İŞ SAĞLIĞI VE GÜVENLİĞİ - Ünite 4: İş Kazaları ve Meslek Hastalıklarında İşverenin Hukuki Sorumluluğu ve Sorumluluğun Hukuki Dayanağı Özeti :

PAYLAŞ:

Ünite 4: İş Kazaları ve Meslek Hastalıklarında İşverenin Hukuki Sorumluluğu ve Sorumluluğun Hukuki Dayanağı

Ünite 4: İş Kazaları ve Meslek Hastalıklarında İşverenin Hukuki Sorumluluğu ve Sorumluluğun Hukuki Dayanağı

Sorumluluğun Hukuki Dayanağı

İşveren, işçiyi koruma ve gözetme borcu gereği işyerinde iş sağlığı ve güvenliği önlemlerini almakla yükümlüdür. İşverenin işçiyi koruma ve gözetme borcunun hukuki dayanağı, iş sözleşmesinin kişisel ilişki kuran niteliği gereği işçinin sadakat borcunun karşısında işverenin de koruma yükümlülüğüdür. İş sözleşmelerinden doğan koruma ve gözetme borcu işvereni, işçinin hayat ve sağlığı ile vücut bütünlüğünün korunması için gerekli önlemleri almakla yükümlü kılar. Çünkü iş hukuku, işçileri korumak amacıyla gelişmiş bir bilim dalıdır.

Koruma ve gözetme borcuna ilişkin olarak getirilen kanuni düzenlemelerin bir kısmı özel hukuk, bir kısmı da kamu hukuku niteliklidir. İşverenin koruma ve gözetme borcuna ilişkin özel hukuk niteliği taşıyan hukuki düzenlemelerin dayanağı, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’dur.

Kamu hukuku niteliği taşıyan işverenin koruma ve gözetme borcuna ilişkin düzenlemelerde, iş sağlığı ve güvenliğinin sağlanması için gerekli koruyucu önlemler yer almış ve işveren bu önlemleri almakla yükümlü tutulmuştur.

Kamu hukuku niteliği taşıyan hükümler Anayasa’da, İş Kanunu’nda, İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu’nda, Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’nda, Umumi Hıfzıssıhha Kanunu’nda ve Belediye Kanunu’nda düzenlenmiştir.

5510 sayılı SSGSSK’da, iş kazası ve meslek hastalığı nedeniyle sigortalıyı çalıştıran işveren ve üçüncü kişilerin Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK) karşısındaki sorumluluğu düzenlenmiştir. Ayrıca SSGSSK’da, iş kazası ve meslek hastalığının üçüncü bir kişinin kusuru nedeniyle meydana gelmesi halinde üçüncü kişilerin sorumluluğu ve SGK’nın sigortalıya veya hak sahiplerine yaptığı yardımlar nedeniyle işverene başvurması (rücu hakkı) düzenlenmiştir.

5393 sayılı Belediye Kanunu’nda, belediyelere denetleme yükümlülüğü getirilmiştir. 1593 sayılı Umumi Hıfzıssıhha Kanunu’nda da, iş sağlığı ve güvenliğine ilişkin hükümler mevcuttur.

Sorumluluk Kavramı ve Türleri

Hukuki sorumluluk, bir kimsenin sözleşmeye aykırı davranış veya hukukun yazılı veya yazısız kurallarına aykırı hareketi nedeniyle başkasına vermiş olduğu zararı tazmin etme borcudur.

Geniş anlamda sorumluluk, akdi (sözleşmeden doğan) sorumluluk ve akit dışı sorumluluk olmak üzere ikiye ayrılır. Borçlu alacaklıya karşı borçlanmış olduğu edimi ifa etmekle yükümlüdür. Bu durumda, akdi sorumluluk söz konusu olur. Bir kimsenin hukuka aykırı fiili sonucu ortaya çıkan sorumluluk ise akit dışı sorumluluktur. Hukuka aykırı fiiller, hukuk düzeninin tasvip etmediği fiillerdir. Akdi sorumluluk ve akit dışı sorumluluk durumunda ortaya çıkan zararı, buna neden olan kimsenin tazmin yükümlülüğü doğar.

Dar anlamda sorumluluk ise sadece akit dışı ilişkilerden doğan zararın tazmin yükümlülüğüdür. Yani, borcun yaptırımıdır. Borcun ifa edilmemesinden borçlu sorumludur. Borçlu, borcunu ifa etmezse alacaklı onun malvarlığına başvurabilir.

Geniş anlamda sorumluluk, akdi sorumluluk ve akit dışı olmak üzere ikiye ayrılır. Dar anlamda sorumluluk kavramına ise sadece akit dışı sorumluluk halleri girer. Bunlar, kusur sorumluluğu ve sebep sorumluluğu olmak üzere iki grupta toplanabilir. Sebep sorumluluğu ise olağan ve tehlike sorumluluğu şeklinde iki grupta incelenebilir. İşverenin hukuki sorumluluğunun niteliğini açıklayabilmek için akdi sorumluluk, akit dışı sorumluluğun kapsamına giren kusur sorumluluğu ve sebep sorumluluğu ve hukuka uygun müdahaleden doğan sorumluluk türleri üzerinde durmak gerekir.

  • Akdi (sözleşmeden doğan) sorumluluğun birinci koşulu, taraflar arasında bir borç ilişkisinin yani sözleşmenin olmasıdır. Akdi borcun mevcudiyetinin ispatı, alacaklıya aittir.

  • Akdi sorumluluğun ikinci koşulu, borcun ifa edilmemiş olmasıdır. Yani sözleşmenin yüklediği borcun yerine getirilmemiş olmasıdır. Borcun ifa edilmemiş olduğunu alacaklı ispat edecektir.

  • Sorumluluğun üçüncü koşulu, borçlunun sözleşme ile üstlendiği borcunu gereği gibi ifa etmemiş olmasıdır. Bu durumda borçlu, kusurlu kabul edilir. Borçlu, kural olarak her türlü kusurdan sorumludur. Akdi yükümlülüğünü gereği gibi ifa edebilmek için gerekli her türlü tedbiri almak zorundadır. Borçlu, ancak zararın meydana gelmemesi için gerekli bütün tedbirleri aldığını yani kendisine hiçbir kusurun yüklenemeyeceğini ispat ederse sorumluluktan yani tazminat ödemekten kurtulabilir.

Akdi sorumluluğun; yani sözleşmeden doğan borcun hiç veya gereği gibi ifa edilmemesi neticesinde borçlunun sorumlu tutulabilmesi için dördüncü koşul, alacaklının bu nedenle zarara uğramış olmasıdır. Borçlunun borcunu yerine getirmemesi nedeniyle alacaklı zarara uğradığını, borcun ifa edilmemesi ile uğranılan zarar arasında illiyet bağının mevcut olduğunu ispat etmelidir. Zira borçlunun akdi sorumluluğu, kural olarak kusur sorumluluğu olduğu için borçlunun sorumluluktan kurtulabilmesi için borcun hiç veya gereği gibi ifa edilmemesinde hiçbir kusurunun olmadığını ispat etmesi gerekir.

Kusur sorumluluğunda kusur, en önemli unsurdur. Sorumluluğun meydana gelebilmesi için failin zararı meydana getiren fiilde kusurunun bulunması gerekir. Kusur sorumluluğu esasına göre, “kusur olmadan sorumluluk da” olmaz. Buna göre zarar veren kimsenin, sorumluluğunun doğması için kusurlu olması koşuldur.

Haksız fiil sorumluluğunu düzenleyen TBK’da, zarar veren kimsenin sorumlu olabilmesi için kusurun varlığı aranır. Nitekim kusurlu ve hukuka aykırı bir fiille başkasına zarar veren kimsenin zararı tazmin etmeye mecbur olduğu öngörülmüştür. Ahlâka aykırı bir fiil ile kasten başka bir kimsenin zarara uğramasına neden olan kimsenin o zararı tazmine yükümlü olduğu ifade edilmiştir.

Kusur, hukuk düzeninin kınadığı bir davranış olması nedeniyle, zarar veren kimsenin bu zararı tazmin yükümlülüğünün temel unsurudur.

Sebep sorumluluğunda ise kusur şartı aranmaz. Sebep sorumluluğu, zararın meydana gelmesine sebebiyet verme düşüncesine dayanır. Zararın tazmini için kişinin kusurlu olması aranmaz. Kanunun öngördüğü belirli olay ve olgularla meydana gelen zarar arasında uygun illiyet bağının olması yeterlidir. Sebep sorumluluğunu kuran olay ve olgulara örnek olarak tehlikeli faaliyet veya işletmeye sahip olma, objektif özen borcunun yerine getirilmemesi gösterilebilir. Sebep sorumluluğu uygun illiyet bağını kesen mücbir sebep, zarar görenin kusuru ve üçüncü şahsın kusuru halinde ortadan kalkar.

Sebep sorumluluğu,

  • olağan sebep sorumluluğu ve

  • tehlike sorumluluğu

olmak üzere ikiye ayrılır.

Olağan sebep sorumluluğu, kanunda öngörülen özen yükümlülüğünün yerine getirilmemesine dayanan bir kusursuz sorumluluk hali olup, sebep sorumluluğunun en hafif şeklidir. Olağan sebep sorumluluğu, TBK ve Medeni Kanun’da düzenlenmiştir.

Sebep sorumluluğunun bir türü olan tehlike sorumluluğunda, sorumluluk için bir kimsenin kusurlu olması veya objektif özen borcuna aykırı davranması koşulu aranmaz. Sorumluluk, ağır tehlike taşıyan işletme veya faaliyetin yürütülmesine dayandırılmıştır. Örnek olarak motorlu taşıt araçlarının neden oldukları trafik kazaları gösterilebilir. Ayrıca uçak, tren veya gemilerin kullanılması, atom reaktörleri tehlike yaratan faaliyetlerdir. Bu çeşit tesis veya işletmeyi işletenler, uygun illiyet bağının olması halinde meydana gelen zarardan sorumlu tutulmaktadır. Zarar, tehlike dışında başka bir nedenle örneğin mücbir sebep veya zarar gören kimsenin kusuru sonucu oluşmuşsa işletme sahibi kural olarak sorumlu olmayacaktır.

Türk sorumluluk hukukunda, tehlike sorumluluğu özel kanunlarda düzenlenmiştir. Karayolları Trafik Kanunu’nda motorlu araç işletenin sorumluluğu, Türk Sivil Havacılık Kanunu’nda, sivil hava aracının verdiği zarardan dolayı işletenin sorumluluğu ve Milli Müdafaa Mükellefiyeti Kanunu’na göre devletin askeri manevralar ve atışlardan doğan sorumluluğu tehlike sorumluluğu olarak düzenlenmiştir. Petrol Kanunu ve Çevre Kanununda benzer bir sorumluluk düzenlenmiştir.

Hukuka Uygun Müdahaleden Doğan Sorumluluk (Fedakârlığın Denkleştirilmesi İlkesi)

Sorumluluk hukukunda yukarıda açıklanan sorumluluk nedenleri yanında yer alan hukuka uygun müdahaleden doğan sorumluluk ilkesine göre, hukuk düzeni hukuka uygun müdahaleyi kabul etmektedir. Müdahale, bir kimsenin hukuk düzeni tarafından korunan şahıs veya mal varlığının bir başka kimse tarafından ihlâl edilmesidir. Hukuka uygun müdahale neticesinde bozulan menfaat dengesinin korunabilmesi için fedakârlıkta bulunan ve dolayısıyla zarara uğrayan kimseye tazminat hakkı verilmektedir. Bu şekilde, hukuka uygun müdahaleye uğrayan kimsenin bu fedakârlığı hukuk düzenince müdahalesine izin verilen üstün çıkar sahibi tarafından denkleştirilmekte yani tazmin edilmektedir.

İşverenin Sorumluluğunun Niteliğine İlişkin Görüşler

Türk iş hukuku öğretisinde, sorumluluğun hukuki niteliği yani sorumluluğun hangi esasa dayandığı konusunda iki görüş savunulmuştur. Bir kısım yazarlar kusur sorumluluğu esasını kabul ederken, bir kısım yazarlar da kusursuz sorumluluk esasını kabul etmiştir.

İşverenin iş kazası ve meslek hastalığından doğan sorumluluğunu kusur sorumluluğu esasına dayandıran görüşe göre işveren, işyerinde iş sağlığı ve güvenliği önlemlerini eksiksiz alır, bu konuda gerekli dikkat ve önemi gösterirse kusurlu sayılmaz ve zarardan sorumlu tutulmaz. İşverenin, işyerinde bütün tedbirleri almasına rağmen işçinin kendi kusuru veya dikkatsizliği ile bir kazaya sebebiyet vermesi durumunda işveren sorumlu olmaz.

Kusursuz sorumluluğu kabul eden görüşe göre işverenler, iş kazası nedeniyle oluşan zarardan kusuru aranmaksızın sorumludur. Sorumluluğun ortaya çıkması için uygun illiyet (nedensellik) bağı yeterlidir. İlliyet bağı kesilirse, işveren sorumluluktan kurtulabilir.

İş kazasına uğrayan veya meslek hastalığına tutulan sigortalının ve hak sahiplerinin bu nedenle işveren aleyhine dava açmaları, uğradıkları zararın SGK tarafından tam olarak karşılanmaması halinde söz konusu olur. Yani işverenin sorumluluğu, iş kazası veya meslek hastalığı neticesinde uğranılan ve 5510 sayılı SSGSK hükümlerince sağlanan haklar ve menfaatler dışında kalan zararların ödetilmesi ilkesine dayanır.

Yargıtay’ın eski tarihli kararlarında kusur sorumluluğunu, daha yeni kararlarında ise kusursuz sorumluluğu kabul ettiği görülmektedir.

Yargıtay HGK 1987 tarihli bir kararında, Yargıtay’ın son uygulamalarında tehlike sorumluluğu görüşünü kabul ettiğini ifade ederek, bu sorumluluk türünde işverenin her türlü özen borcunu yerine getirmiş olmasına rağmen meydana gelen kazadan kurtulma imkânının olmadığı, ancak zararın işletmeye özgü bir tehlikeden doğmamış olması halinde işverenin bu zarardan sorumlu tutulması gerekliliği üzerinde durularak, tehlike sorumluluğunda illiyet bağının mücbir sebep, zarar görenin kusuru ve üçüncü kişinin kusuru ile kesilebileceği kabul edilmiştir.

Türk Borçlar Kanunu’nda İşverenin Sorumluluğuna İlişkin Düzenlemeler

TBK’da işverenin, işyerinde iş sağlığı ve güvenliğinin sağlanması için gerekli her türlü önlemi almak, araç ve gereçleri noksansız bulundurmak yükümlülüğü düzenlenmiştir. İşçiler de iş sağlığı ve güvenliği önlemlerine uymakla yükümlüdürler. O halde işveren, işçinin hayatı ve sağlığı yani fiziki ve ruhi bütünlüğü için gerekli her türlü önlemleri almakla yükümlüdür. İşveren tarafından alınması gerekli iş sağlığı ve güvenliği önlemlerinin kapsamı ve muhtevası, işyeri ve işletmenin ekonomik, teknik ve mali özellikleri ile yakından ilgilidir.

TBK m.417/III’de, işverenin yukarıda açıklanan hükümlere, kanun veya sözleşmeye aykırı davranışı nedeniyle işçinin ölümü, vücut bütünlüğünün zedelenmesi veya kişilik haklarının ihlâline bağlı zararların tazmininin, sözleşmeye aykırılıktan doğan sorumluluk hükümlerine tabi olduğu ifade edilerek, sözleşmeye aykırılıktan doğan sorumluluk esaslarına göre sorumlu olduğu öngörülmüştür. TBK m.112’deki genel hükme göre, işverenin kusurlu bulunduğu yönünde bir karine mevcuttur. İşveren, sorumluluktan ancak kusurlu bulunmadığını ispatlayarak kurtulabilir.

İşverenin sorumluluğunun birinci koşulu, işverenin sözleşme gereği alması gerekli iş sağlığı ve güvenliği önlemlerini almamasıdır. Sözleşmeye aykırı bu davranışın işçi tarafından ispat edilmesi gerekir.

Sorumluluğun ikinci koşulu ise işveren tarafından işyerinde gerekli önlemlerin alınmaması nedeniyle zarara işçinin uğramasıdır. Yani iş kazası ve meslek hastalığına tutulması neticesinde bedeni ve ruhi bütünlüğünün ihlali sonucu uğranılan cismani bir zarar veya işçinin ölmesi halinde sağlığında onun desteğinden yararlananların destekten yoksun kalmaları nedeniyle uğradıkları zarardır. Bu zarar tedavi giderleri, çalışma gücünün kaybı, ekonomik geleceğinin sarsılması veya kişilik haklarının ihlâli neticesinde uğranılan manevi zarardır.

İş kazası, işyerinde veya işin yürütümü nedeniyle meydana gelen, ölüme sebebiyet veren veya vücut bütünlüğünü ruhen ya da bedenen engelli hale getiren olayı ifade eder. Meslek hastalığı ise mesleki risklere maruziyet sonucu ortaya çıkan hastalık olarak tanımlanmıştır. İşveren, sadece iş kazası ve meslek hastalığı nedeniyle uğranılan zarardan başka işyerinde meydana gelen diğer kaza ve hastalıklar sonucu oluşan zarardan da sorumludur.

Sorumluluğun üçüncü şartı ise işçinin uğradığı zarar ile olay arasında uygun illiyet bağının olmasıdır. Olay, genel hayat tecrübelerine ve olayların normal cereyanına göre meydana gelen zarara neden oluyorsa, uygun bir illiyet bağından söz edilebilir.

Mücbir sebep, sorumlunun faaliyet ve işletmesi dışında oluşan sözleşmeden doğan borcun ihlâline kesin olarak ve kaçınılmaz bir şekilde yol açan, öngörülmesi ve karşı konulması mümkün olmayan olağanüstü bir olay olarak tanımlanabilir. İşveren, mücbir sebebin varlığını ispat ederse sorumluluktan kurtulur.

İlliyet bağını kesen ikinci neden, zarar gören kimsenin kusurudur. İşçinin kusuru, illiyet bağını keserse zarar veren işveren sorumluluktan kurtulur.

İlliyet bağını kesen üçüncü neden ise üçüncü kişinin kusurudur.

İşverenin Sorumluluğunun Diğer Sorumluluk Halleriyle Karşılaştırılması

İşverenin iş kazası ve meslek hastalığından sorumluluğunda, sözleşmeden doğan sorumluluğun yanında TBK’da düzenlenen bazı sorumluluk şartları da gerçekleşmiş olabilir. Bu durumda işçi, işvereni hangi maddeye göre sorumlu tutacağı konusunda seçimlik hakka sahiptir. Söz konusu sorumluluk halleri, ispat ve zamanaşımı süreleri bakımından farklıdır.

İşverenin Haksız Fiil Sorumluluğu

İşverenin, TBK ve İSGK’e göre almakla yükümlü olduğu gerekli iş sağlığı ve güvenliği önlemlerini almaması, işverenin koruma ve gözetme borcuna aykırı olduğu için haksız fiildir. Bu durumda işçi, işvereni sözleşmeden doğan sorumluluk yanında haksız fiil sorumluluğuna ilişkin TBK m.49’a göre de sorumlu tutabilir. İşçi, haksız fiil sorumluluğuna dayanarak zararının tazminini talep ederse işverenin kusurlu olduğunu ispat etmekle yükümlüdür. Hâlbuki sözleşmeden doğan sorumlulukta, işverenin kusurlu olduğu karinedir. İşveren, sorumluluktan kurtulmak için kusursuz olduğunu ispat etmek zorundadır.

Sözleşmeden doğan sorumlulukta zamanaşımı süresi 10 yıl, haksız fiilden doğan sorumlulukta ise zarar görenin öğrendiği tarihten itibaren 2 yıl, herhalde fiilin işlendiği tarihten başlayarak 10 yıldır.

Adam Çalıştıranın Sorumluluğu

İşverenin yanında çalıştırdığı kimselerin kendilerine verilen işi yaparken başkalarına verdikleri zararı tazmin etmesi gerekir. Ancak adam çalıştıran, ödediği tazminat için zarar veren çalışana onun bizzat sorumlu olduğu ölçüde rücu hakkına sahiptir.

Hayvan Bulunduranın Sorumluluğu

TBK’da bir hayvanın bakımını ve yönetimini sürekli veya geçici olarak üstlenen kişinin hayvanın verdiği zarardan yükümlü olduğu, hayvan bulunduran kimsenin bu zararın doğmasını engellemek için gerekli özeni gösterdiğini ispat etmesi halinde sorumlu olmayacağı öngörülmüştür.

Bu düzenlemede de, adam çalıştıranın sorumluluğunda olduğu gibi objektif özen yükümlülüğünü gerekli şekilde yerine getirmemekten doğan bir kusursuz sorumluluk kabul edilmiştir.

Hayvan bulunduranın sorumlu tutulabilmesi için üçüncü kişinin uğradığı bir zarar olması, bu zararın hayvan tarafından verilmiş olması ve zarar ile hayvan arasında uygun illiyet bağının bulunması gerekir.

Yapı Malikinin Sorumluluğu

Yapı malikinin sorumluluğuna ilişkin düzenleme, TBK m.66’daki adam çalıştıranın sorumluluğu ve TBK m.67’de hayvan bulunduranın sorumluluğuna ilişkin sorumluluktan farklı bir düzenleme getirmiştir. Hâkim görüşe göre işverenin sorumluluğu, tehlike ilkesine dayanan kusursuz sorumluluktur.

Yardımcı Kişilerin Fiillerinden Sorumluluk

İşveren, sözleşmeden doğan koruma ve gözetme borcu gereği iş sağlığı ve güvenliğine ilişkin tedbirlerin alınması yükümlülüğünü yanında çalışanlar gibi yardımcı kişilere örneğin işletme şefine, ustabaşıya bırakmış olabilir. İşveren, yardımcı kişilerin işi yürüttükleri sırada diğer tarafa (işçiye) verdikleri zarardan TBK m. 116’ya göre sorumludur.

İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu’nda İşverenin Sorumluluğuna İlişkin Düzenlemeler

İSGK m.4’de işverenin genel yükümlülüğü başlığı altında işverenin, çalışanların işle ilgili sağlık ve güvenliğini sağlamakla yükümlü olduğu ve bu çerçevede risk değerlendirmesi yapma veya yaptırma yükümlülüğü olduğu ifade edilmiştir. Ayrıca işverenin, çalışana görev verirken onun sağlık ve güvenlik yönünden işe uygunluğunu göz önünde tutacağı, yeterli bilgi ve talimat verilenler dışında kalan çalışanların hayati ve özel tehlike bulunan yerlere girmemesi için gerekli tedbirleri alacağı öngörülmüştür. Diğer taraftan işyeri dışındaki uzman kişi ve kuruluşlardan hizmet alınması, işverenin sorumluluğunu ortadan kaldırmayacağı gibi çalışanların iş sağlığı ve güvenliği alanındaki yükümlülükleri de işverenin sorumluluklarını ortadan kaldırmaz. Ayrıca işveren, iş sağlığı ve güvenliği tedbirlerinin maliyetini çalışanlara yansıtamaz.

İşveren, işyerinde işçinin karşılaşabileceği işletme tehlikelerine karşı gerekli her türlü önlemi almak ve araç ve gereçleri noksansız bulundurmakla yükümlüdür.

İSGK m.17/6’ya göre geçici iş ilişkisi kurulan işveren, talimat verme hakkına sahip olup işçiye sağlık ve güvenlik risklerine karşı gerekli eğitimi vermekle yükümlüdür. Zira geçici iş ilişkisi kurulan işveren, işçinin kendisinde çalıştığı sürede ücretinden, işçiyi gözetme borcundan ve sosyal sigorta primlerinden işveren ile birlikte sorumludur.

Alt işverene ilişkin olarak İK’da getirilen düzenlemeye göre, “asıl işveren, alt işverenin işçilerine karşı o işyeri ile ilgili olarak bu Kanundan, iş sözleşmesinden veya alt işverenin taraf olduğu toplu iş sözleşmesinden doğan yükümlülüklerinden alt işveren ile birlikte sorumludur”. Alt işveren, koruma ve gözetme borcu gereği kendi işçilerinin iş kazasına uğramaması, meslek hastalığına tutulmaması için gerekli iş sağlığı ve güvenliği önlemlerini almakla yükümlüdür. Asıl işveren de, önlemleri yeterince veya hiç almaması nedeniyle alt işveren işçilerinin uğrayacağı zarardan asıl işverenle birlikte sorumlu tutulmuştur. Ancak, alt işveren aleyhine verilmiş idari para cezasından asıl işveren sorumlu tutulamaz.

İşçinin Yükümlülükleri

İSGK m.19’da, “Çalışanların yükümlülükleri” başlığı altında getirilen düzenlemeye göre çalışanlar, iş sağlığı ve güvenliği ile ilgili olarak aldıkları eğitim ve işverenin bu konudaki talimatları doğrultusunda kendilerinin ve hareketlerinden veya yaptıkları işten etkilenen diğer çalışanların sağlık ve güvenliklerini tehlikeye düşürmemekle yükümlüdürler.

İşçi, iş sağlığı ve güvenliği önlemlerine uymaması sonucunda meydana gelen zarardan sorumludur.

İşçinin sorumluluğunun belirlenmesinde işin tehlikelilik durumu, uzmanlık ve eğitimi gerektirip gerektirmemesi dikkate alınır.