İSLAM SANATLARI TARİHİ - Ünite 2: Erken Dönem İslam Mimarisi Özeti :
PAYLAŞ:Ünite 2: Erken Dönem İslâm Mimarisi
Giriş
Hz. Muhammed'in 632 yılında vefatından sonraki ilk yüzyıl içinde İslâm sanatıilk eserlerini vermeye başlamıştır. 661 yılında halifeliğin Emevîler'e geçmesi üzerine merkez Medine'den Şam'ataşınmış, merkezin Şam'a taşınmasıyla da bu çevrede yaşayan Antik kültürün mirasıile bağdaşabilecek yapıfaaliyeti başlamıştır.Burada doğan ve yerleşen üslûp, bütün Kuzey Afrika ve İspanya'yıetkilemiş, hatta, Abbâsî üslûbunun geliştiği ilerikiüç yüz yıl içinde bile İspanya’da Bağdat’a karşı bilinçli bir şekilde uygulanmıştır.
Erken İslâm mimarisinde cami tiplerinin geliştirilmesine büyük önem verildiği görülür. İlk camiler, basit çevre duvarlarına sahip, çoğunlukla üzerleri açık ibadet yerleridir.Hz. Muhammed’in bütün faaliyetlerininmerkezi olan ve daha sonra genişletilen ve Velîd zamanında (712) avlu etrafında sütunlar ve düz çatı ile örtülü hale getirilen Mescid-i Nebî ilk camilere de örnek olmuştur.
Çoğu Emevîler tarafından yaptırılmış olan ilk camiler ordugâh camileridir. Geniş alanlarıkaplayan bu camilerin erken tarihlileri arasında, Basra ve Kûfe camileri ile eski Kahire'de (Fustat) Amr Camii ve Kayrevan'da (Kuzey Afrika) Sîdî Ukbe Camii'nin ilk şekli hakkında bilgiler bugüne ulaşmıştır. Amr Camii 642'de yapılıp 673'te genişletilmiş, başlangıçta avlu ve mihrap yokken sonradan açık bir avlu ve sütunlara dayalı bir ana mekân meydana getirilmiştir.
Emevî mimarisinin en önemli yapısıise Şam'da, Emevîyye Camii'dir. İlk camilerin basit planlarından tamamen ayrılan bu cami gerek mimari planı gerekse biçimiyle asırlarca İslâm dünyasının pek çok yerinde uygulanmıştır.
Diğeri Abdülmelik tarafından 691 yılında Kudüs hareminde yaptırılmış olan Kubbetü's-sahre'dir.İslâm sanatının ilk anıtsal yapısı gözü ile bakılan bueser, Hz. Muhammed’in Miraç gecesi bastığı ve Allah’a yükseldiği kabul edilen kutsal kaya üzerinde ikinci bir hac merkezi ziyaretgâh olarak yaptırılmıştır.
Emevî devri, camiler ve anıt yapılarıdışında sivil mimariyi temsil eden yapılar büyük iskân bölgelerinin dışında müstahkem saray veya kasır olarak hizmet vermişbinalardır. Ürdün'de Kusayru Amre, kesme taşmimarisiyle ve üç bölümlü tonozlu esas mekânıyla diğer Emevî kasırlarından farklıdır. II. Velîd'in hilâfetinden önceki bir dönemde yapıldığıtahmin edilmektedir. Bu kasrın duvar resimleri İslâm sanatıtarihi bakımından önem taşımaktadır.
İslâm dünyasında Emevîler'in yerine 750'de Abbasîler'in yönetimi ele geçirmeleriyle siyasî, askerî, idarî, ilim ve sanat alanlarındaçok büyük değişiklikler olmuştur. İslâm halifeliğinin başkenti Şam'dan Bağdat'a taşınmasıyla Sâsânî ve Mezopotamya sanat geleneklerinden devşirilen biçimlerle İslâm sanatı Orta Asya doğulu bir çehre kazanmıştır. Ayrıca Orta Asya'dan devşirilen Türk birliklerinin hilâfet ordusunun saflarına katılmasıyla İslâm sanatıTürk sanatıile bütünleşmeye başlamıştır. Abbâsî mimarisinin getirdiği yenilikler arasında şehircilik anlayışıvardır. Bağdat başta olmak üzere, yeni şehirleşmeler dinî mimariyi ve sivil mimariyi yeni bir yönde geliştirmiştir. Hârûnürreşid'in ünlü Bağdat'ından bugün bir şey kalmamıştır. Halife Mansûr'un Bağdat şehri (762 -766) daire şemalıve dört ana girişli bir merkez olarak düşünülmüş, ortada saray ve cami, surlara doğru da mahalleler ve çarşılar yer almıştır.
Abbâsî devrinde en önemli mimari gelişmelerden biri yeni Sâmerrâ şehrinin kurulması olmuştur. Dinî ve sivil mimari alanında yepyeni bir anlayışın somut belgesi olan bu şehir 836 ile 883 arasında yeni mimari anlayışın geniş ölçüde uygulandığı bir merkez olmuştur.
İslâm sanatı içinde bilinen ilk türbe Kubbetü's-suleybiyye'dir. Sonraki türbe mimarisinin gelişmesi Orta Asya Türkleri'yle başlayacaktır.
Abbâsî devrinin en büyük saraylarından biri olan Cevsaku'l-Hakanî Sâmerrâ'da Halife Mu'tasımtarafından Türk beyi Artuk Ebü'l-Feth b. Hâkan için yaptırılmış fakat çok beğendiği için kendisi kullanmıştır. Damgan'da Tarı Hane Cami ile İsfahan'ın doğusundaki Nâyin Camii İran sahasında Abbâsî sanatını temsil eden iki önemli eserdir.
Buhara şehrinde Sâmânoğlu Türbesi dört yanda aynı değerde cepheleriyle kare planlı ve kubbeli bir yapıdır. Bu yapı tuğla mimarisi ve dekoruyla Orta Asya mimarisiyle yakın bağlantılıdır. Sepet örgüsü biçimindeki tuğla dekorlu cephelerin üst kısmını sivri kemerli galeriler çevreler. Bu tarz, erken devir İslâm mimarisi için bir yenilik olarak görülür.
Emevî devri sanatı Geç Antik devrin mirası üzerinde bir sentez yaratmıştır. Abbâsî devri sanatı ise Türkler'in büyük etkisiyle doğuya dönük bir üslûbun uygulayıcı ve geliştiricisi olmuştur. Abbâsîler'den sonra İslâm sanatı genelde Türk sanatıyla temsil edilmiş ve örneklendirilmiştir. İran'da Büyük Selçuklular'la başlayan yenilikler ve yerleşen üslûplar daha sonraki devreleri etkilemiştir. Mısır'da da Tolunoğulları'ndan sonra Türk Memlüklerin bu gelişmenin sürdürülmesinde hâkim bir rol oynadıkları görülür. Kuzey Afrika, geleneklerini koruyarak uzun yıllar aynı şemaları tekrar etmiştir. İspanya'da ise Emevî sanatının devamı olan bir üslûp Akdeniz çevresindeki diğer sanatları da etkileyerek kuv vetli bir gelenek kurmuştur.
711'de İspanya'ya geçen müslümanlar burada 1492'ye kadar hüküm sürdüler. Bu süre içinde gelişen sanat üslûpları çevreyi kuvvetle etkilemiş, Mağrip denilen Kuzey Afrika Endülüs adı verilen İspanya'da çeşitli sülâlelerin siyasî egemenlikleriyle sanat gelişmesini sürdürmüştür. Bütün Kuzey Afrika'da Kayrevan Sîdî Ukbe Camii'nin modeli esas alınmış, dinî mimaride ve camilerde çeşitli şekillerde bu şema ve form uygulanmıştır.
Endülüs'te 786'da I. Abdurrahman'ın başlattığı Kurtuba Camii, 990 yılına kadar üç kez genişletilmiştir.Batı İslâm sanatının en önemli ürünlerinden biri olarak görülen Kurtuba Camii’nin mimari unsurları ve süslemeleri yalnız Kuzey Afrika İslâm mimarisini değil, Avrupa ve Akdeniz mimarisini de etkilemiştir.
İspanya'da Benî Ahmer Devleti'nin merkezi Gırnata (Granada) İslâm sanatının son önemli ürünlerini verecektir. Nasrîler olarak da tanınan Gırnata emîrlerinden kalan en önemli yapı XIV. yüzyıldan kalma Elhamra Sarayı'dır. Üç kısımdan meydana gelir: Meşver denilen kısım sultanın davalara baktığı ve tebaasınıkabul ettiği yerdir. Bunun dışında taht salonu vardır. Harem kısmının merkezinde aslan heykelleriyle fıskıyeli havuzu bulunan avlu yer alır. Divan kısmıda havuzlu avlu esasına dayanır. Bütün saray, çeşitli köşklerden meydana gelmiştir. Plan, ihtiyaca göre meydana gelmiş, sağlamlıktan çok rahat ve gösterişli süslemeler tercih edilmiştir.
Tolunoğlu Ahmed, sivri kemeri, süslemesi, gelenekleri ile Türk mimarisini de Mısır'a taşımıştır. Tolunoğlu Ahmed 868'de Mısır'a egemen olduktan sonra 870'te el-Katayi şehrini kurmuş, 873'te su kemeri ve hastahane yaptırmıştır. Kısa süren parlak bir devrin temsilcisi olan camisi ise Mısır'ın İslâm devri anıtları içinde çok önemli bir yere sahiptir.Tolunoğlu Camii, 876-879 yıllarıarasında yapılmış tuğla bir yapıdır. Tuğla geleneği Sâmerrâ yolu ile ve Türkler'le Orta Asya'dan Mısır'a gelmiştir. Sivri kemerlerin kullanıldığı bu yapıda, köşeleri yuvarlatılmış pâyelerle avlunun kıble yönünde beş paralel nef meydana getirilmiş, diğer yanlar iki nefle teşkilâtlandırılmıştır.
Mısır, 969'dan itibaren Fâtımîler'in egemenliğine girmiştir. Kuzey Afrikalı,Berberî ve Şiî olan Fâtımîler, Mehdiye ve Kayrevan'dan sonra, kerpiç surlarla çevirdikleri Kahire'yi kurarak merkez yapmışlardır. Fâtımî mimarisinde, kesme taşın çok kullanılmasıve cephelerin kuvvetle belirtilecek biçimde ele alınmasıyanında, iç süslemede bitki motifleri önemli özelliklerdir. Buna karşılık, planlarda genellikle Tolunoğlu Camii ile Kayrevan Camii örnek alınmış, değişik ölçülerde uygulanan bu planlarla yeni bir mimari meydana getirilmiştir.
1171’de Fatımi Devleti’ne son veren Selahaddin-i Eyyubi güneye doğru ülkesini genişletti.Eyyubiler kısa süren egemenlik devrelerinde sanat alanında Selçuklular’ın ve Zengiler’in olgunlaştırdığı üslubu yaydılar. Eyyubi devri anıtlarından çok azı günümüze kalmıştır. Mısır ‘da bazı türbeler dışında,onların getirdiği ilk medreselerden da bir şey kalmamıştır. Suriye’de medreseler Selçuklu ve Zengi geleneğine bağlı revaklı avlu,dilimli kubbeler ve stuko süsleme hakimdir.
Bu gelişmeler dışında İslâm sanatıİran, Anadolu, Hindistan ve diğer çevrelerde bütünüyle Türk sanatıçerçevesi içinde gelişmesini sürdürmüştür. Bu gelişme sadece mimaride değil, çini ve keramik, halı,maden işleri ve kitap sanatında da hep Türk sanatlarından ayrılamayan bir gelişmenin ürünleri olmuştur.
Türk-İslam Mimarisi
Son zamanlardaki araştırma ve yayınlarla Türk mimarisinin Anadolu'daki gelişmesinin kökenlerinin İran'dan Doğu Türkistan'a kadar olan bölgede, Türkler'in meydana getirdiği ve geliştirdiği mimarinin esaslarıyla sıkı sıkıya bağlı olduğu artık iyice kabul edilmiştir.
İslâmlık'tan önceki dönemde Asya'da Hunlar, Göktürkler ve Uygurlar Türk Sanatının erken devrini temsil ederler. Mimari açıdan, Hunlar ve Göktürkler'den elimizde bulunan, genellikle mezarlar ve buralardan elde edilen taşınır sanat eserleridir.
Asya'da Türk-İslâm mimarisinin ilk eserleri Karahanlılar devrinde ortaya çıkar. İlk Karahanlıeserleri kerpiç yapılardır. Sonralarıise tuğla mimarisinin en güzel örneklerini ortaya koymuşlardır. Kerpiç ve tuğlanın birlikte kullanıldığı Buhara yakınındaki Hazar Camii kare planlıbir yapıdır.Arslan Han'ın adıve 1127 tarihini veren kitâbesiyle Karahanlıtuğla işçiliğinin en olgun bir örneğidir. Karahanlımimarisinin geliştirdiği çok önemli bir yapıtipi de türbelerdir. Erken tarihli İslâm türbelerinden ilki Sâmerrâ'da Kubbetü's-Suleybiye ve Buhara'da Sâmânoğullarıtürbesidir. Karahanlılar şaşılacak olgunlukta ve büyük ölçüde bir kervansaray mimarisinin de geliştiricileridir. Şemsü'l-Mülûk Nâsır b. İbrâhim'in yaptırdığıiki kervansaraydan 1078-1079 tarihli Ribât-ıMelik'in piştak denilen anıtsal giriş kapısıile cephesi ayaktadır.
Karahanlılar şaşılacak olgunlukta ve büyük ölçüde bir kervansaray mimarisinin de geliştiricileridir.
Daha önceleri Büyük Selçuklular'la başlatılan Türk mimarisinin Karahanlılar'da gördüğümüz parlak gelişmesi Gaznelilerle devam etmiştir. Hint ve İslâm dünyalarının buluşma yeri haline gelen Gazne, Sultan Mahmud zamanında en parlak devrini yaşamıştır. Onun Arûs-i Felek Camii kaynak bilgilerine göre XI. yüzyıl başında ağaç direkler üzerine zengin süslemeli düz çatılı bir yapıolarak yapılmıştır. Gazneliler'in sarayları Türk saray mimarisinin erken örnekleri arasında olup, son yıllardaki kazılarla oldukça aydınlığa çıkmıştır. Güney Afganistan'da Bust şehrinin karşı kıyısında Leşker-i Bâzâr Sarayı,geniş bir alana yayılmış olan çeşitli yapılardan meydana gelir.
Gazneliler'in Türk mimarisine önemli bir katkılarıda kervansaraymimarisinde ortaya çıkar. 1019-1020 tarihlerinde Sultan Mahmud tarafından Şehnâmeyazarı Firdevsî'nin hâtırasına yaptırıldığı son zamanlardaki araştırmalardan anlaşılan Ribât-ı Mâhî (veya Çahe) Meşhed yakınında, Serahs yolu üzerindedir.
İran'da Büyük Selçuklular'ın geliştirdiği plan ve mimari formlar yalnız İran'da değil Doğu İslâm dünyasında da devam etmiştir. Bunların en önemlilerinden biri, anıtsal cami mimarisidir. Bu tipin ilk örnekleri arasında İsfahan Mescid-i Cuması öne çıkar.
Selçuklu mimarisinin İran'da en önemli camilerinden biri, bütün mimari yenilikleri ve araştırmalarıtek bir yapıiçinde toplayan Zevvâre Cuma Camii'dir. 1135 tarihli bu küçük ölçüde Selçuklu camii yüzyıllar boyu Asya camilerinin planlarına öncülük etmiştir.Büyük Selçuklu mimarisinde minarelerde de bir üslûp birliği yaratılmıştır.
En erken medreseler Gazneliler devrinde ortaya çıkmıştır. Ancak Büyük Selçuklular, Şiîliğe karşıSünnîliğin geliştirilmesi ve devlet memuru yetiştirilmesi için medrese fikrine büyük önem verdiler. Melikşah zamanından kalma Hargirt ve Rey medreseleri günümüze gelebilmiştir.Büyük Selçuklular döneminde mezar anıtlarıkümbet ve türbe olarak iki tipte gelişme göstermiştir. Kümbetler altta bir mumyalık bulunan silindirik veya çokgen gövdeli içten kubbe, dıştan külâhla örtülü türbeler kare planlıve kubbeyle örtülü yapılardır.
Büyük Selçuklu mimarisi her yönüyle ve bütün tiplerinde, gerek plan gerekse biçim bakımından kendinden sonraki Hârizmler ve İlhanlıdevri gibi Asya müslüman mimarisini büyük çapta etkilemiştir. Kubbe problemi Selçuklular'ın olgunlaştırdığıbiçimleri aşamamış, büyük ölçüdeki denemeler gelişmeyi tıkamıştır.
Timurlu yapılarıda mimaride önemli bir yenilik getirmemiş, daha çok süslemeleri ve büyük ölçüleriyle öne çıkmıştır.Bunlar arasında dikkati çeken Şâh-ıZinde, Semerkant'ta Kusem b. Abbas'ın türbesi etrafında zamanla oluşan ve Timurlu mimarisinin bütün ihtişamını yansıtan yapılar topluluğudur.Uluğ Bey'in Semerkant (1420), Buhara (1417) medreseleri büyük revaklıavlular ve dört eyvan şemasıile anıtsal kubbeleri ve çifte minareleriyle dikkati çeker.
Bir Türk sülâlesi olan Safevîler, İran'da özellikle şehircilik alanında mimari yenilikler getirmiştir. Safevî devri mimarisinin en önemli örnekleri Şah I. Abbas döneminden kalmadır. İsfahan'da Meydân-ıŞâh adlırevaklarla çevrili alan, dükkânlarla birlikte bir Alay Köşkü ve üç önemli yapıile dört yandan çevrilidir.
Hindistan'da ilk İslâmî yapılardan önemli eser kalmamıştır. İlk orijinal yapılar Delhi Türk sultanları tarafından yapılmıştır.Agra'da Tac Mahal adıyla bilinen yapı, Şah Cihan tarafından hanımı Mümtaz Mahal için 1630-1648 arasında yaptırılmıştır. Tamamen Türk mimarisinin etkilerini yaşatan anıt, dört ince kulesi sivriltilmiş kubbesi ile tanınır. Dünyanın mimari harikalarından biri sayılır.
Eyyûbîler Zengîler ve Büyük Selçuklu mimarisini Mısır'a getirdiler. 1250'de Türk Memlükleri devrinde ise Mısır ve özellikle Kahire, Türk mimarisigeleneklerine bağlıeselerle zenginleşmiştir. Türk Memlükleri geleneklere bağlıkalmışlar, Anadolu Türk mimarisi, Büyük Selçuklu ve Zengî sanatı,Türkistan, Semerkant ve Buhara çevrelerindeki yüksek kasnaklıtürbelerle devamlıbağlantılar kurarak yeni, orijinal bir üslûp geliştirmişlerdir.
Anadolu'nun erken devir mimarisinde Artuklu cami ve medreseleri gelişmeleri bakımından önemli yapılardır.XIV. yüzyıla kadar uzayan değişikliklere sahip olan Mardin Ulucamii'nde revaklı bir avlunun güneyinde yer alan mekânın planıArtuklu camilerinin özelliklerini aksettirir. Harput'ta 1156 tarihli diğer bir Artuklu yapısıolan Ulucami şaşılacak biçimde Zevvâre Ulucamii'nin planınıhatırlatır. Tuğla yapı,ortadaki revaklıbir avlunun etrafında tonozlu mekânlarla gelişir.
Anadolu'nun ilk fâtihlerinden olan Dânişmendliler, XII. yüzyıl ortasında Tokat Yağıbasan ve Niksar Yağıbasan medreseleriyle Anadolu'ya yepyeni bir mimari form kazandırmışlardır.
XII.yüzyılın sonlarına doğru Mengücüklüler, Divriği ve çevresinde anıtsal yapılarınıortaya koymuştur. Kale Camii 1180-1181 yılında Şehinşah b. Süleyman tarafından Meragalıusta Hasan b. Firuz'a yaptırılmıştır.Cami ve şifahane, mimari mekân ve emsalsiz taş işçiliği ve şahane ahşap minberiyle erken devir Anadolu Türk mimarisinde ayrıbir yere sahiptir.
Anadolu’da Dânişmendliler’le başlayan “kapalı medrese” şeması Selçuklular’da ele alınarak gelişmesini tamamlamıştır.
XIII.yüzyıl Anadolu'da Selçuklu muhteşem üslûbunun yaratıldığı bir devirdir. Kesme taş anıtsal mimari ve yaratılan mekân etkisini zenginleştiren çini mozaik mihrap ve kubbe içleri, geometrik ve bitkisel süslemeli ağaç minber ve kapı-pencere kanatları bu devrin mimarisine ayrı bir özellik kazandırır. Konya'da Alâeddin Camii muhteşem ağaç minberinden de anlaşıldığı gibi Sultan Mesud ve Kılıcarslan devrinden başlayıp, 1220'de Alâeddin Keykubad tarafından tamamlatılmış bir yapıdır.
Anadolu Selçuklu medreseleri, avlulu ve kapalı tiplerin her ikisini de geliştirmiştir. Kayseri'de 1205 tarihli Çifte Medrese, Şifahane ve Tıp Medresesi olarak ele alınmıştır. Akşehir'de Sâhib Ata'nın Taşmedrese'si, dışa açık mescidi ve çifte şerefeli tuğla minaresiyle üç eyvanlıbir yapıdır. Minare yanında revaklarda da tuğla kullanılmıştır. Anadolu'da Dânişmendliler'le başlayan "kapalımedrese" şeması Selçuklular'da ele alınarak gelişmesini tamamlamıştır. Kümbet ve türbeler şeklinde ele alınan mezar anıtlarından medrese, külliye diğer yapılara bağlı olanlar yanında tek başına yapılmış olanlar da önemli yer tutar.
Anadolu'da Selçuklular'ın yüksek kültürünü en iyi şekilde ifade eden muhteşem sarayıandıran kesme taştan kale gibi yapılardır. Ticaret yolları üzerinde inşa edilmiş olan kervansaraylar, her türlü yol bakımıve yolculara hizmetin vakıf olarak bir süre için ücretsiz karşılandığıbu yapılardan dokuzu Selçuklu sultanlarıtarafından yaptırılan sultan hanlarıdır. Anadolu'da Selçuklu saray ve köşkleri, kervansaraylar yanında çok mütevazi yapılardır. Çoğu kaba taş ve tuğladan yapılan bu eserlerde zengin ştuk ve özellikle çini kaplamalar dikkati çeker.
Beylikler devri, mimarisi Osmanlısanatının anıtsal üslûbunu hazırlamıştır. XIV. yüzyıl başında Selçuklu mimarisinin canlılığınıkaybetmediğini gösteren eserler vardır. Yüzyılın sonlarına kadar da Selçuklu mimari üslûbu etkisini göstermekle beraber, beylikler döneminde yeni üslûp gelişmeleri kendini belli etmektedir. Etrafındaki diğer yapılardan ayrılmış ve önünde son cemaat yeri bulunan tek kubbeli kübik karakterde camiler bu gelişmenin başlangıcıolup, Konya'da XIII. yüzyıl mescidlerine bağlanabilir.Beylikler devri, mimarisi Osmanlı sanatının anıtsal üslûbunu hazırlamıştır. XIV. yüzyıl başında Selçuklu mimarisinin canlılığınıkaybetmediğini gösteren eserler vardır. Yüzyılın sonlarına kadar da Selçuklu mimari üslûbu etkisini göstermekle beraber, beylikler döneminde yeni üslûp gelişmeleri kendini belli etmektedir. Etrafındaki diğer yapılardan ayrılmış ve önünde son cemaat yeri bulunan tek kubbeli kübik karakterde camiler bu gelişmenin başlangıcıolup, Konya'da XIII. yüzyıl mescidlerine bağlanabilir.
Karamanoğulları, Selçuklu tahtının vârisi iddialarıyla Konya ve Karaman’da en çok eser bırakan beylik olmuştur. Aksaray Ulucamii ile Konya İplikçi Camii Karamanoğulları cami mimarisinin temsilcileridir.
Candaroğulları’nın Kastamonu’daki İbn Neccar Camii,1353 tarihinde, İznik’teki Osmanlı camilerinin gelişmişbir biçimi olarak tek kubbeli ve üç bölümlü son cemaat yeri bulunan planı benimsemiştir.
Germiyanoğulları’ndan Kütahya’da XIV. yüzyıla ait iki eser vardır. Bunlardan Kurşunlu Cami, Türk üçgenleriyle geçilen kubbeli mekânın kuzeyinde ortada aynalı tonoz, yanlarda kubbeli üç bölümlü son cemaat yerine sahiptir (1377). Vâcidiye Medresesi ise ortası açık kubbeli bir medrese olup, gözlemevi olarak yapılmıştır.
Saruhanoğulları da, merkezleri Manisa’da belki bütün Beylikler devrinin en önemli cami planını ortaya koymuşlardır. İshak Bey’in 1376’da yaptırdığı bu ulucami, birçok önemli gelişmenin başlangıcı olmuştur.
Batıda bu gelişmeler olurken Güney Anadolu’da Adana’da Ramazanoğulları eserleri XV ve XVI. yüzyıllarda bu gelişmelerin dışında Zengî ve Memlük etkilerini aksettirmiştir. Maraş, Elbistan çevresindeDulkadıroğulları ise Selçuklu cami ve medrese mimarisini Zengî ve Memlük etkileriyle ama daha sade bir biçimde uygulamıştır. Onların XVI. Yüzyıl başından dört yarım kubbeli merkezî kubbe denemesi örneği olan 1515 tarihli Elbistan Ulucamii ise artık Osmanlı mimarisinin denemeleri arasında bir örnek olarak görülebilir.