İNSAN VE DAVRANIŞ - Ünite 6: Tutumlar ve Kalıp Yargılar Özeti :

PAYLAŞ:

Ünite 6: Tutumlar ve Kalıp Yargılar

Tutum

Tutum , bir şeyin beğenilir olması ya da olmaması açısından değerlendirilmesi sonucunda bu şeye karşı ortaya çıkan psikolojik bir eğilimdir.

Tutum , kişinin herhangi bir şey hakkında nasıl davranması gerektiğini belirleyen, o şey hakkındaki hisleri (duyguları), inanışları ve düşünceleri toplamıdır.

Tutum Bileşenleri

Tutumları anlamak üzere geliştirilmiş bir modele ABC Modeli adı verilmektedir. Bu modele göre tutumu oluşturan üç unsur bulunmaktadır. Bunlar;

  • Duygu (affect),
  • Biliş (cognition) ve
  • Davranış niyetidir (behavioral intention).

Bu üç unsurun İngilizce adlarının baş harfleri nedeniyle modele ABC Modeli denilmektedir.

Bu modeldeki ilk unsur olan duygu , tutumun hislerle ilişkili kısmını ifade etmektedir. Bu unsuru kan basıncı, deri iletkenliği analizi gibi fizyolojik ölçümler yaparak ya da kişinin hislerine ilişkin sözlü ifadelerine bakarak anlamak mümkündür. En çok bilinen fizyolojik ölçüm olan deri iletkenliği analizi, kişilerin duygusal uyarımlar karşısında terleyerek gösterdiği tepkinin şiddetinin ölçülmesi esasına dayanmaktadır.

Modeldeki ikinci unsur olan biliş, tutumun inançlar ile ilgili unsurudur. Bu unsuru tutumları ölçen ölçekler kullanarak ya da kişinin belli inanışlarını ortaya koyan sözlü ifadelerini değerlendirerek anlamak mümkündür.

Modeldeki üçüncü unsur davranış niyeti dir. Bu unsur kişinin başka varlıklara ya da durumlara karşı nasıl davranma eğiliminde olduğunu ifade etmektedir ve tutumun düşünme ile ilgili unsurudur. Bu unsuru kişinin davranışlarını gözlemlediğimizde anlayabiliriz. Diğer taraftan kişinin sözlü ifadeleri de bize onun niyeti hakkında fikir verebilir.

ABC Modeli bize tutumun duygu, düşünme ve belli bir davranışta bulunma niyeti bileşenlerinden oluştuğunu göstermektedir.

ABC Modelinde ifade edilen biliş unsuru, tutumların inançlarla da ilişkili olduğunu ortaya koymaktadır. Tutumu kavramsallaştıran en bilindik model beklentideğer modelidir. Bu modele göre kişi her psikolojik objeye ilişkin inanışlara sahiptir. Daha açıklayıcı olmak gerekirse, örneğin, kişinin bir şeye sahip olmanın doğru olacağına ilişkin inancı varsa ve bu inanışı çok güçlüyse ayrıca bu şeyi elde edebileceğine dair beklentisi varsa ve bu şeyi elde etmeye verdiği değer de yüksekse o şeyi elde etmek için gereken davranışı göstermeye eğilimli olacaktır.

Tutumlar, kişinin değerleri, duygu durumu ve duyguları ile yakından ilişkilidir. Bunlardan değerler en az değişkenlik gösterendir. Değerler, kişinin hayatta ne için çabalamak gerektiğine ve nasıl davranmasının doğru olacağına ilişkin inanışlarıdır. Değerler, kişiye hangi tür davranışların daha uygun olduğuna karar verirken yol gösteren prensipler, standartlardır. Değerler;

  • Uç değerler ve
  • Aracı değerler olmak üzere ikiye ayrılır.

Uç değerler, kişinin en son ulaşmak istediği durumu ifade ederler (mutluluk, başarma, kendine saygı, özgürlük, dostluk vb.).

Aracı değerler ise kişinin uç değerlere ulaşmasına yardım eden değerlerdir (dürüstlük, yardımseverlik, itaat sorumluluk, cesaret vb.) Kişiler aracı değerleri ile nasıl davranmaları gerektiğini belirlerler. Değerler kişinin tutumlarının önemli bir belirleyicisidir.

Tutumlar, kişinin duygu durumu ile de ilgilidir. Kişinin duygu durumu onun belli bir durumdaki ruh halini ifade eder. Duygu durum çok değişkendir. İki tür duygu durum vardır:

  • Pozitif duygu durum ve
  • Negatif duygu durum.

Pozitif duygu durumunda kişiler kendilerini heyecanlı, aktif, hevesli, güçlü, sevinçli, enerjik hisseder ve bu ruh hallerine uygun davranışlar göstermeye eğilimli olurlar. Diğer taraftan negatif duygu durumunda olan kişiler kendilerini kederli, sinirli, endişeli, korkmuş hissederler.

Tutumlar duygularla da ilişkilidir. Duygular kısa ömürlü ve yoğun hislerdir. Duygular zaman içinde kişinin duygu durumunu beslerler. Kişinin duyguları da duygu durumu gibi çok değişkendir ve tutumlarını etkiler.

Tutumların Oluşumu

Tutumların oluşumunda öğrenmenin etkisi büyüktür. Çünkü kişiler tutumlarını sosyal çevrelerinden öğrenirler. Kişiler kendi deneyimlerinden, başkaları tarafından kendilerine aktarılanlardan ya da gözlemlerinden neyin iyi ya da kötü neyin yararlı ya da zararlı, neyin doğru ve kabul edilebilir neyin yanlış ya da kabul edilemez olduğunu öğrenir ve ona göre davranma niyeti gösterirler.

Kişiler çocukluktan itibaren en yakın aile bireylerinden başlayarak çevrelerindeki kişilerin davranışlarını gözlemler ve bu davranışları taklit ederek öğrenirler. Taklit ettikleri davranışlarının takdir edilmesi onların bu davranışları sürdürme eğiliminde olmalarını sağlar. Bu duruma sosyal öğrenme adı verilir.

Kişiler arkadaş grupları içinde, grubun normlarına uygun biçimde davrandıkları ölçüde grubun bir üyesi olarak kabul gördüklerini hissettikleri zaman, grupta kabul edilmiş davranışları sergileme eğiliminde bulunurlar. Okullar, öğretmenler, kurallar, cezalar ve ödüller genç yaştaki kişilerin davranışlarının şekillenmesinde çok etkilidirler. Kişilerin, kendilerinin doğrudan doğruya yaşadıkları deneyimler yoluyla öğrendikleri tutumlar daha kalıcı olmaktadır.

Tutumların Ölçümü

Tutum ölçümleri;

  • Doğrudan ölçümler ve
  • Dolaylı ölçümler olarak iki şekilde yapılabilmektedir.

Doğrudan Tutum Ölçümü

Birçok tutum ölçümü bireylere doğrudan yöneltilen sorularla ölçülmektedir. Doğrudan tutum ölçümlerinde soruların yöneltileceği bireylerin konuyla ilgili tutumlarının farkında oldukları varsayılır. Dolaylı tutum ölçümünde ise böyle bir varsayım söz konusu değildir ve elde edilen bilgiler dolaylı olarak tutumlarla ilişkilendirilir.

Doğrudan tutum ölçümlerinde bireylere yöneltilen;

  • İfadeler/sorular,
  • İfadelerin/soruların sırası,
  • Sunulan cevap seçenekleri (ölçekler) ve
  • Yapısı büyük önem taşımaktadır.

Tutum İfadeleri / Soruları : Doğrudan tutum ölçümlerinde dikkat edilmesi gereken en önemli unsurlardan biri, cevap verecek kişinin soruyu, ifadeyi doğru anlamasını sağlamaktır. Araştırmacıların kullanacakları kelime seçiminde, cümle yapılarında ve dilbilgisi kurallarında dikkatli olmaları gerekmektedir. Sorunun açık, anlaşılır ve yanlış anlamaya yer bırakmayacak şekilde yalın olması gerekir

Yöneltilen sorularda birden çok ifadenin yer alması veya iki negatif ifade kullanılması, soruların anlaşılmamasına sebep olabilir. Bireyler sorulan sorularla belirli bir cevaba yönlendirilmemelidir. Son olarak, doğrudan tutum ölçümlerinde her ne kadar bireylerin tutumlarının farkında olduğu varsayılsa da, birbirine benzer ifadelerin veya soruların kullanılması yararlı olacaktır.

Tutum İfadelerinin/Sorularının Sırası: Araştırmacılar, kişilere yöneltilen ifade ve/veya soruların sırasının bireylerin zihinlerinde farklı etkilere sebep olabileceğini ortaya koymuşlardır. Özellikle birbiri ile ilişkili tutumların ölçümünde, bireyler iki tutum arasında benzetme veya karşılaştırma yoluna gidebilmektedirler.

Cevap Seçenekleri (Ölçekler): Tutumların ölçülmesinde ilk çalışmalar Thurstone tarafından gerçekleştirilmiştir. Ölçekte, kişiler tutum cümlesine ilişkin olumlu ve olumsuz değerlendirmelerde bulunarak 1’den 11’e kadar bir rakam işaretlemektedirler. 1= olumlu, 11= olumsuz değerlendirmeyi ifade etmektedir ve rakamların birbirlerine eşit uzaklıkta olduğu varsayılır. Kişi bu rakamlardan birini seçerek olumluya yakın veya olumsuza yakın değerlendirmelerde bulunabilmektedir. Ölçeğin orta noktası nötr olma durumunu ifade eder.

Tutum ölçümlerinde kullanılan bir diğer ölçek tipi Likert ölçek tipidir. Rensis Likert tarafından geliştirilen bu ölçekte kişinin tutum ifadesine katılma derecesi ölçülmektedir. Kişilerden söz konusu tutuma yönelik ifadeleri 1’den 5’e kadar sıralanan ve farklı katılım derecelerini ifade eden bir skala üzerinde değerlendirmeleri istenir (1= Kesinlikle/Tamamen Katılmıyorum, 2= Katılmıyorum, 3= Kararsızım, 4= Katılıyorum, 5= Kesinlikle/Tamamen Katılıyorum gibi).

Tutum ölçümlerinde kullanılan bir diğer ölçek tipi Osgood’un duygusal anlam veya anlamsal ayrım ölçeğidir. Herhangi bir tutum objesine ilişkin birbirine zıt sıfat çiftleri ve bu sıfat çiftleri arasında 5’li veya 7’li aralıklar kullanılarak oluşturulan bir ölçektir. Araştırmacılar her tür tutum objesi için bu ölçeği kullanabildikleri gibi, pazarlama alanında bir markaya veya ürüne yönelik tutumların ölçümünde de sıklıkla uygulanmaktadır.

Guttman’ın geliştirdiği bir diğer ölçek tipinde ise birden çok ifadenin tek bir tutumu ölçüp ölçmediğinin saptanması söz konusudur. Guttman ölçeğinde birbirine benzer biçimdeki, aynı tutuma ilişkin ifadeler sıralanarak bireylerin bu ifadelere olan yaklaşımları değerlendirilir. Benzer ifadelerden birine verilen olumlu/olumsuz bir yanıt, aynı tutuma ilişkin diğer ifadelerde de görülecektir. Örneğin;

  • Kadınlar çalışmamalıdır.
  • Kadınların en önemli görevi evdeki yükümlülüklerini yerine getirmektir.
  • Erkekler eşlerinin çalışmasına izin vermemelidir.

Guttman ölçeğinin en büyük avantajlarından biri tutumun iyi seçilmiş birkaç ifade ile ölçülerek geçerlilik ve güvenilirliğinin yüksek olmasıdır.

Son olarak, Bogardus’un Toplumsal Mesafe Ölçeği daha çok toplumsal sınıflara, değerlere veya etnik gruplara özgü tutumların ölçümünde kullanılmaktadır. Bireylerin bir ulusa veya etnik gruba ilişkin sosyal mesafesi ölçülmeye çalışılır. Sınıflamalı bir ölçek türüdür ve ölçekte yer alan “ cevap seçenekleri arasındaki uzaklıkların birbirine eşit olma ” varsayımını taşımaz. Dolayısıyla elde edilen cevaplar % ve frekansa göre değerlendirilmektedir.

Cevap Seçeneklerinin (Ölçeklerin) Yapısı: Tutum ölçümlerinde bireylere sunulan cevap seçenekleri dikkat edilmesi gereken bir noktadır. Öncelikle konuyu her açıdan kapsayacak cevaplara yer verilmelidir. Bireyi, sunulan cevap seçenekleri ile konuya ilişkin olumlu ya da olumsuz bir cevaba zorlamak doğru bir ölçüm olmayacaktır. Dolayısıyla, ‘Nötrüm’, ‘Fikrim yok’, ‘Ne katılıyorum, ne katılmıyorum’ gibi cevap seçeneklerinin de olması gerekmektedir.

Krosnick ve Fabrigar (1991), cevap seçeneklerinin 7’den fazla olması durumunda, bireylerin kafa karışıklığı yaşayabileceklerini ve bu durumun ölçeğin güvenilirliğini azaltabileceğini belirtmiştir. Benzer şekilde, cevap seçeneklerindeki rakamların neyi ifade ettiğinin belirtilmemesinin de kişilerin yanlış değerlendirmelerde bulunmasına sebep olabileceği görülmüştür. Dolayısıyla, 1= Kesinlikle Katılmıyorum, 2= Katılmıyorum, 3=Kararsızım, 4=Katılıyorum, 5= Kesinlikle Katılıyorum veya 1: Olumlu, 7: Olumsuz gibi açıklayıcı ifadelere yer verilmesi, bireylere cevaplamada kolaylık sağlayacak ve yanlış anlamaları ortadan kaldırabilecektir.

Dolaylı Tutum Ölçümü

Davranışların gözlemlenmesi yolu ile ölçüm gerçekleştirmek en sık kullanılan dolaylı tutum ölçümlerindendir. Bu ölçümler araştırmacıların, bireyin kendisinin dahi farkında olmadığı tutumlarını ortaya çıkarmada yardımcı olabilmektedir. Ancak araştırmacıların tutumla ilişkilendirecekleri davranışların tespitinde dikkatli olmaları gerekir.

Tüm bu ölçüm türlerine bakıldığında, dolaylı ve doğrudan ölçümlerin birlikte gerçekleştirilmesi, tutumların kapsamlı ve doğru bir şekilde anlaşılmasını sağlayacaktır.

Tutum Davranış İlişkisi

Kişinin tutumu ile kendisinden beklenen davranışın birbirlerinden farklı olması durumunda kişide bilişsel karmaşa ortaya çıkmaktadır. Kişinin tutumlarına aykırı bir davranış sergilemesi gereken durumlarda bu durumun kişide yaratacağı gerginliği ortadan kaldırmak adına bazı önerilerde bulunulabilir. Bunlar şöyle sıralanabilir;

  • Kişiler kendilerinden beklenen davranış ile kendilerinin tutumları sebebiyle eğilimli oldukları davranışlar arasındaki farkın çok da önemli olmadığını düşünebilir.
  • Kendi tutumlarının gerekçelerini savunarak karşı tarafı eğilimi olan davranışı yapmak konusunda ikna etmeye çalışabilir.
  • Kendisinden tutumlarına aykırı davranışlar bekleyen kişilerden uzaklaşarak onlarla iletişimini en aza indirmeye çalışabilir.
  • Tutumlar ile davranışlar arasındaki farklılığın bir sebebi de kişinin aynı objeye karşı farklı tutumlar içinde olabilmesidir. Buna çift tutum modeli denilmektedir.
  • Tutum ile davranış arasındaki ilişki bazı bakımlardan farklı olabilmektedir. Bunlar;
    • Tutumun spesifik (bir şeye özgü) olması,
    • Tutumun kişinin kişisel çıkarıyla ilintili olması,
    • Tutumun kişilik faktörüne bağlı olması ve
    • Tutumun sosyal ortama bağlı olmasıdır.

Tutumun spesifik olması : Bazı tutumlar genel bazıları ise belli bir şeylere özeldir. Belli bir şeye özgü olan tutumlar, kişinin o konudaki davranışının muhtemel belirleyicisidir. Diğer bir ifadeyle bir tutum ne kadar spesifik olursa davranışla ilişkisi de o kadar güçlü olmaktadır.

Tutumun kişisel çıkarla ilintili olması : Tutum kişinin ilgi duyduğu bir şeyle alakalı olduğunda tutum ile davranış arasındaki ilişki daha güçlü olmaktadır. Bu durumun tersinde ise yani kişinin kendisi için önemli olmayan konulardaki tutumu ile davranışı arasında ilişki olması beklenmez.

Tutumun kişilik faktörüne bağlı olması : Tutum ile davranış arasındaki ilişkide etkili olan bir kişilik özelliği öz-denetimdir. Öz-denetim, kişinin sosyal bir çevrede sergilediği davranışının başka kişiler tarafından nasıl değerlendirildiğini belirleyerek davranışlarını yeniden düzenlemesidir. Öz denetimi yüksek olanlar durumun gerektirdiği biçimde davranmaya çalıştıklarından farklı durumlarda farklı davranışlar sergilerler. Öz denetimi düşük olanlar ise farklı durumlarda da tutumlarıyla uyumlu davranışlar göstermektedirler.

Tutumun sosyal ortama bağlı olması: Kişiler içinde bulundukları sosyal ortamda kabul edilmiş değerlerle uyumlu tutumlara sahip olmasalar bile içinde bulundukları sosyal ortamda uygun olan davranışları gösterme eğiliminde olurlar. Bu nedenle farklı toplumsal kültürel değerlerle yetişmiş bir kişi farklı değerleri olan bir ortamda tutumundan farklı davranışlar gösterebilir.

Kalıpyargılar

Bireylerin ait oldukları sosyal gruplar içerisindeki temsilleri psikolojik bir temsildir ve diğer bireyler ya da gruplar tarafından nasıl algılandıkları ile ilgilidir. Kalıpyargılar , belirli gruplara ve bu gruplara dâhil olan bireylere ilişkin genellemeleri ifade eder. Bu genellemeler, grubun veya bireyin psikolojik temsiliyeti yani algılanması ile ilişkilidir.

Kalıpyargılar belirli bir toplumsal grup hakkında sahip olunan inançlardır. Cinsiyet grupları, etnik gruplar veya yaş grupları gibi farklı birçok grupla ilişkili kalıpyargılar geliştirilebilir. Kalıpyargılar durağan olmayıp, zaman içerisinde değişen yaşam düzeni ve sosyal yapılar sayesinde ufak farklılıklar gösterebilmektedirler.

Bireylerin neden kalıpyargılar geliştirdikleri sorusu sosyal psikolojinin açıklamaya çalıştığı bir diğer konudur. Kalıpyargıların oluşum sebepleri;

  • Bireylerin sosyal olguları anlamlandırmasına yardımcı olması,
  • Bireylere algılama süreçlerinde enerji tasarrufu sağlaması ve
  • İçinde bulundukları sosyal gruplar tarafından paylaşılan inançlar olması şeklinde özetlenebilir.

Tajfel (1969, 1981) kalıpyargıların sınıflama (kategorizasyon) süreci sonucu oluşan inançlar olduğunu belirtmiştir. Bireyler sosyal gruplar arasındaki benzerlik ve farklılıklara göre zihinlerinde bilişsel kategoriler oluşturur ve bu gruplarla ilintili algılama süreçlerinde bu bilgileri kullanarak düşünce ve davranışlarını anlamlandırır. Kalıpyargılar bireylere kolay hatırlanan, ulaşılabilir özet bilgiler sunarak algılama sürecini kısaltır ve enerji tasarrufu sağlar.

İlk olarak Gordon Allport (1954) tarafından ortaya atılan zaman ve çaba tasarrufu yaklaşımı ilerleyen yıllarda sosyal psikoloji alanında oldukça kabul görmüştür. Buna göre, insanlar çevrelerini ve çevrelerinde olup biten tüm olayları algılama ve anlama noktasında sınırlı kapasiteye sahiplerdir. Kalıpyargılar, bireylerin zihinlerinde oluşturulmuş sınıflamalar sonucunda özet bilgiler sunarak, bireyin karmaşık ve dinamik çevresini algılanmasında daha az zaman ve çaba sarf etmesini sağlamaktadır.

Son olarak, kalıpyargıların içinde bulunulan sosyal grup tarafından benimsenmiş, paylaşılan inançlar olması da kalıpyargıların oluşum sebepleri arasında gösterilebilir. Bireyler içinde bulundukları grubun geneline benzer şekilde hareket ederek sosyal çevrelerine uyum sağlarlar. Bu durum birey-sosyal çevre bütünleşmesi ile açıklanabilir. Bireyler üyesi oldukları gruba zarar verecek davranış ve düşüncelerden uzak dururlar.

Kalıpyargının Gelişimi

Kalıpyargıların gelişim süreci temelde iki başlık altında açıklanabilir. Bunlar,

  • Kalıpyargıların oluşumu ve
  • Aktif hale gelmesidir.

Kalıpyargıların oluşum aşaması bireyin zihninde gerçekleşen kategorizasyon (sınıflama) sürecini ifade eder. Birey herhangi bir sosyal objeye ilişkin benzerliklerden veya farklılıklardan yola çıkarak sınıflamalar gerçekleştirir. Bu benzerlikler ve farklılıklar gerçek de olabilir, gerçek olmayıp tamamen bireyin algısına dayalı bir durum da olabilir. Kişi belirli bir gruba özgü bir kalıpyargı oluştururken, geçmişten gelen bilgisini, grup üyelerinin benzerliklerini, diğer gruplardan farklılıklarını ve gruba atfettiği sıfatları kullanır. Bu sıfatlar, o grubun etiketini, yani kişinin zihninde oluşturdukları kategorinin özelliklerini oluşturur.

Birey geliştirdiği kalıpyargıları bilinçli veya bilinç dışı harekete geçirebilir. Çevresel faktörler, kalıpyargı geliştirdiği grup üyelerinden biri ile iletişime geçme durumu veya bu gruba ilişkin herhangi bir durumda kalıpyargılar aktif hale gelebilir. Araştırmacılar çoğunlukla kalıpyargıların otomatik olarak harekete geçtiğini savunsa da, Fiske (1989) bireyin yeterince kontrollü ve motive olması durumunda kalıpyargıların davranışa dönüşümü konusunda bilinçli hareket edebileceğini savunmuştur.

Kalıpyargılar bireyin kendisinin de içinde bulunduğu sosyal gruba yönelik ise, söz konusu kalıpyargıların aktif hale gelmesi durumunda kalıpyargı tehdidi veya kalıpyargı avantajı oluşabilir.

Kalıpyargı tehdidi; sosyal psikolojide sıklıkla çalışılan ve bireyin kendisinin de içinde bulunduğu sosyal gruba yönelik negatif yargılar neticesinde ortaya çıkan olumsuz durumları ifade eden bir kavramdır.

Kişinin de içinde bulunduğu gruba yönelik negatif kalıpyargılar olabileceği gibi bu yargılar olumlu da olabilir. Kalıpyargı avantajı; bireyin kendisinin de içinde bulunduğu sosyal gruba yönelik olumlu yargılar neticesinde ortaya çıkan olumlu durumları ifade eder.

Kalıpyargı tehdidi veya avantajı bireyler üzerinde;

  • Duygusal (stres, heyecan gibi),
  • Bilişsel (hafızayı olumlu/olumsuz etkilemesi gibi),
  • Fizyolojik (kalp atışının hızlanması, ter bezlerinin çalışması gibi) ve/veya
  • Davranışsal (daha istekli, motive olunması veya konsantre olamayıp, testten uzaklaşılması gibi) biçimlerde etkisini gösterebilmektedir.

Kalıpyargılar, Ön Yargılar ve Ayrımcılık

Ön yargılar bir kişi veya gruba yönelik olumsuz ve aleyhte tutumları ifade eder. Kalıpyargılar ve ön yargılar birbirleri ile bağlantılı ancak farklı kavramlardır. Birçok araştırmacı ön yargıların, kalıpyargıların gelişim sürecinde bahsedilen sınıflamalar (kategorizasyon) sonucu ortaya çıktığını savunmaktadır.

Ön yargılar da kalıpyargılar gibi kişisel ve sosyo-kültürel faktörlerden etkilenerek oluşmaktadır. Dollard vd. (1939) tarafından geliştirilen günah keçisi kuramı na göre, ezilmiş, hayal kırıklığına uğratılmış diğer bir deyişle günah keçisi ilan edildiğini düşünen bireyler, içinde bulundukları sosyal grup dışındaki gruplara agresif ve olumsuz tutumlar beslerler. Bu kurama göre, ön yargılar, hayal kırıklığı, ezilmişlik-agresiflik ilişkisi sonucu oluşan tutumlardır.

Adorno vd. (1950) tarafından geliştirilen bir diğer kuram ise otoriter kişilik kuramı dır. Buna göre, bireylerin kişilik oluşum aşamalarında maruz kaldıkları otoriter ve baskıcı yaklaşımlar, daha ön yargılı olmalarına sebep olmaktadır.

Her iki kuramda da kişiler tepkilerini, agresifliklerini sadece kendilerini ezen veya baskı uygulayan kişi veya gruplara yöneltmemekte, dışsal (kendilerinin içinde olmadığı) birçok sosyal gruba karşı olumsuz tutumlar geliştirebilmektedirler.

Ayrımcılık önyargıların davranışa dönüşmüş halidir. Ayrımcılık özünde belirli bir kişi veya grubun diğer kişi veya gruplarla eşit olarak değerlendirilmemesi sonucu ortaya çıkan eylemlerdir.

Ön yargı ve ayrımcılığın azaltılmasında bireyin olumsuz tutum ve davranış yönelttiği grup üyeleri ile etkileşim içinde olabilmesi oldukça önemlidir. Bireyin sahip olduğu sınıflamaları ve bu sınıflara atfettiği özellikleri yeniden gözden geçirebilmesi sahip olduğu genellemeleri ve olumsuz tutumları değiştirmesine ön ayak olabilir.