İSLAM TARİHİ VE MEDENİYETİ II - Ünite 10: Düşünce ve Bilim Özeti :

PAYLAŞ:

Ünite 10: Düşünce ve Bilim

Düşünce ve Bilimin Kaynakları

İslam dünyasında ilk olarak ortaya çıkan ve gelişen bilimler, İslam’ın iki kaynağı olan Kur’an’ı ve Hz. Peygamber’in sünnetini anlamaya yönelik tefsir, hadis, fıkıh, kelam ve tasavvuf gibi ilimlerdir. Bunlara “dini ilimler” veya “İslami ilimler” adı verilmiştir.

İslam düşüncesinin ve bilimin kaynaklarını İslami ve yabancı kaynaklar olmak üzere ikiye ayırabiliriz.

İslami kaynaklar İslam dininin de kaynağı olan Kur’an ve Sünnet’tir. Yabancı kaynaklar ise Yunanca’dan ve Sanskritçe’den Arapça’ya çevrilen felsefi ve bilimsel eserlerdir.

Yabancı felsefi ve bilimsel eserlerin Arapça’ya tercümesi hareketi, Abbasi halifesi Me’mun’un Bağdat’ta 829 yılında açtığı Beytü’l Hikme ile başlamıştır. Burada Sanskritçe’den bazı matematik ve astronomiye dair eserlerin çevrilmesinin yanı sıra Yunanca bilen Süryani ve Sabii dinlerine mensup mütercimlere, başta Aristo, Eflatun gibi Yunanlı bilginlerin ve filozofların eserlerinin tercümeleri yaptırılmıştır.

Düşünce ve Bilimin Doğuşu

İslam dünyasında düşüncenin ve bilimin ortaya çıkışının dini ve siyasi-sosyal gerekçeleri bulunmaktadır. Özellikle 622 yılında Medine’ye hicretlerinden sonra coğrafi ve nüfus olarak büyüyen İslam toplumu oluşunca, çeşitli dini meseleler ve toplumsal ihtiyaçlar ortaya çıkmıştır. Eğitim ve sağlık bu ihtiyaçların başlıcalarıdır. Hz. Muhammed bu ihtiyaçları karşılayabilmek için esirlerden Müslüman çocuklara okuma ve yazma öğretenleri hür bırakmıştır. Ayrıca bazı Müslümanlar ve henüz Müslüman olmayan bazı kimseler tıp tahsili için İran’daki Cündişapur bilim merkezine gönderilmiştir.

Hz. Muhammed’in vefatının ardından iç savaşlar ve sınırların genişlemesi sebebiyle sorunlar ve ihtiyaçlar artış göstermiştir. Hz. Peygamber’in sözlerinin “hadis” adı altında derlenip toplanması, hilafet sorunu, ganimet paylaşımı, Kerbela olayında ölen ve öldürülenlerin dini açıdan sorgulanması başta gelen dini sorunlardır. Bu sorunlar mezheplerin oluşmasına neden olmuştur.

Mezhepler dini düşünce akımlarıdır. Şiilik, Şafilik, Hanbelilik bu mezheplerin bazılarıdır.

Çözümü dini olmayan bazı dini sorunlar da vardı ki bunlar İslam dünyasında felsefi ve bilimsel düşüncenin ortaya çıkmasını sağlamıştır. Örneğin kıble yönünün belirlenmesi matematik ve astronomi, cami ve köprülerin yapımı geometri, sağlık sorunları ise tıp bilimini öğrenmeyi gerektiriyordu. İlk çağlarda bu bilimler felsefeden ayrı olmadıkları için Müslümanlar matematik, tıp, gökbilimi aktarırken felsefeyi de aktarmışlardır. Böylece 8. yüzyılın ortalarından itibaren İslam dünyasına felsefi ve bilimsel düşünce girmiş ve birçok filozof ve bilim adamı yetişmiştir.

Önemli Müslüman Filozoflar

Kindi , ilk Müslüman filozof olarak kabul edilir. Felsefenin ve bilimin çeşitli dallarına ait, yaklaşık 277 eser yazmıştır. Eserlerinden bazıları “ el-Felsefetü’-Ula” (İlk Felsefe, Metafizik), ”Risale fi’l-Akl” (Akıl Risalesi), “Risale fi’r-Ruh” (Ruh Risalesi) ’dir.

Bir diğer Müslüman filozof Batı’da Alfarabius adıyla meşhur olan Farabi’ dir. Özellikle mantık alanındaki çalışmalarıyla meşhur olmuştur. Ayrıca Farabi İslam dünyasında siyaset felsefesi ve müzik felsefesi yapan ilk bilgin olarak kabul edilir. Yaklaşık 110 eser yazmıştır. Bunlardan bazıları “Kitabu’l- Hiyal” (Teknik Geometri Kitabı), Kitabu’l-Musiki el-Kebir (Büyük Müzik Kitabı) dir.

Avicenna adıyla Batı’da hem filozof hem de tabip olarak çok meşhur olan İbn Sina da Farabi gibi bir Türk düşünürüdür.

İbn Sina çağlar boyu Batı’da büyük bir filozof ve tıpta tek otorite olarak kabul edilmiştir. Zihin hastalıkları konusunda psikiyatri yöntemini ilk uygulayan bilgindir. Önemli eserlerinden bazıları şunlardır: eş-Şifa (Felsefe Bilimleri), en-Necat (Felsefe Bilimleri), İsbatü’n-Nübüvve (Peygamberliğin Kanıtlanması )

Bir Azeri Türk’ü olan Suhreverdi ise İşraki felsefesinin kurucusudur. Başlangıçta Meşşai felsefeyi benimsemiştir. Özellikle İbn Sina felsefesini takip etmiştir. Daha sonra bu felsefeyi eleştirmiş ve İşraki felsefeyi geliştirmiştir.

Suhreverdi, felsefe, mantık ve tasavvuf konularında otuza yakın önemli eser yazmıştır. Bunların en önemlileri ise şunlardır: “Pertevname”, “Heyakelü’n Nur”, “Hikmetü’lİşrak”.

Bir diğer önemli düşünür İbn Bacce ’dir. Endülüs’ün ilk filozofu olan İbn Bacce felsefeye ve müziğe rağbet etmiştir. Farabi ve Aristo’nun eserleri hakkında yorum eserler yazarak Meşşailik felsefesinin Endülüs’e girmesine sebep olmuştur. İbn Bacce ayrıca bir süre vezirlik yapmış, eğitim projeleri hazırlayarak eğitim reformunun yapılmasını sağlamıştır.

İbn Bacce ’nin otuz civarında eseri günümüze kadar ulaşmıştır. Kendi telifi eserleri arasından şunlar çok meşhurdur: “Nefs Kitabı”, “Yalnızlaşmış İnsan’ın Yönetimi”, “Veda Risalesi”, “Aklın İnsana İttisali”, “İnsani Gaye”.

İbn Rüşd Batı’da Averroes ismiyle ünlenmiştir. Kendisi Muhavvid Sultanı’nın arzusu üzerine Aristo’nun eserlerini şerh etmiştir. Bu sebeple İslam dünyasında “eş-Şarih” (yorumcu) lakabını kazanmıştır.

Aristo’nun her bir eserine üç ayrı şerh yazmıştır. Bunlar büyük, orta ve küçük şerh’ler olarak bilinir. İbn Rüşd’ ün önemli özgün eserlerinden bazıları şunlardır: “ ElKülliyat”, “Faslü’l-Makal”, “Kitabü’l- Coğrafiyya”, “Tehafütü’t-Tehafüt”.

Felsefe Mektepleri

İslam felsefi düşüncesinde felsefe yapmada farklı ekoller ve akımlar oluşmuştur. Bunlardan bazıları medeniyet ve kültüre baskın bir şekilde etkili olmuştur. Meşşai mektep bunlardan birisidir. Bu ekolün temel felsefe ve bilim anlayışı Aristo’ya dayanır. En önemli temsilcileri Kindi, Farabi, İbn Sina, İbn Bacce ve İbn Rüşd’tür.

Meşşailere göre mantık çok önemlidir. Onlar dilbilimi, bilgi ve varlık kavramlarını mantığa dayandırırlar.

Aristo mantığında ilk şekli ve içerik düzenlemesini kendi katkılarıyla Farabi yapmıştır. Farabi bütün mantık ilimini, iki alana ayırmıştır. Birincisi “tasavvurat” ikincisi ise “tasdikat”tır.

Tasavvurat ; dış dünyadaki nesnelerin insan zihninde nasıl tasavvur edildiği, onların nasıl kavramlaştırıldığı, kavramlarla nesne arasındaki ilişkinin ne olduğu gibi konuları ele alır. Tasdikat ise önermeler ve dolayısıyla kıyas yoluyla nesneler hakkında hüküm verme ve yargıda bulunma ile ilgilenen mantığın ikinci kısmıdır.

Meşşailiğin bilgi kuramı, duyumcu ve akli bir bilgi kuramıdır. Mantığa ve klasik psikolojiye dayanır. Aristo gibi Meşşai filozoflar için de bir şeyi bilmek demek, o şeyin nedenini veya o şeyi, nedeniyle bilmek demektir.

Varlık kuramı ise metafiziğin veya daha dar anlamıyla ontolojinin konusu olup en temel varlık sorunlarıyla ilgilenir.

Metafizik konusunda Meşşailer arasında iki farklı temel yaklaşım vardır: Birincisi, Kindi’nin temsil ettiği metafiziktir. Buna göre metafizik, fiziğe ve geometriye dayanır. İkincisi, Farabi, İbn Sina ve İbn Rüşd’ün temsil ettiği metafiziktir. Buna göre metafizik mantığa ve aritmetiğe dayanır.

Metafizik hangi temel ilkelere dayanırsa dayansın, bütün Meşşailerde metafiziğin kendi iç ilkeleri konusunda görüş birliği vardır. Bu metafizik ilkelerden birincisi “nedensellik” ilkesidir. Bu ilkeye göre varlığın ilk ve gerçek nedeni Allah’tır.

Meşşai metafiziğinin ikinci ilkesi ise, yaratılmışlık ilkesidir. Evren, Allah veya ilk Neden’in, bilgisinden yarattığı mümkün varlıktır. Dolayısıyla Evren’in en temel niteliği yaratılmış olması, yani zamansal oluşudur.

Felsefenin İslam dünyasına geçmesiyle bazı kelamcılar ve ulemalardan felsefeye karşı bir tepki ve eleştiri gelmiştir. Özellikle İslam ve felsefenin uzlaşmaz olduğu dile getirilmiştir. Gazali‘nin özellikle Aristo, Farabi ve İbn Sina’nın metafiziğini ağır bir şekilde eleştirmesi üzerine, İbn Rüşd, filozofları savunmak amacıyla “Tutarsızlığın Tutarsızlığı” adlı bir eser yazmıştır.

İslam felsefesinin ikinci önemli mektebi, İşrakiyye ’dir. İşrakiyye bir çeşit “aydınlanma” veya doğuş felsefesidir. Kurucusu Şehabettin Yahya es-Suhreverdi’dir.

Suhreverdi’ye göre, bütün peygamberlerin bahsettiği, bütün filozofların bulmak isteyerek araştırdıkları ezeli bir hikmet vardır; fakat bütün filozofların ezeli hikmete ulaştıkları söylenemez. Ona göre, Yunan filozoflarından Sokrat ve Eflatun bu hikmete yaklaşmış filozoflardandır. İşrakilik, Suhreverdi’ye göre bu ezeli hikmeti temel alan bir felsefedir.

Anadolu Selçukluları devrinde İşrailik önde gelen bir felsefe akımıydı. Osmanlı’da ise 16.yüzyılda canlılık göstermeye başlamıştır.

Osmanlı bilginlerinden Katip Çelebi, İbrahim Kasapbaşızad, İsmail Ankaravi, İsmail Hakkı Bursevi ve Yirmisekiz Mehmet Çelebi İşrakiliği benimseyen kimselerdir.

Dehrilik ise süreklilik sağlayamamış bir felsefe mektebidir. Dehrilik zamana tapıcılık demektir. Yaşatan, öldüren ve kederi belirleyen şeyin sonsuz zaman olduğunu ileri süren bir düşünce akımıdır. İslam’dan önce cahiliye dönemi Arapları arasında da olan bu düşüncenin kaynağı Zerdüştliğin bir mezhebi olan Zarvanizm’dir.

Felsefeyi doğa bilimleri üzerinden kurmaya ve yapmaya çalışan Müslüman bilginlerin felsefe anlayışlarına ise tabiat felsefesi akımı denebilir. İbn Türk ve Cabir İbn Hayyan’dan, Biruni ve İbnu’l Heysem’e kadarki bir çok Müslüman bilim adamının anlayışıdır.

Bilim

İslam’dan önce bilinen iki önemli sayı kuramı vardı: Fisagorcu ve Eflatuncu kuramlar. Müslüman matematikçiler ve bilginler de bu iki sayı kuramını kullanmışlardır. Genelde Müslüman matematikçiler geliştirerek Eflatuncu sayı kuramını benimsemişlerdir.

Cebiri matematik bilimleri içerisinde müstakil bir uğraşı alanı olarak tesbit eden Müslüman matematikçiler cebirde iki farklı akım geliştirmişlerdir. Bunlardan birincisi geometrik cebir, ikincisi ise aritmetiksel cebir sistemidir.

Geometri alanı da gelişme gösterilen bir alan olmuştur. Geometride temel iki sistem vardır. Birincisi öglidçi düzlem geometrisidir. İkincisi ise anti öglidçi geometridir. Bunu ilk defa ünlü gökbilimci ve matematikçi Nasiruddin Tusi temellendirmeye çalışmıştır.

Batlamyus gökbilim sistemi Müslüman bilginlerin benimsediği ilk gökbilim sistemidir. Birçok Müslüman bilgin onun yer merkezli ( jeosantrik) evren anlayışını benimsemiştir.

İslam dünyasında ilk fizik çalışmaları ise o günlerde büyük ölçüde Aristo’nun ve diğer Yunanlı bilginlerin kuramsal fizik anlayışının etkisiyle gelişmiştir. Bu birinci anlayışa karşı, başta Biruni ve İbnü’l- Heysem gibi Müslüman fizikçilerle gerçek anlamda tecrübi ve deneysel bir fizik anlayışı ortaya çıkmıştır. Özellikle optik alanında büyük gelişmeler olmuştur. Işık kırılma ve yansımaları kanunu keşfedilmiştir. İbn’ül Heysem görme olayını tam bir bilimsellikle açıklamıştır.

Kimya ise İslam’dan önce simyadan ayrı bir bilim değildir. İlk Müslüman kimyacı Cabir İbn Hayyan ile kimya, simyadan ayrılarak tecrübi ve kantitatif bir bilim haline gelmiştir. Bugünkü temel asitler ilk defa elde edilmiştir. Ardından Ebu Bekr Zekeriya er-Razi ve Biruni ile kimyada büyük gelişmeler katedilmiştir. Biruni maddelerin özgül ağırlığını tesbit etmiştir.

Kindi, İbn Sina ve İbn Rüşd gibi bilginler, tıp alanında büyük katkılar sağlamış olmakla birlikte büyük ölçüde Hipokrat’tan Galen’e kadarki Yunan-Helenistik tıp anlayışını benimseyip geliştirmişlerdir. İkinci bir anlayış olarak ise Ebu Bekr Zekeriya er Razi, Ali İbn İsa, Ali İbn Rıdvan, İbn’un Nefs ve Zahravi gibi tabipler empirik bir tıp sistemini geliştirip uygulamışlardır.