İŞLETME İLKELERİ - Ünite 4: Etik ve Sosyal Sorumluluk Özeti :
PAYLAŞ:Ünite 4: Etik ve Sosyal Sorumluluk
Ünite 4: Etik ve Sosyal Sorumluluk
Giriş
İşletme sosyal sorumluluğu, işletmenin faaliyetlerinden etkilenen bireylere, topluluklara ve çevreye hesap verme gerekliliğidir. Ancak sosyal sorumlu olmak, bir işletmenin öncelikli ekonomik misyonunu terk etmesi gerektiği ya da sosyal sorumlu bir işletmenin, daha az sorumlu davranan işletmeler kadar kârlı olamayacakları anlamına gelmez. Sosyal sorumluluk, işletmelerin kâr elde etmekle, bu kârı elde etmek için katlandığı maliyetler arasında denge kurmayı gerektirir. Pek çok birey ve işletme, işletmeler sosyal sorumlu olmak için aktif bir şekilde çaba harcadığında hem işletmenin hem de toplumun kazançlı çıkacağına inanmaktadır. Buna karşılık bazıları da işletmelerin sosyal konulara eğilmesiyle rekabetçi güçlerin zayıflayacağını savunmaktadır. İşletmelerin sosyal sorumluluklarındaki artış, bugün modern işletmelerin iki özelliğinden kaynaklanmaktadır. Bunlar:
Çeşitli etkilenenlerin beklentilerini karşılamanın önemi ve
İşletmelerin etkilenenlerin üzerindeki büyük etkisidir.
İşletmelerde Sosyal Sorumluluk Nasıl Başlar
Toplumun işletmelerden sosyal sorumlulukla ilgili beklentileri 20. yüzyılın başlarında ABD’de başlamıştır. Bu yıllarda işletmeler, aşırı büyüme ve aşırı güçlenmeyi amaçlamakta, antisosyal ve antirekabetçi uygulamalarla suçlanmaktaydı. Eleştiriler ışığında antitröst yasaları, bankacılık düzenlemeleri ve tüketiciyi koruyan yasalarla, işletmelerin güçleri sınırlandırılmaya çalışılmıştır.
İşletmelerin toplumdaki genişletilmiş rolleriyle ilgili bu ilk fikirlerin ortaya çıkması, iki prensibin oluşmasına neden olmuştur. Bu prensipler 20. yüzyılda işletmelerin sosyal sorumlulukla ilgili fikirlerini şekillendirmiştir. Bu tarihsel gelişme, işletmelerin sosyal sorumlulukla ilgili fikirlerin gelişmesinde önemli rol oynamıştır.
Yardımseverlik Prensibi
Toplumdaki varlıklı bireylerin, fakir olanlara karşı yardımsever olması gerektiği, oldukça eski bir görüştür. Dünyada tüm dinlerdeki kutsal yazılar, bu eski prensibe vurgu yapar. Andrew Carnegie ve diğer büyük işletmelerin liderleri kamu kütüphanelerine bağış yaptığında, fakir semtlerde kurulan yardım yurtlarını desteklediğinde, eğitim kurumlarına ve diğer gönüllü kuruluşlara bağış yapığında, dayanakları “kardeşimi koruyorum” görüşüydü.
Çok önceleri, yardıma muhtaçların ihtiyaçları zengin bireyler ve ailelere ulaşmamaktaydı. 1920’lerde yardımların önemli bir kısmı işletmelerin kendileri tarafından yapılmış, işletme sahipleri tarafından yapılmamıştır. 1920’lerde bireysel çabalardan, kurumsal çabalara olan bu değişim, bugün özellikle ABD gibi gelişmiş ülkelerde yaygın bir şekilde uygulama alanı bulmaktadır. İşletme liderleri ve çalışanları çabalarını geniş bir şekilde fakirlere ve ihtiyaç sahiplerine yardım etmeye odaklamaktadır. İşletme liderleri emeklilik planları, çalışanların hisse sahipliği, hayat sigortası programları, işsizlik sigortası, çalışma saatlerini sınırlama ve yüksek ücretlendirme uygulamalarına gitmektedir. Evler, okullar, kütüphaneler, sağlık ve yasal hizmet sağlama ve gönüllülüğe dayanan ilişkiler kurmaktadır.
Vekillik Prensibi
Bugün birçok işletme üst yöneticisi kendini, kamuoyunun çıkarlarına göre hareket eden bir yeddiemin ya da vekil olarak görür. İşletmenin özel mülkiyetli olması ve sermayedarlarının gelirlerini artırmaya çalışmalarına rağmen, işletmeler herkese ve özellikle faaliyetlerine ihtiyaç duyan ya da fayda elde edenleri gözetme zorunluluğu olduğuna inanan yöneticiler tarafından yönetilmekte ve yönlendirilmektedir. Bu görüşe göre işletme yöneticileri kamuoyunun güvenini kazanmışlardır, bir yere sahiptir, çünkü böylesi hayati etkilere sahip olup, sadece sermayedarlarına değil kamuoyu için toplum kaynaklarını iyi yönde kullanmakla sorumludurlar. Bu yolla işletme liderleri ve yöneticileri toplum için bir vekil ya da yeddiemin haline gelmektedir. Bu nedenle de karar alırken sosyal sorumluluğa özel önem vermeleri beklenmektedir. Bu bakış açısı, etkilenenler yönetimi teorisini doğurmuştur. Bu teoriye göre, işletmelerin faaliyetlerinden etkilenen tüm grupların beklentilerini, işletme yöneticileri etkin bir şekilde cevaplamak zorundadır.
İşletmelerde Sosyal Sorumluluğun Biçimleri
Gönüllülük ve vekillik prensipleri, işletme sosyal sorumluluğunun temelini oluşturmaktadır. İşletme felsefesi, gönüllülük prensibinin modern biçimidir. Vekillik prensibi, işletme yöneticilerinin işletmeyi ve toplumu birbirinin içinde ve birbirine bağlı olduğunu göz önünde bulundurmaları anlamında verilmiştir. Çıkarların karşılıklı olması gerçeği, işletmelere politikalarını belirlerken ve yönetirken sosyal konularla ilgili olma ve gözetme sorumluluğunu vermektedir.
Ekonomik Öncelikler Konseyi (CEP), işletmeleri gözlemleyen ve büyük işletmelerin sosyal davranışlarıyla ilgili periyodik raporlar hazırlayan bir kurumdur. Bu konsey 1987 yılından itibaren sosyal sorumluluk gösteren işletmelere “pozitif vurgu” yapmaya başlamıştır. Bunun için “hayırsever katkılar, çalışanlarla ilgili konular, yardım kurumlarına katkı, çevresel vekillik” ve sosyal sorumlulukla ilgili uzun dönemli genel çabaları dikkate alan “yılın gümüş ödülü” kategorilerinde işletmelerin sosyal sorumluluk davranışlarını değerlendirmektedir. Eğer işletmenin gönüllülük faaliyetleri vergi öncesi gelirlerinin %1’inden az ise yönetim kurulunda göçmen ya da kadın üye yoksa işletme önemli ölçüde çevre standartlarını ihlal ediyorsa, nükleer, kimyasal ve biyolojik silahlar üretiyorsa ya da en büyük on silah üreticisinden birisiyse, CEP’nin yıllık “işletme vicdanlılık” ödülünü alamamaktadır.
İşletme Sosyal Sorumluluğunun Sınırları
Bugün toplumun her kesimi işletmelerden sosyal sorumluluk örnekleri görmek istemektedir. Ancak bu faaliyetlerin sınırları vardır. Temel sınırlar yasalara uygunluk, maliyet, etkinlik, faaliyet alanı ve karmaşıklıktır. Bu sınırlılıkların bir sonucu olarak işletmelerin sosyal sorumluluğa yönelik faaliyetlerinin çeşidi ve sayısı, kamuoyunun beklentilerinin altında olabilmektedir.
Yasalara Uygunluk
“Bu sosyal sorun bizim işimiz mi?” sorusu, işletme yöneticileri için önemli olan ve en sık sorulan sorulardandır. “İşletmeyi önemli bir şekilde etkiliyor mu?”, “Bu sorunun çözümü bize olduğu kadar diğerlerine de yardımcı olabilir mi?” Bu soruların “evet” cevabı, sorunun bir sosyal sorumluluk hareketi olarak ele alınması, yasalara uygunluk için bir zorunluluktur. Herhangi bir sosyal faaliyetin yasalara uygunluğu ile ilgili karar genellikle işletme üst yönetimi tarafından alınır, bu karar alınırken sorunun uzun dönemli bir bakışla ele alınması gereklidir ve faaliyet, liderlik ve işletmenin yönünü göstermelidir.
Maliyetler
Her sosyal faaliyet, maliyetleri de beraberinde getirir. Bir işletmenin cömert bir bağış ya da çalışanları için çocuk bakım merkezi inşa etmesi ya da balinaları koruma amacıyla ton balığı alma politikasını uygulama, yeni maliyet kalemleri anlamına gelir. Bir çocuk bakım merkezine yatırım yapmak, çalışanların ücretlerindeki artış yerine kullanılabilir. Bir sosyal faaliyet için yüklü bir bağış, başka işletme ya da organizasyonlarla paylaşılarak maliyeti düşürülebilir.
Etkinlik
Tüm diğer işletme harcamalarında olduğu gibi sosyal sorumluluk faaliyetlerinin maliyetleri, işletmenin etkinliğini sınırlayabilir ve pazardaki rekabet kabiliyetini etkileyebilir.
Faaliyet Alanı ve Karmaşıklık
Bazı sosyal sorunlar, öylesine derin, karmaşık ve büyüktür ki, tüm işletmelerin birlikte hareket etmesine gereksinme vardır. Örneğin, asit yağmurları, ozon tabakasındaki tahribattaki artış ve yağmur ormanlarının yok edilmesi çevresel sorunlardır. Ozon tabakasını olumsuz yönde etkileyen kimyasallar üreten işletmelerin üretimlerini yavaş yavaş azaltma konusunda çeşitli ülkelerin hükümetleri ve işletmelerin birlikte hareket etmesi için ne gereklidir?
İş ortamındaki rekabet, cinsiyet ayrımı ile etik ve dinsel düşmanlıklar gibi diğer sosyal sorunlar daha fazla devamlılık göstermektedir. Tek başına hiçbir işletme, toplumun bu uzun dönemli özelliğini değiştirmeyi bekleyemez. Bu sorunlarla ilgili sosyal sorumluluk davranışları ve politikaları uygulamak, en sık yapılan uygulamadır. Ancak şu açıktır ki tek başına işletme politikası bu sorunların çözümünü sağlamaz.
Yasal Gerekliliklere Karşı Gönüllü Sosyal Sorumluluk
Proje yönetimi, projenin hedeflerine ulaşması için gerekli ihtiyaçları karşılamak üzere ilgili tüm bilgi, beceri, araç ve tekniklerin proje faaliyetlerine uygulanmasıdır. Proje yönetimi projenin fikir aşamasından kapanış aşamasına kadar geçen tüm faaliyetleri kapsar.
Proje yönetim metodolojisi evrenseldir genel özelliklere sahiptir. Bu yüzden bir projeden diğerine ya da bir sektörden diğerine geçişte, proje yönetimi esasları değişmemektedir.
Yasalar ve düzenlemeler aynı zamanda “rekabet alanının” oluşturulmasına yardım eder. Aynı sosyal standartlarda tüm işletmelerin buluşması gerekliliğiyle, bir işletme çalışanlarının ve yöneticilerinin olası hapis cezası alma, para cezası alma, dava açılma riski olmaksızın atıklarından dikkatsiz bir şekilde kurtularak rakipleri karşısında bir rekabet üstünlüğü kazanamaz. Kamu politikalarına ve yasalara uyan işletmeler aynı zamanda kamuoyunun beklediği sosyal sorumluluğu minimum düzeyde karşılamış olur. Yasalar ve düzenlemeler, kamuoyunun işletmelerden beklediğinin bir anlamda asgari seviyesini göstermektedir. İşletmeler yasaları yorumlamada ve uymada en doğru kararını kullanmalıdır. Bu yaklaşıma işletme etiğinde “öğrenilmiş kişisel çıkarlar” adı verilmektedir.
Öğrenilmiş Kişisel Çıkarlar
İşletmelerin ekonomik çıkarlarını bırakmadan sosyal açıdan duyarlı olmasına “öğrenilmiş çıkarlar” denir. Ekonomik çıkarlarını bırakmadan sosyal açıdan duyarlı olma anlamına gelen “öğrenilmiş çıkarlar” işletmelere yol göstermektedir. Bu görüş göre, işletmeler müşterileri için gerçek değer yaratmaya, çalışanlarının gelişmesine yardım etmeye ve bir birey olarak sorumlu davranmayı sürdürdüğü sürece işletme için karlılık bir ödüldür. Gelişmiş ülkelerdeki en hızı büyüyen ve en karlı işletmelerin amaçlarını yansıtmaktadır.
Yasal Sorumluluklara Karşı Gönüllülükle Harekete Geçme
Bir işletme eğer sosyal sorumluluk faaliyetlerini yasal mecburiyet ve düzenlemeler nedeniyle gerçekleştiriyorsa, güven sağlanır mı? Bazı araştırmacılar bu soruya “hayır” cevabını vermektedir. Onlar sadece gerçek anlamda sosyal sorumlu işletmelerin, sosyal amaçları gerçekleştirmeyi güçlü bir şekilde arzu etme ve yatırım yaparak gönüllülüğünü göstermek yoluyla motive olmaktadır. Bu görüşe göre işletmelerin, yasaların zorlamasıyla sorumlu davranması, sosyal sorumluluğa gerçek anlamıyla ulaşmada eksik kalmaktadır.
Karlılık ve Sosyal Sorumluluk
Sosyal sorumlulukla hareket ederek işletmeler, kârlarından vaz mı geçmektedir, kârlılıkları artar mı, yoksa sosyal amaçları destekledikleri için daha az kârla yetinmek zorunda mı kalırlar? İlk soru, işletmenin finansal performansı ile sosyal performansı arasındaki ilişkinin mantığı, çoklu sonuçlar doğurur. Bazı çalışmalar, iyi sosyal performansın aynı zamanda daha fazla kârlar elde edilmesine neden olduğunu ve bunun “öğrenilmiş çıkarlara” bir örnek olabileceğini göstermiştir. Ancak bazı araştırmalarda ise kârlılıkla sosyal sorumluluk arasında birbirini izleyen bir ilişki olduğu tespit edilmiştir. Eğer bir işletme kârlı bir işletme ise faaliyetlerinde de sosyal sorumlulukla hareket etmek için çaba sarf edebilir. Bir başka araştırmaya göre sosyal sorumlu olmak, yatırımcıları işletmeye çeker. Bu araştırmaların sonuçlarından anlaşılacağı üzere sosyal sorumlulukla kârlılık arasındaki ilişki, çok karmaşık ve ispatlanması zordur. Sosyal sorumluluğa olumlu ve proaktif bir yaklaşımı tercih eden işletme yöneticilerinin, sosyal faaliyetlerle kârlılığını nasıl uzlaştırabileceği ile ilgili bazı ilkeler geliştirmesine neden olmuştur. Bunlar:
Kısa dönemli karlılığa karşı uzun dönemli karlılık,
Maksimum karlılığa karşı optimum karlılık ve
Etkilenenlerin çıkarlarına karşı sermayedarların çıkarları şeklinde sıralanabilir.
Sosyal Sorumlulukla İlgili Olmanın Prosedürleri
Bu sorumluluklarla ilgili olmanın bir yolu, stratejik sosyal konuları tahmin etmek için iç prosedürlerin oluşturulmasıdır. Daha sonra işletme sosyal sorumluluğu, düzenli bir işletme fonksiyonu ve sosyal açıdan sorumlu stratejiler geliştirerek kurumsallaştı olabilir.
Stratejik Sosyal Konuların Tahmin Edilmesi
Sosyal sorumluluğun her alanında yöneticinin, stratejik sosyal konuların ortaya çıkışını ve yaşam eğrisini tahmin etmesi gereklidir. Bu, işletmede bu konuda kurulmuş bir yönetim birimi tarafından gerçekleştirilebilir. Bu konuyla ilgili birimin görevleri arasında, işletmeyi etkileyebilecek stratejik konuların tespit edilmesi, izlenmesi ve çözümü vardır.
Sosyal Sorumluluk İçin Organize Etme
Eğer sosyal sorumluluk taşıyan davranışlar, işletmede önem taşıyor ve sürekli destekleniyorsa, bölüm yöneticilerinin personel tercih hakkı göz ardı edilmemelidir. Bu, uygun organizasyonel yetki ve kaynaklarla kurulmalıdır. Yönetsel roller ve fonksiyonlar işletmenin sosyal performansını ölçen ve gözlemleyen görevler tanımlanmalıdır ve sosyal paydaşlara olan sorumlulukların yerine getirildiğinden emin olunmalıdır.
Sosyal Sorumluluk Stratejisi
İşletmeler ülke stratejilerinin ve rekabet stratejilerinin sosyal ihtiyaçlara cevap verip verdiğinden ve kamuoyu çıkarlarına zarar vermediğinden nasıl emin olabilir? Bu sorularla ilgili iki temel yaklaşım vardır:
Birinci yaklaşım, her işletme finansal, teknolojik ve pazar kriterlerine göre belirlenen işletme stratejisinin sosyal değerini geliştirmelidir.
İkinci yaklaşım, tüm işletme paydaşlarına yönelik belirli stratejiler geliştirmektir. Böylesi stratejiler basit kârlılık amaçlarından çok çeşitli paydaşlarını amaçlarını hedeflemelidir.
Değişen Çevre ve İşletme Etiği
İşletme Etiği Kavramı
İşletme etiği, sonuçla ve kararlardaki fikir birliği ile ekonomik çıkarlara karşı sosyal ve refah talepleri arasındaki denge için yapılan tercihlerle ilgili inanç ve ilkelerin bütünüdür.
İşletme etiği kavramı, karmaşık ahlakla ilgili sorunların incelenmesinde ve çözümünde etik ilkelerin uygulanmasının bir disiplin ve sanatıdır. İşletme etiği işletme faaliyetlerinde “doğru ve yanlış” ile “iyi ve kötüyü” sorar. İşletme ile ilgili sorunların etiğe uygun çözümünde, birden fazla “doğru” seçenek, bazen de yapılabilecek bir doğru olmayabilir. Etiğe ve mantığa uygun bir sonuç bu nedenle karmaşık etik sorunların işletmenin mevcut durumu göz önüne alınarak düşünülmesi ve anlaşılması gerekir.
İşletme Etiği Düzeyleri
İşletme etiği kişisel ya da özel bir sorun kadar basit değildir. İşletme etiği pek çok düzey ve yönde hareket eder. Çünkü işletme liderleri ve üst yöneticiler, işletme içi ve dışındaki geniş çeşitlilikteki etkilenenleri yönetmek, farklı düzeydeki etkilenenlerin faaliyetlerini ve bu faaliyetleri işletme etiği ile ilgili sorunlara katkısı ve karmaşık ilişkileri açısından anlamak zorundadır. Carroll işletme etiği sorunlarının beş düzeydeki kaynağını işaret etmiştir. Bunlar;
Kişisel,
Organizasyonel,
Kurumsal,
Toplumsal ve uluslararası düzeylerdir.
İşletme Etiği ile İlgili Yanlışlar
Etiğin, işletme eğitimi ya da işletmelerle ilgili konularda gerekli ya da güncel bir konu olduğuna ilişkin herkes hem fikir değildir. Burada tartışılan işletme faaliyetlerinde etiğin önemle üzerinde durulması gereken unsurlardan biri olduğudur. İşletme ile etik arasındaki ilişkiyle ilgili yanlış inanışlar, ya da algılamalar, gerçeklerle bağdaşmayan ancak incelenmemiş ve yaygın olan zanlardır. Burada ortaya konan dört yanlış inanış, bu çalışmada reddedilen varsayımlardır ve aşağıda kısaca açıklanmıştır.
Birinci Yanlış: Etik kişisel bir olaydır, kamusal ya da tartışmalara konu olacak bir mesele değildir. Bu yanlış, bireylerin etik değerlerinin kişisel ya da birinin kararının doğru iken, bir diğerinin inanışlarına göre yanlış olacağı dini inanışlarına dayandığını ortaya koymaktadır.
İkinci yanlış; işletme ve etik iç içe değildir. Bu yaygın görüşün savunucusu olan Debeorge’a göre, işletmeler serbest pazarlarda faaliyet göstermeleri nedeniyle, işletme faaliyetlerinin temelde etiğe uygun olmaması doğaldır. Bu yanlış anlayışa göre yönetim, bilimsel temellere oturmuştur, dini değerlere, etik değerlere ya da belli prensiplere değil.
Üçüncü yanlış; işletmelerde etik göreceli bir kavramdır. Bu yanlış görüşe göre faaliyetlerin ve inanışların tek bir doğru ya da yanlış yolu yoktur. Doğu ve yanlış, bakan göze göre değişir. Müzakereler nasıl gerçekleştirilebilir?
Dördüncü yanlış; başarılı işletme, etik işletme anlamına gelir. Buradaki neden, iyi işletme imajını sürdüren, müşterilerle ve çalışanlarla ilgili eşitliği ve doğru faaliyetler gerçekleştiren, yasal yollardan kâr elde eden işletmeler ve üst yönetimlerin aynı zamanda etik olduğu gerçeğine dayanır.
Etik Sonuçlar Neden İşletmelerde Kullanılır
Etik sonuçların işletmelerde gerekli olmasının temel üç nedeni vardır:
Çoğu zaman yasalar, sorunları tüm yönleriyle çözmede ya da “gri” alanlarla ilgili sorunların çözümünde yetersiz kalmaktadır.
Serbest pazarlarda ve piyasa mekanizmalarıyla ilgili düzenlemeler, işletme sahipleri ve yöneticileri, etik nedenlere dayanan karmaşık krizlere nasıl cevap verecekleriyle ilgili etkin bir şekilde bilgilendirememektedir.
Etik sonuçlar gereklidir, çünkü karmaşık ahlakla ilgili sorunlar “sezgi” yoluyla öğrenilen ya da öğrenilmiş anlayışları ve insanların, grupların ve topluluklarda geçerli kurallarla, doğrulukla ve hakkaniyetle ilgili konuları içerir.
İşletmelerdeki Etik Sonuçların Doğası
Etik sonuçların doğasına vurgu yapmak ve yönetsel etiğin karmaşıklığını gösterme açısından, etik sorunların özelliği beş başlık altında özetlenebilir:
Etik kararların sonuçları geniş bir çevreyi etkiler.
Etik kararlar, birden fazla alternatife sahiptir.
Etik kararların karmaşık sonuçları vardır.
Etik kararlar, kesin olmayan sonuçlara sahiptir.
Etik kararlar, kişisel görüşleri içerir.
İşletme Etiğinin Öğretilebilirligi
“Ahlaki çelişkiler ve etik sorunların doğasının karmaşıklığı ve tartışmaya açık olması işletme etiği öğretilebilir mi ya da eğitimi verilebilir mi?” sorusunu doğurmuştur. Bugün hala bu sorunun kesin bir cevabı verilememiştir. Bu konuyla ilgili çalışmalar sürmektedir.
Ne etik dersler ne de eğitim programları, belli durumlarda davranış ve düşüncenin açık bir yolunu ortaya koyamamaktadır. Sertlikler, bilgili ve dikkatli etik analiz,
ahlaki sorunların çözümünün tek yolu ya da en iyi yolu anlamına gelmemektedir. Jones’e göre etik derslerinin ve eğitiminin olumlu sonuçları aşağıdaki gibi özetlenebilir:
Çalışanlara, etik karar alma sürecine etkin katılımına yardımcı olacak mantığı, fikirleri ve kelimeleri sağlar.
İnsanlara, etik önceliklerin seçimi ve özetlenmesi yoluyla çevrelerine karşı duyarlı olmasına yardım eder.
Etik standartları ihlal edenlere ve ekonomik tutuculuğa kendini adayanlarla mücadele etmede akılcı silahlar sağlar.
İşletmenin, kamuoyunun etik testinden geçmeyen faaliyetleri için çalışanların bir alarm sistemi gibi hareket etmesine olanak yaratır.
Etik sorunlara ve etik çözümleri bulmak için iş birliği, hassasiyet ve bilinç yaratır.
Etik farkındalığı ve etik cesareti kuvvetlendirmeye destek olur.
Tek etik sorunlarda ve bir grubun vicdani değerlerini geliştirmede insanların yeteneklerini artırır.
Etik standartları ve sosyal dinleyiciler yaratmak için araçlar ve etik bir anlayışı sağlayarak, işletmenin etik iklimini geliştirir.
Etik Gelişimin Aşamaları
Kohlberg etik gelişimi her biri iki aşamadan oluşan üç düzey altında özetlemiştir. Bu sınıflama kendimizin ve diğerlerinin özellikle farklı organizasyonel geçişlerde yer alan etik olgunluk düzeyinin belirlenmesinde bir rehber görevi görür. Etik derslerinin ve eğitiminin, yıllar içinde bireylerin etik gelişimine olan etkisinin boyutu bilinmemektedir. Kohlberg’in 20 yıl boyunca yaptığı araştırmaya göre pek çok birey olgunluk döneminde ancak dördüncü ve beşinci aşamalara ulaşabilmektedir. Çok az sayıda birey altıncı aşamaya ulaşabilmektedir.
1. Düzey: Ön Geleneksel Düzey (Birey Yönelimli)
Aşama 1: Cezadan Kaçınma: Yasaların dışına çıkmamak yoluyla cezadan kaçınma. Birey, diğerlerinin ihtiyaçları hakkında çok az farkındalığa sahiptir.
Aşama 2: Ödül Arama: Kendisi için ödül alma çabaları gösterme. Birey diğerlerinin ihtiyaçlarının farkındadır, ancak doğru ve yanlış kavramlarıyla ilgili farkındalığa sahip değildir.
2. Düzey: Geleneksel Düzey (Başkaları Yönelimli)
Aşama 3: İyi Birey: İyi birey olmak için “doğru” hareket eder ve ailesi ve arkadaşları tarafından kabul edilir, herhangi bir etik ideali gerçekleştirdiği için değil.
Aşama 4: Yasa ve Emir: Yasalara, emirlere ve sosyal kurumların normlarına uymak için “doğru” hareket eder.
3. Düzey: Geleneksel Sonrası, Özerk ya da Prensip Düzeyi (Evrensel, İnsanlık Yönelimli).
Aşama 5: Sosyal Sözleme: Gelişim ve anlama ile fikir birliğine ulaşmak için “doğru” hareket eder. Birey, diğerlerin göreceliliği ve farklı görüşleri hoş görmenin bilincindedir.
Aşama 6: Evrensel Etik Prensipler: Doğruluk ve dürüstlüğün özet ve evrensel ilkelerine göre “doğru” hareket eder. Birey hareketlerinde rehber olarak etik kuralları ve vicdanı kullanır.