İNSAN VE TOPLUM - Ünite 5: Göç Olgusu ve Uluslararası Göç Kuramları Özeti :

PAYLAŞ:

Ünite 5: Göç Olgusu ve Uluslararası Göç Kuramları

Göç Olgusunun Tanımı ve Göç Türleri

Göç, ekonomik, toplumsal ve siyasal nedenlerle insanların bireysel ve kitlesel olarak yer değiştirmesi ya da yaşanılan yerin değiştirilmesi olarak tanımlanabilir.

Göç; amacı, süresi, tetikleyen etmenler, yasal statüsü, yerleşim yeri ve göç edenin özelliği açısından sınıflamalara tabi tutulmaktadır. İster kısa süreli, ister uzun süreli olsun bu yer değiştirme hareketleri çoğu kez aynı toplumsal sistem içinde “ iç göç ” biçiminde ya da kendine özgü koşulları nedeniyle toplumsal sistemler arasında “ dış göç ” biçiminde ortaya çıkarlar. Göçler otoriter ya da doğal bir zorlanmadan ötürü “ zorunlu göç ” veya kişilerin kendi iradesiyle serbestçe gerçekleştirdikleri “ gönüllü göç ” niteliğinde olabilirler.

Göç, değişik açılardan sınıflamalara tabi tutulmaktadır. Bunlar;

  • Amacı açısından ekonomik ve ekonomik olmayan göç ,
  • Göçü tetikleyen etmenler açısından gönüllü ve gönülsüz göç,
  • Süresi açısından geçici ve sürekli göç,
  • Son yerleşim yeri açısından transit ve yerleşik göç,
  • Yasal statü açısından yasal ve kaçak göç,
  • Göç edenin özelliği açısından vasıflı ve vasıfsız göç olarak sınıflandırılabilmektedir.

Uluslararası göç literatüründe sıklıkla karşılaşılan göç nedenleri dört ana başlıkta değerlendirilebilir:

  1. Ülkeler arası farklı demografik özellikler,
  2. Kapitalizmin devresel krizleri,
  3. Bölgeler arası gelir farklılıkları,
  4. Küresel olarak yeniden yapılanmaya zorlanan ekonomiler

Neo-Klasik Ekonominin Makro Göç Kuramı

Neoklasik ekonomi kuramı, göç üzerine ilk sistematik teoriyi ortaya çıkarmıştır. Bu kurama göre, göçler emek konusundaki arz ve talep alanında ortaya çıkan coğrafi farklılıkta yatmaktadır. Ülkeler arası ücret ve istihdam şartlarındaki farklılıklar neo-klasik ekonomik yaklaşımın makro teorisine göre göçün temel nedenidir. Ayrıca göç hacminin ücret farklılıklarının boyutuyla ilgili olduğunu da ileri sürmektedirler. Ülkeler arasındaki ücret farklılıkları ve piyasa dengesizlikleri göç hareketleri ile ortadan kalkabilir veya dengelenebilir.

Neo-klasik ekonominin makro kuramının uluslararası göçle ilgili varsayımları şöyle özetlenebilir:

  1. İşçilerin uluslararası göç hareketi, ülkeler arasındaki ücret farklılığından ileri gelmektedir.
  2. Ücret farklılığının giderilmesi, iş gücü hareketini sona erdirecek ve göç hareketleri olmayacaktır.
  3. Yüksek vasıflı işçilerin yer değiştirmesi, vasıfsız işçilerin göç hareketlerinden farklı bir nitelik taşımaktadır.
  4. Uluslararası göç hareketinin birincil mekanizmaları iş gücü piyasalarıdır, diğer piyasaların bir önemi yoktur.
  5. Hükümetlere düşen görev, işgücü gönderen ve kabul eden ülkelerin işgücü piyasasını denetlemek ve etkilemektir.

Neo-Klasik Ekonominin Mikro Göç Kuramı

Neo-klasik mikro teorisine göre bireyin göç ettiği ülkedeki kazancını hesaplaması göçte belirleyicidir. Bu hesapta bireysel değişkenler önemli bir yere sahiptir. Bu değişkenlere yaş, deneyim, öğrenim, medeni durum ve beceri örnek verilebilir.

Gelirin maksimizasyonu doğrultusunda göçü bireysel bir karar olarak gören mikroekonomi kuramı makroekonomi kuramından farklı olarak göç kararının bireyselliğine vurgu yapmaktadır. Bu çerçevede birey ayrıldığı ve gitmek istediği ülkeler arasındaki seçimini, göreli maliyet ve fayda karşılaştırmasına yani “rasyonel tercihlere” göre yapmaktadır.

Dayandığı iktisat modeline ve günün koşullarına uygun olarak “bireysel faktörleri” göç analizinin içine dahil eden mikro göç kuramının uluslararası göçle ilgili varsayımları şöyle özetlenebilir:

  1. Ülkeler arasındaki göç akımları, bireysel maliyet/kar hesaplarına dayalı olarak gerçekleşmektedir.
  2. Uluslararası göç hareketleri, gerek kazanç gerekse istihdam açısından farklılıkların algılanmasına dayanmaktadır.
  3. Diğer faktörlerin eşit kalması halinde öğrenim, deney, işbaşı eğitimi, yabancı dil bilgisi, beceriler gibi insan sermayesinin başlıca özellikleri gidilecek olan ülkede göç edecek kişinin iş bulma olasılığını arttıran unsurlardır.
  4. Göç masraflarını düşüren bireysel özellikler, toplumsal koşullar ve teknolojiler göç sonucu elde edilecek olan kazanımları arttıracak niteliktedir. Dolayısıyla bunlar uluslararası göçü hızlandıracaktır.
  5. Uluslararası göç hareketleri ancak ülkeler arasındaki kazanç ve/veya istihdam oranları farklılığında gerçekleşmektedir.
  6. Göç hareketlerini doğuran kararlar, işgücü piyasalarındaki dengesizliğin sonucu ortaya çıkmaktadır.
  7. Hükümetler, göç hareketlerini gönderen ve kabul eden ülkelerdeki kazançları etkileyecek önlemlerle denetlemektedir.

Neo-Klasik Modele Yönelik Eleştiriler

Neo-klasik teoriler göç literatüründe göç hareketlerini açıklama da ve gelecek göçleri öngörmede yetersiz olmaları nedeniyle eleştirilmektedir. Castles ve Miller’in (2008), azgelişmiş ülkelerden zengin ülkelere en yoksul kişilerden çok orta sınıfların göç ettiğini belirterek neo-klasik göç teorisine kuşku ile yaklaşmışlardır.

Bu kuramın fayda-maliyet modeli, benzer göçlerin neden eşit derecede fakir bölgelerden olmadığına yanıt verememekle birlikte belirli bir grup insanın neden belli bir ülkeye gittiğini açıklamamaktadır.

Kültürel ve eğitim anlamındaki farklılıkları da göz ardı eden neo-klasik modelin bir diğer sorunu da devleti normal işleyen piyasayı bozan sapma olarak değerlendirmeleridir. Bunun yanı sıra göçün sosyo-ekonomik ve sosyo-politik boyutuyla, göçlerin tarihsel nedenlerini göz ardı ederek devlet rolünün önemini azaltmaktadır.

Yeni Ekonomi Kuramı

Bu kurama göre göç yalnızca bireysel bir karar değildir. Hane halkının ortaklaşa verdiği karar olan göç, bu yaklaşıma göre sadece gelir artışı ve iktisadi fayda için yapılmamaktadır. Bunun yanı sıra riskleri minimize etmek, emek piyasalarından başka piyasalardaki bozuklukların kısıtlamalarını çözmek için de göç edilmektedir.

Göç kararının genellikle aile tarafından alındığına işaret eden yeni ekonomi kuramına göre; hızlı değişimin olduğu durumlarda, aile, gelirlerini ve hayatta kalma şanslarını arttırmak amacıyla bir ya da daha fazla üyesini çalışmak için başka bir ülke veya bölgeye gönderme kararı almaktadır.

Bu kuramının göç konusundaki düşünceleri şöyle özetlenebilir:

  1. Göç araştırmalarında birey değil, aile, hane halkı ya da üretim tüketim alanında kültürel bir birlik gösteren topluluklar temel alınmalıdır.
  2. Ücret farklılığı olmadığı durumlarda da aile riskleri azaltmak için göçe karar verebilir.
  3. Uluslararası göç ve yerel istihdam ya da yerel üretim birbiri ile bağdaşmaz olgular değildir. Hane halkları hem göç hareketine hem de yerel faaliyetlere katılabilir.
  4. Ülkeler arasındaki ücret farklılıkları ortadan kalksa bile, uluslararası göç durmayabilir. Göçmen yollayan ülkelerin değişik piyasalarındaki eşitsizlik ve dengesizlikler devam ettiği sürece göç devam eder.
  5. Göçmen yollayan ülkelerde uygulanan hükümet politikalarında, fakir hane halkları yararlanamıyorsa, göç etme arzusu artabilir.
  6. Gelir dağılımını etkileyen hükümet politikaları ve yeni ekonomik yapılar, bir kısım hanelerin göreli yoksulluk anlayışlarını etkileyerek, onların göç etme isteğini ortadan kaldırabilir.

Genel olarak bakıldığında “neoklasik” ve “yeni ekonomi” kuramının her ikisi de mikro düzey modellerdir. Aralarındaki temel fark, göç kararını kimin verdiği (birey ya da hanehalkı), gelirin ve risklerin nasıl hesaplandığı gibi noktalardadır.

İkiye Bölünmüş Emek Piyasası Kuramı

Uluslararası emek göçünün büyük ölçüde gelişmiş ülkelerdeki talebe karşılık olarak gerçekleştiğini ileri süren ikiye bölünmüş emek piyasası kuramına göre, göç, endüstri sonrası toplumların ekonomisinde yapısal olarak oluşan birincil sektör ve ikincil sektördeki vasıfsız emek ihtiyaçlarını karşıladığı için artmaktadır. Bu çerçevede göçmen işçi kavramı ve talebi ekonominin gereksinimleri sonrasında doğmuştur

Gelişmiş ülkelerde düşük seviyeli işgücüne sürekli bir talep vardır. Bu teorinin temel noktası bu talebi yerli işçiler kabul etmediği için ucuz emek gücü olarak göç sürekli olarak artmaktadır.

Bu kurama göre, işgücü pazarı gelişmiş ülkelerde ikiye ayrılmış meslek yapısına sahiptir. Böylece uluslararası göç hareketi devletler veya firmalar aracılığıyla yapılan iş gücü taleplerine dayanmaktadır.

Bu kuramın uluslararası göç ile ilgili ilkeleri şöyle özetlenebilir:

  1. Göç hareketleri, büyük ölçüde gelişmiş ülkelerin işverenleri ya da onların adına hareket eden hükümetler tarafından açıklanan işgücü isteği ve istihdam kararına bağlı olarak oluşmaktadır.
  2. Uluslararası ücret farklılıkları göçün ne yeterli ne de gerekli koşuludur.
  3. Göçmen kabul eden ülkelerdeki düşük düzeyli ücret göçmen işçi sayısının azalmasıyla yükselmez. Ücretleri düşük düzeyde tutan faktör, toplumsal ve kurumsal mekanizmalardır.
  4. Göçmen işçilerin artması halinde düşük düzeyli ücretler daha da azalabilir, ücretlerin yükselmesini önleyen toplumsal ve kurumsal mekanizmalar ücret düşüklüğünü önleyememektedir.
  5. Hükümetler ücret ve istihdam alanında oluşacak küçük değişiklikler yoluyla uluslararası göç hareketini etkileyemezler

Bu ilkelerin yanı sıra bölünmüş işgücü piyasası kuramı, mikro-ekonomi modellerinde ileri sürüldüğü gibi göç etmek isteyen kişilerin rasyonel yoldan oluşan, kendi çıkarlarını ön planda tutan kararları verdiğini inkâr etmemektedir. Aksine birçok durumda, göçmen işçinin sağlayabildiği kazanç ve tasarrufların geride bırakılan aileye önemli bir destek sağladığını da kabul etmektedir.

Göç Sistemleri Kuramı

Göç olgusuna uluslararası ilişkiler çerçevesinde, ekonomik ve politik temelli olarak yaklaşan bir kuram olan göç sistemleri kuramına göre; iki ya da daha fazla ülke karşılıklı olarak göçmen değişimiyle ilişkiler zinciri oluşturmaktadır. Bu ülkeler coğrafi olarak yakın olmasalar da siyasal ve ekonomik ilişkiler anlamında yakınlık daha önemlidir.

Bu kurama göre göç hareketlerini anlamak için mikro ve makro yapılara bakmak gerekir:

  • Makro yapılar ; dünya piyasasının ekonomi politiğini, devletlerarası ilişkileri ve göç veren/alan ülkeler tarafından göçmen yerleşimini denetlemek amacıyla düzenlenen kanunları, yapıları ve uygulamaları içeren büyük ölçekli kuramsal yapılara karşılık gelmektedir.
  • Mikro yapılar ; göç hareketinin başlaması ve devam etmesi ile ilgili bireysel faktörlerdir. Göçmenler tarafından geliştirilen enformel ağlardır.

Bu bağlamda göç, göç alan ve veren ülkeler arasındaki makro ve mikro yapıların etkileşiminin bir sonucu olarak görülmelidir. Bu çerçevede Türkiyeli göçmenlerin 1960’larda ve1970’lerde Almanya’ya yaptıkları direkt işçi göçü örnek olarak verilebilir.

Göç sistemleri teorileri göçe neden olan, göçü şekillendiren ve göçü devam ettiren faktörler üzerine odaklanmıştır. Özellikle göç kalıplarının mekânsal coğrafi yapılanma süreçlerinin tanımlanması ve modellenmesinde göç sistemleri kuramı önemli bir yere sahiptir. Ayrıca, göç sistemleri kuramı, çok uzun yıllara dayanan göçleri tarihsel bir perspektifle açıklayabilmektedir. Bunun yanı sıra göçmenin göç ile ilişkisini ve göçmenliğinin içeriğini de belirleme noktasında önemli bir açılım sunabilir.

Göç sistemleri kuramının üç temel özelliğinden söz edilmektedir:

  1. Göç sistemlerindeki süreçlere yoğunlaşmaktadır. Hareket bir defalık bir olay değildir, aksine zaman içinde bir olaylar silsilesini barındıran aktif bir süreçtir.
  2. İnsanlardan çok ülkeler arasındaki bağlantıların varlığı üzerine vurgu yapmaktadır.
  3. Sistem kuramcıları toplumsal ağ kuramını etkili bir biçimde uygulamıştır.

Bu kurama göre sistemlerin istikrarlı bir yapısı yoktur. Ülkeler, toplumsal değişme, ekonomik dalgalanma ya da siyasal nedenlerle göç sisteminden çıkabilir ya da sisteme katılabilir.

Dünya Sistemi (Merkez-Çevre) Göç Kuramı

Dünya sistemi göç kuramına göre, kapitalist gelişme sürecinde ortaya çıkan düzensizliklerin ve bozulmaların doğal bir sonucu göçtür. Uluslararası göçün giderek genişleyen küresel piyasanın siyasal ve ekonomik organizasyonlarını izlemekte olduğunu ileri süren dünya sistemi göç kuramına göre, kapitalist ekonomik ilişkilerin çevre ülkelere nüfuz etmesi, kapitalist olmayan toplumlarda dışarıya göçe eğilimli hareketli bir nüfus yaratmaktadır.

Dünya ülkelerini merkez ve çevre olarak ikiye ayıran kurama göre bu iki dünya ekonomik temelde birbirine bağımlı olabilmektedir. Kapitalizmin gelişmesi ile birlikte bağımlılık, ekonomik temelli kapitalist bağlara dönüşebilmektedir

Bu kurama göre, ekonomik ve sosyal olarak gelişmiş ve genel olarak da kapitalist ilişkiler sistemini benimsemiş ülkeler merkez ülkeler olarak betimlenirken, bu kapitalist ağlar ve değerlerle kuşatılmış merkez ülkelere bağımlı olan ülkelerde çevre ülkeler olarak betimlenmektedir. Bu kapitalist değerler ve ekonomik zorunluluklar sistemi içerisinde bu merkez ve çevre ülkeler karşılıklı bağımlılık ilişkisi içindedirler. Bu bağlamda ortaya çıkan uluslararası göç, kapitalist gelişmenin neden olduğu kopma ve yer değiştirmelerin doğal sonucudur.

Merkez kapitalist ülkelerdeki sanayi firmaları, genellikle üretimi ihracata dayalı olan ve daha çok kadın emeğinin kullanıldığı çevre ülkelerde montaja dayalı fabrikalar kurmaktadır. Kadın emeğinin daha düşük ücret karşılığı kullanılması ücretleri düşürmektedir. Bu sürecinde etkisi ile göç etmeye hazır kitleler ortaya çıkabilmektedir.

Böylece çevre ülkelerde kapitalist ekonomiler tarafından böylelikle yaratılan kitleler, çoğunlukla gelişmiş ülkelere göç etmektedir. Yoğun göç sonucunda göçmenler büyük şehirlerde yoğunlaşmaktadır.

Dünya sistemleri kuramının temel ilkeleri şu şekilde maddeleştirilebilir:

  1. Ekonominin küreselleşmesi ile birlikte kapitalizm çevre ülkelere yeni pazarlar, hammadde ve emek arayışı içinde sızarak, var olan yapıları, sermaye birikiminin mantığı içinde dünya piyasasına entegre etmektedir. Böylece bu bölgelerde var olan sosyal ekonomik yapıları bozar ve insanları geleneksel geçim yollarından yoksun bırakarak göçe zorlar.
  2. Kapitalizmin çevre ülkelere girmesi sonucunda kırsal kesimde rekabete ayak uydurabilen büyük işletmeler ayakta kalırken, orta ve küçük işletmeler çökmektedir. Bunun sonucunda geçim araçlarını kaybeden işsiz köylü kitlesi ya aynı ülkede kentlere ya da ülke dışına göç etmektedir.
  3. Çevre ülkelerde daha çok ucuz emek arayışı içinde olan kapitalizm ve ekonomik, finansal piyasaların yayılması uluslararası göçü arttırır.
  4. Çevre ülkelerinde köklerinden kopmuş, göçe hazır bir nüfus yaratan kapitalist yatırım sonucunda ulus-ötesi hareketler doğmaktadır.
  5. Uluslararası göç, piyasa ekonomisinin küreselleşmesinden kaynaklandığına göre, bu göçü önlemenin bir yolu, hükümetlerin deniz aşırı yatırım alanları ile çok uluslu şirketlerin finans faaliyetlerini denetlemektir.
  6. Kapitalist ekonomiler kendi sınırları ötesinde yaptıkları yatırımları korumak için, gerektiğinde siyasal ve askeri müdahaleler başarısızlığa uğradığında bu kez merkez ülkelere yönelen sığınmacı ve mülteci göçlerine yol açmaktadır.
  7. Göç veren ve alan ülkelerin yoksulluk ve refahları birbirinden bağımsız olmayıp aralarında karşılıklı nedensel bir ilişki vardır.

Dünya sistemi kuramı, çağdaş göçlerin karmaşık yapısını analiz edemeyecek kadar tek boyutlu olduğu yönünde eleştiriler almaktadır. Dünya sistemi yaklaşımı sermayenin çıkarını her şeyin belirleyicisi olarak görüp bireylerin ya da grupların eylem ve isteklerini yeterince analiz etmemektedir.

Göçmen İlişkiler Ağı (Network) Kuramı

Sosyoloji literatürü için önemli bir yere sahip olan “ağ” kavramı göç olgusunu açıklamakta da kullanılmaktadır. Göç ağı, göçmenlerin aileleri, arkadaşları ve ülkelerinde kalan yakınları ile karşılıklı ilişkilerinin bir bütünü olarak tanımlanmaktadır. Göç sürecinin maliyetini ve risklerini azaltan bu ağlar göç kanalları oluşmasına yol açmıştır. Göçmenler göç alan ve veren ülkeler arasında bir bağ kurmaktadır. Bu sosyal ağlar hemen her tür sosyal temele ve değişkene bağlı olarak kurulmuş, güçlü ve zayıf ağlar olabilir. Göçmen ilişkiler ağı kavramı, terk ettikleri kendi ülkeleri ile yeni yerleştikleri ülkelerde eski göçmenler, yeni göçmenler ve göçmen olmayan kişiler arasında ortak köken, soydaşlık ve dostluk bağlarından oluşan kişilerarası bağlantıları ifade etmektedir. Göçmenlerin sahip olduğu bu ilişkiler ağı gerektiğinde başvurulabilecek, göçle ilgili yardım sağlayan ve problemlerin çözülmesini sağlayan sosyal bir sermayedir. İllegal yollardan yabancı bir ülkeye ilk defa göç eden insanlar göçmen akrabaları veya tanıdıklarından yardım almaktadırlar. Bu yardımlar onların masraflarını ve risklerini azalttığı için bu tür zincirleme göç hareketleri oldukça yaygınlık kazanmıştır.

Uluslararası göçü özendiren öğeler arasında ortak köken, soydaşlık ve ilişkiler ağının varlığı sayılabilir. Ancak göçmen ağının geldikleri yeni toplumdan kendilerini yalıtma ve kendi grubunun içine kapanma gibi olumsuz etkileri bulunmaktadır.

İlişkiler ağı kuramının dayandığı temel prensipler şöyle sıralanabilir:

  1. Göçmen ilişkiler ağları, göç hareketini özendirmek yoluyla göç etme isteğini sürekli olarak canlı tutmakta ve yaygınlaştırmaktadır.
  2. Ücret farklılığı önemini kaybetmektedir çünkü göçmen ilişkiler ağı göçün yol açtığı masrafları ve içerdiği riskleri azaltmaktadır. Göçmen ağları, göçmenleri, göçün verdiği rahatsızlıktan ve masraflardan önemli ölçüde rahatlatırlar. Göçmenlerin gittikleri yerlerde uyumları için kolaylık sağlarlar.
  3. Kendi anayurtlarındaki potansiyel göçmenler ve ağa yeni katılanlar için yabancı toplumdaki fırsatlar ve resmi yapılanmalar hakkında haber kanalları gibi hizmet verirler.
  4. Göçmenler arasında ilişkiler ağı bir kez kurulduğunda, hükümetlerin bunu denetlemesi ve kontrol etmesi oldukça zordur.
  5. Göçmen ilişkiler ağı, gönderen ülke topluluğunu daha fazla temsil eder hale gelebilmektedir. Göçmen ilişkiler ağı pekiştikçe, göçün sosyoekonomik nedenleri belirsizleşmeye başlamaktadır.
  6. Göçmenlerin aile birleşmeleri yoluyla bir araya gelmesini hedefleyen politikalar göçmen ilişki ağları gittikçe daha da güçlendirmektedir.
  7. Ağlar, zaman zaman göçmenleri yeni gittikleri toplumdan yalıtırlar ve onların kendi yurtlarıyla ilişkilerinin devamını sağlarlar.
  8. Ağlar, göçün başlangıcını ve hedef yerini etkileyerek önemli ölçüde kimlerin göçeceğini belirlerler. Bu anlamda göçün hızını ve büyüklüğünü önemli oranda belirlemektedir.