İSLAM SANATLARI TARİHİ - Ünite 4: Hat Sanatı Özeti :
PAYLAŞ:Ünite 4: Hat Sanatı
Giriş
Hat sözlükte “ince, uzun, doğru yol; birçok noktanın birbirine bitişerek sıralanmasından meydana gelen çizgi ve yazı; duygu ve düşüncelerin belli işaret ve şekillerle tesbit edilmesi” gibi anlamlara gelir. Bu kelime özellikle İslâm kültüründe okuma ve yazma vasıtası yazı ve sanat yazısı, güzel yazı (hüsn-i hat) mânalarında kullanılmıştır. Hüsn-i hat, estetik kurallara bağlı kalarak ölçülü ve güzel yazı yazma sanatıdır; yalnız İslâm yazıları için kullanılan bir terimdir. Sanatkârına verilen en eski lakap “kâtip”, “muharrir” ve “verrak” kelimeleridir.
Her uygarlığın dayandığı bir yazı dili vardır. Geniş bir coğrafyaya yayılmış olan İslâm uygarlığının yazı dili de Arap yazısıdır. Bazı İslâm bilginleri Câhiliye dönemi Arap yazısına "el-cezm" adını vermişlerdir. Aslı Nabatî yazıya dayanan "cezm", Hîre'de geometrik, düzenli, dik ve yatay çizgilerin hâkim olduğu bir üslûp kazanmış, kalemle yazılmasındaki güçlük sebebiyle daha çok taş, maden, ahşap ve paralar üzerine nakşedilmiştir.
İslâm'dan önce Arabistan'da yazının bilindiği ve kullanıldığı, ayrıca Yahudi ve Hristiyanların da kutsal metinlerini yazdıkları bilinmektedir. İslâm öncesinde Araplar'ın sadece ticarî işlemlerinde değil, ayrıca her türlü bilgi ve şiirlerini hatırlatma ve belleği tazelemek için de olsa yazdıkları çeşitli kayıtlardan anlaşılmaktadır.
İslâm’ın doğuşuyla beraber dünya ölçüsünde yeni bir uygarlığın da temelleri atılmıştır. Kur'an dili ve yazısı uluslararası güçlü bir dil haline gelmiş, kültür birliği sağlamıştır. İlâhî kaynaktan insanlığa ulaşan ilk mesajda ilim ve ona vasıta olan yazının sosyal gelişme ve yükselme için gerekliliği vurgulanmış, bilgisizliğin ise her türlü geriliğin nedeni olduğu gösterilmiştir.
Yazının insan için önem ve gerekliliğine işaret eden pek çok âyet ve hadis vardır. Allah’ın insanlığa ilk hitabı “Oku” ve “Yaz” emridir. “Rabbinin adıyla oku. O, insanı bir kan pıhtısından yarattı. O keremine nihayet olmayan rabbinin adıyla oku ki O, kalemle yazmayı, bu vasıta ile insana bilmediğini öğretti (Okumamaktan) sakın! Muhakkak ki ilme ihtiyaç hissetmeyen insan azar” (el-Alak 96/1-6). Bu âyetlerde, yazı öğrenimini Allah’ın kendi nefsine bağladığı, yazmanın ve ilim öğrenmenin insanoğluna verilmiş sayısız nimetlerinden biri olduğu vurgulanmıştır.
Genelde İslâm öncesi ve sahâbîler döneminde Araplar okuma yazma bilmeyen bir toplum idi. Ama Arapça'yı çeşitli lehçeleriyle konuşur, çok zengin şiir dilini anlar ve kullanırlardı. Câhiliye çağı Arap yazısı İslâm'ın doğuşuyla yeni bir döneme girmiş ve canlılık kazanmıştır. Allah'ın insanlığa ilk buyruğu ile okuma ve yazmanın gerekliliği ve önemi vurgulanmıştır.
Hz. Muhammed “bilgiyi yazıyla bağlayın”; “Güzel yazı gerçeğe açıklık kazandırır” sözleriyle de bilginin kaybolmaması için güzel yazıyla kaydedilmesini istemiş, bunun insanın akıl ve his dünyasını zenginleştirip mutluluk vereceğini belirtmiştir.
Arap hattıyla yazılmış olan ilk kitap Kur’ân-ı Kerîm’dir. Hz. Peygamber’in vefatından önce yazıya geçirilmiş, ezberlenmiş olan âyet ve sûrelerin iki kapak arasında toplanarak güvence altına alınması Hz. Ebû Bekir devrinde gerçekleştirilmiştir. Hz. Osman devrinde bu mushaf esas alınarak belirlenmiş imlâ kurallarına göre (resm-i Osmanî) mushaflar yazılmıştır. Hz. Osman, İslâm’ın temel kitabı Kur’an sayfalarını çoğaltarak kitap haline getirmekle çok önemli dinî ve tarihî bir görevi başarıyla yerine getirmiştir.
Emevîler zamanında iktisadî ve medenî seviyenin yükselmesiyle beraber, ilim ve sanat hayatında da önemli gelişmeler kaydedilmiş, Kur'an ve kitap istinsah, telif ve tercüme faaliyetleri de hızla artmaya başlamıştır. Hüsn-i hatla mushaf yazan kâtipler çoğalmış, saraylarda halifeler adına kâtipler çalıştırılmıştır. Emevîler devrinde hüsn-i hatla yazdığı mushafla adı öne çıkan Hâlid b. Ebü'lHeyyâc'dır. İlk celî yazı hattatı olarak da kabul edilen Hâlid, Mescid-i Nebevî'nin kıble duvarına Şems sûresinden Kur'an'ın sonuna kadar altınla ilk âbidevî yazı yazan hattat olarak bilinmektedir.
Başlangıçta yazıda nokta ve seslendirme işaretleri yoktu. Alfabe tam oluşmamıştı. Arap olmayan milletler, harekesiz ve noktasız yazının okunmasında güçlük çekiyor, hataya düşüyorlardı. Yazıdaki bu okuma güçlüğünü gidermek, metinde her türlü bozulmayı önlemek için harflerin kimliğini farklılaştıran nokta ve kısa sesleri gösteren işaretlerin konma zarureti doğdu.
Bu konuda ilk ciddi çalışmayı yapan Ebü’l-Esved ed- Düelî’dir.
Arap alfabesi ve imlâsında en önemli ıslahatı yaparak bugünkü harekeleme (seslendirme) usulünü ortaya koyan Halîl b. Ahmed'dir. Bu usulde fetha harfin üstüne, kesre harfin altına konulan yatay çizgi; zamme ise harfin üstüne konulan küçük bir vav, tenvin kendi cinsinden bir ilâve ile yazılmıştır. Kur'an'da ilk defa şedde, revm ve işmâmı işaretleyen de Halîl b. Ahmed'dir. Bu okutma ve daha sonra yazıda görülen mühmel ve tezyin işaretleri hat sanatına estetik bir değer de kazandırmıştır.
Hat sanatı tarihinde en önemli yeniliklerin gerçekleştirildiği bir dönemdir. Abbâsî Veziri İbn Mukle (ö. 328/940) ve kardeşi Ebû Abdullah el-Hasan (ö. 949) bu dönemin ilk büyük üstatlarıdır.
Kûfî, İslâm'ın doğuşundan itibaren IV. (X.) yüzyıla kadar bilhassa mushaf yazımında kullanılan İslâm yazılarına ve onun mimari eserlerin kitâbe ve tezyinatında kullanılan celî şekline verilen isimdir. Kûfi yazı çeşitleri şunlardır:
- Câhiliye dönemi kûfîsi
- Asr-ı saâdet kûfîsi
- Celî kûfi
- Tezyinî ve çiçekli kûfî
- Örgülü kûfi
- Ma'kılî, bennâî, satrancî
Aklâm-ı Sitte, İslâm yazıları arasında farklı üslûplara sahip altı çeşit yazıya verilen addır (şeş kalem).
Tevkî'-Rika', Tevki', hat sanatında sultanlara ait bütün belgelerin yazıldığı, sülüs kalemi kalınlığında (3-4 mm.) yazı çeşidine verilen addır.
Muhakkak-Reyhânî, Muhakkak, kalem kalınlığı sülüs kadardır (3-4 mm.). Sülüs harflerine nisbetle muhakkak yazının harfleri daha büyüktür ve yayılma istidadı gösterir.
Sülüs-Nesih, Sülüs, hat sanatında genellikle ağzı 3 mm. genişliğindeki kamış kalemle yazılan kıta, beyit, kaside ve mushaf yazımında çok işlenmiş en eski yazı çeşididir.
Bir yazı karakteri olarak "ince toz" mânasına gelen gubârî, nesih yazının okunamayacak kadar küçük yazılan şeklidir.
Celil, her yazının tabii büyüklüğünden daha iri yazılanına verilen sıfattır. Kitâbe, levha ve cami yazılarında kullanılmıştır. Bir yazı çeşidi olmayıp onun karakterini ifade eder.
Hat sanatının Yâkut ile ulaştığı estetik kurallar Osmanlı ekolünde en parlak ve uzun süren olgunluk dönemini yaşamıştır. Osmanlı Devleti’nin kurulup gelişmeye başladığı XIV. yüzyılda Yâkut üslûbunun Konya, Sivas, Amasya gibi Selçuklu ilim ve kültür merkezlerinde benimsendiği ve öğretildiği bilinmektedir.
Ta’lik, sülüs ve nesihten sonra İslâm dünyasında en çok kullanılan bir yazıdır. Ta'lik, altı çeşit yazının dışında İran hat sanatında yaklaşık XIV. yüzyılın ikinci yarısında belirmeye başlayan bir yazı türüdür. Bu yazının doğru adı nesta‘liktir. İran ve dünya literatüründe de bu isimle bilinir.
Ta‘lik (nesta‘lik) yazı Timur, Şahruh ve Hüseyin Baykara’nın saltanatı yıllarında (1370-1507) yüksek bir sanat değeri kazanmıştır. Sülüs ve nesih yazılarında Yâkut ekolünü benimseyen İranlılar kitâbe ve kitaplarda, günlük hayatta daha çok ta‘lik (nesta‘lik) yazıyı kullanmışlardır. Ta‘lik (nesta‘lik) İstanbul’un fethinden sonra Osmanlı Meşihat Dairesi ve ilmiye sınıfının resmî yazısı olmuş; muhasebat, vesikalar, kayıtlar, edebî eserler ve bilhassa divanlar, şiirler ta‘lik ve incesiyle yazılmıştır.
Osmanlı hat sanatında aklâm-ı sittenin dışında gelişen yazılardan biri de Osmanlı Devleti'nin resmî yazısı olan divanîdir. Padişah fermanları, menşurları, şikâyet, mühimme ve ahkâm defterleri, devletin resmî kararları Dîvân-ı Hümâyun'da bu hat çeşidiyle yazılmıştır.
Osmanlı hat sanatı formlarından biri de tuğradır. İçinde padişahın ismi yazılı özel bir şekil olan tuğra ferman, berat, hüküm, nâme, emir gibi padişaha ait belgelerle sikkelerde, resmî evrak ve âbidelerde, kontrol damgası olarak altın ve gümüş işler üzerinde yer alır.
Aklâm-ı sitte dışında Osmanlılar’da süratli ve kolay yazma ihtiyacından doğan rik‘a, XIX. yüzyılın başlarında Bâbıâli kalemlerinde geliştirilmiş divanî karakterinde bir yazı çeşidi olup daha çok günlük hayatta, mektuplarda, resmî yazılarda kullanılmıştır.
Birtakım estetikçiler âhengi "çoklukta birlik nizamı, parçayla bütün arasında tam bir denge, renk, ses veya şekiller arasında uygunluk" diye tarif etmişlerdir. Bu tanımlara göre sanat güzellik, güzellik de âhenktir. Âhenk ise parçaların bütün içinde nisbet ve dengesinden doğar. Bu armoni musikide ritim ve seslerin; resimde renk ve çizgilerin; mimaride eserin bütünü içindeki unsurlarının birlik ve uygunluğundan ibarettir. Diğer sanatlarda olduğu gibi İslâm yazılarında güzellik de fizikî ve mânevî âhengin neticesidir.
Tenâsüp kalem kalınlığına göre, harf bünyelerinin en ve boyları ile incelik ve kalınlıkları arasındaki uygunluktur. Harflerin diğer harflerle ve kelime içinde birbiriyle uyumu ve yakışmasıdır. Hat sanatının repertuvarı harf şekilleri ve bu harflerin kelimenin başında, ortasında ve sonunda aldığı şekiller ve bunların bağlantılarıdır. Bugün kullanılan on kadar yazı çeşidi olduğu düşünülürse, hat sanatının ne kadar geniş bir şekil zenginliğine ulaştığı görülür.
“Harf ve kelimelerin düzenli bir şekilde birleşmesi” mânasına gelen “terkip” levha, kitâbe ve cami yazılarında kullanılan celî sülüs ve sülüs kompozisyonlarda aranan önemli bir sanat unsurudur.
Başta İslâm'ın temel kitabı, insanlık için hidayet ve rahmet kaynağı Kur'ân-ı Kerîm, en'âm ve cüzler, hadis kitap ve mecmuaları, yazı albümleri, levhalar, ilmî ve edebî eserler hattatlar tarafından büyük bir sabır, emek ve titizlikle en güzel şekilde yazılmış, tezhip ve cilt sanatlarının farklı üslûpları ile İslâm medeniyetinin şaheserleri ortaya konmuştur. arının farklı üslûpları ile İslâm medeniyetinin şaheserleri ortaya konmuştur. Güzel yazı, mushaf, kitap ve murakka‘ların dışında, devlet teşkilâtında, mimaride, ahşap, maden, kumaş ve çini sanatlarında, sosyal hayatın her safhasında ince duygularla işlenmiştir.
İslâm medeniyetinde kitap sanatlarının Kur'an etrafında şekillendiği görülür. Güzel, ilâhî söz ve mânalar hattatın kalem, aşk ve imanıyla şekillenir; müzehhibin ince fırçasıyla altınlanır, renklenir, bezenir; mücellidin hünerli ellerinde işlenerek iki kapak arasında bir sanat şaheseri olarak kitap haline gelir.
Hat sanatında Kur'ân-ı Kerîm'den sonra en çok işlenen saha Hz. Muhammed'in adı, örnek şahsiyeti ve sözleri etrafında oluşmuştur.
Hz. Peygamber'in müminlere en güzel örnek olan (elAhzâb 33/21) yaşama tarzını ve davranışlarını konu alan şemâil kitapları özellikle onun en yaygın ve feyizli bölümü hilye-i şerifler hat sanatında en çok yazılan ve işlenen konulardır. Hâfız Osman’dan başlanarak günümüze kadar hüsn-i hatla hilye yazmak bir gelenek haline gelmiştir.
Müslümanların en çok okuduğu metinler belirli sûre ve âyetleri, Allah'ın isimlerini, salavat ve duaları içeren evrâd, Delâilü'l-hayrât ve dua risâleleridir.
Kıta, ölçüleri belirlenmiş dikdörtgen biçiminde bir kâğıdın bir yüzüne yazılmış güzel yazı parçaları için kullanılan bir hat terimidir.
Mustafa Râkım'dan sonra celî sülüs, Yesârîzâde'den sonra celî ta'lik yazının belli estetik kurallar kazanarak gelişmesiyle beraber cami, çehâryâr-ı güzîn, kuşak, kubbe, mihrap vb. cami yazıları, türbe, mescid gibi mimari eserler dışında ev ve iş yerlerine asılmak maksadıyla celî hatla yazılmış müslümanların hayatına yön veren hadisler, âyetler hat sanatında çok geniş bir yer tutar.
Diğer sanatlarda olduğu gibi hat sanatında da güzel eserlerin meydana gelmesinde sanatkârın yaratıcı gücü, gayret ve zekâsı yanında yazıda kullanılan alet ve malzemenin kusursuz oluşu sanatkârın başarısını etkiler. Hat sanatında uzun bir tarihî tecrübeye dayanan zengin alet ve materyalleri vardır. Kalem, kalemtıraş, makta’, kağıt, ahar, mühre, mıstar, mürekkep ve divit bunlardan bazılarıdır.