İSLAM AHLAK ESASLARI - Ünite 1: İslâm ve Ahlâk Özeti :

PAYLAŞ:

Ünite 1: İslâm ve Ahlâk

Giriş

İslam Allah tarafından gönderilen son peygamber Hz. Muhammed(s.a.v) tarafından tebliğ ve beyan edilmiş, kıyamete kadar bütün insanlara hitap ederek, inanma ve yaşamda doğru yolu gösteren dinin adıdır.

İslam ahlâkı teorik yazılara geçmeden çok önce Hz.Peygamber’in hayatında tahakkuk etmiş ve onun etrafındaki il Müslümanlar tarafından da yaşanmıştır. İslâm dini her ne kadar akidevi ciheti vurgulasa da nihai olarak amel merkezlidir.

Din

İnsanları ve insanların varlığını/varoluşunu sürdürmesinde muhtaç olunan şeyleri temin etme ve kullanmada belirli bir düzenin dikkate alınması ve bu düzenin öğretilmesi, Peygamberlerin vazifesi olmuş; bu vazifeyi ifa eden Peygamberlerin insanlığa öğrettikleri hayat düzenine "din" denilmiştir. Diğer taraftan dinin klasik tanımı, "akıl sahiplerini hüsn-i ihtiyarları ile bizzat hayırlara sevk eden ilahi vaz" şeklindedir. Din kelimesinin kök anlamı da, bir taraftan yakınlaşma ile alakalı iken, diğer taraftan da borç/ihtiyaç ile alakalıdır. Arapça'da "din" kelimesi ile borç anlamındaki "deyn" kelimesinin yazılışı aynıdır. Benzer bir durum din kelimesinin batı dillerinde yaygın karşılığı olan "religion" kelimesi için geçerlidir. Nitekim Latince'de "religio", "bağ" anlamına gelmektedir. Buna göre religion , insanı yaratıcısına bağlayan irtibat ve bu irtibatın farkında olmak, hatta bu irtibatın muhtevası demek olmaktadır.

Ahlâk

Ahlâk , davranış düzenidir. Bir davranış düzenini veya herhangi bir davranışı "iyi" veya "kötü" kılan, o düzenin veya fiilin öncelikle insani varoluş üzerindeki tesiridir. Ahlâki değer ifadeleri insanlar, insan fiilleri ve insan fiillerinin doğrudan veya dolaylı neticelerini nitelemek için kullanılmaktadır.

Alışkanlıklar belirli ilkelere bağlı olarak ve sistematik bir şekilde kazanılmışsa/öğrenilmişse, bir aşamadan sonra insanda "düşünme ihtiyacı hissetmeksizin" bazı kararları alma, bazı fiilleri gerçekleştirme kabiliyeti olarak insan hayatının, dolayısı ile insani varoluşun bir parçası olur. Buna biz kısaca "hulk" veya "karakter" diyoruz ki, başka bir ifade ile "ikinci tabiat" da denilmektedir.

Hadis ve âdâb kitaplarında olduğu kadar muhtelif menakıb kitapları ve fütüvvetname türü eserlerde gördüğümüz iyi ve kötü fiiller literatürü, İslâm ahlâkını kuralları üzerinden tanımlayarak, insanlara ahlâklı olmanın bir sıfat olmaktan daha çok, ahlâki olarak bilinen kurallara muvafık olarak yaşamak olduğu düşüncesinden hareketle hazırlanmıştır.

Ahlâk, özellikle "etik" denildiğinde, modern dönemde ferdi davranış düzeninden daha çok (bunun için "şahsi ahlâk" tabiri kullanılmaktadır), toplumsal hayatı düzenleyen kamunun/siyasetin, bu düzenlemede dikkate aldığı en genel ilkeler kastedilmektedir.

Klasik ahlâk eserlerinde üç sorun ele alınmıştır.

  • Her şeyden önce ahlaki davranışın kuralları zikredilmiştir.
  • Bu kuralların nasıl uygulanacağı, yaşanmış örnekler üzerinden gösterilmiştir.
  • Ahlaki eğitimin amacı, ahlaklı davranmayı bir meleke haline getirmek olarak kabul edilerek, ahlak eserlerini bu amacın nasıl gerçekleştirileceği meselesini de dikkate alan kitaplar olarak hazırlamışlardır. Böylece ahlaklı olma, insanın iyi fiilleri geçekleştirme ve kötülüklerden de uzak durmayı karakter haline getirmiş olması hali şeklinde anlaşılmıştır.

Din-Ahlâk İlişkisi

"Din samimiyettir", " ben güzel ahlâkı tamamlamak için gönderildim" ve "sen yüksek bir ahlâk üzeresin" ifadeleri, din ile ahlâk arasındaki derin irtibatı ifade etmek için yeterlidir. Aslında İslâm dini, ahlâki varlık olarak insanın kendi varoluşunu tamamlamasının sahih yoludur.

İki ayrı ahlâk anlayışının, mevcut olduğu söylenebilir.

  1. Faziletlerin kazanılması ve faziletli olma olarak ahlâk;
  2. Kurallı yaşama ve kurallara uygun davranma olarak ahlâk.

Birinci manası ile önce sufilerin "zühd" adı verilen hayatında ameli bir şekilde "dile" gelmiş ve daha sonra da felsefi ahlâk içerisinde nazari olarak temellendirilmiştir. İkinci manası ile ahlâk, bir taraftan muhaddisler, diğer taraftan da fukahanın ilgi alanına girmiş; muhaddisler daha çok ayet ve hadisler üzerinden ahlâki hayatın kurallarını dile getirirken fukaha bununla ilgili sorunları özellikle fıkıh usulü eserlerinde ve kelam alimleri de kelam ve akaid kitaplarının muhtelif bölümlerinde nazari olarak ele almış ve ahlâki iyi ve kötünün semantik ve mantıki tahlilini yapmışlardır.

Peygamberimizin şöyle buyurduğu rivâyet olunmuştur: "İslâm câmi'asından bir müslüman bir ağaç diker de, onun mahsûlünden bir insan, yâhut bir hayvan yerse muhakkak o yenilen şey, ağaç sâhibi için sadakadır."

Bu rivayette ağaç dikmenin "ahlâki bir fiil" olduğu ifade edilmiştir. Ağaç dikmek, bir fiildir. Bu fiili ahlâki kılan, bu fiil ile insanlar ve diğer canlıların bir irtibatıdır. Bu irtibat "yeme"dir. Yemek ise insanın canlılığını sürdürmesi için gerekli olan gıdanın alınması anlamına gelmektedir. Yani bir ağacın meyvesini yemek demek, varlığını sürdürmek için gıda almak demektir. O halde meyve veren bir ağaç dikmek, dolaylı olarak, insanların varlığını sürdürmeleri için bir şey yapmak anlamına gelmektedir. İnsan ağaç dikerken başka insanların ondan istifade etmesini düşünmüş olabilir veya olmayabilir; ancak dikilen ağaç, eğer bir meyve ağacı ise ve bu ağaç bir gün meyve verdikten sonra, bu meyveyi bir canlı yese, o zaman bu meyve o ağacı diken tarafından verilmiş bir sadaka konumuna yükselir. "Bir hayra vesile olan, onu gerçekleştiren gibidir" hadis-i şerifi de bunu farklı bir cihetten ifade etmektedir.

Dini Hayatın Ahlâki, Ahlâki Hayatın Dini Boyutu

İslâm, iman ve ameldir. Tabii burada söz konusu olan iman ve amel, herhangi bir iman ve herhangi bir amel olmayıp, sahih iman ve salih amel olarak nitelendirilir. Sahih imana "hakk" denilirken, salih amele de "hayr" denilmektedir. Kısaca İslâm "hakkı" kabul etmek ve "hayrı" tahakkuk ettirmeye yönelmek ve gerçekleştirmektir.

Din öncelikli olarak "zevi'l-ukûl''e yani "akıl sahipleri"ne yöneliktir. Aklı olmayanın dini de yoktur. Akıl, insanın ayırıcı hususiyetidir. Kısaca "nutuk", düşünme ve konuşma kabiliyeti olarak tanımlanır. İnsanın en yaygın tanımlarından birisi, "düşünebilen ve konuşabilen canlı" anlamına gelen "nâtık hayevân"dır. Dinin insanın aklına yönelik olması, düşünme ve dil ile alakalı olması ve fiziki bir zorlama yoluyla değil, düşünme ve konuşma, konuşulanı, kendisine söylenileni anlama ve buna göre davranabilme kabiliyeti üzerinden etkin olmasını öngörür. Bunun olabilmesi için insanda söyleneni, kendisine bildirilendeki hayır, yani iyilik cihetini anlamayı ve kabul etmeyi sağlayacak bir yatkınlık olması gerekir. Bu yatkınlığın adı "ihtiyâr"dır. İhtiyâr hayrı, iyiyi, varlığa yakın olanı tercihe yatkınlık anlamına gelmektedir. Bu yatkınlık, insanda söylenen sözü, bir hitabı anlama konusunda önceden bulunan bir hazırlığa, hazır bulunan, ona verilmiş bir kabiliyete delalet etmektedir. Hüsn-i ihtiyar, insandaki bu yatkınlığın etkin olması, insanın kendisine ulaşan ilahi hidayet ile kendindeki hayır cihetini keşfetmesi anlamına gelmektedir.

"Sevk eden" tabiri, zorlamadan yönlendiren demektir ki, günümüzün bilim dilinde "motif' olarak ifade edilebilir. Yukarıda da işaret edildiği gibi, sevk etmek, fiziki zorlama olmaksızın insanın bilgisine sunmak ve onun da, doğru ve iyinin bilgisine uygun davranması için kullanılmaktadır. "hüsn-i ihtiyar ile sevk eden" ifadesi, insanların kendi istek ve arzuları ile, bilerek ve isteyerek iyilikleri kabul edip, ona uygun davranması anlamına gelmektedir.

"Vaz-ı İlahi" tabiri de, dinin tabii olmayıp, Cenab-ı Hakk'ın tayin ettiği, insanlığa öğrettiği bir hayat düzeni olduğunu ifade eder. Bu hayat düzeni, insana kendi varlığını mahlûkat ile uyum içerisinde muhafaza etme yolunu ve sahip olduğu kabiliyetleri mükemmelleştirecek yöntemi içerir. Buna kısaca "dünya ve ahret saadeti" denilmektedir.

Bütün bu unsurları dikkate aldığımız vakit klasik haliyle İslâm ile irtibatlı olarak yapılmış din tanımının, ahlâkı ihtiva ettiğini; ahlâkiliğin dindarlığın mütemmim cüzü, tamamlayıcı parçası olduğunu görebiliriz.

Ahlâk, Ahlâk İlmi ve Ahlâk Felsefesi

Ahlâk kelimesi esas itibariyle bir şahsın hayatında etkin olan veya bir toplumda genel kabul görmüş davranış düzenini ifade eder. Ahlâk kelimesi bunun yanında, bir şahsın veya toplumun hayatında etkin olan davranış düzeninin dile getirilmesi ve tasviri için kullanılır. Bu tasvir tamamen empirik ve başka alanlarla bu düzen arasında muhtemel illiyet/kozal (nedensel) ilişkileri konu etmek amacıyla yapılırsa, o zaman -duruma göre- ahlâk psikolojisi ve ahlâk sosyolojisi adını alır. Ama bu düzende genel geçer olanlar bunların hilafına gerçekleşenler ile birlikte zikredilerek, olması gereken dile getirilirse, o zaman buna ahlâk ilmi denir. Bu haliyle ahlâk ilmi, normatiftir; olması gerekenin ilmidir. Ahlâk bütün bunların ötesinde, bir taraftan birinci seviyedeki haliyle ahlâkiliğin "varlığını", diğer taraftan da ahlâki terim ve kavramlar ile ahlâki önermelerin anlamı ve birbiri ile irtibatını, bunların nasıl temellendirildiğini söz konusu eder ki, buna da "ahlâk felsefesi" denilir.

Ahlâk, davranış düzeni olarak dikkate alındığında, kurumların işleyiş düzenini de konu edebilir ve bu durum, bir toplumda bulunan bütün kurumların varlık sebepleri ile onların işleyiş düzeni arasındaki irtibatı araştırarak, bunun tahakkuk edip etmediğini ortaya koyabilir. Farabi'nin "elMedinetü'l-Fazıla'sının modern şekli, her halde, varoluş ilkeleri ile uyum içerisinde ve diğer kurumlarla iş birliği içinde, bütün bir toplumu ve bu toplumun nihai amacı ve hakiki esası olan fertleri, özgürlükleri içinde muhafaza etmeyi sağlamanın yolunu gösteren bir ahlak teorisi olarak düşünülebilir. Davranış düzenini fertlerin iç dünyasını dikkate alarak -ve özellikle de insanların biyolojik gelişimini takip ederek ele almaya,- ahlâk psikolojisi; bu düzenin toplum tarafından benimsenmiş olması cihetiyle fert üzerindeki tesirini ele almaya ahlâk sosyolojisi, bu düzenin ilkelerinin neler olduğu ve bunlar arasında da bir düzenin olup olmadığını; varsa bunun keyfiyetini ele almaya da ahlâk felsefesi denilmektedir. İslâm insanlardan aynı zamanda bir davranış düzeni talep etmektedir; İslam’ın talep ettiği bu davranış düzenine İslâm ahlâkı denilmektedir. Nitekim ahlâk ilminin vazifesi, genel ahlâk ilkeleri ve kurallarını sistematik ve anlaşılır bir şekilde ortaya koyarak, bunların yeni yetişen nesillere öğretilmesini kolaylaştırmaktır.

Ahlâk ve Edeb

Bir işi yapmak önemli olmakla birlikte, edebine/adabına uygun bir şekilde yapmak ta önem arz etmektedir. Bu cihet, klasik İslâm kültüründe, kullanılan "hüsün" veya "hasen" teriminde de açığa çıkmaktadır. Nitekim "hasen" kelimesi hem ahlâki "iyi"yi, hem de estetik anlamda "güzel"i ifade etmektedir. Bir fiilin "hasen" olması, ahlâk kurallarına uygun olduğu gibi, edebe de uygun olması, yani âdâbınca yerine getirilmesi, kısaca o fiili gerçekleştirenin estetik kaygıları da dikkate alması anlamına gelmektedir.

İslâm ahlâk literatüründe muhtelif alanlarda telif edilen çok sayıda kitap "âdâb" veya "edeb" başlığını taşımaktadır. Mesela bir hakimin (eski adıyla kadı) yargı sürecinde nasıl davranacağını kendisine konu edinen disiplinin adı "edebü'l-kadı" iken, bir meseleyi birden fazla şahsın, birbirini kırıp üzmeden nasıl tartışacağı "âdâbü'l-bahs ve'l-münazara" başlıklı kitaplarda ele alınmıştır.