KAMUDA AFET VE ACİL DURUM YÖNETİMİ - Ünite 8: Afet ve Acil Durum Yönetiminde Örnek Vak’alar Özeti :

PAYLAŞ:

Ünite 8: Afet ve Acil Durum Yönetiminde Örnek Vak’alar

Depremler

Bu kısımda ülkemizde afet ve acil durum yönetimi bağlamında anlayış ve yapılanmada köklü değişikliklere neden olan 1999 Marmara depremleri ile 2011 Van depremleri ele alınacak, böylelikle arada geçen zamanda kat edilen yol ortaya konmaya çalışılacaktır.

1999 Marmara Depremleri

Depremler hakkında;

  • 17000 insan hayatını kaybetmiş, 250 bin insan evsiz kalmıştır.
  • Depremin ortalama maliyetinin 10 milyar dolar civarında olduğu belirtilmiştir.
  • Sivil Savunma ekiplerinin olay yerine çok geç ulaşmaları ve kurtarma operasyonları esnasında görev ve yetki paylaşımı konusunda yaşanan belirsizlik ve karmaşa eleştirilere sebep olmuştur.

Marmara depremleri bize ne kadar hazırlıksız olduğumuzu göstermiştir. Ardından aşağıdaki gibi gelişmeler gelmiştir;

  • Bakanlar Kurulu’nca 25.11.1999 tarihinde Zorunlu Deprem Sigortası’nın düzenlenmesi kararlaştırılmıştır.
  • 26.6.2001 tarih, 4708 nolu Yapı Denetimi Kanunu ve benzeri düzenlemeler devreye girmiş, böylece özellikle eleştirilen ve depremlerde yıkılarak çok sayıda can ve mal kaybına sebep olan kötü yapılaşmanın önüne geçilmeye çalışılmıştır.
  • Birçok resmi kurum, üniversite ve sivil toplum kuruluşu afetler konusunda çeşitli eğitici projeler gerçekleştirmişlerdir.
  • Afetlerin vatandaş üzerinde yarattığı psikolojik hasarların giderilmesi adına Afetlerde Psikososyal Hizmetler Birliği (APHB) kurulmuştur.

APHB içerisinde Türk Kızılayı, Türk Psikologlar Derneği, Türkiye Psikiyatri Derneği, Sosyal Hizmet Uzmanları Derneği, Türk Psikolojik Danışman Rehberlik Derneği ve Çocuk ve Gençlik Ruh Sağlığı Derneği yer almaktadır.

2011 Van Depremleri

23 Ekim ve 9 Kasım 2011 depremlerinde toplam 644 kişi hayatını kaybetmiş, 1.966 kişi yaralanmış, 252 kişi ise enkazlardan sağ olarak kurtarılmıştır. Depreme karşı geliştirilen Ulusal Deprem Strateji Planı “USDEP 2023”, Van’da meydana gelen depremin hemen ardından uygulamaya koyulmuş, depreme karşı acil müdahale ve koordinasyon karmaşası yaşanmaması için tüm bakanlıklar ve ilgili birimlerin izleyecekleri yol, yeni deprem stratejisine göre belirlenmiştir. Hızlı ve etkili müdahale ile kayıplar çok daha düşük seviyelerde tutulmuştur fakat yardımların barınma ile ilgili yönüne bakıldığında depremler sonrasında afetzedelere geçici barınma imkânlarının ulaştırılmasında zaman zaman aksaklıklar yaşandığı bir gerçektir. Van depremleri vesilesi ile ortaya çıkan afet öncesi dönem afet yönetimi pratiği ile ilgili başka bir eksiklik de yerel afet yönetimi kurumlarının yeterince hazırlıklı olmadıkları gerçeğidir. İl Afet Müdürlüğü çalışanlarının tecrübesizlikleri ve yeterli tatbikatın yapılmamış olmasının yanı sıra afet yönetim planlarının kâğıt üzerinde kalmış olduğu afet sonrası yapılan çalışmalardaki aksaklıklar neticesinde ortaya çıkmıştır.

Terör Saldırıları

Son yıllarda küresel anlamda sıklığı ve şiddeti gittikçe artan, az gelişmiş ülkelerin yanı sıra ABD, İngiltere ve Fransa gibi gelişmiş ülkelerde de meydana gelen, gerek iç gerek dış kaynaklı terör saldırılarının tek tek bu bölümde ele alınması vakaların çokluğu nedeni ile mümkün değildir.

11 Eylül 2001 Saldırıları

11 Eylül 2001’de yerel saatle 08:46’da bir yolcu uçağı New York’un simgeleri olan ikiz kulelerin kuzey kulesine çarparak infilak etti, 17 dakika sonra saat ikinci bir uçağın güney kulesine çarpmasıyla koordineli bir terörist eylemin söz konusu olduğu anlaşıldı. Bundan 34 dakika sonra, üçüncü bir uçak Pentagon’un batı yüzüne düştü. Pentagon olayından 34 dakika sonra ise asıl hedefi ABD Kongre Binası olduğu daha sonra anlaşılan başka bir uçağın Washington’un 240 km. kuzey doğusuna düştüğü öğrenildi.

Derhal ilk müdahale ekiplerinin olay yerine ulaşılması sağlanmış, etkili ve doğru bilgi akışı devreye girmiş, dedikodu ve spekülasyonlara meydan verilmeden düzenli aralıklarla medyaya bilgi verilirken ilgili kurumlar arasında da iletişim iyi bir şekilde sağlanmıştır. Terör saldırılarının birinci dereceden kurbanlarına özel ilgi gösterilmiş, her biri ile günlük şahsi görüşmeler yapılarak gelişmeler ile ilgili bilgilendirilmeleri sağlanmış, medya aracılığı ile sistematik bir şekilde halka bilgi ulaştırılırken vatandaşın acılarının paylaşılmasının yansıra “kahramanlık” ve “vatanseverlik” gibi kavramlar ön plana çıkarılmış, vatandaşlar arasında dayanışma ve vatandaş ile devlet arasında işbirliği ve bağlılık duyguları da pekiştirilmiştir.

Saldırıların hemen sonrasında başlatılan “Terörle Global Savaş Harekâtı” dahilinde önce savaş açtığı Afganistan daha sonra da Irak, ülkenin uzun yıllar süren ancak hedefine bir türlü ulaşamayan adeta bir kaos ortamına dönüşen cepheleri haline gelmiştir. ABD, yaşanan can kayıpları ve maddi kayıplar nedeni ile hem ülke kamuoyu hem de dünya kamuoyu nezdinde sürekli olarak prestij ve destek kaybetmiştir. Bu noktada kötü kriz yönetiminin dikkat çekici bir örneği olarak Başkan G. W. Bush’un başlattığı mücadeleyi “haçlı seferleri” ne benzetmesi Müslüman halklar arasında tepkilere yol açmıştır. Bu açıdan bakıldığında bu büyük krizin yönetimi dönemin ABD Başkanı G. W. Bush ve hükümetinin nihayetinde başarısız görünmesine sebep olarak siyasi arenadaki güvenilirliklerini olumsuz yönde etkilemiştir.

2015 Ankara Tren Garı Saldırısı

Başbakanlık Koordinasyon Merkezi’nin 10 Ekim saat 23:10’da yayınlamış olduğu açıklamada saat 10:04’te Ankara Tren Garı önünde bombalı saldırıların meydana geldiği, sonrasında başlatılan soruşturma sürecinin devam etmekte olduğu bildirilmiştir. Belirtilen tarihte Ankara Sıhhiye meydanında “Savaşa İnat, Barış Hemen Şimdi, Barış Emek Demokrasi” isimli bir toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleneceği ve bu mitingin toplanma yerinin Ankara tren garı olarak belirlenmiş olduğu belirtilmektedir. Mağdurların travma sonrası desteği bağlamında tıbbi müdahalenin hızlı ve etkili yapılmış olması, ölen vatandaşların kimliklerinin hızla tespit edilmeye ve bildirilmeye başlanması ve ailelere cenazelerin bekletilmeden teslim edilmesi olumlu bir uygulamadır. İlan edilen üç günlük yas ise beklenen bir uygulamadır.

Kısa sürede, saldırılarda kullanılan patlayıcıların yakın tarihlerde IŞİD'in canlı bombalarının benzeri oldukları tespit edilmiştir. Medyada istihbarat ve güvenlik teşkilatları bir nevi günah keçisi olarak gösterilmiştir. Olayın miting alanına varılmadan gerçekleşmiş olması böyle olaylarda alınan meydana girişlerdeki üst araması gibi rutin önlemlerin bir şekilde etkili olduğunu ortaya koymuştur. Öte yandan istasyon, hava alanı, alışveriş merkezi gibi insanların toplu halde bulundukları mekânlarda fazladan alınabilecek önlemler gündeme gelmiştir.

Kasırgalar

Kasırgalar şiddetli rüzgâr, fırtına, aşırı yağış, seller ve su baskınları ile karakterizedir. En kötü senaryoda seller ve rüzgârların yıktığı yapılar can kayıplarına neden olmaktadır. Tropikal kuşakta yer her yıl yaşanan kasırgalardan en ağır bilançoya neden olanlar az gelişmiş ülkeler olsa da ABD’de meydana gelen iki kasırga vardır ki bunlar federal hükümetin ve diğer kamu kurumlarının müdahalede sergiledikleri başarı ile orantılı olarak ülkenin siyasi hayatını yönlendirmiştir. Bu iki kasırganın kıyaslanarak incelenmesi hem afet yönetimi hem de siyaset bilimi açısından önemli dersler vermektedir.

2005 Katrina Kasırgası

25 Ağustos'ta Florida'dan başlayıp 5 gün boyunca 5. Kategori şiddete varan Katrina 30 Ağustos'ta New Orleans'a kadar ulaşıp 1 milyonu aşkın kişinin tahliyesini zorunlu bıraktığı bir sele neden olmuştur. 1300 kişi hayatını kaybederken, 1900 kişi kaybolmuş, yaklaşık77000 kişi evsiz kalmış, hükümetin harcamaları 88 milyar doları aşmış haliyle ülkenin tarihinin en yıkıcı ve maliyetli afetidir. Afet yerlerinin yaklaşık 7 gün hazırlanmak için vakti olmasına rağmen büyük kayıplar ve kaos ile sonuçlanmıştır.

Afetin yerleşim yerlerine ulaşmadan insanların tahliye edilmemiş olması, ABD Başkanı G.W. Bush'un Ulusal Müdahale Planı çerçevesinde acil durum ilan etme imkânını kullanmaması, FEMA direktörü M. Brown'un acil durum ve kriz yönetimindeki deneyimsizliği ve sivil toplum örgütlerinin desteğinin organize edilememiş olması Farazmand tarafından ağır eleştirilmiştir.

Bu büyük afetin sebep olduğu büyük krizin yönetiminde federal hükümetten yerel yönetimlere ve kriz yönetimi ile ilgili tüm kurumların eksiklikleri gün yüzüne çıkmış, başta Katrina Sonrası Acil Durum Yönetimi Yasası (Post Katrina Emergency Management Reform Act-PKEMRA) olmak üzere birçok yasal düzenleme ile ülke çapında köklü bir yeniden yapılanma sürecine girilmiştir.

2012 Sandy Kasırgası

Kayıtlara geçen en geniş çaplı Atlantik kasırgası olan Sandy’nin maliyeti 68 milyar doları bulmuştur. Geçtiği 7 ülkede 285'i aşkın can kaybı verilmiştir, ABD'nin 24 eyaleti de buna dahildir.

Katrina sonrası düzenlemelerin etkinliğinin de kanıtlayarak FEMA, hem hızlı yardımı hem de stoklarının fazlasıyla dolu olması sonucu siyasi çevreler ve vatandaşların takdirini kazanmıştır. Başkan B. Obama, başkanlık seçimleri arifesine denk gelen afetin vurduğu New York şehrinin valisi ve FEMA bölge yöneticisi olay yerinde incelemelere bizzat katılarak vatandaşlara afete müdahale çalışmaları ile bizzat ilgilendikleri mesajını vermişlerdir.

Endüstriyel Kazalar

Sanayi toplumu olmanın bir yönü de ne yazık ki endüstriyel afetlerle iç içe yaşamaktır. Bugün, endüstriyel kazaların önlenebilirliği üst düzeylere taşınmış olsa da endüstriyel kazaların çoğunun altında yatan en önemli faktör olarak insan hatası son derece değişken, çok yönlü ve baş edilmesi zor bir olgudur. Bu kısımda gündemi uzun süre meşgul eden ve bir çevresel krize dönüşen Meksika Körfezi Felaketi ile ülkemizde madencilik konusunda iş güvenliği anlayışında köklü değişikliklere yol açan Soma Maden Felaketi incelenecektir.

2010 Meksika Körfezi Petrol Sızıntısı Felaketi Örneği (DeepWater Horizon Disaster)

2010 yılında yaşanan Meksika Körfezi Petrol Sızıntısı olayı ülke tarihinin gelmiş geçmiş en kötü petrol sızıntısı ve çevre faciası olarak tarihe geçmiştir. 20 Nisan tarihinde Meksika Körfezinde kurulu Deepwater Horizon isimli petrol platformu büyük bir patlama ile batmış ve 11 kişinin ölümüyle sonuçlanan bu olayı Macondo kuyusundan kaynaklanan büyük çaplı bir petrol sızıntısı takip etmiştir. Kuyu 15 Temmuz 2010 tarihinde kapatılmış ancak bu arada Körfeze yaklaşık 4.9 milyon varil petrol sızmıştır.

Dönemin ABD Başkanı H. B. Obama soruşturma başlatmış ve bu soruşturmayı yürütmek için bir Ulusal Komisyon kurulmasına karar vermiştir. Bu komisyonun raporuna göre yetersiz risk yönetimi çalışmaları ve krize karşı hazırlıksız olunduğu ortaya çıkmıştır. Özellikle petrol arama ile ilgili federal kurumların siyasi özerklik, çevre koruma konularında hassasiyetin artırılması ve teknik uzmanlığın geliştirilmesi gibi konularda köklü reformlara ihtiyaç duydukları da bu raporlarda ortaya konmuştur.

Felaketin nedenlerine dair değerlendirmelerde patlamaya neden olan gaz düzeyinin yükselmesi halinde devreye girmesi gereken alarm sisteminin yanlış alarm nedeniyle çalışanların uykularının bölünmemesi gerekçesi ile kapatılmış olduğu belirtilmektedir. Platformda kullanılmakta olan kuyu açma donanımının bir yıl önceki teftiş esnasında 390 adet tamir işlemine ihtiyaç duyduğu ve bu işlemin 3500 saatten fazla işçilik gerektirdiği belirtilmiştir. Ancak kazanın sonrasında platformun 9 yıl boyunca hiç kuru havuza alınmadığı hatta bu teftiş ile kaza günü arasında hiçbir tarihte çalışmaya ara vermemiş olduğu ortaya çıkmıştır.

Eyalet petrol sızıntısının devam ettiği her gün ve körfeze karışan her varil petrol için para cezası talep etmiştir fakat olayın üzerinden üç yıl geçmiş olmasına rağmen ilgili davaların uzun sürmesi nedeniyle körfezi temizleme ve kayıpların telafisi yönündeki çalışmaların hala istenilen hedeflere ulaşmamış olduğu yönünde eleştiriler mevcuttur. Bu sızıntı faciasının çevreye verdiği zararlar ise gerek BP gerekse federal hükümetin devam eden çabalarına rağmen telafi edilmekten çok uzaktadır. Meksika Körfezi’nin bazı bölgelerini çevre felaketine sürükleyen sızıntının bu zamana kadar şirkete, hukuki anlaşmalar, cezalar ve çevre temizliği gibi alanlarda toplam 43 milyar dolara mal olduğu düşünülüyor. 2010 yılında gerçekleşen ve tonlarca petrol sızıntısına neden olan kaza nedeniyle 18.7 milyar dolar (50 milyar lira) tazminat ödemesine karar verildi.

2014 Soma Maden Ocağı Kazası

2014 yılında Manisa ilinde yaşanan Soma maden ocağı kazası 301 madencinin ölümüyle sonuçlanmış, bu büyük krize teknik anlamda etkili ve organize bir müdahale gerçekleştirilmekle beraber eleştiriler kazanın önlenebileceği ve kayıpların bu derece büyük rakamlara ulaşmaması için alınabilecek önlemler olduğu yönünde dile getirilmiştir.

Hazırlanan bilirkişi raporunda ocakta uygulanan yönetimin, üretim zorlamasının, taşeronlaşmanın, kişisel koruyucu donanım konusundaki yetersizliklerin, havalandırma sisteminin yetersizliğinin ve denetim zafiyetinin bu vakada etkili olduğu belirtilmiştir. Öncelikle, olayın meydana geldiği ocak, iş sağlığı ve güvenliği bakımından “çok riskli” olarak tanımlanan bir bölgede bulunmaktadır. Soma havzasında, yeni çalışılan bölgelerde derinliğin artmasına bağlı olarak metan içeriğinin artacağı, kömür damarının grizulu ve yangına elverişli karakterde olması nedeniyle, yeterli araştırmalar yapılıp, uygun çözümler geliştirilmeden üretim yapılmasının bir faciaya yol açabileceği tespiti daha önceden hazırlanmış olan raporlarda açık bir şekilde yapılmıştır.

Alınabilecek önlemler arasında afet yönetimi anlayışının altı çizilmiş, ABD ve Japonya’daki iki farklı yaklaşımdan yola çıkılarak benimsenen yeni bir anlayışın ideal bir sistem olacağı öngörülmüştür. Bu bağlamda ABD’deki ileri düzeyde hazırlıklı olma faaliyetleri ile Japonya’daki yüksek düzeyde zarar azaltma faaliyetleri yaklaşımlarının bir araya getirilmesi ile ideal bir elde edileceği belirtilmiştir.

Kurban yakınları ve kamuoyu açısından kararla ilgili rahatsızlık hissedildiği, sorumluların yeterince ceza almadığı görüşünün hakim olduğu söylenebilir. Belirtilen mahkeme kararının üzerine yeni davalar açılması beklenmektedir.

1988 Çernobil Nükleer Kazası

Nükleer afet denildiğinde ilk akla gelen olay, Çernobil afetidir. 26 Nisan 1986 tarihinde Çernobil nükleer reaktöründeki bir patlama sonucu meydana gelen afet reaktörün güvenliğini geliştirmek için gerçekleştirilen bir test sırasında meydana gelmiştir. Afet, reaktörün programlanmış olan durdurulmasından önce yapılan bir test sırasında meydana gelmiştir. Söz konusu test, bir elektrik kesilmesi halinde turbo jeneratörlerden birisinin reaktörün elektrik gücü ihtiyacını sağlayıp sağlayamayacağını saptamak amacıyla planlanmıştı. Kaza meydana geldiği zaman reaktörün 70 Mwe’lık alçak güçle çalışıyor olması, afetin etkilerinin nispeten az olmasını sağlamıştır. Afet sonrasında yapılan soruşturmalar sonucunda, afetin, reaktör tasarımındaki hatalar ile güvenlik sistemlerinin devreden çıkarılmış olması, işletme kurallarının hiçe sayılması, reaktörün kararsız bir duruma getirilmesi gibi bir dizi insan hatası sonucu meydana geldiği anlaşılmıştır.

Afet anında biri patlamadan, diğeri kalp krizinden dolayı iki kişi; üçüncü bir kişi ise kazadan sonraki sabahın erken saatlerinde termal yanık nedeniyle yaşamını yitirmiştir. Kazadan sonraki günlerde 28 kişinin daha yaşamını yitirmesi sonucu ölü sayısı 31’e yükselmiştir. Afetten sonraki yıllarda başta tiroit kanseri olmak üzere yüksek dozda radyoaktiviteye maruz kalmadan kaynaklanan çeşitli hastalıklara yakalananlar ve ebeveynleri aracılığıyla radyoaktiviteye maruz kalmaktan dolayı sakat doğan çocuklar da hesaba katıldığında afetten etkilenenlerin sayısının binlere ulaştığını söylemek yanlış olmayacaktır. Felaketin zararları şöyle özetlenebilir:

  • Çevre ve gıda maddelerinin kirlenmesi:
  • Radyoaktif serpinti çevre ve gıda maddelerinin kirlenmesine neden olmuştur.
  • Sağlık ve sosyal kriz: Radyasyon kaynaklı sağlık sorunları, psikolojik etkiler ve sosyal aksaklıklar sağlık ve sosyal krizlere neden olmuştur.
  • Ekonomik gelişimin engellenmesi: Radyoaktif serpintiden etkilenen bölgelerin varlığı tarımda sınırlı alanlara çekilmeye neden olmuş ve tarımsal ürünlerin radyasyonlu olması endişesinin getirdiği olumsuz imaj ekonomik sorunlara yol açmıştır.

Nükleer afetleri diğer afet türlerinden ayıran en önemli özellik, afet bölgesindeki yerleşik nüfusun tehlikeyi bir bütün halinde paylaşmasıdır. Kömür madenlerinde veya petrol bölgelerinde olduğu gibi, sadece çalışanların ve çalışılan belirli bir bölgenin tehlikede olması söz konusu değildir. Bu özelliği nedeniyle nükleer afet tehlikesine karşı bütün toplumun hazırlıklı olması gerekir.

Bu olay bilimsel literatüre iki kavram kazandırmıştır: güvenlik kültürü ve kriz yönetimi. Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı (International Atomic Energy AgencyIAEA) ve OECD Nükleer Ajansı tarafından Çernobil Felaketinin nedenleri sıralanırken “zayıf güvenlik kültürü” faktörünün altı çizilmiştir. Bu kazadan sonra, Londra’daki King’s Cross Metrosu yangını ve Kuzey Denizi’nde gerçekleşen Piper Alpha petrol platformu patlaması gibi birçok büyük endüstriyel kazanın değerlendirilmesinde güvenlik kültürü konusu gündeme gelmiştir. Örgütsel kriz yönetimi ise Amerika Birleşik Devletleri’nde 1982 Tylenol zehirlenmesi skandalı, Avrupa’da ise 1986 tarihli Çernobil felaketi esnasında geniş halk kitlelerinin olumsuz şekilde etkilenmesi ve büyük tepki ile karşılanmaları nedeni ile bu olaylar sonrasında yapılan çalışmalarla resmen bir yönetim bilimi disiplini haline gelmiştir.