İSLAM AHLAK ESASLARI - Ünite 10: Çevre Ahlâkı Özeti :

PAYLAŞ:

Ünite 10: Çevre Ahlâkı

Giriş

Çevre, bizi kuşatan, canlı-cansız her şey; çevre ahlâkı ise çevre ile ilişkilerimizi ahlâki açıdan ele alıp düzenlemeye çalışan bir ahlâk dalıdır. Çevre ahlâkı, bir taraftan betimleyici bir biçimde insanlar ile doğal çevreleri arasındaki ilişkide tabii denge ve gidişatın korunması ve bu ilişkide zaman zaman ortaya çıkan sorunların ve nedenlerinin belirlenip çözümlenmesi ile ilgilenirken, öbür taraftan da değer koyucu bir ahlâk olarak insanların çevre ile ilişkilerinin ahlâki açıdan en iyi nasıl olması gerektiği ile ilgili kuramlar ve ilkeler geliştirir, öneriler getirir ve öğütlerde bulunur. Ahlâk, çevrelerindeki varlıklarla ilişkilerinin insan onuruna yakışır düzeyde erdemli, sağlıklı ve huzurlu olabilmesi için insanlara yol gösterip rehberlik etmeye ve onların bu ilişkilerle ilgili ikilemli sorularına zararı, zulmü ve kötülüğü azaltıcı, buna karşın faydayı, şefkat ve merhameti ve iyiliği artırıcı tarzda cevaplar vermeye çalışan bir disiplinin ve insanlar arası etkinliğin adıdır.

İslâm Ve Çevre Ahlâkının Dört Kuramı

Batı düşüncesi, çevre etiğinde henüz çok büyük kuramlar geliştirmiş değildir. Derin ekoloji (deep ecology) ya da canlımerkezli (biocentric) etik denilen yaklaşım ile yüzeysel ekoloji (shallow ecology) ya da insanmerkezli (anthropocentric) koruma etiği (conservation ethics) denilen yaklaşım, en yaygın kuramlardan ikisidir. Derin ekoloji yanlıları daha radikal görüşleri savunurken, koruma etiği yanlıları daha ılımlı ya da yüzeysel görüşleri savunmaktadırlar. Batı’daki gibi kutuplaştırmak yerine dikey sıralama içinde sunacağımız İslâm çevre etiği kuramlarının daha yüksek düzeydekilerine yakın olduğu bir gerçektir.

Etik kuramları, etik sorunları tartışmak ve anlayabilmek için ortak bir dil işlevi görür, ortak inançları ve paylaşılan değerleri açıklığa kavuşturur ve sistemleştirirler. Çeşitli etik kuramları geleneklerimizde önemli roller oynadıklarından, pek çoğumuzun düşünme biçimlerine de yansırlar. İslâm çevre ahlâkının 4 büyük kuramı olduğunu düşünmek mümkün ve yararlı gözükmektedir. Bu 4 kuram şunlardır: Yararlılık (Menfaat) Kuramı, Sorumluluk (Mesuliyet) Kuramı, Erdemlilik (Fazilet) Kuramı ve Bilgelik (Hikmet) Kuramı.

Bunların hepsi de geniş anlamda İslâm çevre etiği kuramlarıdır ve bu itibarla da, aynı oranda olmamakla birlikte, hepsinin temelinde Kur’an ve Sünnet öğretileri ve öğütleri bulunmaktadır.

1. Yararlılık (Menfaat) Kuramı

Bu kuram büyük ölçüde insan merkezli (antroposentrik) denilebilecek bir kuramdır. Batı çevre etiğinin yüzeysel ekoloji ve koruma etiği kuramına denk düşer. Doğal kaynaklar insana yararlı olduğu için korunmalı, gittikçe küresel bir krize dönüşen çevre sorunları da nihayette insan yaşamına zarar verecek boyutlara ulaştığı için önlemler alınmalıdır. Bu bağlamdaki ayetlerden biri şudur: “Gökleri ve yeri gereğince yaratmıştır. … İnsanı nutfeden yaratmıştır. … Hayvanları da yaratmıştır. Onlarda sizi ısıtacak şeyler ve birçok faydalar vardır. Onların etlerini de yersiniz. Onları getirirken de, gönderirken de zevk alırsınız. Kendi kendinize zor varacağınız memleketlere, yüklerinizi taşırlar. … Sizin için atları, katırları ve merkepleri binek ve süs hayvanı olarak yaratmıştır. Bilmediğiniz daha nice şeyleri de yaratır. … Yukarıdan size su indiren O’dur. Ondan içersiniz; hayvanları otlattığınız bitkiler de onunla biter. Allah onunla size ekinler, zeytin ve hurma ağaçları, üzümler ve her türlü ürünü yetiştirir. Düşünen kimseler için bunda dersler vardır.” (Nahl/16: 3-10.)

Yararlılık kuramının iki temel ; “nimet ilkesi” denilebilecek olan, tabiatın insana dünyevi, biyolojik, bedensel vb. konularda faydalar, menfaatler sağlaması, bir diğeri de, “ayet ilkesi” denilebilecek olan, tabiatın insana manevi, teolojik, ahlâki vb. konularda dersler, delaletler, ibretler vererek epistemolojik, teolojik ve ruhsal gelişimimize yönelik yararlar sağlamasıdır.

2. Sorumluluk (Mesuliyet) Kuramı

Çevremizdeki varlıklara, bizim faydamıza olup olmamaları açısından ziyade, onların hakları ve bizim de onlara karşı ödevlerimiz, görevlerimiz, yükümlülük ve sorumluluklarımız açısından bakmayı esas alır. Bu konuda var olan pek çok ayetten sadece bir kısa örnek : “Sonra o gün, size verilmiş olan her nimetten sorguya çekileceksiniz.” (Tekasür/102: 8)

Sorumluluk kuramı ile ilgili olarak da iki temel ilke : “emanet ilkesi” ve “hilafet ilkesi” demek mümkündür.

3. Erdemlilik (Fazilet) Kuramı

Sorumluluğun ötesinde iyilikler yapmak, sevgi beslemek, feragatte bulunmak ise ahlâk ve erdem meselesidir. Bu husus çevre için de geçerlidir ve çevreye erdemli bir insanın bakışıyla bakmak, İslâm çevre etiğinin daha üst düzey bir kuramıdır.

Erdemlilik kuramının da birçok ilkesi olabilmekle birlikte, en temel sayılabilecek iki tanesinin; “merhamet ilkesi” ve “muhabbet ilkesi” olduğunu söylemek mümkündür.

4. Bilgelik (Hikmet) Kuramı

İslâm çevre etiğinin belki en üst düzeyi de çevreye bilgelik gözüyle bakmak ve çevremizdeki her şeyde olağan üstü bir bilgelik görebilmektir. Bu durumu bildiren pek çok ayetten biri şudur: “Biz gökleri, yeri ve ikisinin arasında bulunanları oyun olsun diye yaratmadık. Biz onları, ancak ve ancak gerektiği gibi [hak ve hikmet üzere] yarattık, ama insanların çoğu bilmezler.” (Duhan/44: 38, 39. Krş. Rum/30: 8)

Bilgelik kuramının da iki temel ilkesinin olduğunu söylemek mümkündür. Bunlar, Kur’an’ın bahsettiği ama herkesin anlaması kolay olmayabilen “ubudiyet ilkesi” ve “kutsiyet ilkesi”dir.

İslâm-Çevre Ahlâkının Sekiz İlkesi

1-Nimet İlkesi: ‘Çevre Nimettir’

Kur’an’da çevrenin bizim maddi, bedeni ihtiyaçlarımızı karşılayan, bize bedensel varlığımızı idame ettirebilmemiz konusunda yararlı olan bir nimet olmasıdır. Bu hususu belirten ayetlerden birkaçı şöyledir: “Allah’ın gökte olanları da, yerde olanları da buyruğunuz altına verdiğini, nimetlerini açık ve gizli olarak size bolca ihsan ettiğini görmez misiniz? (Lokman/31: 20).

Kur’an, insana hitap ettiği için doğal olarak insanı daha fazla vurgulamakla birlikte, yerde ve gökteki bu nimetlerin sadece insan için değil, bütün canlılar için olduğunu da birden fazla yerde açıkça belirtmiştir. “Allah, yeri canlı yaratıklar için meydana getirmiştir.” (Rahman/55: 10)

Nimet ilkesinin uygulama alanında öncelikle Müslümanlardan istediği ve sonra da tüm insanlar için öngördüğü hususlardan biri onu kirletmemek, temiz tutmak, bir diğeri de onu israf etmemektir. Müslüman, çevre kirliliğinden zihin ve gönül kirliliğine kadar her türlü kirliliğe karşı olmak ve temizlikten yana olmak zorundadır. Yeryüzü ve oradaki nimetler Allah’ın yarattığı doğal ve asli hallerinde korundukları ve kirletilmedikleri zaman tertemizdirler. Bu hususta bir ayet-i kerimede şöyle buyrulur: “Sizin için yeri durak, göğü bina eden, size şekil verip de, şeklinizi güzel yapan, sizi temiz şeylerle rızıklandıran Allah’tır.” (Mü’min/40: 64) Kirletmeyip temiz tutmak ayetlerde emir olarak da geçmektedir. Bunlardan biri elbise temizliğini emretmektedir: “Giydiklerini temiz tut. Kötü şeyleri terke devam et.” (Müddessir/74: 4,5)

En önemli nimetlerin başında suyun geldiği aşikardır Kur’an’ın da belirttiği gibi: “De ki: Suyunuz yere batarsa, söyleyin, size kim temiz bir su kaynağı getirebilir?” (Mülk/67: 30) Su, hem canlıların kendisinden yaratıldığı temel hayat kaynağı hem de kirliliğin neredeyse tek ilacı olduğu için, su nimetinin korunması ve kirletilmemesi, çevre ahlâkının üzerinde en fazla durması gereken doğal kaynakların başında gelir.

Su olsun veya başka bir nimet olsun, nimette aslolan, onun kadrini, kıymetini bilmek, onu gereksiz yere kullanmamak, israf etmemektir. İsraf, İslâm ahlâkının yerdiği, tasarruf da övdüğü, teşvik ettiği bir davranıştır.

Hz. Peygamber bir gün ashaptan abdest almakta olan Sa’d’ın yanına varır ve “Bu israf nedir ey Sa’d?” der. Sa’d, “Abdestte israf olur mu?” deyince Hz. Peygamber: “Evet! Akan bir ırmağın kenarında olsan bile” buyururlar. (İbn Hanbel, Müsned, II, 221)

2. Ayet İlkesi: ‘Çevre Ayettir’

Çevremizdeki varlıklar, Kur’an’ın belirttiği üzere, düşünen insanlar için bir akıl yürütme kaynağı ve büyük varoluşsal ve metafiziksel sorularını cevaplamalarında ders alacakları önemli rehberlerinden biridir.

Bu ders vericilik ve ders alma bağlamında bir ayette şöyle denmektedir: “Yukarıdan size su indiren O’dur. Ondan içersiniz; hayvanları otlattığınız bitkiler de onunla biter. Allah onunla size ekinler, zeytin ve hurma ağaçları, üzümler ve her türlü ürünü yetiştirir. Düşünen kimseler için bunda dersler vardır.” (Nahl/16: 10. Krş. Casiye/45: 3-6 )

3. Emanet İlkesi: ‘Çevre Bize Emanettir.’

Emanet ilkesi iki şekilde anlaşılabilir. Çevre insana emanettir; yani insan çevrenin asıl sahibi değildir, onu sadece emaneten kullanmaktadır. Emanet ilkesi ikinci tarzda ve daha insan merkezli anlaşıldığında ise, çevremizdeki varlıklar bize emanet edilmiştir anlamına gelmektedir. Bütün evren, insana emanet edilmiştir.

Evren ve doğa, normal halinde düzgündür ve insana düşen onu bu doğal hali içinde korumak, onun yapısını bozmamaktır: "Düzeltilmişken, yeryüzünde bozgunculuk yapmayın."( Araf /7: 56) İnsanlar, her şeyden önce ve her şeyden önemli olarak, yeryüzünde Allah’ın halifeleridir. Bu da bizi sorumluluk kuramının ikinci ilkesi olan hilafet ilkesine getirmektedir.

4. Hilafet İlkesi: ‘Biz Yeryüzünün Halifeleriyiz.’

Hilafet ilkesi, sorumluluk kuramının ikinci ve daha üst düzey ilkesidir. Hilafet ilkesinin gerektirdiği en önemli sorumluluklardan birincisi çevreyi imar etme ve geliştirme, ikincisi de çevreyle olan imtihanımızı, denenmemizi/sınanmamızı kazanmaktır.

Peygamber efendimizin ağaç dikmeyi teşvik eden birçok hadisi vardır; bunların en bilinenlerinden biri şudur: “Kıyamet koparken birinizin elinde bir fidan bulunursa, şayet kıyamet kopuncaya kadar fidanı dikmeye gücü yeterse, onu diksin.” (Buhari, 2005, 486)

Osmanlıda imar faaliyetleri sadece şehircilik düzenlemeleri ile kalmamış, kırsal kesimin imarını da kapsamıştır. 19. yüzyılda Osmanlı Devletinin neredeyse bütün coğrafyasında bataklıkları kurutma operasyonuna girişilmiştir. Göl ve bataklıkların kurutulması bir taraftan çevre problemine çözüm arama ve kamu sağlığını koruma, diğer taraftan da buralardan elde edilecek arazi ve yapılacak yol ve benzeri ile çevrenin imarı düşünülerek uygulamaya geçirilmiştir.

Ayette halife kılınmamızın nedeninin, doğaya ve hayvanlara üstünlük taslamak, onlara hakimiyet kurup her şeyi kendi türümüz ve hatta toplumumuz için tüketebilme imkanına kavuşmak, onları kendi çıkarlarımızın basit araçları konumuna indirmek değil, sunulan bu nimetlerle sınanmak ve sonuçta imtihanı kazanmak olduğunu göstermektedir.

5. Merhamet İlkesi: ‘Merhamet Tüm Canlıları Kapsar.’

Erdemlilik kuramının ilk ilkesi merhamettir. Çevreyle ve özellikle de çevremizdeki canlılarla ilişkimizde riayet etmemiz gereken en önemli erdemlerden biri merhamet erdemidir. Merhamet, ilk olarak, haksız yere öldürmemek, acı vermemek, zalim olmamak, zulüm etmemek, yani merhametsiz olmamaktır. Kur’an-ı Kerim, “Yerde yürüyen hayvanlar ve kanatlarıyla uçan kuşlar da ancak sizin gibi birer toplulukturlar” (En’am/6: 38) buyurmaktadır.

Hayvan hakları denildiğinde genellikle onların hayatlarına müdahale edilmemesi, fıtri yapılarına uygun işlerde çalıştırılmaları, kaldırabilecekleri kadar yük taşıtılmaları, gerekli yiyeceklerinin yeterince ve zamanında verilmesi, tabii ortamlarının ve üreme imkânlarının sağlanması, kendilerine işkence ve eziyet edilmemesi, hasta olduklarında tedavi ettirilmeleri gibi hususlar akla gelir.

Merhamet, ikinci olarak da, kendimizin sebep olmadığı durumlar karşısında bile zor, zayıf ve mazlum durumda olanlara acımak, merhametli olmak ve her zaman yardım elini uzatmaktır.

6. Muhabbet İlkesi: ‘Muhabbet Tüm Varlığı Kapsar.’

Sevgi merhamette olduğu gibi daha ziyade canlılara yönelik olmak durumunda da değildir. Sevgi, canlı-cansız tüm varlığı kapsar; dağları ve gökleri bile kuşatır. Nitekim Sevgili Peygamberimizin Uhud dağı ile ilgili söylediği söz çok meşhur ve manidardır: “Uhud öyle bir dağdır ki, o bizi sever, biz de onu severiz.” (Buhari, Cihad, 71; Müslim, Hacc, 504) Sevgi bir şeyden zevk almayı, hoşnut ve memnun olmayı ve onu güzel görmeyi sağlar. Bunlar çevre sevgisi için de geçerlidir.

Doğal çevre ve hayvanlara karşı olan sevgi ve iyilik etme, belki de en üstün iyiliklerdendir; çünkü bu tür iyilikler, karşılık bekleyerek yapılabilecek iyiliklerden değil, karşılıksız iyiliklerdendir ve bu da iyiliğin en üstün şeklidir. Nitekim bir ayette şöyle buyrulur: "O, yaptığı iyiliği birinden karşılık görmek için değil, ancak yüce Rabbinin hoşnutluğunu gözeterek yapmıştır. Elbette kendisi de hoşnut olacaktır." (Leyl 92/19-21)

7. Ubudiyet İlkesi: ‘Her varlık Abidtir.’

Bilgelik kuramının birincisi ilkesi, ubudiyet ilkesidir. Ubudiyet ilkesi, canlı cansız bütün varlıkları abid olarak görmek gerektiğini çağrıştıran bir ilkedir. Çünkü Kur’an’da defalarca çevredeki bütün varlıkların Allah’ı tespih ettiği ve O’na secde ettiği gibi hususlar açıkça belirtilmektedir: “Göklerde ve yerde olanların, güneş, ay, yıldızlar, dağlar, ağaçlar, hayvanların ve insanların birçoğunun Allah’a secde ettiklerini görmüyor musun?” (Hacc/22: 18)

Doğal çevrenin belki en duyarsız varlığı gibi algıladığımız taşlar ile ilgili şu ayet bu hususa çok güzel bir örnektir: “(Ne var ki) bunlardan sonra yine kalpleriniz katılaştı. Artık kalpleriniz taş gibi yahut daha da katıdır. Çünkü taşlardan öylesi var ki, içinden ırmaklar kaynar. Öylesi de var ki, çatlar da ondan su fışkırır. Taşlardan bir kısmı da Allah korkusuyla yukardan aşağı yuvarlanır.” (Bakara/2: 74)

8. Kutsiyet İlkesi: ‘Her Varlık Kutsaldır.’

Kutsiyet ilkesi, doğadaki tüm varlıkların, abit olmalarının da ötesinde kutsal bir değer taşıdıklarının kabulü anlamına gelir. Müslümanlar için mescitler kutsal yerlerdir. Yer veya gök, canlı veya cansız tüm varlıkların kutsiyetini çağrıştıran Kur’an ayetleri de vardır. ‘’Allah’ındır; nereye dönerseniz Allah’ın yönü orasıdır. Doğrusu Allah her yeri kaplar…” (Bakara/2: 115; krş. Nisa/4: 126) .