KAMERA TEKNİĞİNE GİRİŞ - Ünite1: Kameranın Toplumsal Tarihi Özeti :
PAYLAŞ:Ünite1: Kameranın Toplumsal Tarihi
Giriş
Makineleşme, iletişim araçlarındaki gelişmeler, ulaşım olanaklarının artması gibi faktörler insan ve toplum yaşamını büyük ölçüde değiştirebilir. Teknolojinin en önemli görevi insanın doğayı denetlemesine yardımcı olmaktır. Bu amaçla insan yaşamını kolaylaştırıcı araçlar sağlarken bu araçların kullanımı, kendisine özgü biçim ve kuralları beraberinde getirir.
Günümüzde ise toplum; üyelerinin kültür, eğlence etkinlikleri ve çevre gibi konularda daha iyi bir yaşam seviyesine talepte bulunduğu ve giderek birbirine bağlı ortak yaşamın oluştuğu bir toplumdur.
Kamera Ve Toplumsal Düzen
Kapitalist yaşam tarzının Batı yaşam tarzında yerini pekiştirmesi ile birlikte, kitle iletişim araçları sadece iş ve ticaret tanımları arasında sıkışıp kalmaz, aynı zamanda sanat, eğlence ve toplum arasındaki ilişkiler de yeniden düzenlendiği bir döneme denk düşer. Bu yeni toplumsal yapı içindeki üretici ve tüketici ilişkisi arasındaki bağ ticari metalar kurar.
Modernleşme süreci içine kitle iletişim araçlarının ve özellikle de kameranın bir resmetme aracı olarak gündeme gelmesiyle birlikte, bu araçlar artık sadece birer çoğaltım aracı olmaktan çıkarlar ve sanatçıların bu aygıtları yeniden keşfiyle sanatın ortamına girerler.
28 Aralık 1895 tarihi, sinemanın doğum tarihi olarak kabul edilir ve bu tarihle birlikte hareketli görüntü üreten kamera toplumsal yapının içinde kendisine yer bulur. O tarihte yapılan bu ilk gösterime seyirciler para ödemişlerdir. Aradan yüz yıl geçmesine rağmen seyirciler hala bu tür gösterilere para ödemektedirler. Bu anlamda kamera toplumsal yapıdaki konumu açısından önemli bir değişikliğe uğramamıştır.
Fotoğraf ya da film üç değişik uygulamanın nesnesidir; “yapan”, “maruz kalan” ve “bakan” dan oluşan bu üçlemenin daha yalın anlatımı da “işletici”, “izleyici” ve görüntünün “tayfı” dır.
2010 yılında ülkenin iki farklı şehrinde birbirleriyle kamera aracılığıyla görsel - işitsel iletişim kurmak isteyen kişiler, kimi durumlarda kullanacakları cihaz bedeli olarak, kimi durumlarda da kullanım bedeli olarak ücret ödemek durumundadır. Bütün değişenlere rağmen, değişmeyen durum toplumsal düzendir. Kamera ancak bu toplumsal düzen içinde yer alabildiği sürece ayakta durur.
Film Kamerası Yaygınlaşıyor
Kameranın toplumsal yaşam içine girmeye başladığı yüzyıl olarak 1900’lu yıllar, sadece görsel iletişim aygıtlarının değil, aynı zamanda birçok yeni teknolojinin de ortaya çıktığı bir dönem olarak bilinir. 1888 yılında George Eastman’ın, ışığa duyarlı yüzey olarak selüloit tabanlı yeni bir yüzey geliştirdiğini duyurması ve 1890 yılında film adını verdiği bu yüzeyin üretimini yapmaya başlaması, yaşanan süreci hızlandıran bir gelişme olarak kabul edilir. Thomas Alva Edison ve yardımcısı William Kennedy Laurie Dickson, Eastman’ın filmini kullanarak hareketli görüntü kaydetmeyi sağlayan kinetograf adlı aygıtı 1890 yılında ve hemen ardından da çekilen filmin gösterimini sağlayan kinetoskop adlı aygıtı da 1891 yılında geliştirirler. Edison’un kinetoskopunu 1894 yılında Paris’te gören Antoine Lumiere gördüklerinden çok etkilenir; ancak bu sihirli görüntülerin Edison’un karanlık kutusundan çıkması gerektiğini düşünür ve aynı anda kalabalık bir kitle tarafından izlenebilecek bir sistem tasarlamaları için oğullarını görevlendirir. 1895 yılında sinematograf adını verdikleri gösterim aygıtını geliştiren Auguste ve Louis Lumiere bu aygıtla birlikte hem film çekimi hem de gösterimini gerçekleştirirler. 28 Aralık 1895 tarihinde Paris’te Capucines Bulvarı’ndaki Grand Cafe’de yaptıkları ilk gösterimle, hareketli görüntünün perdeye yansıtılarak bir izleyici topluluğuna ilk kez gösterilmesini gerçekleştirirler.
Sinemanın gelişim süreci içinde ortaya çıkan bir diğer önemli olgu ise, kameranın sinematografik anlatım için kaydettiği görüntülerin belirli bir dönem sonra toplumsal bir bellek oluşturulmasına katkıda bulunmasıdır.
Kameranın gerçeği sergilemesi, kameraya bir belgeleme işlevi kazandırır. Kameranın sonsuza dek kopyaladığı şey aslında yalnız bir kez olmuştur. Varoluş açısından asla yinelenemeyecek olanı mekanik olarak yineler. Vertov’a göre sinema gerçektir ve sadece gerçeği sunması gerekir. Kamera ise bu gerçeği sunabilecek yegane araçtır. Kameranın bu gerçekçi ve biçimci olarak ayrıma yol açan iki farklı kullanımı, sadece sinema tarihi için var olan bir ayrım değildir. Gerçekçi ve biçimci anlatım, aynı zamanda televizyon yayıncılığının yapısının oluşumunda da yer alan temel ayrımı ifade eder.
Video Kamera Ve Televizyon Yayıncılığı
II. Dünya Savaşı ile birlikte, birçok teknolojik gelişim askıya alınırken askeri teknolojilerin öne çıktığı görülür. Savaşı sonrasında televizyon yayınları için kullanılan kameralar hareketli görüntü üreten ve alt yapı ile filmden farklılıklar gösteren görüntü üretme teknolojisine sahip kameralardır. Bu kameralar geliştirilmelerindeki temel amaç kaydetmek değil, görüntüyü elektronik bir ortamda üretip, bir yerden başka bir yere aktarmaktır. Bu nedenle de ilk bulunduklarında bir kayıt teknolojisine atıfta bulunan “video kamera” olarak değil; “televizyon kamerası” olarak adlandırılır. İlk televizyon kameraları zorlukla hareket edebilecek kadar ağır ve hantaldır. Stüdyo ortamından farklı bir mekanda çekim yapabilme olanakları neredeyse imkansızdır. Teknolojik olarak da, film kameraları gibi kaydetmeye ihtiyaç duymazlar ve optik olarak kameranın gövdesine giren ışığı elektronik sinyallere dönüştürürler. Bu sinyallerin yeniden görüntüye dönüştürüldüğü yer ise televizyon alıcılarının ekranlardır. Bütün bu süreç eşzamanlı olarak işler. Kameranın gördüğü görüntü ile monitörde oluşan görüntü eşzamanlıdır. Bu eşzamanlı görüntü üretme becerisi, televizyon literatüründe “canlı yayın” olarak adlandırılır. Televizyon kamerası görüntüyü üretebilmek için kayda ihtiyaç duymaz ve televizyon monitöründeki görüntü, film ve fotoğraf görüntüsünden farklı olarak “canlı” görüntüdür.
Video kayıt sistemlerinden önce gerçekleştirilen televizyon yayınları çoğunlukla stüdyoda ve bir mekanda yapılan yayınlardan oluşmuştur. Bir ya da birkaç stüdyo kamerası önünde canlı olarak gerçekleştirilen etkinliklerde en büyük sorunu kayıtlı görsel belgelerin sunumu yaratmıştır. Videodan önceki belgelemele teknik olarak sınırlı bir döneme karşılık gelir. Stüdyolardaki yer darlığı, hareketli film ünitelerinin olmaması ve film arşivlerine anında ulaşabilme güçlükleri, canlı yayınlarda belge görüntülerinde 16 mm filmlerin kullanılmasını güçleştirmiştir.
1950’li yılların başlarından itibaren ilk video kaydediciler televizyon endüstrisinin hizmetine sunulmuş ve daha önce sesin kaydedilmesinde kullanılan manyetik bantlar, bu kez görüntü kaydı için kullanılmaya başlanmıştır.
1962 yılında Ikegami firması ilk taşınabilir kamerayı tanıtır. Kayıt olanağı olmayan bu kamera yine de birçok yönden önemli işlevlere sahiptir. Kameranın tarihsel serüveninde evrimini tamamlaması için gereken en önemli aşama ise 1967 yılında gerçekleşir. Hem görüntüleri manyetik bir ortama kaydedebilen, hem de kolaylıkla elde taşınabilen bir kamera tasarımı Sony firması “Portapak” adı ile gerçekleştirir ve bu cihazı 1967 yılında satışa çıkarır. Bu tarih kameranın tarihsel gelişimi için bir milat gibidir. O güne kadar sadece televizyon endüstrisinin kullanımına açık olan bir teknoloji, artık herkesin satın alabileceği ve ulaşabileceği bir resmetme teknolojisine dönüşür.
Taşınabilir kameraların yayın endüstrisine girişi ENG kameralar olarak gerçekleşir. ENG kameralarla birlikte, artık televizyonda sadece ünlüler değil, sıradan insanlarda görüntülenmeye başlamıştır. Kamera bulunduğu ortamda olan biteni eşzamanlı olarak belgeler. Video kameranın film ve fotoğraftan farkı, bu süreci anında gerçekleştirebilmesidir. Daha önce film kamerasının başardığı “anı belgeleme” işlevi, video kameralarla birlikte “canlı belgeleme” işlevine dönüşür.
2010 yılında, video kameralar artık amatör belgeleme araçları olarak her yerde bulunmaktadır. Bu yeni oluşum, video kameranın da yeni ve farklı bir şekilde kullanımını beraberinde getirmiştir. Ev videosu (home video) olarak tanımlanan bu yeni kullanım pratiği, sıradan insanların, sıradan zamanlarını ve etkinliklerini, belgelemek ve anılaştırmak amacıyla kaydetmesini içerir. Bu kullanım pratiğinde, profesyonel kullanımlardan oldukça uzak bir tarza üretilen videolarda yayın kalitesi ve estetiği aranmaz. Temel amaç, kişilerin amatör ihtiyaçlarını yerine getirmek için kameranın sadece saptayan bir araç olarak işlev görmesidir.
2000’ li Yıllarda Kamera
2000’li yıllarda kameranın sosyal yaşam içindeki yerini üç aşamada incelemek mümkündür. Bunlar; kameranın sayısal teknoloji ile buluşması, bilgisayarlar ile kameralar arasındaki etkileşimin sağlanması ve kameranın ağ toplumunda kullanılmaya başlanması olarak sınıflandırılabilir.
Kamera ve Sayısal Teknoloji; 1990’lar video kameraların değişmeye ve gelişmeye başladığı yıllardır. 1995 yılına kadar kameralar görüntüyü sadece analog olarak kaydedebilmektedir. U-Matic, V8, Hi8, VHS-C, Betacam kameralar analog sistemle çalışan en yaygın sistemlerdir. 1995 yılında ise sayısal kamera teknolojisine sahip kameralar üretilmeye başlanmıştır. 2000’li yıllarda kamera kavramı artık çok farklı alanlarda ve çok farklı mecralarda karşımıza çıkabilmektedir. Kamera salt profesyonel bir kayıt cihazı olmaktan çıkmış; gündelik yaşamın sıradan bir parçası haline dönüşmüştür.
Kameranın Bilgisayarla Kullanımı; Bilgisayarların kamera ile olan ilk ilişkisi, video görüntüsünün manipule edilmesi amacıyla olmuştur. Video mikserlerin yerini zamanla bilgisayar yazılımları almış ve video görüntüsü üzerinde yapılan birçok işlemde bilgisayarlar kullanmaya başlanmıştır. Bir sonraki aşama ise bilgisayarların video görüntülerinin depolandığı, saklandığı ve çoğaltıldığı ortamlara dönüşmesidir. Bilgisayar teknolojisi ile video görüntüsü artık eskiye oranla çok daha hızlı işlenebilmekte, değiştirilebilmekte ve gerektiğinde de çoğaltılabilmektedir. Görüntünün sayısal olarak bilgisayar ortamına aktarılması ve dünyanın her tarafına aynı anda ulaştırılmasının kameranın gücünün yeniden tartışılmasına neden olmuştur. Sayısal görüntülerin çok uzaklara aktarılmasının arkasında yatan güç ise internettir.
Ağ Toplumunda Kamera Kullanımı; Kameraların bir sanal ağ üzerinde doğrudan kullanıldığı ilk örnek web kameralarıdır. İlk web kamerası uygulaması, Cambridge üniversitesi Bilgisayar Bilimleri Bölümünde araştırma yapan öğretim üyeleri tarafından 1991 yılında gerçekleştirilmiştir. Halihazırda çalışan en eski web kamerası ise 1994 yılında Fogcam adıyla geliştirilen ve San Francisco Üniversitesi’nde bulunan kameradır. 2010 yılında hala internet üzerinden izlenebilen bu kamera görüntüsüyle birlikte, görüntülü cep telefonlarından çok daha önce, bilgisayarlar ve ağ iletişimi sayesinde görsel iletişim sağlanabilmiştir.
2000’li yıllarda artık bilgisayarlar, kendi tümleşik kameraları ile birlikte üretilmektedir. Kamera bir bakıma bilgisayarın doğal bir parçası gibidir. Taşınabilir bilgisayarın özgürlüğü, yine taşınabilir kameranın tarihsel geleneği ile birleşir. Milyonlarca kişi artık birbirleriyle sadece duyarak değil aynı zamanda görerek iletişim kurabilmektedir.
Kameranın bilgisayar ile birlikte kullanımı sadece kişiler arası iletişimle sınırlı değildir. Bilgisayar üzerindeki kamera, kişilerin hiç çaba sarf etmeden dünyanın dört bir yanını canlı olarak görebildiği bir görsel gözetim ortamı oluşturmuştur. Türkiye’de bilgisayarı başında oturan bir kullanıcı artık Paris sokaklarında gezebilir, New York restoranlarının adreslerini görerek çıkarabilir, yolculuk öncesi Londra’da kalacağı otelin çevresinin nasıl olduğunu canlı olarak ekrana getirebilir.