İNSAN HAKLARI VE KAMU ÖZGÜRLÜKLERİ - Ünite 6: İnsan Haklarının İç Hukukta Korunması Özeti :
PAYLAŞ:Ünite 6: İnsan Haklarının İç Hukukta Korunması
Giriş
Günümüzde insan haklarının tanınması, korunması ve geliştirilmesi evrensel bir niteliğe büründü. Nitekim başta BM ve AK olmak üzere tüm uluslararası ve bölgesel örgütlerin kuruluş nedeni ve bu örgütlerce kabul edilen insan hakları belgelerinin amacı, insan haklarını ulusal– üstü koruma altına almak ve bunlara ilişkin evrensel standartları belirlemektir. Bununla birlikte, insan hakları, ilke olarak bireylerin devletle ve bazı durumlarda da bireylerle ilişkilerini gerekli kıldığından; insan haklarının asıl ve en öncelikli olarak korunması ulusal hukuk sistemlerinin işidir. İnsan haklarının ulusal düzeyde korunması, insan haklarının anayasa gibi temel metinlerde güvence altına alınmasını, devlet içerisinde insan haklarının güvence altına alınmasından ve uygulanmasından sorumlu ulusal kurumların bulunmasını gerektirir. Ulusal–üstü koruma, ulusal korumayı tamamlayıcı, ikincil ve yedek niteliktedir.
Temel hakların devlete karşı korunması öncelikle devletin üç temel işlevine karşı koruma demek olduğundan; bu ünitede yasama, yürütme ve yargı işlevlerine karşı hak ve özgürlüklerin korunması üzerinde durulmuştur.
İnsan Haklarının Yasama Organına Karşı Korunması
İnsan hakları, her şeyden önce, devletin organlarından, kanun yapan ve vatandaşlar için yasak koyma ve yükümlülük getirme yetkisini elinde tutan yasama organını sınırlar. Yasama organının temelde üç önemli fonksiyonu bulunmaktadır: Yasama organının ilk fonksiyonu, kanun yapmak, değiştirmek ve kaldırmaktır. Yasama organı, bu fonksiyonunu gerçekleştirirken insan haklarının korunması ve geliştirilmesiyle ilgili kanunlara öncelik verebilir. Yasama organının, ikinci fonksiyonu, yıllık bütçenin kabul edilmesi yoluyla mali kontrolün sağlanması görevi bulunmaktadır. Bütçenin kontrolü yoluyla yasama insan hakları faaliyetlerinin fonlanmasını güvence altına alabilir. Üçüncü olarak, yasama oturumları, demokratik olarak seçilen temsilciler arasında idari politika ve faaliyetlerin tartışılmasında bir forum görevi görmektedir. Bu forumlar, insan haklarını ihlal eden işlem ve eylemler hakkında da kullanılabilir.
Temel hak ve hürriyetlerin güvence altına alınması için başvurulacak ilk yol, bunların, kolayca değiştirilemeyecek olan (katı) anayasalarda sayılması ve düzenlenmesidir. Ayrıca, insan haklarının Anayasa’da yer almasının amacı, insan haklarıyla ilgili çağdaş norm ve standartların iç hukuka aktarılmasıdır. İnsan haklarının iç hukuklarda yer almasının ilk örnekleri, 1776 tarihli Virginia Haklar Bildirgesi, 1789 Fransız İnsan ve Yurttaş Hakları Bildirgesi ve 1791 Birleşik Devletler Anayasası Değişikliğidir.
Sınırlamalara Karşı Güvencelerin Anayasada Düzenlenmesi
Sınırlamaların Kanuniliği İlkesi
1924, 1961 ve 1982 Anayasalarında temel hak ve hürriyetlerin sınırlanmasında kanunilik ilkesi benimsenmiştir. Ancak 1982 Anayasası’nın 119/6. maddesiyle Cumhurbaşkanına olağanüstü hâlin gerekli kıldığı konularda, Cumhurbaşkanlığı kararnamesi çıkarma ve temel hak ve özgürlükleri düzenleme yetkisi verilmektedir. AY m. 13’e göre, temel hak ve hürriyetler ancak kanunla sınırlanabilir. Şu hâlde, temel hak ve hürriyetleri sınırlamaya yetkili makam yasama organı, bir diğer deyimle TBMM’dir. Temel hak ve hürriyetlerin sınırlanmasının kanuniliği ilkesi, II. Meşrutiyetten beri anayasalarımızda yer almaktadır.
Sınırlamaların Sebebe Bağlılığı İlkesi
4709 sayılı Kanun’la değişik AY m. 13’te temel hak ve hürriyetlerin özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabileceği belirtilmiş; Anayasa’nın çeşitli maddelerinde de (m. 20, 21, 22, 23, 26, 28, 31, 33, 34) millî güvenlik, kamu düzeni, suç işlenmesinin önlenmesi, genel sağlık ve genel ahlâkın korunması veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması, sosyal ve ekonomik gelişmenin sağlanması, sağlıklı ve düzenli kentleşmenin gerçekleştirilmesi ve kamu mallarının korunması, cumhuriyetin temel nitelikleri ve devletin ülkesi ve milleti ile bölünmez bütünlüğünün korunması, Devlet sırrı olarak usulünce belirtilmiş bilgilerin açıklanmaması, başkalarının şöhret veya haklarının, özel ve aile hayatlarının yahut kanunun öngördüğü meslek sırlarının korunması veya yargılama görevinin gereğine uygun olarak yerine getirilmesi, bu maddelerde düzenlenen hak ve özgürlükler açısından birer sınırlandırıcı sebep olarak düzenlenmiştir.
Kanunların Anayasaya Uygunluğunun Yargısal Denetimi
Kanun koyucunun temel hak ve hürriyetlere aşırı bir şekilde müdahale etmesinin ve idareye temel hak ve özgürlüklere dokunma konusunda Anayasa’ya aykırı yetkiler vermesinin engellenmesi için kanunların anayasaya uygunluğunun bağımsız bir yargı organı tarafından denetlenmesi gerekir. Anayasa’da (m.11) kanunların Anayasa’ya aykırı olamayacağı belirtilmiş; kanunların, kanun hükmünde kararnamelerin ve TBMM İçtüzüğünün Anayasa’ya şekil ve esas bakımından uygunluğunu denetlemekle ve bireysel başvuruları karara bağlamakla görevli (m. 148) bir tarafsız yargı organı olan Anayasa Mahkemesi’ne yer verilmiştir.
İnsan Haklarını Koruyucu İşlev Gören TBMM Komisyonları
İnsan haklarını TBMM’ye karşı koruyan anayasa yargısı denetiminin dışında, TBMM’nin kendi içinde de, siyasi nitelikte de olsa, insan haklarını koruyucu işlev gören, bazıları sürekli, bazıları geçici nitelikte komisyonlar bulunmaktadır. TBMM İçtüzüğünde öngörülen Anayasa Komisyonu, Dilekçe Komisyonu ve İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu, bu tür işlev gören sürekli komisyonlardandır
İnsan Haklarının Yürütme Organına Karşı Korunması
Yürütme, kanunları uygulayan mekanizmaları denetlemektedir. İlgili kanunlar yoluyla, yürüme ve onun bürokrasisi, insan haklarını koruyan ve geliştiren kanunların uygulanmasında önemli bir role sahiptir. Özellikle kanun koyma ve icra etme yetkilerinin aynı ellerde toplandığı devirlerde ve hükümet başındakilerin dediği ve dilediğinin kanun olduğu memleketlerde vatandaş için en tehlikeli organ hükümettir. Bu nedenle, tarihten beri genellikle insan haklarının yürütme organına karşı korunması hep ön planda olmuştur.
1982 Anayasasına göre, yürütme sadece bir görev değil, aynı zamanda da bir yetkidir. Yürütmeye yetki olma gücünü Anayasaya serpiştirilmiş bazı hükümler vermektedir (m.73,104, 119, 124, 167). Türkiye’de yürütme ve idareye hâlâ merkeziyetçilik hakimdir. Bu yapı, demokrasinin yerel ve gerçek bir zemine oturmasını güçleştirmektedir (119/6).Ayrıca başta Anayasa olmak üzere kanunlar yürütme ve idareye özellikle kolluk güçlerine insan hakları alanına müdahale konusunda son derece geniş yetkiler vermektedirler. Bu bağlamda korumanın gerekliliğinin önemi anlaşılabilir. Koruma mekanizmaları ise idarenin yargısal denetimi, idari usul ve ilkeler ile kanunsuz emir şeklindedir.
Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu
6701 sayılı Türkiye İnsan Hakları Kurumu ve Eşitlik Kanunu ile kamu tüzel kişiliğini haiz, idari ve mali özerkliğe sahip ve özel bütçeli, düzenleyici ve denetleyici kurum niteliğinde ve Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu kurulmuştur (m. 8). Kurum, yetki ve görevleri, oluşturulma biçimleri, bağımsızlık ve çoğulculuk güvenceleri ile işleyiş şekillerine ilişkin uluslararası standartlar, Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nun 20.12.1993 günlü, 48/134 sayılı kararıyla kabul edilen Paris Prensipleri ile belirlenen ulusal insan hakları kurumu niteliğindedir.
Kurumun görevleri 6701 sayılı Kanunun 9/1 maddesinde 20 bent hâlinde sayılmıştır. Buna göre Kurum; insan haklarının korunmasına, geliştirilmesine, ayrımcılığın önlenmesine ve ihlallerin giderilmesine yönelik çalışmalar yapar. İnsan hakları ve ayrımcılıkla mücadele konularında bilgilendirme ve eğitim yoluyla kamuoyunda duyarlılığı geliştirir. Millî eğitim müfredatında bulunan insan hakları ve ayrımcılık yasağıyla ilgili bölümlerin hazırlanmasına katkıda bulunur. İnsan haklarının korunması, ayrımcılığın ortadan kaldırılması ve toplumdaki eşitlik anlayışının geliştirilmesine yönelik olarak üniversiteler ile ortaklaşa faaliyetlerde bulunur; Yükseköğretim Kurulunun eşgüdümünde üniversitelerin insan hakları ve eşitlik ile ilgili bölümlerinin kurulmasına ve insan hakları ve eşitlik öğretimine dair müfredatın belirlenmesine katkı sağlar. Kamu kurum ve kuruluşlarının meslek öncesi ve meslek içi insan hakları ve eşitlik eğitimi programlarının esaslarının belirlenmesine ve bu programların yürütülmesine katkıda bulunur.
Kurumun karar organı olan ve görev ve yetkilerini kendi sorumluluğu altında, bağımsız olarak yerine getiren Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurulu, biri Başkan, biri İkinci Başkan olmak üzere Cumhurbaşkanı tarafından atanan on bir üyeden oluşur. Kurul üyelerinin görev süresi dört yıldır.
İnsan Hakları İl ve İlçe Kurulları
İl ve İlçe İnsan Hakları Kurullarının Kuruluş, Görev ve Çalışma Esasları Hakkında Yönetmelik ile insan hakları bilincini geliştirmek, insan haklarını korumak, ihlal iddialarını incelemek ve araştırmak, insan hak ve özgürlüklerinin kullanılmasının önündeki engeller ile hak ihlallerine yol açan sosyal, siyasi, hukuki ve idari nedenleri incelemek, araştırmak ve bunların çözümüne ilişkin önerilerde bulunmak üzere, il ve ilçelerde insan hakları kurulları kurulmuştur (m. 1).
Kamu Denetçiliği Kurumu
Kamu denetçiliği (ombudsman) idarenin; yaptığı haksızlıkları ortaya çıkarmak, takdir yetkisinin kötüye kullanılmasını önlemek, hukuk kurallarına saygılı olmayı ve uygun hareket etmeyi sağlamak, icraî niteliklerde olmayan önerilerde bulunmak, kamu hizmetlerinin hakkaniyete uygun ve daha iyi görülmesi için gerekli düzenlemelerin yapılması önerisinde bulunmak amaçlarını güden bir kurumdur. Çoğunlukla hak ve özgürlüklere yönelik idari işlem ve eylemler karşısında, ilgililerin doğrudan başvurusu üzerine, gerekli ön bilgileri topladıktan sonra, gözlemlerini ilgili makama iletmek ve ondan bu tutumundan vazgeçmesini isteme yetkisine sahip olması nedeniyle, idare – vatandaş ilişkilerinden kaynaklanan uyuşmazlıklarda, bireylerin temel hak ve özgürlüklerini koruyucu bir fonksiyona sahiptir. Kamu denetçiliği kurumu ilk defa İsveç Kralı XII’nci Şarl tarafından 1713’te uygulanmış ve bu kurumun oluşumunda, Şarl’ın Osmanlı Devleti’nde zorunlu ikamet etmek durumunda kaldığı dönemde Şeyhülislamlık kurumundan etkilendiği sanılmaktadır.
Ülkemizde 6328 sayılı Kamu Denetçiliği Kurumu Kanunu (RG: 29 Haziran 2012-28338) ile de TBMM Başkanlığına bağlı, kamu tüzel kişiliğini haiz, özel bütçeli ve merkezi Ankara’da bulunan Kamu Denetçiliği Kurumu kurulmuştur. Başdenetçilik ve Genel Sekreterlikten oluşan Kurumda bir başdenetçi ve beş denetçi ile Genel Sekreter ve diğer personel görev yapar. Kurum, gerekli gördüğü yerlerde büro açabilir.
Kurum, idarenin işleyişi ile ilgili şikâyet üzerine, idarenin her türlü eylem ve işlemleri ile tutum ve davranışlarını; insan haklarına dayalı adalet anlayışı içinde, hukuka ve hakkaniyete uygunluk yönlerinden incelemek, araştırmak ve idareye önerilerde bulunmakla görevlidir. Ancak; yasama yetkisinin kullanılmasına ilişkin işlemler, yargı yetkisinin kullanılmasına ilişkin kararlar ve Türk Silahlı Kuvvetlerinin sırf askerî nitelikteki faaliyetleri Kurumun görev alanı dışındadır.
İnsan Haklarının Yargı Organına Karşı Korunması
Yargının temel fonksiyonu, hukuki uyuşmazlıkları çözmek ve hukuka aykırılıkları karara bağlamak, kanunları yorumlamak ve uygulamaktır. Bununla birlikte yargının etkinliği, bağımsızlık, tarafsızlık ve üyelerinin yetkileri gibi çeşitli faktörlere bağlıdır. İnsan haklarının bir ülkenin anayasasına ve kanunlarına iyice yerleştikten sonra, yargı organları, onun korunmasında önemli bir role sahiptir.
Yargıda Bulunması Gereken Nitelik, Özellik ve Güvenceler
Eğer, temel hak ve özgürlüklerin korunmasında ilk adım, yargısal başvuru yolları başta olmak üzere, çeşitli hak arama yollarının öngörülmesi ise, ikinci adım da yargısal korunmayla ilgili özel güvenceler getirilmesidir. İnsan hakların korunması açısından yargı organlarının bağımsızlığı en önemli şarttır. Anayasamız, yargı organlarına karşı bireylerin temel hak ve özgürlüklerinin korunması için önemli güvenceler getirmiştir. Anayasaya göre, yargı yetkisi bağımsız ve tarafsız mahkemelerce kullanılacaktır (m. 9). Dolayısıyla öncelikle mahkemelerin bağımsızlığı sağlanmalıdır. Anayasa, mahkemelerin bağımsızlığını sağlamak için 138. ve 139. maddelerinde “mahkemelerin bağımsızlığı” ve “hâkimlik teminatı”na ilişkin hükümler getirmiştir.
Hâkimlerin bağımsızlığı, onların gerek yürütme, gerek yasama organına bağlı olmadıkları, bu organlardan bağımsız oldukları, bu organların hâkimlere emir ve talimat veremeyeceği, genelge gönderemeyeceği ve tavsiyede bulunamayacağı anlamına gelir. Hâkimlik teminatı ise, hâkimlerin bağımsızlığını korumaya yönelik kavramlardan biri ve fakat en önemlisidir. Hâkimlere kişisel teminatlar sağlanmalıdır ki hâkim, her türlü maddi ve manevi kaygı ve etkilerden uzak olarak, görevini, Anayasaya, kanunlara ve hukuk kurallarına uygun olarak vicdani kanaatine göre (AY m. 138/1) yapabilsin.
Hâkimlerin, sadece yasama ve yargı organları karşısında bağımsız olmaları yeterli değildir; davalı ve davacı karşısında da bağımsız ve tarafsız olmaları gerekir. Bu nedenle, bazı durumlarda hâkimin davaya bakması yasak edilmiş, bazı durumlarda da taraflara hâkimi reddetmek yetkisi tanınmıştır. 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu, hâkimin davaya bakmaktan yasaklanması ve reddi konularında, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) uygulanacağını öngörmüş, 56 ve 57. maddelerinde ise bu konuda izlenecek usulü düzenlemiştir.
Anayasa Mahkemesine Bireysel Başvuru Hakkı
Bireysel başvuru hakkı, temel hak ve özgürlükleri kamu gücü tarafından ihlal edilenlerin başvurabilecekleri ikincil ve yardımcı nitelikli bir dava türüdür. Anayasalar tüm devlet organlarını bağladığına göre yasama, yürütme ve yargı organlarının anayasada güvence altına alınmış temel hak ve özgürlüklere saygı göstermesi zorunludur. Bunu sağlamak amacıyla, bir hukuk devletinde hem idari hem de yargısal mekanizmalar öngörülmüştür. Bir temel hak ve özgürlük ihlali, anayasa yargısı, idari yargı ya da adli yargı aracılığıyla ortadan kaldırılabilir. Bireysel başvuru yolu, tüm bu mekanizmaların ihlali ortadan kaldırmadığı durumlarda kullanılabilecek olağanüstü bir başvuru yoludur.
Bireysel başvurular, başvuru formuna uygun olarak şahsen ve doğrudan doğruya Anayasa Mahkemesi’ne yapılabileceği gibi diğer mahkemeler veya yurt dışı temsilcilikler vasıtasıyla yapılabilir. Herkes bireysel başvuru yoluna başvurma hakkına sahiptir. Bireysel başvurunun, başvuru yollarının tüketildiği ve buna ilişkin kararın kesinleştiği tarihten, başvuru yolu öngörülmemişse ihlalin öğrenildiği tarihten itibaren otuz gün içinde yapılması gerekir. Başvurucu mücbir sebep veya ağır hastalık gibi haklı bir mazereti nedeniyle süresi içinde başvurusunu yapamadığı takdirde, mazeretinin kalktığı tarihten itibaren onbeş gün içinde ve mazeretini belgeleyen delillerle birlikte başvurabilir. Başvurular, başvuru formu kullanılarak resmî dilde yapılır. Başvuru formunda yer alması gereken hususlar 6216 sayılı Kanun’da (m. 47/3) ve İçtüzükte (m. 59/2) gösterilmiştir. Bireysel başvuru hakkında kabul edilebilirlik kararı verilebilmesi için 6216 sayılı Kanunun 45 ila 47’nci maddelerde öngörülen şartların taşınması gerekir.
Temel Hak ve Özgürlüklerin Devlet Organlarınca İhlalinden Devletin Sorumluluğu
Temel hak ve hürriyetleri ihlal olunan kişiler yetkili makamlara başvurma hakkına sahiptir. Bu ihlalin resmi görevliler tarafından görevlerinin ifası sırasında yapılmış olması görevli için bir mazeret teşkil etmez. İhlalden doğan zarar Devlet tarafından ödenecektir ve devletin bu ödeme nedeniyle sorumlu görevliye rücu hakkı saklıdır. AY m. 40/3’e göre, temel hak ve hürriyetlerinin haksız yere kamu görevlilerince ihlalinden doğan zararlardan temel ve genel ilke olarak, aslî ve birinci derecede Devlet sorumludur, memur ve diğer kamu görevlileri ise sadece «rücû sorumlusu»dur.