İSLAM AHLAK ESASLARI - Ünite 3: İslâm Ahlâk Teorileri Özeti :
PAYLAŞ:Ünite 3: İslâm Ahlâk Teorileri
Giriş
Ahlâkın temel kavramlarını, ilkelerini ve kurallarını temellendiren düzenli ve tutarlı açıklamalara ahlâk teorisi denilir. Müslüman alimlerin bu çerçevedeki fikri eğilimlerine de İslam ahlâk teorisi denmektedir. Ahlâk teorileri geliştiren düşünürler şu temel soruları dikkate alarak görüşlerini ortaya koymuşlardır.
- İnsan nedir?
- İyi ve kötü fiiller nelerdir?
- Bir fiili iyi veya kötü yapan özellikler nelerdir?
- Hangi sebeplerden dolayı iyi davranışlar tercih edilir, kötü davranışlardan da kaçınılır?
- İyiyi gerçekleştirmek için insan ne yapmalıdır?
İslâm Ahlâk Teorileri
Ahlâk hakkında yazı yazan müelliflerin bir kısmı eserlerinde ahlâki ilke ve kuralları, K. Kerim’den iktibaslar ve Hz. Peygamber’in sözleri ve hayatından hareketle, önermeler veya davranış tasvirleri şeklinde ifade etmişlerdir. İkinci bir grup müellif ise iyilik ve kötülüğü insanın bir sıfatı olarak ele alır. Bunlar için birinci tarz eserlerde derlenen ilke ve kurallar meleke kazanma sürecinde önemli olsa da, amaç, ahlâki faziletlerin insanın karakterinin bir parçası, yani ikinci tabiatı haline gelmesidir.
İnsan Nedir
İnsan akıllı bir varlıktır. İnsanı bütün varlıklardan ayıran asıl özelliği onun yaratılış sebebi de olan aklı ve hakikatleri idrak gücüdür. İnsanın yaratılmasıyla ilgili bir başka soru da onun niçin yaratıldığıdır. İnsan da üç türlü görevi yerine getirmesi amacıyla yaratılmıştır: 1. Yeryüzünü imar etme. Bu görev sayesinde insan hem kendisinin, hem de başkalarının geçimini sağlar. 2. Allah’a ibadet etme. 3. Allah’ın halifesi olma. Yeryüzünde Allah’ın halifeliği görevini ifa, dinin ahlâki ilkelerini kullanarak insanın gücü ölçüsünde Yaratıcının emirlerine uyma şeklinde icra edilir.
A-Kuralcı Ahlak Teorileri
Müslüman düşünürlerin çoğuna göre Allah insanı saf ve temiz olarak cismani ve ruhani tarafı olan bir eşref-i mahlûkat olarak yaratmıştır. İslâm düşünürlerinin ahlâk teorilerini farklı şekillerde tasnif etmek mümkünse de biz burada bunları önce iki grup altında toplayacağız: A. Kuralcı ahlâk teorileri; B. Karakterci ahlâk teorileri.
İnsanın yaratılmasıyla ilgili bir başka soru da onun niçin yaratıldığıdır. Bu soruya meşhur ahlâk âlimi Ragıb elİsfahani şu şekilde cevap verir: Allah yeryüzündeki her şeyi bir amaca yönelik yaratmıştır. Eğer o amaç olmasaydı, o varlık yaratılmazdı. İnsan da üç türlü görevi yerine getirmesi amacıyla yaratılmıştır: 1. Yeryüzünü imar etme. Bu görev sayesinde insan hem kendisinin, hem de başkalarının geçimini sağlar. 2. Allah'a ibadet etme. 3. Allah'ın halifesi olma.
Kuralcı ahlâk teorilerinin ortak özelliği bunların ahlâki davranışları önermeler, emir ve yasaklar veya iyi ve kötü fiillerin tasviri şeklinde ifade etmeleridir. Yalan söylemek kötüdür, cömertlik iyidir gibi.
İslâm düşünürleri arasında genellikle hadisçi, müfessir, fukaha ve kelamcıların ahlâk alanında telif ettikleri eserler bu kategoride incelenebilir. İlk üç grup ahlâki konularda geleneksel, gramatik, edebi ve linguistik kullanımlara dayanarak Kur'an ve hadislere dayalı yorumlar ortaya koyar. Bunların eserleri İslâm ahlâkının ameli hükümlerini ve bu hükümlerin dayandığı dini prensipleri içerir. Bu üç grubun Kur'an ve hadislerin ahlâki prensiplerini izah edip temellendirmeye çalıştıkları oranda ahlâki alana girmelerinden dolayı bu tür ahlâki yaklaşımlara "nassi ahlâk" da denmektedir.
1.Nassi Ahlâk Teorisi
Nassi ahlâk teorilerin ortak özelliği ahlâki davranışları izah ederken haram, helal, emir, yasak, yükümlülük, sorumluluk gibi kavramları ön planda tutmalarıdır. Burada belirleyici olan, insanların Allah'ın emir ve yasakları doğrultusunda şekillenen davranış normlarıdır. Ahlâki ana kavramları iyikötünün yerine burada helal-haram çerçevesinde sevapgünah alır. Bunun iki cephesi vardır: Birincisi insanın diğer insanlarla ilişkisi; diğeri de insanın Allah'la ilişkisi.
Nasslarda "doğru" ve "yanlış" için pek çok terim kullanılır: hayır, birr, kıst, iksat, adl, hakk, ma'rûf ve takva. Doğru fiiller genelde "salihat"; yanlış ve günah fiiller de seyyiat olarak isimlendirilir.
2.Kelamdaki Ahlâk Teorileri
a)Mutezilenin Ahlâk Teorisi
Mu'tezile'nin üzerinde ittifak ettiği beş esas prensip vardır. Ahlâk ilmi açısından bunların en önemlisi adalet ilkesidir. Adalet ilkesi Allah, insan, insanın fiilleri ve Tanrı-insan ilişkisi gibi hususlarla ilgilidir.
Allah'ın adaletinin gerçekleşmesi, insanın fiillerine bizzat kendisinin karar vermesine ve kendi iradesi ile onları yapmasına bağlıdır. Dolayısıyla insanların fiillerini yaratan Allah değil, insanların kendileridir.
Mu'tezile öğretisindeki beş esas prensip (usul-i hamse) şunlardır: 1. Tevhid 2. Adalet 3. Emir bi'l-ma'ruf nehiy ani'lmünker: Kötülüğe karşı koymak ve iyiliği emretmek, bunun için çalışmak bütün Müslümanların üzerine farzdır. 4. Vaad ve va'îd: Allah'ın iyilik yapanlar mükâfatlandırması, kötülük yapanları cezalandırması zorunludur. O'nun tövbe etmedikçe hiç kimseyi affetmesi mümkün değildir. 5. Menzile beyne'lmenzileteyn: Büyük günah işleyenler ne Müslüman ne de kâfir sayılırlar, bu ikisi arasında bir konumdadırlar. Bunun için ahirette ne cennet ne de cehenneme giderler; bu ikisinin arasında A'raf denilen yerde tutulurlar.
Mu'tezile'ye göre bilgi zaruri ve mükteseb (kazanılmış) olarak ikiye ayrılır. Zaruri bilgi de ya idrak ile ya da akıl yoluyla elde edilir.
Mu'tezile'ye göre insan aklının ahlâki değerler hakkındaki bilgisi zorunlu bilgiler grubuna girer. Mu'tezileye göre ahlâki değerler mutlaktır, bu değerler fiillerin değişmez nitelikleridir.
Mu'tezile'ye göre iyi ve kötüyü aklıyla bilen insan aynı zamanda istitaat sahibi olmalıdır. istitaat "bir fiili yapma ya da terk etme gücü" anlamında olup, insanda fiile teşebbüs etmeden önce bulunur. Bu güce sahip olmayan insanın yükümlü tutulması bir zulümdür, dolayısıyla kötülüktür. İyikötü gibi ahlâki değeri olan fiiller ancak güç ve kudret sahibi insanın isteyerek, iradi olarak yaptığı davranışlardır.
Mu'tezile'ye göre insan iyi (hayır) ve kötüden (şer) birini hür iradesiyle seçme ve yapma gücüne sahiptir.
b)Eş’ari Mezhebindeki Ahlâk Teorisi
Ehl-i Sünnet'in itikadi mezheplerinin ilki Eş'ariliktir. Eş'ariliğin kurucusu olan Ebu'l-Hasan el-Eş'ari önceleri Mu'tezili bir görüşe sahipti. Sonradan onlarla çeşitli konularda görüş ayrılığına düştü. Ebu'l-Hasan el-Eş'ari Mu'tezile'ye üç ana meselede karşı çıkmıştır: 1. Halku'lKur'an: Kur'an-ı Kerim'in yaratılması; 2. Ru'yetullah: Allah'ın görülmesi 3. Kulların fiilleri.
Eş'ari'ye göre insan, fiillerinin yaratıcısı değildir. Hayır ve şerrin yaratıcısı Allah'tır. Şerrin Allah tarafından yaratılması bir zulüm sayılamaz, zira fiiller Allah'a nispetle bir değer taşımaz.
Eş'arî mezhebinin özellikle üzerinde durduğu husus, aklın kendi başına herhangi bir şeyi ahlâki veya dini olarak vazife haline getiremeyeceğidir. Akıl sadece olanı bilir; olması gerekeni, insanın ahlâki olarak neleri yapıp, nelerden uzak durması gerektiğini bilemez.
Eş'ari'ye göre fiil, "failin, yoktan kasıtlı olarak varoluşa geçirdiği şeydir." Bunu gerçekleştiren fail de Allah'tır. İnsan fiilleri zorunlu ve kazanılmış (müktesep) olmak üzere ikiye ayrılır. İnsanın elinde olmadan yaptıkları, zorunlu olanlardır: felçlinin sallanması, korkanın titremesi gibi. Böyle olmayan bütün fiilleri de kazanılmış türden olanlardır. Eş'ari'ye göre insanın zorunlu ve kazanılmış fiillerinin tümünü Allah yaratmıştır.
Eş'ariler istitaat (ahlâki güç) konusunda da Mu'tezile'den farklı düşünür. Onlara göre istitaat insanda sürekli var olan bir vasıf değildir.
c)Maturidî Mezhebindeki Ahlâk Teorisi
Maturidi, ahlâki sorumluluk ve yükümlülüğün temellendirilmesinde Eş'ari'ye, ahlâki değerler konusunda da Mu'tezile'ye yakın görünür. İnsan fiillerinin kimin tarafından yaratıldığı sorusuna verdiği cevapla meseleye yeni bir boyut kazandırmıştır. Ona göre ahlâki olanlar da dâhil insan fiilleri bir yönden Allah'a ait, diğer yönden de insana aittir. İnsan fiillerini Allah yaratır, insan da bu fiilleri kesbeder (kazanır).
Maturidi'nin ahlâk teorisinde ahlâki fiiller ikiye ayrılır: 1. kendinde iyi veya kötü olanlar; 2. bir ihtiyaca, duruma, başlangıç ya da sonuca göre iyi veya kötü olanlar. Maturidi'ye göre iyilik, kötülük gibi ahlâki değerler ilk gruba dâhil olup, Allah'ın emrinden bağımsız objektif bir var oluşa sahiptir.
Sonuç olarak Maturidi'nin ahlâki değerleri mutlak ahlâki değerler ve göreli ahlâki değerler olarak iki grupta ele aldığı, birinci gruptakilerin objektif, kendi başlarına bir varlığı olup akıl ile kavranırken, ikinci gruptakiler şartlara bağlı olarak değişmekte ve akıl ile değil vahiy ile belirlenmekte, böylece mutlak bir değer karakterini kazandıkları görülmektedir.
B-Karakterci Ahlâk Teorileri
Karakterci ahlak teorileri temel olarak ikiye ayrılır. Birincisi Felsefi ahlak teorileri, ikincisi ise tasavvufi ahlak teorileridir. Felsefe ve tasavvufun ahlâk anlayışını nassi ve kelami ahlâktan ayıran nokta ilk gruptakilerin ahlâkı önermelerden oluşan bir norm olarak ele almaktan ziyade onların ahlâkı bir yeti veya meleke olarak görmeleridir. Farabi, İbn Sina ve Gazali'nin ortak ahlâk tarifine göre ahlâk "insan nefsinden, düşünüp taşınmaya gerek kalmaksızın, bir takım fiillerin ortaya çıkmasını sağlayan melekedir." Filozoflar meselenin akli ve teorik tarafına ağırlık verirken mutasavvıflarda seyir ve sülûk önem kazanmaktadır.
Ahlâki konularda eserler veren Müslüman filozoflar Yunan felsefesinden üstlendikleri bazı düşüncelerle İslâm akaidi arasında bir terkibe gitmişlerdir. Filozoflara göre hakikatin nihai belirleyicisi akıldır.
1.Felsefi Ahlâk Teorisi
İslâm felsefesinde ahlâk, "nefiste yerleşik olan melekeler" şeklinde tarif edilir. Bu melekeler sayesinde fiiller insandan herhangi bir fikri ve iradi gayrete ihtiyaç kalmadan kolaylıkla sadır olur. Eğer bu melekeler iyi olursa insandan faziletler, kötü olursa reziletler meydana gelir.
Felsefe'yi teorik (nazari) ve pratik (ameli) olarak ikiye ayıran filozoflara göre bu iki felsefenin tek bir şahısta toplanmasıyla hakiki saadet tam olarak gerçekleşir. Hemen hemen bütün İslâm filozoflarına göre ameli felsefe veya hikmetin üç ana konusu vardır: Ahlâk, tedbirü'l-menazil ve siyasetü'l-müdün.
Ayrıca nefsin düşünme, öfke, arzu şeklinde üç gücü vardır. Bu güçler ile bağlantılı olarak dört ana erdem (fazilet) bulunur: hikmet, cesaret (şecaat), iffet ve adalet. Erdemler iki aşırı fiilin (ifrat ve tefrit) ortasında yer alan bir fiildir. İfrat ve tefrit, reziletleri; itidal ise faziletleri oluşturur. Mesela: cesaret atılganlık ile korkaklık arasında orta bir yerdedir. Bu ana erdemlerin altında sayısı filozoflara göre değişiklik gösterebilen alt erdemler yer almaktadır.
Ahlâki kemal anlamına gelen ameli kemal, erdemlerin kazanılmasıyla gerçekleşir. İnsan aklının bilfiil olmasıyla da nazari kemale ulaşır. Ahlâki kemal ile nazari kemalin birleşmesiyle de mutluluk ortaya çıkmış olur.
İyi ve mutluluk. Filozoflara göre "iyi" üç gruba ayrılır: Kendiliğinden iyi; başka bir şey için, yani vasıta olarak iyi; hem vasıta hem de gaye olarak iyi. Bunlara örnek olarak sırasıyla mutluluk, servet ve bilgi verilebilir.
Felsefede kullanıldığı anlamı ile mutluluk (saadet) ile gündelik kullanımındaki mutluluk aynı değildir. Gündelik kullanımında mutluluk insanın bir vesile ile kendisini iyi hissetmesini ifade ederken (mesela bir insanın arzu ettiği bir hediyeyi alması durumunda kendisini "mutlu" hissetmesi gibi), felsefi kullanımda insanın uzun gayretler neticesinde ulaştığı kalıcı bir durumu ifade eder. Bunun gerçekleşebilmesi için insanın nazari ve ameli hikmeti, doğru ile iyiyi hayatında buluşturması, yani her sözünün doğru, her fiilinin iyi olması gerekmektedir.
Ahlâk ve toplumsal-siyasi hayat. Yukarıda zikredildiği gibi Müslüman filozoflar tarafından ahlâk çoğunlukla siyasetin içinde ele alınır. Bunların başında da el-Medinetü'l-fazıla isimli eserin sahibi Farabi gelir.
2.Tasavvufi Ahlâk Teorisi
Diğer teori ise tasavvufi ahlak teorisidir. Tasavvufi ahlâk teorisini "Karakterci Ahlâk Teorileri" başlığı altında ele almamızın nedeni sufilerin ahlâk tarifinden kaynaklanmaktadır. Sufilerin çoğu tasavvufu bir hal ve yaşama tarzı olarak tarif ederken ahlâkı "nefiste yerleşmiş bir meleke" olarak görürler.
Tasavvufta şeytana benzetilen nefis, nefsin henüz terbiye edilmemiş halidir. Bu nefse nefs-i emmâre bi's-sûi (kötülüğü emreden nefis) denilmektedir. Bu nefis zamanla kendisinden kaynaklanan sorunların farkında varıp, kendi kendisini eleştirmeye başlarsa yeni bir nitelik ve yeni bir isim alır: nefs-i levvâme (kendi kendisini eleştiren nefis). Bu eleştiri başarılı olup, insan iyilikleri yaparak, kötülüklerden uzak durmaya başladıkça, nefis te yeni mertebeler kazanır (nefs-i mutmaine, nefs-i raziye ve nefs-i marziyye gibi). Bu mertebeler çeşitli sufiler tarafından beş, yedi ve daha fazla olarak ifade edilmiştir ki, aradaki farklar daha çok teferruatla alakalıdır.
Hürriyet. Tasavvufta hürriyet, felsefe ve kelamda ele alındığı şekliyle ahlâkın hareket noktası değil, gayesidir. Tasavvufi ahlâkta nefsin arzu ve isteklerine karşı verilmesi istenen mücadele insanın hürriyetiyle ilişkilendirilir. Gerçek hürriyet Allah'a tam kul olmaktır. Tasavvuftaki "fakr" makamı hürriyeti de ihtiva eder. Zira fakr, insanın hiçbir şeye sahip olmaması değil, hiçbir şeyin insana sahip olmamasıdır. Bu bakımdan hürriyet ahlâkın hareket noktası değil, gayesidir. Kısaca özetleyecek olursak: Sünni tasavvuf literatüründe sufiler başlıca ahlâki erdemleri tamamen geleneksel İslâm ahlâkı ölçüleri içinde sıralarlar. Muhasebe, murakabe, tövbe, züht, tevazu, sabır, edep, muhabbet, ihlâs,