İSLAM KURUMLARI VE MEDENİYETİ - Ünite 8: Eğitim-Öğretim Kurumları Özeti :
PAYLAŞ:Ünite 8: Eğitim-Öğretim Kurumları
İlköğretim
Asr-ı Saadette İlköğretim: Mekteb, yazı yazmanın öğretildiği yer anlamına gelmektedir ve İslâmın ilk dönemlerinde bunun yerine küttab tabiri kullanılmaktadır. İki tür küttab bulunmaktadır: (1) İslâm öncesinde varlığı bilinen ve genel anlamda okuma-yazmanın öğretildiği küttablar, (2) İslâmi karakterde olan ve öğretimde ağırlığı Kur’an ve dini bilgilere veren küttablar.
Önceleri okuma-yazma öğrenmek isteyen çocuklar, öğreticilerin evlerine gitmektedir. Daha sonra buralar, Kur’an ve dini bilgilerinde öğretildiği küttablara dönüşmüştür. İlk devirlerde küttablarda dini bilgilerin verildiğine yönelik şüpheler bulunmaktadır. Çünkü askeri fetihler sona erinceye ve Müslümanlar eğitim-öğretim işinde yetkinleşinceye kadar, ders veren öğreti elemanlarını gayrimüslimler teşkil ediyordu.
Raşid Halifeler Döneminde İlköğretim: Hz. Ebu Bekir döneminde daha çok siyâsî ve askerî birtakım girişimlerde bulunulmuş ve bu nedenle dinî, sosyal ve kültürel alanlarda gelişim fırsatı bulunamamıştır. İkinci halife Hz. Ömer devrinde ise çocukların öğretimi için ilk kez özel bir programın hazırlandığı ve çocuk mekteplerinin ortaya çıktığı görülmektedir. Bu döneminde Kur’ân-ı Kerim’in öğretilmesi için ülkenin her köşesine mektepler açılmış ve bu mekteplerde ders vermek üzere maaşlı öğretmenler tayin edilmiştir. Ondan sonra başa geçen Hz. Osman ve ardından Hz. Ali, birbirine benzer şekilde siyasi iktidarsızlıkla uğraşmış ve bu nedenle de bu konuda fazla katkı sağlayamamışlardır. Yine de genel anlamda ilk halifeler devrinde, fiilen küttâbların bulunduğu, bunların başına muallimlerin getirildiği ve hatta çocukların ellerinde yazı öğrenimine mahsus araç ve gereçlerin mevcut olduğu görülmektedir.
Emevi ve Abbasiler Döneminde İlköğretim: Emevîler devri, iç ve dış savaşlar, göçebelikten yerleşik hayata geçiş, farklı kültürlerle irtibat kurulması, onları tanıma ve anlama gayretleri yönünden oldukça faal bir devredir. Ancak bu dönemde, bir mektepler sistemi kurulamamış, eğitim ve öğretim fertlerin kişisel çabalarıyla sınırlı kalmaya devam etmiştir.
Abbasîler devri ise ilim ve fikir hareketleri bakımından, son derece büyük gelişmelere sahne olmuştur. Nitekim İslâm medeniyetinin müspet ilimler alanında en parlak devri bu dönemdir. 830 yılında Bağdat’ta, Me’mûn tarafından kurulduğu kabul edilen Beytü’l-Hikme ilmî gelişmelerin tetikleyicisi olmuştur. Bu anlamda Abbasiler devri, bir mektepler sisteminin geliştirilmesi yönünden İslâm eğitimine büyük katkılarda bulunmuştur. Bu dönemden sonra, ilköğretim hizmeti gören küttâb ve mekteplerden sık sık söz edilmektedir.
Selçuklular Döneminde İlköğretim: Selçukluların İslâm medeniyetine kazandırdığı en önemli kurum medreselerdir. Vezir Nizamülmülk’ün maddî ve manevî gayretleri ile 1067’de Bağdat’ta yapımı tamamlanan ve adına izafeten Nizâmiye adını alan ilk medrese, eğitimöğretim hayatında önemli bir çığır açmıştır.
Selçuklu şehirlerinin tamamına yakını, 13. yüzyılda bir veya daha fazla medreseye sahiptir ve ülke manevî kültür bakımından oldukça yüksek bir seviyeye ulaşmıştır. Sağlanan asayiş, artan sosyal refah, sultanların ulemâya hürmet ve itibar göstermesi ve bilhassa Moğol istilâsının Anadolu’ya sürüklediği âlim, şâir ve mutasavvıfların çalışmalarının bu topraklardaki fikrî faaliyetlere canlılık kazandırması, bu devir Selçuklu medreselerine şöhrete kazandırmıştır.
Osmanlılar Dönemi: Osmanlılar, Türk eğitim-öğretim tarihinin en ciddi gelişmelerine imza atmışlardır. Devletleşme ve müesseseleşme sürecinin yaşandığı kuruluş dönemini takip eden yükseliş devrinde, medreselerle birlikte mekteplerin de Osmanlı coğrafyasının tüm kent ve kasabalarına son derece hızlı bir şekilde inşa edildikleri görülmektedir. Bir medresenin inşa edildiği bölgede, mutlaka birden fazla mektep bulunmaktadır.
Sıbyan Mektepleri: Sıbyan mektepleri için mektebhâne, dâru’t-ta’lîm, mahalle mektebi, beytü’t-ta’lîm ve küttâb adları kullanılmaktadır. Sultanlar ile hanedana mensup diğer kişilerin yanı sıra ticaret erbabı ile ilim adamları tarafından yaptırılan mekteplerde, kurucuların en az yüzde onunu kadınlar oluşturmaktadır. Toplumun ihtiyacı doğrultusunda inşa edilen bu mektepler sayesinde, daha ziyade maddî durumları elverişsiz ailelerin çocuklarına ve yetimlere tahsil yapma imkânı tanınmış olmaktadır.
Medreselerden farklı bir mimariyle yapılan mektepler, daha çok evlere benzetilerek bir ya da iki katlı, kubbeli veya tonozlu, ahşap ya da kâgir olarak inşa edilmektedir. Zemin tahta döşeme ile kaplıdır ve aydınlatma kubbelerdeki tepe camları ile sağlanmakta, öğrencilerin derslerde okudukları materyalleri koymaları için dolaplar bulunmaktadır. Odaların yanı sıra sofa, matbah, selâmlık, havuz ve tuvaleti olan mektepler, içi meyveli ağaçlarla dolu bir bahçe içinde bulunmaktadır. Mekteplerin ev mimarisinde yapılmasının nedeni, ilk kez evleri dışında uzun süreli bir eğitim-öğretim alacak küçük çocukların psikolojilerinin önemsenmesidir.
Mektep Öğretim Kadrosu: Mekteplerde, berat alan muallimler hemen göreve başlayarak, eğitim-öğretimin aksamasına fırsat vermemektedirler. Mektep muallimlerinin bu göreve gelmek için, medreselerden mezun olmaları yeterlidir. Mektep vakfiyelerinde, kötülüklerden kaçınması, çocuk eğitiminde maharetli olması ve eğitim-öğretim hizmetini aksatmaması beklenen muallimlerin, iffetli ve dindar olmalarına özen gösterilmektedir. Görevlerinden azlini gerektirecek bir gelişme olmadıkça, hayat boyu aynı yerde görev yapabilen muallimlerin ölümleri halinde ya da bazı olumsuz davranışları sebebiyle görevlerinden el çektirilmesi durumunda, yerleri boş bırakılmamakta ve nitelikleri uygun görülen bir kişi bu göreve getirilmektedir.
Muallime yardımcı olan halifeler, kendilerine verilen görevleri yerine getirmekle ve muallimin derse gelemediği olağanüstü durumlarda dersleri devam ettirmekle görevlidir. Halifede, muallimde aranan özelliklerin bulunması istenmektedir. Herhangi bir nedenle vazifelerinden ayrıldıklarında ise vakit kaybetmeksizin bir sınav yapılmakta ve onların yerine bir başkası görevlendirilmektedir.
Öğrenciler ve Aldıkları Dersler: Öğrenciler, mektebe 5-6 yaşlarında başlamakta ve en az 3-4 yıl süreyle eğitimöğretim görmektedirler. Mekteplerin daha çok yetimler ve fakirler için açılması öngörülmekle birlikte pratikte maddî durumları müsait olmayan ailelerin çocuklarına da bu imkân tanınmaktadır. Kız ve erkek öğrenciler, bu mekteplerde beraber ders yapmaktadır.
En önemli ders Kur’ân-ı Kerim’in öğretimi olmakla birlikte, dilbilgisi ve gramer, yazı, fıkıh/ilmihal, dinler tarihi, edep/ahlâk, aritmetik derslerinin de okutulduğu görülmektedir. Osmanlı eğitim-öğretim sisteminin bu örgün boyutu dışında, yine aynı düzeydeki çocukları hedefleyen yaygın bir eğitim boyutundan da bahsedilebilmektedir. Mekteplerin dışında, yine mekteplere benzer müfredatın takip edildiği bazı uygulamalar, daha çok cami ve mescitlerde verilmektedir. Ayrıca zaviyelerin de zaman zaman bu işe tahsis edilebildiği görülmektedir. Bu yaygın faaliyetlerin dışında, ekonomik durumu müsait bazı ana-babaların, özellikle kız çocuklarının eğitim-öğretimi için özel muallimler tuttukları da bilinmektedir.
Tanzimat Sonrasında Sıbyan Mektepleri: Sıbyan mektepleri, Tanzimat sonrasında bir takım müdahalelerle karşı karşıya kalmıştır ve 1800’lü yıllarda ıslah çalışmaları başlamıştır. 1868 yılında Daru’lMuallimîn-i Sıbyan açılarak ilkokullara yetiştirilecek öğretmen konusunda önemli bir adım atılmıştır. 1869 yılında yürürlüğe konulan Maarif-i Umûmiye Nizamnâmesi ile yapılacak yeniliklerin kolayca uygulanması için ibtidaî okulları da açmak ve sıbyan okullarını tedricen ve muhafazakâr zümrelerin dikkatini çekmeden usûl-i cedid üzere ders veren bir duruma getirmek amacı güdülmüştür. 1876’daki Kanun-i Esasî’ ye göre kız ve erkek çocuklarına ilköğretim mecburi hale getirilmiş ve böylece çocukların eşit şekilde eğitim imkânlarından yararlanması hukuken sağlanmıştır. 1879’da Maarif Nezareti bünyesinde Mekatib-i Sıbyaniye Dairesi kurulmuştur. 1824’de çıkarılan Talim-i Sıbyân Hakkında Ferman da ise öncelikle zarurât-ı diniyenin öğretilmesi şart koşulmuş ve çocuklara Kur’ân talimi, tecvid ve ilmihal okutulması istenmiştir. “Çocuklarını mektebe göndermek yerine bir sanat öğrenmesini isteyen ebeveynin cezalandırılması” hükmü, padişahın bu fermanıyla daha da genişletilmiş ve böyle çocukların yanı sıra çırak olarak çalıştıran kimselerin de aynı cezaya çarptırılması öngörülmüştür. Söz konusu uygulama, artık bu dönemden itibaren ilköğretimin zorunlu hale getirildiğini göstermektedir. Bu anlamda dönemin ilk derecedeki mekteplerini İbtidai Mekteplerin, orta derecedeki mekteplerini ise Rüştiyeler ve İdadilerin oluşturduğu görülmektedir.
Medreseler
Medrese, orta ve yüksek düzeyde eğitim-öğretim yapan örgün kurumların ortak adıdır. Şahıslar tarafından tesis edilen ve vakıflar tahsis edilen medreselerin hocalarına müderris, yardımcılarına muîd , talebelerine dânişmend , talebe ve suhte denilmektedir.
Anahatlarıyla Osmanlılara Kadar Medreseler: İslâm’da ilk medrese/üniversite, geceleri Medine’deki mescitte yatan, gündüzleri de Hz. Peygamber’in bizzat verdiği dersleri takip eden Ashab-ı Suffe’nin bu faaliyetini olarak kabul edilmekle birlikte kurumsal kimliğiyle medresenin ortaya çıkışı daha sonra gerçekleşmiştir. İlk örnekleri Taberan’da ve Bağdat’ta görülmektedir. İslâm dünyasında, medreseler alanındaki en önemli isim, Selçuklu veziri Nizâmülmülk’tür. Onun Bağdat ve çevresinde kurduğu medreseler örnek alınarak İslâm coğrafyasının değişik yerlerinde ve Anadolu’da da medreseler inşâ edilmiştir. Medreselerin devlet eliyle kurulması, tahsilin parasız olması, öğrencilere burs bağlanması ve medrese teşkilâtının detaylı tespiti Selçukluların eseridir.
İlk Dönemin Önemli Bilim ve Kültür Merkezleri: İlk Osmanlı medreselerindeki müderrislerin bir bölümü, tahsilinin tümünü Anadolu’da tamamlamakta, diğer bir bölümü de ilköğrenimlerinden sonra İslâm dünyasının ünlü bilim merkezlerine giderek değişik alanlarda kendilerini yetiştirmekteydiler. Osmanlı ilim adamları ve geleceğin müderrisleri, 14. ve 15. yüzyıllarda Mısır, İran ve Türkistan’a gitmişler ve oradaki medreselerde öğretimlerini tamamlayarak tekrar Anadolu’ya dönüp ilmî faaliyetlerine devam etmişlerdir. Bu seyahatler neticesinde, Anadolu’ya özellikle Şam, Mısır, Maverâünnehr ve Horasan’dan bir kitap akımı da başlamıştı. Bunun yanında Osmanlı medreselerinde yetişen bilim adamlarının da bu devirde eser vermeye başlamaları ve bu eserlerin kopyalarının meydana getirilmesiyle de artık Osmanlı ülkesinde bir birikim başlamıştır.
Kuruluş Dönemi Bursa Medreseleri : Orhan Gazi, l330-1331 yılında bir ilke imza atmış ve İznik medresesini kurmuştur. Böylece eğitim-öğretim alanında vakıf kuran ilk Osmanlı padişahı olma unvanını elde etmiştir. Sayıları giderek artan ve güçlü vakıfları bulunan bu medreselerin bina edildiği alanlar ve çevreleri, aynı zamanda halkın da yerleşim bölgeleri haline gelmiştir. Vakıflar, medresenin yanı sıra cami, mektep, imarethane, kütüphane gibi inşalarla oluşturdukları külliyeler sayesinde, bu mahallerde ikamet etmekte olan vatandaşların dinî, sosyal ve kültürel ihtiyaçlarının karşılanmasına zemin hazırlamışlardır.
Medreselerin Fiziksel Yapısı: Osmanlı medreseleri, genellikle açık-avlulu ve revaklı bir avlunun etrafında inşa edilmiş talebe odalarından ve büyük bir dershaneden meydana gelmektedir. Ahşap ya da kargir olarak inşa edilen medreselerdeki avlular, medresedeki hücre (öğrenciler ile bazı görevlilerin kalmaları için inşâ edilmiş odalar) sayısıyla orantılı olarak geniş bir alan kaplayabilmektedir.
Talebeler, hücrelerde vâkıfın belirttiği şartlar doğrultusunda kalmakta ve bazı giyim eşyalarını koyabilecekleri dolaplara, ısınmak için ocaklara sahip olmaktadırlar. Medrese dershaneleri çoğu zaman kubbeli olarak bina edilmektedir ve kıble yönünde genellikle bir mihrapları bulunmaktadır. Ders saatleri dışında ve namaz vakitlerinde mescit işlevi gören dershanelerin bir kısmı kiremitle, bir bölümü de kurşunla örtülüdür ve zemine hasır döşendiği, öğrencilerin minderler üzerinde oturduğu, müderrise ait bir kürsünün bulunduğu görülmektedir.
Bazı medreseler kütüphanelere sahip olabilirken tuvaletler, bazen medresenin dâhilinde, bazen de dışında bulunmaktadır. Ancak çamaşırhane ve mutfak, daha çok binadan ayrı inşa edilmektedir. Osmanlı medreselerini, başlangıçta medrese olarak yapılanlar ve zaviyeden medreseye dönüştürülenler olarak ikiye ayırmak mümkündür. Kurucusuna ait yerlerde inşa edilen medreseler olduğu gibi, ilgili kişi ya da vakfa belirli bir ödeme yapılmak suretiyle, başkasına ait bir yerde de medrese inşa edilebilmektedir.
Kuruluş Dönemi Osmanlı İlim Adamları: Osmanlıların ilk müderrisi Davud-ı Kayserî ‘dir ve ilk tahsilini Karaman beldesinde yaptıktan sonra Kahire’ye gitmiş, orada hadis, tefsir ve fıkıh usûlü ilimlerini öğrenmiştir. Tasavvuf üzerine geniş bilgisi olan Davud-ı Kayserî’nin hadis, tefsir, fıkıh ve tasavvuf ilimlerine dair yirmiyi aşkın eseri vardır. Davud-i Kayserî’den sonra Orhan Gazi Medresesi’ne Tâceddîn-i Kürdî ve Alâeddîn Esved müderris olarak atanmışlardır. Yine bu dönemdeki Molla Fenârî, tasavvuf, mantık ve diğer aklî ilimlerde söz sahibidir. Dönemin diğer bir ilim adamı ise matematikçi ve astronom Kadızâde-i Rûmî’ dir. Tahsilini tamamladıktan sonra önce Horasan’a, sonra da Türkistan’a giderek ders görmüş ve Semerkant’ta rasathane müdürlüğüne, daha sonra da Semerkant Medresesi başmüderrisliğine yükselmiştir.
Kuruluş Döneminde Osmanlı Medrese Düzeni: Osmanlılar döneminde medreseler, fizikî bakımdan eğitim-öğretime elverişli şekilde inşâ edilmektedir. Oda sayısına (5-22) paralel olarak öğrenci barındıran medreselerde, öğrenciler ya tek başlarına ya da derslerini tekrar ettiren ve bir sonraki dersi hazırlamakla görevli olan muîdlerle kalabilmektedir. Her öğrenciye, en az bir din görevlisinin günlüğü tutarında bir burs bağlanmakta, ücretsiz olarak günde iki öğün de yemek verilmektedir. Vakıflar dersleri medrese dışında yaptığındaysa öğrencilere yaylâkiye, bahâriye ve nehâriye adlarıyla ek ödemeler yapılmaktadır. İcâzetini alan bir talebe, müderrisinin dikkatini çekecek performans sergilediğinde muîd olarak tayin olmakta, muayyen bir müddet muîdlik yaptıktan sonra yine müderrisin referansı ile kendisine bir medrese verilmektedir. Medreseye tayinlerinde berat verilen müderrislere ve öğrencilere sağlanan bu imkânlarla, geçinme, barınma gibi sıkıntıların asgariye indirilmesi, çalışma şartlarının iyileştirilmesi amaçlanmaktadır.
İlk dönem medreseleri yirmili, otuzlu, kırklı, hariç, dâhil şeklinde derecelerle anılıyordu. Bunlar, bir bakıma ders veren müderrislerin aldıkları günlük ücretleri göstermektedir (bir müderris yirmi akçe ile mesleğe başlamaktadır). Medreselerdeki dersler, öğrencilerin derecelerine göre okutulmuştur. Genelde Türkçe verilmekle beraber dinî ve Arapça yazılmış eserleri anlayabilmek için Arapça ’ya da önem verilmiştir. Osmanlı medreselerinde, baştan itibaren müderrislere maaş bağlanmakta ek olarak hem kendilerine hem de muîdlerine ve öğrencilerine yiyecek yardımında bulunulmaktadır.
Osmanlılarda İhtisas Medreseleri: Osmanlı medreseleri başlangıcından son yüzyıla kadar umumi statüde olmakla birlikte, ihtisas adı verilen ve belli uzmanlık alanlarına göre de sınıflandırılabilmektedir. İhtisas medreseleri üç türdür: (1) Darülkurra: İslâm dininin kutsal kitabı Kur’ân-ı Kerim ve onunla ilgili ilimlerin öğretildiği medreselerdir. (2) Darülhadis : İslâm Peygamberi Hz. Muhammed’in söz, fiil ve davranışlarını bilimsel yöntemlerle ele alan derslerin okutulduğu medreselerdir. (3) Daruttıb: Tıbbî gelişmelerin ve derslerin uzman tabip ve hekimler aracılığıyla öğrencilere öğretildiği ve derslerden çok pratiğin temel alındığı medreselerdir.
İlmiye Mensuplarının Hizmet Alanları: Osmanlı döneminde, en az altmışlı dereceden bir medrese mezununun önünde müderrislik, kadılık ve müftülük seçenekleri bulunmaktadır. Müderrislikte belli bir süre görev yapan bir kişi, en son görev yaptığı medrese görevi temel alınarak yatay geçiş yöntemiyle kadılık ya da müftülük görevine geçebilmektedir. Osmanlı Devleti’nin ilk dönemlerinde, bu üç görevin tek kişide toplanması mümkünken sonraları bu görevler ayrı ayrı şahıslara verilmiştir.
Fatih ve Sonrasında Osmanlı Medrese Düzeni: Medreselerin hiyerarşisi, Fatih Sultan Mehmed tarafından kurulan Sahn-ı Semân ile birlikte yeniden düzenlenmiştir. Buna göre, en alt seviyede kelâm alanıyla ilgili Hâşiye-i Tecrîd adlı kitabın okutulduğu Tecrîd medreseleri bulunmaktadır. İkinci sırada belâgata dair Miftâh adlı eserin okutulduğu Miftâh medreseleri yer almakta, ardından Kırklı medreseler gelmektedir. Onun da üzerinde umumiyetle Osmanlılardan önceki Müslüman devlet yöneticileri, onların oğulları, kızları veya devlet erkânı tarafından yapılan Hariç Ellili medreseler bulunmaktadır. Bir sonraki seviyedeki Dâhil Ellili medreseler ise Osmanlı padişahlarıyla şehzadeler, valide sultanlar, hanım sultanlar ve padişah kızları tarafından yapılmaktadır. Sahn-ı Semân medreseleri ise statüsü en yüksek medreselerdir.
Kanuni ve Sonrasında Medrese Düzeni: Kanunî Sultan Süleyman, ordunun tabip, cerrah ve mühendis ihtiyacını karşılamak üzere bir tıp medresesi/dârüşşifa, riyaziyat öğretimine mahsus dört tane medrese, ayrıca hadis alanında üst düzeyde öğretim yapan bir de Darülhadis kurmuştur. Kanunî devrinde yapılan düzenlemeyle öğretim iki kola ayrılmıştır: (1) Sahn-ı Seman medreselerinde hukuk, ilâhiyat ve edebiyat dallarında yapılan öğretim. (2) Süleymaniye medreselerinde riyaziyat ve tıp alanlarında yapılan öğretimdir. Bunların üzerinde de darülhadis öğretimi bulunmaktadır. II. Meşrutiyet döneminde İstanbul´daki tüm medreseler, Dâru’l-Hilâfeti’l-Aliyye Medresesi adı altında birleştirilmiş ve tâli kısm-ı evvel, tâli kısm-ı sâni ve âlî kısım olmak üzere her biri dört yıllık üç seviyede düzenlenmiştir. Taşra medreselerinde ise eğitim süresi beş yıldır. Bunların üstünde Medresetü’l-Mütehassısin adlı ihtisas medresesi kurulmuştur. Modern üniversite yapısı içinde dinî ilimlerin eğitimi için 1900’de tesis edilen Dârü’l-Fünûn-ı Şâhâne’ye bağlı olarak kurulan Ulûm-i Âliyye-i Dîniyye (İlahiyat) Şubesi, 1914’de çıkarılan Islâh-ı Medâris Nizamnamesi ile Dârü´l-Hilâfeti´lAliyye’nin âlî kısmına devredilmiştir.
Öğretim Programları: Fatih Sultan Mehmed, medrese teşkilatının ve ders programlarının düzenlenmesi görevini, bilimsel kariyere sahip bir heyete havale etmiştir. Ali Kuşçu, Molla Hüsrev ve Mahmud Paşa’dan oluşan komisyonun hazırladığı tüzük, padişah tarafından kanun haline getirilmiştir. Osmanlılarda, eğitim-öğretim alanında zirveye çıkılan Kanuni Sultan Süleyman döneminde, hadis alanında en önemli eserler sayılan Buharî, Müslim, Mesâbih ve Meşârik okutulmakta, ayrıca tefsir ile ilgili eser(ler) takip edilmektedir.
Osmanlı Medreselerinde Okutulan Dersler ve Kitaplar: Osmanlı medreselerinde eğitim-öğretim faaliyetlerinin sınırları ve muhtevası, devlet tarafından belirlenmemiş ve vakıf kurucusu ile geleneğin yönlendirdiği şekilde yürütülmüştür. Derslerin işlenmesi, seçilen kitabın takip edilmesi tarzında olmaktadır ve bu anlamda medreselerde sınıf geçme değil, ders/kitap geçme yönteminin uygulandığı görülmektedir. Derslerin her birinde, bir veya birkaç ana kitap esas alınmış ve dersler bu kitapların adı ile anılmıştır. Aşağı dereceli medreselerde muhtasar (özet), yüksek dereceli medreselerde ise mufassal (ayrıntılı) olarak işlenmiştir. Fatih döneminde hazırlanan bazı kanunnamelerde, hangi derecedeki medresenin ne tür dersleri okutacağı belirtilmektedir. Sözgelimi, Yirmili medresede belâgat, kelâm ve fıkıh adıyla üç temel dersin ve ilgili kitapların okunduğu görülmektedir. Derslerin ve kitapların anlaşılmasını kolaylaştırmak için öğrencinin bazı temel gramer ve mantık derslerini almış olmaları gerekmektedir.
Osmanlılarda Askeri Eğitim Kurumları: Osmanlı ordusu, I. Murad devrinde Yeniçeri teşkilatının kurulmasıyla eğitimli bir yapıya kavuşmuş l826’da ise Yeniçerilğin ilgasından sonra askerî eğitim müesseseleri açılmaya devam etmiştir: (1) Acemioğlanlar Ocağı: Pençik ve Devşirme usulleriyle toplanan çocuklar, yetiştirilmek amacıyla önce bir Türk ailesine ardından Acemioğlanlar Ocağı’na verilmektedirler. (2) Yeniçeri Ocakları: Acemioğlanlar arasından seçilen kıdemli oğlanlar, Cemaat Ortaları, Sekbanlar ve Ağa Bölükleri’nde eğitime tabi tutulmaktadır. (3) Enderun: Orduya kurmay yetiştirmek üzere açılmış bir yükseköğretim kurumudur.
Tanzimat Sonrasında Orta ve Yüksek Öğretim Kurulları
Bu kurullar Askeri Alandaki Kurumlar ve Yüksek Öğrenim Kurumları olarak iki şekilde incelenmektedir. Buna göre Askeri Kurumlar; Askeri Rüşdiyeler, Askeri İdadiler, Hendesehane Mektebi (Humbarahane), Mühendishane-i Bahrî-i Hümâyun ve Mühendishane-i Berrî-i Hümâyun olarak beş alt başlıkta incelenmektedir. Yüksek Öğretim Kurumları ise Mekteb-i Mülkiye-i Şâhâne, Hendese-i Mülkiye Mektebi, Mekteb-i Tıbbiye-i Şâhâne, Mekteb-i Hukûk-ı Şâhâne, Ticaret Mektebi, Dâru’l-Muallimîn ve Dâru’l-funûn olarak yedi başlık altında incelenmektedir.
Osmanlılarda Yaygın Eğitim Kurumları: Yaygın eğitim, her yaş ve seviyedeki insanlara medrese ve mekteplerin dışında verilen eğitimdir. Bu müesseselerin de kendilerine özgü teşkilatı bulunmaktadır. İslâm’ın ilk dönemlerinden beri camilerin önemli fonksiyonlarından biri de eğitim ve öğretim olmuştur. Modernleşme döneminde ise medreselere ek olarak camiler içinde dersiye adı verilen örgün eğitim müesseseleri açılmıştır. Camilerden sonra en yaygın dinî kurumları tekkeler de Tefsir, Hadis, Fıkıh, Siyer-i Nebi, Türkçe, Arapça ve Farsça gibi birçok ilimlerin okutulduğu görülmektedir. Bir diğer yaygın eğitim kurumu olarak camide, tekkede ve medresede ya da müstakil olarak kurulmuş kütüphaneler bulunmaktadır. Kütüphaneler, bir yandan halkın okuma ihtiyacını karşılarlarken diğer yandan da uzman kütüphaneciler sayesinde eğitim ve öğretim faaliyetleri yürütmektedirler. Fütüvvet ve ahiliğin devamı olarak loncalar da meslek mensuplarının yetiştirilmelerine ait eğitimleriyle önemli bir yaygın eğitim kuruluşudur. Osmanlılar döneminde başta ulema evleri olmak üzere varlıklı âilelerin konaklar ında zaman zaman dersler ve sohbetler yapılırdı. Ulema evleri öğrenmek isteyen herkese açık yerlerdi. Ayrıca sohbet etmek, kahve içmek gibi amaçlarla toplanılan kıraathaneler de birer yaygın eğitim mekânıydı. Raflarında bulunan kitaplar herkese açıktı. Modernleşme döneminde ise yaygın eğitim kurumlarının Dâru’l-Mesnevî, Dâru’l-Hikmeti’l-İslâmiye ve Encümen-i Dâniş olarak üç başlık altında incelendiği görülmektedir.