İSLAM AHLAK ESASLARI - Ünite 7: Aile Ahlâkı Özeti :

PAYLAŞ:

Ünite 7: Aile Ahlâkı

Giriş

Aile en küçük sosyal kurumdur. Ailenin temeli evlilik ile atılır. Evlenmek ve bir aile yuvası kurmak, insanın fıtrî bir ihtiyacıdır. Hayvanlar bile çoğunlukla bir aile ortamında doğar, yaşamını aile ortamında daha rahat bir şekilde sürdürür. Sağlıklı, huzurlu ve mutlu bir aile için evlilikte doğru eş seçimi son derece önemlidir. Dinimiz de evlenmeyi ve mutlu bir yuva kurmayı, hayırlı evlat yetiştirmeyi teşvik etmiştir. İnsan neslinin sağlıklı ve temiz bir şekilde devam etmesi, ancak evlilik sayesinde mümkün olabilir. Evlilik, insanın dinini ve namusunu korumada adeta bir kalkan görevi görür. Evlilikten amaç, sadece cinsel arzuların tatmini değil, hayırlı nesil yetiştirmek ve Allah’a yakınlaşmaktır. Kur’an-ı Kerîm evliliğin de amacının “takvâ” olduğunu ifade eder. Aile ortamı, ahlâkî değerlerin öğrenildiği ve yaşandığı, nesilden nesile aktarıldığı bir mektep gibidir. Aile, bireyleri, yaşlılarıyla geçmişe bağlar, gençleri ve çocuklarıyla da geleceğe hazırlar. Ailede kuşaktan kuşağa bilgi ve tecrübe aktarımı her daim yaşanır. Bu açıdan aile önemli bir eğitim yuvasıdır. Ailede vatanına, milletine ve dinine hayırlı olacak evlat yetiştirmek dinî ve millî bir görevdir.

1. Aile Yuvasının Kurulması

a) Eş Seçimi ve Evlilik

İnsan neslinin sağlıklı ve helâl bir şekilde devamı, ancak evlilik kurumu ile mümkün olur. Evlilikte doğru eş seçimi büyük bir önem arz eder.

Peygamberimiz, evlenecek olan şahıslara evlenecekleri adaylarda zenginlik, asalet ve güzellikten önce, ahlak güzelliği ve dindarlık aramalarını tavsiye etmiştir.

Maddî zenginlik, asalet ve güzellik, gelip geçici olan şeylerdir. Huy ve ahlâk güzelliği, hiçbir zaman tükenmeyecek, ömrümüz boyunca işimize yarayacak, huzur ve mutluluğumuzun kaynağı olacak, sonsuz bir hazinedir. Hz. Peygamber ısrarlı bir uyarı ile “sen dindarını (ve ahlâkı güzel olanı) tercih et!” buyurmuştur.

Dinimize göre, bir erkek bir kıza tâlip olduğunda, o sonuçlanmadan o kıza başka birinin tâlip olması doğru değildir.

Nişan ve düğün törenleri şekil olarak yöreden yöreye, ulustan ulusa değişebilir , ancak ahlâka ve dinin özüne aykırı düşecek uygulamalardan kaçınmaktır. Nişanlılık, tarafların birbirini daha iyi tanımalarına yönelik, evliliğe hazırlık dönemidir.

Dinî ve ahlâkî açıdan ise; flörtün günah oluşunun nedeni, tarafların gönül eğlendirmek amacıyla bir araya gelmeleri, tenha yerlerde gizlice buluşup birbirlerini, yararlanılacak cinsel bir obje gibi görmeleri, bu tavırlarıyla toplumda ahlâkî açıdan kötü örnek olmalarıdır.

Evlilikte tarafların birbirine servet, asalet, kültür düzeyi, din-ahlâk anlayışları ve yaşantıları itibariyle denk olmaları geçimi kolaylaştıran bir unsurdur. Peygamberimiz de evlilik konusunda evlenecek olanların birbirine denk olmalarını tavsiye etmiştir.

b) Evliliğin ve Aile Ortamının Fıtrî Bir İhtiyaç Oluşu

Evlilik, erkek ile kadının kendi iradeleriyle, birlikte yaşamalarına imkân veren ve onlara karşılıklı bazı hak ve sorumluluklar yükleyen bir sözleşmedir.

İnsan nefsinin üç gücünden bahsedilir: Arzu (şehvet), öfke (gadap) ve düşünme gücü.

  1. Arzu gücü, insandaki yeme-içme arzusu ve cinsel arzunun kaynağıdır.
  2. Öfke gücü manevî varlığımızı; kişiliğimizi, karakterimizi, değerlerimizi, kutsal bildiğimiz şeyleri korumaya yönelik olan güçtür.
  3. Düşünme gücü, insana özgü olan ve diğer iki gücü de kontrolü altına alması gereken güçtür. Aklımızı arzularımızın ve öfkelerimizin önünde tutabiliyorsak, ahlâkî anlamda dengeyi yakalayabilmişiz demektir. Allahu Teala insanı insan neslinin devamı için bazı biyolojik donanımlara sahip olarak yaratmıştır. Bunların en önemlilerinden birisi de karşı cinse karşı duyulan arzudur.

Hem insanın cinsel manada tabii ihtiyaçlarını karşılayabilmesi, hem de neslini devam ettirebilmesinin meşru zemini, evlilik yoluyla kurulan aile hayatıdır.

Kur'an-ı Kerim'de “Aranızdaki bekârları, kölelerinizden ve cariyelerinizden elverişli olanları evlendirin. Eğer bunlar fakir iseler, Allah kendi lütfu ile onları zenginleştirir. Allah (lütfu) geniş olan ve (her şeyi) bilendir.” (Nûr/24: 32) buyrulur.

İnsan bir aile içinde doğar, beslenip büyümesi ve gelişmesi bir aile içinde olur. Çocuk, sevgi ve şefkati, paylaşmayı, yardımlaşma ve dayanışmayı aile içinde görerek öğrenir ve yaşar.

Hayvanların da çoğu bir aile ortamında dünyaya gelir. Yavru büyüyüp gelişinceye kadar annenin-babanın desteği ve yakın kontrolü altındadır. Bir aile olmak ve bir aile içinde yaşamak, hayatı kolaylaştıran fıtrî bir ihtiyaç olarak görülmektedir.

c) Evliliğin Amacı

Kur’an kadın ve erkeği aile hayatında birbirlerinin eksiğini gideren, birbirini günahtan koruyan, biyolojik anlamda olduğu gibi, psikolojik ve ahlâkî açıdan da birbirini tamamlayan iki cins olarak takdim eder.

Peygamberimiz ; “Gençler! İçinizden evlenmeye gücü yetenler evlensinler. Çünkü evlilik gözü ve cinsel arzuları zinadan korur.” (Buhârî, “Savm”, 10) buyurmuştur.

Ayet ve hadislerden anlaşılmaktadır ki, evlilikten amaç, sadece cinsel arzuların tatmini değil, karşılıklı sevgi ve saygı temeli üzerine, sıcak ve mutlu bir aile yuvası kurmak ve bu yuvada ailesine, dinine ve milletine yararlı olacak, bedenen ve ruhen sağlıklı nesiller yetiştirmektir.

Dinimizde ibadetlerin amacı, “takvâ”dır. Takvâ, genelde “Allah korkusu” olarak tanımlanır. Kur’an-ı Kerîm’in bize evlilikle ilgili öğrettiği bir dua; “(Ve o kullar): Rabbimiz! Bize gözümüzü aydınlatacak eşler ve zürriyetler bağışla ve bizi takvâ sahiplerine önde kıl! derler.” (Furkan/25: 74) Bu ifadeden, tıpkı diğer ibadetler gibi evliliğin de amacının “takvâ” olduğu anlaşılmaktadır. Evliliği “fıtrî bir ibadet” olarak nitelemek de mümkündür.

2. Aile

a) Ailenin Önemi

Anne, baba ve çocuklardan meydana gelen aileye , “çekirdek aile” denir. Büyük anne, büyük baba, amca, dayı, teyze ve halalar da aile kapsamı içinde olduğu durumda bu tür aileye geniş aile denir.

Dinimiz boşanmayı , çarelerin tükendiği en son aşamada başvurulacak, “Allah’a oldukça sevimsiz gelen, ama O’nun helâl kıldığı bir çare” olarak nitelemiştir. (Ebû Dâvud, “Talak”, 3).

Aile bağı “neseb” kavramı ile dile getirilir. Sahih neseb, ancak meşru evlilik içinde meydana gelen doğum ile gerçekleşir. Aile topluluğu birlik ve beraberlik örneğidir. Bu örnek, ihtiyarı, orta yaşlısı, genci ve çocukları ile farklı kuşakları bir araya getirir. İnsanın bireysel ve toplumsal hayatında ailenin yerini başka hiçbir kurumun dolduramaz.

b) Ailenin Bir Eğitim Yuvası Oluşu

Aile, insan yetiştiren bir kurumdur .Annelik-babalık görevi, çok kutsal bir görevdir. Kutsallığından dolayıdır ki, dinimiz doğum esnasında vefat eden bir anne adayını “şehit” hükmünde kabul etmiştir.

Aile küçük bir eğitim yuvasıdır. Çocuğun sağlam bir karakter kazanması, gelişip yetişmesi, sonra da hayata hazırlanmasında ailenin önemi sanıldığından da fazladır.

İnançlar, dinî ve ahlâkî değerler, örf ve âdetler, güzel alışkanlıklar hep aile içinde kazanılır. Bireylere millî kimlik kazandıran ilk yer de ailedir. Aile yapısı sağlıklı olmayan bir toplumun veya milletin uzun ömürlü olabileceğini söylemek mümkün değildir.

İdeal bir ailede anneler ve babalar çocuklarına miras olarak sadece maddî birikimlerini değil, bilgi birikimlerini ve tecrübelerini, ülkü ve ideallerini, kutsal değerlerini de bırakırlar.

İnsan, kendisine karşı olan görevlerini ilk önce ailede öğrenir. Aile ortamı, sosyal görev ve sorumlulukların hissedilip yaşandığı ilk yerdir.

Çocuğun okuldaki düzeni, başarısı ve arkadaşlarıyla uyumu, ailedeki düzenin, huzur ve mutluluğunun yansımasıdır.

3. Ailede Karşılıklı Görevler

a. Aile Değerleri ve Eşlerin Birbirine Karşı Görevleri

Durkheim ailenin “ahlâkî temele dayanan bir beraberlik” olduğunu ifade eder. Ailenin, üzerine kurulduğu ve varlığını borçlu olduğu ahlâkî değerler;

  1. Karşılıklı Sevgi ve Saygı: Sevgi ve saygı, aileyi bir araya getiren ve sonra da bir arada tutan bir zamk görevi görür.
  2. Paylaşım: Ailede eşler her şeyini paylaşır: Sevgilerini, şefkatlerini, düşüncelerini, kararlarını, ideallerini, sevinçlerini, üzüntülerini, imkânlarını.
  3. Namus ve İffet: Ailede kadın da erkek de bu değerleri koruma konusunda duyarlı davranmalıdır.
  4. Sorumluluk Bilinci: Sorumluluğunun bilincinde olan eşler, ailedeki görevini karşılık beklemeden yerine getirirler.
  5. Sadâkat ve Vefa: Sadâkat ve vefa duygusu, eşlerin birbirine olan güveninin kaynağını oluşturur.
  6. Samimiyet ve İyi Niyet: Aile, samimi ve iyi niyetle, geçinmeyi amaçlayan bir yaklaşımla, iyi günde de, kötü günde de beraber olma düşüncesiyle kurulur ve bu yaklaşımla devam eder.

b) Kocanın, Hanımına Karşı Görev ve Sorumlulukları

Aile bireyleri birbirine, karşılıklı ihtiyaç, yardımlaşma ve dayanışma bağlarıyla bağlı oldukları gibi, sevgi, şefkat ve koruma gibi duygusal bağlarla da bağlıdır. Ailede kocanın da, kadının da kendine özgü bazı hak ve sorumlulukları vardır. Kur’an-ı Kerîm : “Erkeklerin kadınlar üzerinde belli hakları olduğu gibi, kadınların da erkekler üzerinde belli hakları vardır. Ancak erkeklerinki, kadınlara göre bir derece fazladır.” (Bakara/2: 228) buyrulmuştur.

Peygamberimiz aile hayatıyla; hem bir eş, hem de bir baba olarak bizim için en güzel örnektir.

Koca hanımına karşı nazik ve kibar davranmalı, onun yakınlarına da saygı göstermelidir. Evin yönetimine hanımını da ortak etmeli, önemli kararları alırken ona da danışmalı, onun haklarını koruyup gözetmeli, sıcak ve rahat bir aile ortamı oluşturabilmek için çalışıp didinmeli, çoluk-çocuğunu helâlinden kazanarak yedirmeli ve giydirmelidir. Kazancını hanımından ve çocuklarından esirgememeli, ama israf da etmemelidir. Ailenin huzurunu bozacak içki, kumar vb. kötü alışkanlıklardan uzak durmalı, ailenin namus ve şerefine leke getirecek davranışlardan kaçınmalıdır. Gerektiğinde ev işlerinde, çocuk bakımı ve eğitiminde hanımına yardımcı olmalıdır.

c) Hanımın, Kocasına Karşı Görev ve Sorumlulukları

Tevbe/9: 71 ayetinde, tarafların sorumluluğunu bildiği, dinen ve ahlâken daha iyi olabilmeleri için birbirine yardımcı olduğu, Allah’ın rahmet ve bereketine vesile olacak, iyi niyetle kurulmuş, mutlu ve samimi bir aile ortamını tasvir etmektedir. Evin hanımı , kocasına karşı nazik ve kibar davranmak, onun şeref ve itibarına leke getirecek bir davranışta bulunmamak, onun istemediği kimseyi eve almamak, evin bütçesini sarsacak aşırı harcamalardan kaçınmak, evin temizliği, çocuğun bakımı ve eğitimi ile ilgilenmek gibi görev ve sorumlulukları sayılabilir.

d) Ana-Babaya Karşı Görevlerimiz

Ailede saygıya en lâyık olanlar anneler ve babalardır. Kur’an-ı Kerîm’de anneye babaya saygı emri farklı bağlamlarda tekrarlanır. Dinimizde anne ve babaya saygı gösterip onlara iyi davranmak emredilmiştir.

İnsan, kendisini yarattığı ve birçok nimetlerle donattığı için Allah’a şükretmeli, insan olarak büyütüp yetiştirdikleri için de annesine-babasına minnet duymalı, hayatı boyunca dua etmelidir.

Peygamberimiz, büyük günahların en büyüğünün “Allah’a şirk koşmak ve ana-babaya isyan etmek” olduğunu söylemiştir. (Buhârî, “Edeb”, 6)

Anne-babamızın bizim üzerimizdeki hakları:

  • Bizden istedikleri, dinin yasakladığı bir şey olmadığı sürece, isteklerini yerine getirmek.
  • Onlara saygıda kusur etmemek.
  • Bakıma ve yardıma muhtaç oldukları zaman kendileriyle ilgilenip yardımcı olmak, hal-hatır sorarak gönüllerini almak, incitici söz söylememek, onları sıcak aile ortamından ve torun sevgisinden mahrum bırakmamak.
  • Öldüklerinde evlât olarak üzerimize düşen görevleri yerine getirmek, onlara her zaman dua etmek.
  • Zaman zaman ana-baba dostlarını ziyaret etmek suretiyle annemizin ve babamızın hatıralarını yaşatmak.

e)Ana-Babanın, Çocuklarına Karşı Görevleri

Çocuklarımızı gerektiği gibi yetiştirmek, onları dünyaya getirmek kadar önemli ve sorumluluk isteyen bir iştir. Bir milletin geleceği, çocuklarının iyi yetişmiş olmasına bağlıdır. Çocukların anne ve babalar üzerinde birtakım hakları:

  • Güzel Bir İsim Sahibi Olmak: Dünyaya gelen çocuğa, zihinde olumsuz çağrışımlar yapacak yabancı isimler değil, kendi dinî ve millî kültürümüzün ürünü olan güzel isimler koymak, anne-babanın ilk görevidir.
  • Eşit Muâmele Görme Hakkı: Dünyaya gelen her çocuğun doğumuna sevinmeli, çocuklar arasında kız-erkek ayrımı yapılmamalıdır.
  • Maddî İhtiyaçlarının Karşılanması: Çocukların her türlü maddî ihtiyaçlarını karşılamak; sağlık, beslenme, barınma ve giyim-kuşam konularındaki harcamaları ailenin imkânı ölçüsünde yapmak, bu konularda cimri davranmamak, zamanı geldiğinde çocuğunu evlendirmek de anne-babanın görevleri arasındadır.
  • Manevî İhtiyaçlarının Karşılanması: Bir çocuğun en mutlu anı, annesinin ya da babasının, kendisini kucağına alarak sevip okşadığı ya da onun oyununa ortak olduğu andır.
  • Eğitim Hakkı: Çocuğuna iyi bir eğitim vermek, ona din ve ahlâk kurallarını, toplumun örf ve âdetlerini öğretmek, onu çağın gerektirdiği bilgilere sahip kılmak da anne-babanın görevlerindendir.
  • Çocuk, Önünde Pratik Örnekler Bulabilmeli: Anne-baba çocuğuna her konuda örnek olmalı; ona teorik bilgileri sadece öğretmekle kalmamalı, erdemli, iyi bir insanın nasıl olması gerektiğini davranışlarıyla göstermelidirler.

f) Kardeşlerin Birbirine Karşı Görev ve Sorumlulukları

Kardeşler birçok duyguyu beraber yaşar; aynı anda üzülür, aynı anda sevinirler. Kardeşler, anne ve babanın duygu ve düşüncelerinden, kendilerine düşen payı almışlardır. Onların duygularının birbirine yakınlığının temel nedeni budur.

Dinimiz, kardeş hakkına son derece önem vermiş, insanın kardeşleri ile olan ilişkisini kesmemesini istemiştir.

Hz. Peygamber bir hadîsinde: “Büyük kardeşin küçük kardeş üzerindeki hakkı, babanın çocukları üzerindeki hakkı gibidir.” (Suyûtî, 1969, II, 74) buyurmuştur.

Peygamberimiz, iyilik yapmamız, görüp gözetmemiz gereken kişiler olarak kız ve erkek kardeşi, anne ve babadan hemen sonra zikretmiştir.

  • Kardeşler birbirini sevip saymalı, koruyup gözetmeli, birbirinin hakkına riayet etmelidir.
  • Birbirlerini kıskanmamalıdırlar. Kıskançlığın çok kötü bir hastalık olduğu, kardeşler arasındaki geçimsizliğin nedenlerinden birinin de kıskançlık ve bencillik olduğu göz ardı edilmemelidir.
  • Büyük kardeşler küçük kardeşlere her zaman örnek olmalı, küçüklerin yanlışlarını gördüklerinde, onları kırmadan uyarmalıdırlar. Küçükler de büyüklerini her zaman sevmeli, onların uyarılarına kulak vermelidir.
  • Aralarındaki dayanışma ve yardımlaşma, bilgi ve iş düzeyinde her zaman devam etmelidir. Birlik ve beraberlikten güç doğduğu unutulmamalıdır.