dişinin vajinasında ilerleyip, rahmi geçip Fallop tüplerindeki yumurta hücresine ulaşmak zorundadırlar.

Menopoz : Kadınlarda 40 - 50 yaş civarında âdet kanamaları düzensizleşmeye başlar. Bunun nedeni, bu yaşa gelene kadar yumurtlama sürdüğü için çok az sayıda yumurta kalmıştır ve bunlar hormonlara yeterince yanıt veremez. Kısa bir süre sonra hemen hiç yumurta kalmaz, âdet görmeler kesilir. Dişilerde âdet kesilmesine menopoz denir. Menopoz doğal fizyolojik bir olaydır.