İNSAN VE DAVRANIŞ - Ünite 1: Davranış Bilimlerine Giriş Özeti :

PAYLAŞ:

Ünite 1: Davranış Bilimlerine Giriş

Giriş

Psikoloji bilimi, deneyim ya da sağduyu ile karar verdiğimiz yargıları doğru bir şekilde değerlendirmemize yardımcı olur.

Psikolojinin Tanımı, Amacı ve Diğer Bilim

Psikoloji kelimesinin kökeni, Yunanca anlamı “ruh” ya da “zihin” olan “psyche” ve anlamı “kelime” olan “logos” kelimelerinden gelmektedir. Psikoloji tam olarak zihnin ya da ruhun incelendiği bilim alanıdır. 1800’lerin sonunda ve 1900’lerin başında psikoloji zihnin bilimsel olarak çalışılması olarak tanımlanmıştır. 1920’lerin başında psikologlar zihnin çalışılması konusunda tam bir hayal kırıklığı yaşamışlardır, çünkü bilim doğrudan gözlem yapılabilen olgularla ilgilenir.

Psikolojinin Amacı Nedir?

İnsan ve davranışını tanımlamak, açıklamak, tahminler üretmek ve nihayetinde de bilimsel yöntemlerle ulaştığı sonuçlardan yola çıkarak insan davranışını kontrol altına almanın yollarını üretmektir. Davranış ise bireyin, organizmanın içsel veya dışsal uyarıcılara göstermiş olduğu fiziksel, bilişsel ve duygusal tepkilerin tümü şeklinde tanımlanabilir. Davranışlar üç gruba ayrılmaktadır:

  • Doğuştan getirilen davranışlar: Daha çok hayatta kalmayı sağlayan, bireyin kontrolünün en alt düzeyde olduğu ve öğrenme ürünü olmayan davranışları ifade etmektedir.
  • Geçici davranışlar: Kişinin belli bir uyarıcının, durumun etkisi altında olmasından kaynaklı, yine kontrolün en alt düzeyde olduğu, geçici süreyle ve çoğu zaman farkında olunmadan sergilenen davranış türüdür.
  • Öğrenilmiş davranışlar: organizmanın olgunlaşması ve çevre ile etkileşime girmesi, deneyimleri sonucunda edindiği, kontrolünün daha fazla olduğu edinilmiş, bilinçli eylemlerdir

Psikolojide Temel Tartışma Konuları

Psikolojide var olan sorunların birçoğu antik Yunan dönemindeki felsefi tartışmalardan gelmektedir. Her ne kadar psikoloji kendi geliştirdiği kuram ve yöntemlerle felsefeden uzaklaşmış olsa da, halen bu soruların bazılarına yanıt bulmaya güdülenmiş durumdadır. Bu sorulardan tartışmanın en yoğun olanları şunlardır:

  • Özgür irade karşısında gerekircilik: Bilimsel yaklaşım bir olayın nihai nedeninden çok, anlık nedenleri (olaya neden olan şey) bulmaya çalışır. Yani bilim insanları gerekircilik temeli üzerinden çalışırlar.
  • Doğaya karşı yetiştirme: Doğa mı yetiştirme mi tartışması davranışlarımızdan genler mi (doğa) sorumludur yoksa yetişme çevremiz mi (yetiştirme) sorusuyla ilişkilidir. Doğa mı yetiştirmemi tartışması özellikle zeka, kişilik ve ruhsal hastalıklar konularında daha yoğundur.
  • Zihin (akıl) mi beyin mi sorusu: Zihin bir şey ise, o nedir? Yaşantının beyinle nasıl ilişkide olduğu şeklindeki felsefi soru zihin-beyin sorusudur. Madde ve enerji ile dolu bu evrende neden bilinçli zihin, akıl diye bir şey olsun?
  • Bireysel farklılıklara karşı evrensel ilkeler: Davranışlarımızın ne kadarı sahip olduğumuz biricik ve özel niteliklerimizin bir sonucudur ve ne kadarı içinde yaşadığımız kültürü ve toplumu yansıtır?

Psikolojinin Çalışma Alanları

Modern psikoloji tarihinin başladığı 1800’lü yıllardan bugüne değin, psikoloji alanında birçok çalışma konusu ortaya çıkmıştır. Bunlardan bazıları şunlardır:

  • İnsan ve hayvanlar,
  • Kalıtım ve çevre,
  • Bilinç ve bilinçdışı,
  • Normallik ve normal dışılık,
  • Yaş aralığı,
  • Kuram veya uygulama.

Psikolojinin Diğer Bilim Alanlarıyla İlişkisi

İlişkinin kurulması ile psikoloji biliminin insanı tam olarak anlayabilmesi ve açıklayabilmesi sağlanabilir. Psikoloji biyolojik bir varlık olarak insanı, davranışını ve zihnini anlamada kimya, biyoloji ve fizik bilimlerinden yararlanır. İnsanı anlamak adına hayvanlar incelenmiş, gözlemlenmiş ve üzerlerinde deneyler yapılmıştır ve halen de bu çalışmalar devam etmektedir. Diğer taraftan insan denen canlının davranışını, bilişsel süreçlerini anlamak moleküler biyoloji, fizyoloji, biyokimya gibi bilim dallarının bulgularını, yöntemlerini kullanmayı gerektirmiştir. Ayrıca toplum bilimi olarak adlandırılan sosyoloji bilimi sosyal grupları, kültürel değişimleri, toplumların değişimini ve gelişimini, insanın gruplar içindeki davranışını incelemesi yönüyle doğrudan psikoloji bilimiyle ilişkilidir. İnsan davranışını, zihnini anlayabilmek için başvurulması zaruri olan bilim dalları hiç kuşkusuz tıp bilimleridir. İnsan bedeni ve ruhsal yapı karşılıklı bir etkileşim içindedir; biyolojimiz psikolojimizi, psikolojimiz de biyolojimizi etkiler.

Psikolojinin Tarihsel Temelleri ve Yaklaşımlar

M.Ö. 4. ve 5. yüzyıllara dek uzanan dönemlerde Platon, Aristo ve diğer antik Yunan düşünürleri, günümüz psikologlarının ilgilendiği, yanıt bulmaya çalıştığı birçok soru üzerine düşünmüşlerdir. Bellek, öğrenme, güdülenme, algı, rüyalar ve gerçekçi olmayan davranışlar gibi insan doğasına dair günümüzde sorulan sorular yüzyıllar önce sorulan sorularla neredeyse aynıdır. Bu durum psikoloji alanında geçmiş ile bugün arasında kopmaz bir devamlılığın var olduğunun gösterir. Her ne kadar psikolojinin tarihsel temelleri antik Yunan dönemlerine kadar uzansa da, modern anlamdaki çalışmaların 19. yüzyılda başladığı kabul edilmektedir.

Psikolojide Felsefi Etkiler

Descartes ve Platon gibi filozofların psikolojiye önemli etkileri olmuştur. Her iki filozofta ruh ve beden arasındaki ilişkiye yönelik görüşler geliştirmişlerdir. Bu görüşler psikolojinin çalışma alanını doğrudan etkilemiştir. Descartes’in ölümünden sonra Avrupa’da felsefi düşünce üzerinde;

  • Olguculuk (pozitivizm),
  • Maddecilik (materyalizm) ve
  • Deneyimcilik (emprisizm) görüşleri etkili olmuştur

Olguculuk , gerçeğe yalnızca olgulara, gözlem ve deneye dayanılarak, pozitif bilimlerin yardımıyla ulaşılabileceğini öne süren felsefi öğretidir.

Maddecilik , varlığın (beden) insan zihninden bağımsız olarak var olduğunu, maddi varlık dışında bir varlığın bulunmadığını savunan felsefi öğretidir. Bu görüşe göre varlık olmadan zihin olamaz, ama zihin olmadan varlık zaten vardır.

Deneyimcilik , bilgilerimizin kaynağının yalnızca deney olduğunu savunan felsefi akımdır. Bu öğretiye göre, insan zihni doğuştan boş bir levha (tabula rasa) gibidir. Bu görüşler psikolojinin gelişimine katkı sağlamıştır. Özellikle deneyimcilik öğretisi psikolojinin modern bir bilim olarak ortaya çıkmasında etkili olmuştur.

Modern Psikoloji Biliminin Başlangıcı

Modern psikolojinin bir bilim disiplini olarak formal bağlamda başlangıcı Wilhelm Wundt’un 1879 yılında Leipzig’de ilk deney laboratuvarını kurması ve burada yaptığı çalışmalarla başladığı kabul edilmektedir. Bu çalışmalarla birlikte psikolojide felsefi tartışmalardan psikolojik tartışmalara doğru bir kayma olmuştur. Psikolojinin bir bilim dalı olarak felsefeden ayrılarak ayrı bir bilim disiplini olmasında bu üç önemli ismin ciddi katıları bulunmaktadır:

  • Wilhelm Wundt: Zihin Öğeleri,
  • Yapısalcılık: Edward B. Titchener,
  • İşlevselcilik: William James.

Wilhelm Wundt (Zihin Öğeleri)

Wilhelm Wundt (1832-1920) Leipzig’de kurduğu laboratuvarda zihin üzerine yapmış olduğu çalışmalarla psikolojinin felsefeden ayrılmasını sağlayan bilim insanı olarak modern psikolojinin babası olarak kabul edilmektedir. Bir fizyolog olan Wundt, kurmuş olduğu laboratuvarda fizyolojide kullanılan yöntemleri zihnin öğelerini ve işleyişini anlamada kullanmıştır. Araştırdığı temel konuların başında bilinç gelmektedir. Wundt’un bilince dair çalışmaları üç ana öğeden oluşmaktadır:

  • Bilinç süreçlerini en basit, temel elemanlar düzeyinde analiz etmek,
  • Bu elemanların nasıl organize olduklarını ve sentezlendiklerini keşfetmek,
  • Bu elemanların işleyişlerini yöneten birleşme yasalarını belirlemek.

Wundt psikolojiye duyumlar ve algı gibi kavramları kazandırmıştır. Wundt, duyumları kişisel deneyimlerin başlangıç biçimlerinden biri olduğunu düşünmüştür ve duyumları yoğunluklarına, sürekliliklerine ve duyum boyutuna (görme, işitme gibi) göre sınıflandırmıştır. Ona göre algılama bütüncül olarak gerçekleşir; bizler bir ağaç gördüğümüzde gövdesini, dallarını, yapraklarını ayrı ayrı algılamak yerine, onu bütün bir yapı olarak algılarız.

Yapısalcılık (Edward B. Titchener)

Titcthener’e göre, psikolojinin asıl işi basit bilinçli deneyimlerin doğasını keşfetmek, yani bilinci oluşturan öğeleri ayrı parçalar şeklinde analiz etmek yoluyla bilincin yapısını keşfetmek olmalıdır. Bilinci belirli bir zamanda var olan yaşantılarımızın tamamı şeklinde tanımlamıştır. Zihni ise hayatımız boyunca biriken yaşantılarımızın toplamı şeklinde tanımlamıştır. Titchener’e göre, psikolojinin ana konusu bilinçli deneyimler ve yaşantılar olmalıdır. Bu bağlamda ona göre psikolojinin üç ana problemi veya amacı vardır:

  1. Bilinçli süreçleri en temel, basit parçalarına indirgemek,
  2. Bilincin öğelerinin birleştiği yasaları, ilkeleri belirlemek,
  3. Bilincin öğelerini fizyolojik koşullarıyla bağlantılı olarak incelemek.

İşlevselcilik (William James)

W. James ve diğer işlevselci kuramcılar, Wundt ve Titchener’ın çalışmalarına tam olarak karşı çıkmamışlardır. Onların karşı oldukları şey, bu iki kuramcının da zihnin işlevlerini ve yararlarını dikkate almadan psikolojiye dair yapmış oldukları tanımlardı. Zihnin öğelerini tanımlamak yerine, davranışın amaçlarına, farkındalığa odaklanmışlardır. W. James 1890’da yayınladığı “Psikolojinin İlkeleri” isimli kitabında, bugün için birçok psikoloji ders kitabının konusu olan öğrenme, duyular, hafıza, dikkat, duygular ve akıl yürütme gibi birçok konuya yer vermiştir.

Modern Yaklaşımlar

Modern psikolojinin başlangıca katkı sağlayan görüşlerin dışında, insan davranışının ve zihnin farklı boyutlarına vurgu yapan birçok kuram çıkmıştır. Bunlardan bazıları şunlardır:

  • Psikanaliz yaklaşımı: Sigmund Freud,
  • Davranışçı yaklaşım: John Watson ve Burrhus F. Skinner,
  • Bilişsel yaklaşım: Jean Piaget,
  • Hümanist (insancıl) yaklaşım,
  • Nörobiyolojik yaklaşım,
  • Evrimci yaklaşım,
  • Sosyokültürel yaklaşım

Psikanaliz Yaklaşımı: Sigmund Freud

Freud’un psikanaliz adını verdiği kuramı çağdaşı ve sonraki birçok araştırmacıyı, kuramcıyı derinden etkilemiştir. Freud görüşlerini üç kabul üzerine temellendirmiştir:

  • İnsanların davranışları duygularının, düşüncelerinin ve isteklerinin zihinlerinde nasıl birleştiğine göre belirlenir.
  • Bu zihinsel işlemlerin birçoğu bireyin bilinçdışında gerçekleşir.
  • Bu zihinsel süreçler arasında çatışmalar olabilir ve bu durum çatışmayı sona erdirmek için birbiriyle yarışan güdülerden ödün vermeyle sonuçlanır.

Davranışçı Yaklaşım: John Watson ve Burrhus F. Skinner

Davranışçı yaklaşımın kökleri Rus fizyolog Ivan Pavlov’un köpeklerin sindirim sistemlerini incelemek üzere yaptığı araştırmalarda keşfettiği öğrenme ilkelerini öğrenmek üzerine yaptığı araştırmalara dayanmaktadır. 20. yüzyılın başlarında Titchener gibi zihnin bilinçli deneyimlerle anlaşılmasına yönelik çalışmalar alandaki bazı araştırmacılar tarafından ciddi olarak eleştirilmiştir, çünkü zihnin yapılarına dair somut veri toplamak mümkün değildir. Davranışçılara göre çalışılabilecek somut tek şey gözlenebilir insan davranışıdır. Dolayısıyla duygu veya düşünce somut olarak çalışılamayacağı için, bu olgulara dikkat göstermemişlerdir ve duyguyu, düşünceyi davranışın başka bir biçimi gibi görmüşledir. Davranışçıların en sık başvurdukları araştırma yöntemi deneysel yöntemdir ve bu durum kuramın en güçlü yanıdır.

Bilişsel Yaklaşım: Jean Piaget

Bilişselci görüş, insanların bilgi algılama, elde etmede işleme yollarını açıklamaya odaklanır. Bu yaklaşımın öncülerinden olan Jean Piaget (1896-1980), yapmış olduğu gözlemler ve deneysel çalışmalar sonucunda çocukların dünyayı yetişkinlerden farklı biçimde anlamlandırdıkları sonucuna ulaşmıştır. Piaget zihinsel gelişime dair bir kuram da geliştirmiştir. Ona göre akıl yürütme, zihinsel becerilerimiz aşamalı bir biçimde farklı yaş dilimlerinde ortaya çıkar. Zihinsel gelişimin en üst basamağında soyut düşünme becerisi vardır; artık bu dönemde insan soyut yani doğrudan algılanamayan ancak olduğu kabul edilen olgular üzerinden akıl yürütmeye, olasılık hesapları yapmaya başlar. Piaget’nin çalışmaları özellikle çocuk gelişimi alanında son derece etkili olmuştur.

Hümanist (İnsancıl) Yaklaşım

Hümanist ya da diğer adıyla insancıl yaklaşım psikolojide 1950’li yıllarda psikanaliz ve davranışçı yaklaşıma karşıt bir görüş olarak ortaya çıkmıştır. Bu görüş her iki yaklaşımın da insanı edilgenleştiren bakış açısına karşı çıkarlar. Bu yaklaşımın savunucularına göre insan davranışını ne doğuştan getirilen bireyin kontrolünde olmayan içgüdüler ne de çevredeki uyarıcılar belirler. Hümanist psikologlar insan davranışının kendi özgür iradesi, seçimleri ile belirlendiğini ileri sürerler.

Nörobiyolojik Yaklaşım

İnsanı en temel düzeyde ele aldığımızda insanlar ve hayvanlar etten ve kemikten oluşmakta. Nörobiyolojik yaklaşım temelde insanların ve hayvanların biyolojik olarak nasıl işlevde bulunduğuyla, bireysel sinir hücrelerinin birbirleriyle nasıl birleştiğiyle, anne-babadan ve diğer atalarımızdan belirli kalıtımsal niteliklerin davranışımızı nasıl etkilediğiyle, bedenin işleyişinin umudu ve korkuyu nasıl etkilediğiyle, hangi davranışların içgüdüsel olduğu ve benzeri konularla ilgilenir. Bu görüşün temsilcisi psikologlar, bebeklerin yabancılara gösterdikleri tepkiler gibi daha karmaşık davranışların önemli biyolojik öğelere sahip oldukları şeklinde değerlendirirler.

Evrimci Yaklaşım

Evrimci görüşün kökleri Darwin’in çalışmalarına dayanır. Evrimci psikologların kullandıkları yöntemler çoğunlukla indirgemecidir; yani, doğada hali hazırda var olan bir şeyin gözlenmesiyle başlar ve bu şeyi akılcı tartışmalarla açıklamaya çalışır. Bu yöntem deney ortamında özel durumların yaratıldığı ve bunun davranış üzerindeki etkilerinin araştırıldığı deneysel yöntemden farklıdır. Birçok psikolog evrimci psikologların kullandıkları indirgemeci yöntemi eleştirmiştir.

Sosyokültürel Yaklaşım

Sosyokültürel görüşü kabul eden psikologlar kültürleri inceleyerek davranışın nedenleri ile sonuçları arasındaki farkı incelerler.

Psikolojinin Alt Uzmanlık Alanları

Psikolojinin tarihsel gelişim süreci içinde kuramsal ve uygulamalı çalışmalarının bulgularından hareketle psikoloji alanının kapsamı genişlemiş ve birçok farklı alt uzmanlık, çalışma alanları ortaya çıkmıştır. Bunlar şunlardır:

  • Deneysel psikoloji,
  • Gelişim psikolojisi,
  • Fizyolojik/biyolojik psikoloji,
  • Sosyal psikoloji,
  • Bilişsel psikoloji,
  • Klinik psikolojisi,
  • Danışmanlık psikolojisi,
  • Okul psikolojisi,
  • Eğitim psikolojisi,
  • Endüstri/örgüt psikolojisi,
  • Psikometri,
  • Adli (forensic) psikoloji,
  • Spor psikolojisi,
  • Sosyokültürel psikoloji.

Psikolojide Araştırma Yöntemleri

Bir bilim dalının en önemli özelliği bilimsel bilgi toplama ve araştırma yöntemlerini kullanmasıdır. Psikolojide iyi bir araştırmada olması gereken özellikler şunlardır:

  • Gözlemlerin sistematik olarak düzenlenmesi ve açıklanması,
  • Kuramdan veya önemli bir sorudan çıkarak bir hipotez,
  • Bir hipotezi sınamak amacıyla değişimin sunulduğu durum dışında tüm katılımcılar için aynı olan işlem,
  • Evreni temsil eden bir örneklem,
  • Laboratuvar dışındaki durumlara duyarlı ve anlamlı bir işlem,
  • Tutarlı sonuçlar üreten güvenilir ölçümler,
  • Ölçmeye niyet ettiği boyutları ölçen geçerli ölçümler.

Psikoloji alanındaki araştırmalar çeşitli yöntemlerle gerçekleştirilmektedir:

  • Betimsel araştırma;
    • Vaka çalışması yöntemi,
    • Doğal gözlem,
    • Tarama (survey) araştırması,
  • Deneysel araştırma,
  • Korelasyon (ilişkisel) araştırma.

Psikoloji bilimi insan ve hayvan davranışlarını anlama çabalarını içerdiğinden, yapılacak araştırmalarda bir takım etik konular kaçınılmaz olarak gündeme gelmektedir. Psikoloji araştırmalarında etik ilk ve kurallar konusunda ABD’de Amerikan Psikoloji Birliği 1953 yılından bugüne kılavuz yayımlamaktadır. Ülkemizde de psikoloji araştırmalarında uyulması gereken etik ilkeler Türk Psikologlar Derneği tarafından belirlenmiş ve yönetmenlik olarak yayımlanmıştır.

Yönetmelik;

  • Genel Etik İlkeler ve
  • Özel Alanlarla İlgili Etik Kurallar olmak üzere iki alt başlıktan oluşmaktadır.

Psikoloji araştırmalarında büyük tartışma konusu olan konulardan birisi hayvanların deneylerde kullanımı meselesidir. Psikoloji alanında yayımlanan araştırmaların %7-8 kadarının hayvanlar üzerinde yapıldığı belirtilmektedir. Ancak hayvan haklarını savunan dernekler ve bazı araştırmacılar insanlık yararının hayvanların deneylerde denek olarak kullanılmasına gerekçe olamayabileceğini ve hayvanların deneylerde kullanılmaması gerektiğini ileri sürmekteler. Şurası bir gerçek ki hayvan deneyleri insanlık için son derece önemli bulguların elde edilmesini sağlamaktadır. Türk Psikologlar Derneğinin hayvan deneyleri ile ilgili gerekli gördüğü etik ilkeler hayvanların refahının sağlanmasını, iyi bir şekilde bakılmasını, hayvanın olabildiğince az çekmesi için gerekli önlemlerin araştırmacı tarafından alınmasını ve deney sonrası hayvanın yaşamı sona ermek durumunda olduğunda bunun en az acı verici ve hızlı bir şekilde yapılmasını içerdiği görülmektedir. Etik kurullar bazı hallerde hayvan deneylerine bazı etik sınırlamalar getirebilir.