İŞLETME İLKELERİ - Ünite 4: Sosyal Sorumluluk ve İş Ahlakı Özeti :
PAYLAŞ:Ünite 4: Sosyal Sorumluluk ve İş Ahlakı
Giriş
İşletmelerin kuruluşundaki temel amaç pazarın talep ettiği veya ihtiyaç duyduğu mal ve hizmetlerin üretilmesidir. Bu şekilde kârlılık ve sürdürülebilirliği sağlayan işletmeler ekonomik sorumluluklarını yerine getirmektedir. Ekonomik sorumluluğunu yerine getirmeye çalışan işletmeler pay sahipleri, çalışanlar, kredi verenler, tedarikçiler, toptancı ve perakendeciler, müşteriler ile rakiplerle üretim ve satıştan kaynaklanan birinci derecede etkileşimde bulunmakta ve onlara karşı sorumluluklarını yerine getirmek durumundadır. Bunun yanında işletmenin ikinci derecede etkileşimde bulunduğu ve toplumsal yapı içerisinde yer alan farklı aktörler bulunmaktadır. Kamuoyu, merkezî ve yerel yönetimler, medya ve kâr amaçsız örgütler gibi farklı kurumlarla sosyal etkileşim içerisinde olan işletmelerin bu aktörlere karşı sorumlulukları bulunmaktadır. Bu bağlamda işletmeler çalışanların hakları, çevre kirliliği, azınlık hakları, eğitim gibi birçok sosyal konuda topluma karşı sorumlu olmaktadır.
Sosyal sorumluluk içerisinde yer alan ahlaki sorumluluklar işletmelerin etik değerler ve ilkelerin uygulanmasına yönelik bir bakış açısı geliştirmeleri gerekliliğini de beraberinde getirmiştir. Bu bakımdan günümüz işletmecilik anlayışında iş ahlakı önemli sayılan konular arasında yer almaktadır. İş ahlakının temelde iki açıdan önemli olduğunu ifade etmek mümkündür. İşletmelerin sosyal sorumluluk bakış açısından uzak bir biçimde toplumun geneline ve gelecek kuşaklara ait kaynakları bilinçli kullanamaması, israf etmesi ve onlara gelecekte kullanılamayacak derecede zarar vermesi iş ahlakının işletme dışına yönelik boyutunu oluşturmaktadır. Bunun yanında işletme yöneticileri ve çalışanlarının, birbirlerine, müşterilere, satıcılara ve rakiplere karşı, genel ahlak konularının da içinde yer aldığı, dürüstlük, doğruluk gibi hususlarda ahlak dışı davranışları da iş ahlakının diğer boyutunu oluşturmaktadır. Bu boyutun önem kazanması ise ahlaki bunalımların sonrasında gelişen sosyal bilinçlenme ile insan haklarının daha fazla ön planda olduğu dönemlere rastlamaktadır.
Sosyal Sorumluluk
İşletmelerde sosyal sorumluluk kavramı sanayi devrimi sonrası kitlesel üretimin sonuçlarının 1950’li yıllardan itibaren toplumsal anlamda daha açık bir şekilde görülmesi ve toplumsal yapı içerisinde yer alan bütün aktörleri etkilemesiyle birlikte işletme yazınında önem kazanmış ve günümüze kadar artan bir yoğunlukta tartışılmaya devam etmiştir.
Sosyal sorumluluk, işletmenin bireyi, toplumu ve çevreyi etkileyen eylem(ler)i için sorumlu davranmasıdır. İşletmelerin sosyal sorumlulukları günümüz modern işletmelerinin iki özelliğinden dolayı ortaya çıkmaktadır:
- İşletmenin asıl işlevleri genişleyen bir çıkar grubu için gerçekleştirilmektedir.
- Çıkar gruplarının yaşamları üzerinde bu işlevlerin önemli oranda etkisi bulunmaktadır.
Bu nedenle işletmelerin sosyal sorumluluklarının işletmenin faaliyetlerinden doğrudan veya dolaylı olarak etkilenen ve zaman içerisinde genişleyen bir çıkar grubunu ilgilendiren boyutu bulunmaktadır. Bu çerçeveden bakınca sosyal sorumluluk; bir işletmenin kendini toplum için yükümlü hissetmesi şeklinde tanımlanabilir. Sosyal açıdan sorumlu olmak, toplum üzerindeki olumlu etkileri maksimum, olumsuz etkileri ise minimum seviyeye indirgemektir. Bu tanım, geniş anlamda işletmenin, ekonomik, yasal, ahlaki ve gönüllü sorumluluklarını kapsamaktadır.
Sosyal Sorumluluk Alanları
Endüstri devrimi öncesinde basit işletmelerde sosyal sorumluluk konuları, yerel ihtiyaçlara katkıda bulunma, komşularla dayanışma ve yardımlaşma şeklinde endüstri devrimi sonrasına göre daha az sayıdaki konuyla ilgiliydi. Sanayileşme sonrası ortaya çıkan çok sayıdaki ekonomik, sosyal, siyasal ve kültürel problem ya da durum sosyal sorumluluk konularını sayıca artırmış ve çeşitlendirmiştir. Sosyal sorumluluğun incelenmesinde Carroll (1991) tarafından geliştirilen model literatürde sıklıkla ele alınmaktadır. Carroll sosyal sorumluluğu (kitabın 89. sayfasındaki şekil 4.1'de gösterildiği gibi) piramit metaforuyla açıklamaktadır.
Carroll sosyal sorumluluğun dört boyutta incelenebileceğini ifade etmektedir;
- Ekonomik,
- Yasal,
- Ahlaki ve
- Gönüllü sorumluluklar.
İşletmenin büyüklüğü, sektörü, iş yaptığı ülke, yönetim tarzı vb. faktörler ne olursa olsun, piramidin en altında ekonomik sorumluluklarının olması gerektiği düşünülmektedir. Bu durum işletmelerin yaşamını devam ettirmesi şeklinde açıklanabilir. Sosyal sorumluluk piramidinin ikinci basamağında yer alan yasal sorumluluklar da işletmelerin vazgeçemeyecekleri önemli sorumluluklarındandır. Ancak, ekonomik sorumluluklara nazaran yasal sorumlulukları yerine getirmede işletmeler veya yöneticilerin her zaman istekli oldukları söylenemez. Bu nedenle, yasal boşlukların söz konusu olduğu durumlarda zaman zaman işletmelerin sosyal sorumluluklarından uzaklaşması mümkün olabilir. Üçüncü basamaktaki ahlaki sorumluluklar, işletmelerin faaliyet sonuçlarının etkilerinin daha fazla hissedilmeye ve fark edilmeye başlandığı sanayi devrimi sonrası yoğun bir biçimde gündeme gelmiştir. Toplum tarafından beklenilen sorumluluklar arasında olan işletmelerin ahlaki sorumluluklarının dayanakları olarak toplumsal değerlerin dikkate alınması gerekmektedir. Sosyal sorumluluk piramidinin en üst basamağında yer alan gönüllü sorumluluklar, ekonomik açıdan büyümüş ve gelişmiş işletmelerin topluma katkıda bulunacak sosyal yatırımlara, çoğunlukla doğrudan bir sonuç beklemeksizin katılım göstermeleridir.
Sosyal Sorumluluk Konuları
İşletmelerin sosyal sorumluluk konularının işletme dışındaki çıkar gruplarının ve toplumun ihtiyaçlarının karşılanmasına destek olunması yönünde geliştiği görülmektedir. İşletmelerin sosyal sorumluluklarıyla ilgili konuları genel başlıklar hâlinde aşağıdaki gibi sıralamak mümkündür:
- Müşterilere karşı sorumluluklar
- Çalışanlara karşı sorumluluklar
- Çevreye karşı sorumluluklar
- Tedarikçilere karşı sorumluluklar
- Rakiplere karşı sorumluluklar
- Pay sahiplerine karşı sorumluluklar
- Kamu kurumlarına (devlete) karşı sorumluluklar
- Yerel topluluğa karşı sorumluluklar
- Topluma karşı sorumluluklar
İşletmelerin müşterilere karşı sorumlulukları arasında, müşterinin ihtiyaç istek ve beklentilerine uygun ürün ve hizmetin üretilip pazara sunulması ilk sırada gelmektedir.
Çalışanlara karşı işletmelerin sorumlulukları
arasında, hayat standardına uygun ücret ödemek, iş tatmini sağlayacak çalışma koşulları oluşturmak ve iyileştirmelerde bulunmak, insan ilişkilerine değer verilen
çalışma ortamları oluşturmak, mesleki eğitim ve kariyer gelişimlerine katkıda bulunmak, sağlık açısından zararlı iş ortamlarından kaçınmak vb. sayılabilir.
Çevreye karşı sorumluluklar bakımından işletmeler, toplumun geneline ait kaynakları etkin kullanmanın yanında her türlü çevre faktörünü olumsuz etkileyebilecek uygulamalardan kaçınmak zorundadır. Bu noktada işletmelerin gelecek kuşaklara yaşanabilir bir çevre bırakma sorumluluğu bulunmaktadır.
İşletmenin ürün ve hizmet üretiminde girdi temin ettikleri tedarikçilerine karşı sorumlulukları arasında, haksız rekabetten kaçınmak, onlar üzerinde rakipler karşısında haksız rekabete neden olabilecek güç ve baskı kullanmamak, kalite artışı bakımından gereken destekleri sağlamak, tedarikçilerin de çevre sorumlulukları olduğunu hatırlatmak gibi konular sayılabilir.
İşletmenin rakipleriyle olan ilişkilerinde piyasa koşullarının etkisinin yoğun olduğu gözlenmektedi r. Bu noktada özellikle, haksız rekabet, rakiplerin karalanması ve kötülenmesi, rakiplere iftira atılması, rakiplerle ilgili gizli bilgilerin sızdırılması gibi sosyal sorumluluğu ilgilendiren konulardan kaçınmak işletmenin sosyal sorumlulukları arasındadır. Bunun dışında rakiplerin çevreye ve insan sağlığına zararlı uygulamaları ya da ürünlerine göz yumulması, gizli fiyat anlaşmaları, bazı rakipleri pazar dışına itme, engelleme ve pazardan çıkarma uygulamalarına girişilerek tüketicilerin mal ve hizmetleri daha yüksek fiyatla elde etmeye zorlanması gibi durumlarla karşılaşmak mümkündür. Yukarıda sayılan konuların hepsi sosyal sorumluluk kapsamında kaçınılması gereken rakiplerle ilgili sorumluluklar arasında yer almaktadır.
İşletmenin pay sahiplerine karşı sorumlulukları arasında, hesapların doğru tutulması, kâr ve zararın doğru ve gerçekçi olarak hesaplanması, yeni sermaye elde etme adına kârın olduğundan fazla veya bazı açıkları kapatma adına olduğundan düşük gösterilmesi sıkça karşılaşılan durumlar arasındadır.
Devlet ya da onu temsil eden kamu kurumlarına karşı işletmelerin sorumlulukları , vergi hesaplarının gerçeğe uygun yapılması, yasal sorumluluklardan kaçınmama ve sosyal sorunların çözümüne katkıda bulunma vb. şeklinde sıralanabilir.
Yerel çevre, işletmenin faaliyette bulunduğu çevrede yaşayıp işletmenin faaliyetlerinden doğrudan ve dolaylı olarak etkilenen birey ve gruplardır. İşletmeler faaliyette bulundukları yerel çevrede yaşayan topluluğun eğitim, sağlık, çevre sorunları, kültürel değerlerinin korunması, iş alanlarının genişletilmesi gibi sosyal durumlarından sorumludur.
Toplumla ilgili sorumluluklar daha genel ve geniş bir çerçevede değerlendirilmektedir. İşletmelerin genel olarak faaliyette bulunduğu toplumla ilgili, finansal ve diğer yetenekleri ölçüsünde her türlü sosyal sorunla ilgili sorumluluğu söz konusudur. Her işletme bu anlamda, toplumun sosyal sorunlarına karşı duyarlı olmak ve ona katkıda bulunmak durumundadır. Toplumla ilgili sosyal sorumluluk faaliyetlerinin etkisinin artırılması için kâr amaçsız örgütlerle iş birliği yapılabileceği gibi işletmenin doğrudan kendisinin de toplum yararına faaliyetlerde bulunması mümkündür.
Sosyal Sorumlulukla İlgili Yaklaşımlar
İşletmelerin sosyal sorumluluklarıyla ilgili yaklaşımların genel olarak iki başlık altında toplandığı görülmektedir. Bu yaklaşımlar, “klasik ve modern yaklaşım” şeklinde ele alınabilir.
Klasik yaklaşım günümüz şartlarında işletme faaliyetleri ve bunların etkilerinin ciddi anlamda tartışılmadığı döneme rastlamaktadır. Klasik yaklaşıma öncülük edenlerin başında Milton Friedman gelmektedir. Friedman 1970 yılında yazmış olduğu “İşletmelerin Sosyal Sorumluluğu Kârını Artırmaktır” adlı makalesinde, işletmelerin sorumluluklarından değil insanların sorumluluklarından bahsedilebileceği üzerinde durmuş ve işletme yöneticilerinin asıl sorumluluklarının işletmeye sermaye koymuş olan ortaklara karşı işletme kârının artırılmasından ibaret olduğunu iddia etmiştir.
Klasik sosyal sorumluluk yaklaşımına getirilen eleştiriler genel olarak şu şekilde sıralanabilmektedir:
- Sosyal problemler sadece piyasanın oluşturduğu problemler olmadığından, işletmenin amacını gerçekleştirmesiyle sosyal problemlerin de çözüleceği varsayımı gerçekçi değildir.
- Kârı maksimize etme amacı zamanla işletmenin ve dolayısıyla toplumun kaynaklarının etkili ve verimli kullanımının önüne geçebilir.
- Serbest rekabet ve görünmez elin kâr maksimizasyonunu dengeleyeceği varsayımının gerçek hayata uygun olmadığı yaşanan deneyimlerle anlaşılmıştır.
- İşletmelerin sayıca artması ve hacim olarak büyümeleri ile birlikte endüstri toplumlarında ciddi beşeri ve sosyal sorunlar da ortaya çıkmıştır. Bu problemlerin oluşmasında işletme kararları ve faaliyetlerinin de önemli etkileri olduğuna göre, işletme yöneticilerinin uygun tedbirler alınması bakımından sosyal sorumlulukları artmaktadır.
Modern yaklaşıma göre müşteriler, işletme için birinci derecede öneme sahiptir ve işletme gelirinin sağlayıcıları olarak görülürler. Modern yaklaşım, aslında pazar koşulları içinde işletmelerin çıkar grupları arasında değişen dengelerden etkilenen bir yaklaşımdır. Tüketicilerin korunmasına yönelik hareketlerin yaygınlaşmaya başlaması, çevrecilik hareketlerinin işletmeler üzerinde önemli bir baskı unsuru olması, işletme yönetiminde Toplam Kalite Yaklaşımının ortaya çıkması ve pazarlama faaliyetlerinin müşteri odaklı hâle gelmesi, işletmelerin sosyal sorumluluklarının alanının genişlemesine ve sosyal sorumluluk kavramının daha geniş açıdan ele alınmasına neden olmuştur.
Kurumsal vatandaşlık , işletmelerin toplumdaki artan rolleriyle birlikte artan sorumluluklarının sonucunda ortaya çıkmıştır. Kurumsal vatandaşlık kavramı, hem sürdürülebilir bir kalkınma hem de sürdürülebilir bir işletme için işletmenin bir vatandaş olarak sorumluluklarını tanımlamaktadır. Kurumsal vatandaşlığın üç temel bakış açısı çerçevesinde şekillendiğini ifade edebiliriz:
- İşletmelerin ticari faaliyetlerini yürütürken hukuka, ahlak standartlarına, insan haklarına tam anlamıyla uyumlu davranmaları ve faaliyetlerinin çevreye verebileceği zararı en aza indirmek durumunda olduklarını kabul etmeleri ve buna uygun davranmaları,
- İşletme faaliyetlerinin sadece işletmeyi değil, aynı zamanda piyasayı, tedarik piyasalarını, içinde bulunulan yöreyi, sivil toplum örgütlerini ve kamu sektörünü de etkilediği için işletmenin tüm sosyal paydaşlar ile iş birliği içinde çalışması gerektiğinin bilincinde olmaları,
- Bu sorumluluğun en başta işletmelerin yönetim kurulları, yönetim kurulu başkanları ve genel müdürlerinde olduğunun kabul edilmesi.
Paydaş teorisi , işletmelerde ahlaki oluşumu incelemeye yardımcı olmak amacıyla, işletmeyi ana unsur olarak kabul etmekte ve diğer tüm ortaklarıyla ilişkilerini incelemektedir. Paydaş (stakeholder) kavramı 1960’lı yılların başlarında ortaya atılmıştır. Paydaşlar işletmenin faaliyetlerinden etkilenen ya da bu faaliyetleri etkileyen kesimleri ifade etmektedir. Paydaş teorisine göre işletmenin, sadece hissedarların ve yöneticilerin çıkarları ile yönetilemeyeceği bunun yanı sıra çalışanların, alt işverenlerin, yerel toplulukların, toplumun, sendikaların, sivil toplum kuruluşlarının, tüketicilerin vb. çıkarlarının da dikkate alınması gerektiği belirtilmektedir. Teori, tüm taraflara karşı işletmeleri sorumlu davranmaya yöneltmektedir. Paydaş teorisine yönelik yaklaşımları betimleyici, araçsal ve normatif paydaş teorisi başlıkları altında incelemek mümkündür.
Betimleyici paydaş teorisine göre işletme gerçek değerini, iş birliğinin ve rekabetin merkezinde yer alarak sağlamaktadır. Araçsal teori , işletmenin verimlilik amacıyla, sosyal sorumluluk çerçevesinde paydaş yönetimiyle arasındaki bağı konu edinmektedir. Bu yaklaşıma göre diğer şartlar aynı kalmak kaydıyla, paydaş yönetimini benimseyen işletmelerin kârlılık, süreklilik ve büyüme konularında daha iyi bir performans sergileyecekleri belirtilmektedir. Normatif bakış açısı , işletmenin ahlaki davranması yönündeki önerilerle belirginleşmektedir. Bu teoride ahlaki sorumluluklar üzerinde durulmakta ve bununla birlikte ekonomik başarıdaki rolü de reddedilmemektedir.
Sosyal sorumluluğun normatif paydaş teorisi çerçevesinde ele alınan biçimi iş ahlakı ve sosyal sorumluluk kavramlarının birbiriyle yakın ilişkili olduğunu ortaya koymaktadır. Sosyal sorumluluk ve iş ahlakı literatürde birbirine yakın dönemlerde daha yoğun biçimde ele alınmaya başlanmıştır.
Etik, Ahlak ve İş Ahlakı
Etik kavramı karakter ve alışkanlık anlamına gelen ethos’tan türetilmiştir. Ahlak felsefesi veya ahlak bilim olarak ele alınan etik kavramı insanın bireysel ve toplumsal ilişkilerini nasıl yönlendirmesi gerektiğini, iyi ve kötü söz ve davranışı belirleyecek ölçütlerin neler olabileceğini inceleyen bilim dalı olarak tanımlanmaktadır. Etik kavramı ahlak felsefesi olarak ele alındığında bireye ilişkin ahlaki sorunlarda doğrulanabilir veya yanlışlanabilir bilgiler ortaya koyan bir disiplin olarak değerlendirilmektedir. Etik ve ahlak kavramları birbirinin yerine kullanılmakla birlikte ahlak kavramının temelinde bireysel eylemlerin toplumsal yaşama zarar vermeyecek biçimde düzenlenmesi yer almaktadır. Bu bakımdan ahlak pratik bir nedene dayanmaktadır. Ahlak kavramı öznesinde insan olan ve insanın yaratılışından meydana gelen özellikler yanında, kendisine, ilişkide olduğu diğer insanlar ile içinde yaşadığı topluma karşı genel olarak “iyi” ve “kötü” çerçevesinde yön veren eğitimle kazanılan bir davranışlar seti ya da rehberi olarak tanımlanabilir.
İş ahlakını genel ahlak kavramlarının işletme davranışlarına uygulanması olarak ele almak mümkündür. İş ahlakı uygulamalı ahlakın alt alanı olup çalışma ahlakı, meslek ahlakı ve örgütsel ahlak olmak üzere üç bölümden oluşmaktadır. İş ahlakı , belirli bir zaman diliminde evrensel kabul görmüş ya da belirli bir toplumda geçerliliği olan ahlaki değerler ve normlar çerçevesinde iş yaşamına ait işletme içi ve dışı çevresel faktörlerle etkileşime açık her türlü faaliyet ve davranışa yön verecek ahlaki yargılar geliştirme ve uygulama biçimidir. Bu tanım bağlamında değerlendirdiğimizde iş ahlakı işletme kararlarını alan ve uygulamaya geçiren yöneticilerle diğer örgüt çalışanlarının yükümlülük ve ahlaki sorumluluklarının açıklandığı uygulamalı bir ahlak şeklidir.
İş Ahlakının Önemi ve Tarihsel Gelişimi
Sosyal sorumluluk ve iş ahlakı kavramları birbirinin yerine kullanılan ve birbirine karıştırılan iki kavramdır. Sosyal sorumluluk, işletmenin topluma karşı yükümlülüğü olduğunu varsayar. Bir işletmenin sosyal sorumluluğu ekonomik, yasal, ahlaki ve gönüllü sorumluluklarını kapsayan bir genişliktedir. İş ahlakı bireysel kararlar üzerinde ahlaki kural ve ilkelerin rolü ile ilgili iken sosyal sorumluluk, işletmelerin kararları ile bu kararların toplum üzerindeki etkileri ile ilgilenir. Sosyal sorumluluğun iş ahlakına oranla daha geniş konuları kapsadığı söylenebilir.
İş ahlakının işletme literatüründe ele alınmaya başlanması 1970’li yıllara denk gelmektedir. Sanayi devrimi sonrasında yaşanan gelişmeler günümüz iş ahlakı anlayışının gelişimine kaynaklık etmiştir. İş yaşamının sanayi devrimi ve kitlesel üretimle birlikte daha karmaşık hâle gelen yapısı ahlaki konuların alana özgü bir biçimde ele alınmasına yol açmış ve günümüz iş ahlakı yaklaşımları ortaya çıkmıştır.
İş Ahlakına Kuramsal Yaklaşımlar
İş ahlakıyla ilgili literatürde genel olarak üç temel kuramsal yaklaşımın olduğu gözlenmektedir. Bu yaklaşımlar aşağıdaki şekilde gruplandırılabilir:
- Teleolojik yaklaşım (Sonuç yaklaşımı)
- Deontolojik yaklaşım (Kural ya da neden yaklaşımı)
- Görecelilik yaklaşımı (Kültürel görecelilik yaklaşımı).
Bu üç temel yaklaşıma ilave olarak değer yaklaşımının da bazı yazarlar tarafından iş ahlakıyla ilgili bir yaklaşım olarak kabul edildiği görülmektedir. Diğer taraftan, iş ahlakıyla ilgili yaklaşımların; (1) Faydacılık yaklaşımı (2) Moral haklar yaklaşımı ve (3) Adalet yaklaşımı şeklinde üçlü bir ayrımda incelendiği de görülebilmektedir. Bu görüşe göre, üç yaklaşımın birbiriyle kesiştiği ortak nokta ya da konular bulunmaktadır. Bu üç yaklaşımın ortak noktaları ve bu üç yaklaşım tarafından desteklenen karar, ideal ahlaki karar olarak değerlendirilmektedir. Bazı çalışmalarda altı temel ahlak sisteminin ele alındığı görülmektedir. Bu temel ahlak sistemleri ve karar verme ölçütleri aşağıda açıklanmıştır:
- Relativizm (bireysel çıkar): Ahlaki kararlar bireysel çıkar ve ihtiyaçlara göre verilir.
- Faydacılık (fayda ve maliyetler): Ahlaki kararların temelinde yapılan eylemin sonuçları yer almaktadır. Yapılan eylem insanlığın çoğunluğu için faydalı ise ahlakidir.
- Evrenselcilik (görev): Ahlaki kararlar kararın ya da eylemin niyetine dayanmaktadır. Aynı şartlar altında aynı kararlara ulaşılabilir.
- Haklar (bireysel hak ve özgürlükler): Ahlaki kararlar tek bir değere, özgürlüğe ve seçim özgürlüğünü temel alan bireysel haklara dayanır.
- Dağıtıcı adalet (hak ve adalet): Ahlaki kararlar tek bir değere, adalete dayanır ve mal ile faydaların eşit dağıtımını esas alır.
- Ebedi yasa (kutsal kitap): Ahlaki kararlar Kutsal Kitap’ta yer alan ebedi yasalara göre verilir.
İş Ahlakıyla İlgili Konular
İşletmelerde iş ahlakıyla ilgili konular genel olarak iki başlık altında toplanabilir. Bunlar; işletme dışı faktörlerle ilgili konular ve işletme içi faktörlerle ilgili konular şeklinde sınıflandırılabilir. İşletme içi faktörlerle ilgili iş ahlakı konuları, işletme fonksiyonları olarak da ifade edilen pazarlama, üretim, satın alma, finansman, muhasebe, araştırma-geliştirme, insan kaynakları ve halkla ilişkiler olmak üzere sekiz başlık altında ele alınabilir. İşletme dışı faktörlerle ilgili konular ise kendi içerisinde, pazar ve rekabetle ilgili konular, çevre faktörleriyle ilgili konular, teknolojik faktörlerle ilgili konular, yasal faktörlerle ilgili konular şeklinde dört başlık altında toplanabilir.
İşletme İçi Faktörlerle İlgili İş Ahlakı Konuları
İşletme içi faktörlerin her birinin uygulanması esnasında ahlaki olmayan durumlara konu olacak eylemlerle karşılaşmak mümkündür.
Pazarlama , tüketicilerin istek ve ihtiyaçlarına uygun ürünlerin onlara sunulması faaliyetleri çerçevesinde; mal veya hizmetlerin üretimi veya geliştirilmesi, sunulması, fiyatlandırılması, dağıtımı, tutundurulması çabalarını kapsamaktadır. Pazarlama çabaları sonucu iş ahlakı açısından tartışılabilir konuları genel olarak şu şekilde sıralayabiliriz:
- Ürün güvenliği
- Uygun olmayan ürün ambalajları
- Yetersiz garanti ve servis hizmetleri
- Hızlı ürün eskitmeleri
- Marka benzetmeleri
- Ürün taklitleri
- Farklı fiyatlandırma
- Psikolojik fiyatlandırmalar
- Fiyat anlaşmaları
- Dağıtıcılar üzerindeki baskılar
- Aracı kurumlara kota uygulamaları
- Aldatıcı reklamlar
- Abartılı reklamlar
- Yanıltıcı promosyon uygulamaları
- Baskılı satış yöntemleri
- Müşteri bilgilerinin gizliliğinin korunmaması
- Araştırma bilgilerinin manipülasyonu
Üretimde kullanılan ham madde ve yardımcı malzemelerin insan ve çevre sağlığı açısından uygun olup olmadığı, üretim esnasında çalışanların sağlığını olumsuz yönde etkileyip etkilemediği ve herhangi bir bağımlılık oluşturup oluşturmadığı gibi hususlar, iş ahlakı açısından tartışılabilir. Üretim teknolojisi, benzer şekilde hem tüketicilere sunulan ürünün güvenliği, maliyeti açısından hem de çalışanların güvenliği açısından tartışılabilir iş ahlakı konuları olabilir.
Satıcı firmaların güçleri, baskı yapıp yapmamaları, tekel konumunda olup olmamaları, herhangi bir rakip ile anlaşma içinde olup olmamaları, işletmelerin satın almada bulunurken farklı iş ahlakı problemi ile karşılaşmalarına yol açabilir. Bu konuyla ilgili olarak iş ahlakı açısından diğer önemli bir konu ise rüşvettir.
Finansmanla ilgili iş ahlakı konularının başında işletmelerin uzun dönem kârlılıkları yerine kısa dönem kârlarını hedeflemiş olmaları gelir. Böyle bir bakış açısı işletmelerin klasik sosyal sorumluluk anlayışına yakın olduğunu göstermekle birlikte iş ahlakı açısından eleştirilebilir bir durumdur. İşletmelerin başkaları aracılığıyla borsada diğer firmaların hisselerinin büyük bir bölümünü ele geçirmeye çalışması ve böylece rakiplerini yok etmeye çalışması ya da güçlenerek tekelleşme yoluna girmesi de iş ahlakı açısından oldukça tartışmalı konulardandır. Bir diğer konu ise işletmelerin dedikodu yaymak, iftira atmak vb. yollarla borsada birtakım hisse senetlerini gerçek değerinin çok altında almaya çalışmasıdır. Finansmanla ilgili bir diğer önemli iş ahlakı konusu da “içerden öğrenenlerin ticareti” şeklinde ifade edilen, borsada önceden haber alma kaynaklarının kullanılmasıyla, işletmelerin haksız kazanç elde etmeye yönelik hisse satın almalarıdır. Bankalarla anlaşma veya işletme değerlerinin gerçeğinden fazla gösterilerek yüksek miktarda kredi temin edilmesi de iş ahlakına uygun değildir.
Muhasebe fonksiyonuyla işletmeler, faaliyetlerini mali açıdan kayıt altına alır. Muhasebe faaliyetlerinde işletmeler iş ahlakı bakımından bazı konularla karşı karşıya kalmaktadır.
- Kayıtların düzgün tutulmaması sonucu satıcılar, alıcılar, pay sahipleri ve devlet karşısında yükümlülüklerin doğru olarak yerine getirilmemesi,
- Muhasebe raporlarının gerçeği yansıtacak şekilde oluşturulmaması neticesinde kârlılığın farklı gösterilebilmesi,
- Bankalardan kredi almak için muhasebe raporlarının çarpıtılması,
- Vergilerin düşük hesaplanabilmesi için gerçek dışı belgeler bunlardan bazılarıdır.
İşletmenin araştırma ve geliştirme faaliyetleriyle ilgili iş ahlakı konuları farklı şekillerde karşımıza çıkmaktadır. Ürün geliştirme sürecinde deneylerin yapılış biçimi, deney ve araştırmalarda kullanılan unsurların hakları, kullanılan ve harcanan kaynakların alternatif kullanım alanlarına göre değerlendirilmesi gibi hususlar da iş ahlakı açısından tartışılabilir konular arasındadır. Bir diğer konu olarak özellikle savunma sanayii için harcanan araştırmageliştirme harcamalarının yüksekliği karşısında dünyanın farklı bölgelerinde açlık sınırında çok sayıda insanın bulunması da iş ahlakı konuları içinde değerlendirilebilir.
İnsan kaynaklarıyla ilgili olarak iş ahlakı açısından tartışılabilir konuları şu şekilde sıralamak mümkündür:
- Ücret ve çalışma haklarının gözetilmesi
- İşe yeni alımlarda ayrımcılık ve istihdamda eşitlik
- Eğitim ve yetiştirme hakları
- Ödüllendirme
- İşten çıkarmalar
İş ahlakı açısından dikkate alınması gereken işletme içi faktörlerden bir diğeri de örgütsel iletişim konularıdır. Halkla ilişkiler, bu ilişkileri düzenleyen bir işletme fonksiyonu olması bakımından, iş ahlakı açısından ele alınması gereken konular içermektedir. İşletme içinde çalışanlar arasındaki iletişim çatışmaları, kişilerin kendi çıkarlarını diğerlerinin ve işletme çıkarlarının üzerine çıkarması sonucu, kişisel başarıların ön plana çıkarılması, başkalarının görüşlerinin paylaşılmasının engellenmesi, grup üyelerinin belirli görüşlere zorlanması vb. örnekler, iş ahlakı açısından işletme içi iletişim konuları olarak sıralanabilir.
İşletme dışı ilişkiler açısından ise müşteriler, toplum, medya, rakipler ve diğer çıkar gruplarına karşı, doğru, güvenilir ve açık bilgiler vermesi beklenen halkla ilişkiler faaliyetlerinin, gerçekler yerine yönetimin yanlışlarının meşrulaştırılma aracı olarak kullanılmaya çalışılması, iş ahlakı açısından üzerinde durulması gereken bir konu olarak değerlendirilebilir.
İşletme Dışı Faktörlerle İlgili İş Ahlakı Konuları
İşletme dışı çevresel faktörlerle ilgili iş ahlakını ilgilendiren konular işletme faaliyetlerinin karşılıklı etkileşim halinde bulunduğu; pazar ve rakipler, doğal çevre, teknolojik faktörler ve yasal faktörlerle ilgilidir.
Pazar koşullarının ve rekabetle ilgili eylemlerin oluşturabileceği iş ahlakını ilgilendiren konular genel olarak şu şekilde sıralanabilir:
- Fiyat sınırlamaları
- Talebin manipülasyonu
- Rakip ürünlerin sattırılmaması
- Perakende fiyatlara müdahale edilmesi
- Fiyat farklılıkları
- Fiyat anlaşmaları
- Rüşvet
İşletmeler toplumlara ve genel olarak da insanlığa ait doğal kaynakları ve çevreyi kullanarak mal ve hizmet üreten organizasyonlardır. Çok sayıda çevre kirliliği veya problemi iş ahlakı konusu olarak karşımıza çıkar. Bunları genel olarak hava kirliliği, su kirliliği, zararlı atıklar, toprak kaymaları, ormanların tahribi, bitkilerin dengesinin bozulması, canlı dengesinin bozulması, betonlaşma, çarpık kentleşme, yeşilin yok edilmesi vb. gibi sıralamak mümkündür.
Teknolojik gelişmelerin ortaya çıkardığı iş ahlakı açısından tartışmalı konular; çalışanların sağlığı, çalışanların iş güvenliği, ürün güvenliği, ürün karmaşıklığı, ürün eskitmelerinin artması ve teknolojik atıklar şeklinde sıralanabilir.
İşletmelerle ilgili ortaya çıkan olumsuz gelişmeler çerçevesinde, hükûmetlerin ve kamu kurumlarının birtakım düzenlemelere gitmesi zorunlu olmaktadır. Çalışanların haklarının korunması, çevrenin kirletilmemesi, tüketicilerin korunması, pay sahiplerinin haklarının korunması, istihdamda fırsat eşitliği yaratılması ve azınlık haklarının korunması ile kadın çalışanların haklarının geliştirilmesi gibi iş ahlakını ilgilendiren konularda yasal düzenlemelere gidilmekte ve bunların zamanla değişen ihtiyaçlar çerçevesinde güncellenmesi gerekmektedir. İşletmelerin iş ahlakı açısından kamuoyu gözünde olumlu imaj kazanabilmelerinin bir yolu, yasal sınırlamaların zorlaması olmaksızın yukarıdaki ya da benzer konularda gönüllü olarak sorumluluklarını yerine getirmede istekli olmalarıdır.
İş ahlakına yönelik yapılan çalışmalarda ve kuramsal tartışmalarda ana akım literatürün Batılı kaynaklar bağlamında şekillendiği görülmektedir. Bu nedenle farklı bakış açılarının iş ahlakı alanında yeterince temsil edilmediği söylenebilir. Anadolu coğrafyası temelinde bakıldığında İslam ahlak düşüncesinin iş ahlakı açısından uygulamada önemli bir hareket noktası oluşturduğu tarihsel süreç içerisindeki çeşitli ticari örgütlenmelerden anlaşılabilmektedir.
Anadolu’da iş ahlakının uygulamada görülen ve günümüze kadar geçen süreçte değerlerinin aktarılarak geldiği örneklerden biri Ahi teşkilatlanmasıdır. İslam ahlak sisteminin esaslarını kullanan Ahi teşkilatı, öncelikle Anadolu’nun iktisadi hayatını, dericilerin (debbağ) temelini oluşturdukları esnaf önderliğinde teşkilatlandıran gruplardır. Ahi teşkilatı içerisinde yer alanların davranışlarına rehberlik eden ilke ve kurallar fütüvvet olarak isimlendirilir. Ahiliğe kabul şartı iyi ahlaklılık, yardımseverlik ve cömertliktir. Ahilerin fütüvvetnamelerde ortaya çıkan birtakım özellikleri bulunmaktadır. Bu özellikler konukseverlik, güç durumda olanların yardımına koşma, özveri ve dayanışma, büyüklere saygı, hırsızlıktan, cinsel tacizden ve kötü söz söylemekten kaçınma (eline, beline, diline hâkim olma), yiğitlik ve civanmertlik (centilmenlik) olarak ele alınabilir. Bu değerler aynı zamanda kuşaklar arasında aktarılmakta ve devamında gelen örgütlenmeleri de etkilemektedir.
Ahi teşkilatının temel yapı taşlarından biri İslam ahlak sistemi olarak karşımıza çıkmaktadır. İslam ahlakının geçmişten günümüze İslam dinini kabul eden tüm toplumlar için toplumsal yapının şekillenmesinde önem taşıdığını söylemek mümkündür. İslam ahlak sistemini şekillendiren beş temel esasın olduğu öne sürülmektedir:
- Tevhid : İnsan yaşamının ekonomik, siyasi, sosyal ve dini yönlerini bir arada ele alıp, tutarlılığı ve düzeni ön plana çıkarır. İslam’ın dikey yönünü temsil eder.
- Muvazene : Adalet kavramıyla ilgilidir. Sosyal düzeni oluşturmak için insan yaşamının çeşitli tarafları arasındaki dengeyi sağlar. İslam’ın yatay yönünü temsil eder.
- Özgür irade: Allah’ın yaratmasının sınırları içerisinde Allah’ın yeryüzündeki halifesi olarak insanın dışsal bir zorlama olmaksızın eylemde bulunma yeteneğidir.
- Sorumluluk: İnsanın eylemleri dolayısıyla sorumluluk altında olmasıdır.
- İhsan: Hiçbir yükümlülük altında olmadan başkalarına iyilikte bulunmaktır.
Günümüzde tartışılan sosyal işletmecilik, sosyal sorumluluk alanlarının genişlemesi ve toplumun tamamına yayılması çabalarının Anadolu coğrafyasında yüzyıllar önce var olan fakat literatürde yeterince ele alınmayan bir ahlak ve sosyal sorumluluk anlayışıyla benzer yönlerinin olduğunu söylemek mümkündür.