İŞLETMELERDE SOSYAL SORUMLULUK VE ETİK - Ünite 3: İş Ahlakı ve Etik Yaklaşımlar Özeti :

PAYLAŞ:

Ünite 3: İş Ahlakı ve Etik Yaklaşımlar

Giriş

Ahlak her yanda ve her yönüyle yaşamımızın içindedir. Günlük yaşamımızda davranışlarımızın çoğu ahlakla ilgili eylemlerdir. Ancak neyin ahlaka uygun olduğu neyin olmadığı konusunda karar vermek kolay değildir çünkü aynı davranış farklı birey, toplum ve çağlarda birbirinden ayrı ve birbiriyle bağdaşmayan biçimde değerlendirilmekte ve ahlaki ikilemleri besleyerek problem yaratmaktadır.

Ahlak felsefesi, ahlak üzerine düşünme, felsefe yapmadır. Ancak ahlak filozofların düşünmesiyle ortaya çıkmış değildir. Ahlak felsefecileri tarafından geliştirilen teoriler, kişilerin yaşam içerisinde ahlaki yargılarda bulunurken ve eylemlerini gerçekleştirirken karşılaştıkları ikilemleri çözümlememize yardım eder.

Ahlak, Etik ve Ahlak Teorisi Arasındaki İlişki

Ahlak, bireysel ve toplumsal olarak doğruları ve yanlışları belirleyen sosyal süreçlerdeki kurallar, değerler ve inançlarla ilgilidir. Etik ise bu kural ve ilkelerin sebeplerini açıklamaya ilişkin uygulamalar ve ahlak çalışmalarıyla ilgilidir. Etik, ahlaki belirsizlik durumlarında normatif kuralları genelleştirme ve ahlakı sistemli ve akla uygun bir hale getirme ile ilgili bir girişim gösterir. Bu sürecin sonunda ortaya çıkan normatif kurallar ise ahlak teorisini oluşturur (S:60 Şekil 3.1).

Ahlakın üç tür düşünme şekli vardır. Bunlar;

  • Tanımlayıcı inceleme: Ahlakın tarihsel ya da bilimsel incelemeleridir. Amaç ahlak olgusunu açıklamaktır.
  • Normatif düşünme: Neyin doğru, iyi, yükümlülük olduğu hakkında normatif yargılar ileri sürme ve neden göstermeye çalışır.
  • Meta-etik (kavramsal) düşünme

Ahlak literatüründe ahlak anlayışı, genel olarak normatif ve normatif olmayan ahlak teorileri olarak iki görüş tarafından belirlenmektedir (S:61 Şekil 3.2).

Normatif Ahlak Teorileri

Normatif ahlak, belli durumlardaki eylemlerle ilgili yargı ve karar vermede insanlara rehberlik etmeyi amaçlar. Normatif ahlak, neyin doğru-neyin yanlış; neyin iyi-neyin kötü olduğu konusunda ahlak alanındaki davranışlarımız için temel kriter olarak işlev görecek temel normları araştırır. Normatif ahlakta filozof bir takım ahlaki ilkeler koyup, bir hayat modeli oluşturur. K. Nielsen’in ifadesiyle ‘sadece neyin iyi ve doğru olduğunu değil, nasıl iyi bir insan olunacağını da göstermeye çalışır’.

Normatif ahlak üçe ayrılır:

  1. Sonuçsalcı ahlak (teleolojik ahlak)
  2. Ödev ahlakı (deontolojik ahlak)
  3. Erdem ahlakı

Sonuçsalcı (Teleolojik) Teori

Teleolojik teori, eylemlerin sonuçlarına odaklanır ve eylemin doğruluk ve yanlışlığını, iyilik ve kötülüğünü sonuçlarına bakarak değerlendirir. Bu açıdan, ‘eğer sonuçlar iyi ise ya da arzu edilir ise o zaman davranışlar doğrudur; yok eğer sonuçlar kötü ya da arzu edilmez iseler, o zaman davranışlar yanlıştır’. Bu yaklaşımı benimseyen ahlak teorisyenlerine bu nedenle sonuçsalcılar adı verilmiştir. Sonuçsalcı ahlak teorileri egoizm ve faydacılık olarak ikiye ayırılabilir (S:62 Şekil 3.3).

Egoizm: Egoizm, herhangi bir bireyin başkalarına karşı hiçbir yükümlülük ve fedakârlığa mecbur olmadan kendi çıkarlarını maksimize edecek şekilde davranmasını ahlaki bir tercih olarak görür ve savunur. Egoizm teorilerinden ahlaki egoizm ve hazcılık olarak iki şekilde söz edilmektedir.

  • Ahlaki Egoizm: İlk örneğini Thomas Hobbes (1588-1679)’un görüşlerinin oluşturduğu ahlaki egoizm, kişisel çıkarın ahlak yoluyla meşrulaştırılmasıdır. Hobbes, iyi ve kötüyü arzularımızın tatmin ve tatminsizliğiyle ilişkilendirerek, her bireyin sadece kendisinin irade ve kontrolünde niyet ettiğini arzu ve isteklerini gerçekleştirmesini ‘iyilik’ olarak değerlendirmiştir.
  • Hazcılık: Hazcılık ya da hedonizm ilk kez Sokrates’in öğrencisi Aristippos ve Epikuros tarafından geliştirilmiştir. Bu teoriye göre iyi demek haz demektir; haz veren her şey iyi, acı veren her şey kötüdür. Plato, Aristotle, Mill, Moore, Sidgwick, Ross, Broad ve Epikuros da hazcılığı tartışan filozoflardandır. Hazcılığın bu formu niceliksel hazcılık olarak da adlandırılır ve Aristippos dışında pek az kişi tarafından temsil edilmiştir. Niteliksel hazcılık yani mutlulukçuluğa (eudaimonizm) göre hazlar içsel olarak iyidir ya da kendisinde iyi olan her şey kendi başına haz taşır. Egoizmin niceliksel ve niteliksel olan her iki türü de sosyal, ekonomik, psikolojik vb. değişik bağlamlarda değişik yönlerden eleştirilmiş ve çeşitli olumsuz anlayışlarla birlikte anılmıştır.

Faydacılık: Faydacı ahlak anlayışı, iyiliği ve mutluluğu kişinin elde ettiği ‘faydaya’ göre açıklar. İnsanların nihai amacı iyilik ve mutluluğa ulaşmak olduğu için, bireylerin yaptığı tek şey faydayı maksimize edip, acıyı minimize etmektir. Faydacılığın temel konularını ele alan ve bu teoriyi geliştiren filozoflar Jeremy Bentham (1748-1832) ve John Stuart Mill (1806-1873)’dir. Bentham ve Mill’in geliştirdiği bu teoriye göre, herhangi bir davranışın doğru veya yanlış olması davranıştan etkilenen kişilere iyilik ya da kötülük getirmesine bağlıdır. Bir eylemin ahlaki değeri o eylemin faydası ile ölçülmelidir.

Faydacılık teorisi, iyiliği bireye bağlı olarak tanımladığından ve toplumu bireylerin toplamından ibaret gördüğü için bireycidir. Faydacı teori, bir eylemin sonucunda fayda varsa süreç içerisinde bazı şeylerin hoş görülebileceğini savunur. Bu sebeple ahlaki olmayan bazı eylem ve tutumlara taviz vermekle ve bazı eksik ve zayıf yönleri nedeniyle eleştirilmiştir. Bu eleştiriler, bazı durumlarda sonuçların tahmin edilemeyeceği ve hesaplanamayacağı; iyi sonuçlansa bile bazı eylemlerin özünde yanlış olabileceği ve faydacılığın adil olmadığıdır.

Ödev Ahlakı (Deontolojik Teori)

Deontolojik teoriler, göreve ya da ödeve dayanan teorilerdir. Ödev, ilke, irade, yükümlülük, yasa ve kurallar deontolojik teorinin anahtar kavramlarıdır. Deontolojistler bir eylemin doğruluğuna sadece sonucuna bakarak karar vermenin sığ bir yaklaşım olduğunu ve önemli olanın eylemin kendisi olduğunu savunurlar. Sonuçları iyi olsa bile ahlaken yanlış olan davranış yapılmamalıdır. Deontolojik kuramcılar, doğruluğun belirleyiciliğinde doğru olan şeyleri yapmaya yoğunlaşırken, faydacılar toplum refahını en üst düzeye çıkaracak şeyleri yapmaya yoğunlaşırlar. Deontolojik ahlak teorileri, Kant ahlakı, haklar teorisi ve adalet teorisi başlıkları altında incelenir (S:67 Şekil 3.4).

Kant Ahlakı: Ödev Ahlakının en büyük temsilcisi Kant’tır. Kant, ahlak felsefesinin amacının ahlaki geçerliliği olan nihai temelleri oluşturmak olduğunu ve bu temellerin akla dayanması gerektiğini savunmuştur. Ahlak, ‘ her bir bireyin kişisel çıkar ve amaçlarından tamamen uzak, herkese yol gösteren ve ödevler yükleyen kural ve prensipler manzumesini sağlayan bir sistem ’dir.

Kant’ın ahlak anlayışı, her yerde ve her zaman ‘ neyi yapmak gerektiğine’ değil, ‘neyi istemek gerektiğin e’ dayanır. Ahlakiliğin belirlenmesinin ve temellendirilmesinin tek yolu ‘ kategorik buyruk ’tan kaynaklanan iyiyi istemedir. İnsanın bir davranışı yapmayı seçmesi, kendi iradesi ile iyi olanı yapmaya niyet etmesi önemlidir. Ahlak eylemin kendisinde değil, her şeyden önce insanın bir şeyi, doğru dürüst yapmak/yaşamak istemesinde, kurtuluşu için verdiği mücadelededir. Kategorik buyruk bir test gibi çalışarak eylemlerin ahlaki olup olmadığına bakar. Bir eylem, eylemin temelindeki kategorik testi geçemediğinde ahlaki olarak yasaklanmıştır.

Kant’a göre, ahlaki davranış, durum ve koşullar ne olursa olsun, ortaya konması gereken bir davranıştır. Bu nedenle ahlaki davranışı motive eden güç, mutluluk, zevk ya da haz değil, ancak mutluluğu hak etmek ve doğru olmak olabilir. Ahlaki açıdan iyi olmak ancak erdemle mümkündür. Erdem ise, mümkün olduğunca doğal eğilimlere teslim olmamak, yalnızca özgür olan ahlak yasasına itaat etmek üzere eylemde bulunmakla gerçekleşebilir. Dolayısıyla Kant açısından bir davranışın ahlaki olması için o davranışın bazı genel prensiplere uygun olması gerekir. Bu prensipler aşağıdaki gibi sıralanabilir:

  • Evrenselleştirilebilirlik ve tersine çevrilir olması
  • Başka varlıklara saygı duyulması
  • Kendi yeteneklerini başkalarının yararına geliştirmesi

Deontolojik teoriler; hak ve ilkelere niçin saygı gösterilmesi gerektiğini açıklamada başarısız oldukları; bir ödevin yerini tutabilecek başka bir ödevi tanımlamada yetersiz ve çatışma durumunda bir hakkın ya da ödevin diğerine önceliğini belirlemede başarısız oldukları ve bir hakkın ya da kuralın hangi durumda ihlal edilebileceğini belirtmedikleri için eleştirilmektedirler.

Haklar Teorisi: Haklar teorisi görev ve ilkelerden çok ‘haklar’ üzerine yoğunlaşır. 13. Yüzyılda yaşamış Katolik düşünür Aquino’lu Thomas’ın öncüsü olduğu temelde akılcı olan Doğal Yasa Kuramına dayanır. Bir kişi belli bir davranışı gösterme veya eylemde bulunma veya başkalarından belli bir şekilde davranış görme ruhsatına sahipse, o kişi o şekilde davranma ve başkalarından o davranışı bekleme ve görme hakkına sahiptir. Haklar, yasal haklar, ahlaki haklar, özel haklar ve genel haklar şeklinde gruplanabilir.

Haklar teorisi, hukuk devleti ve liberal doktrinin toplum yaşamında hâkim kılınmasıyla birlikte, özellikle II. Dünya Savaşı’ndan sonra, evrensel düzeyde ele alınan ve bağlayıcı kurallar durumuna getirilen İnsan Hakları Bildirgesi ile ahlaki ve politik açıdan hakların en temel göstergelerinden biri kabul edilir. Haklar teorisi bireylerin, bireysel hak ve özgürlükleri konusunda bilinçlenme düzeyine bağlı olarak talep edilen ve gelişen bir yapı gösterecektir. Haklar teorisi genel olarak bütün kişi ve gruplara yönelik belli temel hak ve özgürlüklerin korunmasıyla tutarlı karar ve davranışları içermektedir. Bu haklar ve özgürlükler Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Evrensel Bildirisi’nde yer alan haklardır. Yaşam ve güvenlik, doğruluk, gizlilik, vicdan özgürlüğü, konuşma özgürlüğü ve özel mülkiyet gibi altı hak özellikle ahlaki karar ve davranışlarda dikkate alınması ve uyulması gereken hakları ifade eder. Bu teori esas olarak bireylere değer verilmesi ilkesine dayanır.

Haklar teorisinde kişisel hakların sınırları ve bu sınırların çizilmesine yönelik tartışmalar vardır. Daha fazla özgürlük yanlısı olanlar, hakların varlığının toplumsal, yasal ve bireysel hakları zedelediğini ve her türlü sınırlamaların kaldırılması gerektiğini savunurken, diğerleri, hakların diğer insanların hakları ve toplumun kabul görmüş ahlaki kurallarıyla sınırlandırılması gerektiğini savunurlar. Haklar teorisinde kişinin sahip olduğu hakların toplum ya da grupla dengeli olarak değerlendirilmesi fakat bu noktada kişinin odak noktası olarak alınması gerekmektedir.

Adalet Teorisi: Adalet teorisinin temeli Aristo’nun eşit olanların eşit, eşit olmayanların da eşit olmayan şekilde ele alınması gerektiğini vurgulayan temel adalet ilkesine dayanmakla birlikte John Rawls asıl teorinin gelişimine katkıda bulunmuştur. Toplum sözleşmesi fikri ile işe başlayan Rawls, adaleti sosyal kurumların bir erdemi olarak ele alır ancak adaletin tek başına kullanılan bir kavram olmadığını belirtir.

Adalet teorisi, ahlaki davranışlarla ilgili kararlarda haklara bağlı olarak dürüstlük, eşitlik ve tarafsızlık ilkelerini esas almakta ve kişilerin karar ve davranışlarında fayda ve maliyetleri ne ölçüde eşit dağıttığına göre değerlendirme yapmaktadır. Bu teoride kişilerin sosyal statülerinin hiçbir önemi yoktur. Adalet teorisinde üç alt başlık vardır;

Dağıtım (Bölüşüm) Adaleti: İnsanlar arasında iyinin ve kötünün hakkaniyetle paylaştırılmasıyla ilgilidir.

Kısas Adaleti: Verilecek cezanın adil olmasını, yapılan hatayla orantılı olmasını, kişiye göre değişmemesini öngörür.

Telafi Adaleti: Zarar görenin zararlarının karşılanması, ortaya çıkan haksızlığın giderilmesiyle ilgilidir.

Erdem Ahlakı

Dinlerin ve klasik felsefecilerin en fazla vurguladığı ahlaki değer olan erdem, bir değerin gerçekleştirilmesinde öznenin belirli bir tarzda eylemde bulunabilme kapasitesi, yetisi ve yeterliliği anlamına gelir. Erdemlilik çoğunlukla ahlaklı ve karakter sahibi biri olmakla aynı anlamda kullanılır.

Erdem ahlakı denince ilk akla gelen filozof Aristo’dur. Aristo, erdemi, herhangi bir şeyi yerine getirirken en iyi şekilde yapmak, mutluluğu ise bir şeyi en iyi şekilde yerine getirmenin verdiği duygu olarak tanımlar.

Elizabeth Anscombe de bu teorinin ortaya çıkmasında büyük bir etkiye sahiptir. Anscombe ‘modern Ahlak Felsefesi’ başlıklı makalesinde, ahlakı yükümlülük, görev ve haklara yönelik tartışmalardan kurtarıp, tıpkı Aristo dönemindeki gibi, erdemi tekrar merkez almak gerektiğini yazmıştır. Erdem ahlakının temel kriteri eylemde bulunan kişinin ‘ahlaksal iyi’yi içselleştirip içselleştiremediği ya da ahlaki bakımdan ‘iyi karakter’e ulaşıp ulaşamadığıdır. İnsanın çocukluk yıllarında kazanacağı erdemlerle, karmaşık karar alma süreçlerinin üstesinden rahatlıkla gelebileceğini, ancak bu işin sonraki yıllara bırakılması durumunda bunun zor olabileceğinin altını çizmektedir.

Erdem ahlakı, bireyde bulunan erdemi veya iyi özelliklerindeki gelişme ve ilerlemeyi ahlakiliğin kaynağı olarak görür. Erdem ahlakı bize ahlaki karar, yargı ve yaşamın nesnel yeterliliklerinin dayanağının Mutlak olan ve Mutlak olana giden değerlerle iç içe olduğunu göstererek din-ahlak birlikteliğini ve gerekliliğini çağrıştırmıştır. Hıristiyanlık merhametli, bağışlayıcı inançlı, çileci bir hayatı erdemler olarak görür. İslamiyet’te de ona verilen düşünce ve akıl yeteneği ile birlikte iyiyi kötüden ayırt etmek ve hangisini seçeceğine karar vermek kişiye kalmıştır. Böylece, insan özgürlüğün sorumluluğunu yüklenmiş bir varlıktır ve bu sorumluluğun başı ise ‘güzel ahlaklı olmak’ erdem ahlakına sahip bulunmaktır.

Erdem ahlakı, ahlaki bir ikilem durumunda pratik zekânın önemine vurgu yapar.

Normatif Olmayan Ahlak Teorileri

Normatif olmayan ahlak teorileri, normatif teorileri ‘olan’a değil ‘olması gereken’e odaklanmaları nedeniyle bir norm niteliği taşıdıklarını belirterek eleştirir. Eleştirel teoriler olarak da tanımlanan bu teoriler, olguları ve durumları tanımlamaya, onları birbiriyle karşılaştırmaya, çözümlemeye, ortak ve farklı yanlarını göstermeye çalışmıştır. Tanımlayıcı ve metaetik şeklinde iki ana gruba ayrılan normatif olmayan ahlak teorilerinin bu gruplar altında da farklı kollara ayrılarak kendini genişlettiği görülmektedir (S:77 Şekil 3.5).

Tanımlayıcı Ahlak: Tanımlayıcı ahlak, ahlaki davranış ve inançların olaylara ve olgulara dayanarak tanımlanması ve açıklanmasıdır. Tanımlayıcı ahlakın üzerinde en çok durduğu konular; toplumun şan, şeref, itibar kuralları, insan hayatına zarar verme (öldürme vb.) ile ilgili kurallar, kürtaj hakkı, akrabalık sistemleri ve yaşlıların korunmasıdır.

Tanımlayıcı ahlak insanların hâlihazırda ne yaptıkları, nasıl davrandıkları ve bunların nedenleri üzerinde durmaktadır. Ahlaki eylem bağlamında olması gereken değer ya da norm yerine, ahlaki inançlarımızla ilgili sosyolojik ya da psikolojik olgularla ilgilenir. Normatif ahlak bir reçete yaklaşım iken, tanımlayıcı ahlak çözümleyici bir yaklaşımdır.

Göreceli Ahlak: ‘Ahlaki plüralizm’ olarak da adlandırılan göreceliliğe göre doğru farklı kültürlere, toplumlara, zamanlara ve hatta kişilere göre değişebilir. Toplumsal düzende birden çok ahlaki norm ve ilkeler vardır.

Objektif değer teorisini kabul etmeyen göreceliliğe göre, ahlaki değerler insan zihninin ürünüdür, dolayısıyla farklı zaman, mekân ve toplumlarda değişmeyen ve kişilere sorumluluk yükleyen ahlaki değerlerden söz edilemez. Böylece bütün insanları bağlayıcı temel prensipleri olan kural koyucu (normatif) ahlak sistemleri kurmak da mümkün değildir.

Meta-Etik: Meta-etik dolaylı sonuçlar dışında eyleme ilişkin hiçbir ahlaki ilke ya da hedef önermez; esas olarak sadece felsefi analizden oluşur. Meta-etik, böylece ‘erdem’, ‘sorumluluk’, ‘iyi’, ‘ödev’, ‘yükümlülük’ gibi temel kavramların anlamlarının analiz edilmesini sağlamaktadır. Meta-etikçilere gore, etik ahlak yargıları alanıdır.

Meta-etik, ‘normatif’ değil ‘bilimsel’dir. Çünkü, 20. yüzyılda başat değer haline gelen ‘bilimsellik’ düşüncesine göre, herhangi bir ahlaki ilke önermemek, iyiyi, kötüyü, yükümlülüğü söylememek bilimselliğin ölçütüdür. Ahlak meta-etik görüşle ‘normatif’ olmaktan kurtarılmış, ‘bilimselleştirilmiş’tir.